Hayır ve Menfaat/Fayda

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Hayır ve Menfaat/Fayda
« : 29 Ocak 2018, 16:15:35 »
Vazife ile hürriyet arasındaki dengenin muhafaza edilebilmesi için vazifenin
içeriğinin bir “fayda” boyutunun olması gerekir. Vazife, fayda esasında değil,
fayda, vazifeyi yerine getirmenin bir neticesi olarak gerçekleşmelidir. O
zaman vazife, faydayı sağlar. Böylelikle, vazifeyi sırf hayr (iyi) olduğu için
yapabilecek olgunluğa henüz ulaşamamış insanlar da, onu ifa etmenin ne gibi
faydalar sağladığını, en azından başka insanlarda görerek öğrenip ve bu
cihetten faydayı düşünen insanların da vazifeye talip olması mümkün olabilir.

Burada hemen bir şeyi sırf hayr olduğu için yapma anlamındaki saf ahlâki
tavır ile hayrı gerçekleştirmeye bazı faydaların yöneltmesi buluşmuş
olmaktadır. Zaten en yüksek hayrın varlığı, özellikle insani varoluşu
muhafaza ederek, onu Yaratıcısına yaklaştırma olduğunu dikkate
aldığımızda, bunun aynı zamanda en büyük ve en yüksek fayda olduğu ortaya
çıkar. Klasik faydacı ahlâk anlayışlarında ferdin ilkel çıkarlarının
vurgulanması ve bunu daha sonra toplumsal fayda ile irtibatlandırarak,
toplum için faydalı olanı ahlâki bir ilke olarak savunmalarını, hayrı dikkat
dışı tutmaları sebebi ile yeterince ahlâki bulmayanlar, çok haksız da
sayılmazlar.

Zaten hayır da esas itibariyle varlık ile irtibatlı olduğu ve mutlak hayrın
varlık olduğu dikkate alındığı takdirde, hayrın aslında varlığı muhafaza etme
anlamıyla mutlak faydayı içerdiği de ortaya çıkar. İslâm dininde mesela
mekasidü’ş-şerî’a olarak ifade edilen beş maksad, esas itibariyle hep
“muhafaza”ya işaret eder. Bunlar aklı muhafaza, dini muhafaza, nesli
muhafaza, nefsi muhafaza ve nihayet malı muhafazadır. Dikkat edilecek
olursa dinin amaçları olarak belirlenmiş olan ilkelerin hepsi, elde olanı
muhafaza etme ve güçlendirip geliştirmeye matuftur. Bu durum hayr veya
iyinin İslâm ahlâkı tarafından belirlendiği haliyle, sadece formel bir talep
olmayıp, çok güçlü formel bir kısmı/ciheti olmakla birlikte, insanların hakiki
menfaatlerini muhafaza eden bir muhtevasının da olduğu ortaya çıkmaktadır.

Son olarak Hilmi Ziya Ülken’in ahlâki değerleri de anlama konusunda
epeyce ufuk açıcı olan bir ifadesini buraya alalım.

“Ortak duyu anlamıyla değer veya kıymet deyince bizim kendisine
muhtaç olduğumuz, kendisini aradığımız, bizi tamamlayan bir şey
anlarız.” (Hilmi Ziya Ülken, Bilgi ve Değer, Ankara: Kürsü Yay., ty., s.
218)