Ünite 4: Temel Hadis Kaynakları Üzerine Yapılan Çalışmalar - Konu Özeti

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
[b]Giriş[/b]
Hicri ikinci ve üçüncü asırlarda temel hadis kaynaklarının
önemli ölçüde telif edilmesi, hadis rivâyetinin de sona
ermesi sonucunu doğurmuştur. Bu dönemden sonra hadis
ilmiyle ilgili yazılan kitapların büyük çoğunluğu temel
hadis kaynaklarını esas alan çalışmalar olmuştur.
Sadece sahih hadisleri bir eserde toplama faaliyeti ilk defa
üçüncü asırda Buhârî ve Müslim tarafından başlatılmıştı.
Buhârî ve Müslim’in el-Câmiu’s-sahîh’leri sahih
hadislerin tamamını ihtiva etmemekteydi. Söz konusu
eserleri esas alan müstedrek türü eserler bu ihtiyacı
karşılamak amacıyla telif edildi.

En az râvi zinciriyle (âlî isnad) hadis elde etme anlayışı
temel hadis kaynaklarının telifinden sonra da devam
etmekteydi. Müstahrec türü eserler temel hadis
kaynaklarındaki hadisleri âlî isnadla elde etmek ve onları
daha güçlü kılmak amacını gerçekleştirmek için
hazırlandılar.

Tüm hadisleri birlikte görmek ve değerlendirmek böylece
onlardan daha çok istifade etmek arzusu temel hadis
kaynaklarını bir araya getiren eserlerin yazılmasına yol
açtı. Beşinci yüzyıldan itibaren Kütüb-i sitte denilen altı
kitap, hadis çalışmalarının merkezini oluşturmaya başladı.
Kütüb-i sitte’de olmayan hadislerin bir araya toplanması
ihtiyacı zevâid türü çalışmaların ortaya çıkmasına yol
açtı.

Temel hadis kaynakları sadece hadisleri toplayan eserler
değil, aynı zamanda dönemlerinin temel meselelerine çare
aramaktaydı. Zamanla hadislerin ve hadis kitabı
yazarlarının açıklamalarını anlama güçlüğü ortaya çıktı.
Temel hadis kaynakları üzerine yapılan şerh çalışmaları
bu güçlüğü ortadan kaldırmayı amaçlamaktaydı.
İlk dönemlerde dini metinleri ezberlemek ilmî bir
gelenekken bu geleneğin zayıflaması ve hadislerin
kitaplardan aranma ya başlanması üzerine kaynaklardaki
hadislere ulaşmak zorlaşmıştı. Etraf türü eserler bu
güçlüğü ortadan kaldırmak, hadislere daha kolay ulaşmak
amacıyla telif edilmişlerdi.

Hadisin dindeki konum ve önemi başta akaid ve fıkıh
olmak üzere birçok ilim tarafından delil olarak
kullanılmasını gerekli kılmıştı. Ancak zamanla ilimlerde
isnad kullanımı azalmış hadislerin kaynaklarına işaret
etme geleneği terk edilmişti. Bu durum tahric denilen
farklı konularda yazılan eserlerde bulunan hadislerin
kaynağını gösteren eserlere ihtiyacı ortaya çıkardı. Bunun
yanında müslümanların genelini dikkate alan ve sahih
hadisleri ihtiva eden kitaplara olan ihtiyaç neticesinde
Riyâzü’s-salihîn ve benzeri eserler kaleme alındı.

Temel hadis kaynaklarından Buhârî ve Müslim’in elCâmiu’s
sahîh’leri Sahîhayn ismiyle anılmaktaydı. Ebû
Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce ve Nesâî’nin Sünen’leri
Kütüb-i erbaa (dört temel kaynak); Buhârî ve Müslim’in
el-Câmiu’s-sahîh’leri ile, Ebû Dâvûd, Tirmizî, ve
Nesâî’nin Sünen’leri Kütüb-i hamse veya Usûl-i hamse
(beş temel kaynak); bu beş esere İbn Mâce’nin Sünen’inin
eklenmesiyle meydana gelen altı kitap ise Kütüb-i sitte
kavramlarıyla anılmaktaydı. Kütüb-i sitteye ilerleyen
yıllarla birlikte âlimler güven atfetmeye başlamıştır.
Meslekten olmayan İbn Haldun’un (ö. 808/1405) “El
Ümmehâtu’l- hamse” tabiri, söz konusu kitapların
otoritelerinin hicrî sekizinci asırdan itibaren İslâm
dünyasında yaygın olarak kabul edildiğini göstermektedir.
Yazılmalarının üzerinden yaklaşık bir asır geçmeden
temel hadis kitaplarını esas alan farklı çalışmalar
başlamıştı. Bu sebeple bu devir “Kütüb-i sitte Üzerine
Yapılan Çalışmalar Dönemi” olarak da
isimlendirilmektedir. Bu dönemde temel hadis
kaynaklarını tamamlayan, bir araya getiren (cem’),
birbiriyle mukayese eden (zavâid), onları açıklayan (şerh)
ve hadisin kaynağını gösteren (tahrîc) eserler yazılmıştır.
Ayrıca özellikle Kütüb-i sitte râvilerini inceleyen kitaplar
kaleme alınmıştır.

[b]Tamamlayıcı Eserler[/b]

Müstedrek ve müstahrec olarak adlandırılan eserler
temel hadis kaynaklarını esas alarak onlarda bulunmayan
hadisleri toplamaktadır. Bunlar temel hadis kaynaklarını
tamamlayıcı mahiyette yazılan eserlerdir.

Müstedrek Arapça’da ek, ilave, tamamlama, düzeltme
anlamlarına gelir. Bu eserler, önceki dönemdeki bir
müellifin şartlarına uyduğu halde kitabına almadığı
hadisleri toplamak suretiyle onun eksikliklerini
tamamlayan kitaplardır. Esas alınan eserin şartlarını tespit,
müstedrek müellifi tarafından yapıldığından isabet etme
ve yanılma ihtimali her zaman mevcuttur, eseri bütünüyle
tamamladığı düşünülmemelidir.

Bu türün en tanınmış çalışması Hâkim en-Nîsâbûrî’nin
(ö. 405/1014) el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn isimli eseridir.
Eserde Sahîhayn’da yer almamakla birlikte ikisinin ya da
ikisinden birinin şartlarına uyan hadisleri toplanmaya
çalışılmıştır. Sahâbe ve tâbiîn görüşleriyle birlikte 8803
rivâyet mevcuttur. Hâkim en-Nîsâbûrî hadislerin sıhhatını
tespitte titiz davranmayan bir âlim olarak kabul edilir.
Dolayısıyla el-Müstedrek’te bulunan hadislerin tamamı
sahih değildir.

Müstahrec , daha önce telif edilen hadis kitabında
bulunan hadisleri, teker teker ele alarak kitap sahibinin
senedinden başka bir senedle rivâyet etmek suretiyle
meydana getirilen hadis kitabıdır. Genellikle söz konusu
iki eserdeki hadisler arasında lafız farklılıklarının olduğu
görülür. Ebû Avâne el-İsferâyînî’nin (ö. 316/929) elMüsnedü’l-muhrec
alâ kitâbi Müslim b. Haccâc’ı ile Ebû
Nuaym el-İsfahânî’nin (ö. 430/1039) el-Müsnedü’l
müstahrec alâ Sahîhi’l-İmâm Müslim’i en tanınmış
müstahreclerdir.

Müstahrec türü eserlerin hadisler
açısından sağladığı önemli faydalar şu şekilde
özetlenebilir:
• Hadislerin farklı isnadları tespit edildiğinden asıl
kitap ve içindeki hadisler kuvvet kazanır ve
rivâyete olan güven artar.
• Hadisler farklı lafızlarla da rivâyet edileceği için
asıl müellifin rivâyetindeki eksiklikler ve hatalar
ortaya çıkar.
• Kusurlu (illetli) rivâyet edilen herhangi bir hadis,
müstahrec müellifinin farklı rivâyetiyle bu
illetten kurtarılmış olur.

[b]Derleme Niteliğindeki Çalışmalar[/b]

Temel hadis kaynakları üzerine yapılan diğer
çalışmalardan biri bu kaynakları bir araya getiren
eserlerdir. Bu eserlere genellikle bir araya getirme”
anlamına gelen cem’ veya câmi’ başlığını taşımaktadır.
Sahîhayn’ı bir araya getiren çalışmalar; hadisler ya
senedleri olmaksızın alfabetik şekilde veya sahâbî
râvilerine göre müsned tertibinde bir araya getirilmiştir.
İlk örneği Cevzakî’nin (ö. 388/998) el- Cem’ beyne’sSahîhayn’idir.

[b]Kütüb-i Sitte’yi ve diğer bazı kaynakları[/b]

bir araya getiren çalışmalar ise şunlardır:
el-Cem’ beyne’l-usûli’s-sitte; İbn Mâce’nin Sünen’i
yerine İmam Mâlik’in el-Muvatta’ı konur. İlk örneği
Rezîn b. Muaviye’nin (ö.535/1140) el-Cem’ beyne’lusûli’s-sitte’sidir.
Câmiu’l-usûl li ehâdîsi’r-Resûl; Rezîn’in hadisleri yerli
yerine koymadığını düşünen Mecdüddin İbnü’l-Esîr (ö.
606/1209) onu Câmiu’l-usûl li ehâdîsi’r-Resûl adıyla
yeniden düzenlemiştir.

Mesâbîhu’s-sünne; Kütüb-i sitte ve diğer temel hadis
kaynaklarını esas alarak hadis kitabı derleyen ilk âlim
Beğavî nisbesiyle tanınan Hüseyin b. Mes’ûd (ö.
516/1122) olmuştur. Eserde sadece sahâbî râvi veya
nâdiren tâbiî zikredilmiş böylece hadis ilminde ilk defa
hadislerin isnadları terkedilmiştir. Mesâbîhu’s-sünne
İslâm dünyasında büyük şöhret kazanmış ve üzerine
kırktan fazla şerh yazılmıştır.

Cem’u’l-cevâmi’ ve el-Câmiu’s-sağîr; Süyûtî (ö.
911/1505) önce başta Kütüb-i sitte olmak üzere yetmiş bir
hadis kitabındaki bütün hadisleri bir araya getirmek üzere
Cem’u’l-cevâmi’ni daha sonra da el-Câmiu’s-sağîr isimli
eserini telif etmiştir. Cem’ul-cevâmi’ Süyûtî’nin bütün
hadisleri toplamak üzere kaleme aldığı ancak
tamamlayamadan vefat ettiği eseridir. el-Câmiu’s-sağîr
min hadîsi’l-beşîri’n-nezîr Süyûtî’nin tamamlayamadığı
Cem’ul-cevâmi’ adlı kitabından kısa hadisleri seçmek
suretiyle meydana getirdiği bir çeşit muhtasardır. Süyûtî
daha sonra eserine Ziyâdetü’l- Câmi’ adıyla bir zeyl yani
ek yazmıştır.

Kenzü’l-ummâl; Ali el-Müttakî el-Hindî’nin
(ö.975/1567) Süyûtî’ye ait söz konusu iki eseri ile
Ziyâdetü’l-Câmi’ adlı zeylindeki rivâyetleri fıkıh
konularına göre alfabetik olarak düzenlediği hadis
kitabıdır.

Cem’ul-fevâid; Rûdânî diye tanınan Muhammed b.
Muhammed el- Mağribî’nin (ö. 1094/1683) İbnü’l-Esîr’in
Câmiu’l-usûl’ü ile Heysemî’nin Mecma’u’z-zevâid’ine
İbn Mâce ve Dârimî’nin es-Sünen’lerini ilâve etmek
suretiyle on dört temel hadis kitabındaki hadisleri bir
araya getirdiği eserdir.

[b]Mukayeseli Çalışmalar[/b]

Zevaid Kitapları; Herhangi bir hadis kitabının bir
başka hadis eseri veya eserleriyle karşılaştırılıp
birincisinin ikincisinden fazla olarak ihtiva ettiği hadisleri
bir araya getiren eserlere zevâid kitapları denilmektedir.
Zevâidler konularına göre tasnif edilmiş eserlerdir. Zevâid
müellifleri çalışmalarına esas aldıkları eserlerdeki
rivâyetleri hiçbir ayırıma tâbi tutmazlar. Zevâide esas olan
eserlerin tamamı senedli hadisler ihtiva etmektedir. İlk
zevâid kitapları Moğoltay b. Kılıç (ö. 762/1361) ve
İbnü’l- Mülakkın (ö. 804/1401) tarafından hicrî sekizinci
asırda telif edilmiştir. En tanınmışları ise Heysemî, Bûsîrî
ve İbn Hacer’in eserleridir.

Mecma’u’z- zevâid; Bu türün en tanınmış eseri Heysemî
nisbesiyle tanınan Ali b. Ebî Bekr’in (ö.807/1404)
Mecma’u’z- zevâid ve menba’u’l-fevâid adlı kitabıdır.
Senedlerde sahâbîler dışındaki râviler zikredilmemiştir.
Eser kırk dört kitab, 3642 bab ve 18.776 hadis ihtiva
etmektedir. Heysemî, rivâyetleri sahih-zayıf ayırımı
yapmadan kaynaklardan olduğu gibi almıştır.
İthâfü’l-hıyere, Bûsîrî nisbesiyle tanınan Mısırlı
muhaddis Ahmed b. Ebî Bekir’in (ö.840/1436) İthâfü’ssâdeti’l-mehere
adıyla da tanınan İthâfü’l-hıyere bi
zevâidi’l-mesânîdi’l-aşere isimli kitabında on müsnedin
zevâidini yapmıştır.

el-Metâlibü’l-‘âliye; İbn Hacer el-Askalânî’nin (ö.
852/1449) el-Metâlibü’l-‘âliye bi- zevâid’ilmesânîdi’ssemâniye
isimli eseri de günümüze ulaşan önemli
zevâidlerdendir. Farklı müsnedlerde bulunduğu halde
Kütüb-i sitte ile Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde yer
almayan 4702 hadisi bir araya getirmiştir.
Zevâid türü eserlerin hadisler açısından sağladığı faydalar
şöyle özetlenebilir:
• Kütüb-i sitte ve diğer muteber hadis kitaplarında
bulunmayan ve günümüze ulaşmayan birçok
hadisi ihtiva etmek.
• Farklı kaynaklardaki hadisleri bir araya
toplayarak tekrarlarını önlemek.
• Müsned ve mu’cem türü eserlerdeki hadislerin
konularına göre tasnifini yapmak suretiyle
istifadelerini artırmak.
• Müsned ve mu’cem türü eserlerdeki hadislerin
sıhhat durumları hakkında bilgi vermek.
• Ferd, ğarîb ve zayıf olarak bilinen birçok
hadislerin kuvvet kazanmasını sağlamak.

[b]Etrâf Çalışmaları[/b]

Hadislerin baş tarafından bir kısmı zikredilmek suretiyle
sahâbe adına veya hadis metinlerine göre alfabetik olarak
düzenlenen eserlere etrâf (الاطراف (denilmektedir. Bu
türün ilk örnekleri olan Halef el-Vâsıtî (ö. 401/1010) ve
Ebû Mes’ûd ed-Dımaşkî’nin (ö. 401/1010) Etrâfü’sSahîhayn,
İbnü’l-Kayserânî’nin (ö. 507/1113) Etrâfü’lKütübi’s-sitte
isimli eseridir. Bu tür çalışmaların en
tanınmışları ise Mizzî nisbesiyle tanınan Yusuf
b.Abdurrahman (ö. 742/1341), Abdülganî en-Nablusî (ö.
1143/1730) ve Muhammed Şerif Tokadî’nin (ö.
1312/1897) eserleridir.

Etrâf kitaplarının sağladığı faydalar aşağıdaki şekilde
özetlenebilir:
• Senedlerinin bir araya getirilmesi, hadisin
sağlamlık derecesinin artırarak kuvvet
kazanmasını sağlar.
• Ayırıcı vasıf kullanılmayan râvilerin zikredilen
diğer senedler sayesinde kim olduğu tespit edilir.
• Hadislerin, hangi hadis kitaplarının neresinde
olduğunun kolaylıkla tespit edilmesini sağlar.

[b]Tahric Çalışmaları[/b]

Tahric ( التخري hadis ilminde iki farklı anlamda ) ج
kullanılmıştır. Birincisi rivâyet dönemi olarak kabul
edilen ilk dört asırda, “bir kimsenin bir hadisi, sözlü veya
yazılı olarak ilk kaynaklarından alıp senediyle birlikte
eserine alması” anlamına gelir. İkincisi ise sonraki
dönemlerde, “bir hadisin veya bir kitaptaki hadislerin
temel hadis kaynaklarındaki yerlerini tespit ederek değişik
açılardan tenkidini ve değerlendirmesini yapmak”
mânâsında kullanımıdır.

Tahric çalışmaları ile de genellikle hadis ilminin dışındaki
diğer ilim dallarına ait kitaplarda mevcut hadislerin temel
hadis kaynaklarındaki yerlerine işaret eden kitaplar
kastedilmektedir.

Cemâleddin ez-Zeylaî (ö. 762/1360), Zeynüddin el-Irâkî
(ö. 806/1404) ve İbn Hacer el-Askalânî’nin (ö. 852/1449)
tahric çalışmaları en tanınmış olanlardır:

[b]Belirli Konularla İlgili Çalışmalar[/b]

V. ve VI. asırlardan sonra da özellikle ahlâk, fedâil, terğîb
ve terhîb konuları, halk dilinde hadis diye dolaşan sözler
ve uydurma hadislerle ilgili hacimli müstakil eserler telif
edilmiştir. Bu eserler temel hadis kaynaklarını esas alan
ve kendi dönemlerinin ihtiyaçlarını dikkate alarak yazılan
kitaplardır. Bunlar arasında Münzirî’nin (ö. 656/1258) etTerğîb
ve’t-terhîb’i ile Nevevî’nin Riyâzü’s-sâlihîn’i
özellikle ahlâkî eğitim amacıyla vaazlarda en çok istifade
edilen eserlerdir:
et-Terğîb ve’t-terhîb; terğîb (الترغیب (iyiliğe teşvik,
terhîb (الترھیب (ise kötülükten sakındırmak demektir.
Münzirî et-Terğîb ve’t-terhîb isimli eserinde iyiliğe teşvik
eden kötülüklerden sakındıran hadisleri bir araya
getirmiştir. Eserde sahâbî râvisi verilen hadislerden sonra,
onların temel hadis kaynaklarında bulunduğu yerler
müellif ismi verilerek belirtilir.

Riyâzü’s-sâlihîn; tam adı Riyâzü’s-sâlihîn min hadîsi
seyyidi’l-mürselîn olan eserde Nevevî, âyet ve hadisleri
esas alarak fert, aile ve toplum planında uyulması gereken
prensipleri ortaya koymayı amaçlamıştır. Kitapta hadis
metinleri kaynaklarda geçtiği gibi nakledilmiştir.

[b]Halk Arasında Yaygın Olan Hadisleri Toplayan
Çalışmalar[/b]

İslâm tarihi boyunca halk arasında hadis olarak dolaşan
birçok söz bulunmaktadır. Bunlar arasında hadis olanlar
bulunduğu gibi hadis olmayanlar da vardır. Ayrıca hadis
olanların sıhhat durumları da aynı derecede değildir.
Bu kitaplarda Arap dilindeki yaygın sözler ele alınır. Bu
Arapça sözlerin bir kısmı tercüme edilerek Türkçe’ye de
geçmiştir. Bu nedenle Türkçe’deki hadis diye meşhur olan
sözleri bu kitaplardan arayabilmek için bunların
Arapçalarının bilinmesi zorunluluğu vardır. Bunlar
arasında Sehâvî’nin (ö.902/1496) el-Mekâsıdü’l-hasene
ve Aclûnî’nin (ö. 1162/1749) Keşfu’lhafâ’sı en tanınmış
olanlarıdır.

el-Makâsıdü’l-hasene; tam adı el-Makâsıdü’l-hasene fî
beyâni kesîrin mine’l-ehâdîsi’l-müştehire ale’l-elsine’dir.
Eserde halk arasında hadis diye meşhur olan 1356 söz
alfabetik olarak incelenmektedir.

Keşfu’l-hafâ; Aclûnî’nin tam adı Keşfu’l-hafâ ve
muzîlu’l-ilbâs amme’ş-tehere mine’lehâdîs alâ elsineti’nnâs
olan kitabı, halk arasında hadis diye dolaşan sözlerin
hadis olup olmadığını ortaya koymak amacıyla yazılmış
en hacimli eserdir. Genel olarak zikredilen sözlerin
sıhhatiyle ilgili âlimlerin görüşleri kaydedilmiş ve
değerlendirmeler yapılmıştır. Eserde 3281 meşhur söz
incelenmektedir.

[b]Şerh Çalışmaları[/b]

Hadislerin başlangıçta genelde şifahî nakledilirken ikinci
asrın başlarından itibaren yazılı döneme geçildiği
bilinmektedir. Sözlü geleneğe sahip bir ortamda söylenen
sözlerin bağlamından uzaklaştıkça anlaşılmasının
zorlaşması da tabii bir durumdu. İlk üç asırda hadislerle
karışır endişesiyle isnadların dışında hadisle birlikte başka
bir şeyin yazılmaması geleneği hâkimdi. Bu dönemde
hadislerin öğrenilip nakledildiği semâ ve kıraat
meclislerinde isnad ve metinler hakkında açıklamalar
yapılmaktaydı. Hemen hemen hadislerin tamamının
râvilerine veya konularına göre kitaplara geçtiği üçüncü
asırdan sonra ise hadislerin anlaşılmasına yönelik şerh
çalışmaları genellikle kitaplar esas alınarak yapılmaya
başlandı. Böylece temel hadis kaynaklarına dayalı birçok
şerh yazıldı.

Hadis şerhlerinde öncelikle şerh ettikleri eser ve müellifi
hakkında giriş niteliğinde temel bilgiler verilir.
Sonrasında hadis metinleri garîbü’l-hadîs, ihtilâfü’l-hadîs,
müşkilü’l-hadîs, fıkhu’l-hadîs açılarından incelenir.
Belli bir kitabı esas alan ilk şerh çalışması hicrî dördüncü
asırda Hattâbî (ö. 388/998) tarafından Buhârî’nin Sahih’i
üzerine yapılmıştır. Aşağıda temel hadis kaynaklarının
şerhleri eser esaslı olarak bazı özelliklerine de işaret
edilerek zikredilecektir:

Muvatta Şerhleri; özgün şekliyle günümüze ulaşan ilk
hadis kitaplarından olan Muvatta üzerine üçüncü asırdan
itibaren şerh yapılmaya başlanmıştır.
Ebu’l-Velîd el-Bâcî’nin el-Müntekâ adını verdiği eser
Malikî mezhebine göre yazılmış, ahkâm yönü ağırlıklı bir
şerhtir.

Süyûtî’nin Tenvîrü’l-hevâlik’i önceki Mâlikî âlimlerin
görüşlerini zikretmek suretiyle hadisleri açıklayan bir
şerhtir. Eserin sonunda Muvatta râvileri ile ilgili
Süyûtî’nin kaleme aldığı İs’afu’l-mubatta’ bi ricâli’lMuvatta’
adlı eseri bulunmaktadır.

Zürkânî Şerhu’l-Muvatta’da hadislerin rivâyet faklarını
göstermekte, mezheplerin hadisle ilgili görüşlerine işaret
etmekte ve Mâlikî anlayışa göre tercihlerde
bulunmaktadır.

Buhârî Şerhleri; Hattâbî’nin A’lâmü’l-hadîs fî şerhi
Sahîhi’l-Buhârî isimli kitabı Buhârî’nin el-Câmiu’ssahîh’inin
ilk şerhidir.

İbn Hacer şerhinde el-Câmiu’ssahîh’le ilgili hemen hemen
bütün tartışılan konuları ele almaktadır.
Aynî!nin Umdetü’l-kârî isimli şerhi, Hanefî mezhebi
görüşlerine göre yazılmış bir şerhtir. Hadisler hemen
bütün yönleriyle açıklanmaya çalışılmış, yararlanmayı
kolaylaştırmak amacıyla ayrı alt başlıklar konulmuştur.
Umdetü’l-kârî şerhler arasında yorum bakımından en
genişi, âlimlerin görüşlerine en çok yer vereni olarak
kabul edilmektedir.

Kastallânî’nin İrşâdü’s-sârî isimli şerhi nüsha ve rivayet
farklılıklarına ait bilgiler ihtiva etmesi açısından diğer
şerhlerden üstündür.

Müslim Şerhleri arasında Nevevî’nin el-Minhâc’ı en
muteber kabul edilenidir. Kendisi Şafiî mezhebine
mensup olan Nevevî şerhinde Mâlikî mezhebine mensup
Kâdî İyâz’ın İkmâlü’l-Mu’lim’inden istifade etmiştir.
Ancak mezhep görüşlerinin ayrıldığı konularda kendi
mezhep görüşünü vermeyi ihmal etmemiştir. Şerhte
râviler hakkında bilgi verilmiş, metinlerde bulunan garîb
kelimeler açıklanmış, birbirine zıt gibi görünen hadisler
hakkında gerekli açıklamalar yapılmıştır.

Ebû Dâvûd Şerhleri; Hattâbî’nin Ebû Dâvûd’un esSünen’i
üzerine yaptığı Meâlimü’s-Sünen isimli kitabı ilk
hadis şerhi olarak kabul edilir. Çok kısa bir şerhtir.
Yaptığı açıklamalarda belirli bir mezhebin görüşünün
takip edilmemesi eserin temel özelliklerindendir.
Es-Sünen’in en önemli şerhleri son dönemde Hindistan’lı
iki âlimindir: Azimâbâdî’nin (ö.1857/1911) Avnü’lma’bûd’u
diğeri ise Sehârenfûrî’nin (ö. 1346/1927)
Bezlü’l-mechûd fî halli Ebî Dâvûd. Her iki şerhde hadisler
isnad ve metin açısından ele alınmış, hadislerden
çıkabilecek hükümler sıralanmıştır.

Tırmızî Şerhleri arasında Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin (ö.
543/1148) Ârizatü’l-ahvezî’si ve Mübârekfûrî’nin
(ö.1934) Tuhfetü’l-ahvezî bi-şerhi Câmi’i’t-Tirmizî’si en
tanınmış olanlarıdır. Her iki şerhde de Tirmizî’nin elCâmiu’s-sahih’indeki
hadislerin râvileri hakkında bilgi
verilmiş, sened ve metinle ilgili gerekli açıklamalar
yapılmıştır.

Nesâî ve İbn Mâce Şerhleri; Nesâî’nin en tanınmış şerhi
ise Süyûtî’nin Zehru’r-rubâ ale’l-Müctebâ isimli eseridir.
İbn Mâce’nin en tanınmış şerhi ise Süyûtî’nin Misbâhu’zzücâce
alâ Sünen’i İbn Mâce isimli eseridir.
Şerh literatürü hadislerin anlaşılmasına önemli katkılar
sağlamıştır. Ancak bazen şerhlerde müellifin mezhebî
anlayışı ön plana çıkmıştır. Hatta temel hadis
kaynaklarının şerhinde mezhepler arası bir yarıştan bile
söz edilebilir. Ayrıca her şerh belli bir devrin ilmî bulgu
ve birikimine göre yapılmıştır. Bu bulgu ve ilmî birikim
bir süre sonra değişebilmektedir. Dolayısıyla her dönemin
kendi şartları ve imkânlarına göre şerh yazma ihtiyacı
bulunmaktadır.

[b]Râvî Çalışmaları[/b]

Kütüb-i sitte’nin otoritesinin pekişmesinin bir diğer
sonucu ise bu dönemden itibaren yazılan râvilerle ilgili
kitapların önemli ölçüde Kütüb-i sitte merkezli olmasıdır.
Kütüb-i sitte’de adı geçen râvilerin hemen hepsini ihtiva
eden ilk çalışma Cemmâilî nisbesiyle tanınan Abdülganî
b. Abdilvâhid el-Makdisî (ö.600/1203) tarafından telif
edilmiştir. Bu dönemde zayıf râviler hakkında da eserler
kaleme alınmıştır. Bunlar arasında Zehebî’nin
Mîzânü’li’tidâl ve onun hem muhtasarı hem de
tamamlayıcısı mahiyetindeki İbn Hacer’in Lisânü’lMîzân’ı
en önemlileridir.