XVI. yüzyılın ikinci yarısında oluşan klasik tasvir üslûbunun yaratıcısı Nakkaş Osman’dır. Bu üslûpta, Kanûnî döneminde var olan yüzey bezemeciliğinin önemini yitirdiği, sade zeminlerin tercih edilerek konu edilen olayların yalın bir anlatımla ve belgesel bir gerçekçilikle yansıtılmaya çalışıldığı görülür. 1569’da tamamlanmış olan Kanûnî Sultan Süleyman’ın son Macaristan Seferi’ni ve Sigetvar’daki ölümünü anlatan Nüzhetü’lesrâri’l-ahbâr der Sefer-i Sigetvar, Nakkaş Osman’ın kişisel üslûbuyla resimlendirmiş olduğu ilk eserdir (TSMK, Hazine, nr. 1339). Kanûnî Sultan Süleyman’ın Sigetvar Seferi’ni sefer sırasında ölümünü, II. Selim’in tahta çıkışını konu alan bu yazma 1569’da tamamlanmıştır.
Eserde yer alan tam sayfaya çalışılmış önemli minyatürlerden biri, Kanûnî’nin Erdel prensini kabulünü tasvir eder. Padişah Tuna nehrinin üzerinde ve Belgrat’ın karşısında Semih şehrine hâkim bir tepeye kurulan otağında Macar kralının oğlunu huzura kabul derken tasvir edilmiştir. Nakkaş Osman’ın kişisel üslûbunun fark edildiği bu minyatür, Kanûnî dönemi minyatürlerinde görülen bezemeci anlayıştan farklı olarak daha sade ifade biçimleri ve renklere sahiptir.
Nakkaş Osman, resimlediği diğer tüm eserde de, kalabalık sahnelerdeki figürleri yumuşak fırça darbeleriyle ifadeli çehrelere kavuşturarak resmetmiştir. Yaratıcı kompozisyonların sahibi olan sanatçı, şahit olduğu olayları ve yapıları detaylarından arındırarak kendine özgü ifade biçimiyle kâğıt yüzeyine aktarmıştır.
Nakkaş Osman, şehnâme türündeki Zafernâme (Dublin, Chester Beatty Library, nr. T. 413) Şehnâme-i Selim Han (TSMK, III. Ahmed, nr. 3595), Şehnâme-i Murad (İÜ Ktp., FY, nr. 1404), Hünernâme I (TSMK, Hazine, nr. 1523) ve Hünernâme II (TSMK, Hazine, nr. 1524) genel İslâm tarihi türündeki Zübdetü’t-tevârih (TİEM, nr. 1973) ve surnâme türündeki Surnâme-i Hümayun (TSMK, Hazine, nr. 1344) adlı eserleri resimlendiren nakkaşları yönlendiren başusta olmuştur. Bu sebeple Osmanlı minyatür sanatına yön veren en ünlü nakkaş olarak tanınır.
[img width=300 height=222]http://www.uyanangenclik.com//gallery/1_29_01_18_9_36_34.png[/img] Süleymaniye Camii maketinin getirilmesi, Surnâme-i Hümâyun, Nakkaş Osman ve ekibi, 1582 civarı, TSMK, Hazine, nr. 1344, y. 190b-191a.
Hünernâme adlı eserin ilk ncildinde bulunan Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunun XVI. yüzyıldaki durumunu belgeleyen minyatür, Nakkaş Osman ve ekibindeki diğer nakkaşların gerçekçi yaklaşımını sergileyen tasvirlerden biridir. Bu minyatürde üst kat köşküyle sarayın saltanat kapısı olan “Bâb-ı Hümâyun”, avluda silâh deposu olarak kullanılan “Cebehâne-i Âmire”, yanındaki odun deposu “Mîrî Odun Terazisi”, Deâvî Kasrı ve 1866 yangınında yanan Enderun Hastahanesi şeklinde notlar düşülerek gösterilmiştir.
Sünnet düğünü şenliklerinin anlatıldığı surnâme türündeki resimli yazmalar, ilk kez III. Murad döneminde (1574-1595) hazırlanmıştır. Sarayda divan kâtibi olan İntizâmî mahlaslı ve Bosna Foça menşeili bir yazar tarafından Türkçe kaleme alınan Surnâme-i Hümayun adlı eserde III. Murad’ın şehzadesi Mehmed’in sünnet düğünü şenliği anlatılmıştır. Eserin minyatürlü nüshasında, elli iki gün elli iki gece süren düğün şenliklerini tasvir eden çift sayfa düzenlenmiş tasvirlere yer verilmiştir. İstanbul’da Atmeydanı’nda yapılan şenlikleri III. Murad ve şehzadesi bu meydana bakan İbrahim Paşa Sarayı’ndan yabancı konuklar ve devletin ileri gelenleri için özel olarak inşa edilmiş, üç katlı seyirlik yerlerinden izlemişlerdir. Bu şenlik sırasında İstanbul’un bütün esnaf loncaları, tekerlekli seyyar atölyelerinde işlerini nasıl yaptıklarını sergileyerek geçit yapmışlar, meydana bal mumundan 30 m. uzunluğunda, üzerine çiçeklerin, hayvanların, yemişlerin asıldığı, bir tür güç ve bereket sembolü olan nahıllar getirilmiş, geceleri havai fişekler atılmış, binicilik, atıcılık, güreş gibi spor ve savaş oyunları yapılmış, köçekler, çalgıcılar, kuklacılar ve hokkabazlar gösteriler yapmışlardır. Nakkaş Osman bu şenliğin safhalarını resimlemek için dekoru hiç değişmeyecek bir kompozisyon yaratmıştır. İbrahim Paşa Sarayı ve izleyici locaları tasvirin arka planını oluştururken, ön planda Dikilitaş, Yılanlı Sütun gibi anıtlarla esnaf locaları yer almıştır.
III. Murad devrinin bir diğer yeniliği, içinde Osmanlı padişahlarının dizi halinde padişah portrelerinin yer aldığı Şemâilnâme veya Kıyâfetü’l-insâniye fî Şemâilü’l-Osmâniye adlı eserin hazırlanmasıdır. Bu yazmada Osman Gazi’den III. Murad’a kadar hüküm süren on iki Osmanlı padişahının fizyonomik özellikleri anlatılmış ve her padişahın portresine yer verilmiştir. Metni dönemin şehnâmecisi Seyyid Lokman tarafından yazılan bu eserin minyatürlü iki nüshasından biri (TSMK, Hazine, nr. 1563) Nakkaş Osman, diğeri (İÜ Ktp., TY, nr. 6087) Nakkaş Ali tarafından resimlendirilmiştir. Tam sayfa üzerine çalışılan bu portrelerde, padişahlar bağdaş kurarak, tek dizlerini bükerek veya diz çökmüş durumda tasvir edilmişlerdir. Padişahların oturduğu yer, saltanat tahtını sembolize eden bir Bursa kemeriyle belirtilmiştir. Bu portrelerin bazılarında padişahların dizlerine dayadıkları bir ellerinde mendil tuttukları görülür. Yıldırım Bayezid’in yanı sıra Çelebi Sultan Mehmed ile Fâtih Sultan Mehmed çiçek koklarken (Resim 6.14) tasvir edilmişlerdir. Özellikle Hz. Muhammed’in adını taşıyan Çelebi Sultan Mehmed ile Fâtih Sultan Mehmed’in gül koklarken resmedilmesinin, İslâm mistisizmindeki Peygamber’in teninin gül gibi koktuğu inancıyla ilgisi olabileceğine değinilmiştir (Çağman, s. 170).
Bu dönemde hazırlanan ve Doğu’ya yapılan seferlere kumanda eden serdarların fetihlerinin anlatıldığı “gazavatnâme” türündeki resimli el yazmalarıysa, Nusretnâme (TSMK, Hazine, nr. 1365) Kitâb-ı Gencine-i Fethi Gence (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1296), Şecâatnâme (İÜ Ktp., TY, nr. 6043) ve Târîh-i Feth-i Yemen’dir (İÜ Ktp., TY, nr. 6045). Savaşları konu alan, bazıları manzum olarak mesnevi biçiminde yazılan gazavatnâmeler belirli bir savaşı veya seferi konu alan eserlerdir. Bu eserlerde genellikle gazâyı yapan kişi ön plana çıkarılmış ve metin de o kişinin etrafında geliştirilmiştir.
XVI. yüzyılın sonlarına doğru hazırlanan gazavatnâme türündeki eserlerden biri, tezkire yazarı Mustafa Âli tarafından kaleme alınmış olan Nusretnâme’dir. Eserde Gürcistan’ın fethi için serdar olarak görevlendirilen Lala Mustafa Paşa’nın yaptığı sefer anlatılmış ve minyatürlerinde de bu sefere ait önemli olaylar tasvir edilmiştir. Nusretnâme (Resim 6.15) ve aynı türdeki diğer eserlerdeki minyatürlere, o yıllarda devam eden Osmanlı-Safevî savaşları esnasında Osmanlı topraklarına gönderilen Safevî nakkaşlarının taşıdıkları Safevî dönemi Kazvin üslûbunun etkileri yansımıştır. Safevî Kazvin üslûbunda resim çerçevesini aşan doğa kesitleri, yuvarlak, ince-uzun yüzlü figürler ve dikey hatlar egemendir.
Aynı yıllarda, Hz. Muhammed’in hayatını konu alan 1388’de Erzurumlu Darîr’in Türkçe yazmış olduğu Siyer-i Nebî’nin altı cilt olarak hazırlanan resimli nüshaları, Enderun’da yetişen Nakkaş Hasan’ın yönetimindeki nakkaşlar ekibi ile Nakkaş Osman tarafından resimlendirilmiştir. Altı cilt olarak tasarlanan eserin ancak beş cildi günümüze ulaşabilmiştir. Bu minyatürlerde başında hâlesi, yüzünde peçesiyle tasvir edilen Hz. Muhammed’in yönettiği savaşlar, ordu yürüyüşleri, dönemin tarihî konulu el yazma eserlerindeki minyatürlerle benzer kompozisyonlara sahiptir. Nakkaş Hasan’a özgü canlı renkler, figürlerin kalın siyah kaşlı, tombul çehreleri, dairesel kompozisyonlar, eserdeki tüm minyatürlerin ortak özelliğidir.
Nakkaş Hasan, XVI. yüzyılın sonlarında hazırlanan şehnâme türü eserlerin resimlendirilmesinde de rol oynamıştır. Şehnâmeci Tâlikîzâde’nin yazdığı Sultan III. Mehmed’in Eğri fethini anlatan Eğri Fetihnâmesi (Resim 6.17), Şehnâme-i Âl-i Osman ile Tâlikîzâde Şehnâmesi Nakkaş Hasan tarafından resimlendirilmiştir.
Aynı dönemde, Bağdat’ta hazırlanan tasavvuf ve peygamberler tarihi konulu el yazmalarının, Safevî minyatür okullarının etkilerini de taşıyan canlı renkli, abartılı ifadeli resim üslûbu, “Osmanlı eyalet üslûbu” olarak tanımlanmıştır. 1598-1603 yılları arasında Bağdat valisi olan Sokulluzâde Hasan Paşa’nın hâmiliği altında Bağdat’ta hazırlanan eserlerin tasvirlerinde ortaya çıkan bu üslûptaki figürler, başkent üslûbunun statik formlu, klasik figürlerinden farklıdır. Bu figürlerde hareketli çizgiler kullanılarak çeşitli sınıflara mensup kişilerin yaş ve mizaç özellikleri yansıtılmaya çalışılmış, karikatürize edilerek kimi zaman profilden resmedilmiştir. Başları vücutlarına oranla daha büyük tasvir edilen iri sarıklı figürlerin, jestleriyle ifadeli çehrelere kavuşturuldukları da belirlenmiştir. Osmanlı eyalet üslûbuyla resimlendirilmiş önemli eserlerden biri Câmiü’s-siyer’dir.
|