[img]http://img181.imageshack.us/img181/9554/romantic1sq8.gif[/img][b][color=green] [b][color=green]Rabıta, “bağ, münasebet ilgi, alâka, bağlılık, mensub olmak...” gibi anlamlara gelir. Kendi şahsiyetinden sıyrılıp, sözgelimi şeyhin veya Resulullah’ın şahsiyetiyle bütünleşme, bir bağ kurma şeklinde uygulanır. Malum olduğu üzere, seven sevdiğini hayal eder.Onu kendine yakın hisseder. Hatta rüyalarında bile onunla olur. Onunla aynîleşmek ister. Usta-çırak, hoca-öğrenci münasebetleri de rabıtayla alakalıdır. Çırak ustasının hareketlerini, öğrenci hocasının söylediklerini hatırlamaya, sanki tekrar o ana dönmeye gayret eder.
İşte, bir müridin mürşidini hatırlaması da böyle bir rabıtadır. Bu rabıta,mürşidin suretine değil, o vücudda sergilenen İslamî özellikleredir.Daha doğrusu, öyle olmalıdır. (1) Böyle bir rabıta,mürşitteki kemâl vasıflarının müride yansımasına sebebiyet verecektir. Buna, “fena-fişşeyh” denir.Fakat mürid orada kalmamalı, “fena-firrasul” ve “fena-fillah” makamlarına yükselmeye gayret etmelidir. Yani, şeyhinde fâni olan bir mürid, ondaki güzel özellikleri kazanıp,ondan [img]http://img181.imageshack.us/img181/9554/romantic1sq8.gif[/img] peygamberde fâni olmaya yönelmeli, daha sonra da, Allah’ta fâni olmalıdır. (2) Bu fena (fani olma) halleri zevkî birer mesele olmakla birlikte,herkes için şu manada uygulanabilir:Bir insan kendi reyini, fikrini bırakıp hocasının,üstadının yahut şeyhinin iradesini kendi iradesine tercih ederse bu zatlarda fani olmuş olur. Aynı şekilde, bütün işlerini, hallerini ve sözleriniAllah Resulünün sünnet çizgisine göre ayarlarsa Peygamberimizde fani olmuş olur.Allah’ın emir ve yasaklar manzumesini çok iyi kavrayıp hayatının bütün safhalarının buna göre yönlendir diği taktirde de fena-fillah makamından bir pay elde etmiş olur. Kaynaklar: 1. Bkz. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 135-138 2. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 384-385 şadı eren doç.dr.www.sorularlaislamıyet.com
[b][color=purple]a. Râbıta-i Mevt[/color][/b] [img]http://img181.imageshack.us/img181/9554/romantic1sq8.gif[/img] Ölümü düşünmeyi Peygamber SAS emrediyor hadis-i şeriflerinde... Sevabı çoktur, faidesi çoktur,kalbi cilâlar, insanın feyzi artar ve gafletten uyanması mümkün olur, nefsi ıslah olur. Onun için ölümü güzelce düşünün!.. Şöyle kendinizi yatakta yatıyor gibi göz önüne getirin... Son anlarınızmış diye düşünün... Azrâil AS geliyor karşınıza, sizde bir heyecan başlıyor... Göğsünüze çöküyor, canınızı almağa başlıyor... Bir telâş, bir ter, bir korku ve bir acı... İmdâd-ı ilâhî erişip, "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlühü" diyorsunuz, öylece ruhunuzu teslim ediyorsunuz... Yıkıyorlar, kefenliyorlar, tabuta koyuyorlar, camiye getiriyorlar. Namazınızı kılıyorlar...Göz önüne getiriyorsunuz; işte cemaat tabutunuzu aldı götürüyor. İşte kabristana getirdiler,gömdüler... İmam talkın verdi... Cemaat dağıldı, gittiler... Kabrin içinde melekle başbaşa kalıyorsunuz.Melek soruyor: "Rabbin kim, dinin ne, peygamberin kim, kitabın ne, kıblen neresi?.." Onlara cevap verdiğinizi düşünün, kabrin genişlediğini düşünün!.. Ahiret aleminde evliyâullah büyüklerimizle, Cenâb-ı Mevlâ'nın zikr ü tesbihi ile ruhlar aleminde vaktimiz geçerken, dünyanın da sonunun geldiğini, kıyametin de kopmağa başladığını düşünün!.. O dehşetli halleri, insanların kabrinden kalkıp İsrâfil AS sûra üfürünce mahşer yerinde toplandığınızı düşünün... Binlerce yıl el pençe divan durulup bekleşildiğini düşünün... Herkesin birbirinden korkup kaçtığını, telâşa düştüğünü, mahkeme-i kübrânın kurulduğunu, insanların hesaba çağrıldığını, defterlerin açıldığını, sevapların günahların tartıldığını; iyilerin cennete gidip nasıl bahtiyar olduğunu, kötülerin cehenneme atılıp nasıl cayır cayır yanacağını ayet-i kerimelerin anlattığı gibi düşünün!.. Nefsinize deyin ki: "Ey nefsim, bu işin şakası yoktur. İnsan hayata bir defa geliyor, aklını başına topla!.. Bu dünyada yaşıyorken, elinde imkân varken cehennemden kendini kurtarmağa çalış!.. Cenneti kazanmak için ibadet ve tâate gayret göster!.. Cennet yoluna koştur! Hayatının bir anını bile boş geçirme!.. Nefeslerini zâyi etme, aklını başına topla!" diye nefsinize nasihat edin!.. Râbıta-i mevt bu...
[b][color=purple] b. Râbıta-i Mürşid [/color][/b] İkinci vazife, zikrullahı beraberce yaptığımızı düşünün! Gözünüzü kapatın, bizi hocalarımızla, evliyâullah büyüklerimizle, karşınızda göz önüne getirin, gönlünüzü gönlümüze bağlayın!.. Bu bağlantı kuruldu mu, insanın gönlüne çok güzel duygular, fikirler gelir, feyizler gelir, nurlar gelir; yaptığı ibadetin tadını duyar, faydasını görür. Bunda başarı kazanınca, ilerleyince, Rasûlüllah Efendimiz'i görecek hale gelir. Onun için bunu da güzelce yapın! Bu çalışmanın adı da râbıta-i mürşid'dir.
[b][color=purple]c. Râbıta-i Huzur [/color][/b] [img]http://img181.imageshack.us/img181/9554/romantic1sq8.gif[/img]
Üçüncüsü de râbıta-i huzur yapacaksınız. Başınızı kalbinize eğip, Allah'ın size şahdamarınızdan bile yakın olduğunu, her yerde hâzır ve nâzır olduğunu, sizi gördüğünü düşünerek, duyduğunu düşünerek, dua edeni sevdiğini düşünerek boyun büküp niyaz edeceksiniz: "Yâ Rabbi!.. Çok kusurluyum, kusurlarımı affet... İstiyorum ki sana güzel kulluk edebileyim; bana tevfikını refik eyle... Ben de senin sevdiğin ve râzı olduğun kulların arasına girebileyim, nasib eyle... Beni de seni zikreden zâkir, sana şükreden şâkir kullarından eyle yâ Rabbi!.." diye gözyaşıyla yalvarıp yakarın!.. [/color][/b]
|