İnanç ve Davranış İlişkisinin Boyutları

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
İnanç ve Davranış İlişkisinin Boyutları
« : 03 Şubat 2018, 12:50:34 »
Bütün hareket ve eylemlerimizin bir dıştaki yansıması, bir de bu yansımayı
hazırlayan ve harekete geçiren iç boyutu vardır. İşte bu iç boyut, inanç
olgusudur. İnancın gerek oluşumunda, gerekse devamında insan iradesi
daima varlığını hissettirir. Şuurlu bir fiilin ortaya çıkabilmesi için iradenin
yanında kudret ve ilim de gereklidir.

Davranışlar dinin iyi ya da kötü oluşlarına göre değil, icra edildikleri
organa bakılarak taksim edildiğinde gündeme iç ve dış boyut gelmektedir.
Gerek dil, gerekse sair organlar vasıtasıyla varlık sahnesine çıkarılan bütün
bilinçli fiiller zahiri/dış boyutları olan davranışlardır ve bunlara bedenin
davranışları denilir.

İslâm inanç sisteminde davranışların iç ve dış boyutları arasında bir ilişki
biçimi söz konusudur. İmanın temel rüknünün kalple tasdik olması iç boyutu
ilgilendirirken, tasdikin organlarla yansıması olan davranışlar da dış boyutu
ilgilendirmektedir. İçle sıkı bir ilişki halinde olan dıştaki davranışın insanları
iman yönüyle olgunlaştırdığı bir gerçektir. Bu sebeple İslâm dini, inancın
temel şartı olan iç tasdikle yetinmez, aksine davranışla birlikte onu
olgunlaştırmak için sürekli teşvikte bulunur. Çünkü bir kimsede inançla
davranış arasındaki oranlar cüz’î bir orana düştüğü zaman inancın varlığı etki
ve risklere açık bir hale gelebilir.

İnanç ve davranış bağlamında dış boyutu oluşturan davranışlar iç boyut
adı verilen inançtan soyutlandığında doğla olarak eksiklik ortaya çıkar.
Eksiklik ve kusurun olduğu yerde olgunluk ve mükemmellikten söz
edilemez. Meselâ bir kimse nübüvvetin gerekliliğine iman etmeyip sadece
getirilen ilahî öğretinin değerler boyutuna vurgu yaparsa iç boyuttan
soyutlandığı için Allah katında bir anlam ifade etmez. Demek ki imanın
temel rüknü olan iç boyut yerine getirilmedikçe sonuç durumunda olan
davranışlar dinî sorumluluğu ortadan kaldırmaya yetmez.

Acaba şayet dış boyut iç boyuttan soyutlanırsa durum ne olacaktır?
Burada iki durum söz konusudur: Birincisi iç ve dış boyut ayrılırsa her ikisi
arasındaki ilişki kopacağı için Kur’an’da iç ve dış arasındaki tutarsızlık adı
verilen “nifak” durumu ortaya çıkar. Bilindiği gibi nifak, bir kimsenin dille
inançlı olduğunu dışavurup içindeki gerçek inkârını gizlemesidir. Kur’ân-ı
Kerim’de bu tür tutarsızlıklar şöyle dile getirilir: “İnsanlardan bazıları da
vardır ki, inanmadıkları halde “Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler.
Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah’ı ve mü’minleri aldatırlar. Hâlbuki onlar
ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. Onların kalblerinde
bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte
oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır.” (el-Bakara
2/8–10).

Bu âyetlerde anlatılan ikiyüzlü dediğimiz kimseler dış boyut açısından
Müslüman portresi çizmelerine karşın iç boyut açısından kalblerinde tasdik
olmadığı için yalancı konumuna düşmüşlerdir. Dıştaki doğrulama
görünümüne rağmen içte bunun tam aksi, yani benimsememe durumu varsa
inanç bakımından böyle bir kimsenin durumunda tutarsızlık vardır.

İkincisi ise dış boyuttan soyutlanmış iç boyut hali birçok sorun
doğurabilir. Meselâ İslam’ın şartlarından biri olan beş vakit namazın farz
oluşuna inanmak bir inanç konusudur, farziyetinin inkâr edilmesi bir tür
inançsızlığa yola açar. Buna karşılık bir kimse namazın farz oluşuna
inanmadığı halde namaz kılarsa burada dış boyut yerine getirilmiş olur ama iç
boyut bulunmadığından bu kimsenin yaptığı davranış manevi kazançlar
getirmez. Çünkü böyle bir kimsede, namazın farz oluşuna inanmak dediğimiz
iç boyut olmadığı için dış boyutun yerine gelmesi bir anlam taşımayacaktır
(Âl-i İmran 3/188).

Aynı şekilde niyet ve amel bütünlüğü de samimi dindarlığın bir
gereğidir. İslâm’ın gerçekleştirmek istediği olgun ve iyi insan modeli de
bütün bu bütünlüklerden sonra ortaya çıkar.