Elde Kalan Mektup ---

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Elde Kalan Mektup ---
« : 19 Ekim 2008, 14:49:25 »
[b] Elde Kalan Mektup

--------------------------------------------------------------------------------

Sevgili Sezer;
Çekinerek de olsa, yazacağım bu satırların eline ulaşıp ulaşmayacağını bilemesem de kendimi yazmaya mecbur hissettim. Bu kadar aradan sonra yazmanın bir anlamı kalmamış olabilir diye tereddüt geçirdim. Ama birlikte geçen günler var ya, birlikte yenilen, içilen lokmalar-sular var ya, acı-tatlı geçirdiğimiz mazi var ya, işte onlar aklıma gelince akan sular duruyor.

Hapishane hayatında arkadaşlık yaptığı sıradan bir insanı, tahliye olacağı esnada bilmem kaç saat hapishane kapısında bekleyen vefa insanının davranış şekli de bana hep mânidar gelmiştir.

İfade edeyim ki, yol çok çetin ve gittikçe dikleşen cinsten. Sana hamaset yüklü satırlar karalamak istemiyorum. Çünkü bugünler artık akıl ve mantık günleri, bugünler para ve makam günleri(!). Bugünler artık biz amaçlı değil, ben amaçlı günler. Gün, birbirlerimizle imtihan günü. Fakat Sezer; gün, bugün. Gün, birçoklarının sendelediği, tökezlediği, yolda kaldığı ve kalacağı bugünlerde, güzel misâl olma günü. Gün, anlatma değil, yaşama günü. Gün, tebliğden ziyade temsil günü. Temsil yönü fakirler çoğaldıkça problemler arttı zaten. Yoksa eskiye göre çok daha güzel konuşuyoruz, çok daha güzel yazıyoruz. Ama, eskiye göre çok daha güzel yaşıyor muyuz? Etrafımızda aranan insan, dertlere derman insan, başkalarını dinleyen insan, huzur veren insan, misâl insan olabildik mi? Rica ederim; kaabiliyetlerden, zekâdan, istikbal endişesinden bahisler açmasınlar. Bana ihlâstan, samimiyetten, diğerkâmlıktan, asıl gâyeden bahsetsinler. Hani biz bu yoldan dönmeyecektik, hani Rabbimiz Allah diyecektik, hani Rabbimize gülümseyecektik! Nasihatçilerin azaldığı, yapılanların da havada kaldığı günlerde insanın sürekli güzeli araması ne kadar zor değil mi?

Lâkin şunu bil ki Sezer, Rabbim şahit sizleri çok seviyorum. Bana bu satırları yazdıran güç de bu muhabbetten başkası değil. Yaşadığımız unutulmaz günlerin hatırı hiçbir şeye fedâ edilemez. Evet kardeşim, ben en güzel günleri, ışık dolu o küçük binanın büyük günlerinde yaşadım. Beyaz ekmek bulmanın hayal olduğu, çan sesleri arasında ezan hasretiyle geçen Moldova günlerinde yaşadım. Şimdiyi soruyorsan söyleyeyim; şimdi büyük günler, şimdi gündem değişti, gündem dünyalaştı.

Evet! Sen dün lise koridorlarında, "Çilesiz olmaz." derken, şimdi üniversite koridorlarında istikbali temâşa ediyorsun. Yarın nelere gebe Allah bilir. Ama şunu çok iyi biliyorum ki, ne kadar büyürsek büyüyelim, acziyetimizi unutmadığımız müddetçe kazanma kuşağında olacağız.

Maatteessüf, daha önce birlikte olduğumuz, şimdi ayrı düştüğümüz unutulmuşları, zaman zaman düşünüp yutkunuyorum, hayıflanıyorum. Bir de dünyanın hangi bucağında kimbilir hangi problemlerle yaka paça olan garipleri düşünüyorum. Kopan ya da silikleşen münasebetleri canlandırmaya keşke gücümüz yetse. Keşke onları arayıp, sorabilsek...

Ah, o günler! "Hey gidi günler"di, yaşanılası günlerdi... O günlerin içinde, sizleri Allah için çok sevdim. Fakat, gel gör ki, ifrat-tefrit arasında orta yolu bulamadım; zaman zaman sizi rencide ettim; duygularınızla oynadım. Ama şu var ki, aradan bu kadar yıl geçtiği, üzerimde bu kadar meşgale olduğu, çoluk-çocuğa karıştığım halde sizleri unutamadım. Sizlerle ilgili güzel haberler aldığımda beni saran sevinci anlatamam, siz de anlayamazsınız. Bu kadar şeye rağmen sizleri unutamayışımın sebebini de; ne ben anlatabilirim, ne de siz anlayabilirsiniz. Anlama ötelere kalacak biliyorum. Sizlerle görev icabı, mecburiyet tahtında teşriki mesâi kurmadığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Ben bu işleri sizlerle daha iyi tanıdım ve sevdim. Sizler ve o günler olmasaydı, nerelerde olurdum tahmin edebiliyorum. Rabbim beni yalancı çıkarmasın! Şeyh Şâmil diyarında size ve diğerlerine söz veriyorum, köprünün altından ne kadar su akarsa aksın sizleri unutmayacağım.

Babam derdi ki: Yakışıksız, utanç verici bir iş yaptıysan; nice dua etsen, boş. Olan olmuştur, yaptığını geri çeviremezsin.

Ve yine babam derdi ki: Sen kötülüğe izin vermiş, 'Var git, kime ne edersen, et.' demişsen ve onu bulunduğu yerden çıkarıp özgürlüğüne kavuşturmuşsan, kötülüğün daha önce oturduğu yeri dövmekte ne yarar var?

Öküzleri kaçırmışlar, sen ahırın kapısına ağır kilitler asıyorsun, anlamı var mı?

Bütün bunlar böyle. Ve kavga bitti mi, artık yumruk sallanılmaz, bunu da biliyorum. Ne diyeyim ki? Bedeninin herhangi bir yerine saplanan oku çekip çıkarabilirsin; ama ya yüreğine saplanan ok?

Dağıstanlı yazarın babası böyle demiş olabilir. Evet, yüreğe saplanan ok çıkmaz; ama benim babam da derdi ki: "Oğul, insan ümitle yaşar! Günahı onun için dua vesilesidir, acziyetinin resmidir. Mü'min düştüğü çukur ne kadar büyük olursa oradan Rabbinin izniyle çıkabilir. Yeter ki tekrar düşmesin. Günahı aşabilirse mü'min, gerçek kulluğu tadacaktır."

Hele bir gün vefa kahramanı da demişti ki: "Siz hizmet etmeye bakın, ümitsizliğe düşmeyin!" Dal rüzgârı affetti; ama neylersin ki ok yüreğe saplandı ve dal kırıldı bir kere. Ne diyeyim ki? Şahit ol Ya Rab ve bu can bu bedende olduğu müddetçe beni bu ulvî hislerin hadimi eyle, hicrete çıkarken taşıdığım saf niyetimden ayırma, eğer o duygu ve düşüncelerin yerini, başka ümitler, başka niyetler alırsa, emanetini alıver!..

Bizi istihdam eden Rabbimize kayıtsız şartsız teslim olarak, O'nun lâyık göreceği rolü; gelecek endişesi taşımadan, şu dünya sahnesinde rolümüz bitinceye dek en güzel şekilde sergilemek ümidi, temennisi ve dualarıyla bayramını kutlar, samimi duygularımla, Şeyh Şâmil diyarı Dağıstan'dan, dağlar dolusu hasret ve muhabbetlerimi iletirim.

Not: Bu mektup yazıldıktan sonra, adres değişikliği sebebiyle ilgiliye bir türlü ulaştırılamamıştır. Mektubu elden ulaştırma ümidiyle Türkiye'ye gelen yazarı, çok acı bir haber karşılamıştır. Maalesef, mektubun yazıldığı tarihten iki ay kadar sonra (17-03-1999) Sezer, üniversite tahsili gördüğü şehirde elim bir hâdise sonucu vefat etmiştir.

Ersin Can [/b]

Çevrimdışı Gülpare

  • *
  • Join Date: Ara 2008
  • 22
  • +3/-0
Elde Kalan Mektup ---
« Yanıtla #1 : 17 Şubat 2009, 00:13:57 »
Sürekli takip ettiğim dergimizin sayfasında uzun zaman önce okuduğum anlamlı bir yazıydı burdada görmek ve yeniden okumak keyifliydi.Emeğinize sağlık.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Elde Kalan Mektup ---
« Yanıtla #2 : 17 Şubat 2009, 00:25:04 »
rica ederim  0399 dfhk

Çevrimdışı insanlar_alemi

  • ****
  • Join Date: Ara 2008
  • Yer: Avusturalya / Ankara
  • 503
  • +42/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • İnşAllah derse yakaran inşaa eder YARADAN...
Elde Kalan Mektup ---
« Yanıtla #3 : 17 Şubat 2009, 08:36:48 »
103  hoca