Hz. Hatice, Kureyş’in ileri gelenlerinden Huveylid b. Esed’in kızı olup soyu dedelerinden Kusay’da Hz. Muhammed’in nesebi ile birleşir. Babası Huveylid Ficâr savaşından önce ölmüştü. Annesi Fâtıma bint Zâide (Zeyd) olup bu kanaldan soyu da Lüey b. Gâlib’de Resûlullah’ın soyu ile birleşmektedir. Hz. Peygamber’den önce iki defa evlilik yapmış olan Hz. Hatice soylu, güzel ve zengin bir hanımdı. O ilk evliliğini Ebû Hâle Hind b. (Nebbâş b.) Zürâre et-Temîmî ile yapmış ve bu evlilikten Hz. Peygamber’in şemâiline dair rivâyetiyle tanınan ve onun terbiyesinde yetişen Hind adlı oğlu doğmuştu. Ebû Hâle’nin ölümünden sonra Atîk (Uteyyik) b. Âbid (Âiz) elMahzûmî ile evlenmiş; bu evlilikten de Hind adlı bir kızı dünyaya gelmişti.
Hz. Hatice ikinci kocasının ölümünden sonra Kureyş’in ileri gelenlerinden evlilik teklifleri almakla birlikte olumlu cevap vermemekte, güvenilir bulduğu kimselerle ticaret yaparak yaşamını sürdürmekteydi. İffeti ve güzel ahlâkı sebebiyle “Tâhire”, ticaretle meşguliyeti dolayısıyla da “Tâcire” diye anılmaktaydı.
Mekke’nin tanınmış zenginlerinden olan Hatice, kervanlarının başında bulunamıyor, onları ücretle tuttuğu şahısların idaresinde gönderiyordu. Hatice, bu sıralarda bir tavsiye üzerine çevresinde üstün ahlâk sahibi ve güvenilir bir genç olarak tanınan Hz. Muhammed’le (s.a.v.) ortaklık antlaşması yaptı ve başkalarına verdiği ücretten daha fazlasını kendisine vereceğini belirtip kölesi Meysere ile birlikte ticaret kervanını Suriye’ye götürmesini istedi. O sırada yirmi beş yaşında olan Peygamberimiz, Hz. Hatice’nin kölesi Meysere ile birlikte kervanı Suriye’ye götürdü ve bu ticarî seyahatinden oldukça kârlı bir şekilde döndü. Öyle ki, Hz. Hatice’nin bu kervandan kazancı normal kazancının iki katı olmuştu. Bu sonuçtan büyük memnuniyet duyan Hz. Hatice, Peygamberimizin hissesini de iki kat ödedi ve onun dürüst ve doğru sözlü olduğunu da bizzat görmüş oldu.
Öte yandan bu seyahat esnasında Hz. Peygamber’i yakından tanıma imkânı bulmuş olan Meysere onda gördüğü beceriklilik, dürüstlük, güvenilirlik, temizlik, bolluk ve bereketi Hatice’ye büyük bir hayranlık içerisinde anlatmakla bitiremiyordu.
Meysere’nin Peygamber efendimiz’in ahlâkı ve davranışları hakkında hayranlık uyandıran övgü dolu sözleri dinleyen Hatice, ona daha çok güven duydu ve bu takdir hisleri gün geçtikçe arttı. Hz. Peygamber ahlâk ve kişiliği yanında fizikî özellikleri itibariyle de dikkatini çekmekteydi.
Hz. Hatice bir süre sonra Hz. Muhammed hakkında hissettiklerini Nefîse bint Ümeyye (Münye) ile paylaştı ve ondan, uygun bir şekilde kimseye belli etmeden Hz. Muhammed’le görüşüp bu husustaki fikrini yoklamasını istedi. Hz. Hatice’nin Peygamberimize evlilik teklifini bizzat kendisinin yaptığına dair rivâyetler de bulunmakla birlikte, onun Nefîse vasıtasıyla edindiği olumlu izlenimden sonra böyle bir teklifte bulunduğunu düşünmek de mümkündür. Bir süre sonra Nefîse Hz. Muhammed’le samimi bir biçimde konuşma fırsatı yakaladı ve ona: “Artık yaşça olgunlaştın, iyi bir aileye mensupsun ve sahip olduğun mükemmel şahsiyet de herkesin malumudur. O halde niçin evlenmiyorsun? Muhakkak ki, sen istersen kolaylıkla münasip bir eş bulabilirsin” dedi. Peygamberimiz buna karşılık olarak müstakil bir yuva kurup ailesini geçindirmek için yeterli imkânlara henüz sahip olmadığını belirtti. Nefîse: “Şayet sen zengin, zengin olduğu kadar da güzel ve aynı zamanda makbul bir aileden kız bulursan cevabın ne olur?” diye sordu. Hz. Muhammed biraz da şaşkın bakışlarla “Böyle birisi kim olabilir ki?” deyince Nefîse artık isim telaffuz etme vaktinin geldiğini düşündü ve “Böyle birisi var...Hatice” diye cevapladı. Hz. Muhammed “Onun bunu kabul etmesi imkânsız. Mekke’nin bütün zenginleri ona tâlip oldular ama o reddetti” deyince Nefîse şöyle dedi: “Şayet sen benim teklifimi kabul ediyorsan gerisini bana bırak! Ben ortak bir dostumuza bu konuyu açacağım”. Beklemediği bir durumla karşılaşan Hz. Muhammed biraz düşündükten sonra teklifi kabul etmişti. Nefîse gidip durumu Hatice’ye anlattı. Hz. Muhammed’in olumlu cevabı üzerine Hatice’nin onunla görüştüğü ve şöyle dediği rivayet edilir: “Sen benim akrabam olduğun için, ayrıca insanlar arasındaki şerefin, ahlâkın, güvenilirliğin ve dürüstlüğünden dolayı seninle evlenmeyi tercih ettim”. Hz. Peygamber evlilik konusunu amcalarıyla da istişare etti. Ebû Tâlib ve diğer amcaları, babası vefat etmiş olduğu için Hatice’yi amcası Amr b. Esed’den istediler. Âdet olduğu üzere Ebû Tâlib ayağa kalkıp bir konuşma yaptı ve yeğeninin üstün özelliklerini sıralayarak ona eş olmak üzere Hatice’yi istediklerini belirtti. Kız tarafı adına Amr b. Esed ve Varaka b. Nevfel de birer konuşma yaparak Hatice’nin özelliklerine vurgu yaptılar ve bu evliliğe onay verdiklerini ifade ettiler. Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice’ye mehir olarak yirmi deve verdi. Mehirin 480 veya 500 dirhem olduğu da kaydedilir. Ailelerin anlaşması üzerine düğün yapıldı; develer kesildi; ziyafet verildi. Hz. Muhammed, Ebû Tâlib’in evinden Hatice’nin evine taşındı; böylece mutlu yuva kurulmuş oldu. Bu sırada Hz. Peygamber’in yirmi beş, Hatice’nin de kırk veya yirmi sekiz yaşında olduğu kaydedilmektedir.
Peygamber Efendimiz’in Hz. Hatice ile evliliğinden iki erkek ve dört kız çocukları dünyaya geldi.. Erkek çocukları Kâsım ve Abdullah, kız çocukları da Zeynep, Rukıyye, Ümmü Külsûm ve Fâtıma’dır. Hz. Peygamber’in Tayyib ve Tâhir adlı çocuklarından da bahsedilir. Bunlar bazan iki ayrı çocuk olarak zikredilirken, bazı kaynaklarda Abdullah’ın adları olduğu da nakledilir. Hz. Peygamber’in Hz. Hatice’den olan çocukları peygamberlikten önce dünyaya gelmiştir. Abdullah’ın İslâm döneminde dünyaya geldiği de rivayet edilir. Peygamber Efendimiz’in Hz. Hatice ile evliliğinden olan bütün çocuklarına halası Safiyye bint Abdülmuttalib’in azatlı cariyesi Ümmü Râfi‘ Selmâ ebelik yapmıştır. Hz. Peygamber akîka kurbanı olarak erkek çocukları için ikişer, kız çocukları için de birer koyun kesmiştir. Câhiliye döneminde kız çocuklarının dünyaya gelmesi üzüntü ve utançla karşılandığından akîka kurbanı sadece erkek çocuklar için kesilmekteydi. Peygamber Efendimiz böyle bir anlayış ve geleneğin hâkim olduğu toplumda kız çocukları için de akîka kurbanı keserek bu ayırımı ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.
Peygamber Efendimiz, ilk çocuğu Kâsım olduğu için geleneğe uyularak Ebü’l-Kâsım künyesiyle anılmıştır. Hz. Peygamber’in erkek çocukları Kasım ve Abdullah küçük yaşta vefat etmiş, kızları peygamberlik dönemine ulaşıp müslüman olmuş ve Medine’ye hicret etmişlerdir. Kâsım'ın nübüvvetten sonra vefat ettiğini kabul edenler de vardır. Resûlullah’ın Hz. Fâtıma’dan başka bütün çocukları kendisinden önce vefat etmiştir.
Hz. Hatice ile evliliği sırasında Hz. Peygamber, amcası Ebû Tâlib’in maddi sıkıntılarını hafifletmek için o sırada beş yaşında olan oğlu Ali’yi yanına almış ve bakımını üstlenmiştir. Hz. Peygamber’in ailesine Hz. Ali’den başka bir kişi daha katılmıştır. Bu, Hz. Hatice’nin kendisine hediye ettiği ve onun da hürriyetine kavuşturup evlâtlık edindiği Zeyd b. Hârise’dir.
|