Ümmet - Ansiklopedik Bilgi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Uyanan Gençlik

  • ******
  • Join Date: Kas 2010
  • Yer: HATAY
  • 7462
  • +547/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ümmet - Ansiklopedik Bilgi
« : 11 Şubat 2017, 18:47:05 »
Allahü teâlânın gönderdiği bir peygambere inananların hepsi.
Bir kavme, peygamber gönderilince, o kavim onun ümmeti olur. Îmân edenlerine “Ümmet-i icâbet”, îmân etmeyenlere de “Ümmet-i dâvet” denir.

Allahü teâlâ insanları ebedî saâdete götürmek için, doğru yolu göstermiştir. Bu yola din denir. Hak dinler her asırda bir peygamberle bildirilmiştir. O asırda kendilerine peygamber gönderilmiş ve din tebliğ edilmiş insanlar, o peygamberin ümmeti olmuşlardır. Bundan dolayı Âdem aleyhisselâmın ümmeti, Nûh aleyhisselâmın ümmeti, İbrâhim aleyhisselâmın ümmeti, Mûsâ aleyhisselâmın ümmeti ve Îsâ aleyhisselâmın ümmeti denmiştir.

Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ise bütün insan ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. Bütün insanlar ve cinler O’nun ümmeti olmuşlardır. Îmân edip, mümin ve Müslüman olanlara, Ümmet-i icâbet denir. Çünkü İslâmı kabul ve çağrıya icâbet etmişlerdir. Îmân etmeyip, kâfir olanlara da Ümmet-i dâvet denir. Onlar İslâma dâvet olunup, icâbet (kabul) etmediler. Dâvet hâlinde kaldılar. Ne kadar Yahûdî, Hıristiyan, putperest ve inançsız varsa, hepsi Ümmet-i Muhammed’den olup, dâvette kaldılar, îmân etmediler. Onlara Ümmet-i dâvet denir. Cinlerin de müminleri Ümmet-i icâbet, kâfirleri Ümmet-i dâvettir.

Zamânımızda insanların çoğu, Hıristiyanları Îsâ aleyhisselâmın ümmeti, Yahûdîleri de Mûsâ aleyhisselâmın ümmeti zannediyorlar. Böyle sanmak, Muhammed aleyhisselâmın bütün insanlara ve cinlere peygamber olduğunu kabul etmemektir. Ancak bu sözler, o milletlere lakap gibi olup, hakîkî mânâda değildir. O peygamberler aleyhimüsselâm zamânında onların ümmetleri olduklarını ifâde eder.

Bütün peygamberler, hep aynı îmânı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere îmân etmeği istemişlerdir. Fakat, beden ve kalple yapılacak ibâdet ve işleriyse ayrı ayrı olmuştur.

Bütün peygamberler dünyâ ve âhiret saâdeti için Allahü teâlânın emir ve yasaklarını ümmetlerine tatlı dil ve yumuşaklık ile bıkıp usanmadan anlatmışlardır. Ümmetlerinin sıkıntı ve eziyetlerine katlanmışlar onların helâk olmaları için bedduâ etmemişlerdir.

Ümmet-i Muhammed’in üstünlüğü: Allahü teâlâ, bütün isimlerinin ve sıfatlarının kemâllerini, üstünlüklerini, en sevgili kulu ve resûlü olan Muhammed aleyhisselâmda toplamıştır. Bütün bu üstünlükler, kula yakışacak şekilde O’nda görünmektedir. O’na indirilmiş olan kitap, yâni Kur’ân-ı kerîm, bütün peygamberlere aleyhimüsselâm indirilmiş olan kitapların hepsinin hulâsasıdır. Hepsinde bildirilmiş olanlar, bunda da vardır. Bu büyük peygambere aleyhissalâtü vesselâm verilmiş olan din de, geçmiş dinlerin hepsinin süzülmüş kaymağı gibidir. Hak olan, doğru olan bu dînin bildirdiği her iş, geçmiş dinlerde bildirilen amellerden, işlerden seçilmiş, alınmıştır. Ayrıca meleklerin işlerinden de seçilmiş alınmış bulunmaktadır. Meselâ, meleklerden bir kısmına rükû etmek emr olunmuştur. Bir çoklarına secde etmek, başka meleklere de kıyâm yâni ayakta ibâdet etmeleri emr edilmiştir. Bunun gibi, geçmiş ümetlerden bâzısına yalnız sabah namazı emr edilmişti. Başkalarına başka vaktlerin namazı emr olunmuştu. Geçmiş ümmetlerin ve mukarreb meleklerin ibâdetlerinden, amellerinden süzülenleri, seçilenleri, bu dinde emr olundu. Bunun için, bu dîni tasdîk etmek, inanmak ve bu dînin emirlerine uymak, geçmiş bütün dinleri tasdîk etmek ve hepsine uymak olur. Demek oluyor ki, bu dîni tastik edenler, ümmetlerin en hayırlısı, en iyileri olur. Bu dîne inanmıyan, beğenmiyen, buna uymak istemiyen de geçmiş dinlerin hepsine inanmamış, hiçbirine uymamış olur.

Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın ümmeti âhir zaman ümmetidir. Ömürleri kısa, günâhları ve günahkârları çoktur. Eğer Muhammed aleyhisselâm gibi bir şefâatçisi olmasaydı, bu ümmetin günâhları kendilerinin helâk olmalarına sebep olurdu.

Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâm hürmetine af ve mağfiretini o kadar saçar ki, doksan dokuz çeşit rahmetini sanki bu ümmet için ayırır.

İkrâm, ihsân, af, kabahatliler, günâhlılar içindir. Allahü teâlâ af ve mağfiret etmeyi sever. Kusur ve kabâhati çok olan bu ümmet kadar af ve mağfirete uğrayacak hiçbir ümmet yoktur. Bunun için bu ümmet, ümmetlerin en kıymetlisi ve üstünü oldu.

Hazret-i Âdem ile Peygamberimiz arasında dünyâya gelmiş olan yüz yirmi dört binden ziyâde peygamberin en büyükleri, hep O’na tâbi ve O’nun ümmetinden olmayı istemişlerdir. Mûsâ aleyhisselâm O’na tâbi olmağı istemiştir. Îsâ aleyhisselâmın gökten inip, O’nun izinde ve yolunda (dîninde) yürüyeceğini bütün din kitapları haber veriyor. O’nun ümmeti olan Müslümanlar, O’na tâbi oldukları için, bütün insanların hayırlısı ve en iyileri oldu. Cennet’e gireceklerin çoğu bunlardır ve Cennet’e herkesten önce bunlar girecektir. Birçok hadîs-i şerîfte; Peygamber efendimiz, ümmetine şefâat edeceğini haber vermektedir. Günâhı çok olan müminler böylece af ve mağfirete kavuşacaklardır.

Peygamberimiz sallAllahü aleyhi ve sellem buyuruyor ki:

Ümmetimden, Ehl-i beytimi sevenlere şefâat edeceğim.

Ümmetimden, nefsine zulüm edenlere, nefislerine aldananlara şefâat edeceğim.

Ümmetimden, günâhları çok olanlara şefâat edeceğim.

Bu ümmetin husûsiyetleri: Bu ümmete önceki ümmetlerden ayrı olarak pekçok şey ihsan olundu. Bunlardan bâzısı şunlardır:
1) Harpte düşmandan alınan ganîmet yalnız bu ümmete helâl kılındı. Önceki ümmetlere helâl kılınmamıştı.
2) Beş vakit namaz kılmak,
3) Namaz için ezân ve ikâmet okumak.
4) Fâtihâ’yı bitirdikten ve duâlardan sonra “Âmîn” demek.
5) Namazda melekler gibi saf yapmak. Önceki ümmetler, namazlarını yalnız kılarlardı.
6) Karşılaşma sırasında selâmlaşmak.
7) Cumâ günü.
8) Cumâ gününde duânın kabul edildiği saatin, vaktin bulunması.
9) Ramazân-ı şerîfin ilk gecesi olduğunda Allahü teâlânın, Muhammed aleyhisselâmın ümmetine nazar etmesi, bakması. Allahü teâlâ nazar ettiği kuluna aslâ azâb etmez.
10) Sahur yâni, imsak vaktinden önce kalkıp oruç tutmak için bir şeyler yemek, iftarda acele etmek.
11) Kadir gecesinin verilmesi. Böyle bir gece geçmiş ümmetlere verilmedi.
12) İstircâ’ yâni belâ ve musîbet zamânında “İnnâ lillah ve İnnâ ileyhi râciûn” demek. Böyle söylemek daha önce hiçbir ümmete verilmemiştir. 13) Önceki ümmetlere yüklenen ağır vazîfeler bu ümmete yüklenmedi.
14) Allahü teâlâ bu ümmeti, hatâ, unutma ve cebr (zorlama, tehdit vs.) altında yaptığı işlerden ve kalbe elde olmadan gelen çirkin şeylerden dolayı hesâba çekmeyecektir.
15) Müslüman ismi, bu ümmete mahsustur. Daha önce peygamberlerden başkası bu isimle zikredilmemiştir.
16) İslâmiyet, önceki dinlerin en mükemmelidir.
17) Bu ümmetin dalâlet (sapıklık ve bozuk bir iş) üzerine birleşmeyeceği bildirilmiştir.
18) Bu ümmetin icmâı dinde senet ve delîldir.
19) Bu ümmette tâûn hastalığından ölen şehittir.
20) Fâsık (açıkça günâh işlemeyen) ve mübtedî (bozuk îtikâdlı) olmayan iki Müslümanın hakkında hayır ve iyilikle şâhitlik ettiği kimsenin Cennetlik olduğu bildirildi.
21) Bu ümmetin az bir ameli dahi sevap bakımından en çoktur.
22) Aralarında kutub denen büyük evliyâ zâtlar bulunur.
23) Onlar kabirlerine günâhlarıyle girerler, müminlerin onlar için Allahü teâlâdan af ve mağfiret dilemeleri sebebiyle günâhları kalmaz, af olunurlar. Kıyâmet günü kabirlerinden günâhsız çıkarılırlar.
24) Kıyâmet günü diğer ümmetler arasından kabirlerinden ilk önce onlar kalkacaktır. Hepsinden önce de Peygamber efendimiz kalkacaktır. 25) Mahşer günüArasat meydanında yüksek bir yerde bulunurlar.
26) Yüzlerinde secde izinden alâmet bulunur.
27) Sırat’ı geçerken, nûrları, önlerinde ve sağ taraflarında gider.
28) Yaptıkları ve onlar adına yapılan iyi işlerin sevâbları kendileri için yazılır.

[b]ümmet ile ilgili ayetler:[/b]
Kuranda ümmet ile alakali tahmini 48 ayet geçiyor
2:128 - Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin.
2:134 - Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz.
2:141 - Onlar bir ümmet idiler, gelip geçtiler. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız. Ve siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
2:143 - Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Daha önce içinde durduğun Kâ'be'yi kıble yapmamız da şunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım. Bu iş elbette Allah'ın hidayet ettiği kimselerin dışındakilere çok ağır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
2:213 - İnsanlar tek bir ümmetti. Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir.
3:110 - Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.
4:41 - Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!..
5:48 - Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab (Kur'ân)ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, herbiriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.
5:66 - Eğer onlar, Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı, hem üstlerindeki, hem de ayaklarının altındaki (nimetlerden bol bol) yerlerdi. Onların arasında ılımlı bir grup da vardı. Böyle olmakla beraber onların çoğunun yaptıkları ne kadar kötüdür!
6:38 - Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.
6:42 - Şüphesiz ki senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Bize yalvarsınlar diye onları darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık.
6:108 - Onların Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek sınırı aşıp Allah'a sövmesinler. Biz, her ümmete yaptıkları işi böyle süslü gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber verir.
7:34 - Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.
7:38 - Allah onlara: "Sizden önce geçmiş cin ve insan topluluklarıyla beraber cehennem ateşine girin!" der. Cehenneme giren her ümmet kendi din kardeşine lanet eder. Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında derler ki: "Rabbimiz ! İşte şunlar bizi doğru yoldan saptırdı. Onlara cehennem ateşinden kat kat azab ver". Allah der ki: "Herkesin azabı kat kattır, fakat siz bilemezsiniz".
7:181 - Yine bizim yarattığımız insanlardan öyle bir ümmet var ki, onlar hakka yol gösterirler ve o hak ile adaleti yerine getirirler.
10:19 - İnsanlar, aslında bir tek ümmet idiler, sonra ihtilafa düşüp ayrı ayrı oldular. Eğer Rabbinden bir karar çıkmamış olsa idi, ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında şimdiye kadar aralarında çoktan hüküm verilmiş olurdu.
10:47 - Her ümmetin bir peygamberi vardır. O peygamberleri gelince aralarında adaletle hüküm verilir. Onlar hiç zulüm görmezler.
10:49 - De ki, "Ben, Allah'ın dilediğinin dışında kendi kendime ne bir zarar ne bir fayda verebilirim". Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince artık ne bir an geri, ne bir an ileri gidebilirler.
11:48 - "Ey Nuh!" denildi, " Bizden bir selâm sana ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere, kutluluk dileğiyle gemiden in. İlerde kendilerini bir çok nimetten faydalandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler olacaktır."
11:118 - Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Halbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı.
13:30 - İşte seni böyle, kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmet içinde gönderdik ki, onlar Rahmân'a küfredip dururlarken, sen onlara sana vahyettiğimiz kitabı okuyasın. De ki: "O Rahmân benim Rabbimdir, O'ndan başka tanrı yoktur. Ben O'na dayandım, tevbem de O'nadır.
15:5 - Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.
16:36 - Andolsun ki biz her ümmete, "Allah'a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının." diye bir peygamber gönderdik. Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın da bakın ki, peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu bir görün?
16:63 - Allah'a yemin olsun ki, biz senden önce bir çok ümmetlere peygamberler gönderdik. Ne var ki şeytan, onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. Bugün de o şeytan, kâfirlerin dostudur. Onlar için acı bir azab vardır.
16:84 - Her ümmetten bir şahid getireceğimiz gün, artık kâfirlere ne izin verilecek, ne de onlardan özür dilemeleri istenecektir.
16:89 - Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik.
16:92 - Bir ümmet, diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra onu söküp bozmaya çalışan kadın gibi olmayın. Allah sizi bununla imtihan eder ve şüphesiz hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri kıyamet günü size mutlaka açıklayacaktır.
16:93 - Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir. Şüphesiz ki, (kıyamet gününde) bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.
16:120 - Şüphesiz İbrahim Allah'a itaat eden, Hakk'a yönelen bir önderdi. Ve hiçbir zaman müşriklerden olmadı.
21:92 - Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhid dini olan müslümanlık), bir tek ümmettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.
22:34 - Her ümmet için Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O'nun adını ansınlar diye bir mabed yapmışızdır. Hepinizin ilâhı bir tek ilâhtır. Onun için yalnız O'na teslim olan müslümanlar olun. (Ey Muhammed!) Allah'a itaat eden alçak gönüllüleri müjdele.
22:67 - Biz her ümmet için bir şeriat tayin ettik ki, onlar onunla amel ederler. Bunun için (ey Muhammed!) bu konuda seninle hiçbir zaman çekişmesinler. (İnsanları) Rabbine (ibadet etmeye) çağır. Şüphesiz sen gerçekten hidayete götüren doğru bir yol üzerindesin.
23:43 - Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
23:44 - Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!
23:52 - "Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının." (denildi).
27:83 - Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevkedilirler.
28:75 - (O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, "Haydin, kesin delilinizi getirin!" deriz. O zaman bilirler ki, hakikat Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) de kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.
29:18 - Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de yalan saymışlardı. Peygambere düşen yalnız açık bir tebliğdir.
35:24 - Muhakkak ki biz seni hak ile hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet de yoktur ki, içlerinde bir uyarıcı geçmiş olmasın.
35:42 - Olanca güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, mutlaka ilerideki ümmetlerin herhagi birinden daha doğru yolda olacaklardı. Fakat kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiği zaman bu, onların sırf ürküntülerini artırdı.
40:5 - Onlardan önce Nuh kavmi, arkalarından da çeşitli topluluklar yalanlamışlardı. Her ümmet, kendi peygamberlerini yakalamak kastında bulundu. Hakkı batılla gidermek için boşuna mücadele ettiler. Ben de onları tuttum, alıverdim. (Bak o zaman) azabım nasıl oldu?
41:25 - Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki, azab sözü onlar için de hak oldu. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmişlerdir.
42:8 - Eğer Allah dileseydi bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Fakat O yalnız dilediğini rahmetinin içine almaktadır. Zalimler için ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.
43:22 - Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler.
43:23 - Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.
43:33 - Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.
45:28 - O gün her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet, kendi kitabına çağırılır, onlara: "Bugün yaptığınız amellerin cezası verilecektir.
46:18 - İşte onlar kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları içerisinde haklarında azab vaadi hak olmuş kimselerdir. Onlar gerçekten hüsrana uğramışlardır.