Sizin için en önemli an, içinde bulunduğunuz andır

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı busegül

  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Adana
  • 20005
  • +360/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Allah birdir ve Muhammed (s.a.v.) onun elçisidir.
    • Uyanan Gençlik
En Önemli An, En Önemli Kişi, En Önemli İş

Bir zamanlar bir kralın aklına şöyle bir düşünce geldi: "Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı, kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, giriştiğim her işi başarırdım."

Krallığın dört bir yanına, kim kendisine her iş için en uygun anı, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse ona büyük bir ödül vereceğini duyurdu. Bilgeler kralın huzurunda toplandı, fakat sorulara verdikleri yanıtlar birbirinden tümüyle farklı oldu.

Kral hâlâ doğru yanıtları aradığı için, yakınlardaki bir bilgeye danışmaya karar verdi. Bilge kişi, hiç ayrılmadığı bir ağaç kovuğunda yaşıyor, yanına halk dışında kimseyi kabul etmiyordu.  Bu nedenle kral, halktan biri gibi giyindi ve yola düştü.

Bilge kişinin yaşadığı kovuğa yaklaştıklarında kral atından indi ve korumalarını orada bırakıp, yola tek başına koyuldu. Bilgenin olduğu yere vardığında onu, yaşadığı kovuğun önüne çiçek tarhları kazarken gördü.

"Ey bilge kişi, size birkaç önemli konuda danışmaya geldim" dedi. "Doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim? En fazla gereksinim duyduğum, dolayısıyla ötekilerden daha  fazla ilgi göstermem gereken  kişiler kimdir?  En önemli ve herşeyden önce gelen sorum ise şu: Kendimi vermem gereken işler nelerdir?"

Bilge, büyük bir dikkatle kralı dinledi, fakat bir yanıt vermedi. Döndü, yapmakta olduğu işini  sürdürdü.

"Yoruldunuz" dedi kral. "Küreği bana verin de siz biraz  dinlenin."

Bilge kişi, "Sağolun" dedi ve küreği krala verdi, yere oturup dinlenmeye başladı.

Kral, iki tarh kazdıktan sonra sorularını yineledi. Bilge kişi ona yanıt vermek yerine ayağa kalktı, elini küreğe uzattı ve "Siz biraz dinlenin, bir parça da ben çalışayım" dedi.

Fakat kral küreği ona vermedi, tarh kazmayı sürdürdü. Saatler birbirini kovalıyor, güneş yavaş yavaş ağaçların ardından batmaya başlıyordu. Sonunda kazmayı toprağa saplayıp, bilgeye döndü:

"Ey bilge kişi, senin yanına sorularıma bir yanıt bulmak için geldim" dedi. "Eğer yanıt vermeyeceksen, söyle de evime döneyim."

Bilge kişi gözlerini uzaklara dikti. "Bak, bir adam koşarak buraya geliyor" dedi. "Bakalım kimmiş, ne istiyormuş..."

Kral arkasına döndüğünde, bir adamın koşarak kendilerine doğru geldiğini gördü. Adamın karnına bastırdığı ellerinin altından kan sızıyordu. Kralın yanına ulaşınca, kendinden geçercesine inledi, sonra da bayılıp yere düştü. Kral ve bilge kişi, hemen adamın üstündeki elbiseleri çıkardılar. Karnında büyük bir yara vardı. Kral yarayı elinden geldiğince yıkadı, mendiliyle ve bilge kişinin havlusuyla sardı, kanı durdurdu. Adam bir süre sonra kendisine gelince içecek birşey istedi. Kral dereden taze su getirdi, verdi. Bu arada akşam olmuş hava soğumuştu. Kral, bilge kişinin de yardımıyla yaralı adamı  kovuğa taşıyarak yatağa yatırdı. Yatağa uzanan adam gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldı. Kral, koşuşturmaktan ve yapmış olduğu işlerden öylesine yorulmuştu ki eşiğin dibine çöktü ve orada uyuyakaldı; kısa yaz gecesi boyunca deliksiz bir uyku çekti.

Sabah uyanınca, yatakta uzanmış ve canlı gözlerle dikkatle kendisine bakan yabancının kim olduğunu anımsamaya çalıştı.

Kralın uyandığını gören adam, zayıf bir sesle "Beni  affedin" dedi krala. Kral, "Sizi tanımıyorum, üstelik affedilecek birşey yapmadınız ki" dedi ama adam konuşmasını kesmedi:

"Siz beni tanımıyorsunuz, ama ben sizi tanıyorum" dedi. "Ben, kardeşimi astırdığınız ve mallarını elinden aldığınız için sizden öç almaya yemin etmiş bir düşmanınızım. Tek başınıza bilge kişiyi görmeye gittiğinizi öğrendim ve dönerken yolda sizi öldürmeye karar  verdim. Ama akşam olduğu halde dönmediniz. Ben de pusuya yattığım yerden çıkıp, sizi aramaya koyulduğumda, korumalarınıza yakalandım. Onlar beni tanıdılar ve öldürmek istediler. Ellerinden kurtuldum ama, yaralıydım; yaramdan kan akıyordu. Siz dün akşam yaramı sarmasaydınız, kan kaybından ölürdüm. Ben sizi öldürmek istedim, fakat siz benim yaşamımı kurtardınız. Eğer yaşarsam, şimdiden sonra en sadık köleniz olarak size hizmet edeceğim ve oğullarıma da aynı şeyi yapmalarını emredeceğim. Affedin beni."

Kral, düşmanıyla bu denli kolay barıştığı ve onun dostluğunu kazandığı için çok mutlu oldu. Onu yalnızca affetmekle kalmadı, uşaklarını ve kendi doktorunu gönderip onun tedavisini yaptıracağını da söyledi. Ayrıca, el konulan tüm mallarının geri verileceğini de  bildirdi.

Yaralı adamla vedalaşan kral, kapının önüne çıktı ve orada yine çiçek tarhı kazan bilgeden, sorularına yanıt vermesini bir kez daha istedi.

"Siz, beklediğiniz yanıtınızı çoktan aldınız" dedi bilge ve şöyle sürdürdü sözlerini:

"Dün eğer benim güçsüzlüğüme acımayıp şu tarhları kazmasaydınız, buradan ayrılacaktınız ve geri dönerken şu adamın saldırısına uğrayacaktınız. Yani dün sizin için en önemli an, tarhları kazdığınız andı. Sizin için en önemli kişi bendim ve sizin için en önemli iş, bana iyilik yapmaktı. Daha sonra yaralı adam koşarak geldi yanımıza. Sizin için en önemli an, onunla ilgilendiğiniz andı. Çünkü eğer onun yaralarını sarmasaydınız, o adam sizinle barışmadan ölecekti. Dolayısıyla o zaman sizin için en önemli kişi oydu. Ve yine o zaman en önemli işiniz de, onun için yaptıklarınızdı."

Bilge bunları söyledikten sonra krala, bir de öğüt verdi:

"Sizin için en önemli anın, içinde bulunduğunuz an olduğunu hiçbir zaman unutmayın. Çünkü yalnızca o an elimizden birşey gelebilir. Sizin için en önemli kişi ise, o an birlikte olduğunuz kişidir. Çünkü hiç kimse, bir başka kişiyle bir daha görüşüp görüşmeyeceğini bilemez.  Ve sizin için en önemli iş ise iyilik yapmaktır. Çünkü kişinin bu dünyaya gelmesinin tek nedeni budur."