Hz. Peygamber’in tebliğine kulak verip onun getirdiği dine iman edenler çok değildi. İlk Müslümanların çoğu gençlerden oluşuyordu. Özellikle Mekke’deki Kureyş kabilesine bağlı boyların liderleri Hz. Muhammed’in getirdiği mesaja sert tepki gösterdiler. Hz. Peygamber’in mesajına tepkiler zamanla daha da arttı. Yeni dinin sadece inanç prensiplerinde değişiklik yapmadığı, aynı zamanda sosyal, hukukî, ekonomik, siyasî ve hatta kültürel hayata ilişkin toplumu topyekün değiştireceği anlaşıldıkça tutucu liderlerin muhalefeti sertleşti.
Hz. Muhammed’in Mekke’deki 13 yıllık tebliğ faaliyeti sırasında kabile liderlerinden, getirdiği mesajı kabul eden olmadı. Kabile liderleri bununla da yetinmeyerek bir taraftan Hz. Peygamber’in tebliğ yapmasını engellemeye çalıştılar; diğer taraftan kabilelerinden İslâm’a girenlere baskı yaptılar. Müşrikler, Ebû Tâlib’in yeğenine müdahele etmesini rica ederek Hz. Peygamber’i engellemeye çalıştılar. Bu çabaları sonuç vermeyince Hz. Peygamber’e bazı önerilerde bulundular. Ancak bu şekilde de onu engelleyemeyeceklerini kısa sürede öğrendiler. Bunun üzerine onu karalayarak ve saldırgan bir tutum takınarak kendisini engellemeye çalıştılar. Müşriklerin içinde Hz. Peygamber’e karşı sert tutum takınan Ebû Cehil, Ümeyye b. Halef, Nadr b. el-Hâris ve Ebû Leheb gibi kimseler olduğu gibi, daha yumuşak olanlar da vardı. Utbe b. Rebîa, müşriklerin ileri gelenlerine Hz. Peygamber’le görüşerek ona bazı önerilerde bulunmak suretiyle kendisini ikna edebileceğini söyledi. Onların da uygun görmeleri üzerine Hz. Peygamber’e giderek nasihat etti; sonra da şu önerilerde bulundu:
“Yeğenim! Getirdiğini söylediğin din vasıtasıyla zengin olmayı düşlüyorsan hepimizden daha zengin oluncaya kadar senin için mallarımızdan toplayalım. Bununla soyluluk elde etmek istiyorsan senden habersiz herhangi bir hususta karar vermeyecek şekilde önderliğini tanıyalım. Otorite sahibi olmak istiyorsan seni başımıza geçirelim. Sana musallat olan şeyden kurtulamıyorsan seni tedavi etmek için mallarımızı harcayalım.” Hz. Peygamber onu dinledikten sonra kendisine Kur’ân’dan bazı ayetler (Fussilet 41/1-13) okudu. Utbe, duyduklarından çok etkilendi. Arkadaşlarının yanına döndüğünde onu görenler renginin değiştiğini söylediler. Neler olduğunu sorduklarında, Hz. Muhammed’den şiir, sihir ya da kehanet olmayan, daha önce bir benzerini duymadığı sözler işittiğini itiraf etti. Ardından oradakilere Hz. Peygamber’i söyledikleriyle baş başa bırakmalarını, Arapların ona üstün gelmeleri halinde başkalarının eliyle ondan kurtulmuş olacaklarını, kendisinin üstün gelmesi halinde onun liderliğinin kendi liderlikleri, şerefinin kendi şerefleri olacağını söyledi. Utbe’nin bu sözleri üzerine, “Ey Velid’in babası! Allah’a yemin olsun ki seni de diliyle büyüledi.” diyerek önerisini reddettiler. (İbn Hişâm, I, 313-314).
Müşrikler, Hz. Peygamber’e doğrudan saldırıda bulunmayı göze alamıyorlardı. Çünkü fiilî bir saldırıda bulunmaları halinde Hâşimoğulları’nın tepkisiyle karşılaşacaklarını biliyorlardı. Bununla birlikte birkaç kez sözlü ve fiilî saldırıya da maruz kaldı. Nübüvvetin 6. yılında Hz. Hamza, Ebû Cehil’in Hz. Peygamber’e hakaret etmesi üzerine Müslüman oldu. Saldırılar daha çok zayıf Müslümanlara, kölelere ya da -aileleri tarafından- genç Müslümanlara yapılıyordu. Bazı köleler, ağır işkencelere maruz kaldılar. Bunlardan biri Bilal-i Habeşî’dir. Ümeyye b. Halef tarafından öğlen saatlerinde kızgın kumların üzerine yatırılır; sonra da göğsünün üzerine büyük taşlar konularak işkenceye maruz bırakılırdı. İşkenceden kurtulması için Hz. Muhammed’in peygamberliğini reddetmesi istendiğinde ise “Allah birdir, birdir.” diyerek cevap verirdi (İbn Hişâm, I, 339-340). Hz. Ebû Bekir tarafından satın alınıp özgürlüğüne kavuşturularak ağır işkencelerden kurtarıldı.
Ammâr b. Yâsir’in annesi Sümeyye ve babası Yâsir uğradıkları işkence sonucu hayatlarını kaybeden ilk Müslümanlardı. Ammâr, maruz kaldığı ağır işkenceler sırasında Lât ve Uzza lehine ve Hz. Peygamber aleyhine sözler söylemek zorunda kaldı. Müşriklerin elinden kurtulunca Hz. Peygamber’in yanına giderek olanları anlattı. Hz. Peygamber o sözleri söylerken kalbinde neler hissettiğini sordu. Ammâr, iman ile dolu olan kalbinde bir değişiklik olmadığını söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber işkence altında söylediği sözlerin mahzuru olmadığını ifade etti. Bu olayla ilgili olarak, “Kalbi imanla dolu olduğu halde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah'ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah'tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır.” (Nahl 16/106) ayeti nazil oldu.
|