İki Ahlâk Anlayışı

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
İki Ahlâk Anlayışı
« : 29 Ocak 2018, 14:52:12 »
Dinin ahlâk ile irtibatı zahir olmakla birlikte, bunun nasıl anlaşılıp,
anlatılacağı, yani temellendirileceği hususunda farklı tavırlar gelişmiştir. Bu
tavırları, netice olarak aynı değerleri, aynı ahlâki hükümleri geçerli ve doğru
kabul etmekle birlikte, bunların nasıl temellendirileceği hususunda geliştirilen
tavır olarak, birbirinden tefrik etmek mümkündür. Bu cihetten iki
ayrı ahlâk anlayışının, kendi içlerinde yine çeşitlilik arz ederek, çok sayıda
ahlâk eserinin telifinde açığa çıksalar da, mevcut olduğu söylenebilir.

1. Faziletlerin kazanılması ve faziletli olma olarak ahlâk;
2. Kurallı yaşama ve kurallara uygun davranma olarak ahlâk.
İslâm tarihinde bu iki anlamı ile de ahlâk bahis mevzuu edilmiştir. Birinci
manası ile önce sufilerin “zühd” adı verilen hayatında ameli bir şekilde “dile”
gelmiş ve daha sonra da felsefi ahlâk içerisinde nazari olarak
temellendirilmiştir.

İkinci manası ile ahlâk, bir taraftan muhaddisler, diğer taraftan da
fukahanın ilgi alanına girmiş; muhaddisler daha çok ayet ve hadisler
üzerinden ahlâki hayatın kurallarını dile getirirken fukaha bununla ilgili
sorunları özellikle fıkıh usulü eserlerinde ve kelam alimleri de kelam ve
akaid kitaplarının muhtelif bölümlerinde nazari olarak ele almış ve ahlâki iyi
ve kötünün semantik ve mantıki tahlilini yapmışlardır. Mesela:
Nebî (s.a.v.)`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: “İslâm
câmi`asından bir müslüman bir ağaç diker de, onun mahsûlünden bir insan,
yâhut bir hayvan yerse muhakkak o yenilen şey, ağaç sâhibi için sadakadır.”

Bu rivayette ağaç dikmenin “ahlâki bir fiil” olduğu ifade edilmiştir. Ağaç
dikmek, bir fiildir. Bu fiili ahlâki kılan, bu fiil ile insanlar ve diğer canlıların
bir irtibatıdır. Bu irtibat “yeme”dir. Yemek ise insanın canlılığını sürdürmesi
için gerekli olan gıdanın alınması anlamına gelmektedir. Yani bir ağacın
meyvesini yemek demek, varlığını sürdürmek için gıda almak demektir. O
halde meyve veren bir ağaç dikmek, dolaylı olarak, insanların varlığını sürdürmeleri
için bir şey yapmak anlamına gelmektedir. İnsan ağaç dikerken
başka insanların ondan istifade etmesini düşünmüş olabilir veya olmayabilir;
ancak dikilen ağaç, eğer bir meyve ağacı ise ve bu ağaç bir gün meyve
verdikten sonra, bu meyveyi bir canlı yese, o zaman bu meyve o ağacı diken
tarafından verilmiş bir sadaka konumuna yükselir.

“Bir hayra vesile olan, onu gerçekleştiren gibidir” hadis-i şerifi de bunu
farklı bir cihetten ifade etmektedir.
Yine benzer bir şekilde aşağıdaki Hadis-i Şerif’te böyle bir kuralı dile
getirmektedir:

Rivâyete göre, Nebî (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah`a ve âhiret gününe
îmân edip inanan kişi, komşusuna ezâ etmesin ve Allah`a, ahîret gününe
îmân eden her kişi misâfirlerine ikram etsin ve Allah`a, âhiret gününe îmân
eden her kişi hayır söylesin, yâhut sussun.”

Bu rivayette de, komşu, misafir ve insanın kendi konuşma imkanı ile
irtibatı ahlâki bir mevzu olarak ele alınmaktadır. Hadis-i Şerif’in manası
açıktır: mü’min komşusuna eziyet etmemeli, misafirine ikram etmeli ve
konuştuğu zaman, hayırlı şeyler söylemeli. Burada dikkat edilecek olursa üç
ayrı mesele ile ilgili üç kural zikredilmektedir.

Birinci kural kısaca:
“komşuna eza etme” veya “komşuya eza etmek, mü’nine yakışmaz” veya
“komşuya eza etmek, kötü bir davranıştır” şeklinde;
İkinci kural:
“misafirine ikram et” veya “mümine yakışan misafirine ikram etmektir” veya
“misafire ikram etmek, iyi bir davranıştır” şeklinde;
Üçüncü kural da benzer bir şekilde.

“konuştuğunda hayır söyle” veya “mü’mine yakışan konuştuğunda hayır
söylemesi veya susmasıdır” veya “konuştuğunda hayır söylemek, eğer
hayır söylemeyecekse, konuşmamayı tercih etmek, iyi bir davranıştır”
şeklinde ifade edilebilir.

Bir insanın bu hadis-i şerifi her defasında hatırlayarak bu kurallara uygun
davranması, ahlâklı davranması anlamına gelir. Ama eğer bu hadis-i şerife
ittiba ederek yeterince uzun süre bu kurallara uymuş ve sonra, herhangi bir
düşünceye ihtiyaç hissetmeksizin komşusuna eza etmeyen, misafirine ikram
eden ve konuşurken lafına ve sözüne dikkate ederek, ya hayır söyleyen veya
konuşmayan bir insan haline gelmişse, bu durumda da bu insan ahlâklı
davranan bir insandır. İyi fiillerin insanda yerleşerek meleke haline gelmesi,
kısaca bunu ifade etmektedir.

Her iki halde de ahlâk, Hz. Peygamber’de “en güzel örnek” bulunduğu
ilkesine racidir. Birinci manası ile ahlâki yaklaşım, Hz. Peygamber’in
görünen ve algılanan, zâhir fiillerinin anlamını ve bu anlamın dayandığı
düzeni veya doğrudan anlamın düzenini tespit ederek, bu anlamlar üzerinden
benzer durumlarda benzer bir şekilde davranmayı, benzer hallerde benzer
fiilleri gerçekleştirmenin yöntemini araştırmışlardır. İkinci manası ile ahlâki
yaklaşım ise, Hz. Peygamber’de zuhur eden fiillerin, onun derûnî halinin
tabii bir neticesi olduğunu, benzer durumlarda benzer fiilleri
gerçekleştirmenin, benzer bir hale sahip olmakla mümkün olacağını ifade
eder.