Ahlâk, Ahlâk İlmi ve Ahlâk Felsefesi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Ahlâk, Ahlâk İlmi ve Ahlâk Felsefesi
« : 29 Ocak 2018, 14:56:20 »
Ahlâk kelimesi esas itibariyle bir şahsın hayatında etkin olan veya bir
toplumda genel kabul görmüş davranış düzenini ifade eder. “A şahsının
ahlâkı” veya “Romalıların veya cahiliye toplumunun ahlâkı” dediğimizde
genellikle bu düzeni kast ederiz. Bu düzen yine esas itibariyle dili kullansa da
dil öncesi süreçler olarak yaşanır; ferdi veya toplumsal hayatın düzenidir.
Ferdi ve toplumsal hayatın düzeni sadece ahlaktan ibaret değildir; örf ve
adetler yanında hukuk ta bu düzenin farklı boyutlarını ifade eder. Ahlak bu
düzenin önemli bir boyutudur. Ahlak ile hukuk arasındaki en önemli farkın
yaptırımlarında ortaya çıktığı kabul edilir. Ancak ahlakın esas itibariyle ferdi
olması da, onu hukuktan ayırmaktadır. Kısaca bireysel ve toplumsal hayatta
etkin olan, ancak “zor kullanma” gibi bir yaptırımla desteklenmeyen
davranış düzeni, ahlâk kelimesinin ilk manasını teşkil eder. (Bu ahlâkın “ayni
varlığı”na tekabül eder.)

Ahlâk kelimesi bunun yanında, bir şahsın veya toplumun hayatında etkin
olan davranış düzeninin dile getirilmesi ve tasviri için kullanılır. Bu tasvir
tamamen empirik ve başka alanlarla bu düzen arasında muhtemel illiyet/kozal
(nedensel) ilişkileri konu etmek amacıyla yapılırsa, o zaman -duruma göreahlâk
psikolojisi ve ahlâk sosyolojisi adını alır. Ama bu düzende genel geçer
olanlar bunların hilafına gerçekleşenler ile birlikte zikredilerek, olması
gereken dile getirilirse, o zaman buna ahlâk ilmi denir. Bu haliyle ahlâk ilmi,
normatiftir; olması gerekenin ilmidir. Ahlâk ilmi, duruma göre bir topluma,
duruma göre daha genel olarak bütün insanlığa yönelik bir şekilde yapılabilir.
Bunlardan birincisi söz konusu toplumda kabul gören özellikle dini ilkeler ile
mukayyeddir; ikincisi mukayyed değildir. Hıristiyan, Yahudi, İslam ahlakı
gibi. Ancak her ikisi de külli geçerlilik talebi ile birlikte dile getirilir. Dini ve
Felsefi ahlâkların özelliği böyledir.

Ahlâk bütün bunların ötesinde, bir taraftan birinci seviyedeki haliyle
ahlâkiliğin “varlığını”, diğer taraftan da ahlâki terim ve kavramlar ile ahlâki
önermelerin anlamı ve birbiri ile irtibatını, bunların nasıl temellendirildiğini
söz konusu eder ki, buna da “ahlâk felsefesi” denilir. Batı dillerinde bunlar
için genellikle “moral” terimi kullanılsa da, üçüncüyü diğerlerinden ayırmak
için, buna “etik” denilmesi de oldukça yaygındır. Türkçe’de ahlâk terimi
yanında bir sıfatla birlikte kullanılmadığı zaman genellikle birinci ve ikinci
manayı ifade eder. Ancak ahlâk ilmi ve ahlâk felsefesi de yaygın olarak
kullanılmaktadır. Son zamanlarda ahlâk felsefesi ve meslek ahlâkı yerine etik
tabirinin kullanılmasında bir yaygınlaşma gözlenmektedir.

Son zamanlarda etik daha çok impersonel olarak gerçekleşen kurumsal
faaliyetlerin düzenini ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır ki, bu
çerçevede “bioetik”, “tıp etiği”, “medya etiği”, “çevre etiği” gibi kullanımlar
epeyce yaygınlaşmıştır. Ancak bu kullanım şekilleri mutlak olmayıp, “daha
fazla” şeklinde ifade edilebilir. Yani etik, her yerde bu anlama gelmediği
gibi, moral de her yerde bu anlama gelmiyor değildir. Bazen etik denilip
bununla birinci ve ikinci seviye kastedilebileceği gibi, moral denilip üçüncü
seviye, ahlâk felsefesi veya bir meslek alanınında olması gereken bir davranış
düzeni kast edilebilir.

Özet olarak ifade edersek, ahlâk hakkında konuşmak demek, bir şahsın
hayatında ve/veya bir toplumda etkin olan davranış düzenini söz konusu
etmek demektir. Ahlâk, davranış düzeni olarak dikkate alındığında,
kurumların işleyiş düzenini de konu edebilir ve bu durum, bir toplumda
bulunan bütün kurumların varlık sebepleri ile onların işleyiş düzeni
arasındaki irtibatı araştırarak, bunun tahakkuk edip etmediğini ortaya
koyabilir. Farabi’nin “el-Medinetü’l-Fazıla’sının modern şekli, her halde,
varoluş ilkeleri ile uyum içerisinde ve diğer kurumlarla iş birliği içinde, bütün
bir toplumu ve bu toplumun nihai amacı ve hakiki esası olan fertleri,
özgürlükleri içinde muhafaza etmeyi sağlamanın yolunu gösteren bir ahlak
teorisi olarak düşünülebilir. Davranış düzenini fertlerin iç dünyasını dikkate
alarak -ve özellikle de insanların biyolojik gelişimini takip ederek ele
almaya,- ahlâk psikolojisi; bu düzenin toplum tarafından benimsenmiş
olması cihetiyle fert üzerindeki tesirini ele almaya ahlâk sosyolojisi, bu
düzenin ilkelerinin neler olduğu ve bunlar arasında da bir düzenin olup
olmadığını; varsa bunun keyfiyetini ele almaya da ahlâk felsefesi
denilmektedir.

İslâm insanlardan aynı zamanda bir davranış düzeni talep etmektedir;
İslâm’in talep ettiği bu davranış düzenine İslâm ahlâkı denilmektedir. Bu
davranış düzeninin ilkeleri ve bu ilkelere bağlı olarak dile
getirilen/temellendirilen davranış kuralları vardır. İslam ahlakı, belirli
davranış ilkeleri ve davranış kurallarını içermektedir. Davranış ilkeleri ile
davranış kurallarının birbirleri ile irtibatlandırılması gerekmektedir. Bunun
iki temel sebebi vardır. Bunlardan birincisi ilkelerin anlaşılması ile alakalıdır.

Mesela İslam ahlakının ilkelerinden birisi, Hz. Peygamber’e ittiba etmektir.
Eğer Hz. Peygamber’e ittiba etmek, yani onu davranışlarda örnek almanın
niçin vazgeçilemez olduğu ortaya konulmazsa, insanın bilinçli bir ahlaki
hayat yaşaması mümkün olmaz. Bu aynı zamanda “bir ilkeye tabi olmanın ne
anlama geldiği” sorusunu da cevaplamak demektir. Demek oluyor ki, sadece
ilkenin değil, o ilkeye (veya “bir” ilkeye) uygun davranmanın anlamı da
anlaşılır bir şekilde ortaya konulmak zorundadır. İkincisi ise, birinciye bağlı
olarak, insanların belirli durumlarda nasıl davranmaları gerektiğini söyleyen
kuralların temellendirilmesi/anlaşılması ve yine buna bağlı olarak daha önce
tanımlanmamış durumlarda bu ilkelere bağlı olarak karar verme ehliyetini
kazandırma ile alakalıdır. Mesela “ihtiyaç sahibi olan insana yardım etmek
iyidir” bir ahlak kuralıdır. Bunun niçin iyi olduğunu anlaşılır bir şekilde
ortaya koymak ve aynı zamanda, bunun ahlak ilkesi ile, mesela “Hz.
Peygamber ihtiyaç sahibi olan insanlara yardım ederdi ve yardım etmeyi de
tavsiye ederdi” gibi, irtibatlandırılması oldukça önemlidir. Yine özellikle
çocuklara yetişme dönemlerinde sadece kuralı değil, kurala uygun bir şekilde
davranmayı, örneğimizden hareketle “ihtiyaç sahiplerine yardım etmek”i,
bizzat göstererek öğretmek, onlara bu durumda ne yapılabileceğinin yolunu
da göstermek anlamına gelmektedir.

Ahlâk felsefesi esas itibariyle ahlâki kuralları ve bir varlık alanı olarak
veya bir varoluş şekli olarak “ahlâkilik”i konu edindiği için, sadece ahlâki
kuralları ve ilkeleri değil, bunun ötesinde ahlâki fiiller ve ahlâki fiillerin
faillerini, ahlâki şahsiyeti veya ahlâki varlık olarak insanı da söz konusu eder.
Bu çerçevede özellikle insanın davranış ehliyeti yanında irade özgürlüğü ile
insanın ortaya çıkardığı düzenlerin/kurumların işleyişinde etkin olan ilkelerin
ahlâki cihetten savunulup savunulamayacağını; bunun ön şartları ve neticeleri
ile doğru işleyiş şekillerini de ele alır. Ahlâk felsefesi bu cihetten hukuk
felsefesi ve siyaset felsefesi ile irtibatlıdır.

Davranış kurallarının ilkelerinin temellendirilmesi, onları sadece anlaşılır
kılmaz; onun ötesinde onları savunulabilir bir konuma da getirir. Bu sebeple
ahlâk felsefesinin normatif olmadığını söylemek, ilk bakışta gözüktüğü veya
bazı felsefecilerin arzu ettiği kadar kolay gözükmemektedir.

İyi fiilleri gerçekleştiren ve bunu da, sadece bir defa ve zaman zaman
değil bir meleke haline getirmiş olan, yani her zaman iyi davranan insanlara
ahlâklı insan denir; kötü fiilleri veya bir tane kötü fiili düzenli olarak terk
etmeyen insana, kötü ahlâklı insan denir. Bunun yanında şu veya bu sebeple
henüz bir davranış düzeni kazanamamış insanlara, ne mutlak olarak iyi, ne de
kötü ahlâklı denemez. Bu gibi insanlar, özellikle gelişme ve yetişme
çağındaki çocuklar ve gençler, henüz bir davranış düzeni üzerinde kalıcı bir
hale ulaşamadıkları için, bunların ahlâki eğitime ihtiyaçları vardır. Toplumun
vazifesi bu konuda yetişmekte olan insanlara muhtelif şekillerde destek
olmaktır.

Özellikle burada ahlâk ilmine büyük bir vazife düşmektedir.
Nitekim ahlâk ilminin vazifesi, genel ahlâk ilkeleri ve kurallarını
sistematik ve anlaşılır bir şekilde ortaya koyarak, bunların yeni yetişen
nesillere öğretilmesini kolaylaştırmaktır.