Meryem Aybike Sinan

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Leb-i Damla

  • La taknetû..!
  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: Sadabad
  • 2529
  • +270/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • UMUT Dünyası mı, UNUT Dünyası mı?
    • Uyanan Gençlik
Meryem Aybike Sinan
« : 06 Ekim 2008, 22:32:58 »
[color=red]Meryem Aybike Sinan,
1975 yılında Malatya’da doğdu.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümünden mezun oldu.
Mezuniyet tezini “Yavuz Bülent Bakiler’in Şiirleri Üzerine Bir İnceleme “ adlı çalışmasıyla verdi.
Öykü denemeleriyle edebi çalışmalarına başladı.
İlk öyküsünü orta okul yıllarında “Türkiye Çocuk Dergisi”nde yayımladı.
Ardından Türkiye Gazetesi Magazin ekinde hikayeler yazdı.
Akra FM ‘de bir çok denemesi yayımlandı.
Ülkü Ocakları Dergisi, Erguvan, Bu Ülke, Halka ve Olaylara Tercüman Gazetesi ,
Somuncu Baba dergisi, gibi yayın organlarında çeşitli hikaye ve denemeleri yayımlandı.
Halen Somuncu Baba Dergisinde düzenli olarak çocuklar için hikayeler kaleme alıyor.
Ak iller, Çankaya Yokuşu adında yayıma hazır iki roman denemesi bulunuyor.
Evli olup, Mehmet Kağan ve Bengisu adında iki çocuk annesidir. [/color]


[color=red][b]Sabah ola hayr ola [/b] [/color] 

Onlar gittiler...
Kır çiçeklerinin uzak vadilere sığındıkları gibi...Onlar da kendi küçük dünyalarına sığınıp, azaldılar, azaldılar. İşte böyle elleri, dilleri, belleri günah sularının arkından çıkmayan talihsizler ordusuna bıraktılar meydanı. Gönül bahçelerimizin şakayıklarınadır. İnşAllah seslenişim duyula ve gide şakayıkların menziline. Bu şu mahzun yüreğimin onlara seslenişidir:
Vakit gece...
Ruhum tedirgin. Kırgınım kaypak yürekli, kem sözlü, iki yüzlü insanlara... Perişanım.
Ötelerden anacığımın mahzun ve kederli sesi gelip buluyor kalbimin derinlerini. “Kızım, diyor... Sabır denen nazlı çiçeği takacaksın göğsüne. Her tarafıyla ucuzlamış, mahalle pazarlarında haraç mezat kimsenin yüzüne bakmadığı nice insan müsveddeleri tanıyacaksın tarihin görmediği. Sana bin bir yüzleriyle kimi zaman gülecek, kimi zaman adına kara çalacaklar. Arkandan bet yüzleriyle dudak bükecekler. Kendilerini başka başka gösterecekler temiz yürekli insanlara. Şaşırmayacaksın kızım, şaşırmayacaksın. Allah’a sığınacaksın, sadece O’na. Kalbinin tüm ayarlarını O'na kur, O'na yürü, O'na dön yüzünü. O'nun sonsuz adaletine güven...
Bet yüzlüler, kem gözlüler her zaman vardılar.
Her vakit olacaklar.
Alabildiğine...”


Gözlerimi bir an tüm dünyadan çekmek ve gitmek istiyor yüreğim...
Mahşeri andıran bir hüzün yağıyor üzerime. Kekremsi, buruk... Uzak ve unutulmuş duyguların kıyısında geziniyorum. Deruni bir şarkı çalıyor çok uzaklarda. Beni söylüyor gecenin hüznünde.Tüm yıldızlarını kaybeden yüreğimin utangaç rıhtımında derin bir melalin ayak sesleri var bu akşam. Alacakaranlık tüm kasvetiyle yağmalayıp geçiyor yüreğimin aydınlığını...
Nerden gelip nereye gidiyorum... Tüm güvendiğin dağlara neden kar yağardı ki? sorular zor... Cevaplar tedirgin, beklemek kordu. İçim dışım yanıyordu. Hangi dala tutunsam, hangi dağa yaslansam, hangi mevsimi beklesem kar yağıyordu...
Sulu sepken kar geliyordu dört yandan...
Ötelerden o ses tekrarlıyordu:
Bet yüzlüler, kem gözlüler her zaman vardılar.
Her vakit olacaklar...
Alabildiğine...


Sadakat içlenip sözlenmeyince duygular uçarı ve firari, kalbin rıhtımında. Saniyelik sevgiler, dakikalık sözler, saatlik tevazular, günlük inançlar, gecelik sevdalar, sabahlık gülüşler sarıyor hayatlarımızı. Kimsenin kimseyi sevdiği yok aslında. Biz diyen, kendi menfaatini en son düşünen mana erleri gittikten sonra; durmadan, bozuk plaklar gibi “ben” diyen, üç kuruşluk ikbal için cihana geldiğini sanan her haliyle yapay, her haliyle sahte kimsecikler sardı dört yanı...
Duygularım itiraz ediyor bunca çarpıklığa. Kalkalım gayrı gönül diyorum. Yürek dayanmıyor bunca yüzsüzlüğe. Yalnızlık bileniyor kalabalık insan ordusu içinde. Bile bile yalnızlığı ezberliyor dimağım. Pünhan bir elem sızıyor kalbimin mazgallarına.
Vefa, sadakat, huzur yoksa ben yokum diyor yüreğim.
Ötelerden o ses kulağıma fısıldıyor:
Bet yüzlüler, kem gözlüler her zaman vardılar...
Her vakit olacaklar.
Alabildiğe...


Yüreğim inanmak istiyor. Saatim güzele, iyiye, dürüstlüğe ,merhamete, sevgiye, şefkate kurulmak istiyor. Her defasında saatimin ayarı bozuluyor. Bir kıvılcım gelip donduruyor tüm ayarlarımı…
Her yönüyle yozlaşan kirlenen, elimizden çıkan bu dünyada, mutsuzluğun bin türlüsünü yaşayan biziz... Yok saysak da, birbirimizi suçlasak da asıl kirlilik ruh cephesinde yaşanıyor, biliyorum.
Tüm değerlerimizi soyunup dökündüğümüz, gelecek nesillere nerdeyse bırakacak bir şeyimizin kalmadığı şu günlerde gelecek adına kendimi güvende hissetmiyorum. Adeta dudak uçuklatan bir insan kirlenmesiyle karşı karşıyayız, diyor aklım.
Ey insanlar diye haykırmak istiyor tüm benliğim:
Geliniz yeniden fethedelim insanlık adına ne varsa tüm soyunduklarımızı. Ancak ne benim sesim duyulur, ne kulak veren...
Tanzimat Edebiyatının ünlü şairi Ziya Paşa bir beytindediyor ki:

“Canan gide rindan dağıla mey ola rizan
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde”.

Ne de zaman müsait... Çevre kirliliği halt etmiş. İnsanlık uzun bir geceye yatmış gibi. Ziya Paşa'nın da dediği gibi böyle bir gecenin sabahından hayır umulur mu diyeceğim ancak yine büyüklerimizin söylediği güzel bir söz takılıyor dudaklarıma :
”sabah ola hayr ola”


Meryem Aybike SİNAN 

Çevrimdışı Black_house

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Meryem Aybike Sinan
« Yanıtla #1 : 17 Şubat 2009, 20:37:26 »
[b]Diyemediklerim[/b]

Diyemediklerim var...
Güz beni bekler Şeyhim,
Efendim,
Bozkır rüzgarlarının önüne katılmış bir yaprağım.
Sürüklenip gelmişim kapına . Yüreğimde bir sonbahar telaşı. Bir göçmen kuşlarına bakıyorum bir kendime... Gökyüzünde kuşlar kafilesi döne döne uçuyor. Renkli, ahenkli. Her kanat çırpışında yaralı bir kuşun bin tılsım gizli. Soğuk ve bezgin rüzgara inat göçüyorlar ılık iklimlere.
Bense utanılası bir kördüğümü çözmeye çalışıyorum yıllardır. Hayatın gizi üzerine bildiklerimi, bilmediklerime ayarlıyorum. Çözmüyorum bu kördüğümü. Çözemiyorum. Düğüm üstüne düğüm atıyorum aslında.
Yolumu şaşırmışım şeyhim.
Irmakların coşkusu, göğün mavisi, güneşin altın saçları, rüzgarın hüzünlü uğultusu, denizin sonsuzluğu yakalıyor ruhumu binbir yerinden. Dünya dönüyor mütereddit.
Dökülüyorum yollarına. Sana gelen yollara düşüyorum.
Bir söz düşür yüreğime göklerden gelen.
Yaralı yüreğime bergüzar olsun.

Diyemediklerim var.
Söz beni bekler Şeyhim...
Diyemediklerim yakar gönlümü. Gönül can evi, gönül beytullah. Bir celsede düşür yüreğime közü. Hakk Hakk diye yak közü. Kar yüzü görmemiş bir ateş yansın yüreğimde. Biraz kül biraz duman olayım... Ellerim yaralı bir kelebek, kanat çırpsın göklere... Dualar yorgun düşsün dudaklarımda.
Bir kör kuyuda Yusuf olayım Şeyhim. Çöllere düşeyim sonra. Çöl yürek yangını. Yürek kavrulan çöl. Mısır’a hiç varmasa yolum. Yayan yapıldak çöllerde savrulayım. Bir çöl ikindisinde diktiğim gül, bir çöl seherinde açsa yine. Çöl Hüseyin demek. Hüseyin çöl gibi yakar gönlümü. Çöl bir ermiş. Her dem şükreden, tazelenen. Gündüz yakan, gece üşüten. Bir tarafı vaha, bir tarafı serap.
Çöl ceylanlarının âhı vursun yüreğime. Bir avcı ol, gönder oklarını kalbimin dehlizlerine.
Köz beni bekler Şeyhim
Diyemediklerimi sen söyle yüreğimin tenhasına...
Vefasız yüreğime intizar olsun...

Göremediklerim var.
Göz beni bekler Şeyhim.
Sevdam hangi ırmağa düşmüş ... Hangi umman bekler beni... Hangi dağlar saklar beni? Hangi dualara düşer dileğim?
Ayaklandır damarlarımdaki donuk kanı. Güzel dualar adına, bir ırmağın akışına kat beni. Yatsı ezanı okunurken bir vav gibi eğileyim, büküleyim sevgilinin dergahında. Bir elif gibi mağrur, bir mim gibi mesrur, dizileyim sevgilinin yollarına. Helal bakışlara çeleyim gönlümü. En sevgilinin kapısında durayım kırk yıl Yunus misali. Bu zindan, bu yeryüzü kara bahtım ola...
Kervan göçmeden Şeyhim, kalmadan dağlar başında ebedi bahçelere gitmek diler bu gönül.
Ebedi bahçelere gitmek diler bir şafak vaktinde ruhum..
Kendimden geçmişim, kendimden uzaklara düşmüşüm, senden himmet diler bu yürek...
Öz beni bekler Şeyhim.
Göremediklerimi sen göster bana...
Gözlerim birbirinden bî-haber olsun.

Bilemediklerim var.
Giz beni bekler şeyhim.
Bir musikarın nağmesinde gizli tılsımlı sözler. Bir peygulegüzinim dağlar başında. Karanlık nura akar. Yalnızlık çıkmazında bir akşam üstü o nura aksa yüreğim. Bildiğim bütün şeyleri unutsam. Ebedi bir huzura, ebedi bir hayata ayarlasam düşlerimi. Giden kuşlarım dönse uzaklardan. Sonra...
Sabah sisi gibi düşsem yollara . Aşk kervanı karşılasa beni ansızın. Sevgiliye giden kafileye katılsam. Kalmasam dağlar başında. Gönül şehri baştan ayağa can kesilse. Yakup’un sabrı bilese sabırsızlığımı.
Bir giz düşür yüreğime Şeyhim,
Kurtulayım ruhumun hamallığından. Bilemediklerimi sen söyle bana...
Bildiklerime efsunkâr olsun.

Silemediklerim var.
İz beni bekler Şeyhim.
Sadakat içlenip sözlendiğinde, dönüp dönüp bakıyorum mahrem- esrarıma. Ne zamanlar akmış hayatın yanağından. Bir gözyaşı, bir hüzün, bir güz yağmuru gibi yitip gitmiş nice zamanlar.... Geriden geriye avucumda, heybemde kalanlar beni taşımaz yarınlara diyorum. Hiçlik denizindeyim şimdi. Bilemediklerim, göremediklerim, diyemediklerim, silemediklerim ve soramadıklarım yüzünden olsa gerektir çektiğim bunca çile.
Yollarıma çizdiğim izleri silmek gerektir.
Bir giz düşür yüreğime şeyhim. Beni ona götüren bir iz düşür yollarıma.
Gideyim.
Silemediklerimi bırakarak. Bilemediklerimi bildiklerimden çıkarak.
Gideyim artık şeyhim...
Bir giz düşür yüreğime...
Bu yürek tâ ebede hizmetkâr olsun.

Meryem Aybike Sinan

Çevrimdışı Black_house

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Meryem Aybike Sinan
« Yanıtla #2 : 17 Şubat 2009, 22:10:06 »
Gel ha gönül havalanma
Engin ol gönül engin ol
Dünya malına güvenme
Engin ol gönül engin ol

TRT radyosu açık...
Merhum sanatçı Turan Engin söylüyor.
Bu usta ve bir o kadar engin olan sanatçımızı kaybedeli ne kadar yıl oldu bilmiyorum.
Zaman homurdanarak akıyor ve unutturuyor her şeyi fütursuzca…
Zaman unutturmaya çalışsa da onu unutmak mümkün değil, bu türküleri var oldukça…

Yılların sinesine oturmuş yanık bu halk ezgisinin sözleri çeldi aklımı birden…
Tanıdık, kalbimin duymaya, görmeye, bilmeye hasret kaldığı ululardan kalma bu deyişi yakaladım ta kalbinden… Yüreğime çağırdım yeni baştan…
Modern çağın karanlık ve üşüten uğultusu kulaklarımı tırmalıyorken,
kayan oynak zeminlerde yürürken bir halk türküsünün eteklerine yapışmak ve
peşi sıra yürümek pek sıcak geldi…
Ruhuma çöreklenen zehir zemberek onca kederin sağanağından ıslak ve perme perişanım.
Her şey bir kıymık gibi batıyor kalbimin üzerine…

Yaralıyım. Kış hüznüne yakalanan ruhumun kederinden olsa gerek içimi acıtıyor deyiş.
“Engin ol gönül engin ol”diyor ya türkü…
İşte en can alıcı, en baş tacı yapılası düşünce bu dizelerde gizli…
Gönüller engin olmayı bilselerdi,
bunu bilmenin asıl büyüklük olduğu gerçeğini bir de…
Dünya gerçek anlamda yaşanır olmaz mıydı?
O zaman olgunlaşıp büyümez miydik? 
Ne diyorduk? İşte…
Ululardan kalma sözdür…
Engin ol gönül engin ol…

Teslim Abdal sözüm haktır
Sözümün yalanı yoktur
Engin söyle, büyüklüktür
Engin ol gönül engin ol…
“Engin söyle büyüklüktür”

Olmak isteği, oldu desinler kibri bütün insanlığın sanırım en büyük yarası…
Modern çağın insanı belki de en büyük üzüntü ve
acıları mevki ve makam derdi ve para hırsı nedeniyle yaşıyor.
Kimsenin derdi ol/mak değil aslında…
Cümle âlem, konu komşu elle gösterip Oldu! desinler istiyorlar…
Oysa oldum! demenin, öldüm! demeyle aynı anlama geldiğini bir bilseler…
Bu türkünün peşisıra geldiğim nokta
“tevazu” dur… İçtenliktir.

Dünyeviliğin kuşattığı insanlığın tükenişine bir serzeniş, kendince bir uyarıştır belki de…
Ne dersek diyelim, ne yakıştırırsak yakıştıralım gerçek şu ki türküyü büyük kentlerin en geniş ve
kalabalık caddelerine büyük reklâm panolarına yazmak gerekir…
Tepeden tırnağa kesrete batmış( ve hatta tapmış diyelim) insanları bir saniye düşündürse bile kâfidir… Çünkü maalesef modern insanın gediği nokta öylesine vahimdir ki
bu bir saniyeleri dahi hayatından çıkarmış durumdadır…
Yalnızdır, buhrandadır, tutunacak tek bir dalı dahi kalmamıştır paradan gayrı…
Ne kadar mevki ve makam gibi geçici dünyalık meselelerde yükselirse yaşama gayesi o denli bilenmektedir çünkü… Kendisini yalancı avuntularla oyalamaktadır… Olmuş! tur ya, gerisi teferruattır…

Modern çağın insanı yalnızdır.
Alabildiğine yalnız. Büyük kentlerin caddeleri artık yaşı geçkince,
otuzunu çoktan aşmış yaşlı başlı kızların ve erkeklerin cirit attıkları,
sabahlara kadar gece kulüplerinde kendilerini avuttukları günahkâr ve
suçlu caddelere dönüşmüştür.
Artık büyük paralar kazanan zevk ve sefahatte Sodom ve
Gomore halkını aratmayan bir insanlık trajedisi oynanıyor hayat perdelerinde. Her manada,
her kesimden ve her mevki ve makamdan sonuna kadar bizden ve sahici…
Tevazünün rafa kaldırıldığı, parayla şanla şöhretle ayakta kalınabileceğini sananların en büyük yanılgısı işte burada başlıyor ya…
Bir bilseler nasıl bir zehre bulaştıklarını…
Bu şaşaalı günlerin tez geçeceğini, yüksekte olanların aşağıdakiler kadar güvende olmadıklarını, aşağıda bıraktıklarına günün birinde dönüp muhtaç olacaklarını bir bilselerdi…
Engin konuşup, engin düşünmeyi öğrenselerdi dünya biraz daha güzelleşmez miydi?
Türküde var olan asıl tılsım sanırım bu inci gibi dizelerde…
“Engin söyle, büyüklüktür”… 
Asıl büyüklüğün, kalıcı olanın tevazu olduğunu bu kadar mı güzel anlatır bir türkü?

Ululardan kalma sözdür:
“Engin ol gönül engin ol…”

Engin söyle büyüklüktür!
Engin olmak, engin konuşmak, engin düşünmek!
Türkü çok şey anlatıyor aslında…
Kültür genetiğimizde var olan kutsal değerlerimizi kendi diliyle, kendi sözüyle hatırlatıyor…
Bu türküye sanatkârımızın ismiyle müsemma bir türkü de diyebiliriz…

Rahmetli THM sanatkârımız, ustamız Turan Engin 24.07.2006’da hakka yürümüş.
Bu türküsünü hasretle dinledikten sonra diğer ünlü türkülerini de özlediğimi farkettim.
Aman Allahım bu nasıl bir repertuardır, bu nasıl bir zenginliktir ve bu ne büyük bir ustalıktır…
Kendine mahsus davudi sesi, dağları andıran heybetiyle ağa bir sanatçımızdı Turan Engin… Çocukluğumuzdan beri kulaklarımız sesine aşina idi…
Bilirdik ki Turan Engin Erzincan türkülerini çok iyi okur ve
yine bilirdik ki deyişlerin ilk duraklarından biridir…
”Vardım Hint eline kumaş getirdim”
türküsünü hiç unutur mu bu yürekler bilinmez ama o davudi sesi hiç mi hiç unutmayacağız.

Şu dünyanın halı böyle
Yalan yahşi geçer şöyle
Söyledikçe engin söyle
Engin gönül engin ol…

“Söyledikçe engin söyle”
Sanırım halk türkülerinin kumaşında öylesine gizemli ve güçlü söyleyişlerin bulunması türküyü yakanların halktan ve engin oluşlarıdır…
İşte en felsefi, en derin ve en içi dolu sözleri böyle yanık ezgilerin eşliğinde yüreğimizin kıyısına getirdikleri için Turan Engin gibi gerçek sanatkârlarımızı ta yürekten selamlıyorum.
Türkülerimiz olmasaydı eğer en saf, en el değmemiş, en masum hallerimiz olduğunu belki de hiç bilmeyecektik… Türkülerimiz bizim milli hafızamızdır…
Türkülerimizi anamızın ak sütüne benzeten Bedri Rahmi Eyüboğlu aslında bu safiyeti,
güzelliği bir yerde destanlaştırıyor, yıldızlaştırıyor…
Bu güzel türkünün durduk yerde bana bunca şeyi söyletmeyi başarması az şey midir?
Üstelik hiç de gündemimde türkü üstüne yazı yazmak olmadığı halde nasıl da gelip kuruldu gönlümün tahtına. Nasıl da söyletti beni…
Engin olmak, engin söylemek ve engin düşünmek gereğini bir kez daha hatırlattı.
Bir daha beni kendime davet etti.
Ve bir kez daha ta yürekten ağlattı beni…

Ululardan kalma sözdür:

“Engin ol gönül engin ol...”


Meryem Aybike Sinan - Sanat Alemi

Çevrimdışı Black_house

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Engin söyle,büyüklüktür
« Yanıtla #3 : 17 Şubat 2009, 22:49:56 »
Şâirin biri ne güzel söyler:

“Alçak gönüllü ol ki, kendisi yükseklerde olduğu halde
Su yüzünde göze görünen yıldız gibi olasın!

Duman gibi olma ki, yükseltir kendini
Hava tabakalarına doğru, oysa ki alçaktadır.”

Çok güzel bir yazı...Her kesin okumasını tavsiye ederim.  gull

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Engin söyle,büyüklüktür
« Yanıtla #4 : 17 Şubat 2009, 22:54:38 »
[color=navy]Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Herkesin yanı başında iki melek bulunur, bunlar kendisini kontrol eden bir gemi avuçlarında tutarlar.
Eğer adam büyüklük taslarsa melekler gemi çekerek «Allah (C.C)’im, onu aşağı indir» diye dua ederler. Adem nefsini alçaltınca melekler de «Allah (C.C)’im, onu yükselt» diye dua ederler.»


Her şeyin başı tevazu diyorum bende... 103 hocam akıcı bir yazı... tşkk[/color]