Faiz - Ansiklopedik Bilgi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Faiz - Ansiklopedik Bilgi
« : 08 Ocak 2014, 12:42:24 »
Alm. Zins (-en pl.) (m), Fr. Intérê (m), İng. İnterest.

Bir para alacaklısının, borçlusundan istediği ve ana paraya eklenmesi gereken para miktarı.

Kazanç getirmesi için yatırılan bir paranın yıllık olarak önceden belli olan, ana paranın üzerindeki fazlalık. Klâsik tanımıyla fâiz, ödünç para alanın, aldığı parayı kullanmadan dolayı ödünç verene ödediği fazla bedeldir. Târihin değişik devirlerinde, değişik şekilde uygulanan ve bütün dinlerce yasak edilen fâiz, Avrupa’da 17. asırdan îtibâren uygulanmaya başlamıştır. Sermâye, arz, talep dengesi esas alınarak çeşitli iktisatçılar, değişik fikirler ileri sürmüşlerdir. Modern iktisatın temelini atan John Keynes değişik bir görüş ile fâizi îzâh etmiştir. Ona göre insanlar çeşitli sebeplerle ellerinde hazır para tutmak isterler. Elde hazır para tutmanın bâzı avantajları vardır. İnsan elinde tuttuğu parayı başkasına verdiği zaman fedâkârlıkta bulunur. Keynes’e göre, bu fedâkârlığın bedeli ise fâizdir.

Tabii ki, bu bedelin, kişileri ellerinde hazır para bulunmaktan caydırıcı seviyede olması gerekecektir. Böylece Keynes, fâiz haddi ile elde para tutma arzusu arasında sıkı bir ilişkinin varlığını kabul etmektedir. Elde para tutma arzusu, iktisatta “likidite tercihi” olarak anılmaktadır. Buna göre, likitide tercihi güçlenirse fâiz haddi yükselecek, bu tercih zayıflarsa fâiz haddi de düşme eğilimi gösterecektir.

Faiz, ekonomi biliminde iki anlamda kullanılmaktadır. Birinci anlamda faiz, bir borç anlaşmasının satışı sonucu elde edilen getiri oranıdır. İkinci anlamda ise üretim amaçlı girdi olarak kullanılan sermayenin getiri oranıdır. Bu iki anlam iktisadi açıdan birbirlerinden farklı değillerdir ve iktisatçılar tarafından faiz olarak nitelendirilirler.

Faiz oranı, nominal ve reel olmak üzere ikiye ayrılabilir. Nominal oran, bankalar gibi organizasyon ve kurumlar tarafından açıklanan faiz oranıdır. Reel faiz oranı ise enflasyona göre düzeltilmiş faiz oranıdır ve nominal orandan enflasyon oranının çıkarılması ile bulunur.

[b]Tarihçesi[/b]

Faiz ile ilgili teorik çalışmalar, son birkaç yüzyılda ortaya çıkmış olsa da, faizin pratikte kullanımı çok eski çağlara dayanmaktadır. MÖ 3000 yıllarında Sümerlerin faiz ile kredili satış yaptıkları bilinmektedir. Tarih boyunca pek çok farklı devlet ve din faize yönelik yasal kısıtlamalar getirmiştir. Bazıları faizi tamamen yasaklarken, bazıları ise faiz oranlarına azami bir sınır getirmeye çalışmışlardır.

[b]Faiz türleri:[/b]

Basit faiz
Bir yatırımın yatırım dönemi boyunca kazandığı faizin de yeni yatırım döneminde yatırıma tabi tutulması sonucu elde edilen getiriyi gösteren faizdir. Diğer bir deyişle faizin de faiz kazanmasıdır.
Birikmiş faiz

Bir yatırımın, yatırım dönemi içerisinde, ödeme tarihine kadar üzerinde biriken faizdir.

Dönemsel faiz

Bir yatırımın fiilen elde tutulma süresince getireceği faizi ifade eder.

Akdi faiz

Bir sözleşmenin taraflarının sözleşmede kararlaştırdıkları faiz oranını ifade eder.

Temerrüt faizi

Bir hukuki ilişkide taraflardan birisinin ödemesinin gecikmesi halinde uygulanan genellikle akdi faizden daha yüksek orandan uygulanan faizi ifade eder.

Kanuni (yasal) faiz

Bir hukuki ilişkide uygulanacak faiz oranının belirlenmemesi halinde uygulanan ve kanun ile belirlenen faiz oranıdır.

[b]Faizin hukuki niteliği[/b]

Faiz hukuki olarak asıl alacaktan ayrı fakat ona bağlı bir yan edimdir. Faiz asıl alacağın varlığına bağlı olduğundan, asıl alacak sona erdiğinde faiz borcu da sona erer. Faiz alacaklısı bu alacağını anaparadan ayrı olarak talep edilebilir. Sona ermiş bir alacağın faizini talep edebilmek için bu hakkı daha önceden saklı saklı tutmak gerekir. Asıl alacağın zamanaşımına uğramış olması, faizi de zamanaşımına uğratır. Alacaklı asıl alacağı devrettiğinde işlemiş ve işleyecek faizi de devretmiş olur. Fakat aksinin kararlaştırılarak, faiz alacağının anaparadan ayrı devredilmesi de mümkündür. Asıl alacak ile faiz genellikle farklı zamanaşımı sürelerine tabidir. Bu nedenle faiz alacaklarının asıl alacaktan önce zamanaşımına uğraması mümkündür. Asıl alacak yönünden zamanaşımının kesilmiş olması faiz alacağı için de kesildiği anlamına gelmez.

[b]Fâizin çeşitli dinlerdeki durumu şöyledir: [/b]

Yahûdîlik:
Burada ödünç vermenin esas gâyesi, din kardeşine yardımdır. Bu da bedelsiz ve karşılıksız yapılmalıdır. Din kardeşliği, zarûret içinde olanlara yardım, fakirlere, yoksullara karşı duyulan merhamet, sevgi başlıca ödünç verme sebepleridir. Bundan dolayı zenginlerin yoksullara fâizsiz ödünç vermeleri gerekir. Tevrat’ta, fâizle ödünç vermenin yasaklığına dâir hükümler vardır. Burada, “Kardeşin yoksul düşerse ona yardım et, fâiz alma, kâr alma.” ibâreleri açıkça yazılıdır. Fakat bu açık hükümlere rağmen Yahûdîliğin doğru olarak tatbik edildiği yıllar hâriç hiçbir zaman fâizden vazgeçilmemiştir. Bugün İsrail topluluğunda da milletlerarası ticâret ve bankacılık kuralları uygulanmaktadır.

Hıristiyanlık:
Bütün ilâhî dinlerde olduğu gibi Hıristiyanlıkta da fâiz yasaktır. Îsâ aleyhisselâm havârilerine menfaat beklemeden borç vermelerini emrederdi. Îsâ aleyhisselâmın bildirdiği emirlerin tam olarak kitaplara geçmemesi veya bunların çok kısa zamanda ortadan kaldırılması ilâhi emirlerin unutulmasına sebeb oldu. Kiliselerin bu hususta tutumları ise değişik oldu. Kilise papazları, âlimler, ilk zamanlar fâizle büyük bir mücâdeleye girdiler. Fâiz ve tefeciliği kesin olarak yasak ettiler. Bu zamanda fâiz ve tefecilik ayrımı yapılmadı. Ortaçağda fâizle ödünç verme kesinlikle yasak edildi. Zamanla bu mücâdele gevşedi. Fâizle ödünç verme klâsik bir kural hâline getirildi. On altıncı yüzyıldan itibaren bu yasak yavaş yavaş kalkmaya başladı. Bugün Hıristiyan âlemi fâizi kabul eder ve bütün işlemlerini bu esas üzerine oturtarak yürütür.

Roma hukukunda ise, M.Ö. 342 yılında bir kânun ile fâiz yasaklanmıştı. Fakat bu yasak uzun zaman devam etmeyip, Roma Cumhûriyet devrinin sonunda fazla alınmaması için sınır konulmuştu. Roma hukukunda fâiz, sermayenin bütünü üzerinden aylık hesaplanırdı. Yunanistan’da da ilk önceleri sınırlanmıyan fâiz, bazı zamanlarda azamî had ile belirlenmişti.

İslâmiyet:
Fâizin azı da çoğu da yasak edilmiştir. Ödünç vermekte, rehinde ve alış-verişte, alıcıdan veya vericiden birinin ötekine karşılıksız olarak vermesi şart edilen mal, İslâm dînince fâiz kabul edilmektedir. Dünyâda tek bozulmayan ilâhî din olan İslâmiyetin ana kaynaklarında; fâizin ne olduğu, inananların bu âfete bilerek veya bilmeyerek düşmemeleri için çok geniş olarak izah edilmiştir. Kur’ân-ı kerîmin birçok âyet-i kerîmesinde bu yasak açıkça anlatılmaktadır. Nitekim Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:

Fâiz yiyen kimseler, kendisini şeytan çarpmış olan nasıl kalkarsa, mezarlardan öylece kalkarlar. Bu halde olmaları, “Alış veriş aynen fâiz gibidir.”, demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alış verişi helal ve fâizi (ribayı) haram kılmıştır. Bundan böyle, kim kendisine Rabbinden bir öğüt gelip fâiz yemekten sakınırsa, daha önceki fâiz ona bağışlanır ve bundan sonra onun işi (af edilişi) Allah’a aittir. Kim de haram olan bu fâizi helâl diye yemeye dönerse, işte onlar Cehennemliktir. O ateşte ebedî (sonsuz) olarak kalacaklardır.
(Bakara sûresi: 273)

Allahü teâlâ, fâizle geleni mahv eder ve sadakaları (zekâtları) verilen malı arttırır.
(Bakara sûresi: 276)

Ey îmân edenler! Fâiz yemeyin. (Âl-i İmrân sûresi: 130)

Yok eğer bu fâizi terk etmezseniz, biliniz ki, Allah’a ve Peygamberine karşı harbe girmişsiniz. Eğer fâiz almaktan tövbe ederseniz, ana paranız sizindir. Böylece ne zâlim olursunuz, ne de zulme uğramış bulunursunuz.
(Bakara sûresi: 279)

Peygamber efendimiz (s.a.v) bu hususla ilgili olarak buyurdular ki:

Hiçbir mal fâizle artmaz ve hiçbir mal sadaka vermekle azalmaz.

Mirac gecesi, bir takım insanları bana gösterdiler, karınları ev gibi idi. İçleri yılan dolu olup, dışarıdan görünüyorlardı. Ey Cebrail bunlar kimlerdir, dedim. Fâiz yiyenlerdir, dedi.

Karşılığında bir menfaat şart kılınan her türlü borç fâizdir.