Klasik Osmanlı Minyatür Üslûbunun Doğuşu

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Klasik Osmanlı Minyatür Üslûbunun Doğuşu
« : 29 Ocak 2018, 10:14:20 »
XVI. yüzyılın ikinci yarısında oluşan klasik tasvir üslûbunun yaratıcısı
Nakkaş Osman’dır. Bu üslûpta, Kanûnî döneminde var olan yüzey
bezemeciliğinin önemini yitirdiği, sade zeminlerin tercih edilerek konu edilen
olayların yalın bir anlatımla ve belgesel bir gerçekçilikle yansıtılmaya
çalışıldığı görülür. 1569’da tamamlanmış olan Kanûnî Sultan Süleyman’ın
son Macaristan Seferi’ni ve Sigetvar’daki ölümünü anlatan Nüzhetü’lesrâri’l-ahbâr
der Sefer-i Sigetvar, Nakkaş Osman’ın kişisel üslûbuyla
resimlendirmiş olduğu ilk eserdir (TSMK, Hazine, nr. 1339). Kanûnî Sultan
Süleyman’ın Sigetvar Seferi’ni sefer sırasında ölümünü, II. Selim’in tahta
çıkışını konu alan bu yazma 1569’da tamamlanmıştır.

Eserde yer alan tam sayfaya çalışılmış önemli minyatürlerden biri,
Kanûnî’nin Erdel prensini kabulünü tasvir eder. Padişah Tuna nehrinin
üzerinde ve Belgrat’ın karşısında Semih şehrine hâkim bir tepeye kurulan
otağında Macar kralının oğlunu huzura kabul derken tasvir edilmiştir. Nakkaş
Osman’ın kişisel üslûbunun fark edildiği bu minyatür, Kanûnî dönemi
minyatürlerinde görülen bezemeci anlayıştan farklı olarak daha sade ifade
biçimleri ve renklere sahiptir.

Nakkaş Osman, resimlediği diğer tüm eserde de, kalabalık sahnelerdeki
figürleri yumuşak fırça darbeleriyle ifadeli çehrelere kavuşturarak
resmetmiştir. Yaratıcı kompozisyonların sahibi olan sanatçı, şahit olduğu
olayları ve yapıları detaylarından arındırarak kendine özgü ifade biçimiyle
kâğıt yüzeyine aktarmıştır.

Nakkaş Osman, şehnâme türündeki Zafernâme (Dublin, Chester Beatty
Library, nr. T. 413) Şehnâme-i Selim Han (TSMK, III. Ahmed, nr. 3595),
Şehnâme-i Murad (İÜ Ktp., FY, nr. 1404), Hünernâme I (TSMK, Hazine, nr.
1523) ve Hünernâme II (TSMK, Hazine, nr. 1524) genel İslâm tarihi
türündeki Zübdetü’t-tevârih (TİEM, nr. 1973) ve surnâme türündeki
Surnâme-i Hümayun (TSMK, Hazine, nr. 1344) adlı eserleri resimlendiren
nakkaşları yönlendiren başusta olmuştur. Bu sebeple Osmanlı minyatür
sanatına yön veren en ünlü nakkaş olarak tanınır.

[img width=300 height=222]http://www.uyanangenclik.com//gallery/1_29_01_18_9_36_34.png[/img]
Süleymaniye Camii maketinin getirilmesi, Surnâme-i Hümâyun, Nakkaş
Osman ve ekibi, 1582 civarı, TSMK, Hazine, nr. 1344, y. 190b-191a.

Hünernâme adlı eserin ilk ncildinde bulunan Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunun XVI. yüzyıldaki
durumunu belgeleyen minyatür, Nakkaş Osman ve ekibindeki diğer
nakkaşların gerçekçi yaklaşımını sergileyen tasvirlerden biridir. Bu
minyatürde üst kat köşküyle sarayın saltanat kapısı olan “Bâb-ı Hümâyun”,
avluda silâh deposu olarak kullanılan “Cebehâne-i Âmire”, yanındaki odun
deposu “Mîrî Odun Terazisi”, Deâvî Kasrı ve 1866 yangınında yanan
Enderun Hastahanesi şeklinde notlar düşülerek gösterilmiştir.

Sünnet düğünü şenliklerinin anlatıldığı surnâme türündeki resimli
yazmalar, ilk kez III. Murad döneminde (1574-1595) hazırlanmıştır. Sarayda
divan kâtibi olan İntizâmî mahlaslı ve Bosna Foça menşeili bir yazar
tarafından Türkçe kaleme alınan Surnâme-i Hümayun adlı eserde III.
Murad’ın şehzadesi Mehmed’in sünnet düğünü şenliği anlatılmıştır. Eserin
minyatürlü nüshasında, elli iki gün elli iki gece süren düğün şenliklerini
tasvir eden çift sayfa düzenlenmiş tasvirlere yer verilmiştir. İstanbul’da
Atmeydanı’nda yapılan şenlikleri III. Murad ve şehzadesi bu meydana bakan
İbrahim Paşa Sarayı’ndan yabancı konuklar ve devletin ileri gelenleri için
özel olarak inşa edilmiş, üç katlı seyirlik yerlerinden izlemişlerdir. Bu şenlik
sırasında İstanbul’un bütün esnaf loncaları, tekerlekli seyyar atölyelerinde
işlerini nasıl yaptıklarını sergileyerek geçit yapmışlar, meydana bal
mumundan 30 m. uzunluğunda, üzerine çiçeklerin, hayvanların, yemişlerin
asıldığı, bir tür güç ve bereket sembolü olan nahıllar getirilmiş, geceleri havai
fişekler atılmış, binicilik, atıcılık, güreş gibi spor ve savaş oyunları yapılmış,
köçekler, çalgıcılar, kuklacılar ve hokkabazlar gösteriler yapmışlardır.
Nakkaş Osman bu şenliğin safhalarını resimlemek için dekoru hiç
değişmeyecek bir kompozisyon yaratmıştır. İbrahim Paşa Sarayı ve izleyici
locaları tasvirin arka planını oluştururken, ön planda Dikilitaş, Yılanlı Sütun
gibi anıtlarla esnaf locaları yer almıştır.

III. Murad devrinin bir diğer yeniliği, içinde Osmanlı padişahlarının dizi
halinde padişah portrelerinin yer aldığı Şemâilnâme veya Kıyâfetü’l-insâniye
fî Şemâilü’l-Osmâniye adlı eserin hazırlanmasıdır. Bu yazmada Osman
Gazi’den III. Murad’a kadar hüküm süren on iki Osmanlı padişahının
fizyonomik özellikleri anlatılmış ve her padişahın portresine yer verilmiştir.
Metni dönemin şehnâmecisi Seyyid Lokman tarafından yazılan bu eserin
minyatürlü iki nüshasından biri (TSMK, Hazine, nr. 1563) Nakkaş Osman,
diğeri (İÜ Ktp., TY, nr. 6087) Nakkaş Ali tarafından resimlendirilmiştir.
Tam sayfa üzerine çalışılan bu portrelerde, padişahlar bağdaş kurarak, tek
dizlerini bükerek veya diz çökmüş durumda tasvir edilmişlerdir. Padişahların
oturduğu yer, saltanat tahtını sembolize eden bir Bursa kemeriyle
belirtilmiştir. Bu portrelerin bazılarında padişahların dizlerine dayadıkları bir
ellerinde mendil tuttukları görülür. Yıldırım Bayezid’in yanı sıra Çelebi
Sultan Mehmed ile Fâtih Sultan Mehmed çiçek koklarken (Resim 6.14) tasvir
edilmişlerdir. Özellikle Hz. Muhammed’in adını taşıyan Çelebi Sultan
Mehmed ile Fâtih Sultan Mehmed’in gül koklarken resmedilmesinin, İslâm
mistisizmindeki Peygamber’in teninin gül gibi koktuğu inancıyla ilgisi
olabileceğine değinilmiştir (Çağman, s. 170).

Bu dönemde hazırlanan ve Doğu’ya yapılan seferlere kumanda eden
serdarların fetihlerinin anlatıldığı “gazavatnâme” türündeki resimli el
yazmalarıysa, Nusretnâme (TSMK, Hazine, nr. 1365) Kitâb-ı Gencine-i Fethi
Gence (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1296), Şecâatnâme (İÜ Ktp., TY, nr.
6043) ve Târîh-i Feth-i Yemen’dir (İÜ Ktp., TY, nr. 6045). Savaşları konu
alan, bazıları manzum olarak mesnevi biçiminde yazılan gazavatnâmeler
belirli bir savaşı veya seferi konu alan eserlerdir. Bu eserlerde genellikle
gazâyı yapan kişi ön plana çıkarılmış ve metin de o kişinin etrafında
geliştirilmiştir.

XVI. yüzyılın sonlarına doğru hazırlanan gazavatnâme türündeki
eserlerden biri, tezkire yazarı Mustafa Âli tarafından kaleme alınmış olan
Nusretnâme’dir. Eserde Gürcistan’ın fethi için serdar olarak görevlendirilen
Lala Mustafa Paşa’nın yaptığı sefer anlatılmış ve minyatürlerinde de bu
sefere ait önemli olaylar tasvir edilmiştir. Nusretnâme (Resim 6.15) ve aynı
türdeki diğer eserlerdeki minyatürlere, o yıllarda devam eden Osmanlı-Safevî
savaşları esnasında Osmanlı topraklarına gönderilen Safevî nakkaşlarının
taşıdıkları Safevî dönemi Kazvin üslûbunun etkileri yansımıştır. Safevî
Kazvin üslûbunda resim çerçevesini aşan doğa kesitleri, yuvarlak, ince-uzun
yüzlü figürler ve dikey hatlar egemendir.

Aynı yıllarda, Hz. Muhammed’in hayatını konu alan 1388’de Erzurumlu
Darîr’in Türkçe yazmış olduğu Siyer-i Nebî’nin altı cilt olarak hazırlanan
resimli nüshaları, Enderun’da yetişen Nakkaş Hasan’ın yönetimindeki
nakkaşlar ekibi ile Nakkaş Osman tarafından resimlendirilmiştir. Altı cilt
olarak tasarlanan eserin ancak beş cildi günümüze ulaşabilmiştir. Bu
minyatürlerde başında hâlesi, yüzünde peçesiyle tasvir edilen Hz.
Muhammed’in yönettiği savaşlar, ordu yürüyüşleri, dönemin tarihî konulu el
yazma eserlerindeki minyatürlerle benzer kompozisyonlara sahiptir. Nakkaş
Hasan’a özgü canlı renkler, figürlerin kalın siyah kaşlı, tombul çehreleri,
dairesel kompozisyonlar, eserdeki tüm minyatürlerin ortak özelliğidir.

Nakkaş Hasan, XVI. yüzyılın sonlarında hazırlanan şehnâme türü
eserlerin resimlendirilmesinde de rol oynamıştır. Şehnâmeci Tâlikîzâde’nin
yazdığı Sultan III. Mehmed’in Eğri fethini anlatan Eğri Fetihnâmesi (Resim
6.17), Şehnâme-i Âl-i Osman ile Tâlikîzâde Şehnâmesi Nakkaş Hasan
tarafından resimlendirilmiştir.

Aynı dönemde, Bağdat’ta hazırlanan tasavvuf ve peygamberler tarihi
konulu el yazmalarının, Safevî minyatür okullarının etkilerini de taşıyan canlı
renkli, abartılı ifadeli resim üslûbu, “Osmanlı eyalet üslûbu” olarak
tanımlanmıştır. 1598-1603 yılları arasında Bağdat valisi olan Sokulluzâde
Hasan Paşa’nın hâmiliği altında Bağdat’ta hazırlanan eserlerin tasvirlerinde
ortaya çıkan bu üslûptaki figürler, başkent üslûbunun statik formlu, klasik
figürlerinden farklıdır. Bu figürlerde hareketli çizgiler kullanılarak çeşitli
sınıflara mensup kişilerin yaş ve mizaç özellikleri yansıtılmaya çalışılmış,
karikatürize edilerek kimi zaman profilden resmedilmiştir. Başları
vücutlarına oranla daha büyük tasvir edilen iri sarıklı figürlerin, jestleriyle
ifadeli çehrelere kavuşturuldukları da belirlenmiştir. Osmanlı eyalet
üslûbuyla resimlendirilmiş önemli eserlerden biri Câmiü’s-siyer’dir.