Diyalog Tehlikesi - Cuma Hutbesi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Asilzade

  • Asilzade
  • *****
  • Join Date: Tem 2008
  • Yer: Kahramanmaraş
  • 1247
  • +108/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Asalet Ahlakın Temelidir
Diyalog Tehlikesi - Cuma Hutbesi
« : 21 Nisan 2009, 21:11:23 »
استعيذ بالله : ومن يبتغ غير الاسلام دينا فلن يقبل منه و هو في الاخرة من الخاسرين .
الحديث      : من قال رضيت بالله ربا و بالاسلام دينا و بمحمد رسولا وجبت له الجنة


Muhterem Mü’minler,
   Bu haftaki hutbemiz, MÜ’MİN VE EHL-İ CENNET’İN KİMLER OLDUĞU hakkındadır.

   Cenab-ı Hak, Maide Suresi’nin, 3. Ayet-i Kerimesi’nde “…işte bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’a razı oldum…” buyurmaktadır.
   Başka bir ayet-i kerimede de şöyle buyurulmuştur: “Kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecek ve o kimse ahirette ziyan edenlerden olacaktır” 
   Yine Ahzab Suresi’nin , 40. Ayet-i Kerimesi’nde; “Muhammed (s.a.v.), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Rasülü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” buyurulmaktadır. Bu ayetin tefsirinde şu ifadelere yer verilmiştir: “Yani Muhammed (s.a.v.), hem Allah’ın Rasulü ve Peygamberleri hıtama erdiren son peygamberdir, âhiru’l-Enbiya’dır; hem de bütün peygamberleri tasdik eden ilahî bir mühürdür. Eğer o gelmese idi diğer peygamberler unutulup gidecek, tarihte onların mevcudiyetini ve nübüvvetlerinin hak olduğunu ilmen isbat etmek mümkin olmayacaktı. Çünkü diğer peygamberlerin hayat ve mevcudiyetleri, tarihin sinesinde, Hayat-ı Muhammed gibi apaçık bir şekilde malum değildir. Öyle ki bu gün Kur’an olmasa idi Mûsâ ve Îsâ aleyhime’s-selam’ın bile varlıkları ciddiyetle isbat olunamazdı. Hayat-ı Muhammediyye ve Nübüvvet-i Muhammediye’nin tarihte açık ve kat’i bir şekilde malum olması sayesindedir ki diğer peygamberlerin de mazıdeki nübüvvetlerini tasdik için bir vesika elde edilmiş bulunuyor… Nübüvvet-i Muhammediye ile insanlık din nokta-i nazarından tekamül seviyesine ermiştir. Ondan sonra başka peygamber beklememeli ve Nûr-i Muhammedî’yi takip etmelidir.” 
    Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hutbemin başında okuduğum hadis-i şeriflerinde; “Kim rab olarak Allah-ü Teala’ya, din olarak İslam’a ve rasül olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)’e razı oldum derse, cennet ona vacip olur ”  buyurmuşlardır.
   Dinimize göre, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), İslam’ı tebliğ etmeye başlar başlamaz, daha önce gönderilen ve zaten insanlar tarafından tahrif edilmiş olan diğer dinlerin bütün hükümleri geçersiz olmuştur; diğer peygamberlerin risaletleri sona ermiştir. Artık bütün insanlar Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e iman etmekle mükelleftirler. Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmiş olsa dahi bir kişinin “mü’min” olabilmesi için, ona “müslüman” denilebilmesi için o kişinin Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Allah’ın kulu ve Rasülü olduğunu ve Allah tarafından getirip bize tebliğ ettiği esasları kabul etmiş olması icab etmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in nübüvvetini kabul etmeyenlerin halini, teşbihte hata olmaz diyerek, bir misalle izah edelim: Nasıl ki bir kişi, emekli olmuş bir memura : “ben seni hala memur kabul ediyor ve şu işimi yapmanı istiyorum, yeni memuru kabul etmiyorum” dediği zaman çok abes bir söz söylemiş olur; aynı bunun gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in nübüvvetini kabul etmeyip “ben Allah’ın varlığını kabul ediyorum, ancak peygamber olarak Muhammed (s.a.v)’i değil, ondan önceki falan peygamberi kabul ediyorum” diyen kişi de bundan çok daha abes ve saçma bir söz söylemiş olur ve hem dünyada hem de ahirette kendisine mü’min ve müslüman muamelesi yapılmaz.

   Yine bir kişinin ehl-i tevhid’den sayılabilmesi için “Lâ ilahe illa’llah, Muhammedün Rasülüllah” kelime-i tevhidini kalbi ile tasdik ve dili ile ikrar etmesi lazımdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in nübüvvetini ve onun bize tebliğ buyurduğu hususları kabul etmeyenler ehl-i tevhid değildirler. Ehl-i kitab olsalar bile, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i tasdik etmedikleri için, değil cennete girmek, ebediyyen cehennemde kalacaklardır. Din-i İslam’ın bu husustaki hükmü budur. Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “ Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu ümmetden herhangi bir yahudi veya hristiyan beni duyar da sonra benimle gönderilene iman etmeden ölürse mutlaka cehennemliklerden olur”

   Muhterem Mü’minler,
   Müslümanlar, Asr-ı Saadet’te atılan saadet tohumlarını bütün dünyaya yaymak ve İslam’ın gösterdiği Sırat-ı Müstakîm’i cihana öğretmek için, Hulefâ-i Raşidin Dönemi başta olmak üzere her asırda muaazzam gayretler göstermişler ve gittikleri her yere adalet ve huzur götürerek milyonlarca insanın müslüman olmasına vesile olmuşlardır. Hakkın bu gayret ve çalışmaları karşısında batıl da boş durmamış ve İslamiyet’i yok etmek için ellerinden geleni yapmışlardır. Kılıçla muvaffak olamayacaklarını anladıktan sonra da daha sinsi planlar geliştirerek her yerde bu planlarını gerçekleştirmeye çalışmışlar, halen de çalışmaktadırlar.
   Müslümanların akidelerini ifsat etmek, onları İslam’dan uzaklaşırıp ruhi boşluğa düşürmek bu planın birinci merhalesi idi. Bundan sonra yapılmak istenen ise haşa İslam’ın sapık din ve felsefelerle aynı seviyede olduğu düşüncesini yerleştirmek ve ruhi boşluktan istifade ederek, İslam memleketlerini ve Mülümanları, İslam’ın haricindeki her türlü sapıklıkta boğmaktır. Bu hedefe ulaşmak için de gerek alenen gerek başka isimler altında kesif bir propaganda faaliyeti devam etmektedir.

   “Hoşgörü ve diyalog” diyerek, “İbrahimî Dinler” diyerek hedeflenen de aslında budur. Bu durumda diyalog ve hoşgörü diyerek asıl maksatlarını gizleyenlere karşı çok uyanık olmalı ve onlara zerre kadar dahi muhabbet beslemekten ateşten kaçar gibi kaçmalıyız.   
   Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in nübüvvetini tasdik etmeyenlerin İbrahim (a.s.) ile de uzaktan yakından alakaları olamaz. Bu hususu beyan eden, Al-i Imran Suresi 67 ila 70. ayet-i kerimelerin meallerini vererek hutbemizi bitirelim:   

   “İbrahim, ne yahudi, ne de hristiyan idi; fakat O, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.”
   “İnsanların İbrahim’e en yakın olanları, ona uyanlar ve şu Peygamber}Hz. Muhammed (s.a.v.){ ile O’na iman edenlerdir. Allah mü’minlerin dostudur.”
   “Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Halbuki onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar.”
   “Ey ehl-i kitap! (hakikati) görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın ayetlerini inkar edersiniz!”
         (Al-i Imran Suresi, Ayet 85)

2-  Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, cild 6, sayfa 3906
3-  Ebu Davud, Vitr 26; Nesâî, Cihad, 18, Hâkim, el-Müstedrek, 1, 518; faklı bir rivayetle Müslim, İmare, 116
4-  Müslim, İman, 240