Telkîn ve İskât-ı Salât

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Telkîn ve İskât-ı Salât
« : 25 Ocak 2018, 17:36:50 »
Defin işi tamamlandıktan sonra, mezarın başında ve etrafında oturularak
Kur’ân’dan bölümler okunması konusu tartışmalıdır. Okunabileceği yönünde
Hz. Peygamber’den sağlıklı bir bilgi gelmiş değildir. Onun defin sonrasıyla
ilgili bilinen sünneti şudur: Bir cenaze gömüldükten sonra hemen ayrılmaz;
cenazenin başında bir süre kalır ve etraftakilere şöyle derdi: “Kardeşiniz için
Yüce Allah’tan bağışlanma ve sükûnet dileyin. Çünkü o şimdi sorguya
çekilmektedir.” (Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 67-69).

Bununla birlikte ülkemizde definden sonra Bakara sûresinin ilk
ayetleriyle son iki ayetinin (Âmene’r-Rasûlü), Yâsîn, Tebârake, İhlâs,
Muavvizeteyn, Fâtiha sûrelerinin okunması gelenek haline gelmiştir.
Herkes dağıldıktan sonra kabrin başında birinin kalıp ve ölünün kendisine
sorulacak sorulara nasıl cevap vereceğine dair telkînde bulunup
bulunamayacağı konusu da tartışmalıdır. Araştırmacı âlimlerin genel kanaati
bunun bid’at olduğu ve terk edilmesinin daha doğru olacağı yönündedir.

Diğer bir tartışma konusu da iskât-ı salâttır. Beş vakit farz namazlar ile
vitir namazlarını îmâ ile bile olsa edâ veya kazâ etmeye gücü yettiği halde
kılmadan ölen bir kişinin uhdesinde bulunan namazlarının uhrevî (âhiretle
ilgili) sorumluluğundan kurtulabilmesi ümidiyle, onun adına fakirlere
tasadduk ve bağışta bulunmak suretiyle o kişinin kazâya kalmış namaz
borçlarının düşürülmesi işlemine “iskât-ı salât” adı verilmektedir. Namaz
bedenî bir ibadet olup onun herhangi bir malî bedeli yoktur.

Bazı fakihler oruçtaki fidye uygulamasına (bk. el-Bakara 2/184) kıyas ederek namazda da
aynı uygulamanın olabileceğine işaret etmişleridir. Fakat bilindiği gibi
oruçtaki fidye yaşlılık veya diğer sağlık sorunları dolayısıyla orucu tutmaya
fiilen güç yetirememe durumunda söz konusudur. Bu durumun namazda
geçerli olmayacağı açıktır. Önceki konularda öğrenildiği üzere îmâya dahi
gücü yetmeyenlerden bu farz düşmektedir. Dolayısıyla namaz ibadetinin
fidyesi yani malî ve parasal karşılığı yoktur.

Şu var ki, bir kimsenin kılamadığı namazlar için fakirlere verilmek üzere
belirli mal vasiyet etmesi, bir pişmanlık eseridir, bir istiğfar nişanesidir,
bunun varisler tarafından bağışolarak yapılması da bir şefkat,
bir iyilikseverlik alâmeti/belirtisidir. Böylece Cenâb-ı Hak’dan ölünün
affedilmesi ümit edilmektedir.

Bu sebeple bazı Hanefî fakihleri bunu güzel bir işlem olarak görmüşlerdir.