Görülmeyen Varlıklar - Şeytan

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Görülmeyen Varlıklar - Şeytan
« : 03 Şubat 2018, 11:20:10 »
Dil bilginleri şeytan kelimesinin “yanmak, helâk olmak, aşırı derecede
kızmak” anlamlarına gelen “şeyt” mastarından ya da “uzak olmak, muhalefet
etmek” anlamlarına gelen “şatn” kökünden gelebileceği üzerinde
durmaktadırlar. Hangisinden gelirse gelsin kelimenin olumsuz bir mana ihtiva
ettiği açıktır. Birinci kökten geldiği takdirde şeytan, “ateşten yaratılmış,
helâke uğramış, yüzü sararmış ve kanı çekilmiş varlık”, ikinci kökten türediği
kabul edildiğinde ise “hayırdan ve rahmetten uzaklaştırılmış, şerde ileri
giden, haddi aşan varlık” anlamına gelmektedir. Terim olarak ise şeytan;
“ateşten yaratılan, insanları saptırmaya çalışan, azgın, kibirli ve gözle
görülmeyen ruhanî varlık” şeklinde tanımlanmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de bu manada geçen İblis kelimesinden iki önemli olay
etrafında bahsedilmektedir. Bunlardan ilki, Hz. Adem’in yaratılması sırasında
meleklerin Allah’a secde etmesinin emredilmesi, ancak buna karşılık İblis
adındaki varlığın kibirlenerek bu emre itaatsizlik etmesi ve bu sebeple
Allah’ın rahmetinden kovulmasıdır. Diğeri ise İblis’in Cennet’te Adem ve
Havva’yı kandırarak yasak meyveden yemelerini temin etmesi ve bunun
üzerinde onların Cennet’ten kovularak yeryüzüne inmelerine sebep olmasıdır
(bk. el-Bakara, 2/34-38; en-Nisâ, 4/118-120; el-A’râf 7/11-25).

Kur’ân’da İblîs’in mahiyeti hakkında fazla bilgi verilmemekle birlikte
ateşten yaratıldığı vurgulanmaktadır. O, şeytan cinsinin ilk ferdi olarak
Âdem’e secde etmeme nedeni sorulduğunda; ateşten yaratıldığını ve bu
nedenle Âdem’den üstün olduğunu belirtmektedir (el-Hicr 15/32-35).
Kur’an’da İblis’in cinlerden olduğu belirtilmekle birlikte İslâm âlimleri
bu konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir görüşte şeytanın başlangıçta
melek iken Allah’ın emrine karşı gelmesi sonucu bu rütbeyi kaybettiği
belirtilmektedir. Bir diğer görüşte ise onun cinlerin atası olduğu iddia
edilmektedir. Bazı âlimler ise şeytanın melek ve cin dışında üçüncü bir tür
ruhanî varlığı nitelediğini söylemekte, İblîs’i ise bu türün ilk örneği olarak
göstermektedirler.

İnsanoğluna, onu yüksek ve ruhanî bir seviyeye yükseltecek ulvî duygular
yanında onu aşağıların aşağısına düşürecek türden süflî duygular da
verilmiştir. Allah Teâlâ hayat sarkacının bu iki tarafına karşılık, insanları
iyiye ve güzele yöneltmesi için melekleri, kötülüğe sevketmesi için ise
şeytanları yaratmıştır. Şeytanın vazifesi insanda mevcut olan bu arzuları
uyandırmaktır. Kur’an’da onun bu durumu şöylece haber verilmektedir:
(Şeytan) Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü
mutlaka azdırıp kışkırtacağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların hariç!
(Allah), "İşte bu haktır ve ben hakkı söylerim" dedi. Andolsun, senden ve
içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım!"
(Sâd, 38/81-85).

Buna karşılık insanın, tümüyle şeytanın aldatmasına terk edilmediği, ilâhî
vahye gönül bağlayanların onu mağlûp edebilecekleri bildirilmektedir:
“Âdem, Rabbinden birkaç kelime telakki ederek tövbe etti. Allah da
tövbesini kabul etti. Benden size ne zaman bir hidayet rehberi gelir de kim
onun izinde giderse, onlara bir korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar”
buyurmaktadır” (el-Bakara 2/37).

Kur’ân-ı Kerîm’de şeytan kelimesi bir yerde cinlere ve insanlara nispet
edilmiştir (el-En‘âm 4/112). Burada geçen “cin şeytanları” müminlerin
yanında bulunarak onlara vesvese vermeye çalışan cinler; “insan şeytanları”
ise insanlara vesvese veren, onlara küfür telkin eden, azgın ve aldatıcı kişilere
işaret etmektedir. Bazı hadislerde, açık kaplara ve esneme sırasında insanın
ağzına şeytanın girebileceği, bunun gibi onun insanın damarlarında
gezinebileceği bildirilmektedir (Müslim, “Zühd” 56; Tirmizî, “Radâ” 17). Bu
ifadelerden hareketle şeytanı, insan fıtratında mevcut olan kötülüğü emreden
nefs-i emmâre olarak yorumlayanlar da olmuştur. Kur’an ve hadislerde yer
alan bilgilerden, şeytanın dış âlemde varlığı bulunan bir yapıya sahip olduğu
ve buradan insanları etkilemeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Hâlbuki nefis
insanın içindedir ve ona dışarıdan telkinde bulunmak söz konusu olamaz.

Şeytan, Allah’ın huzurundan kovulduktan sonra, Cenâb-ı Hak’tan
cezasının kıyamet gününe ertelenmesini istemiş, bu isteğinin kabul edilmesi
üzerine Hz. Âdem’den itibaren insanları hak yoldan uzaklaştırmak için
elinden geleni yapacağını belirtmiştir. Kur’an, şeytanın insanoğlunun apaçık
bir düşmanı olduğunu ve bu durumun kıyamete kadar devam edeceğini
bildirmektedir. Şeytan bu sürede insanı Allah’ın yolundan çevirmek için çaba
harcayacaktır. Bu amaçla o, insanlara fark edemeyecekleri bir yönden
yaklaşmakta, dört bir taraftan kuşatarak ona kötülükleri güzel göstermektedir.
Ayrıca şeytan boş kuruntular ve yalancı vaatlerde insanı kandırarak Allah’ın
emirlerini çiğnetmeye çalışmakta, onu haram işlere teşvik etmekte, vesvese
vermek, hile ve tuzaklar kurmak suretiyle insanları birbirine düşürmektedir.

Kur’an onun vesvese ve tuzaklarından Allah’a sığınmayı tavsiye
buyurmaktadır (bk. en-Nâs 114/1-6).

Şeytanın ilmihal kitapları ile vaaz ve nasihate dair eserlerde karşı
durulmaz bir güç olarak tasvir edilmesi ise doğru değildir. Bu türden bir
anlayış insanları cebir ve ümitsizliğe iteceği için yanlıştır. Halbuki Kur’an’da
onun tuzaklarının zayıf olduğu ve insanlar üzerinde bir yaptırım gücünün
bulunmadığı bildirilmektedir (en-Nisa 4/76).