[color=red]Meryem Aybike Sinan, 1975 yılında Malatya’da doğdu. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümünden mezun oldu. Mezuniyet tezini “Yavuz Bülent Bakiler’in Şiirleri Üzerine Bir İnceleme “ adlı çalışmasıyla verdi. Öykü denemeleriyle edebi çalışmalarına başladı. İlk öyküsünü orta okul yıllarında “Türkiye Çocuk Dergisi”nde yayımladı. Ardından Türkiye Gazetesi Magazin ekinde hikayeler yazdı. Akra FM ‘de bir çok denemesi yayımlandı. Ülkü Ocakları Dergisi, Erguvan, Bu Ülke, Halka ve Olaylara Tercüman Gazetesi , Somuncu Baba dergisi, gibi yayın organlarında çeşitli hikaye ve denemeleri yayımlandı. Halen Somuncu Baba Dergisinde düzenli olarak çocuklar için hikayeler kaleme alıyor. Ak iller, Çankaya Yokuşu adında yayıma hazır iki roman denemesi bulunuyor. Evli olup, Mehmet Kağan ve Bengisu adında iki çocuk annesidir. [/color]
[color=red][b]Sabah ola hayr ola [/b] [/color]
Onlar gittiler... Kır çiçeklerinin uzak vadilere sığındıkları gibi...Onlar da kendi küçük dünyalarına sığınıp, azaldılar, azaldılar. İşte böyle elleri, dilleri, belleri günah sularının arkından çıkmayan talihsizler ordusuna bıraktılar meydanı. Gönül bahçelerimizin şakayıklarınadır. İnşAllah seslenişim duyula ve gide şakayıkların menziline. Bu şu mahzun yüreğimin onlara seslenişidir: Vakit gece... Ruhum tedirgin. Kırgınım kaypak yürekli, kem sözlü, iki yüzlü insanlara... Perişanım. Ötelerden anacığımın mahzun ve kederli sesi gelip buluyor kalbimin derinlerini. “Kızım, diyor... Sabır denen nazlı çiçeği takacaksın göğsüne. Her tarafıyla ucuzlamış, mahalle pazarlarında haraç mezat kimsenin yüzüne bakmadığı nice insan müsveddeleri tanıyacaksın tarihin görmediği. Sana bin bir yüzleriyle kimi zaman gülecek, kimi zaman adına kara çalacaklar. Arkandan bet yüzleriyle dudak bükecekler. Kendilerini başka başka gösterecekler temiz yürekli insanlara. Şaşırmayacaksın kızım, şaşırmayacaksın. Allah’a sığınacaksın, sadece O’na. Kalbinin tüm ayarlarını O'na kur, O'na yürü, O'na dön yüzünü. O'nun sonsuz adaletine güven... Bet yüzlüler, kem gözlüler her zaman vardılar. Her vakit olacaklar. Alabildiğine...”
Gözlerimi bir an tüm dünyadan çekmek ve gitmek istiyor yüreğim... Mahşeri andıran bir hüzün yağıyor üzerime. Kekremsi, buruk... Uzak ve unutulmuş duyguların kıyısında geziniyorum. Deruni bir şarkı çalıyor çok uzaklarda. Beni söylüyor gecenin hüznünde.Tüm yıldızlarını kaybeden yüreğimin utangaç rıhtımında derin bir melalin ayak sesleri var bu akşam. Alacakaranlık tüm kasvetiyle yağmalayıp geçiyor yüreğimin aydınlığını... Nerden gelip nereye gidiyorum... Tüm güvendiğin dağlara neden kar yağardı ki? sorular zor... Cevaplar tedirgin, beklemek kordu. İçim dışım yanıyordu. Hangi dala tutunsam, hangi dağa yaslansam, hangi mevsimi beklesem kar yağıyordu... Sulu sepken kar geliyordu dört yandan... Ötelerden o ses tekrarlıyordu: Bet yüzlüler, kem gözlüler her zaman vardılar. Her vakit olacaklar... Alabildiğine...
Sadakat içlenip sözlenmeyince duygular uçarı ve firari, kalbin rıhtımında. Saniyelik sevgiler, dakikalık sözler, saatlik tevazular, günlük inançlar, gecelik sevdalar, sabahlık gülüşler sarıyor hayatlarımızı. Kimsenin kimseyi sevdiği yok aslında. Biz diyen, kendi menfaatini en son düşünen mana erleri gittikten sonra; durmadan, bozuk plaklar gibi “ben” diyen, üç kuruşluk ikbal için cihana geldiğini sanan her haliyle yapay, her haliyle sahte kimsecikler sardı dört yanı... Duygularım itiraz ediyor bunca çarpıklığa. Kalkalım gayrı gönül diyorum. Yürek dayanmıyor bunca yüzsüzlüğe. Yalnızlık bileniyor kalabalık insan ordusu içinde. Bile bile yalnızlığı ezberliyor dimağım. Pünhan bir elem sızıyor kalbimin mazgallarına. Vefa, sadakat, huzur yoksa ben yokum diyor yüreğim. Ötelerden o ses kulağıma fısıldıyor: Bet yüzlüler, kem gözlüler her zaman vardılar... Her vakit olacaklar. Alabildiğe...
Yüreğim inanmak istiyor. Saatim güzele, iyiye, dürüstlüğe ,merhamete, sevgiye, şefkate kurulmak istiyor. Her defasında saatimin ayarı bozuluyor. Bir kıvılcım gelip donduruyor tüm ayarlarımı… Her yönüyle yozlaşan kirlenen, elimizden çıkan bu dünyada, mutsuzluğun bin türlüsünü yaşayan biziz... Yok saysak da, birbirimizi suçlasak da asıl kirlilik ruh cephesinde yaşanıyor, biliyorum. Tüm değerlerimizi soyunup dökündüğümüz, gelecek nesillere nerdeyse bırakacak bir şeyimizin kalmadığı şu günlerde gelecek adına kendimi güvende hissetmiyorum. Adeta dudak uçuklatan bir insan kirlenmesiyle karşı karşıyayız, diyor aklım. Ey insanlar diye haykırmak istiyor tüm benliğim: Geliniz yeniden fethedelim insanlık adına ne varsa tüm soyunduklarımızı. Ancak ne benim sesim duyulur, ne kulak veren... Tanzimat Edebiyatının ünlü şairi Ziya Paşa bir beytindediyor ki:
“Canan gide rindan dağıla mey ola rizan Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde”.
Ne de zaman müsait... Çevre kirliliği halt etmiş. İnsanlık uzun bir geceye yatmış gibi. Ziya Paşa'nın da dediği gibi böyle bir gecenin sabahından hayır umulur mu diyeceğim ancak yine büyüklerimizin söylediği güzel bir söz takılıyor dudaklarıma : ”sabah ola hayr ola”
Meryem Aybike SİNAN
|