Kitaplara imanı, Allah Taâlâ tarafından bazı peygamberlere kitaplar vahyolunduğuna ve bu kitaplarda bulunan şeylerin hepsinin doğru ve hak olduğuna inanmak veya Allah’ın peygamberlere inanç, ibadet, ahlâkın yanı sıra birey ve toplumla ilgili hükümler içeren metinler vahyettiğine kesin olarak iman etmek diye tanımlamak mümkündür.
Kur’ân-ı Kerîm’de “(O takva sahipleri ki) onlar sana indirilene de, senden evvel indirilenlere de inanırlar” (el-Bakara 2/4),
“İnsanlar bir tek ümmetti (kimi iman etmek kimi küfre sapmak suretiyle ihtilafa düştüler). Allah, (rahmetinin) müjdeciler(i, azabının) haberciler(i) olmak üzere (onlara) peygamberler gönderdi ve beraberlerinde -insanların ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için- hak kitaplar da indirdi” (el-Bakara 2/213),
“(Habibim) onlar seni yalanlarsa, senden evvelki o apaçık mucizeleri, sahifeleri ve nûr verici kitapları getiren peygamberleri de yalanlamış olurlar” (Âl-i İmrân 3/184) ve
“Ey iman edenler, Allah’a, O’nun peygamberine ve gerek o peygamberine âyet âyet indirdiği kitaba, gerek daha evvel indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitablarını, peygamberlerini, âhiret gününü inkâr ederek kâfir olursa o, muhakkak ki (doğru yoldan) uzak bir sapıklıkla sapıp gitmiştir” (en-Nisâ 4/136) meâlindeki âyetlerde Allah’ın peygamberlerine vahyettiği kutsal kitaplara iman dile getirilmektedir. Allah’ın peygamberlerine indirdiği ilâhî kitaplara inanmadıkça insanlar mü’min olarak nitelenemez. Kur’an’da ayrıca Allah’a, meleklerine, âhiret gününe ve peygamberlerinin yanı sıra kitaplarına da inanmak başta peygamberler olmak üzere bütün insanlara emredilmiştir. Aslında peygamberler aracılığıyla insanlara gönderilen ilâhî kitaplara iman etmek öncelikle peygamberlere inanmanın bir gerekliliği ve sonucudur. Peygamberlere iman etmek bir anlamda onların Allah’tan vahiy aldıklarını ve bu vahiylerin Allah tarafından indirilen suhuf veya kitaplarda mevcut olduğunu tasdik etmektedir.
Buna göre ilâhî kitaplara inanmak peygamberlere imanı tamamlayan bir mahiyete sahip bulunmaktadır. Dolayısıyla ihtiva ettikleri âyetler arasında ayırım yapmadan ilk suhufa, Hz. İbrahim’e ve Hz. Musa’ya verilen suhufa, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an’a iman etmek gerekir (el-Bakara 2/85; Âl-i İmran 3/3-4; en-Nisâ 4/163; en-Necm 53/36-37; el-Hadîd 57/26-27; el-A’lâ 87/18-19). Fakat söz konusu ilâhî kitaplardan/metinlerden Hz. İbrahim ve Musa’nın sahifeleri gibi bazıları tamamen kaybolmuştur. Bazıları Tevrat, Zebur ve İncil gibi vahyedildikleri orijinal hallerini koruyamamışlardır. Hz. Muhammed’e vahyolunan Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın vahyettiği haliyle orijinalliğini korumuş, hiçbir bozukluğa uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Biz bozulmuş ve değiştirilmiş (tahrif ve tebdil edilmiş) olan kitapların şu andaki şekillerine değil, Allahtan gelen ve bozulmamış olan ilk şekillerine inanıyoruz.
Nitekim iman esaslarının sıralandığı meşhur Cibrîl hadisi başta olmak üzere bazı hadislerde de Hz. Peygamber kendisine indirlen Kur’an’a ve önceki peygamberlere indirilen ilâhî kitaplara iman etmek gerektiğini bildirmiştir (Buhârî, “İman”, 37; Müslim, “İman”, 5; Tirmizî, “Fiten”, 63). Öte yandan insanlara Allah’ın rızasına uygun olarak kulluk görevlerini yerine getirebilmeleri ve dünya ve âhirette mutlu olabilmelerini sağlamak üzere gönderilen peygamberlerin ölümlerinden sonra insanların rehberlik için başvuracakları ilâhî kitabın bulunması ve ona iman edilmesi aklın da kabul edeceği bir şeydir. İlâhî kitaplara iman “Allah’ın insanlar için faydalı bilgiler ve hükümler ihtiva eden kitaplar indirdiğini tasdik etmek” diye de tanımlanmaktadır.
|