Erdemlerin amacı saadeti yakalamaktır. Bir başka ifadeyle erdemler mutluluğa ulaştırmada araçlardır. Ahlâk ve hukukun hedefi de budur. Hatta siyaset bilimi de bu gayeye hizmet eder. Erdemli bir toplum, dahası erdemli bir hükümdarı İslâm ahlâkı ekseninde yorumlayan Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi) isimli eseri konumuzun bir tür tatbiki yönünü temsil edeceği için, bu bağlamda onun düşüncesini somut örnek olması bakımından alabiliriz.
Mutluluk Bilgisi’nde mutluluk-erdem ve bilgi ilişkisi öne çıkmaktadır. Kaşgarlı Mahmûd’un Divanü Lugâti’t-Türk, isimli eseri de Yusuf Has Hâcib’le mutabıktır. Onun Divan’ında da ‘bilik’ kelimesi kandil fitili olarak karşılanmakta ve bilgi ile aydınlık ve ışık arasındaki bağlantı, kelimenin etimolojisinde birleştirilmektedir.
Bilig, ilim anlamına gelirken; karanlığın kalkıp ışığın hâkim olması demektir. Bilig, hem ‘ilm hem de akıl anlamlarını ihtiva ettiğinden ilim ve aklın verilmişliğini ve aynı zamanda kazanılmışlığını aynı kelime üzerinde görmek mümkündür. Bu kelime aynı zamanda ‘tanışmayı’ (bilişdi), ima ettiğinden, insanın kendi farkındalığına ve kendini bilme düzeyine de işaret etmektedir. Çünkü insan, karşılıklı ilişkiler ağı içinde kendini fark eder. Muhatabımız bir bakıma bize ayna tutar. Ahlâklı olma veya olmama durumu da tam olarak böyle bir sürecin hem başlangıcı hem de sonucudur. Zira aydınlıkta kalan ahlâk bakımından da yükselecektir. Bu da iyinin aydınlık ve huzur olarak idrak edilmesiyle doğrudan bağlantılıdır.
1017’de Karahanlı Devleti'nin Balasagun şehrinde dünyaya gelen, iyi bir eğitim gören Yusuf Has Hacib, olması gereken veya ideal bir hükümdarı iyi bir siyasetname örneği olan eserinde şöyle tasvir eder: İyi bir hükümdar, adaletten ve doğruluktan şaşmaz; ağırbaşlı ve alçak gönüllüdür. Hırsızlık yapmaz, yalan söylemez, içki içmez, dedikodu etmez. Son derece cömert ve iyilikseverdir. Etrafındaki insanlara merhametli ve insaflı davranır. Adet ve geleneklere, görgü kurallarına uygun hareket eder. Her şeyden de önemlisi Yusuf Has Hâcib, bu ideal insan tipini soyut olarak ortaya koymaz; onu cemiyet içine yerleştirerek fertlerin diğer fertlerle ve devletle olan münasebetlerini inceler. Böylece eser, sosyoloji ve politikayı birleştirir.
Yusuf Has Hâcib hikâyesini, dört kavramı temsil eden dört şahsın karşılıklı konuşmaları üzerine kurmuştur:
Hükümdar: “adalet” Vezir: “baht/saadet” Vezirin oğlu: “akıl” Vezirin kardeşi: “kanaat” Bu teşbihlerin anlamı ise şöyledir:
Doğruluğu” temsil eden hükümdar Gün Doğdu devamlı parlaklığı ve herkesi aydınlatmasından dolayı güneşe benzetilir. “Saadeti” temsil eden vezir ise aya benzetilir. Çünkü dünya saadeti ayın menzilleri ve ışığı gibi inişli-çıkışlıdır. Vezirin halefi ve oğlu olan akıl, her şeyin hikmetini araştıran birisi olarak “aklı”, diğer oğlu “kanaat”ı ve akibeti temsil ederler. Bunların ahenkli çalışıması durumunda devletli bir sultandan veya mutlu bir devletten bahsedilebilir. Esasında bu hikâye, her bir insan varlığı için geçerlidir. Temel erdemlerin orta erdem olan adaleti gerçekleştirdiğini anımsarsak, mutluluk, akıl ve sabır “bütün bir şahsiyetin” oluşumunu temin eder.
Yusuf Has Hâcib'e göre, mutluluğu kazanmak insanın yetilerini kullanmakla doğrudan ilişkildir. Dahası ruhun irade, bilgi, eylem ve hissetme gibi görünümleri arasında ahengi yakalamak “huzur” olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla dünyada var olmanın amacı da bundan başkası değildir. Yusuf Has Hâcip ve diğer İslâm ahlâkçılarına göre, ahireti kazanmak için bu Dünya'dan el etek çekerek yalnızca ibadetle vakit geçirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir insanın ne kendisine ne de toplumuna bir yararı vardır; oysa başkalarına yararlı olmayanlar ölülere benzer; bir insanın erdemi, ancak başka insanlar arasındayken belli olur. Asıl din yolu, kötüleri iyileştirmek, cefaya karşı vefa göstermek ve kusurları bağışlamaktan geçer. İnsanlara hizmet etmek suretiyle faydalı olmak, bir kimseyi, hem bu Dünya'da hem de Ahiret’te mutlu kılacaktır.
Yusuf Has Hâcib, kültürel dokuda/hâlihazır yapıda mevcut olan münzevî zahit tipine karşı, insanın toplum içindeki yaşayışını savunuyordu. Toplumsal yapıdaki zühd anlayışını, aklın önemini vurgulayarak eleştirmiştir: “Akıl senin için iyi ve yeminli bir dosttur. Bilgi senin için çok merhametli bir kardeştir.” Yine ona göre, insanların seçkini insanlığa faydalı olan insandır. Halk, merhametli kişiyi sever. Öte yandan Yusuf Has Hâcib eserinde dil ile düşüncenin ilişkisini açığa çıkarmıştır. Bu dil oyunu sayesindedir ki Kutadgu Bilig felsefî yoruma daha uygun bir hale gelmiş ve bir tür hikmet kitabı hüviyetine bürünmüştür.
Hükümdâr olabilecek kişi, hükümdâr olmakla, ancak kendini gerçekleştirebilir. Bu gayeye eriştiğinde tamamlanmış olur ve aynı anda mutluluğa da kavuşur. Zira mutluluğun önündeki en büyük engel 'eksiklik'tir.
Bu eserde, toplum içinde yaşayan insanları maddi ve manevi yönlerden mutlu edecek yolun, iyi ve doğru bir yönetim olduğu anlatılmaktadır. İyi bir yönetim sayesinde insanlar hem bu dünyada hem de ahiret hayatında mutlu olacaktır. Eserin verdiği evrensel mesaj ise sosyal bir düzen içinde hukuk prensipleri, yönetim disiplini ve insan hakları sistemleştirilerek, tüm yöneticilere duyurulmalı ve yöneticiler bu kurallara uymalıdırlar. Eserde işlenen esas konu “ideal insan”dır. Yusuf Has Hâcib kendi devrinde ideal bir insanda bulunması gereken vasıfları şöyle sıralar: Bu insan, bütün kötü vasıflardan arınmış ve iyi huylarla bezenmiş bir insandır. Allah’a sıkı sıkı bağlı, takva sahibi bir mümindir. Zamanının bütün ilim ve hünerlerini öğrenmiş bir âlim ve hâkimdir.
Bütün alfabeleri ve dilleri bildiği gibi şiir, belagat, hesap, hendese, tıp, vb. ilimlere vâkıf olmanın yanında okçuluk,avcılık, satranç vb. hünerlere sahiptir.
Kısacası ahlâki bakımdan yetkinliği kişilik gelişimi için bir ölçüt olarak koyan düşünür, tıpkı adaletin orta erdemolması gibi, adaleti gerçekleştirebilecek hükümdarı dolayısıyla yönetme erkini de aklın kendini en üst düzeyde gerçekleştirebilmesi için bir güç alanı olarak gösterir.
Böylece bu açıklamalar da göstermektedir ki, İslâm düşüncesi ve ahlâkında bireysel ahlâkı toplumsal dokudan bütünüyle ayrı olarak analiz etmek; yalıtmak mümkün değildir.
|