GENÇ dergisi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
GENÇ dergisi
« : 22 Eylül 2008, 22:02:13 »
Kırılma Noktası

Zor tabi bu işler. Yazmak, yazı yetiştirmek, bir derginin parçası olmak.
Siz belki çok vakıf değilsiniz. Dergiler yeni yayın dönemine girecekleri vakit bazı değişiklikler gündeme gelir. “Merd ana denir ki aça nev-râh” demiş ya şair,
yayın kurulu da öyle bir merd arar. Alışılagelmiş fikirlerden ziyade, yeni bir nefes, yeni bir yol açacak merdi, mert fikirleri. (Konunun dışına çıktım iyice, tamam köşeyi dönüp geliyorum).
İşte Genç için de böyle olduğu zamanlarda kimin kaç okuyucusu olduğundan vs bahsediliyordu.
Gelen maillere göre vs sayım yapanları öğrendim mesela. Tabi bunlar işin esprili tarafı.

Şimdi de genç gönüllülerin sitesinde sanırım bir anket düzenleniyormuş.
Sami (Yaylalı) arada haberleri iletiyor. O da çok ilgilenmiyor aslında bu anketle.
Bunların hepsi bir yere kadar çünkü. Ben mesela, üye olmak gerektiği için girip de oy kullanmadım sitede.
Zaten bütün yazarlarımızın adı da yok anket seçenekleri arasında.

(Köşeyi hala dönemedim). Nerden geldim buraya?
Son yazılarımda daha çok tepki (olumlu anlamda) aldığımı söyleyebilirim ben de.
Hani geçen ayki yazımı tebessümle, keyifle okuyan arkadaşlardan bahsetmiştim ya, bu ay sanırım pek öyle bir etki bırakmayacak yazım (şimdi doğru rotadayım).
Madem buralara kadar geldik, kıssadan hisse bir mesaj düşeyim:
Tepki vermek iyidir diyorlar. Yani bir yazarın yazılarını seviyorsanız, bunu ona iletin.
Tam aksi olduğunda da tabi. Aynı şey reklamlar, sinemalar, dinlediğiniz radyo kanalı, hatta yediğiniz ekmek için bile geçerli.
Marifet iltifata tabidir nitekim (Laf aramızda ben sessiz dinleyicilerden ve okuyuculardanım sanırım).

Dün akşam bir başka arkadaşla hayatının kırılma noktalarından birini konuştuk.
Kalbinin üzerine 1 cm kadar saplanan bir bıçağın, kendisi için bir dönüm noktası olduğunu anlattı.
Tabi böyle zamanlarda insan, anında kendi hayatına dönüp bakıyor.
Hatta bakmanıza gerek kalmadan, vicdan azabı çerçevesiyle koskoca bir görüntü jet hızıyla geliveriyor gözlerinizin önüne.
Kaldırdığı toz sayesinde de gözleriniz nemleniyor.

Şimdi o anıdan bahsedeyim istiyorum sizlere.
Hz. Ömer’e Peygamberimiz, cahiliye devrinde işlediği o eylemi birkaç defa anlattırıyor ya
(kızını canlı canlı gömmesi, o minik yavrunun babasının parmağını sıkıca tutması),
ve hep birlikte ağladıkça ağlıyorlar.
Benim için de öyle bir anı bu.

Mahalleden bir arkadaşla ip atlıyorduk.
Bir başka arkadaş yanında akrabası ile bulunduğumuz yere doğru geldi.
Hepimiz de ilkokul çağındayız. Misafir biraz daha küçük.
Yanımdaki arkadaş (sanırım adı Derya idi, normalde pek birlikte oynamazdık, o gün farklıydı işte),
gülmeye başladı. Onun gülmesiyle ben de kendimi tutamadım.
Tabi bir süre sonra küçük misafir kız (güzel siyah saçları vardı) ağlamaya başladı.
Çünkü ona güldüğümüzü düşünüyordu. Çocuklar böyledir değil mi, en olmadık şeylere gülerler.
Hele de zor durumdaki birine. Karda yere düşene mesela, pantolonunu ıslatana, ayakkabısı eski olana, tahtaya kalktığında soruyu bilemeyene.
Ben de uydum bir çocukluğa. Güzel saçlı kız ağladıkça akrabasının göğsüne gömüldü.
Tabi o da bize kızmaya başladı. Ne kötüsünüz vs. gibiydi sanırım kızma cümleleri.
Dünyanın en acımasız hakaret cümlelerini kursa da, o ağlama karşısında cılız kalacaktı.
Çünkü bize nasıl kızıldığını değil de, birlikte sarılarak nasıl uzaklaştıklarını hatırlıyorum.
Arkadaşımıza yaslanıp ağlaması, sonra da aynen o şekilde uzaklaşıp gitmesi, küçük kızın…

Beyninde bir problem olduğu için (zihinsel anlamda değil), kafası sanırım su topluyor(muş).
Böyle olunca da kafası normalden büyük görünüyordu.
Çocukların takmayı çok sevecekleri bir lakap gibi yani.
Öyle olunca da biz, kırdığımız küçük bir çocuk kalbinin ardından iki koca kafalı bakakaldık.

Ben hala bakıyorum.


Rabia Gülcan

Çevrimdışı Black_house

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: GENÇ dergisi
« Yanıtla #1 : 10 Şubat 2010, 20:44:08 »
Hey Sen GENÇ Gönüllüsü!
Dünyaya seçemediğin bir zamanda geldin.
Anne babanı da sen belirlemedin, yaşayacağın yeri de…
“Kim”liğin, cinsiyetin, fiziki görünüşün, zihni kapasiten, yeteneklerin, hiçbirini seçemedin.
Dünyadan da seçemediğin bir zamanda gideceksin.
Ne ölümünün nasıl olacağını biliyorsun ne de nerede gerçekleşeceğini…
Ne kadar daha yaşayacaksın, meçhul.
Dahası var:
Başlangıcını da, bitişini de seçmediğin bir zaman diliminin içinde hiç durmadan bitişe doğru yol alıyorsun.
Tik, işte bir adım daha yaklaştın…
Tak, işte bir nefes daha harcadın…
Ve sen buna engel olamıyorsun.
Yürümemek elinde değil; zamanı, akışı durduramıyorsun.
“Dursa da vakit, biraz düşünsem, neyin nesi bu gidiş bir anlasam…”
…diyemiyorsun…

***

Acı ve hüsran dolu bir tablo çizmiyorum.
Seçmediğin, seçemediğin bir şeyde ne hüsran vardır ne de acı…
Mükafat da arama! 
Hüsran ya da mükafat, her neyse seçemediklerinde değil seçtiklerinde...
Hayatta kalman, var olman, her şeyin hatta, ancak ve ancak seçmekte... 
Seçemediklerinle geldiğin, seçemediklerinle gideceğin, akışına engel olamadığın bir zaman diliminde önünde var olmanın ya da kaybolmamanın tek bir yolu var: Seçmek…
Seçmek zorundasın.
Seçerek var olacaksın.
Seçememekle geldiğin bir dünyada önüne konan seçenek çok açık:
Ya seçeceksin, ya seçeceksin.

***

Sana bu sözleri yapmış olduğun bir seçimin ne anlama geldiğini hatırlatmak için söylüyorum aslında.
Biliyor musun bu yazıyı bir seçim yaptığın için okuyorsun.
Sen “Ben bir GENÇ Gönüllüsüyüm” dedin.
“Gönüllüyüm” dedin, “gönülleyim” dedin.
Bir seçim yaptın yani.
Alternatif mekanlarda bulunabilirdin, kulağın çok başka yerlerin şarkıları ile dolabilir ve sen “gayrı” olabilirdin.
Ama sen burada bulunmayı seçtin.
GENÇ Gönüllüler içerisinde olmayı, kendini “Ben de gönüllüyüm” diye tanıtmayı sen istedin.
Bu yazı, seçiminin sonucuna dair bir şeyleri paylaşmak için kaleme alındı.
Aslında bildiğin, yaşadığın şeyler.
Hani o hepimizi ta içimizden vuran anlamın, bilenmez bir zamanda sol yanımıza vurulmuş bir sevgi mührünün ortak hissiyatı olan şeyler.
Bize ait şeyler.
Şeylerimiz.
Seni, beni, onu, bizi bir araya toplayan şeyler...
Hepimizi mest eden, kimbilir ne zamandan beri meftun olduğumuz o gizemli şarkımız.
Bizim şarkımız.
Senin şarkın.

***   

Sen bir GENÇ Gönüllüsüsün, kardeşim.
Ebedi gençliğin sevdalısı bir GENÇ'sin yani...
Bir derdin var.
Adam gibi adam olmak, en yüce insanlık ufkuna erişmek, insan-ı kamil olmak istiyorsun. 
Hodkamlığın ve bencilliğin altın çağını sürdüğü bu devirde diğerkamlığa ve hasbiliğe talipsin.
Dertlilerin derdiyle dertlenmek…
İçinden sürekli köpürüp gelecek bir fedakarlığa sahip olabilmek…
Diğerleri için yaşayabilme ufkunda hiç batmadan sürekli ışıyabilmek…
Alıp eline kalbini “Bakın insanlar burada sizin için hep güzellik var” diyebilecek bir kıvama erişmek istiyorsun.
Bunun o kadar derdindesin ki bile bile aldanmak bile sana engel olmuyor. 
“Niyet ettim” demiş ve yönelmişsin hayatın tam da kalbine.
Ahiretin çocuğu olmayı seçmiş de dönüp dünyanın çocuklarına bir yan bakış bile atmaya tenezzül etmemişsin.
Ne ki hiçbir şeyden geri kalasın yok.
Çizgilerin, sınırların ve ölçülerin dahilinde her aleme akabilecek bir kıvam var sende.
Bakanın seninle ümidi yeşeriyor.
Görenin sana kanı kaynıyor, hayata bağlıyorsun nazar ettiğini.
Hayata pusu kurmuş hayatların dili lal oluyor senin bakışınla.
Öyledir çünkü sen sadece yerden değil gökten de beslenirsin.
Bir gece hayatın vardır senin.
Kalbin; ellerin ve gök kapılarının aynı anda açıldığı, ötelerin yağmurunun başladığı zamana yaslanmıştır.
Sonra fedakar senin diğer adındır.
Hep “alıp başımı gitsem, derdim için bir şeyler etsem”i düşünürsün.
Çin deseler de fark etmez Maçin de...
Gündüzlerin fatihi gecelerin zahidisin.
Seni ümidin ve gözlerindeki ışıltıdan tanıyorlar.
Gözlerinden evet, Medine sürmeli o gözlerinden... 
Biraz muzip, biraz öfkeli, biraz muhalif, biraz ele avuca sığmaz, ama hep heyecanlı, hep dertlisin.
Yüreğin kocaman; belki bir atom reaktöründen daha muazzam bir güç taşıyor ve sen bunun fena halde farkındasın.
Bir de üzerinde yaşadığın şu toprak yok mu?
Onun sevdası ile esriktir başın.
Nerede, ne zaman ve kimin torunu olarak doğduğunu bildiğin içindir ki duruşun yetmiştir çok kimseye.
Senin duruşun dindirir ancak toprağın altında yatanın kemik sızısını.
Bunu bilirsin, bunu söyler, bunu dinlersin.
Budur seni biraz da buraya getiren değil mi?
Budur biraz da seni gönülle olmaya götüren...
GENÇ Gönüllüsü olmana sebep biraz da budur.

***

Bak ne diyeceğim şimdi sana?
Bizim büyüklere garip gelebilecek bir özelliğimiz var.
Bizler kalitesi çoktan seçmeli testlerle ölçülen çocuklarız.
Hiç kendimize ait bir cevabımız olmadı değil mi bizim?
Hep “verilmiş” cevaplar içerisinden birisini tercih etmek zorunda bırakılmadık mı?
Neyi seçeceğimizi hep birileri belirledi yani.
Bunu neden söylüyorum biliyor musun?
Bugün seçerek geldiğin bir yerde, seçimlerinle birlikte olduğun insanların arasında, senin gibiler arasında fark etmen gereken bir şey var.
Burada sana kimse neyi seçmen gerektiğini, nasıl davranman gerektiğini dikte etmiyor.
Senin bir dertli olman, bir gönüllü olman, bir GENÇ olman çok şey için kafi görülüyor.
Biliniyor ki bu vasıfta adam az bulunur.
Biliniyor ki burada olmak öyle herkesin harcı değildir.
Biliniyor ki buradakiler bizleri yaratanın “kendim için var ettim” diyeceği kıratta bir ufka taliptirler.
Böylesinin edebine sınır olmaz.
Edebin kendilerinden öğrenileceği insanlara nasıl yapılır bu?
Böylesine adap, terbiye, ölçü belirtmeye gerek yoktur.
Böylesine çizgilerden, sınırlardan, ölçülerden konuşmaya gerek olmaz.
Böylesi kiminle, neyi nasıl konuşacağını; kime neyi, nasıl söyleyeceğini, kiminle nereye kadar gideceğini bilir.
Bilir ve buna göre de davranır.
Böylesi sanal dünyanın aldatıcı sahtelikleri arasında kaybolmaz.
Böylesi müteyakkız yaşar, nereye nasıl girmesi gerektiğini de bilir, nerede ne kadar kalması gerektiğini, nereden nasıl çıkması gerektiğini de...
Böylesi dert, dava ve ebedi gençlik adına bulunduğu bir ortamı heva ve heveslerine alet etmez.
Böylesi aynen ilahi beyanda ifade edildiği gibi boş işten, boş sözden, hatta boş işaretten bile sakınır.
Böylesinin bulunduğu yerde nasıl niza, kavga, çekişme olabilir ki? 
Onlar edep alıp, edep satıp, edeple hayatlarını biçimlendirmiş kutlulardır.
Hep gül almış, gül satmış, gülü terazi ile tartmış gül ehlidir onlar. 
Evet GENÇ Gönüllüsü kardeşim, bir gül mekanında bulunuyorsun.
Burası bir gül mekanı ama her türlü pisliğin yanı başında.
Bir adım ötesi çukur bu bahçenin, bir karış berisi ateş.
Böyledir, çünkü buranın müdavimleri bunu kendileri istemişlerdir.
Onlar zora talip olmuşlardır.
Kendilerine ait olmayan alanlarda kendi değerleri ile var olmanın mücadelesini verirler onlar.
Çağın çocukları, zamanın çocuklarıdırlar ama çağa ve zamana teslim olmamak cehdine soyunmuşlardır. 
Zordur işleri; hayatı ıskalamadan ebedi hayata ulaşmak kolay mıdır?
Ama onlar hayatın pususuna düşmüşlere el uzatmak için bu şarttır diye düşünmüşlerdir.
Çamura düşmüşe yardım için çamura bulanmaya razı olmuşlardır.
Bunu yapmasalar olmaz.
Maye-i hamurları müsaade etmez buna.
Etmez ama ne büyük bir imtihan içinde olduklarını da bilmişlerdir.
Agoraya çıktıklarının ve dahi paçalarını sıvalı olduğunu görmüşlerdir.
Sen kardeşim, seçerek geldiğin bir yerde bulunuyorsun.
Burası seçilmiş bir yer, bunu unutma.
Seçkinlerin yer aldığı, seçkinliğe talip bir yer; seçkinlik yolcularının mekanı.
Böyle seçilmiş bir yerin geleceği kime ait biliyor musun?
Burasının geleceği sana ait.
Senin seçimlerine ait, unutma!
Derdimizi paylaşalım; derdimizle çoğalalım, zenginleşelim diye kurulmuş bu sitenin kaderini senin seçimlerin şekillendirecek, bu kesin.
Tam da imtihan dünyasını andıran şu sanal dünyada GENÇ Gönüllüyüz sitesinin seçkin bir yer olabilmesi senin elinde.
Burası ya ebedi gençliğe gidenlerin özü, sözü ve izi ile kendisini ispatladığı ve gösterdiği bir seçkinler mekanı olacak, ya da dünyacıların kendilerini kandırdıkları, heva ve heveslerin daha sofistike ve daha usturuplu tatmin edildiği bir bahtsızlar mekanı...
Evet, seçim hiç bitmiyor.
Burayı seçerek bize şeref verdin.
Seçtin bizi ve inanıyorum ki bu kadar GENÇ seçilmişin arasında şeref buldun.
Ama unutma ki seçim süreci devam ediyor.
Gel burada söylediğin her söze, açtığın her foruma, yaptığın her yoruma dikkat et!
Her adımında bir seçim yaptığını unutma!
Bir GENÇ Gönüllüsü gibi davran, yaşa ve dolaş siber alemde
GENÇ ol her zaman!
Adın gibi ol!
Bizler GENÇ Gönüllüleri!
Adımıza layık olalım!
Şerefimiz hep bizimle olsun.
Biz hep bu şerefli mekanda olalım.
Sen, ben, o...
Hep biz olalım, biz hep biz kalalım.


http://www.gencdergisi.com/index.php?option=com_content&view=frontpage&Itemid=1

Çevrimdışı nevra

  • *
  • Join Date: Oca 2010
  • 22
  • +7/-0
Ynt: GENÇ dergisi
« Yanıtla #2 : 11 Şubat 2010, 00:15:18 »
paylaşım için teşekkürler çok güzel bir yazı ALLAH razı olsun[glow=red,2,300][/glow]