Sorular ve Cevaplar => Bilgi Bankası => Sözlükler => Konuyu başlatan: Gizemce - 15 Aralık 2009, 19:22:46

Başlık: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Gizemce - 15 Aralık 2009, 19:22:46
-A-


â [ آ ] (F) 1ünlem edatı ey, hey 2iki kelimenin arasına girerek, anlamı
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek

a’dâ (A) [ اعدا ] düşmanlar
a’dâd (A) [ اعداد ] sayılar
â’ik (A) [ عائق ] engel
a’lâ (A) [ اعلی ] en yüksek, en yüce
a’lâf (A) [ آلاف ] otlar
a’lâl (A) [ 1 [اعلال hastalıklar 2sebepler
a’lâm (A) [ 1 [اعلام bayraklar 2özel isimler
a’lem (A) [ اعلم ] en iyi bilen
a’mâ (A) [ اعمی ] kör
a’mâk (A) [ اعماق ] derinlikler
a’mâl (A) [ اعمال ] i؛ler, ameller, davranı؛lar
a’mâr (A) [ 1 [اعمار ömürler 2ya؛lar
a’nî (A) [ اعنی ] yani
a’râb (A) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları
a’râbî (A) [ اعرابی ] çöl arabı
a’râz (A) [ اعراض ] belirtiler
a’sâb (A) [ اعصاب ] sinirler
a’sâr (A) [ اعصار ] yüz yıllar
a’şâr (A) [ اعشار ] ö؛ür vergileri, onda birler
a’؛ârî (A) [ اعشاری ] ondalık
a’vec (A) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü
a’ver (A) [ اعور ] tek gözlü
a’yâd (A) [ اعياد ] bayramlar
a’yân (A) [ 1 [اعيان ileri gelenler, e؛raf, sosyete 2gِzler
a’yün (A) [ 1 [اعين gözler 2pınarlar
a’zâ (A) [ 1 [اعضا üyeler 2organlar
a’zam (A) [ اعظم ] en büyük

âb (F) [ 1 [آب su 2deniz 3ırmak 4tükürük 5ِzsuyu 6ter 7dِl suyu
8sidik 9parlaklık 10yüzsuyu 11letafet, hava
âb (F) [ آب ] Ağustos
âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی meni; 2bitkilerin yeti؛mesine neden olan su
âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت adalet suyu; 2doğruluğun bereketi
âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر kızıl su 2kırmızı ؛arap 3gِzya؛ı
âb -ı âte؛în [ 1 [آب آتشين ate؛li su; 2kırmızı ؛arap; 3gِzya؛ı
âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ kızıl su 2gِzya؛ı, kanlı gِzya؛ı
âb -ı engûr [ 1 [آب انگور üzüm suyu 2؛arap
âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) ؛arap
âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر cennet suyu, 2؛arap
ab’âb (A) [ عبعاب ] vantrolog
abâ (A) [ 1 [عبا kaba yün kuma؛ 2aba
âbâ’ (A) [ 1 [آباء babalar 2gezegenler
âbâd (A) [ آباد ] ebedler
âbâd (F) [ آباد ] bayındır, mamûr
âbâd etmek/eylemek 1mamûr etmek 2zenginle؛tirmek 3huzur vermek
âbâd olmak 1mamûrla؛mak 2zenginle؛mek 3huzura kavu؛mak
âbâdân (F) [ آبادان ] bayındır
âbâdânî (F) [ آبادانی ] bayındırlık
âbâdî (F) [ 1 [آبادی bayındırlık 2ince Hint kağıdı
âbâl (A) [ آبال ] develer
âbân (F) [ آبان ] آbân ayı
abâpûş (A-F) [ 1 [عباپوش abalı 2dervi؛ 3yoksul
âbâr (A) [ آبار ] kuyular
âbcâme (F) [ آبجامه ] su kabı
âbçîn (F) [ آبچين ] pe؛temal
abd (A) [ 1 [عبد kul 2kِle
âbdân (F) [ 1 [آبدان su kabı 2mesane
âbdâr (F) [ 1 [آبدار sulu 2parlak 3ho؛
âbdendân (F) [ 1 [آبدندان bِn 2âciz
abdest (F) [ 1 [آبدست abdest 2paylama
abdesthâne (F) [ 1 [آبدستخانه tuvalet 2abdest alınan yer
abdestlik (F-T) kısa cübbe
âbek (F) [ 1 [آبک sulu 2cıva
abes (A) [ عبث ] saçma, abes
âbgîne (F) [ 1 [آبگينه kristal 2kadeh 3sürahi 4ayna 5gِzya؛ı
âbgîr (F) [ 1 [آبگير havuz 2su birikintisi
âbgûn (F) [ 1 [آبگون su rengi 2mavi
abher (A) [ 1 [عبهر nergis 2zerrinkadeh çiçeği 3yasemin
âbhîz (F) [ آبخيز ] büyük dalga
âbhord (F) [ آبخورد ] nasip
âbırû (F) [ آبرو ] yüzsuyu
âbî (F) [ آبی ] mavi
âbid (A) [ 1 [عابد ibadet eden 2erkek adı
abîd (A) [ 1 [عبيد kullar 2kِleler
âbidât [ آبدات ] anıtlar
âbide (A) [ آبده ] anıt
âbidevî (A) [ آبدوی ] anıtsal
âbile (F) [ 1 [آبله su çiçeği 2sivilce 3su kabarcığı
âbir (A) [ عابر ] yaya
âbisten (F) [ آبستن ] gebe
âbistengâh (F) [ آبستنگاه ] dِl yatağı
âbişhor (F) [ 1 [آبشخور sulama yeri 2nasip
âbkâr (F) [ 1 [آبکار saka 2ayya؛
âbke؛ (F) [ 1 [آبکش saka, su çeken 2kevgir
âbnûs (F) [ آبنوس ] abanoz
âbrâh (F) [ آبراه ] su yolu, kanal
abra؛ (A) [ ابرش ] alacalı
âbrîz (F) [ 1 [آبریز tuvalet 2ıbrık
âb؛âr (F) [ آبشار ] çağlayan
abûs (A) [ عبوس ] somurtkan
âbühava (F-A) [ آب و هوا ] iklim
âbzih (F) [ 1 [آبزه su kaynağı 2gِzya؛ı

âc (A) [ عاج ] fildi؛i
âc (F) [ آج ] ılgın ağacı
acâib (A) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip
acâleten (A) [ عجالة ] alelacele
aceb (A) [ 1 [عجب tuhaflık 2acaba
acebâ (A) [ عجبا ] acaba
acele (A) [ عجله ] acele
aceleten (A) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele
acem (A) [ 1 [عجم arap olmayan 2İranlı, acem
acema؛îran (A) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam
acemce (A-T) Farsça
acemî (A) [ 1 [عجمی deneyimsiz, acemi 2İranlı
acemistan (A-F) [ عجمستان ] İran
acemiyân (A-F) [ 1 [عجميان deneyimsizler 2İranlılar
aceze (A) [ عجزه ] dü؛künler, âcizler
acîb (A) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç
acîbe (A) [ عجيبه ] ؛a؛ılacak ؛ey
âcil (A) [ عاجل ] acil
âcilen (A) [ عاجلا ] derhal, acil olarak
acîn (A) [ عجين ] macun, yoğurulmu؛
âciz (A) [ 1 [عاجز aciz 2ben
âcizâne (A-F) [ 1 [عاجزانه acizce 2alçakgِnüllüce
âcizî (A-F) [ عاجزی ] acizlik
âciziyyet (A) [ عاجزیت ] acizlik
âcizleri (A-T) bendeniz, ben
acûl (A) [ عجول ] aceleci
acûlâne (A-F) [ عجولانه ] acele acele
acûz (A) [ 1 [عجوز kocakarı 2cadı
acûze (A) [ 1 [عجوزه kocakarı 2cadı
âcür (F) [ 1 [آجر tuğla 2kiremit
acz (A) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir ؛ey yapamama

âdâb (A) [ 1 [آداب edepler, terbiyeler 2yol yordam
adalât (A) [ عضلات ] kaslar
adale (A) [ 1[عضله kas 2kaslar
adâlet (A) [ عدالت ] adalet
adaletkâr (A-F) [ عدالتکار ] adil, adaletli
âdât (A) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar
adâvet (A) [ عداوت ] dü؛manlık
adâvet etmek/eylemek dü؛manlık gütmek
add (A) [ عد ] sayma, gِrme, değerlendirme, kabul etme
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek
addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek
addolunmak sayılmak, kabul edilmek
aded (A) [ عدد ] sayı
adeden (A) [ عددا ] sayıca
adedî (A) [ عددی ] sayısal
âdem (A) [ 1 [آدم ilk insan, Adem Peygamber 2insan, adam
adem (A) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem
adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] ba؛arısızlık
adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik
adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama
adem -i te’lîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzla؛amama, bir araya gelememe
adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik
ademâbâd (A-F) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi
âdemhâr (A-F) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen
âdemî (A-F) [ 1[آدمی insanoğlu 2insanlık
âdemiyân (A-F) [ آدميان ] insanlar
âdemiyyet (A) [ 1 [آدميت insanlık 2adamlık
ades (A) [ عدس ] mercimek
adese (A) [ عدسه ] mercek
âdet (A) [ عادت ] alı؛kanlık, âdet
âdeta (A) [ عادتا ] basbayağı
âdeten (A) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere gِre
adhâ (A) [ اضحی ] kurbanlar
âdi (A) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz
adîd (A) [ عدید ] birçok
adîde (A) [ عدیده ] birçok
âdil (A) [ عادل ] adaletli
adîl (A) [ عدیل ] e؛it, denk
âdilâne (A-F) [ عدلانه ] adilce
adîm (A) [ عدیم ] yok olan
adîmülimkân (A) [ عدیم الامکان ] imkânsız
âdiye (A) [ عادیه ] alı؛ılmı؛, sıradan
adl (A) [ عدل ] adalet
adlâ’ (A) اضلاع ] kenarlar
adlî (A) [ عدلی ] adalet ile ilgili
adliyye (A) [ عدليه ] mahkeme, adliye
adn (A) [ عدن ] cennet
adû (A) [ عدو ] dü؛man

âfâk (A) [ آفاق ] ufuklar
âfâkî (A) [ 1 [آفاقی nesnel 2؛uradan buradan konu؛ma
âfât (A) [ آفات ] afetler, belalar
âferîde (F) [ آفریده ] yaratık, yaratılmı؛, mahluk
âferîdgâr (F) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı
âferîn (F) [ آفرین ] bravo, çok ya؛a, aferin
âferîn (F) [ آفرین ] yaratan
âferînende (F) [ آفریننده ] yaratıcı
âferîni؛ (F) [ آفرینش ] yaratılı؛
âfet (A) [ 1 [آفت afet, bela, felaket 2güzel sevgili
âfet -i cân [ 1 [آفت جان can belası 2güzel
âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران güzel, dilber
âfetengîz (A-F) [ آفت انگيز ] afet getiren
âfetresân (A-F) [ آفت رسان ] bela getiren
âfetzede (A-F) [ آفت زده ] belaya uğramı؛, afet gِrmü؛
afîf (A) [ عفيف ] iffetli
âfil (A) [ 1 [آفل batan 2gِrünmez olan
âfitâb (F) [ آفتاب ] güne؛
âfitâbcemâl (F-A) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güne؛ gibi
parlayan, sevgili, ma؛uk
âfiyet (A) [ عافيت ] esenlik
âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak
afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici
afrika (A) [ افریقا ] Afrika kıtası
afsun (F) [ افسون ] büyü, efsun
âftâb (F) [ آفتاب ] güne؛
âftâbe (F) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı
âftâbgîr (F) [ آفتابگير ] güne؛ alan, güne؛ gِren
âftâbî (F) [ آفتابی ] güne؛lik
âftâbrû (F) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü
afv (A) [ عفو ] bağı؛lama, af

âgâh (F) [ آگاه ] haberdar
âgâh etmek haberdar etmek
âgâh olmak haberdar olmak
âgâhî (F) [ آگاهی ] haberdarlık
âgeh (F) [ آگه ] haberdar
âgehî (F) [ آگهی ] haberdarlık
âgîn (F) [ آگين ] dolu
âgû؛ (A) [ آغوش ] kucak

âğâliş (F) [ آغالش ] kı؛kırtma
ağayân (T-F) [ آغایان ] ağalar
âğâz (F) [ 1 [آغاز ba؛lama 2ba؛langıç
ağbiyâ (A) [ اغبيا ] kalın kafalılar
âği؛te (F) [ آغشته ] bula؛mı؛, bulanık
ağlâl (A) [ 1 [اغلال boyunduruklar 2zincirler
ağlât (A) [ اغلاط ] hatalar
ağleb [(A) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık
ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla
ağnâ (A) [ اغنی ] en zengin
ağnâm (A) [ اغنام ] koyunlar
ağniyâ (A) [ اغنيا ] zenginler
ağniye (A) [ اغنيه ] ؛arkılar
ağrâs (A) [ اغراس ] fidanlar
ağrâz (A) [ اغراض ] maksatlar
ağsân (A) [ اغصان ] dallar
ağ؛iye (A) [ 1 [اغشيه perdeler 2zarlar
ağyâr (A) [ اغيار ] yabancılar

ah (A) [ 1 [اخ karde؛ 2dost
âh (F) [ 1 [آه feryat etme, feryat 2ilenme
âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek
âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme
âhâd (A) [ آحاد ] birler
ahad (A) [ احد ] bir
ahali (A) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu
ahavât (A) [ اخوات ] kızkarde؛ler
ahbâb (A) [ 1 [احباب dostlar 2dost
ahbap (A) [ احباب ] dostlar, sevdikler
ahbâr (A) [ اخبار ] haberler
ahcâr (A) [ احجار ] ta؛lar
ahd (A) [ 1 [عهد yemin, and 2çağ, devir 3söz verme
ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir
ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri
ahdar (A) [ احضر ] yemye؛il
ahdâs (A) [ 1 [احداث yeni olaylar 2dertler 3gençler
ahdeb (A) [ احدب ] kambur
ahdnâme (A-F) [ عهدنامه ] ahitname, antla؛ma metni
ahdüpeymân (A-F) [ عهد و پيمان ] and
âhek (F) [ آهک ] kireç
âhen (F) [ آهن ] demir
âhendil (F) [ آهن دل ] acımasız
âheng (F) [ 1 [آهنگ uyum, ahenk 2eğlence
âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu
âhengdâr (F) [ آهنگدار ] uyumlu
âhenger (F) [ آهنگر ] demirci
âhenggüzâr (F) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli
âhenîn (F) [ 1 [آهنين demirden 2demir gibi
âhenîndil (F) [ 1 [آهنين دل katı yürekli 2yiğit
âhenk (F) [ آهنگ ] ahenk, uyum
âhenkdâr (F) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli
âhenke؛ (F) [ آهنکش ] miknatıs
âhenrüba (F) [ آهن ربا ] miknatıs
âhensâ(y) (F) [ آهن سای ] tِrpü
âher (A) [ آخر ] ba؛ka, diğer
âheste (F) [ آهسته ] yava؛, usul, ağır
âhestegî (F) [ آهستگی ] yava؛lık
ahfâ (A) [ اخفا ] en gizli
ahfâd (A) [ احفاد ] torunlar
ahger (F) [ اخگر ] kor ate؛
ahibbâ (A) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer
ahid (A) [ عهد ] sِz, yemin
ahid؛iken (A-F) [ عهدشکن ] sِzünden dِnen, antla؛mayı bozan
âhîhte (F) [ آهيخته ] kınından çıkmı؛, sıyrılmı؛
ahîr (A) [ آخر ] son, en son
âhir -i kâr [ 1 [آخر کار sonunda 2sonuç
âhirbîn (A-F) [ آخربين ] ileri gِrü؛lü
âhire (A) [ آخره ] son
ahîren (A) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak
âhiret (A) [ آخرت ] ِbür dünya
âhiretlik (A-T) 1ahiret karde؛i 2evlat edinilen ِksüz
âhirin (A-F) [ 1 [آخرین sonuncu 2sonrakiler
âhirkâr (A-F) [ آخرکار ] sonunda, nihayet
âhirülemr (A) [ آخرالامر ] sonunda, i؛in sonunda
âhiz (A) [ آخذ ] alan
ahize (A) [ آخذه ] alıcı gereç
ahkâm (A) [ احکام ] hükümler
ahlâf (A) [ اخلاف ] halefler
ahlâk (A) [ اخلاق ] huy, ahlak
ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayı؛ı
ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy
ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayı؛ı
ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kِtü huy
ahlâken (A) [ اخلاقا ] ahlakça
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Gizemce - 15 Aralık 2009, 19:24:30
ahlâkiyat (A) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi
ahlâkiyûn (A) [ اخلاقيون ] ahlakçılar
ahlâm (A) [ 1 [احلام karmakarışık rüyalar 2düşazmalar
ahlât (A) [ اخلاط ] salgılar
ahlât -ı erba’a [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak
ahmak (A) [ احمق ] budala, aptal, ahmak
ahmakâne (A-F) [ احمقانه ] ahmakça
ahmakî (A-F) [ احمقی ] ahmaklık
ahmer (A) [ احمر ] kırmızı, kızıl
ahrâm (A) [ 1 [احرام kutsal yerler 2haremler 3hanımlar, eşler
ahrâr (A) [ احرار ] özgürler
ahrârâne (A-F) [ احرارانه ] özgürce
ahrâs (A) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar
ahret (A) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret
ahretlik (A-T) 1ahiret kardeşi 2evlat edinilen öksüz
ahsâs (A) [ احساس ] duygular
ahsen (A) [ احسن ] en güzel
ahşâ’ (A) [ 1 [احشاء iç organlar, 2bölgeler, yöreler
ahşâb (A>T) [ 1 [اخشاب ahşap 2keresteler
ahşâm (A) [ احشام ] maiyet
ahtâb (A) [ احطاب ] odunlar
ahtâr (A) [ اخطار ] tehlikeler
âhte (F) [ 1 [آخته iğdiş edilmiş 2kınından çıkarılmış
ahter (F) [ اختر ] yıldız
ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız
ahterbîn (F) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci
ahterşinâs (F) [ اخترشناس ] yıldızbilimci
ahterşümâr (F) [ 1 [اخترشمار yıldızbilimci 2geceleri uyuyamayan
ahu (A) [ اخو ] kardeş
âhû (F) [ آهو ] ceylan, karaca
âhûbere (F) [ آهوبره ] ceylan yavrusu
âhûdil (F) [ آهودل ] ödlek, korkak
âhund (F) [ آخوند ] molla, hoca
âhûnigah (F) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı
âhur (F) [ آخر ] ahır
âhuvân (F) [ آهوان ] ceylanlar
âhûvâne (F) [ آهوانه ] ceylan gibi
âhüvâh(F) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma
âhüvâveylâ (F-A) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme
âhüzâr (F) [ آه و زار ] âh çekip inleme
ahvâl (A) [ احوال ] haller, durumlar
ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller
ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu
ahvef (A) [ اخوف ] en korkunç
ahvel (A) [ احول ] şaşı
ahyâ (A) [ احيا ] diriler
ahyâl (A) [ اخيال ] yılkılar
ahyânen (A) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman
ahyâr (A) [ اخيار ] iyiler
ahyât (A) [ اخياط ] iplikler
ahz (A) [ اخذ ] alma
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek
ahzâb (A) [ 1 [احزاب kütleler 2partiler 3Ahzâb sûresi
ahzân (A) [ احزان ] hüzünler
ahzar (A) [ اخضر ] yeşil
ahzen (A) [ احزن ] çok hüzünlü
ahzetmek almak
ahzüi’tâ (A) [ اخذ و عطا ] alış veriş
ahzükabz (A) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma

âid (A) [ 1 [عائد ait, ilişkin 2geri dönen
âidât (A) [ عائدات ] gelirler, aidat
âide (A) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir
âika (A) [ عائقه ] engel
âile (A) [ 1 [عائله aile 2eş, karı
ailevî (A) [ عائلوی ] aile ile ilgili

âjeng (F) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı

âk (A) [ عاق ] serkeş
akab (A) [ 1 [عقب arka, art 2topuk, ökçe
akabât (A) [ 1 [عقبات yokuşlar 2tehlikeli anlar
akabe (A) [ 1 [عقبه geçilmesi güç geçit 2yokuş
akabinde (A-T) ardından
akâid (A) [ عقائد ] inançlar, akideler
akâmet (A) [ 1 [عقامت verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma 2kısırlık
akar (A) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk
akarât (A) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar
akbeh (A) [ اقبح ] çok çirkin
akd (A) [ 1 [عقد düğümleme, bağlama 2nikah 3kararlaştırma 4kurma
akdâh (A) [ اقداح ] kadehler
akdâm (A) [ اقدام ] ayaklar
akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek
akdem (A) [ اقدم ] önce, önceki
akdes (A) [ اقدس ] en kutsal
akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
yapmak, sözleşme yapmak
akıbet (A) [ عاقبت ] son
âkıbetbîn (A-F) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü
âkıbetendîş (A-F) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen
âkıbetülemr (A) [ عاقبت الامر ] sonunda
âkıl (A) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi
akıl (A) [ عقل ] akıl
âkılâne (A-F) [ عاقل ] akıllıca
âkıle (A) [ عاقله ] akıllı kadın
âkır (A) [ 1 [عاقر kısır 2verimsiz
âkid (A) [ عاقد ] akit yapan
akîde (A) [ عقيده ] inanç, akide
akîdefurûş (A-F) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı
akîk (A) [ عقيق ] akik taşı
âkil (A) [ آکل ] yiyen
akîm (A) [ 1 [عقيم kısır 2sonuçsuz
akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak
akis (A) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis
akl (A) [ عقل ] akıl
akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin
akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı
akl -ı küll [ 1 [عقل کل doğadaki genel uyum 2Cebrail
akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl
akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu
aklâm (A) [ 1 [اقلام kalemler 2yazı gereçleri 3devlet daireleri
aklen (A) [ اقلا ] akılca
aklıselim (A-F) [ عقل سليم ] sağduyu
aklî (A) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel
akliyye (A) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm
akliyyûn (A) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler
akm (A) [ عقم ] kısırlık
akmâr (A) [ اقمار ] aylar
akmişe (A) [ اقمشه ] kumaşlar
akrabâ (A) [ اقرباء ] akraba, yakınlar
akran (A) [ اقران ] yaşıtlar
akreb (A) [ اقرب ] en yakın
akreb (A) [ 1 [عقرب akrep 2saat ibresi
akrebek (A-F) [ عقربک ] saati gösteren ibre
aks (A) [ عکس ] yansıma, akis
aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı
aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı
aksâ (A) [ اقصی ] uzak, en son
aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal
aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu
aksâm (A) [ اقسام ] kısımlar, bölümler
aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler
akser (A) [ اقصر ] en kısa
aksetmek yansımak, vurmak
aksî (A) [ 1 [عکسی inatçı 2ters, zıt 3huysuz
aksülamel (A) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon
aktâ’ (A [ 1 [اقطاع kesmeler 2beylik araziler
aktâb (A) [ 1 [اقطاب kutuplar 2azizler 3efendiler
aktâr (A) [ اقطار ] taraflar, yöreler
aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı
akûr (A) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan
akûrâne (A-F) [ عقورانه ] kudurmuşçasına
akvâl (A) [ اقوال ] sözler
akvâm (A) [ اقوام ] kavimler
akviyâ (A) [ اقویا ] kuvvetliler
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Gizemce - 15 Aralık 2009, 19:25:13
âl (A) [ 1 [آل aile 2sülale 3evlat
âl (A) [ عال ] yüce, yüksek
alâ (A) [ علاء ] yücelik, şeref
alâ (A) [ علی ] üst, üstü, üzeri
alâeyyihâl (A) [ علی ای حال ] her nasıl olsa
âlâf (A) [ آلاف ] binler
alâhide (A) [ عليحده ] tek başına, başlı başına
alâik (A) [ علائق ] alakalar, ilgiler
alâim (A) [ ] işaretler, alametler
alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı
alak (A) [ 1 [علق kan pıhtısı 2sülük
alâka (A) [ علاقه ] ilgi, alaka
alâkabahş (A-F) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili
alâkadar (A-F) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı
alâkadar etmek ilgilendirmek
alâkadar olmak ilgilenmek
alakadârân (A-F) [ علاقه داران ] ilgililer
alâkadrilimkân (A) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince
âlâm (A) [ آلام ] elemler, acılar
alâmât (A) [ علامات ] işaretler, alametler
alâmet (A) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti 2çok iri
âlât (A) [ آلات ] aletler
alâvechi (A) [ علِی وجه ] üzere
alâvefk (A) [ علی وفق ] uygun olarak
âlâyiş (F) [ 1 [آلایش bulaşma 2gösteriş
aleddevam (A) [ علی الدوام ] sürekli
alef (A) [ 1 [علف ot 2hayvan yemi
aleka (A) [ 1 [علقه kan pıhtısı 2balçık
alelacele (A) [ علی العجله ] çarçabuk
alelâde (A) [ علی العاده ] sıradan, bayağı
alelamyâ (A) [ علی العميا ] körükörüne
alelekser (A) [ علی الاکثر ] çok defa
alelhusûs (A) [ علی الخصوص ] özellikle
alelıtlâk (A) [ 1 [علی الاطلاق genellikle 2rastgele
alelicmâl (A) [ علی الاجمال ] topluca
alelinfirâd (A) [ علی الانفراد ] birer birer
alelistimrâr (A) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız
aleliştirâk (A) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa
alelkifâye (A) [ علی الکفایه ] yeterince
alelumûm (A) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak
âlem (A) [ عالم ] dünya; evren
alem (A) [ 1 [علم sancak 2alem 3nişan, alamet
âlemârâ (A-F) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen
alemdâr (A-F) [ علمدار ] sancaktar
âlemefrûz (A-F) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan
âlemgîr (A-F) [ 1 [عالمگير dünyayı fetheden 2dünyaya yayılan
âlemiyân (A-F) [ عالميان ] insanlar
âlemşümûl (A) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan
âlemtâb (A-F) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan
alenen (A) [ علنا ] açıkça
alenî (A) [ علنی ] açık, aşikâr
âlet (A) [ 1 [آلت araç, alet 2aygıt
alettafsîl (A) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak
alettevâlî (A) [ علی التوالی ] peşpeşe
aleyh (A) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine
aleyhdar (A-F) [ عليه دار ] karşıt, zıt
aleyhisselâm (A) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun
âlî (A) [ عالی ] yüce; yüksek
âlîcâh (A-F) [ عالی جاه ] yüksek dereceli
âlîcenâb (A) [ 1 [عالی جناب cömert 2haysiyetli
âlihe (A) [ آلهه ] ilahlar
âlîhimmet (A) [ عالی همت ] yüce himmetli
âlîkadr (A) [ عالی قدر ] saygıdeğer
alîl (A) [ 1 [عليل hasta, hastalıklı, illetli 2sakat
âlim (A) [ عالم ] bilgin
alîm (A) [ عليم ] çok bilen
âlîmakâm (A) [ عالی مقام ] yüksek makamlı
âlînazar (A) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü
âlîşan (A) [ عالی شان ] şanı yüce
âliye (A) [ عاليه ] yüce, yüksek
aliyyülâlâ (A) [ علی الاعلا ] en iyisi
Allâh (A) [ الله ] Tanrı,
allâme (A) [ علامه ] büyük bilgin
âlû (F) [ آلو ] erik
âlûbâlu (F) [ آلوبالو ] vişne
âlûd (F) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış
âlûde (F) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış
âlûdedâmen (F) [ آلوده دامن ] iffetsiz
âlûdegî (F) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık
âlüfte (F) [ 1 [آلفته iffetsiz, fahişe 2alışık

âmâc (F) [ 1 [آماج hedef 2nişan tahtası
âmâcgâh (F) [ آماجگاه ] nişan alınan yer
âmâde (F) [ آماده ] hazır
âmâdegî (F) [ آمادگی ] hazırlık
a'mâl (A) [ اعمال ] davranışlar, ameller
âmâl (A) [ آمال ] emeller
âmâl (A) [ آمال ] emeller
âmâr (F) [ 1 [آمار sayım 2hesap
amd (A) [ عمد ] kasıt
amden (A) [ عمدا ] kasıtlı olarak
âmed (F) [ آمد ] gelme, geliş
âmedşüd (F) [ آمدشد ] geliş gidiş
âmedüreft (F) [ آمدورفت ] geliş gidiş
âmedüşüd (F) [ آمدوشد ] geliş gidiş
amel (A) [ 1 [عمل iş 2ishal
amele (A) [ عمله ] işçi
amelen (A) [ عملا ] bilfiil, işleyerek
amelî (A) [ عملی ] pratik, uygulamalı
ameliyât (A) [ 1 [عمليات işlemler, uygulamalar 2ameliyat
ameliye(A) [ عمليه ] işlem, uygulama
âmennâ (A) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık
âmîhte (A) [ آميخته ] karışık, karışmış
amîk (A) [ عميق ] derin
âmil (A) [ 1 [عامل yapan, işleyen 2faktör, etken 3vergi memuru 4vali
amîm (A) [ عميم ] yaygın
âmîn (A) [ آمن ] amin
âminen (A) [ آمنا ] emin olarak
âmir (A) [ آمر ] emreden
âmirâne (A-F) [ آمرانه ] emredercesine
âmiyâne (A-F) [ عاميانه ] bayağı, avamca
âmm (A) [ عام ] genel, yaygın
âmm (A) [ عام ] yıl
amm (A) [ عم ] amca
ammâ (A) [ اما ] ama
ammâba’d (A) [( امابعد ] maksada gelince
amme (A) [ عمه ] hala
amûd (A) [ عمود ] direk
amûden (A) [ عمودا ] dikine
amûdî (A) [ عمودی ] dikey
âmurziş (F) [ 1 [آمرزش bağışlama, affetme
âmûz (F) [ 1 [آموز öğrenen 2öğreten
âmûzgâr (F) [ آموزگار ] öğretmen
âmürzgâr (F) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı
âmürziş (F) [ آمرزش ] bağışlama

ân (A) [ آن ] an
an (A) [ عن ] –den, -dan
ân (F) [ 1 [ان çoğul eki -ler, -lar 2zarf yapan ek -erek, -arak
ân (F) [ آن ] alım, cazibe, hava
an’anât (A) [ عنعنات ] gelenekler
an’ane (A) [ عنعنه ] gelenek
an’anevî (A) [ عنعنوی ] geleneksel
ânân (F) [ آنان ] onlar
anâsır (A) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar
anâsır-ı erba’a [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak
ânât (A) [ آنات ] anlar
anbean (A-F) [ آن به آن ] her an, gittikçe
anber (A) [ عنبر ] amber
anberbû (A-F) [ عنبربو ] amber kokulu
andelîb (A) [ عندليب ] bülbül
âne (F) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek
anh (A) [ عنه ] ondan
anhâ (A) [ عنها ] ondan
anhâ (F) [ آنها ] onlar
ânî (A-F) [ 1 [آنی bir an 2derhal
ânifen (A) [ 1 [آنفا az önce, demin 2yukarıda
âniyen (A) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda
ankâ (A) [ عنقا ] zümrütüanka,
ankarîb (A) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden
ankasdin (A) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile
ankebût (A) [ عنکبوت ] örümcek
ansamîmilkalb (A) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden
anûd (A) [ عنود ] inatçı

âr (A) [ عار ] utanma, ar
ar’ar (A) [ 1 [عرعر anırma 2dikenli ardıç
ârâ (F) [ آرا ] süsleyen
ârâ’ (A) [ آراء ] oylar
arâ’is (A) [ عرائس ] gelinler
arab (A) [ عرب ] arap
arabî (A) [ عربی ] arapça
arak (A) [ 1 [عرق ter 2rakı
arakçîn (A-F) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi
arakdâr (A-F) [ عرقدار ] terli
arakıyye (A) [ عرقيه ] derviş külahı
ârâm (F) [ 1 [آرام dinlenme 2yerleşme
ârâm etmek yerleşmek
ârâmbahş (F) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren
ârâmgâh (F) [ 1 [آرامگاه dinlenme yeri 2mezar
ârâmiş (F) [ 1 [آرامش dinlenme 2huzur
ârâste (F) [ آراسته ] süslenmiş, süslü
ârâyiş (F) [ 1 [آرایش süs 2süslenme
araz (A) [ 1 [عرض işaret, belirti 2tesadüf
arâzî (A) [ اراضی ] yerler, arazi
arbede (A) [ عربده ] kavga
arbedecû (A-F) [ عربده جو ] kavgacı
ard (F) [ آرد ] un
ardbîz (F) [ آردبيز ] elek
arefe (A) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün
ârız (A) [ 1 [عارض yanak 2gelen 3engel
ârızî (A) [ عارضی ] geçici
ârî (A) [ 1 [عاری çıplak 2uzak, uzakta, soyutlanmış
ârî (F) [ آری ] evet
ârif (A) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi
âriyyet (A) [ عاریت ] ödünç
arîz (A) [ عریض ] geniş, genişlemesine
arman (F) [ 1 [آرمان özlem sıkıntı
arsa (A) [ عرصه ] yer, meydan
arş (A) [ 1 [عرش gök 2taht 3çardak
arşa (A) [ عرشه ] güverte
arûs (A) [ ] gelin
arz (A) [ 1 [ارض yer 2dünya, yeryüzü
arz (A) [ 1 [عرض genişlik, en 2enlem
arz (A) [ عرض ] sunma, arzetme
arzan (A) [ ارضا ] enine, genişliğine
arzıhâl (A) [ ارض حال ] dilekçe
ârzû (F) [ آرزو ] istek, heves

asâ (A) [ 1 [عصا değnek, sopa 2derviş değneği
âsâ (F) [ آسا ] gibi
asab (A) [ عصب ] sinir
asabî (A) [ عصبی ] sinirli
asabiyülmizac (A) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı
asabiyyet (A) [ عصبيت ] sinirlilik
âsaf (A) [ 1 [آصف vezir Hz Süleyman’ın veziri
asâkir (A) [ عساکر ] askerler
asalet (A) [ اصالت ] asillik
asamm (A) [ اصم ] sağır
âsân (F) [ آسان ] kolay
âsâr (A) [ 1 [آثار izler 2eserler
âsâyiş (F) [ 1 [آسایش huzur 2güvenlik
âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim
asdika (A) [ اصدقا ] gerçek dostlar
asel (A) [ عسل ] bal
ases (A) [ عسس ] gece bekçisi
asfer (A) [ 1 [اصفر sarı 2soluk benizli
asgar (A) [ اصغر ] en küçük
asgarî (A) [ اصغری ] en az
ashâb (A) [ 1 [اصحاب dostlar, arkadaşlar 2sahipler
âsım (A) [ 1 [عاصم günahtan sakınan 2iffetli
asır ba’de asır (A) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca
âsî (A) [ 1 [عاصی isyancı 2günahkâr
âsîb (F) [ آسيب ] felaket, bela, zarar
asîl (A) [ 1 [اصيل sağlam 2soylu
asîlzâde (A-F) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade
asîr (A) [ عصير ] özsuyu, usare
âsitan (F) [ آستان ] eşik
âsiyâ (F) [ آسيا ] değirmen
âsiyâb (F) [ آسياب ] değirmen
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Gizemce - 15 Aralık 2009, 19:25:44
asker (A) [ عسکر ] asker, er
asl (A) [ 1 [اصل asıl 2kök 3gerçek
asla (A) [ اصلا ] hiçbir zaman
aslî (A) [ اصلی ] asıl
aslünesl (A-F) [ اصل و نسل ] soy sop
âsmân (F) [ آسمان ] gök, gökyüzü
âsmânî (F) [ 1 [آسمانی gökyüzüne ait 2melek 3açık mavi
asnâm (A) [ 1 [اصنام putlar 2dilberler
asr (A) [ 1 [عصر yüzyıl 2ikindi vakti
asrî (A) [ عصری ] modern
âstân (F) [ 1 [آستان eşik 2tekke
âstâne (F) [ 1 [آستانه eşik 2başkent 3tekke 4İstanbul
âster (F) [ آستر ] astar
âstîn (F) [ آستين ] yen
âsûde (F) [ آسوده ] rahat, huzurlu
âsûdegî (F) [ آسودگی ] huzur
âsûdehâtır (F-A) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu
âsüman (F) [ آسمان ] gökyüzü

âş (F) [ 1 [آش yemek 2aşûre
âşâm (F) [ آشام ] içen
aşer (A) [ عشر ] on
aşere (A) [ عشره ] onlar
aşhâne (F) [ آشخانه ] mutfak
âşık (A) [ عاشق ] aşık
âşıkân (A-F) [ عاشقان ] aşıklar
âşifte (F) [ 1 [آشفته perişan 2iffetsiz kadın
âşikâr (F) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr
âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek
âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak
âşikâre (F) [ آشکاره ] açık, belli
âşina (F) [ 1 [آشنا tanıdık, bildik 2bilen
âşir (A) [ عاشر ] onuncu
aşîr (A) [ عشير ] onda bir
âşiren (A) [ عاشرا ] onuncusu
âşiyân (F) [ 1 [آشيان yuva 2ev
aşk (A) [ عشق] [عشق ] aşk
âşkâr (F) [ 1 [آشکار açık, belli, aşikâr
âşkârâ (F) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr
âşnâ (F) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina
âşnâyân (F) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar
âşnâyî (F) [ 1 [آشنایی dostluk 2bilme, haberdarlık
âşpez (F) [ آشپز ] aşçı
aşre (A) [ عشره ] on
âşûb (F) [ 1 [آشوب kargaşa 2karıştırıcı
âşûbengîz (F) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran
âşûrâ (A) [ عاشورا ] aşûre
âşüfte (F) [ 1 [آشفته iffetsiz kadın 2perişan
âşüftedil (F) [ آشفته دل ] gönlü perişan

ât (A) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar
at’ime (A) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler
atâ (A) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş
atâbahş (A-F) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan
atâlet (A) [ 1 [عطالت durgunluk 2tembellik
ataş (A) [ عطش ] susuzluk
atâyâ (A) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler
atebât (A) [ 1 [عتبات eşikler 2şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye
atebe (A) [ عتبه ] eşik
ateh (A) [ عته ] bunama
ateh getirmek bunamak
âteş (F) [ آتش ] ateş
âteşbâr (F) [ آتش بار ] ateş yağdıran
âteşbâz (F) [ آتشباز ] fişekçi
âteşdân (F) [ 1 [آتشدان mangal 2ocak
âteşdem (F) [ آتش دم ] acı sözlü
âteşefrûz (F) [ آتش افروز ] ateş yakan
âteşfâm (F) [ 1 [آتش فام ateş rengi 2kırmızı
âteşfeşân (F) [ آتش فشان ] ateş saçan
âteşgâh (F) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı
âteşgede (F) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı
âteşgîre (F) [ 1 [آتش گيره maşa 2çıra
âteşgûn (F) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı
âteşî (F) [ 1 [آتشی ateşli 2öfkeli, kızgın 3acı, dokunaklı 4cehennemlik
âteşîn (F) [ 1 [آتشين ateşli 2hararetli
âteşkâr (F) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi
âteşmizâc (F-A) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı
âteşpâre (F) [ آتش پاره ] kıvılcım
âteşperest (F) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest
atf (A) [ 1 [عطف eğme 2bağlaç 3çevirme,yöneltme
atfen (A) [ عطفا ] atıfta bulunarak,
atfetmek yöneltmek, vermek
âtıf (A) [ 1 [عاطف şefkatli 2meyleden 3bağlayan
âtıfet (A) [ عاطفت ] şefkat gösterme
âtıfetkâr (A-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten
âtıl (A) [ 1 [عاطل yararsız 2tembel
âtî (A) [ 1 [آتی gelecek
âtîdeki (A-T) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan
atîk (A) [ 1 [عتيق eski, antik 2asil 3özgür
atîka (A) [ 1 [عتيقه eski, antik 2asil 3özgür
atîkiyyât (A) [ عتيقيات ] arkeoloji
âtiye (A) [ آتيه ] gelecek
âtiyen (A) [ 1 [آتيا gelecekte 2aşağıda görüleceği gibi
âtiyülbeyân (A) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan
âtiyüzzikr (A) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan
atiyyât (A) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar
atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye
atlas (A) [ 1 [اطلس atlas kumaş 2büyük harita, dünya haritası
atnâb (A) [ 1 [اطناب ipler 2çadır ipleri 3ağaç kökleri
ats (A) [ عطس ] hapşırma, aksırma
atse (A) [ عطسه ] hapşırık, aksırık
atş (A) [ عطش ] susuzluk
atşân (A) [ عطشان ] susuz, susamış
attar (A) [ عطار ] attar, baharatçı
attârî (A-F) [ 1 [عطاری attarlık 2attar dükkanı
atûfet (A) [ عطوفت ] şefkat

avâid (A) [ عوائد ] gelirler
avâkıb (A) [ 1 [عواقب sonuçlar 2sonlar
avâlim (A) [ عوالم ] âlemler, dünyalar
avâm (A) [ عوام ] halk tabakası
avâmil (A) [ 1 [عوامل etkenler, faktörler
avâmpesend (A-F) [ عوام پسند ] halkın beğendiği
avân (A) [ اوان ] zaman
âvâre (F) [ آواره ] aylak
âvâreser (F) [ آواره سر ] aylak
avârız (A) [ 1 [عوارض belalar 2engeller 3geçici vergi
avârif (A) [ عوارف ] bilginler, arifler
âvâz (F) [ آواز ] ses
âvâze (F) [ 1 [آوازه bağırma 2ün
avdet (A) [ عودت ] geri dönüş
avdet etmek dönmek
avene (A) [ عونه ] yardakçılar, avene
âvîze (F) [ آویزه ] asılı
avn (A) [ عون ] yardım
avrât (A) [ عورات ] kadınlar
avret (A) [ عورت ] kadın

âyâ (F) [ آیا ] acaba
ayân (A) [ عيان ] açık, belli, aşikâr
ayâr (A) [ عيار ] ayar
âyât (A) [ آیات ] ayetler
ayb (A) [ عيب ] ayıp
âyet (A) [ 1 [آیت ayet 2işaret
âyîn (F) [ 1 [آیين tören 2ayin 3din
âyine (F) [ آینه ] ayna
âyînhân (F) [ آیين خوان ] ayin okuyan
ayn (A) [ 1 [عين göz 2tıpkı 3ayın harfi
aynen (A) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi
ayniyye (A) [ 1 [عينيه taşınabilir değerli eşya 2göz hastalıkları bölümü
ayniyyet (A) [ عينيت ] aynılık
aynülyakîn (A) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi
ayş (A) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme
ayyâr (A) [ 1 [عيار kurnaz 2düzenbaz
ayyârî (A-F) [ 1 [عياری kurnazlık 2düzenbazlık

azâb (A) [ عذاب ] azap
azab (A) [ عزب ] bekar
azâbengiz (A-F) [ عذاب انگيز ] azap veren
âzâd (F) [ آزاد ] özgür
âzâde (F) [ آزاده ] özgür
âzâdî (F) [ آزادی ] özgürlük
azamet (A) [ 1 [عظمت büyüklük, ululuk 2çalım
âzâr (F) [ 1 [آزار incitme 2inciten
azdâd (A) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar
âzer (F) [ 1 [آذر ateş 2Âzer ayı
âzerâsâ (F) [ 1 [آذرآسا ateş gibi 2ateş rengi
azil (A) [ عزل ] görevden alma
âzim (A) [ عازم ] kararlı
azîm (A) [ عظيم ] büyük
azîmet (A) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma
azimet etmek gitmek
aziz (A) [ عزیز ] değerli, saygın
azîzan (A-F) [ عزیزان ] değerliler
azîze (A) [ 1 [عزیزه sevgili 2saygın
azl (A) [ عزل ] görevden alma
azm (A) [ 1 [عزم azim 2niyet
azm (A) [ عظم ] kemik
âzmâyiş (F) [ آزمایش ] deneme, sınama
âzmend (F) [ آزمند ] hırslı
azrâ (A) [ عذرا ] bâkire
azrâil (A) [ عزدائيل ] Azrail
azrar (A) [ اضرار ] zararlar
azulât (A) [ عضلات ] adaleler
âzürde (F) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Gizemce - 15 Aralık 2009, 19:26:39
-B-

bâ (F) [ 1 [با ile 2sahip

ba’de (A) [ بعد ] sonra
ba’dehu (A) [ بعده ] daha sonra, ondan sonra
ba’delmîlâd (A) [ بعدالميلاد ] milattan sonra, İsa’dan sonra
ba’demâ (A) [ بعدما ] bundan böyle
ba’dezin (A-F) [ بعدازاین ] bundan sonra, bundan böyle
ba’s (A) [ بعث ] diriliş
ba’süba’delmevt (A) [ بعث بعد الموت ] ölümden sonra diriliş
ba’zan (A) [ بعضا ] bazen, kimi zaman

bâb (A) [ 1 [باب kapı 2konu 3bölüm
bâbâ (F) [ 1 [بابا baba 2ata
bâbâyâne (F) [ بابایانه ] babaca, babacan
bâbûne (F) [ بابونه ] babuna, papatya
bâc (F) [ 1 [باج haraç 2vergi 3gümrük vergisi
bâcgîr (F) [ باجگير ] vergi memuru
bâd (F) [ 1 [باد rüzgar, yel 2defa, kez 3yük 4olsun
bâdâm (F) [ بادام ] badem
bâdbân (F) [ بادبان ] yelken
bâdbedest (F) [ بادبدست ] eli boş, züğürt
bâdbîz (F) [ بادبيز ] yelpaze
bâde (F) [ 1 [باده içki 2şarap
bâdefürûş (F) [ باده فروش ] meyhaneci
bâdehâr (F) [ باده خوار ] içki içen
bâdekeş (F) [ باده کش ] şarap içen
bâdenûş (F) [ باده نوش ] içki içen
bâdî (A) [ بادی ] sebep olan, yol açan
bâdî olmak sebep olmak, yol açmak
bâdire (A) [ بادره ] tehlikeli olay, felaket
bâdiye (A) [ بادیه ] çöl
bâğ (F) [ باغ ] bahçe, bağ
bağal (F) [ بغل ] koltuk
bâğbân (F) [ باغبان ] bahçıvan
bâğçe (F) [ باغچه ] bahçe
bağçevan (F) [ باغچوان ] bahçıvan
bağteten (A) [ بغتة ] ansızın, birdenbire
bâh (A) [ باه ] cinsel güç
bahâ (F) [ بها ] değer, kıymet
bâhaber (F-A) [ باخبر ] haberli, haberdar
bahâdar (F) [ بهادار ] kıymetli
bahâdır (F) [ بهادر ] yiğit
bahâne (F) [ 1 [بهانه bahane 2sebep
bahânecû (F) [ بهانه جو ] bahaneci
bahâr (F) [ 1 [بهار ilkbahar 2bahar 3baharat
bahârî (F) [ بهاری ] ilkbahar ile ilgili
bahâyim (A) [ بهایم ] dört ayaklı hayvanlar
bahîl (A) [ بخيل ] cimri
bâhired (F) [ باخرد ] akıllı
bâhis (A) [ باحث ] bahseden, söz eden
bahis (A) [ 1 [بحث konu 2tartışma
bahr -i siyâh [ بحر سياه ] Karadeniz
bahr (A) [ بحر ] deniz
bahr -i ahdar [ بحر احضر ] Hint Okyanusu
bahr -i ahmer [ بحر احمر ] Kızıldeniz
bahr -i hazer [ بحر خزر ] Hazar Denizi
bahr -i kulzum [ بحر قلزم ] Kızıldeniz
bahr -i muhît-i atlasî [ بحر محيط اطلسی ] Atlas Okyanusu
bahr -i muhît-i kebîr [ بحر محيط کبير ] Büyük Okyanus
bahr -i mutavassıt [ بحر متوسط ] Akdeniz
bahs (A) [ 1 [بحث konu 2tartışma
bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek
bahs etmek ele almak, söz etmek
bahş (F) [ بخش ] bağışlayan
bahş edilmek 1bağışlanmak 2verilmek
bahş etmek 1bağışlamak 2vermek
bahşâyiş (F) [ 1 [بخشایش bağışlama 2bağış, ihsan
bahşiş (F) [ 1 [بخشش bağış 2bahşiş
baht (F) [ بخت ] talih
bahtiyârî (F) [ بختياری ] bahtiyarlık
bâhûr (A) [ باخور ] aşırı sıcak
bâhusus (F-A) [ باخصوص ] hele hele, özellikle
baîd (A) [ بعيد ] uzak
bâis (A) [ باعث ] yol açan, sebep olan
bâis olmak yol açmak, sebep olmak
bâjurnal (F-Fr) [ باژورنال ] tutanak ile
bâk (F) [ باک ] korku
bakâyâ (A) [ بقایا ] geriye kalanlar
bakıyye (A) [ بقيه ] geriye kalan, bakiye
bâkî (A) [ 1 [باقی kalıcı, ölümsüz 2artan, geri kalan
bâkir (A) [ باکر ] el sürülmemiş
bâkire (A) [ باکره ] kızoğlan kız
bâl (F) [ بال ] kanat
bâlâ (F) [ 1 [بالا yukarı, üst 2boy
bâlâbülend (F) [ بالابلند ] uzun boylu
bâlâhâne (F) [ بالاخانه ] tavan arası, çatı
bâlâpervaz (F) [ بالاپرواز ] yükseklerden uçan
bâliğ (A) [ 1 [بالغ erişkin 2tutan, varan
bâliğ olmak 1erişkin olmak 2tutmak, ulaşmak, varmak
bâlîn (F) [ 1 [بالين başucu 2yastık
bâliş (F) [ بالش ] yastık
bâm (F) [ بام ] dam, çatı
bâmazbata (F-A) [ بامضبطه ] tutanak ile
bâmdâd (F) [ بامداد ] sabah, sabahleyin
bâmukâvele (F-A) [ بامقاوله ] sözleşme ile, sözleşmeli
bâng (F) [ 1 [بانگ ses 2haykırış
bânû (F) [ 1 [بانو bayan 2büyük hanım
bâr (F) [ 1 [بار yük 2defa, kez 3Tanrı 4meyva 5yağdıran
bâr vermek meyva vermek
bârân (F) [ باران ] yağmur
bârapor (F-Fr) [ باراپور ] rapor ile birlikte, raporlu
bârber (F) [ باربر ] hamal
bâre (F) [ 1 [باره defa 2sur
bârgâh (F) [ 1 [بارگاه yüksek huzur, padişah huzuru 2otağ
bârgîr (F) [ بارگير ] beygir
bârî (F) [ باری ] hiç olmazsa, en azından
bârid (A) [ بارد ] soğuk
bârîk (F) [ باریک ] ince
bârika (A) [ بارقه ] şimşek
bâriz (A) [ بارز ] belirgin
bârû (F) [ بارو ] burç, hisar burcu
bârver (F) [ 1 [بارور verimli 2meyvalı
basar (A) [ 1 [بصر görme 2görme yetisi
basîret (A) [ بصيرت ] görüş, ileriyi görme gücü
basît (A) [ 1 [بسيط sade 2kolay
bast (A) [ بسط ] yayma
batâet (A) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık
bâtakrîr (F-A) [ باتقریر ] rapor halinde
bâtıl (A) [ 1 [باطل hükümsüz 2boş
batın (A) [ 1 [بطن karın 2kuşak, nesil
bâtınen (A) [ باطنا ] işin iç yüzünde
batî (A) [ بطی ] ağır, yavaş
batn (A) [ 1 [بطن karın 2kuşak, nesil
batt (A) [ بط ] kaz
battal (A) [ 1 [بطال yiğit 2köhnemiş 3hantal
bâvekar (F-A) [ باوقار ] ağırbaşlı
bâyi (A) [ بایع ] satıcı
bayrakdâr (A-F) [ بيدقدار ] bayraktar, sancaktar
baytâr (A) [ بيطار ] veteriner
bâz (F) [ 1 [باز tekrar 2açık 3doğan
bazargâh (F) [ بازارگاه ] pazar yeri
bazen (A) [ بعضا ] kimi zaman
bazı (A) [ بعض ] kimi
bâzî (F) [ بازی ] oyun
bâzîçe (F) [ بازیچه ] oyuncak
bâzû (F) [ 1 [بازو kol 2güç

be’s (A) [ بأس ] zarar, kötü yan
bebr (F) [ ببر ] kaplan
becâ (F) [ بجا ] yerinde
becâyiş (F) [ بجایش ] yer değişimi
beççe (F) [ 1 [بچه çocuk 2yavru
bed (F) [ بد ] kötü
bed’ etmek başlamak
bedahd (F-A) [ بدعهد ] sözünde durmayan
bedâheten (A) [ بداهة ] düşünmeden
bedahlâk (F-A) [ بداخلاق ] ahlaksız
bedâvâz (F) [ بدآواز ] kötü sesli
bedâvet (A) [ 1 [بداوت göçebelik 2bedevîlik
bedâyi’ (A) [ بدایع ] yeni ve güzel şeyler
bedbaht (F) [ بدبخت ] tahilsiz
bedbaht etmek mutsuz etmek
bedbîn (F) [ بدبين ] kötümser, karamsar
bedbû (F) [ بدبو ] kötü kokulu
bedcins (F-A) [ بدجنس ] kötü cinsli, cinsi bozuk
bedçeşm (F) [ بدچشم ] kötü gözlü
beddil (F) [ بددل ] ödlek
bedduâ (F-A) [ بددعا ] ilenç
bedelât (A) [ بدلات ] bedeller
bedendîş (F) [ بداندیش ] kötü düşünceli
bedenen (A) [ بدنا ] vücutça
bedestân (F) [ بزستان ] bedesten
bedevî (A) [ بدوی ] çöl arabı
bedeviyyet (A) [ 1 [بدویت göçebelik 2bedevîlik
bedfercâm (F) [ بدفرجام ] kötü sonlu
bedgû (F) [ بدگو ] dedikoducu
bedgüher (F) [ بدگهر ] kalbi bozuk, mayası bozuk
bedhâh (F) [ بدخواه ] birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli
bedhû (F) [ بدخو ] huysuz, kötü huylu
bedî’ (A) [ بدیع ] güzel, yepyeni
bedîa (A) [ بدیعه ] yepyeni şey
bedîhe (A) [ بدیهه ] düşünmeden
bedîhî (A) [ بدیهی ] kuşkusuz
bedkâr (F) [ بدکار ] kötü hareketli
bedlikâ (F-A) [ بدلقا ] çirkin
bedmâye (F) [ بدمایه ] mayası bozuk
bedmest (F) [ بدمست ] içip içip dağıtan
bedmestî (F) [ بدمستی ] içip içip dağıtma
bedmestlik (F-T) [ed+mes] içip içip dağıtma
bedmestlik etmek içip için dağıtmak
bedmihr (F) [ بدمهر ] sevgisiz
bednâm (F) [ بدنام ] adı kötüye çıkmış
bednigâh (F) [ بدنگاه ] kötü gözlü, kötü bakışlı
bednihâd (F) [ بدنهاد ] kötü yaratılışlı, soysuz
bedr (A) [ بدر ] dolunay
bedre (A) [ بدره ] para kesesi
bedreftâr (F) [ بدرفتار ] kötü davranışlı
bedreka (F) [ 1 [بدرقه uğurlama, yolcu etme 2kılavuz
bedrûd (F) [ بدرود ] veda
bedsigâl (F) [ بدسگال ] kötü düşünceli
bedsîret (F-A) [ بدسيرت ] ahlaksız
bedsirişt (F) [ بدسرشت ] kötü yaratılışlı, mayası bozuk
bedter (F) [ بدتر ] daha kötü, beter
bedtıynet (F-A) [ بدطينت ] tıynetsiz, karaktersiz
bedzebân (F) [ بدزبان ] ağzı bozuk
bedzehre (F) [ بدزهره ] ödlek
begâyet (F-A) [ بغایت ] çok, son derece

behâ (F) [ بها ] değer, kıymet
behbûd (F) [ بهبود ] sağlık
behcet (A) [ 1 [بهجت sevinç 2güzellik
behem (F) [ بهم ] birlikte, beraber
behemehâl (F-A) [ بهه حال ] her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun
beher (F) [ بهر ] her, her biri
behic (A) [ بهيج ] güleryüzlü
behîmî (A) [ بهيمی ] hayvanî
behîmiyyet (A) [ بهيميت ] hayvanlık
behişt (F) [ بهشت ] cennet
behiştî (F) [ بهشتی ] cennetlik
behiyye (A) [ بهيه ] güzel
behmân (F) [ بهمان ] falan, filan
behre (F) [ بهره ] nasip
behremend (F) [ 1 [بهرمند hisse sahibi 2yararlanan
beht (A) [ بهت ] şaşkınlık
behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak
bekâ (A) [ بقا ] kalıcılık
bekâm (F) [ بکام ] muradına ermiş
bekâm olmak muradına ermek
bekâya (A) [ بقایا ] geriye kalanlar; kalıntılar
bekrî (A) [ بکری ] içki düşkünü
beksimat (F) [ بکسمات ] peksimet
bel (A) [ بل ] belki
bel’ (A) [ 1 [بلع yutma 2yutulma
bel’ edilmek yutulmak
bel’ etmek yutmak
belâ (A) [ بلا ] felaket, musibet
belâ (A) [ بلی ] evet
belâdet (A) [ بلادت ] --------lık
belâdîde (A-F) [ بلادیده ] belaya uğramış
belâgat (A) [ بلاغت ] kusursuz söz söyleme
belâhet (A) [ بلاهت ] eblehlik
belâyâ (A) [ بلایا ] belalar
belde (A) [ 1 [بلده kent 2diyar, memleket
beled (A) [ 1 [بلد kent 2memleket
beledî (A) [ بلدی ] kentli
belediyye (A) [ بلدیه ] belediye
belî (A) [ بلی ] evet
belîğ (A) [ 1 [بليغ fasih konuşan 2fasih, düzgün
beliyyât (A) [ بليات ] belalar
belki (F-A) [ بلکه ] olabilir, belki
belût (A) [ 1 [بلوط pelit, palamut 2meşe
benâdir (A<F) [ بنادر ] limanlar
benâm (F) [ 1 [بنام ünlü 2adında
benân (A) [ 1 [بنان parmaklar 2parmak uçları
benât (A) [ بنات ] kızlar
bend (F) [ 1 [بند bağ 2zincir 3boğum 4bend, fıkra 4baraj, su bendi
bend olmak bağlanmak
bende (F) [ 1 [بنده kul 2köle
bendegân (F) [ 1 [بندگان kullar 2köleler
bendegî (F) [ 1 [بندگی kulluk 2kölelik
bendehâne (F) [ بنده خانه ] benim evim
bender (F) [ بندر ] liman
bendergâh (F) [ بندرگاه ] rıhtım
bendezâde (F) [ 1 [بنده زاده köle çocuğu 2benim çocuğum
benefşe (F) [ بنفشه ] menekşe
benefşî (F) [ بنفشی ] mor
beng (F) [ بنگ ] esrar
bengî (F) [ بنگی ] esrarkeş
benî (A) [ بنی ] oğullar
benîâdem [ بنی آدم ] insanlar, Adem oğulları
benîisrâîl ı [ بنی اسرائيل ] İsrailoğulları
bennâ (A) [ بناء ] yapı ustası
benû (A) [ بنو ] oğullar
ber (F) [ 1 [بر üzeri 2üzere 3göğüs 4meyva
berâ’et (A) [ برائت ] aklanma
berâ’et etmek aklanmak
berâber (F) [ 1 [برابر birlikte 2eşit
berâberî (F) [ 1 [برابری birliktelik 2eşitlik
berâhîn (A) [ براهين ] deliller, kanıtlar
berâyı (F) [ برای ] için
berâyı malûmât [ برای معلومات ] bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi
olmak için
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Gizemce - 15 Aralık 2009, 19:27:12
berbâd (F) [ 1 [برباد mahvolmuş 2kötü, pis, berbat
bercâ (F) [ برجا ] yerinde, uygun
berceste (F) [ برجسته ] seçkin, seçme
berd (A) [ برد ] soğuk
berde (F) [ برده ] köle
berdevâm (F-A) [ بردوام ] sürekli, devam eden
berdülacuz (A) [ بردالعجوز ] kocakarı soğuğu
bere (F) [ بره ] kuzu
berehne (F) [ برهنه ] çıplak
berekât (A) [ برکات ] bereketler
bereket (A) [ 1 [برکت bolluk 2uğur
berevât (A) [ بروات ] beratlar
berf (F) [ برف ] kar
berfîn (F) [ برفين ] karlı
berg (F) [ برگ ] yaprak
bergüzâr (F) [ برگذار ] hatıra, hediye, yadigâr
berhâne (F) [ برخانه ] harap vaziyetteki ev
berhayât (F-A) [ برحيات ] hayatta olan, sağ
berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak
berhürdâr (F) [ برخوردار ] mutlu, muradına ermiş
berî (A) [ بری ] arınmış, temiz, uzak
berîd (A) [ 1 [برید ulak 2postacı
berîn (F) [ برین ] yüksek, yüce
berk (A) [ برق ] şimşek
berkarâr (F-A) [ برقرار ] yerinde duran, karar eden
berkarâr olmak devam etmek, kalmak
berkemâl (F-A) [ بزکمال ] en iyi şekilde, mükemmel
bermâh (F) [ برماه ] matkap, burgu
bermu’tâd (F-A) [ برمعتاد ] alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere
bermûcib-i (F-A) [ برموجب ] uyarınca, gereğince
bernâ (F) [ برنا ] genç
berpâ (F) [ برپا ] ayakta
berr (A) [ 1 [بر toprak 2kara 3kıta
berrak (A) [ براق ] duru
berren (A) [ برا ] kara yolu ile
berrî (A) [ بری ] kara ile ilgili
bersâbık (F-A) [ برسابق ] eskiden olduğu gibi
bertaraf (F-A) [ 1 [برطرف bir yana 2giderilmiş
bertaraf etmek gidermek
bertaraf olmak giderilmek
berter (F) [ برتر ] daha üstün
berterîn (F) [ برترین ] en üstün
bervech-i (F-A) [ بروجه ] gibi
berzah (A) [ 1 [برزخ cehennem 2dil, kara uzantısı 3sorun, dert
berzger (F) [ برزگر ] çiftçi
bes (F) [ 1 [بس yeterli 2çok
besâ (F) [ بسا ] nice
besâtîn (A) [ بساتين ] bahçeler
besend (F) [ بسند ] yeterli
besende (F) [ بسنده ] yeterli
beserüçeşm (F) [ بسر و چشم ] başüstüne, başım gözüm üstüne
besî (F) [ بسی ] birçok
besîm (A) [ بسيم ] güleç
beste (F) [ 1 [بسته kapalı 2beste
bestekâr (F) [ بسته کار ] besteci
bestenigâr (F) [ بسته نگار ] Türk mûsikîsinde bir makam adı
beşâret (A) [ بشارت ] müjde
beşer (A) [ 1 [بشر insan 2insanlık
beşere (A) [ بشره ] deri, dış deri
beşerî (A) [ بشری ] insanlıkla ilgili, insanî
beşeriyyât (A) [ بشریات ] antropoloji
beşeriyyet (A) [ بشریت ] insanlık
beşîr (A) [ بشير ] müjdeci
beşûş (A) [ بشوش ] güleç
beşûşâne (A-F) [ بشوشانه ] güleryüzle
betâet (A) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık
beter (F) [ بدتر ] daha kötü, beter, şiddetli
bevl (A) [ 1 [بول idrar 2işeme
bevlî (A) [ بولی ] idrar ile ilgili
bevliyye (A) [ بوليه ] üroloji
bevvâb (A) [ بواب ] kapıcı
bevvâbîn (A) [ بوابين ] kapıcılar
bey’ (A) [ بيع ] satış
beyâbân (F) [ بيابان ] çöl
beyân (A) [ بيان ] açıklama, ifade etme, dile getirme
beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek
beyân etmek açıklamak, dile getirmek
beyânât (A) [ بيانات ] açıklamalar, demeç
beyânnâme (A-F) [ بيان نامه ] bildirge
beyâz (A) [ بياض ] ak, beyaz
beyhûde (F) [ بيهوده ] boş, boşuna
beyn (A) [ بين ] ara, orta
beynelmilel (A) [ بين الملل ] uluslararası
beyn-i (A-F) [ بين ] arasında, ortasında
beynülmilel (A) [ بين الملل ] uluslararası
beyt (A) [ 1 [بيت ev 2konut 3beyit
beytâr (A) [ بيطار ] veteriner
beytullah (A) [ بيت الله ] Kâbe
beytûtet (A) [ بيتوتت ] geceleme
beytülmal (A) [ بيت المال ] hazine, maliye hazinesi
beyzâ (A) [ بيضا ] bembeyaz, çok beyaz
beyze (A) [ 1 [بيضه yumurta 2husye
beyzî (A) [ بيضی ] oval
beze (F) [ 1 [بزه günah 2suç
bezekâr (F) [ 1 [بزه کار günahkar 2suçlu
bezir (A) [ بذر ] tohum
bezirgân (F) [ بازرگان ] tüccar
bezistân (A-F) [ بزستان ] bedesten
bezle (A) [ بذله ] şaka, latife
bezlegû (A-F) [ بذله گو ] şakacı
bezm (F) [ 1 [بزم eğlence meclisi 2içki meclisi
bezmgâh (F) [ بزمگاه ] eğlence yeri, eğlence meclisi
bezzaz (A) [ بزبز ] manifaturacı, kumaşçı

bi’r (A) [ بئر ] kuyu
bi’set (A) [ بئثت ] gönderiliş, Hz Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi
bîaman (F) [ بی امان ] amansız
bîâr (F-A) [ بی عار ] arsız
bîbahâ (F) [ بی بها ] çok değerli, paha biçilmez
bîbedel (F-A) [ بی بدل ] eşsiz, benzersiz
bîbehre (F) [ بی بهره ] nasipsiz
bîcâ (F) [ بيجا ] yersiz
bîcan (F) [ بی جان ] cansız
bîçâre (F) [ 1 [بيچاره çaresiz 2zavallı
bîçâregân (F) [ 1 [بيچارگان çaresizler 2zavallılar
bîçunuçirâ (F) [ 1 [بی چون و چرا sorgusuz sualsiz 2Tanrı
bîd (F) [ بيد ] söğüt
bid’at (A) [ 1 [بدعت sonradan ortaya çıkma 2dinde yeni getirilmiş şey
bîdâd (F) [ بيداد ] zulüm
bîdâdger (F) [ بيدادگر ] zalim
bîdâr (F) [ بيدار ] uyanık
bîdârbaht (F) [ بيداربخت ] talihli
bidâyet (A) [ بدایت ] başlangıç
bidâyette (A-T) [d] başlangıçta
bîd-i mecnûn [ بيد مجنون ] salkımsöğüt
bîdil (F) [ بيدل ] aşık
bîdin (F-A) [ بی دین ] dinsiz
bîedeb (F-A) [ بی ادب ] terbiyesiz, edepsiz
bîeman (F) [ بی امان ] amansız
bîendişe (F) [ بی اندیشه ] düşünmeyen, umursamayan
bîgâne (F) [ بيگانه ] yabancı
bîgüman (F) [ بی گمان ] kuşkusuz
bîgünah (F) [ 1 [بی گناه günahsız 2suçsuz
bîh (F) [ بيخ ] kök
bîhaber (F-A) [ بی خبر ] habersiz
bîhadd (F-A) [ بی حد ] sınırsız
bihakkın (A) [ بحق ] hakkıyla, hak ederek
bihamdillah (A) [ بحمدالله ] ’a şükürler olsun
bihâr (A) [ بحار ] denizler
bîhareket (F-A) [ بی حرکت ] hareketsiz
bîhâsıl (F-A) [ بی حاصل ] sonuçsuz
bîhayâ (F-A) [ بی حيا ] utanmaz, hayasız
bîhayat (F-A) [ بی حيات ] cansız, yaşamayan
bihâzelemr (A) [ بهذا الامر ] buna göre, bu durumda, böylelikle
bihbûd (F) [ بهبود ] sağlık
bîhemtâ (F) [ بی همتا ] benzersiz
bîhesâb (F-A) [ بی حساب ] hesapsız, sonsuz
bîhiss (F-A) [ بی حس ] hissiz, duygusuz
bihişt (F) [ بهشت ] cennet
bîhod (F) [ 1 [بيخود baygın 2kendine olmama, kendinden geçme
bihter (F) [ بهتر ] daha iyi
bîhude (F) [ بيهده ] boşuna, beyhude
bîinsâf (F-A) [ بی انصاف ] insafsız
bîkâr (F) [ 1 [بيکار işsiz 2bekar
bîkarâr (F-A) [ بی قرار ] kararsız
bikr (A) [ 1 [بکر el sürülmemiş 2yepyeni, orijinal
bîl (F) [ بيل ] bel
bilâd (A) [ 1 [بلاد beldeler 2memleketler
bilâfâsıla (A) [ بلافاصله ] aralıksız, kesintisiz
bilâhareket (A) [ بلاحرکت ] hareketsiz, hareket etmeden
bilâhere (A) [ 1 [بالآخره sonradan 2sonunda, nihayet
bilâinkıtâ (A) [ بلاانقطاع ] kesintisiz, aralıksız
bilâkayt (A) [ بلاقيد ] kayıtsız şartsız, kesin
bilakis (A) [ بالعکس ] aksine, tersine
bilâmâni’a (A) [ بلامانعه ] engelsiz
bilâmazeret (A) [ بلامعذرت ] mazeretsiz, özür bildirmeksizin
bilâmerhamet (A) [ بلامرحمت ] acımasızca
bilâmühlet (A) [ بلامهلت ] zaman tanımadan, süre vermeden
bilâpervâ (A-F) [ بلاپروا ] korkusuzca
bilâşikâyet (A) [ بلاشکایت ] şikayet etmeden
bilâte’ehhür (A) [ بلاتأخر ] gecikmeden
bilâtefrik (A) [ بلاتفریق ] hiçbir ayırım gözetmeksizin
bilâtehlike (A) [ بلاتهلکه ] tehlikesizce
bilâteminat (A) [ بلاتأمينات ] güvencesiz, teminatsız
bilâücret (A) [ بلاأجرت ] parasız, ücretsiz
bilcümle (A) [ بالجمله ] tümüyle
bilfarz (A) [ بالفرض ] diyelim ki
bilfiil (A) [ بالفعل ] gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat
bilhassa (A) [ بالخاصه ] özellikle, hele hele
biliktizâ (A) [ بالاقتضا ] gerektiğinden
bililtizâm (A) [ بالالتزام ] bilerek, bile bile
bilistifade (A) [ بالاستفاده ] yararlanarak, istifade ederek
bilistihsâl (A) [ بالاستحصال ] alarak, elde ederek
biliştirâk (A) [ بالاشتراک ] katılarak
billûr (A) [ بلور ] kristal
bilmecbûriye (A) [ بالمجبئریه ] zorunlu olarak, mecburen
bilmukabele (A) [ بالمقابله ] karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak
bilmünâsebe (A) [ بالمناسبه ] bir münasebetle, sırası geldiğinde
bilmünâvebe (A) [ بالمناوبه ] dönüşümlü
bilmüzakere (A) [ بالمذاکره ] görüşülerek
bilumum (A) [ بالعموم ] tüm, bütün
bilvâsıta (A) [ بالواسطه ] dolaylı olarak
bîm (F) [ بيم ] korku
bîma’nâ (F-A) [ بی معنی ] anlamsız
bîmâr (F) [ بيمار ] hasta
bîmârân (F) [ بيماران ] hastalar
bîmecâl (F-A) [ بی مجال ] takatsiz, dermansız
bîmekân (F-A) [ 1 [بی مکان yersiz 2aylak
bîmerhamet (F-A) [ بی مرحمت ] acımasız
bîmeze (F) [ بی مزه ] lezzetsiz, tatsız
bîmihr (F) [ بی مهر ] sevgisiz, şefkatsiz
bîmisâl (F-A) [ بی مثال ] benzersiz
bîmuhâbâ (F-A) [ بی محابا ] çekinmeden
bîmübâlât (F-A) [ بی مبالات ] kayıtsız, umursamaz
bîmürüvvet (F-A) [ بی مروت ] mürüvvetsiz
bin (A) [ بن ] oğul
binâ (A) [ بناء ] yapı
bînâ (F) [ بينا ] gören, iyi gören
binâberin (A-F) [ بنابرین ] bundan dolayı, buna dayanarak
binâen (A) [ بناء ] dayanarak, göre
binâenaleyh (A) [ بناء عليه ] bu yüzden, bundan dolayı
bînâm (F) [ بينام ] adsız, tanınmamış
bînamaz (F) [ بی نماز ] beynamaz
bînasîb (F-A) [ بی نصيب ] nasipsiz, kısmetsiz
bînazîr (F-A) [ بی نظير ] benzersiz
bînemek (F) [ بی نمک ] tuzsuz
bînevâ (F) [ 1 [بينوا zavallı 2yoksul
bînî (F) [ بينی ] burun
bînihaye (F-A) [ بی نهایه ] sonsuz, bitmez tükenmez
binnetice (A) [ بالنتيجه ] sonuçta, sonuç olarak
binnisbe (A) [ بالنسبه ] bir dereceye kadar, nispeten
bint (A) [ بنت ] kız
bîpâyân (F) [ بی پایان ] sonsuz
bîpervâ (F) [ 1 [بی پروا korkusuz 2çekinmeden
bir gûna (T-F) [ ] hiçbir, herhangi bir
bir nevi (T-A) [ ] adeta, bir bakıma
birâder (F) [ برادر ] erkek kardeş
bîrahm (F-A) [ بی رحم ] merhametsiz, acımasız
bîrayb (F-A) [ بی ریب ] kuşkusuz
birinc (F) [ برنج ] pirinç
birişte (F) [ برشته ] kavrulmuş
bîrûn (F) [ 1 [بيرون dış 2dışarı
biryân (F) [ بریان ] kebap
bisât (A) [ بساط ] yaygı
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Gizemce - 15 Aralık 2009, 19:27:41
bîsebat (F-A) [ بی ثبات ] dayanıksız
bîsebeb (F-A) [ بی سبب ] dayanıksız
bîser (F) [ بی سر ] başsız
bîst (F) [ بيست ] yirmi
bister (F) [ بستر ] yatak
bîsûd (F) [ بی سود ] yararsız
bisyâr (F) [ بسيار ] çok
bîşe (F) [ بيشه ] orman
bîşerm (F) [ بی شرم ] orman
bîşuur (F-A) [ بی شعور ] bilinçsiz
bîşübhe (F-A) [ بی شبهه ] kuşkusuz, şüphesiz
bîşümâr (F) [ بی شمار ] sayısız
bîtâb (F-A) [ بيتاب ] yorgun, takatsiz
bîtâb kalmak bitkin düşmek
bîtâbane (F) [ بيتابانه ] bitkince
bitamâmihâ (A) [ بتمامها ] tümüyle, tamamen
bîtaraf (F-A) [ بی طرف ] tarafsız
bîtarafâne (F-A) [ بی طرفانه ] tarafsızca, yan tutmadan
bittab’ (A) [ بالطبع ] doğal olarak
bittafsîl (A) [ بالتفصيل ] ayrıntılı olarak, uzun uzadıya
bittamâm (A) [ بالتمام ] tümüyle
bîve (F) [ بيوه ] dul
bîvefâ (F-A) [ بی وفا ] vefasız
bîvezen (F) [ بيوه زن ] dul kadın
bîzâr (F) [ بيزار ] bıkmış, usanmış
bîzâr olmak bıkmak, usanmak
bizâtihi (A) [ بذاته ] kendiliğinden
bizzarûre (A) [ بالضروره ] zorunlu olarak

bostân (F) [ بوستان ] bahçe

bû (F) [ بو ] koku
bu’d (A) [ 1 [بعد uzaklık 2boyut
bu’diyet (A) [ بعدیت ] uzaklık, mesafe
bûd (F) [ بود ] varlık
buğrâ (F) [ بغرا ] turna
buhalâ (A) [ بخلا ] cimriler
buhâr (A) [ بخار ] buğu, buhar
buhl (A) [ بخل ] cimrilik
buhrân (A) [ بحران ] bunalım, kriz
buht (A) [ بهت ] şaşkınlık
buhûr (F) [ بخور ] tütsü
buhurdan (F) [ بخوردان ] tütsülük, tütsü kabı
buk’a (A) [ 1[بقعه yer, diyar 2ülke
buk’avî (A) [ بقعوی ] yerel
bûm (F) [ 1 [بوم yer 2ülke
bûm (F) [ بوم ] baykuş
bûmehen (F) [ بومهن ] deprem
bundan mâada (T-A) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra
bûr (F) [ بور ] kumral
burc (A) [ 1 [برج burç 2yıldız kümesi
burhan (A) [ برهان ] kanıt, delil
bûriya (F) [ بوریا ] hasır
burûc (A) [ بروج ] burçlar
burûdet (A) [ برودت ] soğukluk
bûs etmek öpmek
bûse (F) [ بوسه ] öpücük
bûstân (F) [ بوستان ] bahçe
bûte (F) [ 1 [بوته çalı çırpı 2pota
bûtimar (F) [ بوتيمار ] balıkçıl, botimar
butlân (A) [ 1 [بطلان boşluk, anlamsızlık 2yalan
butûn (A) [ 1 [بطون karınlar 2kuşaklar, nesiller
bûy (F) [ بوی ] koku
bûydâr (F) [ بویدار ] kokulu
bûzîne (F) [ بوزینه ] maymun

bühtân (A) [ بهتان ] iftira
bühtân etmek iftira etmek
bükâ (A) [ بکاء ] ağlama
bülaceb (A) [ بوالعجب ] şaşılacak şey
büldân (A) [ بلدان ] beldeler, diyarlar, ülkeler
büleğâ (A) [ بلغاء ] belagat sahipleri
bülend (F) [ 1 [بلند yüksek 2yüce
bülendbâlâ (F) [ بلندبالا ] uzun boylu
bülendpervâz (F) [ 1 [بلندپرواز yükseklerden uçan 2şerefli
bülheves (A) [ بوالهوس ] maymun iştahlı
bülûğ (A) [ بلوغ ] erginlik
bün (F) [ 1 [بن kök 2dip 3temel
bünyâd (F) [ 1 [بنياد temel, kök 2yapı, bina
bünye (A) [ بنيه ] yapı
bünyeviyat (A) [ بنيویات ] bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji
bürdbâr (F) [ بردبار ] sabırlı
bürde (A) [ برده ] hırka
bürhân (A) [ برهان ] kanıt
bürîde (F) [ بریده ] kesik
bürka (A) [ برقع ] peçe
bürnâ (F) [ برنا ] genç
bürrân (F) [ بران ] keskin
bürûdet (A) [ برودت ] soğukluk
bürûz (A) [ بروز ] ortaya çıkma
büstân (F) [ بستان ] bahçe
büşrâ (A) [ بشرا ] müjde
büt (F) [ بت ] put
büthâne (F) [ بت خانه ] puthane
bütperest (F) [ بت پرست ] putperest, puta tapan
bütûn (A) [ 1 [بطون karınlar 2kuşaklar, nesiller
büyût (A) [ 1 [بيوت evler 2beyitler
büz (F) [ بز ] keçi
büzdil (F) [ بزدل ] ödlek
büzûr (A) [ بذور ] tohumlar
büzürg (F) [ 1 [بزرگ büyük 2ulu
büzürgân (F) [ 1 [بزرگان büyükler 2ulular
büzürgzâde (F) [ بزرگ زاده ] seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Gizemce - 15 Aralık 2009, 19:28:19
-C-

câ (F) [ 1 [جا yer 2mevki 3makam
ca’l (A) [ جعل ] yapma
ca’lî (A) [ 1 [جعلی yapma, uydurma 2sahte
câbecâ (F) [ جابجا ] yer yer
câbir (A) [ جابر ] zorlayıcı
câdde (A) [ جاده ] ana yol, cadde
câdû (F) [ 1 [جادو büyücü 2cadı
câdûger (F) [ جادوگر ] büyücü
câh (F) [ جاه ] makam, mevki
câhid (A) [ جاهد ] çalışıp çabalayan
câhil (A) [ جاهل ] bilgisiz
câhilâne (A-F) [ جاهلانه ] cahilce
câiz (A) [ جائز ] uygun
câize (A) [ جائزه ] ödül
câlib (A) [ جالب ] ilginç, çekici
câlib -i dikkat [ جالب دقت ]dikkat çekici
câm (F) [ 1 [جام kadeh 2şişe 3cam
câme (F) [ جامه ] giysi
câmedân (F) [ جامه دان ] gardrop
câmegî (F) [ 1 [جامگی giysi parası 2hizmetçi
câmekan (F) [ جامکان ] hamamda soyunma odası
câmekan (F-A) [ 1 [جامکان camlı bölme 2vitrin
câmeşûy (F) [ جامه شوی ] çamaşırcı
câmi’ (A) [ 1 [جامع toplayan 2cami
câmia (A) [ جامعه ] topluluk
câmid (A) [ 1 [جامد cansız 2donuk
câmûs (A) [ جاموس ] manda, camız
cân (F) [ 1 [جان ruh 2can 3sevgili
cânâ (F) [ جانا ] sevgilim, ey sevgili
cânân (F) [ جانان ] sevgili
cânâne (F) [ جانانه ] sevgili
cânbâz (F) [ 1 [جانباز canını hiçe sayan 2fedai 3cambaz
cândâr (F) [ 1 [جاندار canlı 2koruyucu
canefşân (F) [ جان افشان ] canını hiçe sayan, fedai
cânefzâ (F) [ جان افزا ] cana can katan
cânfersâ (F) [ جان فرسا ] ömür törpüsü, yürek tüketen
cânfeşân (F) [ جان فشان ] canını hiçe sayan, fedai
cânfezâ (F) [ جان فزا ] cana can katan
cângüdâz (F) [ جان گداز ] yürek yakan
canhıraş (F) [ جان خراش ] yürek paralayan
cânib (A) [ جانب ] taraf
cânişin (F) [ جانشين ] halef, birinin yerine oturan
cânnisâr (F-A) [ جان نثار ] canını feda eden
cânsipâr (F) [ جان سپار ] canını feda eden
cânsiperâne (F) [ جان سپرانه ] canını feda edercesine
cânsitân (F) [ جان ستان ] can alan
cânver (F) [ 1 [جان ور canlı 2canavar
câr (A) [ جار ] komşu
cârî (A) [ جارِ ] geçerli, yürürlükte
câriha (A) [ 1 [جارحه yırtıcı kuş 2yırtıcı hayvan
câriye (A) [ جاریه ] halayık
cârû (F) [ جارو ] süpürge
cârûb (F) [ جاروب ] süpürge
câsûsî (A-F) [ جاسوسی ] casusluk, ajanlık
câvid (F) [ جاود ] kalıcı, sonsuz, ebedi
câvidân (F) [ جاودان ] kalıcı, sonsuz, ebedi
cây (F) [ جای ] yer
câygâh (F) [ 1 [جایگاه yer 2makam
câyi’ (A) [ جایع ] aç
câynişîn (F) [ جاینشين ] birinin yerine geçen, halef
câzib (A) [ 1 [جاذب ilginç 2çekici
câzibe (A) [ جاذبه ] çekicilik
cazibedar (A-F) [ جاذبه دار ] çekici, cazibeli
câzibiyyet (A) [ جاذبيت ] çekicilik

cebâbire (A) [ جبابره ] zorbalar
cebânet (A) [ جبانت ] korkaklık
cebbâr (A) [ 1 [جبار zorba 2güçlü 3Tanrı 4tuttuğunu koparan, becerikli
cebbârî (A-F) [ 1 [جباری zorbalık 2beceriklilik, tuttuğunu koparma
cebel (A) [ جبل ] dağ
cebhe (A) [ 1 [جبهه cephe 2alın 3yüz
cebîn (A) [ جبين ] korkak
cebr (A) [ 1 [جبر zorlama 2cebir
cebr etmek zorlamak
cebren (A) [ جبرا ] zorla
cebrî (A) [ جبری ] zoraki, zorla
cedâvil (A) [ جداول ] cetveller, çizelgeler
cedd (A) [ جد ] ata
cedel (A) [ 1 [جدل tartışma 2mücadele
cedelî (A) [ جدلی ] tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş
cedî (A) [ 1 [جدی oğlak 2oğlak burcu
cedîd (A) [ جدید ] yeni
cedîde (A) [ جدیده ] yeni
cedvel (A) [ 1 [جدول cetvel 2çizelge
cefâ (A) [ جفا ] üzme, eziyet etme
cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen
cefâcû (A-F) [ جفاجو ] üzen, cefa eden
cefâdîde (A-F) [ جفادیده ] üzülmüş, cefa çekmiş
cefâkâr (A-F) [ 1 [جفاکار cefa eden, üzen 2cefa çeken, üzülen
cefâkârî (A-F) [ 1 [جفاکاری cefa etme, üzme 2cefa çekme
cefâkeş (A-F) [ جفاکش ] üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan
cefâpîşe (A-F) [ 1 [جفاپيشه üzmeyi huy edinmiş, cefa eden 2aşığını üzen
sevgili
cefcâf (F) [ 1 [جفجاف hoppa kadın 2orospu
ceffelkalem (A) [ جف القلم ] çalakalem
cefr (A) [ جفر ] gaipten haber veren bilim
cehâlet (A) [ جهالت ] cahillik, bilgisizlik
cehd (A) [ جهد ] çalışma, çabalama
cehd etmek çalışıp çabalamak
cehele (A) [ جهله ] cahiller
cehennemî (A-F) [ 1 [جهنمی cehennemlik 2cehennem gibi sıcak
cehl (A) [ جهل ] cahillik, bilgisizlik
cehren (A) [ جهرا ] açıkça
celâdet (A) [ جلادت ] yiğitlik
celâl (A) [ جلال ] ululuk
celb (A) [ جلب ] kendine çekme
celb edilmek 1kendine çekilmek 2yazı ile çağırılmak
celb etmek 1kendine çekmek 2yazı ile çağırmak
celbnâme (A-F) [ جلب نامه ] çağırı mektubu
celeb (A) [ جلب ] sığır tüccarı
celesât (A) [ جلسات ] oturumlar
celîl (A) [ جليل ] ulu
celîs (A) [ جليس ] arkadaş
cellâd (A) [ جلاد ] cellat
cellâdî (A-F) [ جلادی ] cellatlık
celse (A) [ جلسه ] oturum
cem’ (A) [ 1 [جمع toplama 2çoğul
cem’ edilmek toplanılmak
cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek
cem’an (A) [ جمعا ] toplam
cem’iyyât (A) [ جمعيات ] cemiyetler, dernekler
cem’iyyet (A) [ 1 [جمعيت cemiyet, dernek 2topluluk
cem’iyyet -i akvâm [ جمعيت اقوام ]Birleşmiş Milletler
cemâat (A) [ 1 [جماعت topluluk 2camide ibadet edenler
cemâd (A) [ جماد ] cansız varlık
cemâdât (A) [ جمادات ] cansız varlıklar
cemâhîr (A) [ جماهير ] cumhuriyetler
cemâl (A) [ جمال ] yüz güzelliği
cemel (A) [ جمل ] deve
cemî’ (A) [ جميع ] tümü
cemî’an (A) [ جميعا ] tümüyle
cemil (A) [ 1 [جميل güzel 2yüzü güzel
cemîle (A) [ جميله ] iyilik
cemiyet (A) [ جمعيت ] topluluk, toplum
cemm (A) [ جم ] kalabalık
cenâb (A) [ جناب ] hazret
cenâbet (A) [ 1 [جنابت pis, murdar 2cünüplük hali
cenâh (A) [ جناح ] kanat
cenb (A) [ جنب ] taraf
cendere (A) [ 1 [جندره pres 2basınç, baskı 3oklava
ceng (F) [ جنگ ] savaş
ceng etmek 1savaşmak 2dövüşmek
cengâver (F) [ جنگاور ] savaşçı
cengâverî (F) [ جنگاوری ] savaşçılık
cengcû (F) [ 1 [جنگجو savaşçı 2kavgacı
cengel (F) [ جنگل ] orman
cennât (A) [ 1 [جنات cennetler 2bahçeler
cennet (A) [ 1 [جنت cennet 2bahçe
cennet -i a’lâ [ جنت اعلی ] cennet
cennetmekân (A) [ جنت مکان ] mekanı cennet olan
cenûb (A) [ جنوب ] güney
cenûb -i garb [ جنوب غرب ] güneybatı
cenûb -i garbî [ جنوب غربی ] güneybatı
cenûb -i şark [ جنوب شرق ] güneydoğu
cenûb -i şarkî [ جنوب شرقی ] güneydoğu
cenûbî (A) [ جنوبی ] güneye ait
cerâd (A) [ جراد ] çekirge
cerâhat (A) [ جراحت ] yara
cerâid (A) [ جرائد ] gazeteler
cerâim (A) [ جرائم ] suçlar
cerbeze (A) [ جربزه ] beceriklilik
ceres (A) [ 1 [جرس çan 2çıngırak
cereyân (A) [ 1 [جریان akış 2oluş 3akım
cereyân etmek olmak, gerçekleşmek
cerge (F) [ جرگه ] küme
cerh (A) [ 1 [جرح yaralama 2çürütme
cerh edilmek 1yaralanmak 2çürütülmek
cerh etmek 1yaralamak 2çürütmek
cerîde (A) [ 1 [جریده gazete 2tutanak
cerîha (A) [ جریحه ] yara
cerîme (A) [ 1 [جریمه suç 2para cezası, cereme 3ceza ödeme
cerrâh (A) [ جراح ] operatör
cerrâhî (A) [ جراحی ] operatörlük
cesâmet (A) [ جسامت ] irilik
cesâret (A) [ جسارت ] cesurluk
cesîm (A) [ جسيم ] iri, büyük
cesîmülcüsse (A) [ جسيم الجثه ] iri yapılı, iriyarı
cesûr (A) [ جسور ] cesaret sahibi
cev (F) [ جو ] arpa
cevâb (A) [ 1 [جواب yanıt 2karşılık
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Aralık 2009, 22:32:00
cevâben (A) [ جوابا ] yanıt olarak
cevâd (A) [ جواد ] cömert
cevâhir (A) [ 1 [جواهر mücevherler 2mücevher
cevâmi’ (A) [ جوامع ] camiler
cevâmid (A) [ جوامد ] cansız varlıklar
cevâmîs (A) [ جواميس ] mandalar
cevân (F) [ جوان ] genç
cevânib (A) [ جوانب ] yanlar, yönler
cevârî (A) [ جواری ] halayıklar
cevâz (A) [ جواز ] izin, uygun verme
cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek
cevdet (A) [ 1 [جودت iyilik 2olgunluk 3tazelik
cevelân (A) [ جولان ] dolaşma, gezinti
cevelân etmek 1dolaşmak, akmak 2gezinmek
cevelângâh (A-F) [ 1 [جولانگاه gezinti yeri, mesire yeri 2dolaşım yeri
cevf (A) [ جوف ] boşluk
cevher (A) [ 1 [جوهر mücevher 2öz 3elmas
cevherfürûş (A-F) [ جوهرفروش ] mücevherci
cevherî (A) [ 1 [جوهری mücevherle ilgili 2mücevherli 3öz ile ilgili
cevîn (F) [ جوین ] arpadan yapılmış
cevir (A) [ جور ] haksızlık, üzülme, üzme, zulüm
cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek
cevr (A) [ جور ] haksızlık, üzme, üzülme, zulüm
cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek
cevşen (F) [ جوشن ] zırhlı giysi
cevv (A) [ 1 [جو hava 2boşluk
cevvâl (A) [ جوال ] çok hareketli, koşan
cevvî (A) [ جوی ] hava ile ilgili
cevzâ (A) [ جوزاء ] ikizler burcu
ceyb (A) [ جيب ] cep
ceyş (A) [ جيس ] asker
ceyyid (A) [ جيد ] iyi, güzel
cezâ (A) [ 1 [جزاء karşılık 2ceza
cezâir (A) [ جزائر ] adalar
cezâlet (A) [ جزالت ] akıcılık, düzgünlük
cezb (A) [ جذب ] kendine çekme
cezb edilmek kendine çekilmek
cezb etmek kendine çekmek
cezbe (A) [ 1 [جذبه coşku 2kendinden geçiş
cezer (A) [ جزر ] havuç
cezîre (A) [ جزیره ] ada
cezm (A) [ جزم ] kesin karar
cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek
cezzâb (A) [ جذاب ] çekici, cazibeli

cibâl (A) [ جبال ] dağlar
cibillet (A) [ جبلت ] karakter, yaratılış
cibilliyet (A) [ جبليت ] karakter, yaratılış
cibilliyetsiz (A-T) [ جبلتسز ] karaktersiz, kötü yaratılışlı
cidâl (A) [ جدال ] mücadele
cidâlcû (A-F) [ جدال جو ] mücadeleci
cidâr (A) [ 1 [جدار duvar 2zar
cidden (A) [ جدا ] ciddi olarak
ciddî (A) [ 1 [جدی ağırbaşlı 2önemli
ciddiyyet (A) [ 1 [جدیت ciddilik 2ağırbaşlılık
cîfe (A) [ جيفه ] leş
ciger (F) [ جگر ] ciğer
cigergûşe (F) [ 1 [جگرگوشه ciğerköşe, evlat 2sevgili
cigerpâre (F) [ 1 [جگرپاره ciğer parçası 2evlat
cigersûz (F) [ جگرسوز ] yürek yakan
cihâd (A) [ جهاد ] din uğrunda savaş
cihâd etmek din uğrunda savaşmak
cihân (F) [ 1 [جهان dünya 2âlem
cihânâferîn (F) [ جهان آفرین ] dünyayı yaratan, Tanrı
cihandar (F) [ جهاندار ] büyük hükümdar, imparator
cihandîde (F) [ جخان دیده ] görmüş geçirmiş
cihangîr (F) [ جهانگير ] büyük hükümdar, imparator
cihangîrî (F) [ جهانگيری ] büyük hükümdarlık, imparatorluk
cihângüşâ (F) [ جهانگشا ] dünyayı feth eden, fatih hükümdar
cihânî (F) [ 1 [جهانی dünya ile ilgili 2insan
cihannüma (F) [ 1 [جهان نما dünya atlası 2taraça
cihâr (F) [ چهار ] dört
cihâren (A) [ جهارا ] açıkça
cihât (A) [ 1 [جهات yönler 2sebepler 3yerler
cihâz (A) [ 1 [جهاز çeyiz 2aygıt 3sistem
cihet (A) [ 1 [جهت yön, taraf 2bakım, nokta 3sebep
cilâ (A) [ 1 [جلاء parlaklık 2cila
cilâdar (A-F) [ جلادار ] cilalı
cild (A) [ 1 [جلد deri, cilt 2kitap
cilve (A) [ 1 [جلوه görünme 2kırıtma
cilvegâh (A-F) [ جلوه گاه ] görünme yeri
cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak
cilveger (A-F) [ 1 [جلوه گر görünen 2kırıtan
cilvesâz (A-F) [ جلوه ساز ] kırıtan, cilve yapan
cimâ’ (A) [ جماع ] cinsel ilişki
cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak
cinâ’î (A) [ جنائی ] cinayetle ilgili
cinân (A) [ 1 [جنان cennetler 2bahçeler
cinayetkâr (A-F) [ جنایتکار ] câni, cinayet işleyen
cinâze (A) [ جنازه ] tabut
cindar (A-F) [ جندار ] cinci, afsuncu
cindarlık (A-F-T) cincilik, afsunculuk, muskacılık
cinnet (A) [ جنت ] çıldırma
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Aralık 2009, 22:35:31
cins (A) [ 1 [جنس tür 2soy
cinsî (A) [ جنسی ] cinsel
cirm (A) [ جرم ] cismin kapladığı yer, hacim
cism (A) [ 1 [جسم cisim, madde 2vücut, beden
cismânî (A) [ 1 [جسمانی cisim ile ilgili 2bedensel
cismen (A) [ جسما ] bedenen
cisr (A) [ جسر ] köprü
civan (F) [ جوان ] genç
civânân (F) [ جوانان ] gençler
civanbaht (F) [ جوان بخت ] talihli
civânî (F) [ جوانی ] gençlik
civânmerd (F) [ 1 [جوانمرد cömert 2soylu
civâr (A) [ جوار ] yakın çevre
cîve (F) [ جيوه ] cıva
cizye (A) [ جزیه ] gayrimüslim vergisi

cû (F) [ 1 [جو arayan 2arama
cû (F) [ جو ] çay, ırmak
cû’ (A) [ جوش ] açlık
cûce (F) [ جوجه ] civciv
cûd (A) [ جود ] cömertlik
cuğd (A) [ جغد ] baykuş
cûlâh (F) [ 1 [جولاه dokumacı 2çulha
cum’a (A) [ جمعه ] cuma
cumhûr (A) [ 1 [جمهور halk 2kalabalık
cumhûrî (A) [ جمهوری ] cumhuriyetle ilgili
cumhûriyyet (A) [ جمهوریت ] cumhuriyet
cûş (F) [ 1 [جوش coşku 2kaynama
cûş eylemek coşmak, coşup taşmak
cûşâcûş (F) [ جوشاجوش ] coşkun, coşkulu
cûşân (F) [ 1 [جوشان coşan 2kaynayan
cûşiş (F) [ جوشش ] coşku
cûy (F) [ 1 [جوی arayan 2arama
cûy (F) [ جوی ] çay, ırmak
cûybâr (F) [ جویبار ] ırmak
cûyende (F) [ جوینده ] arayan

cübn (A) [ جبن ] korkaklık
cüdâ (F) [ جدا ] ayrı
cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak


cüdâyî (F) [ جدایی ] ayrılık
cüdrân (A) [ جدران ] duvarlar
cüft (F) [ جفت ] çift
cüfte (F) [ جفته ] çifte
cühelâ (A) [ جهلاء ] cahiller
cühhâl (A) [ جهال ] cahiller
cüllâh (A) [ جلاه ] dokumacı, çulhacı
cülûs (A) [ 1 [جلوس oturma 2tahta geçme
cülûs etmek tahta geçmek
cülûsiyye (A) [ 1 [جلوسيه tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş 2tahta çıkan
hükümdar için yazılan şiir
cümcüme (A) [ جمجمه ] kafatası
cümel (A) [ جمل ] cümleler
cümle (A) [ 1 [جمله bütün, tüm 2tümce
cümleten (A) [ جملة ] tümüyle
cümûd (A) [ جمود ] donukluk
cümûdiyye (A) [ جمودیه ] buzul
cünbân (F) [ 1 [جنبان sallayan 2sallanan
cünbiş (F) [ جنبش ] kıpırtı, hareket, sallanma
cünd (A) [ 1 [جند asker 2ordu
cündî (A) [ جندی ] usta binici
cündîlik (A-T) [ ] binicilik, at binme
cünha (A) [ جنحه ] küçük suç
cünûd (A) [ 1 [جنود askerler 2ordular
cürm (A) [ جرم ] suç
cürûf (A) [ جروف ] maden atığı, maden posası
cüsse (A) [ جثه ] gövde, yapı
cüstücû (F) [ جست و جو ] arayış, arama
cüvâl (F) [ جوال ] çuval
cüvân bk civan
cüz’ (A) [ 1 [جزء parça 2medrese alfabe kitabı
cüz’î (A) [ جزئی ] çok az
cüz’iyyât (A) [ جزئيات ] küçük şeyler, önemsiz şeyler
cüzâm (A) [ جذام ] cüzzam
cüzdan (A-F) [ 1 [جزئدان para çantası 2evrak çantası
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Aralık 2009, 22:37:41
-Ç-


çâbük (F) [ چابک ] kıvrak, çevik, çabuk
çâbükî (F) [ چابکی ] kıvraklık, çeviklik, çabukluk
çâbükpâ (F) [ چابک پا ] ayağına çabuk
çâbükrev (F) [ چابک رو ] hızlı giden
çâbüksüvar (F) [ چابک سوار ] usta binici
çâder (F) [ 1 [چادر çadır 2örtü, kadınların giydiği örtü
çâdernişin (F) [ چادرنشين ] göçebe, çadırda yaşayan
çadır (F) [ 1 [چادر çadır 2örtü, kadınların giydiği örtü
çağz (F) [ چغز ] kurbağa
çâh (F) [ 1 [چاه kuyu 2çukur
çâk (F) [ 1 [چاک yırtık 2yırtmaç
çâk etmek yırtmak
çâk olmak yırtılmak
çâkâçâk (F) [ چاکاچاک ] kılıç şakırtısı
çâker (F) [ 1 [چاکر kul 2hizmetkâr
çâkerî (F) [ 1 [چاکری kulluk 2hizmetkârlık
çâkûç (F) [ چاکوچ ] çekiç
çâlâk (F) [ چالاک ] çevik, kıvrak
çâlâkî (F) [ چالاکی ] çeviklik, kıvraklık
çâlik (F) [ چاليک ] çelik çomak
çâlpâre (F) [ چارپاره ] çalpara
çâme (F) [ چامه ] şiir
çâne (F) [ چانه ] çene
çâpâr (F) [ 1 [چاپار ulak 2postacı
çâplûs (F) [ چاپلوس ] dalkavuk
çâr (F) [ چار ] çare
çâr (F) [ چار ] dört
çârçûbe (F) [ چارچوبه ] çerçeve
çardak (F) [ چارطاق ] çardak
çârdeh (F) [ چارده ] ondört
çâre (F) [ 1 [چاره tedbir 2çare 3ilaç, derman
çârecû (F) [ چاره جو ] çare arayan
çâresâz (F) [ چاره ساز ] çare bulan
çâresâz olmak çare bulmak
çâresâzî (F) [ چاره سازی ] çare bulma
çârgâh (F) [ چارگاه ] Türk musikîsinde bir makam
çârgûşe (F) [ چارگوشه ] dört köşe
çarh (F) [ 1 [چرخ tekerlek 2çarkıfelek 3felek 4tef 5çıkrık
çarmıh (F) [ چارميخ ] çarmıh
çârnâçâr (F) [ چارناچار ] ister istemez, çaresiz, mecburen
çârpâ (F) [ چارپا ] dört ayaklı
çârsû (F) [ چارسو ] dört yön
çârsû (F-A) [ چارسو ] çarşı
çârşeb (F) [ چارشب ] çarşaf
çârşenbe (F) [ چارشنبه ] çarşamba
çârtâk (F) [ 1 [چارطاق çardak 2kare şeklinde çadır
çârüm (F) [ چارم ] dördüncü
çâryâr (F) [ چاریار ] dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali
çâşni (F) [ چاشنی ] çeşni
çâşnigîr (F) [ چاشنی گير ] çeşnici
çâşt (F) [ چاشت ] kuşluk vakti

çeğâle (F) [ چغاله ] çağla
çeh (F) [ 1 [چه kuyu 2çukur
çehâr (F) [ چهار ] dört
çehre (F) [ چهره ] yüz
çehreperdâz (F) [ چهره پرداز ] ressam
çekâçâk (F) [ چکاچاک ] kılıç şakırtısı
çekîde (F) [ چکيده ] damlamış
çekûç (F) [ چکوچ ] çekiç
çelîpâ (F) [ چليپا ] haç
çem (F) [ 1 [چم salınma 2süslü
çemen (F) [ 1 [چمن çimenlik, çayırlık 2yeşillik
çemenzâr (F) [ چمنزار ] çimenlik
çenâr (F) [ چنار ] çınar
çenber (F) [ 1 [چنبر çember 2kasnak
çend (F) [ 1 [چند kaç 2birkaç 3ne zamana kadar
çendan (F) [ چندان ] o kadar, onca
çendin (F) [ چندین ] bu kadar, bunca
çeng (F) [ 1 [چنگ pençe 2el 3harp, çeng
çengâl (F) [ 1 [چنگال pençe 2çengel
çengî (F) [ 1 [چنگی çeng çalan 2dansöz, çengi
çep (F) [ چپ ] sol
çerâ (F) [ چرا ] otlama
çerâgâh (F) [ چراگاه ] otlak
çerâğ (F) [ 1 [چراغ mum 2kandil
çerâğân (F) [ چراغان ] aydınlatma, donatma
çerâkese (A) [ چراکسه ] çerkesler
çerb (F) [ چرب ] semiz
çerbzebân (F) [ 1 [چرب زبان yaltakçı 2ağzı laf yapan
çerh (F) [ 1 [چرخ çark 2felek 3tekerlek 4çıkrık 5çarkıfelek 6tef
çerm (F) [ چرم ] deri
çeşm (F) [ چشم ] göz
çeşmân (F) [ چشمان ] gözler
çeşmderîde (F) [ چشم دریده ] arsız
çeşme (F) [ 1 [چشمه pınar 2çeşme
çetr (F) [ 1 [چتر gölgelik 2şemsiye
çevgân (F) [ چوگان ] çevgen
çeyrek (F) [ چهاریک ] dörtte bir, çeyrek

çîgûne (F) [ چگونه ] nasıl
çigûnegî (F) [ چگونگی ] nitelik
çihâr (F) [ چهار ] dört
çihar yâr (F) [ چهاریار ] dört halife Ebubekir, Ömer, Osman, Ali
çihârüdü (F) [ چهار و دو ] dört ve iki
çihârüse (F) [ چهار و سه ] dört ve üç
çihârüyek (F) [ چهار و یک ] dört ve bir
çihil (F) [ چهل ] kırk
çihilpâ (F) [ چهل پا ] kırkayak
çihre (F) [ چهره ] yüz
çil (F) [ چل ] kırk
çile (F) [ 1 [چله kırk günlük ibadet 2sıkıntı, azap 3iplik demeti
çilekeş (F) [ چله کش ] çile çeken, acı çeken
çimen (F) [ چمن ] çimenlik
çîn (F) [ چين ] kırışık
çirâğ (F) [ 1 [چراغ mum 2kandil 2çırak
çîredest (F) [ چيره دست ] yetenekli, becerikli
çirk (F) [ 1 [چرک kir 2irin
çirkâb (F) [ چرک آب ] pis su
çirkîn (F) [ 1 [چرکين kirlenmiş 2çirkin
çîz (F) [ چيز ] şey

çûb (F) [ 1 [چوب sopa 2odun 3tahta
çûbân (F) [ چوبان ] çoban
çûbek (F) [ 1 [چوبک tokmak, tokaç 2çomak
çun (F) [ 1 [چون gibi 2mademki 3nasıl 4için 5çünkü

çün (F) [ 1 [چن gibi 2mademki 3nasıl 4için 5çünkü
çünki (F) [ چونکه ] çünkü
çüst (F) [ چست ] çevik, kıvrak
çüstî (F) [ چستی ] çeviklik, kıvraklık
çüvâl (F) [ چوال ] çuval
çüvaldûz (F) [ چوالدوز ] çuvaldız
 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Aralık 2009, 22:38:15
-D-


dâ’î (A) [ 1 [داعی dua eden, duacı 2davet eden
dâ’ussıla (A) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme
dâd (F) [ 1 [داد adalet 2iyilik, ihsan
dâd (F) [ 1 [داد verme 2verdi 3vergi
dâdgâh (F) [ دادگاه ] mahkeme
dâdhâh (F) [ دادخواه ] davacı
dâdres (F) [ دادرس ] imdada koşan
dâdû (F) [ دادو ] dadı
dâdüferyâd (F) [ دادوفریاد ] feryat figan
dâdüsited (F) [ داد و ستد ] alışveriş
dâfi’ (A) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden
dâğ (F) [ 1 [داغ yara 2kızgın demirle vurulmuş işaret
dağal (F) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere
dağalbâz (F) [ دغل باز ] hileci
dağdağa (A) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı
dâhî (A) [ داهی ] deha sahibi
dâhil (A) [ داخل ] iç, içeri
dâhil olmak içeri girmek
dâhile (A) [ داخله ] iç, iç yüz
dâhilen (A) [ داخلا ] içten
dâhilî (A) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait
dâhiliye (A) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait
dahl (A) [ دخل ] müdahale etme, karışma
dahme (F) [ 1 [ضخمه mezar 2mezarlık 3lahit
dâim (A) [ دائم ] sürekli, devamlı
dâimî (A) [ دائمی ] sürekli, devamlı
dâir (A) [ 1 [دائر ilişkin, hakkında 3dönen
dâire (A) [ 1 [دائره daire 2büro, ofis 3devlet dairesi 4tef, zilli tef
dâirenmâdâr (A) [ دائرا مادار ] çepeçevre
dâirevî (A) [ دائروی ] dairemsi
dâirezen (A-F) [ دائره زن ] daire çalan
dâiye (A) [ 1 [داعيه arzu, istek 2iddia
dakâyık (A) [ 1 [دقایق incelikler 2dakikalar
dakîk (A) [ 1 [دقيق ince, hassas 2dakika şaşmayan
dakîka (A) [ 1 [دقيقه incelik 2dakika
dalâlet (A) [ ضلالت ] sapkınlık
dâll (A) [ دال ] delalet eden
dâlle (A) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış
dâm (F) [ 1 [دام tuzak, kapan 2besi hayvanı
dâmâd (F) [ داماد ] damat, güveyi
dâmân (F) [ دامان ] etek
dâmen (F) [ دامن ] etek
dâmenâlûde (F) [ دامن آلوده ] iffetsiz
dâmenbûs (F) [ دامن بوس ] etek öpen
dâmene (F) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği
dâmengîr (F) [ 1 [دامن گير davacı, şikayetçi 2eteğe sarılan
dâmgâh (F) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer
dân (F) [ دان ] bilen
dân (F) [ دان ] kap
dânâ (F) [ دانا ] bilgili, iyi bilen
dâne (F) [ 1 [دانه tohum 2yem 3tane
dânende (F) [ داننده ] bilen
dâng (F) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem
dâniş (F) [ 1 [دانش bilgi 2bilim
dânişâmûz (F) [ دانش آموز ] öğrenci
dânişgâh (F) [ دانشگاه ] üniversite
dânişmend (F) [ 1 [دانشمند bilgin, alim 2stajiyer kadı
dânişver (A) [ دانشور ] bilgin
dâr (A) [ 1 [دار yurt 2ev
dâr (F) [ دار ] dar ağacı
dâr (F) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan
dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret
dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya
dârâ (F) [ 1 [دارا sahip 2büyük hükümdar
darabân (A) [ 1 [ضربان çarpıntı 2vuruş
darabât (A) [ 1 [ضربات darbeler, vuruşlar
darb (A) [ 1 [ضرب vuruş 2para basımı 3dövme
darbe (A) [ 1 [ضربه vuruş, darbe 2bela
darbhâne (A) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi
darbımesel (A-F) [ ضرب مثل ] atasözü
dârçîn (F) [ دارچين ] tarçın
dârende (F) [ دارنده ] sahip
darîr (A) [ ضریر ] doğuştan kör
dârû (F) [ دارو ] ilaç
dârûhâne (F) [ داروخانه ] eczane
dârülaceze (A) [ دارالعجزه ] düşkünler evi
dârülbedâyi (A) [ دارالبدایع ] konservatuvar
dârülelhân (A) [ دارالالحان ] konservatuvar
dârüleytâm (A) [ دارالایتام ] yetimhane
dârülfünun (A) [ دارالفنون ] üniversite
dârülhilâfe (A) [ 1 [دارالخلافه İstanbul 2halifelik merkezi
dârülkütüb (A) [ دارالکتب ] kütüphane
dârülmuallimât (A) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu
dârülmuallimîn (A) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu
dârülmülk (A) [ دارالملک ] başkent
dârülvilâde (A) [ دارالولاده ] doğumevi
dârüssaltana (A) [ دارالسلطنه ] İstanbul
dârüsselam (A) [ 1 [دارالسلام Bağdat 2cennet
dâs (F) [ داس ] orak
dâstân (F) [ 1 [داستان destan 2hikaye 3masal
dâstânî (F) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik
davâ (A) [ 1 [دعوی dava 2teorem 3mesele
dâver (F) [ 1 [داور yargıç 2hükümdar 3Tanrı
davet (A) [ دعوت ] çağrı
dâye (F) [ دایه ] dadı
dâyin (A) [ داین ] alacaklı

deâvî (A) [ دعاوی ] davalar
debbağ (A) [ دباغ ] sepici
debdebe (A) [ دبدبه ] gösteriş
debir (F) [ دبير ] katip
ded (F) [ دد ] yırtıcı hayvan
def (F) [ دف ] tef
def’ (A) [ دفع ] uzaklaştırma
def’ edilmek 1uzaklaştırılmak 2giderilmek
def’ etmek 1uzaklaştırmak 2gidermek
def’a (A) [ دفعه ] kez, kere, defa
def’aten (A) [ دفعة ] bir defada
defaât (A) [ دفعات ] kereler, defalar
defâin (A) [ دفائن ] gömüler, defineler
defâtir (A) [ دفاتير ] defterler
define (A) [ دفينه ] gömü
defn (A) [ دفن ] gömme, defin
defter (A) [ دفتر ] defter
defterdâr (A-F) [ 1 [دفتردار ildeki en üst düzey maliye yetkilisi 2maliye bakanı
defzen (A-F) [ دفزن ] tef çalan
deh (F) [ ده ] on
dehâ (A) [ دها ] dahilik
dehâlet (A) [ 1 [دخالت karışma 2sığınma
dehâlîz (A) [ دهاليز ] dehlizler
dehân (F) [ دهان ] ağız
dehânbeste (F) [ دهان بسته ] suskun
dehen (F) [ دهن ] ağız
dehliz (A) [ دهليز ] koridor
dehr (A) [ 1 [دهر dünya 2devir, zamane
dehrî (A) [ دهری ] materyalist
dehriyye (A) [ دهریه ] materyalistlik
dehşetâver (A-F) [ دهشت آور ] dehşet verici
dehşetengîz (A-F) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici
dekâkîn (A) [ دکاکين ] dükkanlar
delâil (A) [ دلائل ] kanıtlar, deliller
delâlet (A) [ دلالت ] delillik, yol gösterme
delâlet etmek 1yol göstermek 2anlamına gelmek
delîl (A) [ 1 [دليل kanıt 2rehber 3şahit
delk (F) [ دلق ] derviş hırkası
dellâk (A) [ دلاک ] tellak
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Aralık 2009, 22:39:06
dellâl (A) [ دلال ] komisyoncu, tellal
delv (A) [ 1 [دلو kova 2kova burcu
dem (A) [ دم ] kan
dem (F) [ 1 [دم zaman 2nefes 3içki
demâdem (F) [ دمادم ] her an
dembedem (F) [ دمبدم ] her an
demsâz (F) [ 1 [دمساز yakın arkadaş2sırdaş
denâet (A) [ دنائت ] alçaklık
dendân (F) [ دندان ] diş
dendanmüzd (F) [ دندان مزد ] diş kirası
denî (A) [ دنی ] alçak
der (F) [ در ] kapı
derâhim (A) [ دراهم ] dirhemler
derakab (F-A) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından
derâmed (F) [ در آمد ] kazanç, gelir
derâz (F) [ دراز ] uzun
derbân (F) [ دربان ] kapıcı
derbâr (F) [ دربار ] saray
derbeder (F) [ دربدر ] aylak, avare
derbend (F) [ 1 [دربند dar geçit 2sınır kalesi 3hudut
derc (A) [ درج ] içine alma, biriktirme
derc edilmek içine alınmak
derc etmek içine almak
derd (F) [ 1 [درد dert acı 3ağrı
derdâ (F) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun
derdest (F) [ 1 [دردست yakalama 2el altında olma
derdest edilmek yakalanmak
derdest etmek yakalamak
derdiser (F) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem
derdmend (F) [ دردمند ] dertli
derecât (A) [ درجات ] dereceler
derece (A) [ 1 [درجه derece 2aşama 3kat 3miktar
derekât (A) [ 1 [درکات katlar 2basamaklar
dereke (A) [ 1 [درکه kat 2basamak
derende (F) [ درنده ] yırtıcı
dergâh (F) [ 1 [درگاه dergah 2saray 3tekke 4tapı, huzur
derhâl (F-A) [ درحال ] hemen
derhâst (F) [ 1 [درخواست istek, talep, rica 2dilekçe
derhâtır (F-A) [ 1 [در خاطر hatırlama 2hatırda tutma
derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek
derhâtır eylemek hatırlamak
derhor (F) [ درخور ] layık
derîçe (F) [ 1 [دریچه pencere 2küçük kapı
derk (A) [ 1 [درک anlama, idrak etme 2alma
derk etmek anlamak, idrak etmek
derkenâr (F-A) [ درکنار ] kenar yazısı
dermân (F) [ 1 [درمان ilaç 2çare 3güç
dermânde (F) [ 1 [درمانده aciz 2zavallı
dermeyân (F) [ درميان ] ortada
dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak
dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak
derpîş (F) [ درپيش ] göz önünde
derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak
derpîş etmek göz önünde bulundurmak
derrâk (A) [ دراک ] anlayışlı
derre (F) [ دره ] dere
dersaadet (F-A) [ در سعادت ] İstanbul
dershân (A-F) [ درسخوان ] öğrenci
deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek
deruhde etmek üstüne almak
derûn (F) [ 1 [درون iç, içerisi 2gönül
derûnî (F) [ درونی ] içten gelen, içe ait
dervâze (F) [ 1 [دروازه ana kapı 2kale kapısı 3şehir kapısı
dervîş (F) [ 1 [درویش yoksul 2tarikat şeyhine bağlı mürit
dervîşân (F) [ درویشان ] dervişler
deryâ (F) [ دریا ] deniz
deryâdil (F) [ 1 [دریادل gönlü zengin 2büyük himmetli
deryâneverd (F) [ دریانورد ] denizci
derzî (F) [ درزی ] terzi
desâis (A) [ دسائس ] hileler, oyunlar
desîse (A) [ دسيسه ] hile, oyun
desîsekâr (A-F) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz
dessâs (A) [ دساس ] hileci, düzenbaz
dest (F) [ دست ] el
destân (F) [ 1 [دستان hikaye 2destan 3masal
destâr (F) [ دستار ] sarık
destâvîz (F) [ دستاویز ] küçük hediye
destbedest (F) [ دست بدست ] elden ele
destbûs (F) [ دست بوس ] el öpen
destbûsî (F) [ دست بوسی ] el öpme
deste (F) [ 1 [دسته grup 2demet 3kulp
destere (F) [ دستره ] testere, bıçkı
destgâh (F) [ 1 [دستگاه tezgah 2atölye 3halı dokuma tezgahı
destgîr (F) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden
destî (F) [ دستی ] testi
destkâr (F) [ دستکار ] il işi
destmâl (F) [ 1 [دستمال mendil 2el bezi
destmüzd (F) [ 1 [دست مزد ücret, el emeği 2bahşiş
destres (F) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek
destres olmak ulaşmak, elde etmek
destres olunmak ulaşılmak
destûr (F) [ 1 [دستور izin 2zerdüşt rahibi 3uzak dur 4izin ver
deşne (F) [ دشنه ] hançer
deşt (F) [ 1 [دشت kır 2ova 3çöl
devâ (A) [ 1 [دواء ilaç 2çare
devâbb (A) [ 1 [دواب yük hayvanları 2binek hayvanları
devâir (A) [ دوائر ] daireler
devâm (A) [ 1 [دوام süreklilik 2kalıcılık 3devam
devâsâz (A-F) [ 1 [دواساز çare olan 2tedavi eden, şifa veren
devât (A) [ دوات ] divit
devâvîn (A) [ دواوین ] divanlar
deverân (A) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım
deverân etmek dönmek, dolanmak
devlet (A) [ 1 [دولت devlet 2talih 3mevki
devr (A) [ 1 [دور devir 2dönme
devrân (A) [ دوران ] felek, zamane
devre (A) [ دوره ] dönem
dey (F) [ دی ] kış
deyn (A) [ دین ] borç
deyr (A) [ دیر ] manastır

dıl’ (A) [ ضلع ] kenar
dırâz (F) [ دراز ] uzun

dî (F) [ دی ] dün
dîbâ (F) [ دیبا ] ipekli kumaş
dîbâce (F) [ دیباجه ] giriş, önsöz
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Aralık 2009, 22:39:36
dicâce (A) [ دجاجه ] tavuk
dîdâr (F) [ 1 [دیدار görüşme, buluşma 2yüz
dîde (F) [ دیده ] görmüş
dîde (F) [ دیده ] göz
dîdegân (F) [ دیدگان ] gözler
dîg (F) [ دیگ ] tencere
diger (F) [ دگر ] diğer, başka
dîgergûn (F) [ دگرگون ] başka
dîgerkâm (F) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen
dih (F) [ ده ] köy
dihât (F) [ دهات ] köyler
dihhodâ (F) [ 1 [دهخدا köy ağası 2köy kahyası
dihkân (F) [ 1 [دهقان çiftçi 2köy ağası
dikkat (A) [ 1 [دقت dakiklik 2incelik 3dikkat
dil (F) [ دل ] gönül
dilârâ (F) [ دل آرا ] gönül süsleyen
dilâşûb (F) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili
dilâver (F) [ دلاور ] yürekli, yiğit
dilâvîz (F) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici
dilâzâr (F) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten
dilâzürde (F) [ دل آزرده ] kalbi kırık
dilbâz (F) [ دلباز ] gönül şenlendiren
dilbend (F) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili
dilber (F) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili
dilbeste (F) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık
dilcû (F) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili
dildâde (F) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık
dildâr (F) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili
dildüzd (F) [ دل دزد ] gönül hırsızı
dilefgâr (F) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık
dilefrûz (F) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili
dilfigâr (F) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık
dilfirîb (F) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili
dilgîr (F) [ دلگير ] kırgın, alınmış
dilgüdâz (F) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü
dilgüşâ (F) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici
dilhâh (F) [ دلخواه ] gönlün istediği
dilhaste (F) [ دلخواسته ] gönlü yaralı
dilhırâş (F) [ دل خراش ] yürek parçalayan
dilhûn (F) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan
dilîr (F) [ دلير ] yürekli, yiğit
dilkeş (F) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici
dilnişîn (F) [ دلنشين ] makbul, hoş
dilnüvaz (F) [ دل نواز ] gönül okşayan
dilpesend (F) [ دل پسند ] gönlün beğendiği
dilrübâ (F) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan
dilsûhte (F) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı
dilsûz (F) [ دلسوز ] yürek yakan
dilşâd (F) [ دلشاد ] gönlü şen
dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek
dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak
dilşikâr (F) [ دل شکار ] gönül avcısı
dilşiken (F) [ دل شکن ] kalp kıran
dilşikeste (F) [ دل شکسته ] kalbi kırık
dilteng (F) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı
dilteşne (F) [ دل تشنه ] can atan
dimâğ (A) [ 1 [ دماغ beyin 2bilinç, şuur
dindârî (A-F) [ دینداری ] dindarlık
dînen (A) [ دینا ] dince, din bakımından
dînî (A) [ دینی ] dinsel
dîr (F) [ دیر ] geç
dirahşân (F) [ درخشان ] parlak, parlayan
diraht (F) [ درخت ] ağaç
dirâyetli (A-T) bilgili ve kavrama yeteneği olan
direfş (F) [ 1 [ درفش sancak 2bayrak
direm (F) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para
dirîğ (F) [ دریغ ] esirgeme
dirîğ etmek esirgemek
dirîğâ (F) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun
dîrîn (F) [ دیرین ] eski
dîrîne (F) [ دیرینه ] eski
dîşeb (F) [ دیشب ] dün gece
dîvân (A) [ 1 [ دیوان meclis 2padişah meclisi 3şairin şiirlerinin bir araya
getirildiği eser
dîvâne (F) [ دیوانه ] deli, çılgın
dîvânegî (F) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık
dîvâr (F) [ دیوار ] duvar
diyâr (A) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket
dizdâr (F) [ دزدار ] kale muhafızı

dost (F) [ 1 [ دوست sevgili 2yakın arkadaş 3Tanrı
dostâne (F) [ دوستانه ] dostça
dostî (F) [ دوستی ] dostluk
dostkâm (F) [ دوستکام ] dost canlısı

duâgû (A-F) [ دعاگو ] duacı, dua eden
dûçâr (F) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış
dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek
dûçâr olmak uğramak, müptela olmak
dûd (A) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt
dûd (F) [ دود ] duman
dûde (F) [ دوده ] is
dûdmân (F) [ دودمان ] soy sop
dûğ (F) [ دوغ ] ayran
duhân (A) [ 1 [ دخان tütün 2duman
duht (F) [ دخت ] kız
duhter (F) [ دختر ] kız
duhûl (A) [ دخول ] giriş, içeri girme
duhûl etmek girmek, içeri girmek
duhûliye (A) [ دخوليه ] giriş ücreti
dumûr (A) [ دمور ] körelme
dûn (A) [ 1 [ دون aşağı, alt 2aşağılık, adi
dûnperver (A-F) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan
dûr (F) [ دور ] uzak
dûrbîn (F) [ دوربين ] dürbün
dûrdest (F) [ دوردست ] ırak, çok uzak
dûrendîş (F) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen
dûrî (F) [ دوری ] uzaklık
durûb-i emsâl (A-F) [ ضروب امثال ] atasözleri
durûd (F) [ 1 [ درود övgü 2selam
dûst (F) [ 1 [ دوست dost 2sevgili 3Tanrı
dûş (F) [ دوش ] dün gece
dûş (F) [ دوش ] omuz
dûşîze (F) [ دوشيزه ] kız, matmazel
dûzah (F) [ دوزخ ] cehennem

dü (F) [ دو ] iki
dübâre (F) [ دوباره ] tekrar, yeniden
dübb (A) [ دب ] ayı
dübür (A) [ 1 [ دبر makat 2arka
dücâce (A) [ دجاجه ] tavuk
düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak
düdil (F) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü
dühûr (A) [ 1 [ دهور devirler 2dünyalar
dühül (F) [ دهل ] davul
düm (F) [ دم ] kuyruk
dümbâl (F) [ 1 [ دنبال kuyruk 2peş, art
dümel (A) [ دمل ] kan çıbanı
dümûy (F) [ دوموی ] kırçıl
dünbâl (F) [ 1 [ دنبال kuyruk 2peş, art
dünbek (F) [ دنبک ] dümbelek
dünîm (F) [ دونيم ] ikiye bölünmüş
dünyâperest (A-F) [ دنياپرست ] dünya düşkünü
dünyevî (A) [ دنيوی ] dünya ile ilgili
dürc (A) [ 1 [ درج kutu 2mücevher kutusu 3sevgilinin küçük ağzı
dürd (F) [ درد ] tortu
dürdâne (A-F) [ 1 [ دردانه inci tanesi 2sevgili
dürdkeş (F) [ دردکش ] tortulu şarap içen
dürer (A) [ درر ] inciler
dürr (A) [ در ] inci
dürrâ’a (A) [ دراعه ] ferace
dürre (A) [ دره ] iri inci
dürû (F) [ دورو ] ikiyüzlü
dürûğ (F) [ دروغ ] yalan
dürûğzen (F) [ دروغ زن ] yalancı
dürûs (A) [ دروس ] dersler
dürüst (F) [ 1 [ درست sağlıklı 2tam 3doğru
dürüşt (F) [ 1 [ درشت kaba 2iri 3kalın
düstûr (A) [ 1 [ دستور kural, prensip 2kanun kitabı
düşenbe (F) [ دوشنبه ] pazartesi
düşine (F) [ دوشينه ] dün geceki
düşmen (F) [ دشمن ] düşman
düşnâm (F) [ دشنام ] küfür, sövgü
düşvâr (F) [ دشوار ] güç
düvâzdeh (F) [ دوازده ] oniki
düvel (A) [ دول ] devletler
düvist (F) [ دویست ] ikiyüz
düvüm (F) [ دوم ] ikinci
düyûn (A) [ دیون ] borçlar
düzd (F) [ دزد ] hırsız
düzdî (F) [ دزدی ] hırsızlık
düzdîde (F) [ دزدیده ] çalıntı, çalınmış
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Aralık 2009, 22:40:12
-E-


eâcîb (A) [ اعاجب ] şaşılası şeyler
eamm (A) [ اعم ] genelde, yaygın haliyle
eâzım (A) [ اعاظم ] büyükler, ileri gelenler
eazz (A) [ اعز ] çok değerli

eb (A) [ 1 [ اب baba 2ata, ced
eb’âd (A) [ 1 [ ابعاد boyutlar 2uzunluklar
eb’ad (A) [ ابعد ] çok uzak
ebâbil (A) [ ابابيل ] kırlangıç
ebâtil (A) [ اباطل ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler
ebced (A) [ ابجد ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi
ebcedhân (A-F) [ 1 [ ابجدخوان okula yeni başlamış öğrenci 2acemi,
deneyimsiz
ebdâl (A) [ ابدال ] derviş, abdal
ebdân (A) [ ابدان ] bedenler
ebed (A) [ ابد ] sonsuz gelecek zaman
ebeden (A) [ ابدا ] asla, hiçbir zaman
ebedî (A) [ ابدی ] sonsuz
ebediyyen (A) [ ابدیا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman
ebediyyet (A) [ ابدیت ] sonsuzluk
ebeveyn (A) [ ابوین ] anababa
ebhâr (A) [ ابحار ] denizler
ebhâs (A) [ ابحاث ] bahisler, tartışmalar
ebî (A) [ ابی ] baba
ebkem (A) [ ابکم ] dilsiz
eblak (A) [ ابلق ] alacalı
ebleh (A) [ ابله ] bön
eblehâne (A-F) [ ابلهانه ] bön bön
eblehî (A-F) [ ابلهی ] bönlük
ebnâ (A) [ ابنا ] oğullar
ebniye (A) [ ابنيه ] binalar
ebr (F) [ ابر ] bulut
ebrâlûd (F) [ ابرآلود ] bulutlu
ebrâr (A) [ ابرار ] iyi insanlar, dürüst insanlar
ebred (A) [ ابرد ] dondurucu soğuk, çok soğuk
ebreş (A) [ 1 [ ابرش alacalı at 2alaca
ebrişüm (F) [ ابریشم ] ipek, bükülü ipek
ebrû (F) [ ابرو ] kaş
ebsâr (A) [ ابصار ] gözler
ebülbeşer (A) [ ابوالبشر ] Âdem
ebvâb (A) [ 1 [ ابواب kapılar 2bölümler, bâblar
ebyât (A) [ ابيات ] beyitler
ebyaz (A) [ ابيض ] bembeyaz

ecânib (A) [ اجانب ] yabancılar
ecdâd (A) [ اجداد ] atalar, cedler
ecel (A) [ اجل ] hayatın sonu
ecell (A) [ اجل ] çok büyük, ulular ulusu
echel (A) [ اجهل ] zırcahil
echelüminkaragöz (A-T) [ اجهل من قره گوز ] zırcahil
ecir (A) [ 1 [ اجر ödül 2ücret
ecnâs (A) [ اجناس ] türler, cinsler
ecnebî (A) [ اجنبی ] yabancı
ecr (A) [ 1 [ اجر ödül 2ücret
ecrâm (A) [ اجرام ] cansız varlıklar
ecrâm -ı semâviyye [ اجرام سماویه ]gök cisimleri
ecsâd (A) [ 1 [ اجساد cesetler 2bedenler
ecsâm (A) [ 1 [ اجسام cisimler 2vücutlar
ecvef (A) [ 1 [ اجوف kof 2--------
ecvibe (A) [ اجوبه ] cevaplar
eczâ (A) [ 1 [ اجزا parçalar 2ilaç hammaddeleri
eczâhâne (A-F) [ اجزاخانه ] eczane

ed’iye (A) [ ادعيه ] dualar
edâ (A) [ 1 [ ادا ödeme 2yapma, yerine getirme 3tarz, tavır 4çalım
edeb (A) [ 1 [ ادب terbiye 2utanma duygusu 3edebiyat
edepli (A-T) terbiyeli, edep sahibi
edevât (A) [ ادوات ] avadanlık, araçlar, aletler
edîb (A) [ 1 [ ادیب edebiyatçı 2edepli
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 21 Aralık 2009, 16:24:33
edîbe (A) [ 1 [ ادیبه bayan edebiyatçı 2edepli bayan
edille (A) [ 1 [ ادله deliller 2rehberler
edîm (A) [ ادیم ] tabaklanmış deri 2yüzey, yüz
ednâ (A) [ 1 [ ادنی en aşağı 2alçak mı alçak
edvâr (A) [ ادوار ] devirler, çağlar
edviye (A) [ ادویه ] ilaçlar, devalar
edyân (A) [ ادیان ] dinler
edyâr (A) [ ادیار ] manastırlar

ef’âl (A) [ 1 [ افعال fiiller 2hareketler, eylemler
ef’î (A) [ افعی ] engerek yılanı
efâzıl (A) [ 1 [ افاضل seçkin insanlar 2bilginler
efdal (A) [ افضل ] en üstün, en iyi
efgân (F) [ افغان ] feryat etme, figan etme
efkâr (A) [ افکار ] fikirler, düşünceler
efkâr -ı âmme [ افکار عامه ] kamuoyu
eflâk (A) [ افلاک ] gökler, felekler
efrâd (A) [ افراد ] fertler, bireyler
efrenc (A) [ افرنج ] Batılı, Avrupalı
efsâne (F) [ 1 [ افسانه masal 2efsane
efsâr (F) [ افسار ] yular
efser (F) [ افسر ] subay
efser (F) [ افسر ] taç
efsun (F) [ افسون ] afsun, büyü
efsunger (F) [ 1 [ افسونگر afsuncu 2büyüleyici
efsûs (F) [ افسوس ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun
efsürde (F) [ 1 [ افسرده donuk 2üzgün, moral çöküntüsü içinde 3duygusuz
efşüre (F) [ افشره ] sıkılmış meyva suyu
efvâc (A) [ افواج ] bölükler
efvâh (A) [ افواه ] ağızlar
efyûn (F) [ افيون ] afyon
efzâr (F) [ افزار ] alet, araç gereç
efzâyiş (F) [ افزایش ] artış
efzûn (F) [ افزون ] fazla
eger (F) [ اگر ] eğer

ehad (A) [ 1 [ احد bir, tek 2Tanrı
ehâdîs (A) [ احادیث ] hadisler
ehadiyyet (A) [ 1 [ احدیت birlik 2Tanrı’nın birliği
ehâlî (A) [ اهالی ] ahali, halk
ehass (A) [ اخص ] başlıca
ehdâf (A) [ اهداف ] hedefler
ehemm (A) [ اهم ] en önemlisi
ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek
ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak
ehemmiyyet (A) [ اهميت ] önem
ehibbâ (A) [ احبا ] dostlar
ehil (A) [ 1 [ اهل maharet sahibi 2evcil 3bir yerde ikamet eden 4bir yere
mensup
ehl (A) [ 1 [ اهل maharet sahibi 2evcil 3bir yerde ikamet eden 4bir yere
veya görüşe mensup
ehl -i din [ اهل دین ] bir dine inananlar
ehl -i hâl [ اهل حال ] halden anlayan
ehl -i hubre [ اهل خبره ] bilirkişi
ehl -i îman [ اهل ایمان ] iman edenler, inananlar
ehl -i salib [ اهل صليب ] haçlılar
ehl -i vukûf [ اهل وقوف ] bilirkişi
ehliyyet (A) [ 1 [ اهليت beceri sahipliği, yeterlilik, yetki 3yeterlilik belgesi
ehrâm (A) [ اهرام ] piramit
ehrimen (F) [ اهرمن ] kötülük tanrısı, şeytan
ehsâs (A) [ احساس ] duygular, hisler
ehven (A) [ 1 [ اهون çok ucuz 2çok kolay
ehzâb (A) [ 1 [ احزاب hizipler 2partiler 3gruplar

eimme (A) [ ائمه ] imamlar, önderler
eizze (A) [ 1 [ اعزه azizler, ermişler 2saygın kişiler

ejder (F) [ 1 [ اژدر büyük yılan 2ejderha
ejderhâ (F) [ 1 [ اژدرها büyük yılan 2ejderha

ekâbir (A) [ اکابر ] büyükler, ileri gelenler
ekâlîm (A) [ 1 [ اقاليم ülkeler 2büyük toprak parçaları
ekall (A) [ اقل ] en az
ekalliyet (A) [ اقليت ] azınlık
ekârib (A) [ اقارب ] yakınlar, akrabalar
ekâvîl (A) [ اقاویل ] sözler
ekber (A) [ اکبر ] en büyük
ekdâr (A) [ اکدار ] kederler, üzüntüler
ekfân (A) [ اکفان ] kefenler
ekhâl (A) [ اکحال ] sürmeler
ekîd (A) [ اکيد ] kesin
ekîden (A) [ اکيدا ] kesinlikle
ekl (A) [ اکل ] yeme
ekl edilmek yenilmek
ekmel (A) [ اکمل ] mükemmel, tam
eknâf (A) [ اکناف ] yerler, yöreler, taraflar
eknûn (F) [ اکنون ] şimdi
ekrem (A) [ اکرم ] çok cömert
ekser (A) [ اکثر ] en çok
ekserî (A) [ 1 [ اکثری çoğu 2çoğu kez
ekseriyyâ (A) [ اکثریا ] çoğu zaman, sık sık
ekseriyyet (A) [ اکثریت ] çoğunluk
ekseriyyet -i ârâ [ اکثریت آراء ] oy çokluğu
ekseriyyet -i mutlaka [ اکثریت مطلقه ] çoğunluk
ektâf (A) [ 1 [ اکتاف omuzlar 2kürek kemikleri
ekûl (A) [ اکول ] pisboğaz
ekvân (A) [ 1 [ اکوان dünyalar 2varlıklar
ekyâl (A) [ 1 [ اکيال kileler 2ölçekler
ekzeb (A) [ اکذب ] kuyruklu yalan

el’an (A) [ الآن ] şimdi
elaman (A) [ الامان ] aman dileme, imdat, yardım
elbise (A) [ البسه ] giysiler
elem (A) [ الم ] acı, üzüntü
elemzede (A-F) [ الم زده ] elemli
elf (A) [ الف ] bin
elfâz (A) [ الفاظ ] sözler, lafızlar
elhâc (A) [ الحاج ] hacı
elhâlet hâzihi (A) [ الحالة هذه ] şimdiki, günümüzdeki
elhân (A) [ الحان ] şarkılar, melodiler
elhâsıl (A) [ الحاصل ] sonuçta
elifba (A) [ الفبا ] alfabe
elîm (A) [ اليم ] acı, acıklı
elîme (A) [ اليمه ] acı, acıklı
elkıssa (A) [ القصه ] kısacası, sonuç olarak
elsine (A) [ السنه ] diller, lisanlar
eltâf (A) [ الطاف ] iyilikler, lütuflar
elvâh (A) [ الواح ] levhalar, tablolar
elvân (A) [ الوان ] renkler
elvedâ (A) [ الوداع ] elveda
elviye (A) [ الویه ] sancaklar

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 21 Aralık 2009, 16:25:15
elyâf (A) [ الياف ] lifler
elyevm (A) [ اليوم ] bugün
elzem (A) [ الزم ] çok gerekli

em’â (A) [ امعا ] bağırsaklar
emâkin (A) [ اماکن ] mekanlar
emân (A) [ امان ] aman dileme
emânât-ı mübâreke (A-F) [ امانات مبارکه ] kutsal emanetler
emânet (A) [ 1 [ امانت eminlik 2emanet
emânetdâr (A-F) [ امانت دار ] emanetçi
emâneten (A) [ امانة ] emanet olarak
emârât (A) [ امارات ] işaretler, belirtiler
emâre (A) [ اماره ] işaret, belirti
emaret (A) [ امارت ] beylik, emirlik
emced (A) [ امجد ] çok onurlu, çok şerefli
emel (A) [ امل ] arzu
emhâl (A) [ امهال ] mühletler
emhâr (A) [ امهار ] mehirler
emîn (A) [ 1 [ امين güvenilir 2emniyetli
emir (A) [ امر ] buyruk, emir
emîr (A) [ امير ] bey, emirlik başkanı, emir
emir ısdâr edilmek (A-T) emir çıkartılmak
emirnâme (A-F) [ امرنامه ] ferman, emir belgesi
emkine (A) [ امکنه ] mekanlar, yerler
emlâk (A) [ املاک ] mülkler
emmâre (A) [ اماره ] emredici
emn (A) [ امن ] güvenlik, emniyet
emniyyet (A) [ 1 [ امنيت güvenlik 2emniyet teşkilatı
emr (A) [ 1 [ امر emir, buyruk 2iş
emrâz (A) [ امراض ] hastalıklar
emred (A) [ امرد ] bıyıkları yeni terlemiş genç
emsâl (A) [ 1 [ امثال hikayeler 2masallar
emsâl (A) [ 1 [ امثال örnekler 2benzerler
emsile (A) [ امثله ] örnekler
emtia (A) [ امتعه ] mallar
emvâc (A) [ امواج ] dalgalar
emvâl (A) [ اموال ] mallar
emvâl -ı gayr-i menkûle [ اموال غير منقوله ] taşınmaz mallar
emvât (A) [ اموات ] ölüler
emzice (A) [ امزجه ] mizaçlar, karakterler

enâm (A) [ 1 [ انام canlılar 2insanlar
enbân (F) [ انبان ] heybe
enbâr (F) [ انبار ] ambar
enbîk (A) [ انبيق ] imbik
enbiyâ (A) [ انبيا ] peygamberler
enbûh (F) [ 1 [ انبوه kalabalık 2gür 3yoğun
encâm (F) [ انجام ] son
encîr (F) [ انجير ] incir
encüm (A) [ انجم ] yıldızlar
encümen (F) [ 1 [ انجمن topluluk 2dernek 3heyet 4komisyon
endâm (F) [ اندام ] boy bos
endâze (F) [ 60 [ اندازه cmlik uzunluk ölçüsü
endek (F) [ اندک ] az
ender (A) [ اندر ] çok az bulunan
enderûn (F) [ 1 [ اندرون iç, içerisi 2harem dairesi 3gönül, kalp
enderü’l-vukû (A) [ اندرالوقوع ] az rastlanır
endîşe (F) [ 1 [ اندیشه düşünce 2kaygı
endişeli (F-T) kaygılı
endîşenâk olmak kaygılanmak
endîşnâk (F) [ 1 [ اندیشناک düşünceli 2kaygılı
endûh (F) [ اندوه ] keder
ene (A) [ انا ] ben
enf (A) [ انف ] burun
enfâs (A) [ انفاس ] nefesler, soluklar
enfes (A) [ انفس ] çok nefis
enfüs (A) [ 1 [ انفس nefisler 2ruhlar
engâr (F) [ انگار ] san
engûr (F) [ انگور ] üzüm
engübin (F) [ انگبن ] bal
engüşt (F) [ انگشت ] parmak
engüşter (F) [ انگشتر ] yüzük
engüştnümâ (F) [ انگشت نما ] parmakla gösterilen
enhâr (A) [ انهار ] nehirler, ırmaklar
enîn (A) [ انين ] inleme, inilti
enîs (A) [ 1 [ انيس dost 2sevgili
enkâz (A) [ انقاض ] yıkıntı
enmûzec (A) [ انموزج ] örnek, numûne
ensâb (A) [ انساب ] nesepler, soylar
ensâc (A) [ انساج ] dokular
ensâl (A) [ انسال ] nesiller, kuşaklar
ensâr (A) [ انصار ] yardımcılar
ensice (A) [ 1 [ انسجه dokular 2kumaşlar
envâ’ (A) [ انواع ] çeşitler, neviler
envâr (A) [ انوار ] ışıklar
enver (A) [ انور ] çok parlak
enzâr (A) [ انظار ] bakışlar, gözler

erâcîf (A) [ اراجيف ] saçmalıklar, uydurmalar
erâmil (A) [ ارامل ] dullar
erâzî (A) [ اراضی ] arazi
erâzil (A) [ اراذل ] reziller, aşağılıklar
erba’ (A) [ اربع ] dört
erba’a (A) [ اربعه ] dört
erbâb (A) [ 1 [ ارباب sahip 2başkan 3usta
erbain (A) [ اربعين ] kırk hadîs-i ~ kırk hadis
erc (F) [ ارج ] değer
ercmend (F) [ ارجمند ] değerli, saygın
ercümend (F) [ ارجمند ] değerli, saygın
erfa’ (A) [ ارفع ] çok yüce, çok yüksek
erganun (F) [ ارغنون ] org
ergevân (F) [ ارغوان ] erguvan
erguvân (F) [ ارغوان ] erguvan
erguvânî (F) [ ارغوانی ] erguvan rengi
erîke (A) [ اریکه ] taht
eriş (F) [ ارش ] arşın
erkâm (A) [ 1 [ ارقام rakamlar 2yazılar
erkân (A) [ 1 [ ارکان direkler 2temeller, esaslar 3ileri gelenler, üst düzeyde
bulunanlar 4önderler
erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ارکان حربيهء عموميه ] genel kurmay başkanlığı
ermeğân (F) [ ارمغان ] armağan
erneb (A) [ ارنب ] tavşan
erre (F) [ اره ] testere
ervâh (A) [ ارواح ] ruhlar
erz (F) [ ارز ] değer, kıymet
erzâk (A) [ ارزاق ] yiyecek, erzak
erzân (F) [ 1 [ ارزان ucuz 2yaraşır, layık
erzânî (F) [ 1 [ ارزانی ucuzluk 2liyakat, yeterlilik
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 21 Aralık 2009, 16:25:49
erzel (A) [ ارذل ] en rezil, en aşağılık
erzen (F) [ ارزن ] darı
erziş (F) [ ارزش ] değer, kıymet, itibar
erzîz (F) [ ارزیز ] kalay

es’ad (A) [ اسعد ] çok mutlu
es’âr (A) [ اسعار ] fiyatlar
es’ile (A) [ اسئله ] sorular
esâmî (A) [ اسامی ] isimler
esâret (A) [ اسارت ] tutsaklık
esâs (A) [ اساس ] asıl, kök, temel
esâsât (A) [ اساسات ] asıllar, esaslar
esâsen (A) [ اساسا ] aslında
esâtîr (A) [ 1 [ اساطير mitoloji 2uydurma sözler
esâtîz (A) [ 1 [ اساتيذ ustalar 2üstadlar
esb (F) [ اسب ] at
esbâb (A) [ اسباب ] sebepler
esbâb -ı mûcibe [ اسباب موجبه ] gerekçe, gerekçeler
esbâb -ı mücbire [ اسباب مجبره ] zorlayıcı sebepler
esbâb -ı zarûriyye [ اسباب ضروریه ] zorunlu sebepler
esbak (A) [ اسبق ] önceki, daha önceki, eski
esed (A) [ اسد ] arslan
esef (A) [ اسف ] üzülme, hayıflanma
esefâ (A) [ اسفا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
esefnâk (A-F) [ اسفناک ] üzücü
eser (A) [ 1 [ اثر iz 2eser, yapıt 3kitap
esfâr (A) [ اسفار ] seferler, yolculuklar
esfel (A) [ 1 [ اسفل en aşağı 2aşağılıkların en aşalığı
eshâb (A) [ 1 [ اصحاب sahipler 2ashab
eshâm (A) [ 1 [ اسهام hisseler 2senetler
eshâr (A) [ اسحار ] seherler
eshel (A) [ اسهل ] en kolay
eshiyâ (A) [ اسخيا ] cömertler
esîr (A) [ اسير ] tutsak
esîrân (A-F) [ اسيران ] tutsaklar
eslâf (A) [ اسلاف ] selefler, geçmişler
esliha (A) [ اسلحه ] silahlar
esmâ (A) [ اسما ] isimler
esmân (A) [ اثمان ] değerler, kıymetler, bedeller
esmâr (A) [ اثمار ] meyvalar
esmer (A) [ اسمر ] karayağız, esmer, koyu tenli
esnâ (A) [ اثنا ] sıra, an
esnâf (A) [ 1 [ اصناف sınıflar 2esnaf
esnâm (A) [ اصنام ] putlar
esnân (A) [ اسنان ] dişler
esra’ (A) [ اسرع ] en çabuk, en hızlı
esrâr (A) [ اسرار ] sırlar, gizler
esrârengîz (A-F) [ اسرارانگيز ] gizemli
esrarkeş (A-F) [ اسرارکش ] esrar içen, esrarcı
ester (F) [ استر ] katır
esvâb (A) [ اثواب ] giysiler
esvât (A) [ اصوات ] sesler
esved (A) [ اسود ] siyah
esyâf (A) [ اسياف ] kılıçlar

eş’âr (A) [ اشعار ] şiirler
eşcâr (A) [ اشجار ] ağaçlar
eşhâs (A) [ اشخاص ] kişiler
eşhür (A) [ اسهر ] aylar
eşi’a (A) [ اشعه ] ışıklar, ışınlar
eşk (F) [ اشک ] gözyaşı
eşkâl (A) [ اشکال ] şekiller
eşkâlûd (F) [ اشک آلود ] gözyaşlı
eşkiyâ (A) [ اشقيا ] haydutlar, yol kesenler
eşna’ (A) [ اشنع ] en kötü, en çirkin
eşrâf (A) [ اشراف ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete
eşref (A) [ اشرف ] en şerefli
eşref -i mahlûkât [ اشرف مخلوقات ] varlıkların en şereflisi, insan

et’ime (A) [ اطعمه ] yiyecekler
etemm (A) [ اتم ] tam, mükemmel, eksiksiz
etfâl (A) [ اطفال ] çocuklar
etıbbâ (A) [ اطبا ] doktorlar, tabipler
etrâf (A) [ اطراف ] yöre, çevre
etrâk (A) [ اتراک ] Türkler
etvâr (A) [ اطوار ] tavırlar

evâhir (A) [ اواخر ] sonlar, son günler
evâil (A) [ اوائل ] başlar, ilk günler
evâmir (A) [ اوامر ] emirler, buyruklar
evân (A) [ اوان ] çağ
evânî-i turâbe (A-F) [ اوانی ترابه ] toprak çanak çömlek
evâsıt (A) [ اواسط ] ortalar, ortadakiler
evbâş (A) [ اوباش ] ayak takımı, külhanbeyler
evc (A) [ اوج ] doruk, zirve
evdiye (A) [ اودیه ] vadiler, dereler
evhad (A) [ اوحد ] bir tane, biricik
evhâm (A) [ اوهام ] vehimler, kuruntular
evkâf (A) [ اوقاف ] vakıflar
evkât (A) [ اوقات ] vakitler
evlâ (A) [ اولی ] en iyi, en uygun
evlâd (A) [ 1 [ اولاد çocuklar 2soy
evleviyyet (A) [ اولویت ] öncelik
evliyâ (A) [ 1 [ اوليا velîler 2önderler 3yetkililer
evrâd (A) [ اوراد ] dualar
evrâk (A) [ 1 [ اوراق kağıtlar 2belgeler 3arşiv
evreng (F) [ اورنگ ] taht
evsâf (A) [ اوصاف ] vasıflar, özellikler
evsat (A) [ اوسط ] orta, ortadaki
evtâd (A) [ اوتاد ] kazıklar
evvel (A) [ 1 [ اول ilk 2başlangıç 3önce
evvelâ (A) [ اولا ] ilkin, ilk önce
evvelâhır (A) [ اول آخر ] alt tarafı, önü sonu
evvelbahar (A-F) [ اول بهار ] ilkbahar
evvelemirde (A-T) işin başında, her şeyden önce
evveliyyât (A) [ اوليات ] daha öncesi, eski durumu
evzân (A) [ 1 [ اوزان ölçüler 2vezinler 3ağırlıklar

eyâlât (A) [ 1 [ ایالات eyaletler 2memleketler, topraklar
eytâm (A) [ ایتام ] yetimler, öksüzler
eyvân (F) [ 1 [ ایوان ayvan 2sundurma 3çardak
eyyâm (A) [ ایام ] günler
eyzan (A) [ ایضا ] ve yine, aynı şekilde

ezânî (A) [ اذانی ] ezan ile ilgili
ezdâd (A) [ اضداد ] karşıtlar, zıtlar
ezel (A) [ ازل ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk
ezelbeezel (A-F) [ ازل به ازل ] ezelden beri
ezelî (A) [ ازلی ] ezele ilişkin
ezeliyyet (A) [ ازليت ] ezellik durumu
ezhân (A) [ اذهان ] zihinler
ezhâr (A) [ ازهار ] çiçekler
eziyyet (A) [ اذیت ] üzme
ezkâr (A) [ 1 [ اذکار zikirler 2anmalar
ezkazâ (F-A) [ ازقضا ] tesadüfen
ezkiyâ (A) [ اذکيا ] zekiler
ezmân (A) [ ازمان ] zamanlar
ezmine (A) [ ازمنه ] zamanlar, çağlar
ezmine -i cedîde [ ازمنهء جدیده ] yeni çağ
ezmine -i kadîme [ ازمنهء قدیمه ] eski zamanlar, eski çağlar
ezmine -i mütekaddime [ ازمنهء متقدمه ] eski çağlar
ezrak (A) [ ازرق ] mavi
ezvâc (A) [ ازواج ] çiftler
ezvâk (A) [ اذواق ] zevkler
ezyâl (A) [ 1 [ اذیال ekler, zeyiller 2kuyruklar
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 21 Aralık 2009, 16:26:22
-F-



fa’âl (A) [ فعال ] hareketli, çalışkan
fa’âliyyet (A) [ فعاليت ] hareketlilik, çalışma
fâcia (A) [ 1 [ فاجعه acıklı olay 2felaket 3dram
fâciât (A) [ 1 [ فاجعات acıklı olaylar, facialar 2felaketler
fâcir (A) [ 1 [ فاجر günah işleyen 2karşı cinse düşkün olan
fağfur (F) [ فغفور ] Çin imparatoru
fağfûrî (F) [ فغفوری ] çini
fahâmet (A) [ 1 [ فخامت yücelik, ululuk 2kıymet
fahhâr (A) [ فخار ] övüngen
fâhir (A) [ 1 [ فاخر değerli 2şerefli, onurlu
fâhiş (A) [ 1 [ فاحش aşırı 2büyük çirkin, kötü
fâhişe (A) [ فاحشه ] fuhuş yapan kadın
fâhişehane (A-F) [ فاحشه خانه ] genelev
fahr (A) [ فخر ] övünç, kıvanç
fahrî (A) [ 1 [ فخری onursal 2ücret almadan, kendi isteğiyle
fahşâ (A) [ فحشا ] fuhuş
fâhte (A) [ فاخته ] güvercin, yaban güvercini
fahûr (A) [ فخور ] övüngen
fâide (A) [ فائده ] yarar, kazanç, fayda
fâidebahş (A-F) [ فائده بخش ] yararlı, faydalı
fâik (A) [ فائق ] üstün
fâikiyyet (A) [ فائقيت ] üstünlük
fâil (A) [ 1 [ فاعل yapan 2özne 3etkili
fâiliyyet (A) [ فاعليت ] etkenlik, aktivite
fâiz (A) [ 1 [ فائض taşan 2faiz, paradan elde edilen kazanç
fâka (A) [ فاقه ] yoksulluk
fakâhet (A) [ فقاهت ] fıkıhçılık
fakat (A) [ فقط ] ancak, yalnız
fakd (A) [ فقد ] yokluk, yoksunluk
fakîd (A) [ فقيد ] eşi az bulunur
fakîh (A) [ فقيه ] islam hukukçusu, fakih
fâkiha (A) [ فاکهه ] meyva
fakîr (A) [ 1 [ فقير yoksul 2bendeniz 3dilenci 4derviş
fakirhâne (A-F) [ فقيرخانه ] bendenizin evi
fakr (A) [ فقر ] yoksulluk
fâl (F) [ فال ] fal
falaka (A) [ فلقه ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan
düzenek
fâlic (A) [ فلج ] felç
fâlnâme (F) [ فالنامه ] fal kitabı
fâm (F) [ فام ] renk
fânî (A) [ 1 [ فانی ölümlü 2yok olucu 3geçici
fânûs (A) [ فانئس ] fener
fâr (A) [ فار ] fare
farazâ (A) [ فرضا ] diyelim ki
faraziyye (A) [ فرضيه ] varsayım
fârıka (A) [ فارقه ] ayırıcı
fâriğ (A) [ 1 [ فارغ boş 2rahat, huzurlu 3vazgeçen
fâris (A) [ فارس ] atlı
fârisî (F) [ 1 [ فارسی Farsça 2Fars, İranlı
farîza (A) [ 1 [ فریضه farz 2borç
fark (A) [ فرق ] ayrıcalık, ayrılık
fart (A) [ فرط ] aşırı, aşırılık
farz (A) [ 1 [ فرض Tanrı emri 2borç, ödev 3zorunlu
farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek
farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek
farz olunmak 1tasavvur edilmek 2Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak
farzâ (A) [ فرضا ] tut ki, diyelim ki
farziyye (A) [ فرضيه ] varsayım
fâsık (A) [ فاسق ] kötülük düşünen
fâsıla (A) [ 1 [ فاصله ara 2aralayıcı 3uzaklık
fâsid (A) [ فاسد ] bozulmuş, bozuk
fasîh (A) [ فصيح ] güzel konuşan
fasîle (A) [ فصيله ] aile
fasl (A) [ 1 [ فصل mevsim 2bölüm 3çözümleme
fassâd (A) [ فصاد ] hacamat yapan
fâş (F) [ فاش ] ifşa olmuş, aşikar olmuş
fâtih (A) [ فاتح ] fetheden
fatin (A) [ فطين ] zeki, kavrayışlı
fayda (A) [ فایده ] yarar, fayda, kazanç
fâzıl (A) [ فاضل ] erdemli
fazîha (A) [ فضيحه ] rezillik, skandal
fazîlet (A) [ فضيلت ] erdem
faziletkâr (A-F) [ فضيلتکار ] erdemli
faziletperest (A-F) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı
fazl (A) [ 1 [ فضل erdem 2üstünlük
fazla (A) [ 1 [ فضله çok 2artık

fecâ’at (A) [ فجاعت ] feci durum
fecere (A) [ 1 [ فجره günahkarlar 2kötü insanlar
fecî’ (A) [ فجيع ] çok kötü, korkunç
fecî’a (A) [ فجيعه ] facia, felaket
fecir (A) [ فجر ] tan ağartısı
fecr (A) [ فجر ] tan ağartısı
fecr -i kâzib [ فجرکاذب ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık
fecr -i sâdık [ فجر صادق ] tan ağartısı, şafak sökmesi
fedâ (A) [ 1 [ فدا yoluna can koyma 2kurban 3uğruna verme
fedâ edilmek 1uğruna harcanmak 2kurban edilmek
fedâ etmek 1uğruna harcamak 2kurban etmek
fedâ’î (A) [ فدائی ] yoluna canını hiçe sayan
fedâkâr (A-F) [ فداکار ] özverili
fedâkârâne (A-F) [ فداکارانه ] özveri ile, özverili
fedâkârî (A-F) [ فداکاری ] özveri
fehâris (A) [ فهارس ] fihristler
fehîm (A) [ فهيم ] anlayışlı
fehm (A) [ فهم ] anlama
fehm eylemek anlamak
fehvâ (A) [ فحوا ] içerik
fekâhet (A) [ فکاحت ] şakacılık, muziplik
fekk (A) [ 1 [ فک çene 2ayırma
felâh (A) [ فلاح ] kurtulma, rahata erme
felâket (A) [ فلاکت ] büyük bela, musibet
felâketzede (A-F) [ فلاکت زده ] felakete uğrayan
felâsife (A) [ فلاسفه ] filozoflar, felsefeciler
felc (A) [ فلج ] inme, felç
felek (A) [ 1 [ فلک gökyüzü 2talih 3kader
felekiyyât (A) [ فلکيات ] astronomi
felekzede (A-F) [ فلک زده ] kader kurbanı, felek vurgunu
fellâh (A) [ فلاح ] çiftçi
felsefî (A) [ فلسفی ] felsefe ile ilgili
fem (A) [ فم ] ağız
fenâ (A) [ 1 [ فنا yokluk 2kötü
fenâpezîr (A-F) [ فناپذیر ] yok olucu, fani
fend (F) [ فند ] hile
fenn (A) [ 1 [ فن bilim 2tür 3teknik
fennen (A) [ فنا ] teknik açıdan
fennî (A) [ فنی ] teknik
fenniyyât (A) [ فنيات ] teknoloji
fer (F) [ فر ] parlaklık
fer’ (A) [ 1 [ فرع yan 2dal
fer’î (A) [ فرعی ] yan dal, tâli, ikincil
ferâgat (A) [ 1 [ فراغت bırakma, terketme 2rahatlık 3zenginlik
ferâğ (A) [ 1 [ فراغ bırakma, terk etme, vazgeçme 2boş durma
ferâğ etmek bırakmak
ferah (A) [ فرح ] sevinç
ferâh (F) [ فراخ ] geniş
ferahbahş (A-F) [ فرح بخش ] ferahlık veren, iç açıcı
ferâine (A) [ فراعنه ] firavunlar
ferâiz (A) [ 1 [ فرائض farzlar 2ödevler
ferâmîn (A<F) [ فرامين ] fermanlar
ferâmûş (F) [ فراموش ] unutma
ferâmuş etmek unutmak
ferâset (A) [ فراست ] sezgi
ferbih (F) [ فربه ] semiz
ferc (A) [ 1 [ فرج yarık 2vajina
fercâm (F) [ فرجام ] son, akıbet
ferd (A) [ 1 [ فرد tek 2birey
ferdâ (F) [ فردا ] yarın
ferdî (A) [ فردی ] kişisel
ferdiyyet (A) [ فردیت ] bireylik
ferec (A) [ فرج ] rahatlama
feres (A) [ فرس ] at
ferhân (A) [ فرحان ] sevinçli, neşeli
ferheng (F) [ 1 [ فرهنگ kültür 2sözlük
ferhunde (F) [ فرخنده ] kutlu
ferîd (A) [ فرید ] biricik, tek
ferikân (A-F) [ فریقان ] tüm veya korgeneraller
ferîk-i evvel (A-F) [ فریق اول ] korgeneral
ferîk-i sânî (A-F) [ فریق ثانی ] tümgeneral
ferişte (F) [ فرشته ] melek
fermân (F) [ فرمان ] buyruk
fermandih (F) [ فرمان ده ] komutan
fermânfermâ (F) [ 1 [ فرمان فرما padişah 2komutan 3buyrukçu, buyruk veren
fermâyiş (F) [ فرمایش ] buyruk
ferrâş (A) [ 1 [ فراش döşemeci 2hizmetkâr
ferruh (F) [ فرخ ] kutlu
fersûde (F) [ 1 [ فرسوده solgun 2yıpranmış 3eprimiş
ferş (A) [ 1 [ فرش döşeme 2yaygı
fertût (F) [ فرتوت ] bunamış ihtiyar
ferverdîn (F) [ فروردین ] İran takvimine göre baharın ilk ayı
feryâd (F) [ 1 [ فریاد bağırma, çığlık 2imdat isteme
feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak
feryâdres (F) [ فریادرس ] imdada koşan
ferzâne (F) [ فرزانه ] bilge
ferzend (F) [ فرزند ] evlat
fesâd (A) [ 1 [ فساد fesat, bozukluk 2kötülük
fesahat (A) [ فصاحت ] fasihlik, dilde düzgünlük
fesâne (F) [ فسانه ] efsane, masal
fesat (A) [ فساد ] bozukluk, kötülük
fesh (A) [ فسخ ] iptal etme, kaldırma, bozma
fetâ (A) [ 1 [ فتی genç 2cömert
fetâvâ (A) [ فتاوی ] fetvalar
feth (A) [ 1 [ فتح fetih, tamamen ele geçirme 2açma 3açılma
fetîle (A) [ فتيله ] fitil
fetret (A) [ 1 [ فترت duraklama 2iki olay arasındaki zaman
fettâh (A) [ 1 [ فتاح fetheden 2açan 3Tanrı
fettan (A) [ 1 [ فتان işveli, oynak, cilveli 2fitne koparan
fetvâ (A) [ فتوی ] kadının verdiği şer’î karar
fevâhiş (A) [ فواحش ] fahişeler
fevâid (A) [ فوائد ] yararlar, faydalar, kazançlar
fevâkih (A) [ 1 [ فواکه meyvalar 2yemişler
fevâris (A) [ فوارس ] atlılar
fevc (A) [ 1 [ فوج grup, cemaat, zümre 2bölük, takım
feverân (A) [ 1 [ فوران fışkırma 2kaynama
feverân etmek fışkırmak
fevk (A) [ فوق ] üst, üstü
fevkalâde (A) [ فوق العاده ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde
fevkalbeşer (A) [ فوق البشر ] insan üstü
fevkalferd (A) [ فوق الفرد ] birey üstü
fevkalhad (A) [ فوق الحد ] haddinden fazla
fevkânî (A) [ فوقانی ] üstteki, yukarıdaki
fevkattabîa (A) [ فوق الطبيعه ] doğa üstü
fevren (A) [ فورا ] hemen, derhal, çarçabuk
fevrî (A) [ فوری ] âni
fevt (A) [ 1 [ فوت geçip gitme 2ölüm
fevvâre (A) [ فواره ] fıskiye
feyezân (A) [ فيضان ] taşkın
feyiz (A) [ 1 [ فيض bereket, bolluk 2ilim
feylesof (A) [ فيلسوف ] filozof, felsefeci
feyyâz (A) [ 1 [ فياض verimli, bereketli 2Tanrı
feyz (A) [ 1 [ فيض bereket, bolluk 2ilim
feyzbahş (A-F) [ 1 [ فيض بخش verimli, bereketli 2feyiz veren
fezâ (A) [ 1 [ فضا uzay 2geniş düzlük
fezâil (A) [ فضائل ] erdemler
fezleke (A) [ 1 [ فذلکه soruşturma özeti 2özet

fıdda (A) [ فضه ] gümüş
fıkarât (A) [ 1 [ فقرات fıkralar 2bölümler 3omurlar
fıkdân (A) [ فقدان ] yoksunluk, bulunmama, yokluk
fıkh (A) [ فقه ] islam hukuku, fıkıh
fıkra (A) [ 1 [ فقره fıkra 2bölüm 3omur
fırak (A) [ 1 [ فرق fırkalar, partiler 2bölükler 3zümreler
fırka (A) [ 1 [ فرقه parti 2bölük 3zümre
fırsat (A) [ فرصت ] uygun an, fırsat
fısk (A) [ 1 [ فسق kötülük, sefihlik 2dinsizlik 3Tanrı’ya karşı isyan
fıskiyye (A) [ فسقيه ] fıskiye
fıtnat (A) [ فطنت ] kavrayış, zekîlik
fıtra (A) [ 1 [ فطره fitre 2kuru üzüm
fıtrat (A) [ فطرت ] yaratılış
fıtraten (A) [ فطرتا ] yaratılıştan
fıtrî (A) [ فطری ] yaratılıştan gelen

fî (A) [ فی ] fiyat, değer, kıymet, eder
fi’l (A) [ 1 [ فعل hareket, davranış, eylem 2fiil
fi’len (A) [ فعلا ] yaparak, işleyerek, bilfiil
fi’liyyât (A) [ فعليات ] eyleme dökülen işler
fîât (A) [ 1 [ فيئات fiyat 2fiyatlar
figân (F) [ فغان ] feryat etme, ah çekme
figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek
fihris (A) [ 1 [ فهرس içindekiler 2indeks, dizin

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 21 Aralık 2009, 16:26:53
fikir (A) [ فکر ] fikir, düşünce
fikr (A) [ فکر ] düşünce, fikir
fikren (A) [ فکرا ] düşünce bakımından
fikrî (A) [ فکری ] düşünce ile ilgili
fikriyyât (A) [ فکریات ] düşünce ile ilgili çalışmalar
fil (A) [ فيل ] fil
filâhat (A) [ فلاحت ] çiftçilik
filasl (A) [ فی الاصل ] aslında
filhakîka (A) [ فی الحقيقه ] gerçekte, aslında, doğrusu
filhâl (A) [ فی الحال ] şimdi, derhal
filiz (A) [ فلز ] maden külçesi
filmesel (A) [ فی المثل ] örneğin, örnekte olduğu gibi
filvâki (A) [ فی الواقع ] aslında, gerçekte
fîmâba’d (A) [ فی ما بعد ] bundan böyle
fînefsilemr (A) [ فی نفس الامر ] işin aslında, gerçekte
fir’avn (A) [ فرعون ] firavun
firâk (A) [ 1 [ فراق ayrılık 2ayrılık acısı
firâr (A) [ فرار ] kaçış, kaçma
firâr etmek kaçmak
firârî (A) [ فراری ] kaçak
firâvân (F) [ فراوان ] bol, çok
firâz (F) [ 1 [ فراز üst, yukarı 2yokuş
firdevs (A) [ 1 [ فردوس cennet 2bahçe
fireng (F) [ فرنگ ] Batı, Avrupa
firîfte (F) [ فریفته ] aldanmış, aldatılmış
firîfte olmak aldanmak
firistâde (F) [ فرستاده ] elçi
firişte (F) [ فرشته ] melek
firiştehû (F) [ فرشته خو ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu
firkat (A) [ فرقت ] ayrılık

fîrûz (F) [ 1 [ فيروز talihli, kutlu 2muzaffer
fîrûze (F) [ فيروزه ] turkuaz, firuze taşı
fîrûzefâm (F) [ فيروزه فام ] turkuaz, açık mavi
fîsebîlillah (A) [ فی سبيل الله ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda
fiten (A) [ فتن ] fitneler
fitne (A) [ 1 [ فتنه bölücülük, kargaşa çıkartma 2sıkıntı
fityân (A) [ فتيان ] gençler

fuâd (A) [ فؤاد ] yürek
fuhş (A) [ فحش ] fuhuş
fuhuş (A) [ فحش ] fuhuş
fukahâ (A) [ فقها ] fıkıhçılar, islam hukukçuları
fukarâ (A) [ فقرا ] yoksullar
fûlâd (F) [ فولاد ] çelik
furkân (A) [ 1 [ فرقان Kur’ân 2iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren
fursat (A) [ فرصت ] fırsat, uygun an
fursatcû (A-F) [ فرصت جو ] fırsatçı
fusahâ (A) [ فصحا ] fasih konuşanlar
fusûl (A) [ 1 [ فصول fasıllar, bölümler 2mevsimler
fuzalâ (A) [ 1 [ فضلا erdemliler 2bilginler
fuzûl (A) [ 1 [ فضول fazla, çok 2gereksiz, fuzuli
fuzûlî (A) [ 1 [ فضولی zevzek, boşboğaz 2gereksiz, boşuna, fazladan

füceten (A) [ فجئة ] apansız, ansızın
fücûr (A) [ 1 [ فجور yakın akraba evliliği 2günahkarlık, sefihlik
fülân (A) [ فلان ] falan, filan, falanca
fülfül (A) [ فلفل ] biber, karabiber
füls (A) [ فلس ] mangır
fülûs (A) [ فلوس ] mangırlar
fünûn (A) [ 1 [ فنون teknikler 2bilimler
fürs (F) [ 1 [ فرس Farsça 2Fars ülkesi, İran 3Fars, İranlı
fürû’ (A) [ فروع ] yan dallar, şubeler
fürûğ (A) [ 1 [ فروغ ışık 2parıltı
fürûht (F) [ فروخت ] satış
fürûmâye (F) [ فرومایه ] aşağılık, alçak
fürûzân (F) [ فروزان ] parlak
füshat (A) [ فسحت ] genişlik
füsûn (F) [ فسون ] afsun, büyü
füsûnger (F) [ 1 [ فسونگر afsuncu, büyücü 2büyüleyici
füsürde (F) [ فسرده ] donuk, solgun
fütâde (F) [ 1 [ فتاده düşkün 2düşmüş 3aşık 4tutkun
fütûhât (A) [ فتوحات ] fetihler
fütûr (A) [ 1 [ فتور gevşeklik 2bıkkınlık
fütüvvet (A) [ 1 [ فتوت gençlik 2yiğitlik 3eskiden Anadolu’da kurulup gelişen
esnaf teşkilatı
füyûz (A) [ فيوض ] feyizler, bolluklar, bereketler
füzûn (F) [ فزون ] fazla

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 21 Aralık 2009, 16:27:22
-G-

gabâvet (A) [ غباوت ] bönlük, --------lık, kalınkafalılık
gabî (A) [ غبی ] bön, --------, kalınkafalı
gabn (A) [ غبن ] kazıklama, alışverişte aldatma
gaddâr (A) [ غدار ] zalim, acımasız
gadr (A) [ غدر ] haksızlık, zulüm
gaffâr (A) [ غفار ] bağışlayıcı Tanrı
gâfil (A) [ غافل ] habersiz
gaflet (A) [ غفلت ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık
gafleten (A) [ غفلة ] dalgınlıkla
gafûr (A) [ غفور ] bağışlayıcı
gâh (F) [ 1 [ گاه kâh 2yer ve zaman bildiren kelimeler türetir
gâhî (F) [ گاهی ] kimi zaman, bazen, arasıra
gâhvâre (F) [ گاهواره ] beşik
gâib (A) [ غائب ] bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp
gâile (A) [ 1 [ غائله uğraşı, telaş, meşakkat 2savaş
gâita (A) [ غائطه ] dışkı
galat (A) [ غلط ] yanlış
galebe (A) [ 1 [ غلبه baskın çıkma, ağır basma 2kalabalık
galeyân (A) [ غليان ] kaynama
gâlib (A) [ 1 [ غالب ağır basan 2galip
gâliba (A) [ غالبا ] sanırım, belki
gâlibiyyet (A) [ غالبيت ] zafer, ağır basma, yenme
galîz (A) [ غليظ ] koyu, yoğun, kaba
galle (A) [ غله ] tahıl
gam (A) [ غم ] keder, üzüntü
gâm (F) [ 1 [ گام adım 2ayak
gâmız (A) [ غامض ] çapraşık, güç anlaşılır
gammâz (A) [ غماز ] ispiyoncu
gamnâk (A-F) [ غمناک ] kederli, üzgün
gamze (A) [ 1 غمزه yanak çukuru 2çene çukuru 3süzgün bakış
ganâim (A) [ غنائم ] ganimetler
ganem (A) [ غنم ] koyun
ganî (A) [ غنی ] zengin
ganîmet (A) [ 1 [ غنيمت savaşta düşmandan alınan her türlü eşya 2bedelsiz
kazanç
gâr (A) [ غار ] mağara
garâbet (A) [ غرابت ] gariplik
garâib (A) [ غرائب ] gariplikler
garâm (A) [ غرام ] tutku, aşk
garaz (A) [ غرض ] maksat
garazâlûd (A-F) [ غرض آلود ] maksatlı
garazkâr (A-F) [ غرضکار ] garazlı, maksatlı
garb (A) [ 1 [ غرب batı 2Batı dünyası
garben (A) [ غربا ] batıdan
garbî (A) [ غربی ] garbî batı, batı ile ilgili
garbiyyûn (A) [ غربيون ] batılılar, Avrupalılar
gâret (A) [ غارت ] yağma
gâretger (A-F) [ غارتگر ] yağmacı
garîb (A) [ 1 [ غریب gurbette yaşayan 2yabancı 3kimsesiz 4tuhaf
garibü’d-diyâr (A) [ غریب الدیار ] gurbette
garîk (A) [ غریق ] boğulmuş
garîze (A) [ غریزه ] içgüdü
garizî (A) [ غریزی ] içgüdüsel
gark (A) [ 1 [ غرق boğulma, suda boğulma 2batırma
garrâ (A) [ غرا ] parlak
gars (A) [ غرس ] ağaç dikme
gasb (A) [ غصب ] el koyma, zorla elinden alma
gaseyan (A) [ 1 [ غصيان kusma 2kusmuk
gâsıb (A) [ غصيب ] gasp edici
gasl (A) [ غسل ] ölü yıkama
gassâl (A) [ غسال ] ölü yıkayıcı
gâşiye (A) [ 1 [ غاشيه perde, örtü 2zar
gaşy (A) [ غشی ] bayılma, kendinden geçme
gâv (F) [ 1 [ گاو inek 2öküz
gavgâ (F) [ 1 [ غوغا kavga 2savaş
gavvâs (A) [ غواص ] dalgıç
gâyât (A) [ غایات ] gayeler
gayb (A) [ 1 [ غایب gözle görülmeyen, gizli 2kayıp
gaybûbet (A) [ غيبوبت ] bulunmama, yokluk
gâye (A) [ غایه ] amaç
gâyet (A) [ 1 [ غایت son 2çok 3son derece
gayr -i mahsûs [ غير محسوس ] hissedilmeyecek şekilde
gayr (A) [ 1 [ غير başka 2yabancı 2olmayan, değil
gayr -i idrakî [ غير ادراکی ] idrak dışı
gayr -i ihtiyarî [ غير اختياری ] elinde olmadan
gayr -i kâbil [ غير قابل ] mümkün olmayan, imkansız
gayr -i kâbil-i fehm [ غير قابل فهم ] anlaşılmaz
gayr -i kâbil-i izâle [ غير قابل ازاله ] yok edilemez, giderilemez
gayr -i kâbil-i mukavemet [ غير قابل مقاومت ] karşı konulmaz
gayr -i kâbil-i tebdil [ غير قابل تبدیل ] değiştirilmez
gayr -i kâbil-i tefrik [ غير قابل تفریق ] ayırdedilmez
gayr -i kâbil-i telif [ غير قابل تأليف ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz
gayr -i mahdûd [ غير محدود ] sınırsız
gayr -i mer’î [ غير مرئی ] görülmez
gayr -i meşrû [ غير مشروع ] yasal olmayan
gayr -i muayyen [ غير معين ] belirsiz
gayr -i muhtemel [ غير محتمل ] ihtimal verilmeyen
gayr -i muntazam [ غير منتظم ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz
gayr -i müslim [ غير مسلم ] müslüman olmayan
gayrendîş (A-F) [ غير اندیش ] başkalarını düşünen
gayret (A) [ 1 [ غيرت çaba 2kıskançlık
gayretkeş (A-F) [ 1 [ غيرتکش gayretli 2kıskanç
gayretmend (A-F) [ غيرتمند ] gayretli
gayriyyet (A) [ غيریت ] gayrılık
gayyâ (A) [ غيا ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı
gayz (A) [ غيظ ] öfke
gazâ (A) [ غزا ] savaş
gazab (A) [ غضب ] hiddet, kızgınlık
gazâl (A) [ غزال ] ceylan
gazanfer (A) [ غضنفر ] arslan
gazavât (A) [ غزوات ] savaşlar, harpler
gazel (A) [ غزل ] lirik şiir
gazelhân (A-F) [ غزل خوان ] gazel okuyan
gazeliyyât (A) [ غزليات ] gazeller
gazelserâ (A-F) [ غزل سرا ] gazel şairi
gazî (A) [ غازی ] savaşmış, gaza yapmış
gazve (A) [ غزوه ] savaş, din savaşı

gebr (F) [ گبر ] ateşperest, ateşe tapan
gedâ (F) [ 1 [ گدا dilenci 2yoksul
geh (F) [ گه ] kimi zaman, bazı
gehvâre (F) [ گهواره ] beşik
gele (F) [ گله ] sürü
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 21 Aralık 2009, 16:28:10
genc (F) [ گنج ] hazine
gencîne (F) [ گنجينه ] hazine
gendîde (F) [ گندیده ] kokuşmuş, kötü kokmuş
gendûmgûn (F) [ گندمگون ] buğday rengi
gendüm (F) [ گندم ] buğday
ger (F) [ گر ] eğer
gerçi (F) [ گرچه ] her ne kadar, ise de, gerçi
gerd (F) [ گرد ] toz
gerdâlûd (F) [ گرد آلود ] tozlu
gerdân (F) [ گردان ] dönen
gerden (F) [ گردن ] boyun
gerdenbend (F) [ گردن بند ] kolye, gerdanlık
gerdenferâz (F) [ گردن فراز ] mağrur
gerdenkeş (F) [ گردن کش ] başkaldıran, asi, dikbaşlı
gerdiş (F) [ گردش ] dönüş
gerdûn (F) [ 1 [ گردون felek 2dünya
gerdûne (F) [ گردونه ] at arabası
germ (F) [ گرم ] sıcak
germâ (F) [ 1 [ گرما sıcak 2sıcaklık
germâbe (F) [ 1 [ گرمابه hamam 2kaplıca
germî (F) [ گرمی ] sıcaklık
geşt (F) [ گشت ] dolaşma, gezinti
geştügüzâr (F) [ گشت و گزار ] dolaşma, gezinti, gezip tozma
gevher (F) [ 1 [ گوهر elmas 2mücevher 3öz
gevherî (F) [ گوهری ] mücevherci
gevz (F) [ گوز ] ceviz
gezend (F) [ 1 [ گزند zarar 2bela

gıbta (A) [ غبطه ] imrenme
gıdâ (A) [ غدا ] besin, gıda
gılâf (A) [ غلاف ] kın, kılıf
gıllügış (A) [ غل و غش ] kin
gılmân (A) [ 1 [ غلمان köle 2genç, yeni yetme
gılzet (A) [ 1 [ غلظت yoğunluk 2kabalık 3kalınlık
gınâ (A) [ 1 [ غنا zenginlik 2bıkkınlık
gırbâl (A) [ غربال ] elek, kalbur
gırîv (F) [ گریو ] haykırış, çığlık
gışâ (A) [ 1 [ غشا örtü 2perde 3zar
gışş (A) [ غش ] hile, kötülük
gıyâb (A) [ غياب ] bulunmama, yokluk
gıyâben (A) [ غيابا ] yokluğunda, yokken, ardından
gıyâs (A) [ غياث ] yardım
gıybet (A) [ 1 [ غيبت çekiştirme 2bulunmama, yokluk

gil (F) [ 1 [ گل çamur, balçık 2kil
gile (F) [ گله ] sızlanma, yanıp yakılma
gilemend (F) [ گله مند ] şikayetçi, sızlanan
girâmî (F) [ گرامی ] değerli, kıymetli, saygın, sayın
girân (F) [ 1 [ گران ağır 2pahalı 3kokuşmuş 4katı
giranbehâ (F) [ گران بها ] değerli, kıymetli
girankadr (F-A) [ گران قدر ] kıymetli
girankıymet (F-A) [ گران قيمت ] kıymetli, değerli, pahalı
girânmâye (F) [ گران مایه ] değerli
girânser (F) [ گران سر ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı
gird (F) [ گرد ] yuvarlak
girdâb (F) [ گرداب ] anafor, girdap
girdâgird (F) [ گرداگرد ] çepeçevre, fırdolayı
girdbâd (F) [ گردباد ] kasırga
girdû (F) [ گردو ] ceviz
girîbân (F) [ گریبان ] yaka
girift (F) [ گرفت ] karmaşık, çapraşık
giriftâr (F) [ گرفتار ] yakalanmış, tutulmuş, müptela
girih (F) [ گره ] düğüm
girihgîr (F) [ گره گير ] dolaşık
girihgüşâ (F) [ 1 [ گره گشا düğüm çözen 2sorunları halleden
girîve (F) [ 1 [ گریوه çıkmaz, sorun 2geçit
gîrûdâr (F) [ گيرودار ] kargaşa, kavga
giryân (F) [ گریان ] ağlayan
giryân etmek ağlatmak
giryân olmak ağlamak
girye (F) [ گریه ] ağlama, ağlayış
giryeengîz (F) [ گریه انگيز ] ağlatıcı
giryenâk (F) [ گریه ناک ] ağlamaklı, ağlayan
gîsû (F) [ گيسو ] saç
gîsûbend (F) [ گيسوبند ] saç bağı
gîtî (F) [ گيتی ] dünya
giyâh (F) [ گياه ] bitki

gonca (F) [ غنجه ] açmamış tomurcuk, gonca
goncaruhsâr (F) [ غنجه رخسار ] yanağı goncaya benzeyen
gonce (F) [ غنجه ] gonca
goncedehân (F) [ غنجه دهان ] küçük ağızlı, gonca ağızlı

gubâr (A) [ غبار ] toz
gubârâlûd (A-F) [ غبار آلود ] tozlu
gudde (A) [ غده ] bez, salgı bezi
guded (A) [ غدد ] salgı bezleri
gufrân (A) [ غفران ] bağışlama
gûgerd (F) [ گوگرد ] kükürt
gûk (F) [ غوک ] kurbağa
gûl (A) [ گول ] gulyabani
gulâm (A) [ 1 [ غلام köle 2genç
gulât (A) [ غلات ] dinde aşırıya kaçanlar
gulgule (F) [ غلغله ] kaynaşma
gumûm (A) [ غموم ] gamlar, kederler
gûnâgûn (F) [ گوناگون ] rengarenk
gûne (F) [ گونه ] biçim, tarz
gunûde (F) [ 1 [غنوده uyumuş 2ölü
gûr (F) [ 1 [ گور mezar 2yaban eşeği
gurâb (A) [ غراب ] karga
gurbet (A) [ 1 [ غربت gariplik 2yabancı diyar
gurbetzede (A-F) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan
gurebâ (A) [ غربا ] garipler
gûristân (F) [ گورستان ] mezarlık
gûrken (F) [ گورکن ] mezarcı
gurrân (F) [ 1 [ غران kükreyen 2gürleyen
gurre (A) [ 1 [ غره arap aylarının ilk günü 2akıtma
gurûb (A) [ غروب ] batış
gurûr (A) [ 1 [ غرور mağrurluk 2aldanış
gûsâle (F) [ گوساله ] buzağı
gûsâle (F) [ گوساله ] dana
gûsfend (F) [ گوسفند ] koyun
gusl (A) [ غسل ] yıkanma
gusn (A) [ غصن ] dal
gussa (A) [ غصه ] üzüntü, keder
gûş (F) [ گوش ] kulak
gûşe (F) [ گوشه ] köşe
gûşenişîn (F) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 12 Ocak 2010, 15:46:15
gûnâgûn (F) [ گوناگون ] rengarenk
gûne (F) [ گونه ] biçim, tarz
gunûde (F) [ 1 [غنوده uyumuş 2ölü
gûr (F) [ 1 [ گور mezar 2yaban eşeği
gurâb (A) [ غراب ] karga
gurbet (A) [ 1 [ غربت gariplik 2yabancı diyar
gurbetzede (A-F) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan
gurebâ (A) [ غربا ] garipler
gûristân (F) [ گورستان ] mezarlık
gûrken (F) [ گورکن ] mezarcı
gurrân (F) [ 1 [ غران kükreyen 2gürleyen
gurre (A) [ 1 [ غره arap aylarının ilk günü 2akıtma
gurûb (A) [ غروب ] batış
gurûr (A) [ 1 [ غرور mağrurluk 2aldanış
gûsâle (F) [ گوساله ] buzağı
gûsâle (F) [ گوساله ] dana
gûsfend (F) [ گوسفند ] koyun
gusl (A) [ غسل ] yıkanma
gusn (A) [ غصن ] dal
gussa (A) [ غصه ] üzüntü, keder
gûş (F) [ گوش ] kulak
gûşe (F) [ گوشه ] köşe
gûşenişîn (F) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren
gûşt (F) [ گوشت ] et
gûşvâre (F) [ گوشواره ] küpe
gûy (F) [ گوی ] çevgen topu, polo topu
gûyâ (F) [ گویا ] sözümona

güdâhte (F) [ گداخته ] erimiş
güftâr (F) [ گفتار ] söz
güfte (F) [ 1 [ گفته söz 2şarkı sözü
güftügû (F) [ گفت و گو ] dedikodu
güher (F) [ 1 [ گهر elmas 2mücevher
güherfurûş (F) [ گهرفروش ] mücevheratçı
gül (F) [ 1 [ گل çiçek 2gül
gülâb (F) [ گلاب ] gül suyu
gülabdan (F) [ گلابدان ] gülüptan
gülbang (F) [ گلبانگ ] ilahi
gülbang -ı muhammedî [ گلبانگ محمدی ] ezan
gülberg (F) [ گلبرگ ] gül yaprağı
gülbün (F) [ 1 [ گلبن gül ağacı 2güllük
gülçehre (F) [ گل چهره ] gül yüzlü
gülçin (F) [ گلچين ] gül deren
güldan (F) [ گلدان ] vazo
güldeste (F) [ گلدسته ] çiçek demeti
gülendâm (F) [ گل اندام ] gül boylu
gülfâm (F) [ گلفام ] gül renkli
gülgonce (F) [ گل غنجه ] gül goncası
gülgûn (F) [ 1 [ گلگون gül renkli 2pembe
gülistân (F) [ گلستان ] gül bahçesi, güllük
gülizar (F-A) [ گلعذار ] gül yanaklı, pembe yanaklı
güllaç (F) [ گلاج ] güllaç
gülmih (F) [ گل ميخ ] kabara
gülnâr (F) [ گلنار ] nar çiçeği
gülnihal (F) [ گل نهال ] gül fidanı
gülreng (F) [ گل رنگ ] gül rengi, pembe
gülriz (F) [ گلریز ] gül saçan
gülrû (F) [ گل رو ] gül yüzlü
gülruh (F) [ گل رخ ] gül yüzlü
gülşen (F) [ گلشن ] gül bahçesi
gülten (F) [ گل تن ] gül vücutlu
gülüptan (F) [ گلابدان ] gülsuyu kabı
gülzâr (F) [ گلزار ] güllük, gül bahçesi
gümân (F) [ گمان ] zan, sanı
gümnâm (F) [ گمنام ] adı unutulmuş
gümrâh (F) [ گمراه ] yoldan çıkmış
günah (F) [ 1 [ گناه suç, kabahat 2dinî suç
günahkâr (F) [ گناهکار ] günah sahibi, suçlu
günbed (F) [ گنبد ] kümbet
güncişk (F) [ گنجشک ] serçe
güneh (F) [ گنه ] günah
gürbe (F) [ گربه ] kedi
gürbüz (F) [ 1 [ گربز yiğit 2kahraman
gürg (F) [ گرگ ] kurt
güriz (F) [ گریز ] kaçış
gürîzân (F) [ گریزان ] kaçan
gürûh (F) [ گروه ] topluluk, zümre, bölük
güstâh (F) [ 1 [ گستاخ küstah 2cesur
güşâderû (F) [ گشاده رو ] güleç, güleryüzlü
güşâyiş (F) [ گشایش ] açılış
güvâh (F) [ گواه ] tanık, şahıt
güzâf (F) [ گزاف ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude
güzergâh (F) [ گذرگاه ] geçit
güzeşt (F) [ 1 [ گذشت geçiş 2hoşgörü
güzîde (F) [ گزیده ] seçkin
güzin (F) [ 1 [ گزین seçen 2seçilmiş
güzîr (F) [ 1 [ گزیر çare 2derman
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 12 Ocak 2010, 15:47:11
-H-



h [ 1 [ ه ح خ Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi 2Ebced alfabesine göre sayısal
değeri: 8
hâ (F) [ خا ] çiğneyen
hâ (F) [ ها ] çoğul eki: -ler, -lar
hâb (F) [ 1 [ خواب uyku 2rüya
habâb (A) [ حباب ] hava kabarcığı
habâbe (A) [ حبابه ] hava kabarcığı
habâis (A) [ خبائث ] kötülükler
hâbâlûd (F) [ خواب آلود ] uykulu
hâbâlûde (F) [ خواب آلوده ] uykulu
habâset (A) [ خباثت ] kötülük, alçaklık
habb (A) [ 1 [ حب çekirdek, tohum 2hap
habbât (A) [ 1 [ حبات hava kabarcıkları 2haplar
habbâz (A) [ خباز ] ekmekçi
habbe (A) [ حبه ] taneler
habbe-i hadrâ [ حبهء حضرا ] çitlembik
habbe-i sevdâ [ حبهء سودا ] çörekotu
habbezâ (A) [ حبذا ] ne güzel
habbülbülûğ (A) [ حب البلوغ ] ergenlik sivilcesi
hâbcâme (F) [ 1 [ خواب جامه gecelik 2pijama
haber (A) [ خبر ] haber
haberdar (A-F) [ خبردار ] haberli
habeşe (A) [ 1 [ حبشه Habeşistan 2Habeş
hâbgâh (F) [ خوابگاه ] yatak odası
habîb (A) [ 1 [ حبيب sevgili 2dost 3Hz Muhammed
habîr (A) [ خبير ] haberli
habis (A) [ خبيث ] kötü, pis
habl (A) [ حبل ] ip
hablülmesâkin (A) [ حبل المساکن ] sarmaşık
hâbnâk (F) [ خوابناک ] uykulu
hâbnâme (F) [ خواب نامه ] rüya tabiri kitabı
habr (A) [ حبر ] bilgin
habs (A) [ 1 [ حبس hapis 2tutma
habshâne (A-F) [ حبس خانه ] hapishane, tutukevi
habt (A) [ خبط ] yanlış hareket
habtühata (A) [ خبط و خطا ] yanlış yapma
hac (A) [ حاج ] hacı
hacâlet (A) [ خجالت ] utanma
hacâletâver (A) [ خجالت آور ] utanç verici
hacamat (A) [ حجامت ] kan alma
hacamat yapmak kan almak
hacâmet (A) [ حجامت ] kan alma, hacamat
hâcât (A) [ 1 [ حاجات ihtiyaçlar 2istekler
haccâm (A) [ حجام ] hacamatçı
haccar (A) [ حجار ] taş işçisi, taşçı
hâcce (A) [ حاجه ] bayan hacı
hâce (F) [ 1 [ خواجه hoca 2efendi 3ağa 4sahip 5vezir
hâcegân (F) [ 1 [ خواجگان hocalar 2efendiler
hâcegî (F) [ 1 [ خواجگی hocalık 2efendilik 3ağalık 4sahiplik 5tüccar
hacel (A) [ خجل ] utanma
hacer (A) [ حجر ] taş
hacer-i esved [ حجر اسود ] karataş
hacer-i semâî [ حجر سمائی ] göktaşı
hâceserâ (F) [ خواجه سرا ] harem ağası
hâcet (A) [ حاجت ] ihtiyaç
hâcetmend (A-F) [ حاجتمند ] muhtaç
hacı (A) [ حاجی ] hacı
hacıyân (A-F) [ حاجيان ] hacılar
hâcî (A) [ هاجی ] hicveden, yeren
hâcib (A) [ 1 [ حاجب kapıcı 2perdedar 3engel 4kaş
hacîl (A) [ خجيل ] utangaç
hâcir (A) [ هاجر ] göçmen
hâciz (A) [ 1 [ حاجز ayıran 2haczeden
hacle (A) [ حجله ] gerdek odası
haclegâh (A-F) [ حجله گاه ] gerdek odası
haclet (A) [ خجلت ] utanma
hacletâver (A-F) [ خجلت آور ] utanç verici
hacm (A) [ حجم ] hacim
hacmen (A) [ حجما ] hacimce
hacz (A) [ حجز ] haciz
hadâik (A) [ حدائق ] bahçeler
hâdd (A) [ 1 [ حاد keskin 2sivri 3dar
hadd (A) [ 1 [ حد sınır 2şer’î ceza
hadd (A) [ خد ] yanak
haddâ’ (A) [ خداع ] düzenbaz
haddâd (A) [ حداد ] demirci
haddâdî (A-F) [ حدادی ] demircilik
hadd-i asgarî [ حد اصغری ] en az
hadd-i azamî [ حد اعظمی ] en çok
hadd-i tabiî [ حد طبيعی ] normal hal
hadd-i zâtında aslında
hadeb (A) [ حدب ] kamburluk
hadem (A) [ خدم ] hizmetçiler
hademe (A) [ خدمه ] hizmetçiler
hadeng (F) [ خدنگ ] ok
hader (A) [ خدر ] uyuşma
hades (A) [ حدس ] sezi, tahmin
hâdî (A) [ هادی ] doğru yolu gösteren
hâdi’ (A) [ خادع ] düzenbaz
hadîka (A) [ حدیقه ] bahçe
hâdim (A) [ خادم ] hizmetçi
hâdim olmak hizmet etmek
hâdime (A) [ خادمه ] bayan hizmetçi
hâdis (A) [ 1 [ حادث meydana gelen 2yeni
hadîs (A) [ حدیث ] hadis, Peygamber sözü
hâdisat (A) [ حادثات ] olaylar
hâdise (A) [ حادثه ] olay
hadnâşinas (A-F) [ حدناشناس ] haddini bilmez
hadrâ (A) [ حضرا ] yeşil
hads (A) [ 1 [ حدس tahmin 2seziş
hadşe (A) [ خدشه ] ürküntü
hadşeâver (A-F) [ خدشه آور ] ürküntü verici
hafâ (A) [ خفا ] gizlilik
hafâfîş (A) [ خفافيش ] yarasalar
hafâgâh (A-F) [ خفاگاه ] gizlenilecek yer
hafâir (A) [ 1 [ حفائر çukurlar 2oyuklar
hafakan (A) [ خفقان ] yürek çarpıntısı
hafâyâ (A) [ خفایا ] gizli şeyler
hafız (A) [ 1 [ حافظ koruyan 2ezberleyen 3Kur’ân hafızı
hafıza (A) [ حافظه ] bellek
hâfız-ı kütüb [ حافظ کتب ] kütüphaneci
hâfî (A) [ حافی ] yalınayak koşan

hafî (A) [ خفی ] gizli
hafîd (A) [ حفيد ] torun
hafîde (A) [ حفيده ] kız torun
hafif (A) [ خفيف ] hafif
hâfir (A) [ حافر ] kazan, kazıcı
hafîr (A) [ 1 [ حفير çukur 2mezar
hafiyyât (A) [ خفيات ] gizli şeyler
hafiyye (A) [ خفيه ] gizli polis
hafiyyen (A) [ خفيا ] gizlice
hafr (A) [ حفر ] kazma
hafriyyât (A) [ حفریات ] kazı
haftân (A) [ خفتان ] kaftan
hâh (F) [ خواه ] isteyen
hâhân (F) [ خواهان ] isteyen, istekli
hâher (F) [ خواهر ] kızkardeş
hâherzâde (F) [ خواهرزاده ] yeğen, kızkardeşin çocuğu
hâhiş (F) [ خواهش ] rica, istek
hâhişger (F) [ خواهشگر ] istekli
hâhişkâr (F) [ خواهشکار ] istekli
hâhişkerde (F) [ خواهش کرده ] istekli
hâhnâhâh (F) [ خواه ناخواه ] ister istemez
hâif (A) [ خائف ] korkak
hâifen (A) [ خائفا ] korkarak
hâil (A) [ هائل ] korkunç
hâin (A) [ 1 [ خائن hain 2acımasız
hâinâne (A-F) [ خائنانه ] haince
hâiz (A) [ حائز ] sahip, bulunduran
hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak
hâiz-i ehemmiyet [ حائز اهميت ] önemli
hak (A) [ 1 [ حق Tanrı 2doğru 3pay
hâk (F) [ خاک ] toprak
hak etmek kazanmak
hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek
hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek
hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak
Hak Teâlâ (A) [ حق تعالی ] Yüce Tanrı
hakâik (A) [ حقائق ] gerçekler
hakâret (A) [ حقارت ] aşağılama, hakaret
hakaretâmiz (A-F) [ حقارت آميز ] aşağılayıcı
hakâyık (A) [ حقایق ] gerçekler
hâkbîz (F) [ خاک بيز ] kalbur
hakem (A) [ حکم ] hakem
hâkezâ (A) [ هکذا ] aynı şekilde
hakgû (A-F) [ حق گو ] doğru sözlü
hâkî (A) [ حاکی ] hikaye eden
hâkî (F) [ 1 [ خاکی hâki, toprak rengi 2toprak ile ilgili
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 12 Ocak 2010, 15:48:09
hakîkat (A) [ حقيقت ] gerçek
hakîkaten (A) [ حقيقة ] gerçekten
hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında
hakikatperver (A-F) gerçekçi
hakikî (A) [ حقيقی ] gerçek
hakikiye (A) [ حقيقيه ] gerçek
hakîm (A) [ 1 [ حکيم Tanrı 2hakim, yargıç
hâkimiyet (A) [ حاکميت ] egemenlik
hakîr (A) [ 1 [ حقير değersiz 2küçük 3bendeniz, ben
hâkister (F) [ خاکستر ] kül
hâkisterî (F) [ خاکستری ] kül rengi
hakk (A) [ 1 [ حق Tanrı 2doğru 3hak
hakk (A) [ حک ] kazıma
hakkâ [ حقا ] gerçekten
hakkâk (A) [ 1 [ حکاک mühürcü 2kazıyıcı
hakkaniyet (A) [ حقانيت ] doğruluk
hâkkedilmek kazılmak
hâkketmek kazımak
hâkrûb (F) [ خاکروب ] süpürge
hakşinas (A-F) [ حق شناس ] haktanır
hakşinâsî (A-F) [ حق شناسی ] haktanırlık
hâl (A) [ 1 [ حال hal, durum 2şimdiki durum, şimdiki zaman
hâl (A) [ خال ] dayı
hâl (F) [ 1 [ خال ben 2benek
hal’ (A) [ خلع ] tahttan indirme
hal’edilmek tahttan indirilmek
hal’etmek tahttan indirmek
hâlâ (A) [ حالا ] şimdi, hâlâ
halâ (A) [ 1 [ خلا tuvalet 2boş
halâik (A) [ 1 [ خلائق yaratıklar 2halayık
halâl (A) [ خلال ] mesafe, aralık, açıklık
halâs (A) [ خلاص ] kurtuluş, kurtulma
halâs bulmak kurtulmak
halâs olmak kurtulmak
halaskâr (A-F) [ خلاصکار ] kurtarıcı
hâlâşina (A-F) [ حال آشنا ] halden anlayan
hâlât (A) [ حالات ] haller
halâvet (A) [ حلاوت ] tatlılık
haldâr (F) [ خالدار ] benli
hâle (A) [ 1 [ خاله hala 2teyze
hâle (A) [ هاله ] ayça, hâle
halecan (A) [ خلجان ] çarpıntı
halef (A) [ 1 [ خلف evlat, oğul 2halef, yerine geçen, arkadan gelen
halel (A) [ خلل ] bozukluk
halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek
haleldâr (A-F) [ خللدار ] bozulmuş, bozuk
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek
haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek
halen (A) [ حالا ] şimdilik, henüz
hâlet (A) [ 1 [ حالت hal 2nitelik
hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum
halhal (A) [ خلخال ] ayak bileziği, halhal
hâlık (A) [ خالق ] Yaratan, Tanrı
hâlî (A) [ خالی ] boş
hâlî kalmak geri durmak
halîb (A) [ حليب ] süt
halîc (A) [ خليج ] körfez
hâlid (A) [ خالد ] sonsuz, ebedî
halîfe (A) [ 1 [ خليفه halife 2kalfa
halihazır (A-F) [ حال حاضر ] şimdiki durum
hâlik (A) [ 1 [ خالق Tanrı 2yaratan
hâlikiyet (A) [ خالقيت ] yaratıcılık
halîm (A) [ حليم ] yumuşak huylu
hâlis (A) [ 1 [ خالص katışıksız, saf, som
hâlisâne (A-F) [ خالصانه ] içtenlikle
halîta (A) [ 1 [ خليطه karışım 2alaşım
hâliyâ (A) [ حاليا ] şimdi, şu anda
halk (A) [ حلق ] boğaz
halk (A) [ 1 [ خلق yaratma 2yaratılma 3halk
halk etmek yaratmak
halka (A) [ حلقه ] halka
halkabegûş (A-F) [ حلقه بگوش ] köle
halkiyat (A) [ خلقيات ] folklor, halk bilimi
hall (A) [ 1 [ حل çözülme, erime 2çözme
hallâc (A) [ حلاج ] halaç
hallâk (A) [ خلاق ] yaratıcı
hallâl (A) [ حلال ] çözen
hallüfasl (A) [ حل و فصل ] halletme, yoluna koyma
halt (A) [ خلط ] karıştırma
halûk (A) [ خلوق ] iyi huylu
halvet (A) [ 1 [ خلوت tenha 2başbaşa kalma
halvetgâh (A-F) [ خلوتگاه ] başbaşa kalınacak yer
ham (F) [ خام ] çiğ, ham
ham (F) [ 1 [ خم eğik eğri, bükük
hamâil (A) [ حمائل ] kılıç kayışı
hamâkat (A) [ حماقت ] ahmaklık
hamâme (A) [ حمامه ] güvercin
hamâse (A) [ حماسه ] kahramanlık şiiri
hamâset (A) [ حماست ] kahramanlık şiiri, hamase
hamd (A) [ حمد ] şükür
hâme (F) [ خامه ] kalem
hamel (A) [ حمل ] kuzu
hamelât (A) [ حملات ] saldırılar, hamleler
hâmî (A) [ حامی ] gözeten, himaye eden
hâmid (A) [ حامد ] hamd eden, şükreden
hamîde (F) [ خميده ] eğik, eğri
hâmil (A) [ 1 [ حامل taşıyan 2hamile 3sahip
hâmil olmak taşımak
hâmile (A) [ حامله ] gebe, hamile
hamîr (A) [ حمير ] hamur
hâmis (A) [ خامس ] beşinci
hâmisen (A) [ خامسا ] beşincisi
hâmiş (A) [ هامش ] mektup ilavesi
hâmiz (A) [ 1 [ حامض ekşi 2kekre
haml (A) [ 1 [ حمل taşıma 2gebelik 3yükleme
hamle (A) [ 1 [ حمله saldırı 2atak
hamletmek yüklemek
hammâl (A) [ حمال ] hamal
hammâm (A) [ 1 [ حمام banyo 2hamam
hammâr (A) [ خمار ] meyhaneci
hamr (A) [ خمر ] şarap
hamrâ (A) [ خمرا ] kırmızı, kızıl
hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak
hams (A) [ خمس ] beş
hamse (A) [ خمسه ] beş mesnevîlik eser
hamsin (A) [ خمسين ] elli
hamûl (A) [ حمول ] dayanıklı
hamûle (A) [ حموله ] yük
hâmûn (F) [ هامون ] çöl
hâmûş (F) [ خاموش ] suskun, sessiz
hamyâze (F) [ خميازه ] esneme
hamz (A) [ حمض ] ekşilik
hân (F) [ خوان ] okuyan
hân (F) [ خوان ] sofra
hanâzir (A) [ خنازیر ] domuzlar
hancer (A) [ خنجر ] hançer
hancere (A) [ حنجره ] gırtlak, hançere
handan (F) [ خندان ] güleç, gülen
handan etmek güldürmek
hande (F) [ خنده ] gülüş
handek (A) [ خندق ] hendek
handerûy (F) [ خنده روی ] güleryüzlü
hâne (F) [ خانه ] ev
hanedan (F) [ خاندان ] sülale, hanedan
hâneharâb (F) [ 1 [ خانه خراب perişan 2evsiz yurtsuz 3cahil
hânende (F) [ 1 [ خواننده şarkıcı 2okuyucu
hanif [ حنيف ] İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan
hânkah (A) [ خانقاه ] tekke
hânman (F) [ خانمان ] ev bark, yurt
hannas (A) [ خناس ] şeytan
hânsâlar (F) [ خوان سالار ] kilerci
hânüman (F) [ خانمان ] ev bark, yurt
hapis (A) [ حبس ] bir yere kapatma veya kapanma
hapishane (A-F) [ حبس خانه ] tutukevi, mahpushane
hâr (F) [ خار ] diken
har (F) [ خر ] eşek
hâr (F) [ خوار ] aşağılık, adi
hâr (F) [ خوار ] yiyen
harâb (A) [ 1 [ خراب yıkık, harap 2fitil gibi sarhoş
harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek
harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak
harâbat (A) [ خرابات ] meyhane
harâbe (A) [ خرابه ] yıkıntı, harabe
harâc (A) [ خراج ] haraç
haram (A) [ حرام ] haram
harâmi (A) [ حرامی ] eşkıya
haramzâde (A-F) [ حرام زاده ] piç
harâret (A) [ 1 [ حرارت sıcaklık
harâtin (A) [ خراطين ] solucan
harb (A) [ حرب ] harp, savaş
harbe (A) [ حربه ] süngü
harb-i umûmî [ حرب عمومی ] Birinci Dünya Savaşı
harbiye (A) [ حربيه ] harp okulu
harbiye nezareti savunma bakanlığı
harbiyeli Harp Okulu öğrencisi
harbüze (F) [ خربزه ] kavun
harc (A) [ 1 [ خرج vergi 2masraf
harcıâlem [ خرج عالم ] herkese açık, herkese uygun
harcırah [ خرج راه ] yol parası
harçeng (F) [ خرچنگ ] yengeç
hardal (A) [ خردل ] hardal
hâre (F) [ خاره ] granit, sert taş
harekât (A) [ حرکات ] hareketler
hareket (A) [ 1 [ حرکت hareket 2davranış
hareketsizlik hareket etmeme
harem (A) [ حرم ] harem, herkesin giremeyeceği yer
haremlik (A-T) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta
giremeyeceği yer
haremserây (A-F) [ حرم سرای ] harem dairesi
harf (A) [ 1 [ حرف harf 2söz
hargâh (F) [ خرگاه ] otağ
hargûş (F) [ خرگوش ] tavşan
hârî (F) [ خواری ] düşkünlük
hârib (A) [ هارب ] kaçan

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 12 Ocak 2010, 15:49:07
hâric (A) [ خارج ] dış, dışarı
hâricen (A) [ خارجا ] dıştan, dışarıdan
hâricî (A) [ خارجی ] dış ile ilgili
hariciye (A) [ 1 [ خارجيه dışa bağlı, dışarıya ilişkin 2dışişleri bakanlığı
harîd (F) [ خرید ] satın alma
harîdâr (F) [ خریدار ] müşteri, alıcı
harîf (A) [ 1 [ حریف rakip 2meslektaş
harîk (A) [ حریق ] yangın
hârika (A) [ خارقه ] harika
hârikulâde (A) [ خارق العاده ] olağanüstü
harîm (A) [ 1 [ حریم kutsal 2harem 3avlu
harîm-i ismet (F) [ حریم عصمت ] kutsal saha
harîr (A) [ حریر ] ipek
harîrî (A) [ حریری ] ipekli
hâris (A) [ حارث ] çiftçi
hâris (A) [ حارس ] bekçi
harîs (A) [ حریص ] hırslı
hâristan (F) [ خارستان ] dikenlik
harita (A) [ خریطه ] harita
harmen (F) [ خرمن ] harman
harmengâh (F) [ خرمنگاه ] harman yeri
harmühre (F) [ خرمهره ] katır boncuğu
harnub (A) [ خرنوب ] keçi boynuzu
hârpuşt (F) [ خارپشت ] kirpi
hârr (A) [ حار ] kızgın, yakıcı
harrât (A) [ خراط ] doğramacı
hars (A) [ حرث ] kültür
harsî (A) [ حرثی ] kültürel
harvâr (F) [ خروار ] eşek yükü
hârzâr (F) [ خارزار ] dikenlik
hâs (A) [ 1 [ خاص özgü, has 2saf 3özel
has (F) [ خس ] çöp
hasâdet (A) [ حسادت ] kıskançlık
hasâil (A) [ خصائل ] hasletler, tabiatlar
hasâis (A) [ خصائص ] nitelikler, özellikler
hasâr (A) [ خسار ] zarar, hasar
hasarât (A) [ خسرات ] zararlar
hasardîde (A-F) [ خساردیده ] hasarlı
hasâret (A) [ خسارت ] zarar, hasar
hasâset (A) [ خساست ] pintilik
hasb (A) [ حسب ] göre
hasbe (A) [ حصبه ] kızamık
hasbelkader (A) [ حسب القدر ] kaderden ileri gelen, kadere bak
hasbetenlillah (A) [ حسبة لله ] rızası için
hasbihal (A-F) [ حسب حال ] halleşme, dertleşme
hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek
hasbü’l-mâhiye (A) [ حسب الماهيه ] yapı bakımından
hasebe (A) [ حصبه ] kızamık
hased (A) [ حسد ] kıskançlık
hased etmek kıskanmak
hasen (A) [ حسن ] güzel
hasenât (A) [ حسنات ] iyilikler
hasene (A) [ حسنه ] güzel, iyi
hasenülhulk (A) [ حسن الخلق ] huyu güzel
hasf (A) [ خسف ] ay tutulması
hâsıd (A) [ حاصد ] ekin biçen, hasatçı
hâsıl (A) [ حاصل ] ortaya çıkan, var olan
hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak
hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak
hâsılat (A) [ حاصلات ] kazanç, gelir
hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ حاصلات غير صافيه ] brüt gelir
hâsılât-ı sâfiye [ حاصلات صافيه ] net gelir
hasıl-ı kelâm [ حاصل کلام ] sözün kısası
hâsılı kısacası, sonuç olarak
hasım (A) [ خصم ] düşman
hasîb (A) [ 1 [ حسيب değerli 2muhasebeci
hâsid (A) [ حاسد ] kıskanç
hasîn (A) [ حصين ] sağlam, müstahkem
hasîr (A) [ حصير ] hasır
hâsir (A) [ خاسر ] zarar eden, hüsrana uğrayan
hasis (A) [ خسيس ] pinti
hasîsa (A) [ خصيصه ] karakter
hasiy (A) [ خصی ] iğdiş, hadım edilmiş
haslet (A) [ خصلت ] tabiat, yaratılıştan gelen huy
hasm (A) [ خصم ] düşman, hasım
hasmâne (A-F) [ خصمانه ] düşmanca
hasmî (A-F) [ خصمی ] düşmanlık
hasnâ (A) [ حسنا ] güzel kız, güzel kadın
hasr (A) [ حصر ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama
hasret (A) [ حسرت ] özlem
hasret çekmek özlem duymak
hasretkeş (A-F) [ حسرت کش ] hasret çeken
hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek
hassa (A) [ خاصه ] özellik
hassâd (A) [ حصاد ] orakçı
hassas (A) [ حساس ] duygulu, hassas
hassâsiyyet (A) [ حساسيت ] hassaslık
hâsse (A) [ خاصه ] duyu
hâsseten (A) [ خاصة ] özellikle, hele hele
hâssuâmm [ خاص و عام ] herkes
hâste (F) [ خاسته ] kalkmış, ayağa kalkmış
haste (F) [ خسته ] hasta
hâste (F) [ 1 [ خواسته istemiş 2istek
hastegî (F) [ خستگی ] hastalık
hâstgâr (F) [ خواستگار ] görücü
hâstgârî (F) [ خواستگاری ] görücülük
hasûd (A) [ حسود ] kıskanç
hasûdâne (A-F) [ حسودانه ] kıskanarak, kıskançlıkla
hasûdî (A-F) [ حسودی ] kıskançlık
hâşâ (A) [ حاشا ] uzak dursun, hâşa
hâşâk (F) [ خاشاک ] çerçöp
haşeb (A) [ خشب ] odun
haşem (A) [ حشم ] maiyet
haşerat (A) [ حشرات ] haşereler, börtü böcek
haşere (A) [ حشره ] böcek, haşere
haşhaş (A) [ خشخاش ] haşhaş
haşîn (A) [ خشين ] kaba, sert
hâşiye (A) [ 1 [ حاشيه kenar 2şerh kitabı
haşmet (A) [ 1 [ حشمت görkem 2hiddet
haşmetmeab (A) [ حشمت مآب ] görkemli, haşmetli
haşmgîn (F) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı
haşr (A) [ حشر ] kıyamet, haşır
haşv (A) [ 1 [ حشو doldurulmuş, yararsız söz 2kuru ot
haşyet (A) [ خشيت ] korkma
haşyetengiz (A-F) [ خشيت انگيز ] korku salan, korkunç
hatâ (A) [ 1 [ خطا yanlış, hata 2kusur
hataâlûd (A-F) [ خطا آلود ] hatalı, yanlış dolu
hatab (A) [ حطب ] odun
hatâbahş (A-F) [ خطا بخش ] hataları affeden
hatâen (A) [ خطاء ] yanlışlıkla
hatâiyyât (A) [ خطائيات ] hatalar, yanlışlıklar
hatakâr (A-F) [ خطاکار ] hatalı, hata yapan
hatâpûş (A-F) [ خطاپوش ] hataları örten
hatar (A) [ خطر ] tehlike
hatarât (A) [ خطرات ] tehlikeler
hatarnâk (A-F) [ خطرناک ] tehlikeli
hatâyâ (A) [ خطایا ] yanlışlar, hatalar
hâtem (A) [ 1 [ خاتم mühür 2yüzük
hâtıf (A) [ هاتف ] gaipten gelen ses
hâtır (A) [ خاطر ] hatır, gönül
hâtıra (A) [ خاطره ] hatıra, hatıra gelen
hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek
hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak
hâtırat (A) [ 1 [ خاطرات hatıralar 2anı kitabı
hâtırâzâr (A-F) [ خاطر آزار ] gönül inciten, hatır kıran
hâtırâzürde (A-F) [ خاطر آزرده ] kalbi kırık
hâtırşinâs (A-F) [ خاطرشناس ] hatırbilir
hatîa (A) [ خطيئه ] kabahat
hatîb (A) [ خطيب ] hatip
hâtime (A) [ خاتمه ] son
hâtime vermek son vermek
hatîr (A) [ 1 [ خطير tehlikeli 2yüce
hatm (A) [ 1 [ ختم hatim, hatim indirme 2mühürleme
hatn (A) [ ختن ] sünnet
hatt (A) [ 1 [ خط çizgi 2yol 3yeni terlemiş bıyık
hattâ (A) [ حتی ] üstelik, hatta
hattâb (A) [ حطاب ] oduncu
hattat (A) [ خطاط ] hattat, güzel yazı yazan
hatve (A) [ خطوه ] adım
havâ (A) [ هوا ] hava
havadar (F) [ هوادار ] açık mekanlı
havâdis (A) [ 1 [ حوادث yeni haberler 2olaylar
havaî (A) [ هوائی ] havaya ait
havâkin (T>A) [ خواقين ] hakanlar
havale (A) [ حواله ] ısmarlama, havale
havali (A) [ حوالی ] yöre
havârik (A) [ خوارق ] harikalar
havâss (A) [ 1 [ خواص seçkin kişiler 2nitelikler
havâtîn (T>A) [ خواتين ] hatunlar, saygın hanımlar
havâyic (A) [ حوایج ] ihtiyaçlar, gereksinimler
hâven (A) [ هاون ] havan
hâver (F) [ خاور ] doğu
hâveran (F) [ خاوران ] doğu ve batı
hâverşinas (F) [ خاورشناس ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik
havf (A) [ خوف ] korku
havf eylemek korkmak
havfnâk (A-F) [ خوفناک ] korkulu
hâvî (A) [ حاوی ] içeren, ihtiva eden
havl (A) [ 1 [ حول güç 2çevre
havsala (A) [ حوصله ] kavrama gücü, havsala
havz (A) [ حوض ] havuz
hayâ (A) [ حيا ] utanma, haya, ar
hayâl (A) [ خيال ] hayal, düş
hayâlât (A) [ خيالات ] hayaller, düşler
hayâlen (A) [ خيالا ] hayali olarak
hayâlet (A) [ خيالت ] hayalet
hayalî (A) [ 1 [ خيالی hayalî, hayal ürünü 2Karagöz oynatan
hayalperest (A-F) [ خيال پرست ] hayalci
hayat (A) [ حيات ] yaşam
hayatbahş (A-F) [ حيات بخش ] hayat veren
hayât-ı cinsiye [ حيات جنسيه ] cinsel yaşam
hayât-ı diniye [ حيات دینيه ] dinsel yaşam
hayât-ı rûz-i merre [ حيات روز مره ] gündelik yaşam
hayatî (A) [ حياتی ] hayatla ilgili, yaşamsal
hayâtiyyât (A) [ حياتيات ] biyoloji, yaşambilim
haydud (Macarca>A) [ حيدود ] eşkiya, haydut, yolkesen
hâye (F) [ خایه ] yumurta, haya
hayf (A) [ حيف ] yazık, vah vah
hayır (A) [ خير ] iyilik, hayır
hayırhah (A-F) [ خيرخواه ] iyiliksever
hayız bk hayz
hayl (A) [ 1 [ خيل yılkı, at sürüsü 2zümre
hayli (F) [ خيلی ] çok, fazla
hayme (A) [ خيمه ] çadır
haymegâh (A-F) [ خيمه گاه ] çadır kurulan yer
haymenişin (A-F) [ خيمه نشين ] göçebe, çadırda yaşayan
hayr (A) [ خير ] iyilik, hayır
hayran (A) [ 1 [ حيران şaşkın 2hayran, tutkun
hayrendiş (A-F) [ خيراندیش ] iyi düşünceli
hayret (A) [ حيرت ] şaşkınlık
hayretbahş (A-F) [ حيرت بخش ] hayret verici
hayretkâr (A-F) [ حيرت کار ] hayret eden
hayretzede (A-F) [ حيرت زده ] şaşkın
haysiyyet (A) [ حيثيت ] şeref, onur
hayvan (A) [ 1 [ حيوان canlı 2hayvan
hayvanî (A) [ حيوانی ] hayvansal
hayvaniye (A) [ حيوانيه ] hayvana özgü, hayvansal
hayy (A) [ حی ] diri
hayyât (A) [ خياط ] terzi
hayye (A) [ حيه ] yılan
hayyir (A) [ خير ] çok iyilik eden
hayz (A) [ خيض ] regl, aybaşı
hazâin (A) [ خزائن ] hazineler
hazân (F) [ خزان ] güz, sonbahar
hazar (A) [ حضر ] güvenlik
hazer (A) [ حذز ] sakınma
hazerat (A) [ حضرات ] hazretler
hazf (A) [ حذف ] silme, kaldırıp atma
hâzık (A) [ حاذق ] usta, yetenekli, ehil
hazır (A) [ 1 [ حاضر huzurda 2hazır, mevcut
hâzırûn (A) [ حاضرون ] bulunanlar, hazır olanlar
hâzi (A) [ خاضع ] alçakgönüllü
hazîn (A) [ حزین ] hüzün dolu
hâzin (A) [ خازن ] haznedar
hazine (A) [ خزینه ] hazine
hazinedar (A-F) [ خزینه دار ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu
hazîre (A) [ حظيره ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs)
hazm (A) [ حضم ] sindirim
hazret (A) [ حضرت ] sayın, hazret
hazz (A) [ حظ ] sevinç, haz
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 12 Ocak 2010, 15:49:50
hebâ (A) [ هبا ] boş
hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak
hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak
hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak
hecâ (A) [ 1 [ هجا hece 2yerme, hiciv
hecâgû (A-F) [ هجاگو ] hicveden, yeren
hecîn (A) [ هجين ] iki hörgüçlü deve
hecr (A) [ هجر ] ayrılık
hedâyâ (A) [ هدایا ] armağanlar, hediyeler
hedef (A) [ هدف ] amaç, hedef
heder (A) [ هدر ] yazık olma, boşa gitme
heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak
heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak
hediyye (A) [ هدیه ] armağan, hediye
heft (F) [ هفت ] yedi
heftâd (F) [ هفتاد ] yetmiş
hefte (F) [ هفته ] hafta
heftevreng (F) [ هفت اورنگ ] yedi yıldız
helâhil (A) [ هلاهل ] zehir, ağı, boğanotu
helâk (A) [ 1 [ هلاک yok olma 2ölme
helâk etmek 1yok etmek, ortadan kaldırmak 2öldürmek
helâk olmak 1yok olmak, ortadan kalkmak 2ölmek 3çırpınmak
helal (A) [ 1 [ حلال helal 2eş, hanım
helalzâde (A-F) [ 1 [ حلال زاده helal süt emmiş 2evli anne babanın çocuğu
helezon (A) [ 1 [ حلزون sümüklüböcek 2yılankavî
helva (A) [ حلوا ] helva
helvafurûş (A-F) [ حلوا فروش ] helvacı
helvâyî (A) [ حلوایی ] helvacı
hem (F) [ 1 [ هم -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye
yarayan ön ek 2hem, üstelik
hemâgûş (F) [ هم آگوش ] sarmaş dolaş, kucak kucağa
hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak
hemâheng (F) [ هم آهنگ ] uyumlu
hemâhenk bk hemâheng
heman (F) [ همان ] derhal, hemen
hemânâ (F) [ همانا ] adeta, tıpkı
hemandem (F) [ هماندم ] o anda
hemânend (F) [ همانند ] gibi
hemasr (F-A) [ هم عصر ] çağdaş
hemâvâz (F) [ هم آواز ] bir ağız
hembâz (F) [ همباز ] ortak
hemcevherlik (F-T) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme
hemcins (F-A) [ هم جنس ] aynı cinsten
hemcivâr (F-A) [ هم جوار ] komşu
hemçü (F) [ همچو ] gibi
hemdem (F) [ همدم ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı
hemderd (F) [ هم درد ] dert ortağı
hemdîger (F) [ همدیگر ] birbiri
heme (F) [ همه ] tümü, hepsi
hemegân (F) [ همگان ] tümü, hepsi, herkes
hemfikir bk hemfikr
hemfikr (F-A) [ همفکر ] aynı düşüncede, hemfikir
hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak
hemginân (F) [ همگنان ] herkes
hemhudûd (F-A) [ هم حدود ] sınırdaş
hemhudut bk hemhudûd
hemin (F) [ همين ] bu, işte bu
hemîşe (F) [ هميشه ] daima, her zaman
hemkadd (F-A) [ هم قد ] boydaş, aynı boyda
hemkâr (F) [ همکار ] meslektaş
hemkîş (F) [ همکيش ] dindaş
hemm (A) [ هم ] kaygı
hemnâm (F) [ همنام ] adaş
hempâ (F) [ همپا ] arkadaş, kafadar
hemrâh (F) [ همراه ] yoldaş, yol arkadaşı
hemrâz (F) [ همراز ] sırdaş
hemrîş (F) [ همریش ] bacanak
hemsâl (F) [ همسال ] yaşıt
hemsâye (F) [ همسایه ] komşu
hemsefer (F-A) [ همسفر ] yoldaş
hemser (F) [ همسر ] eş, karı kocadan her biri
hemsinn (F-A) [ هم سن ] yaşıt
hemsohbet (F-A) [ هم صحبت ] sohbet arkadaşı
hemşehrî (F-A) [ 1 [ هم شهری hemşeri 2yurttaş
hemşeri bk hemşehrî
hemşîre (F) [ همشيره ] kızkardeş
hemtâ (F) [ همتا ] eş, benzer, denk
hemvâr (F) [ هموار ] düz
hemvâre (F) [ همواره ] daima
hemyân (F) [ هميان ] heybe
hemzâd (F) [ 1 [ همزاد doğuşla birlikte gelen 2birlikte doğan
hemzebân (F) [ همزبان ] aynı dili konuşan
henâzir (A) [ خنازیر ] domuzlar
hendese (Peh>A) [ هندسه ] geometri
hendesî (A) [ هندسی ] geometrik
hengâm (F) [ هنگام ] vakit, zaman
hengâme (F) [ هنگامه ] kargaşa
henüz (F) [ هنوز ] ancak, daha
her (F) [ هر ] her
her halde 1mutlaka, her durumda
her vakit her zaman, daima
herâyîne (F) [ هر آیينه ] mutlaka
herbâr (F) [ هربار ] her defasında
hercâî (F) [ 1 [ هرجائی şıpsevdi 2kararsız
hercâyî bk hercâî
hercümerc (F) [ هرج و مرج ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik
herçend (F) [ هرچند ] ise de, her ne kadar
herçibâdâbâd (F) [ هرچه بادا باد ] ne olursa olsun
herdem (F) [ هردم ] her an, daima
herem (A) [ هرم ] ehram
hergele (F) [ 1 [ خرگله sürünün başında giden kılavuz eşek 2eşek sürüsü
3haylaz, yaramaz adam
hergiz (F) [ هرگز ] asla
herze (F) [ هرزه ] saçma
herzegû (F) [ هرزه گو ] saçmalayan
herzegûyî (F) [ هرزه گویی ] saçmalama
hesâb (A) [ حساب ] hesap
hestî (F) [ هستی ] varlık
heşt (F) [ هشت ] sekiz
heştâd (F) [ هشتاد ] seksen
hetk (A) [ هتک ] yırtma
hettâk (A) [ هتاک ] yırtan
hevâ (A) [ هوا ] istek, nefis isteği
hevâdâr (A-F) [ هوادار ] istekli, taraftar
hevâdâr (F) [ هوادار ] havalı, havadar
hevâperest (A-F) [ هواپرست ] nefsinin istekleri peşinde koşan
heves (A) [ هوس ] istek, heves
hevesât (A) [ هوسات ] istekler, hevesler
hevesdâr (A-F) [ هوسدار ] hevesli
heveskâr (A-F) [ هوسکار ] hevesli, istekli
hevl (A) [ هول ] korku
hevlnâk (A-F) [ هولناک ] korkunç
hey’et (A) [ 1 [ هيئت ekip 2dış görünüş 3kurul 4topluluk 5astronomi
hey’etşinâs (A-F) [ هيئت شناس ] astronom
heyâkil (A) [ هياکل ] heykeller
heyecân (A) [ 1 [ هيجان coşku 2heyecan
heyelân (A) [ هيلان ] toprak kayması, heyelan
heyet bk hey’et
heyet-i ictimâiye [ هيئت اجتماعيه ] toplum
heyet-i mecmua [ هيئت مجموعه ] genel, tüm
heyet-i muallimîn [ هيئت معلمين ] öğretmenler kurulu
heyhât (A) [ هيهات ] yazık
heykel (A) [ 1 [ هيکل heykel 2gövde
heykeltıraş (A-F) [ هيکل تراش ] heykelci, heykeltıraş
heyûlâ (A) [ 1 [ هيولا ana madde 2zihinde tasarlanmış varlık
heyzüm (F) [ هيزم ] odun
hezâr (F) [ 1 [ هزار bin 2bülbül
hezârân (F) [ هزاران ] binlerce
hezârân (F) [ هزاران ] bülbül
hezârdestân (F) [ هزاردستان ] bülbül
hezârpâ (F) [ هزارپا ] kırkayak
hezeyân (A) [ 1 [ هزیان sayıklama 2saçmalama
hezîmet (A) [ هزیمت ] bozgun
hezîmete uğramak bozguna uğramak
hezl (A) [ هزل ] şaka, şakalaşma
hezlgû (A-F) [ هزل گو ] şakacı

hıdiv (F) [ خدیو ] Mısır valisi
hıfz (A) [ 1 [ حفظ koruma 2ezberleme
hıfzetmek 1ezberlemek 2korumak
hıfzıssıhha (A) [ حفظ الصحه ] sağlık koruma
hılt (A) [ خلط ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan
vücudundaki dört ana maddenin herbiri
hınâ (A) [ حنا ] kına
hınzîr (A) [ خنزیر ] domuz
hırâmân (F) [ 1 [ خرامان salınan 2salınarak
hıred (F) [ خرد ] akıl
hıredmend (F) [ خردمند ] akıllı
hırka (A) [ خرقه ] hırka
hırkapûş (A-F) [ 1 [ خرقه پوش hırka giyen 2derviş
hırkapûş olmak 1hırka giymek 2derviş olmak
hırmân (A) [ حرمان ] mahrumluk
hırs (A) [ حرص ] hırs
hırs (F) [ خرس ] ayı
hırz (A) [ 1 [ حرز sığınak 2nazar boncuğu
hısâl (A) [ خصال ] huy, haslet
hısn (A) [ حصن ] kale
hışım (F) [ خشم ] öfke
hışımlanmak öfkelenmek
hışm (F) [ خشم ] öfke, hışım
hışmgîn (F) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı
hışt (F) [ 1 [ خشت kerpiç 2tuğla
hıtat (A) [ خطط ] ülkeler, diyarlar
hıtta (A) [ خطه ] ülke, diyar
hıyâbân (F) [ خيابان ] cadde
hıyânet (A) [ خيانت ] hainlik
hıyânetkâr (A-F) [ خيانتکار ] hain
hıyâr (A) [ خيار ] seçme hakkı
hıyre (F) [ 1 [ خيره kamaşmış 2fersiz
hıyreçeşm (F) [ 1 [ خيره چشم arsız, hayasız 2cesur, gözüpek
hıyreser (F) [ خيره سر ] sersem

hibâb (A) [ 1 [ حباب haplar 2tohumlar
hibâle (A) [ 1 [ حباله bağ 2tuzak
hibe (A) [ هبه ] bağışlama, hibe
hibr (A) [ 1 [ حبر Yahudi bilgini 2mürekkep

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 12 Ocak 2010, 15:50:27
hibre (A) [ خبره ] deneyim
hicâ (A) [ هجا ] yerme
hicâb (A) [ 1 [ حجاب perde 2utanma
hicaz (A) [ 1 [ حجاز Arabistan’da Hicaz bölgesi 2hicaz makamı
hiciv (A) [ هجو ] yergi, taşlama
hicr (A) [ هجر ] ayrılık
hicrân (A) [ 1 [ هجران ayrılık 2ayrılık acısı
hicret (A) [ هجرت ] göç
hicv (A) [ هجو ] yergi, taşlama
hicviye bk hicviyye
hicviyye (A) [ هجویه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı
hîç (F) [ هيچ ] hiç
hîçkes (F) [ هيچکس ] hiç kimse
hidâ’ (A) [ خداع ] düzen, komplo
hidayet (A) [ هدایت ] doğru yolu gösterme
hidâyet etmek doğru yolu göstermek
hiddet (A) [ 1 [ حدت öfke 2keskinlik
hiddetlenmek öfkelenmek
hidemat (A) [ خدمات ] hizmetler
hidiv (F) [ خدیو ] Mısır valisi
hidmet (A) [ خدمت ] hizmet
hidmetkâr (A-F) [ خدمتکار ] hizmetçi
hiffet (A) [ 1 [ خفت hafiflik 2hoppalık
hijdeh (F) [ هژده ] onsekiz
hîk (F) [ خيک ] tulum
hikâyât (A) [ حکایات ] hikayeler, öyküler
hikâyet (A) [ حکایت ] öykü, hikaye
hikem (A) [ حکم ] hikmetler
hikmet (A) [ 1 [ حکمت bilgelik 2sebep
hikmetşinâs (A-F) [ حکمت شناس ] hakîm, felsefeci
hil’at (A) [ خلعت ] kaftan
hilâf (A) [ خلاف ] aykırı, zıt
hilâfına aykırı olarak
hilafında aykırı olarak
hilâl (A) [ 1 [ خلال aralık 2kürdan
hilâl (A) [ هلال ] yeni ay, ilkay
hîle (A) [ حيله ] düzen, oyun, hile
hîlebaz (A-F) [ حيله باز ] hilekâr, düzenbaz
hîlekâr (A-F) [ حيله کار ] düzenbaz, hileci
hilkat (A) [ 1 [ خلقت yaratılış 2Tanrı
hilm (A) [ حلم ] yumuşaklık
hilye (A) [ 1 [ حليه süs 2güzel yüz 3güzel özellikler
himâr (A) [ حمار ] eşek
himaye (A) [ حمایه ] koruma, esirgeme
himayekârlık (A-F-T) himaye etme
hîme (F) [ هيمه ] odun
himem (A) [ همم ] himmetler, çabalar
himmet (A) [ همت ] çaba
himmet etmek çaba göstermek
hîn (A) [ حين ] zaman, vakit, esna
hinduvâne (F) [ هندوانه ] karpuz
hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman
hirâs (F) [ هراس ] korku
hired (F) [ خرد ] akıl
hiref (A) [ حرف ] meslekler
hirem (A) [ هرم ] piramit
hirfet (A) [ حرفت ] meslek
hirmân (A) [ حرمان ] mahrumluk
his bk hiss
hisâb (A) [ حساب ] hesap
hisân (A) [ حصان ] at, aygır
hisar (A) [ حصار ] kale, hisar
hiss (A) [ حس ] duygu
hisse (A) [ حصه ] pay
hissedar (A-F) [ حصه دار ] pay sahibi
hissedar olmak payını almak
hisset (A) [ خست ] pintilik
hissetmek duymak, algılamak
hisseyâb (A-F) [ حصه یاب ] pay alan
hisseyâb olmak payını almak
hissî (A) [ حسی ] duygulu
hiss-i kablelvukû (F-A) [ حس قبل الوقوع ] önsezi
hissiyât (A) [ حسيات ] duygular
hissiye (A) [ حسيه ] duygu
hissolunmak duyulmak, hissedilmek
hîş (F) [ 1 [ خویش kendi 2akraba
hitâb (A) [ خطاب ] konuşma, hitap etme
hitâb etmek muhatap alıp konuşmak
hitâbe (A) [ خطابه ] konuşma
hitabet (A) [ خطابت ] hatiplik
hitâm (A) [ ختام ] son 2son bulma
hitam bulmak son bulmak, bitmek
hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek
hitâma ermek sona ermek
hitan (A) [ ختان ] sünnet, sünnet etme
hiyel (A) [ حيل ] hileler
hizâ (A) [ حذا ] sıra
hizâb (F) [ خيزاب ] dalga
hizâne (A) [ خزانه ] hazine
hizâya gelmek 1boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek 2sırayı bozmadan
durmak
hizâya girmek sıra olmak

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 12 Ocak 2010, 15:51:00
hizb (A) [ 1 [ حزب parti 2grup
hizmet (A) [ خدمت ] hizmet, görev yapma
hizmet etmek görev yapmak
hizmet-i vataniye [ 1 [ خدمت وطنيه askerlik 2vatan hizmeti, vatan borcu

hoca (F) [ 1 [ خواجه hoca 2sahip 3efendi 4üstad
hod (F) [ خود ] kendi
hodbehod (F) [ خودبخود ] kendi kendine
hodbin (F) [ خودبين ] bencil
hodkâm (F) [ خودکام ] kendini beğenmiş, kendini düşünen
hodkâmlık (F-T) kendini düşünme
hodrey (F-A) [ خودرای ] başınabuyruk
hodsitâ (F) [ خودستا ] övüngen
hokka (A) [ 1 [ حقه mürekkep kabı 2tükürük kabı
hokkabaz (A-F) [ حقه باز ] düzenbaz
hoşab (F) [ خوشاب ] hoşaf, komposto
hoşaf (F) [ خوشاب ] hoşaf, komposto
hoşâmedgû (F) [ خوش آمد گو ] hoşgeldiniz diyen
hoşâvâz (F) [ خوش آواز ] tatlıses, güzelses
hoşbû (F) [ خوشبو ] hoş kokulu
hoşgüvâr (F) [ 1 [ خوش گوار leziz 2hazmy kolay
hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek
hoşnûd (F) [ خشنود ] memnun, razı
hoşnut bk hoşnûd
hoşrû (F) [ خوش رو ] sevimli
hoşsohbet (F-A) [ خوش صحبت ] tatlı sözü, sohbeti tatlı

hû (A) [ هو ] Tanrı
hûb (F) [ 1 [ خوب güzel 2iyi
hubb (A) [ حب ] sevgi
hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A) [ حب الوطن من الایمان ] vatan sevgisi imandan
gelir
hubeb (A) [ حبب ] taneler
hûbî (F) [ خوبی ] güzellik
hûbrûy (F) [ خوبروی ] güzel yüzlü
hûbter (F) [ خوبتر ] daha güzel
hubûb (A) [ 1 [ حبوب taneler 2haplar
hububat (A) [ حبوبات ] tahıl
hubz (A) [ خبز ] ekmek
huccâc (A) [ حجاج ] hacılar
huccet (A) [ حجت ] delil, kanıt
huceste (F) [ خجسته ] kutlu, uğurlu
hûd (F) [ خود ] miğfer
hud’a (A) [ خدعه ] düzen, dalavere
hudâ (F) [ خدا ] Tanrı
hudâdâd (F) [ 1 [ خداداد verdi 2 vergisi
hudânekerde (F) [ خدانکرده ] göstermesin, etmesin
hudârâ (F) [ خودآرا ] aşkına
hudâşinas (F) [ خداشناس ] tanrıtanır
hudâvend (F) [ 1 [ خداوند Tanrı 2padişah 3efendi
hudâvendigâr (F) [ خداوندگار ] padişah
hudâyâ (F) [ خدایا ] Tanrım
huddâm (A) [ خدام ] hizmetçiler
hudperest (F) [ خودپرست ] bencil
hudperestlik (F-T) bencillik, kendini düşünme
hudûd (A) [ حدود ] sınırlar
hudûs (A) [ حدوس ] meydana gelme, vukubulma
huffâş (A) [ خفاش ] yarasa
huffâz (A) [ حفاظ ] hafızlar
hufre (A) [ 1 [ حفره çukur 2oyuk, delik
hufte (F) [ خفته ] uyuyan, uyumuş
hûk (F) [ خوک ] domuz
hukne (A) [ حقنه ] şırınga
hukuk (A) [ 1 [ حقوق hukuk 2haklar
hukuk-i siyasiye [ حقوق سياسيه ] siyasal hukuk
hukukşinas (A-F) [ حقوق شناس ] hukukçu
hulâsa (A) [ خلاصه ] özet
hulâsa-i kelâm [ خلاصهء کلام ] kısacası, sözün kısası
hulâsaten (A) [ خلاصة ] özetle, kısaca
huld (A) [ خلد ] cennet
hulefa (A) [ خلفا ] halifeler
hulk (A) [ خلق ] huy
hulkum (A) [ حلقوم ] boğaz
hulûl (A) [ حلول ] gelme, gelip çatma
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 12 Ocak 2010, 15:51:41
hulûl etmek gelmek, gelip çatmak
hulûs (A) [ خلوص ] içtenlik
hulûskâr (A-F) [ خلوصکار ] yağcı, dalkavuk
hulyâ (Yun>A) [ خوليا ] hülya, hayal
hum (F) [ خم ] küp
humâr (A) [ خمار ] mahmurluk
humekâ (A) [ حمقا ] ahmaklar
humhâne (F) [ 1 [ خم خانه şarap mahzeni 2meyhane
humk (A) [ حمق ] ahmaklık
hummâ (A) [ 1 [ حما nöbet, ateş nöbeti 2sıtma
humret (A) [ حمرت ] kırmızılık, kızıllık
hums (A) [ خمس ] beşte biri
humûzet (A) [ حموضت ] ekşilik
hûn (F) [ خون ] kan
hûnâlûd (F) [ خون آلود ] kanlı, kana bulanmış
hunbehâ (F) [ خون بها ] diyet
hunhâr (F) [ خونخوار ] kan içen
hunnâk (A) [ خناق ] boğmaca
hunrîz (F) [ خونریز ] kan dökücü
hunyâger (F) [ خنياگر ] şarkıcı
hûr (A) [ حور ] huri
hurâfât (A) [ خرافات ] hurafeler, batıl inançlar
hurafe (A) [ خرافه ] batıl inanç
hurafeperver (A-F) [ خرافه پرور ] hurafelere inanan
hurafeperverlik (A-F-T) hurafelere inanış
hurd (F) [ خرد ] küçük, ufak
hurdebin (F) [ 1 [ خرده بين büyüteç 2mikroskop
hurdegîr (F) [ خرده گير ] kusur bulan
hûri (A) [ حوری ] huri, cennet kızı
hurûc (A) [ 1 [ خروج çıkış 2ayaklanma
hurûş (F) [ خروش ] coşku, coşma
husemâ (A) [ خصما ] düşmanlar, hasımlar
husûf (A) [ خسوف ] ay tutulması
husûl (A) [ خصول ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma
husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek
husûmet (A) [ خصومت ] düşmanlık
husûs (A) [ خصوص ] konu
husûsat (A) [ خصوصات ] hususlar, konular
hususî (A) [ خصوصی ] özel
husûsiyet (A) [ خصوصيت ] özellik
husûsiyetle (A-T) özellikle, hele hele
husûsiyle (A-T) özellikle, hele hele
hûş (F) [ هوش ] akıl
hûşe (F) [ 1 [ خوشه salkım 2başak
huşk (F) [ خشک ] kuru
huşksâlî (F) [ خشک سالی ] kuraklık
huşû (A) [ 1 [ خشوع alçakgönüllülük 2Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma
huşûnet (A) [ خشونت ] haşinlik, sertlik
huşyâr (F) [ هشيار ] akıllı
hutût (A) [ 1 [ خطوط hatlar, yollar 2çizgiler
hûy (F) [ خوی ] huy
huzme (A) [ حزمه ] demet
huzûr(A) [ 1 [ حضور hazır olma, bulunma 2rahatlık
huzzâr (A) [ حضار ] hazır olanlar, bulunanlar

hüccet (A) [ حجت ] delil, belge
hücec (A) [ حجج ] deliller, belgeler
hüceyrat (A) [ حجيرات ] hücrecikler
hüceyre (A) [ حجيره ] hücrecik
hücre (A) [ 1 [ حجره odacık 2hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı
hücum (A) [ هجوم ] saldırı, akın
hücürât (A) [ حجرات ] hücreler
hüdhüd (A) [ هدهد ] çavuşkuşu, ibibik
hükemâ (A) [ حکما ] bilgeler, hakîmler
hükkâm (A) [ حکام ] hakimler
hükm (A) [ حکم ] hüküm, emir, kesin karar
hükmünde yerinde, gibi

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 12 Ocak 2010, 15:52:11
-I-


ıhlamur (Yun>A) [ اخلامور ] ıhlamur

ık’âd (A) [ اقعاد ] oturtma
ıkd (A) [ 1 [ عقد dizi 2kolye, gerdanlık
ıklîm (A) [ اقليم ] iklim
ıktıdâ (A) [ اقتدا ] uyma

ırdâ (A) [ ارضاع ] emzirme, süt verme
ırk (A) [ 1 [ عرق soy, ırk 2damar 3kök
ırk -ı ahmer [ عرق احمر ] kızılderili ırkı
ırk -ı ebyaz [ عرق ابيض ] beyaz ırk
ırken (A) [ عرقا ] ırk bakımından
ırkî (A) [ عرقی ] ırk ile ilgili
ırz (A) [ عرض ] namus, iffet
ırzâ (A) [ ارضاع ] emzirme, süt verme

ısdâr (A) [ اصدار ] çıkartma
ısfırâr (A) [ اصفرار ] sararma
ıskât (A) [ اسقاط ] düşürme
ıslâh (A) [ اصلاح ] düzeltme, iyileştirme, reform
ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek
ıslâhât (A) [ اصلاحات ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar
ıslâhpezîr (A-F) [ اصلاح پذیر ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir
ısrar (A) [ اصرار ] diretme, üsteleme
ıstıbâr (A) [ اصطبار ] sabretme
ıstıfâ (A) [ اصطفا ] seçme, ayıklama
ıstıfâî (A) [ اصطفائی ] seçimle ilgili
ıstılâh (A) [ اصطلاح ] terim, tabir
ıstılâhât (A) [ صطلاحات ] terimler, tabirler
ıstınâ’ (A) [ اصطناع ] seçme
ıstırab (A) [ اضطراب ] acı, ızdırap

ışk (A) [ عشق ] aşk
ışka (A) [ عشقه ] sarmaşık

ıtk (A) [ عتق ] âzâd etme, köle âzâd etme
ıtknâme (A-F) [ عتق نامه ] âzâdlık belgesi
ıtlak (A) [ اطلاق ] bırakma, salma
ıtnâb (A) [ اطناب ] sözü uzatma
ıtr (A) [ عطر ] koku, ıtır
ıtrî (A) [ عطری ] ıtırlı, kokulu
ıtriyyât (A) [ عطریات ] kokular, ıtırlar, parfümler
ıttılâ’ (A) [ اطلاع ] bilgi sahibi olma
ıttılâât (A) [ اطلاعات ] bilgiler
ıttırad (A) [ اطراد ] ritm

ıyâdet (A) [ عيادت ] hasta ziyareti
ıyâl (A) [ عيال ] eş, hanım

ız’âf (A) [ اضعاف ] zayıf düşürme, zayıflatma
ızdırap (A) [ اضطراب ] acı
ızlâl (A) [ اضلال ] yoldan çıkarma
ızlâl (A) [ اظلال ] gölgede bırakma
ızrâr (A) [ اضرار ] zarar verme, zarara sokma
ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak
ıztırâb (A) [ اضطراب ] ızdırap, acı
ıztırâbâver (A) [ اضطراب آور ] acı verici
ıztırâr (A) [ اضطرار ] zorunluluk
ıztırârî (A) [ اضطراری ] zorunlu
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:45:56
-İ-

i’câz (A) [ 1 [ اعجاز aciz bırakma 2şaşırtma
i’dâdî (A) [ اعدادی ] lise
i’dâm (A) [ اعدام ] yok etme, öldürme
i’lâ (A) [ اعلا ] yükseltme, yüceltme
i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek
i’lâm (A) [ اعلام ] bildirme
i’lâm edilmek bildirilmek
i’lân (A) [ اعلان ] ilan
i’mâl (A) [ اعمال ] yapma, işleme
i’mâr (A) [ اعمار ] bayındırlaştırma, mamûr etme
i’râz (A) [ 1 [ اعراض yüz çevirme 2uzak durma
i’tâ (A) [ 1 [ اعطا verme 2verilme 3ödeme 4ödenme
i’tâ edilmek 1verilmek 2ödenmek
i’tâ etmek 1vermek 2ödemek
i’tâ olunmak verilmek
i’tâk (A) [ اعتاق ] âzâd etme, özgür bırakma
i’tikâf (A) [ اعتکاف ] bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama
i’tilâ (A) [ 1 [ اعتلا yükselme 2yüksek rütbeye ulaşma
i’tizâl (A) [ اعتزال ] köşesine çekilme
i’tizâr (A) [ اعتذار ] özür dileme
i’vicâc (A) [ اعوجاج ] eğrilme, burkulma
i’zâm (A) [ 1 [ اعزام gönderme 2gönderilme
i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak
i’zâm etmek göndermek, yollamak
i’zâz (A) [ 1 [ اعزاز değer verme 2ağırlama

iâde (A) [ اعاده ] geri verme, geri gönderme
iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek,
iâde etmek geri vermek, geri göndermek
iâde eylemek geri vermek
iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak
iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek
iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek
iâdeten (A) [ اعادة ] geri verilmek üzere
iânât (A) [ اعانات ] yardımlar, bağışlar
iâne (A) [ اعانه ] yardım, bağış
iâşe (A) [ اعاشه ] geçindirme

ib’âd (A) [ ابعاد ] uzaklaştırma
ibâ’ (A) [ اباء ] çekinme, uzak durma, kaçınma
ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak
ibâd (A) [ عباد ] kullar
ibâdât (A) [ عبادات ] ibadetler
ibâdet (A) [ عبادت ] klluk, tapınma
ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak
ibadetgâh (A-F) [ عبادتگاه ] ibadet yeri, mabet
ibâdethâne (A-F) [ عبادت خانه ] ibadet edilecek yer
ibâdullah (A) [ 1 [ عبادالله Tanrı’nın kulları 2çok, bol
ibâhat (A) [ اباحت ] helal sayma, mübah görme
ibâhî (A) [ اباحی ] helal sayan, mübah gören
ibârât (A) [ 1 [ عبارات cümleler 2paragraflar
ibâre (A) [ 1 [ عباره cümle 2paragraf
ibâret (A) [ عبارت ] meydana gelen, oluşan
ibâte (A) [ اباته ] gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma
ibdâ’ (A) [ ابداع ] yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme
ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek
ibdâ’kâr (A-F) [ ابداعکار ] yaratıcı, yenilik getiren
ibhâm (A) [ ابهام ] belirsizlik
ibhâmât (A) [ ابهامات ] belirsizlikler
ibkâ (A) [ 1 [ ابقا devamlılık kazandırma 2sınıfta bırakma
ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak
ibkâen (A) [ ابقاء ] eski yerinde bırakarak
ibl (A) [ ابل ] deve
iblâğ (A) [ 1 [ابلاغ bildirme 2ulaştırma
iblîs (A) [ 1 [ ابليس şeytan 2hileci
iblîsâne (A-F) [ ابليسانه ] şeytanca
ibn (A) [ ابن ] oğul
ibrâ’ (A) [ ابراء ] aklanma
ibrâ’ etmek aklanmak
ibrâm (A) [ ابرام ] zorlama
ibrânâme (A-F) [ ابرانامه ] aklanma belgesi
ibrâz (A) [ ابراز ] gösterme
ibrâz edilmek gösterilmek
ibrâz etmek göstermek
ibre (A) [ 1 [ ابره iğne 2gösterge
ibret (A) [ عبرت ] hayat dersi
ibretâmîz (A-F) [ عبرت آميز ] ibret verici, ders verici
ibretbahş (A-F) [ عبرت بخش ] ibret verici
ibreten (A) [ عبرة ] ibret olsun diye, ibret olarak
ibrîk (A) [ ابریق ] ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap
ibrişim (F) [ ابریشم ] ipek, ibrişim
ibtâl (A) [ ابطال ] geçersiz kılma, kaldırma, bozma
ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak
ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak
ibtidâ (A) [ 1 [ ابتدا ilkin, önce 2başlangıç 3başlama
ibtidâ’ etmek başlamak
ibtidâ’î (A) [ 1 [ ابتدائی ilkel 2ilkokul
ibtidâr (A) [ ابتدار ] başlama, girişme
ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek
ibtidâr etmek başlamak, girişmek
ibtihâc (A) [ ابتهاج ] sevinme
ibtilâ (A) [ ابتلا ] tutkunluk, müptelalık, düşkünlük
ibtinâ (A) [ 1 [ ابتنا bina etme 2dayanma 3bina edilme
ibtinâ etmek 1kurmak 2dayanmak
ibtinâ’en (A) [ ابتناء ] dayanarak
ibzâr (A) [ ابزار ] gösterme

îcâb (A) [ ایجاب ] gerekme, gerek
îcâbât (A) [ ایجابات ] gereklilikler, gerekler
icâbet (A) [ 1 [ اجابت kabul edilme 2uyma
icâbet etmek uymak, muvafakat etmek
îcâd (A) [ 1 [ ایجاد var etme, yaratma 2icat
îcâd edilmek 1var edilmek, yaratılmak 2icat edilmek, buluş yapılmak
îcâd etmek 1var etmek, yaratmak 2icat etmek, buluş yapmak
icâleten (A) [ عجالة ] aceleyle, acele olarak
îcâr (A) [ 1 [ ایجار kiralama 2kiraya verme 3kira
îcâr edilmek kiraya verilmek
îcâr etmek kiraya vermek
icâre (A) [ اجاره ] kira geliri
îcâz (A) [ ایجاز ] veciz anlatma, özlü söyleme
icâzet (A) [ 1 [ اجازت izin 2mezuniyet belgesi, diploma
icâzetnâme (A-F) [ اجازت نامه ] diploma
icbâr (A) [ اجبار ] zorlama
icbâr edilmek zorlanmak
icbâr etmek zorlamak
iclâl (A) [ اجلال ] ululama
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:46:25
icmâ’ (A) [ اجماع ] bir araya getirme
icmâl (A) [ 1 [ اجمال özetleme 2özet 3toplam
icmâl edilmek öçetlenmek
icmâl etmek özetlemek
icmâlen (A) [ اجمالا ] özetle, özetleyerek
icmâlî (A) [ اجمالی ] derli toplu, özet halinde
icrâ (A) [ 1 [ اجرا yürütme, yapma, yerine getirme 2yapılma, yerine getirilme,
yürütülme
icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek
icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek
icrâât (A) [ اجراآت ] yapılanlar
ictihâd (A) [ 1 [ اجتهاد çalışma, çabalama 2görüş 3dinî kaynaklar ışığında
görüş bildirme
ictimâ’ (A) [ 1 [ اجتماع toplanma, bir araya gelme, toplantı 2toplum
ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek
ictimâât (A) [ اجتماعات ] toplantılar, bir araya gelişler
ictimâî (A) [ اجتماعی ] toplumsal, sosyal, toplumbilimsel
ictimâileşme (A-T) sosyalleşme, sosyalizasyon
ictimâîleşmek sosyalleşmek
ictimâiyyât (A) [ اجتماعيات ] sosyoloji, toplumbilim
ictimâiyyâtçı (A-T) sosyolog, toplumbilimci
ictimâiyyûn (A) [ اجتماعيون ] sosyologlar, toplumbilimciler
ictinâb (A) [ اجتناب ] kaçınma, uzak durma, çekinme
ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek
ictisâr (A) [ اجتسار ] yüreklenme, cesaret bulma
ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak

îd (A) [ عيد ] bayram
îd -i adhâ [ عيد اضحی ] kurban bayramı
îd -i fıtr [ عيد فطر ] ramazan bayramı, şeker bayramı
idâme (A) [ ادامه ] devam ettirme, sürdürme
idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek
idâre (A) [ 1 [ اداره döndürme 2çekip çevirme, yönetme 3devlet dairesi
4yönetim
idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek
idâre -i örfiyye [ اداره عرفيه ] sıkıyönetim
idârehâne (A-F) [ اداره خانه ] yönetim bürosu
idârî (A) [ اداری ] yönetimsel
idbâr (A) [ ادبار ] talihsizlik
iddiâ (A) [ 1 [ ادعا düşüncesinde ısrar etme 2dava etme 3inat
idhâl (A) [ 1 [ ادخال içeri alma, sokma 2yurt dışından getirme, dışalım, ithal
idhâl edilmek 1içeri alınmak, sokulmak 2dışalım yapılmak
idhâl etmek 1içeri almak, sokmak 2yurt dışından getirmek, dışalım yapmak,
ithal etmek
idhâlât (A) [ ادخالات ] ithalat, dışalım malları
îdiyye (A) [ عيدیه ] bayramlık, bayram bahşişi
idmân (A) [ 1 [ ادمان alıştırma 2spor, egzersiz
idrâk (A) [ 1 [ ادراک kavrama, anlama 2erişme
idrâk edilmek 1kavranmak, anlaşılmak 2yaşanmak
idrak etmek1kavramak, anlamak 2yaşamak, görmek
idrâr (A) [ ادرار ] sidik

îfâ (A) [ 1 [ ایفا yapma, yerine getirme 2ödeme
îfâ edilmek 1yapılmak, yerine getirilmek 2ödenmek
îfâ etmek 1yapmak, yerine getirmek 2ödemek
îfâ -yı vazife [ ایفای وظيفه ] görev yapma
îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek
ifâdât (A) [ افادات ] ifadeler
ifâde (A) [ افاده ] söylem, anlatım, dile getirme
ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek
ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek
ifâkat (A) [ افاقت ] iyileşme
ifâkat bulmak iyileşmek
ifâze (A) [ 1 [ افاضه taşma 2bereketlendirme
iffet (A) [ عفت ] namusluluk, namus düşkünlüğü
ifhâm (A) [ افهام ] anlatma
ifhâm etmek anlatmak
iflâh (A) [ افلاح ] rahata erme, kurtulma
iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak
iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak
iflâs (A) [ افلاس ] her şeyini yitirme, bitip tükenme
ifnâ (A) [ افنا ] yok etme
ifrâğ (A) [ افراغ ] dökme, boşaltma
ifrât (A) [ افراط ] aşırıya kaçma
ifrâtkâr (A-F) [ افراطکار ] aşırıya kaçan
ifratperestî (A) [ افراط پرستی ] aşırıcılık
ifrâz (A) [ 1 [ افراز parçalara bölme 2parselleme 3salgı
ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak
ifrâzât (A) [ 1 [ افراضات salgılar 2parsellemeler
ifrît (A) [ عفریت ] mitolojik canavar
ifsâd (A) [ 1 [ افساد bozma 2bozgunculuk yapma
ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek
ifşâ (A) [ افشا ] açığa vurma
ifşâ edilmek açığa vurulmak
ifşâ etmek açığa vurmak
ifşâât (A) [ افشاآت ] açığa vurmalar
iftâr (A) [ 1 [ افطار oruç açma 2Ramazan ayında verilen akşam yemeği
iftâr etmek oruç açmak
iftâriyye (A) [ افطاریه ] iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek
iftihâr (A) [ افتخار ] övünme, kıvanma, kıvanç
iftihar etmek övünmek, gurur duymak
iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak
iftikâr (A) [ افتقار ]yoksulluk çekme
iftirâ (A) [ افترا ] birine işlemediği suçu yıkma
iftirâk (A) [ افتراق ] ayrılık
iftirâs (A) [ افتراس ] parçalama
iftitâh (A) [ 1 [ افتتاح açılış 2başlama
iftizâh (A) [ افتضاح ] rezillik, skandal

iğbirâr (A) [ اغبرار ] kırılma, alınma, gücenme
iğfâl (A) [ 1 [ اغفال aldatma, kandırma 2ırza geçme
iğfâl edilmek 1aldatılmak, kandırılmak 2ırzına geçilmek
iğfâl etmek 1aldatmak, kandırmak 2ırzına geçmek
iğlâk (A) [ اغلاق ] üstü kapalı konuşma
iğlât (A) [ اغلاط ] yanıltma
iğmâz (A) [ اغماض ] görmezden gelme, göz yumma
iğnâ (A) [ اغنا ] zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme
iğrâk (A) [ 1 [ اغراق boğma 2abartma
iğtinâm (A) [ 1 [ اغتنام ganimet bilme 2ganimet alma
iğtişâş (A) [ اغتشاش ] karışıklık, kargaşa, anarşi
iğtişâşât (A) [ اغتشاشات ] karışıklıklar, anarşiler
iğvâ (A) [ اغوا ] azdırma, ayartma
iğvâ etmek azdırmak, ayartmak

ihâle (A) [ احاله ] havale etme, bırakma
îhâm (A) [ ایهام ] iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme
ihânet (A) [ اهانت ] hainlik
ihâta (A) [ 1 [ احاطه kavrama 2kuşatma, sarma
ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak
ihâta etmek 1kavramak 2kuşatmak, sarmak
ihbâr (A) [ اخبار ] bildirme, haber verme
ihbar etmek bildirmek, haber vermek
ihbârnâme (A-F) [ اخبارنامه ] bildiri kağıdı
ihdâ (A) [ اهدا ] hediye etme
ihdâ edilmek hediye edilmek
ihdâ etmek hediye etmek
ihdâs (A) [ احداث ] kurma, oluşturma, meydana getirme
ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek
ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek
ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak
ihfâ (A) [ اخفا ] gizleme, saklama
ihfâf (A) [ اخفاف ] hafife alma
ihkâk (A) [ احقاق ] hakkını verme
ihkâk -ı hak [ احقاق حق ] hakkını verme
ihlâ (A) [ اخلا ] boşaltma
ihlâk (A) [ اهلاک ] helak etme, yok etme, öldürme
ihlâl (A) [ اخلال ] bozma, lekeleme, halel getirme
ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek
ihlâl etmek bozmak, halel getirmek
ihlâs (A) [ اخلاص ] içtenlik, dürüstlük
ihmâl (A) [ اهمال ] önemsememe, savsaklatma
ihmâlkâr (A-F) [ اهمالکار ] ihmalci
ihrâc (A) [ 1 [ اخراج çıkartma 2dışsatım, yurt dışına gönderme
ihrâc edilmek 1çıkarılmak 2dışsatım yapılmak, ihraç edilmek
ihrâc etmek 1çıkarmak 2dışsatım yapmak, ihraç etmek
ihrac olunmak çıkarılmak
ihrâcât (A) [ 1 [ اخراجات çıkarmalar 2dışsatımlar
ihrâk (A) [ احراق ] yakma
ihrak edilmek yakılmak
ihrak olunmak yakılmak
ihrâm (A) [ احرام ] hac zamanı giyilen beyaz giysi
ihrâz (A) [ احراز ] kazanma, elde etme
ihraz etmek kazanmak, elde etmek
ihsâ (A) [ احصا ] sayma
ihsâî (A) [ احصائی ] sayım ile ilgili, istatistik
ihsâiyyât (A) [ احصائيات ] istatistik
ihsâiyye (A) [ احصائيه ] istatistik
ihsân (A) [ 1 [ احسان bağış 2iyilik
ihsâs (A) [ احساس ] hissettirme
ihtâr (A) [ اخطار ] uyarı, hatırlatma
ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak
ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak
ihticâc (A) [ احتجاج ] kanıt gösterme
ihtidâ (A) [ اهتدا ] hidayete erme, müslüman olma
ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak
ihtifâ (A) [ اختفا ] gizlenme
ihtifâl (A) [ احتفال ] anma töreni
ihtikâr (A) [ احتکار ] vurgun
ihtilâc (A) [ 1 [ اختلاج çırpınma 2seğirme
ihtilâf (A) [ اختلاف ] uyuşmazlık
ihtilâfat (A) [ اختلافات ] uyuşmazlıklar
ihtilâl (A) [ 1 [ اختلال bozukluk, arıza 2ihtilal
ihtilâlat (A) [ 1 [ اختلالات bozukluklar 2ihtilaller
ihtilâm (A) [ احتلام ] düşazma, şeytan aldatması
ihtilâs (A) [ اختلاس ] zimmetine para geçirme, para çalma
ihtilât (A) [ 1 [ اختلاط karışma 2görüşme, kaynaşma
ihtilât etmek karışmak
ihtimâl (A) [ 1 [ احتمال olasılık 2yüklenme 3belki
ihtimal ki (A-F) [ احتمال که ] belki de, muhtemelen
ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek
ihtimâlât (A) [ احتمالات ] olasılıklar
ihtimâm (A) [ اهتمام ] özen
ihtinâk (A) [ اختناق ] boğulma
ihtirâ (A) [ اختراع ] icat, buluş
ihtirâat (A) [ اختراعات ] buluşlar
ihtirak (A) [ احتراق ] yanma
ihtirâm (A) [ احترام ] saygı duyma, hürmet etme
ihtirâmen (A) [ احتراما ] saygıyla, saygı duyarak
ihtirâs (A) [ احتراص ] aşırı hırs
ihtirâz (A) [ احتراز ] kaçınma, çekinme, uzak durma, geri duma
ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak
ihtisâr (A) [ اختصار ] kısaltma, özetleme
ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek
ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek
ihtisâren (A) [ اختصارا ] özetle, kısaltarak, kısaca
ihtisâs (A) [ اختصاص ] uzmanlık
ihtişâm (A) [ احتشام ] görkem
ihtitâm (A) [ اختتام ] sona erme
ihtivâ (A) [ احتوا ] içerme
ihtivâ etmek içermek
ihtiyâc (A) [ 1 [ احتياج gereksinim2yoksulluk
ihtiyâcât (A) [ احتياجات ] gereksinimler
ihtiyâl (A) [ احتيال ] hile yapma
ihtiyâr (A) [ 1 [ اختيار seçme 2seçilme 3seçme hakky 4yaşlı
ihtiyârî (A) [ اختياری ] kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı
ihtiyât (A) [ 1 [ احتياط tedbirli davranış 2yedek
ihtiyâten (A) [ احتياطا ] tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak
ihtiyatkâr (A-F) [ احتياط کار ] tedbirli, ihtiyatlı
ihtizâr (A) [ احتضار ] can çekişme
ihtizâz (A) [ اهتزاز ] titreme, titreyiş
ihvân (A) [ اخوان ] dostlar
ihyâ (A) [ 1 [ احيا diriltme, yaşatma 2canlılık kazandırma 3geceyi ibadet
ederek geçirme
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:47:02
ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak
ihzâr (A) [ 1 [ احضار çağırma, huzura getirme 2hazırlama 3hazırlanma
ihzar etmek 1hazırlamak 2getirmek
ihzârî (A) [ احضاری ] hazırlayıcı

ik’âd (A) [ اقعاد ] oturtma
îkâ (A) [ ایقا ] yapma
îka etmek vermek, bırakmak
ikâb (A) [ عقاب ] ceza
ikâl (A) [ 1 [ عقال bağ 2köstek, pranga
ikâme (A) [ 1 [ اقامه kaldırma 2oturma 3yerine koyma
ikâme etmek yerine koymak
ikâmet (A) [ 1 [ اقامت oturma 2namaza durma
ikâmetgah (A-F) [ اقامتگاه ] oturma yeri
îkâz (A) [ 1 [ ایقاظ uyandırma 2uyarma
îkâz edilmek uyarılmak
îkâz etmek uyarmak
ikbâl (A) [ 1 [ اقبال talih 2mutluluk
ikdâm (A) [ اقدام ] girişim
iklîm (A) [ 1 [ اقليم ülke, yer, diyar 2coğrâfî yaşam koşulları
ikmâl (A) [ 1 [ اکمال tamamlama, bitirme 2bütünleme
ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek
ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek
iknâ (A) [ اقناع ] razı etme
iknâ etmek razı etmek
ikrâh (A) [ اکراه ] tiksinme, iğrenme
ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek
ikrâhen (A) [ اکراها ] tiksinerek, iğrenerek
ikrâm (A) [ 1 [ اکرام cömertlik 2sunma, armağan etme
ikrâmiyye (A) [ 1 [ اکراميه bahşiş 2ikrâm olarak verilen para veya eşya
ikrâr (A) [ 1 [ اقرار itiraf 2dile getirme 3kabullenme
ikrâr etmek 1itiraf etmek 2dile getirmek 3kabullenmek
ikrâz (A) [ اقراض ] borçlandırma, borç verme
iksîr (A) [ اکثير ] olağanüstü etkileri olan şurup
iktibâs (A) [ اقتباس ] alıntı
iktibâs edilmek alınmak
iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak
iktibâsât (A) [ اقتباسات ] alıntılar
iktidâ (A) [ اقتدا ] uyma
iktidâ etmek uymak
iktidâr (A) [ 1 [ اقتدار güçlülük, kudret 2görev başındaki yönetim
iktifâ (A) [ اکتفا ] yetinme
iktifâ edilmek yetinilmek
iktifâ etmek yetinmek
iktihâl (A) [ اکتحال ] sürme çekme
iktirâh (A) [ اقتراه ] içinden gelerek konuşma
iktirân (A) [ اقتران ] yakınlaşma, yaklaşma
iktisâ (A) [ اکتسا ] giyinme, bürünme
iktisâ etmek giymek
iktisâb (A) [ اکتساب ] kazanma, çalışarak kazanma
iktisâb etmek kazanmak
iktisâb eylemek kazanmak
iktisâd (A) [ 1 [ اقتصاد tutum 2ekonomi
iktisâdî (A) [ اقتصادی ] ekonomik
iktisâdiyyât (A) [ اقتصادیات ] ekonomi
iktisâdiyyûn (A) [ اقتصادیون ] iktisatçılar, ekonomistler
iktisâr (A) [ اقتصار ] kısaltma
iktitâf (A) [ اقتطاف ] derme, devşirme, seçme
iktizâ (A) [ 1 [ اقتضا gerekme 2ihtiyaç
iktizâ etmek gerekmek

ilâ (A) [ الی ] –e kadar
ilâc (A) [ 1 [ علاج ilaç 2tedavi 3çare
ilâcnâpezîr (A-F) [ علاج ناپذیر ] tedavi edilmez
ilâh (A) [ الخ ] ve benzerleri, ve diğerleri
ilâh (A) [ اله ] tanrı, ilah
ilâhe (A) [ الهه ] tanrıça
ilâhî (A) [ 1 [ الهی tanrısal 2ilahî, dinî şarkı
ilâhî (A) [ الهی ] Tanrım
ilâhiyyât (A) [ الهيات ] tanrıbilim, teoloji
ilânihâye (A) [ الی نهایه ] sonuna kadar
ilâvât (A) [ علاوات ] ilaveler, ekler
ilâve (A) [ علاوه ] ek
ilave etmek eklemek
ilâveten (A) [ علاوة ] ek olarak, yanı sıra
ilel (A) [ 1 [ علل hastalıklar 2sebepler
ilelebed (A) [ الی الابد ] sonsuza dek
ilgâ (A) [ الغا ] lağvetme, kaldırma
ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak
ilhâd (A) [ الحاد ] dinden çıkma, dinsizlik
ilhâk (A) [ 1 [ الحاق katma, karıştırma 2katılma
ilhak olunmak katılmak
ilhâm (A) [ الهام ] esin
ilhâmât (A) [ الهامات ] ilhamlar, esinler
ilim (A) [ علم ] ilim
ilkâ (A) [ القا ] atma, bırakma
ilkâ etmek atmak
ilkâh (A) [ القاح ] aşılama, dölleme
illâ (A) [ 1 [ الا -den başka 2ille de, mutlaka 3yoksa, aksi takdirde
illet (A) [ 1 [ علت hastalık 2sebep
illî (A) [ علی ] nedensel
illiyyet (A) [ عليت ] nedensellik
ilm (A) [ علم ] bilim
ilmî (A) [ علمی ] bilimsel
ilmiyye (A) [ علميه ] din bilginleri
ilsâk (A) [ الصاق ] bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma
iltibâs (A) [ التباس ] benzerlik
ilticâ (A) [ التجا ] sığınma
ilticâgâh (A-F) [ التجاگاه ] sığınak, sığınma yeri
iltifat (A) [ 1 [ التفات dönme 2ilgi gösterme 2gönül alma
iltihâb (A) [ 1 [ التهاب alevlenme 2yangı
iltihak (A) [ التحاق ] katılma
iltihak etmek katılmak
iltihâm (A) [ التهام ] yara kapanması
iltimâs (A) [ التماس ] kayırma
iltisâk (A) [ التصاق ] kavuşma, yapışma
iltisak etmek kavuşmak
iltiyâm (A) [ التيام ] yara iyileşmesi
iltizâm (A) [ 1 [ التزام gerekli görme 2taraf tutma
iltizâz (A) [ التذاذ ] lezzet alma
ilzâm (A) [ الزام ] susturma

îmâ (A) [ ایما ] dolaylı anlatım, işaret
îmâ etmek işaret etmek, göstermek
imâd (A) [ عماد ] direk
imâl etmek yapmak
imâle (A) [ اماله ] kısa heceyi uzun okuma
imâm (A) [ 1 [ امام namaz kıldıran 2önder, lider 3Hz Ali’nin soyundan gelen
îmân (A) [ ایمان ] inanma
iman etmek inanmak
imâret (A) [ 1 [ عمارت aşevi 2bayındırlık
imdâd (A) [ امداد ] yardım isteme, imdat
imhâ (A) [ 1 [ امحا yok etme 2yok edilme
imhâ edilmek yok edilmek
imhâ etmek yok etmek
imkân (A) [ امکان ] olanak
imlâ (A) [ 1 [ املا doldurma 2yazı bilgisi 3yazı
imrâr (A) [ امرار ] geçirme
imsâk (A) [ امساک ] orucun başlangıç saati
imsâkiyye (A) [ امساکيه ] oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren
çizelge
imtidad etmek uzanmak
imtihân (A) [ 1 [ امتحان sınav 2deneme
imtinâ (A) [ امتناع ] kaçınma
imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak
imtisâl (A) [ 1 [ امتثال boyun eğme 2verilen işi yapma
imtiyâz (A) [ 1 [ امتياز ayrıcalık 2kapitülasyon
imtizâc (A) [ امتزاج ] uyuşma, uzlaşma
imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak

în (F) [ این ] bu
in’âm (A) [ 1 [ انعام bağış, ihsan 2bahşiş
in’ikâd (A) [ 1 [ انعقاد bağlanma 2toplanma
in’ikâs (A) [ اهعکاس ] yanıyma
in’itâf (A) [ 1 [ انعطاف bükülme 2dönme
in’itâf etmek çevrilmek, dönmek
inâd (A) [ عناد ] inat
inân (A) [ عنان ] dizgin
inâre (A) [ اناره ] aydınlatma
inâyât (A) [ عنایات ] iyilikler
inâyet (A) [ عنایت ] iyilik
incizâb (A) [ انجذاب ] cazibeye kapılma
ind (A) [ 1 [ عند kat 2görüş 3yan
indî (A) [ عندی ] kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan
indifâ (A) [ اندفاع ] püskürme
indifâ etmek püskürmek
ineb (A) [ عنب ] üzüm
infâk (A) [ انفاق ] geçindirme, nafakalandırma
infâz (A) [ انفاذ ] uygulama, yerine getirme, yapma
infiâl (A) [ انفعال ] kırılma, gücenme
infikâk (A) [ انفکاک ] ayrılış
infilâk (A) [ انفلاق ] patlama
infirâd (A) [ انفراد ] bir başına kalma
infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak
infisâl (A) [ انفصال ] ayrılma
inhibât (A) [ انهباط ] düşüş
inhidâm (A) [ انهدام ] yıkılma
inhilâl (A) [ 1 [ انحلال çözülme, ayrışma 2dağılma
inhimâk (A) [ انهماک ] aşırı düşkünlük
inhinâ (A) [ 1 [ انحنا eğri, yay 2kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma
inhirâf (A) [ انحراف ] sapma
inhiraf olunmak dönülmek
inhisâf (A) [ 1 [ انخساف ay tutulması 2gelişimini yitirmek, parlaklığını
kaybetmek
inhisâr (A) [ انحصار ] tekel
inhitat (A) [ انحطاط ] çöküş, düşüş
inhizâm (A) [ انهزام ] bozguna uğrama
inkâr (A) [ انکار ] yadsıma, reddetme
inkâr edilmek yadsınmak
inkâr etmek yadsımak
inkılâb (A) [ 1 [ انقلاب devrim 2değişim, dönüşüm
inkılâb etmek dönüşmek
inkırâz bulmak tükenmek, çökmek
inkıtâ (A) [ انقطاع ] kesilme, kesintiye uğrama
inkıyâd (A) [ انقياد ] bağlanma, boyun eğme
inkızâ (A) [ انقضا ] geçip gitme
inkibâz (A) [ انقباض ] kabızlık
inkirâz (A) [ انقراض ] çökme, tükeniş
inkisâm (A) [ انقسام ] bölünme
inkisâm etmek bölünmek
inkisâr (A) [ 1 [ انکسار ilenme, beddua etme 2kırılma
inkişâf (A) [ 1 [ انکشاف ortaya çıkma 2gelişim, gelişme
inkişaf bulmak gelişmek
inkişaf etmek gelişmek
insâf (A) [ انصاف ] acıma
insânî (A) [ 1 [ انسانی insanlık 2insan ile ilgili
insaniyu’l-merkez (A) [ انسانی المرکز ] insan merkezli
insâniyyet (A) [ انسانيت ] insanlık
insibab etmek dökülmek
insicâm (A) [ انسجام ] düzen, sıra
insiyâk (A) [ انسياق ] içgüdü
insiyâkî (A) [ انسياقی ] içgüdüsel
insücin (A) [ انس و جن ] insanlar ve cinler
inşâ (A) [ 1 [ انشا yapma 2güzel yazı yazma 3kompozisyon
inşiâb (A) [ 1 [ انشعاب bölünme 2dallanma
inşikâk (A) [ انشقاق ] yarılma, bölünme
inşikâk etmek yarılmak, bölünmek
inşirâh (A) [ انشراح ] açılma, ferahlama
intâc (A) [ 1 [ انتاج sonuçlandırma 2doğurma
intâc etmek 1sonuçlandırmak 2doğurmak
intâk (A) [ انطاق ] konuşturma
intânî (A) [ انتانی ] mikroplu
intibâ (A) [ 1 [ انطباع izlenim 2basılma
intibâh (A) [ انتباه ] uyanış
intibâk (A) [ انطباق ] uyum
intifâ (A) [ انطفا ] ateşin sönmesi
intifâ’ (A) [ انتفاع ] yararlanma
intihâ (A) [ 1 [ انتها son 2sona erme
intihâb (A) [ 1 [ انتخاب seçme 2seçilme 3seçim
intihâb edilmek seçilmek
intihab eylemek seçmek
intihâbât (A) [ انتخابات ] seçimler
intihâl (A) [ انتحال ] bir başkasının eserini sahiplenme
intihâr (A) [ انتحار ] kendini öldürme, canına kıyma
intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak
intikâd (A) [ انتقاد ] eleştiri, tenkit
intikâl (A) [ 1 [ انتقال göçme, taşınma 2kavrama 3miras geçmesi
intikal etmek geçmek
intikâm (A) [ انتقام ] öc
intikam almak öc almak
intikâmcû (A-F) [ انتقام جو ] intikamcı
intisâb (A) [ 1 [ انتساب bir yere mensup olma 2bir yere bağlanma, bir yerde
çalışmaya başlama
intişâr (A) [ 1 [ انتشار yayılma 2yayınlanma 3üreme
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:48:14
intişâr etmek 1yayılmak 2yayınlanmak
intizâ’ (A) [ انتزاع ] söküp alma
intizâm (A) [ انتظام ] düzen
intizamperver (A-F) [ انتظام پرور ] düzeni seven, düzenli, tertipli
intizâr (A) [ انتظار ] bekleme, bekleyiş
intizâr etmek beklemek
inzâl (A) [ انزال ] indirme
inzibât (A) [ انضباط ] zapturapt altında bulunma, düzen
inzimâm (A) [ انضمام ] eklenme
inzivâ (A) [ انزوا ] köşesine çekilme, tek başına yaşama
inzivagâh (A-F) [ انزواگاه ] köşeye çekilme yeri, inziva yeri

irâ’e (A) [ ارائه ] gösterme
irâ’e etmek göstermek
îrâd (A) [ 1 [ ایراد getirme, söyleme 2gelir, kazanç
irâde (A) [ 1 [ اراده istek 2buyruk
irâdet (A) [ ارادت ] isteme, istek
îrânî (F) [ ایرانی ] İranlı
ircâ’ (A) [ ارجاع ] eski haline döndürme, çevirme
ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek
irfân (A) [ 1 [ عرفان bilme 2kültür
irfanperver (A-F) [ عرفان پرور ] kültürlü
irs (A) [ 1 [ ارث miras 2soyaçekim, kalıtım
irsâl (A) [ ارسال ] gönderme
irsen (A) [ ارثا ] kalıtımsal, miras yoluyla
irsî (A) [ ارثی ] kalıtımsal
irsiyyet (A) [ ارثيت ] kalıtımsallık, irsîlik
irşâd (A) [ ارشاد ] hidayete erdirme, doğru yolu gösterme
irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek
irtiâş (A) [ ارتعاش ] titreme
irtibât (A) [ ارتباط ] bağlantı, ilişki, ilgi
irticâ (A) [ 1 [ ارتجاع geriye dönüş 2gericilik
irticakâr (A-F) [ ارتجاعکار ] gerici
irticâlen (A) [ ارتجالا ] düşünmeden söyleyerek
irtidâd (A) [ ارتداد ] dinden çıkma
irtifâ (A) [ ارتفاع ] yükseklik
irtihâl (A) [ 1 [ ارتحال göçme 2ölüm
irtihâl etmek ölmek
irtikâ (A) [ 1 [ ارتقا yükselme 2yüksek mevkiye gelme
irtikâb (A) [ ارتکاب ] suç işleme
irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek
irtişâ (A) [ ارتشا ] rüşvet yeme
irtizâk (A) [ ارتزاق ] rızıklanma
irzâ (A) [ ارضا ] ikna etme, razı etme
irzâ’ (A) [ ارضاع ] emzirme, süt verme

is’âd (A) [ اصعاد ] yükseltme
is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak
is’âd olunmak yükseltilmek
is’af olunmak yerine getirilmek
is’âr (A) [ اسعار ] fiyat belirleme
isâbet (A) [ اصابت ] rastgelme 2tutarlılık
isâet (A) [ اسائت ] kötülük etme
îsâl (A) [ ایصال ] kavuşturma, ulaştırma
isâl etmek ulaştırmak
isâle (A) [ اساله ] akıtma
isbât (A) [ اثبات ] kanıtlama
isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek
îsevî (A) [ عيسوی ] Hıristiyan
îseviyyet (A) [ عيسویت ] Hıristiyanlık
isfenc (F) [ اسفنج ] sünger
ishâl (A) [ اسهال ] sürgün, cırcır olma
iskân (A) [ 1 [ اسکان yerleştirme 2yerleştirilme
iskân edilmek yerleştirilmek
iskân etmek yerleştirmek
iskat (A) [ اسقاط ] düşürme
iskât (A) [ اسکات ] susturma
iskât etmek susturmak
islâm (A) [ 1 [ اسلام müslümanlık 2müslüman
islâmiyyet (A) [ اسلاميت ] müslümanlık
ism (A) [ اسم ] ad
ismet (A) [ 1 [ عصمت masumluk 2haramdan kaçınma
isnâ’aşer (A) [ اثنی عشر ] oniki
isnâd (A) [ 1 [ اسناد dayama, yükleme 2iftira
isneyn (A) [ اثنين ] pazartesi
isrâf (A) [ اسراف ] savurganlık
istî’âb (A) [ استيعاب ] kapasite, alım gücü, sığıdırma
isti’câl (A) [ استعجال ] aceleci davranış
isti’fâ (A) [ 1 [ استعفا affını isteme 2görevinden ayrılma
isti’kâf (A) [ اسعکاف ] bir yere kapanma
isti’lâm (A) [ استعلام ] bilgi isteme
isti’mâl (A) [ 1 [ استعمال kullanma 2kullanılma 3yapılma
isti’mâl edilmek kullanılmak
isti’mâl etmek kullanmak
istiâne (a) [ استعانه ] yardım isteme
istiâne olunmak yardım istenmek
istib’âd (A) [ استبعاد ] uzak görme
istibdâd (A) [ استبداد ] baskı rejimi
istibdâdkâr (A-F) [ استبدادکار ] baskıcı
isticâbet (A) [ استجابت ] kabul edilme
isticvâb etmek sorgulamak
istid’â (A) [ 1 [ استدعا dilekçe 2yalvararak isteme
istid’ânâme (A-F) [ استدعانامه ] dilekçe
istîdâd (A) [ استعداد ] yetenek
istidlâl (A) [ استدلال ] delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında
yargıda bulunma
istifâdebahş (A-F) [ استفاده بخش ] yararlı
istifhâm (A) [ 1 [ استفهام sorma 2soru işareti
istifrâğ (A) [ استفراغ ] kusma
istifrâğ etmek kusmak
istifsâr etmek açıklama istemek
istigâse (A) [ استغاثه ] yardım isteme
istiğnâ (A) [ 1 [ استغنا kimseye muhtaç olmama 2eyvAllah etmeme
3tokgözlülük
istiğrâk (A) [ 1 [ استغراق dalma, gömülme 2boğulma 3kendinden geçme
istihâle (A) [ 1 [ استحاله başkalaşım, değişim 2imkansızlık
istihâre (A) [ استخاره ] bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten
sonra uykuya yatma
istihâse (A) [ استحاثه ] fosilleşme
istihbâr (A) [ استخبار ] duyum, haber alma
istihbârât (A) [ استخبارات ] duyumlar, haber almalar
istihdâf (A) [ استهداف ] hedef edinme
istihdaf eylemek hedef edinmek
istihdâm (A) [ استخدام ] hizmete alma
istihfâf (A) [ استخفاف ] hafife alma, küçümseme
istihfâfkâr (A-F) [ استخفافکار ] hafife alan, küçümseyen
istihfafkârlık (A-F-T) küçümseme, hafife alma
istihkak (A) [ 1 [ استحقاق hak etme 2hak edilmiş şey
istihkâm (A) [ 1 [ استحکام sağlamlık 2siper
istihkâr (A) [ استحقار ] aşağılama
istihlâk (A) [ استهلاک ] tüketim
istihlâk etmek tüketmek, harcamak
istihmâm (A) [ استحمام ] banyo yapma, yıkanma
istihrâc (A) [ 1 [ استخراج çıkarma 2hüküm çıkarma 3anket
istihrâc etmek çıkarmak
istihsâl (A) [ 1 [ استحصال elde etme 2elde edilme 3üretim
istihsân (A) [ استحسان ] güzel bulma, beğenme
istihyâ (A) [ استحيا ] utanma
istihzâ (A) [ استهزا ] alay
istihzâ etmek alay etmek
istihzâr (A) [ 1 [ استحضار hazırlama 2hazırlanma 2huzura çağırma
istikâmet (A) [ 1 [ استقامت doğruluk 2dürüstlük 3yön
istikamet vermek yön vermek
istikbâh (A) [ استقباح ] ayıplama
istikbâl (A) [ 1 [ استقبال karşılama 2gelecek 3kıbleye dönme
istikbal etmek karşılamak
istikbâr (A) [ استکبار ] büyüklenme
istikfâf (A) [ استکفاف ] yetinme
istiklâl (A) [ استقلال ] bağımsızlık
istikmâl (A) [ استکمال ] tamamlama
istikrâh (A) [ استکراه ] iğrenme, tiksinme
istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek
istikrâr (A) [ استقرار ] kararlılık
istikrâz (A) [ استقراض ] borçlanma
istikşâf (A) [ استکشاف ] keşif çalışması yapma
istîlâ (A) [ استيلا ] yayılma, ele geçirme
istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek
istilzâm (A) [ استلزام ] gerekme, gerektirme
istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek
istilzâm eylemek gerektirmek
istimâ’ (A) [ استماع ] dinleme, kulak verme
istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek
istimdâd (A) [ استمداد ] yardım isteme
istimhâl (A) [ استمهال ] ek süre isteme
istimlâk (A) [ استملاک ] kamulaştırma
istimlâk edilmek kamulaştırılmak
istimlâk etmek kamulaştırmak
istimnâ’ (A) [ استمناء ] mastürbasyon
istimrâr (A) [ استمرار ] süreklilik
istinâd (A) [ 1 [ استناد dayanma 2güvenme
istinâd etmek dayanmak
istinâden (A) [ 1 [ استنادا dayanarak 2güvenerek
istinadgâh (A-F) [ استنادگاه ] dayanak

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:48:55
istînâf (A) [ استيناف ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının
feshini isteme
istinbât (A) [ استنباط ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma
istinkâf (A) [ استنکاف ] çekimserlik
istinkâf etmek çekimser kalmak
istinşâk (A) [ استنشاق ] buruna su çekme
istintâk (A) [ استنطاق ] sorgulama
istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek
istirâhat (A) [ استراحت ] dinlenme
istirâhat etmek dinlenmek
istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak
istirdâd (A) [ استرداد ] geri isteme, geri alma
istirdâd edilmek geri alınmak
istirdâd etmek geri almak
istirhâm (A) [ استرحام ] rica etme, yalvararak isteme
istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek
istirhamkâr (A-F) [ استرحامکار ] yalvarırcasına
istirkab etmek çekememek
istiskâ (A) [ 1 [ استسقا yağmur duasına çıkma 2vücutta su toplanması
istiskâl (A) [ استثقال ] hoş karşılamama, yüz vermeme
istisnâ (A) [ استثنا ] kural dışı
istisnâ’î (A) [ استثنائی ] kural dışı
istişâre (A) [ استشاره ] danışma
istişâre etmek danışmak
istişhâd (A) [ 1 [ استشهاد kanıt gösterme 2örnek verme
istişhâd yapmak örnek vermek
istitâat (A) [ استطاعت ] güç
istitâr (A) [ استتار ] örtünme
istitrâden (A) [ استطرادا ] sırası gelmişken
istivâ (A) [ 1 [ استوا eşitlik 2düzlük
istiz’âf (A) [ استضعاف ] zayıf düşürme, zayıf görme
istîzâh (A) [ استيضاح ] gensoru
istîzân (A) [ استيذان ] izin isteme
isyân (A) [ عصيان ] başkaldırı

îş (A) [ 1 [ عيش yaşama 2eğlenme, gününü gün etme
iş’âr (A) [ اشعار ] bildirme, gösterme
işâa (A) [ اشاعه ] duyurma, yayma
işârât (A) [ اشارات ] işaretler
işâret (A) [ 1 [ اشارت gösterme 2alamet 3iz
işâreten (A) [ اشارة ] işaret ederek
işbâ’ (A) [ 1 [ اشباع doyurma doldurma
işgâl (A) [ 1 [ اشغال meşgul etme 2ele geçirme
işgal etmek 1meşgul etmek 2ele geçirmek
işhâd (A) [ اشهاد ] tanık getirme
işkence (F) [ اشکنجه ] acı verme, eziyet etme
işmi’zâz (A) [ 1 [ اشمئزاز surat ekşitme 2ürperme
işrâk (A) [ 1 [ اشراق doğma 2aydınlatma
işrâkî (A) [ اشراقی ] Pisagorcu
işret (A) [ 1 [ عشرت içki 2içki alemi
işrîn (A) [ عشرین ] yirmi
iştiâl (A) [ اشتعال ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma
iştibâh (A) [ اشتباه ] kuşkuya düşme
iştigâl (A) [ اشتغال ] uğraşı
iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak
iştihâ (A) [ اشتها ] iştah
iştihâengîz (A) [ اشتها انگيز ] iştah açıcı, iştah verici
iştihâr (A) [ اشتهار ] meşhur olma
iştihâr etmek meşhur olmak
iştikâk (A) [ اشتقاق ] türeme
iştimâl (A) [ اشتمال ] kapsama
iştirâ (A) [ اشترا ] satın alma
iştirâ etmek satın almak
iştirâk (A) [ 1 [ اشتراک katılım 2ortaklık
iştirâkiyye (A) [ اشتراکيه ] komünizm
iştiyâk (A) [ اشتياق ] şevklenme, şevk duyma
îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek
işve (A) [ عشوه ] cilve, naz, eda
işvebâz (A-F) [ عشوه باز ] işveli
işveger (A-F) [ عشوه گر ] işveli
işvekâr (A-F) [ عشوه کار ] işveli, şivekâr

it’âm (A) [ اطعام ] doyurma, yemek verme
itâat (A) [ اطاعت ] uyma, boyun eğme
itâat etmek uymak, boyun eğmek
itâb (A) [ عتاب ] azarlama, paylama, çıkışma
itâle (A) [ اطاله ] uzatma
itbâ (A) [ اتباع ] tabi kılma
itfâ (A) [ اطفا ] söndürme
itfâ etmek söndürmek
itfâiyye (A) [ اطفائيه ] yangın söndürme teşkilatı
ithâf (A) [ 1 [ اتحاف hediye etme 2eser sahibinin eserini birine veya bir
kuruluşa manen hediye etmesi
ithâm (A) [ اتهام ] suçlama, töhmet altında bırakma
itham etmek suçlamak
itibâr (A) [ اعتبار ] saygınlık
itibar etmek 1değerlendirmek, dikkate almak
itibâren (A) [ اعتبارا ] –den beri
itibârî (A) [ 1 [ اعتباری göz kararı 2var sayılan
itibariyle (A-T) bakımından
itidâl (A) [ اعتدال ] denge, ölçülü olma
itikâd (A) [ اعتقاد ] inanç
itikâd etmek inanmak
itikâdât (A) [ اعتقادات ] inançlar
itikadiyât (A) [ اعتقادیات ] inançla ilgili şeyler
itikadperverlik (A-F-T) inanç besleme
itilâf (A) [ 1 [ ائتلاف uzlaşma, görüş birliğine varma 2alışma
itilafkâr (A-F) [ ائتلافکار ] uzlaştırıcı, birleştirici
itimâd (A) [ اعتماد ] güven
itimâd edilmek güvenilmek
itimâd etmek güvenmek
itimâden (A) [ اعتمادا ] güvenerek
itimâdnâme (A-F) [ اعتمادنامه ] güven mektubu
itinâ (A) [ اعتنا ] özen
itinâ edilmek özen gösterilmek
itinâ etmek özen göstermek
itinakâr (A-F) [ اعتناکار ] özen gösteren, itinalı
itirâf (A) [ 1 [ اعتراف sakladığı şeyi söyleme 2hakkın verme
itisâf (A) [ اعتساف ] yolsuzluk
itiyâd (A) [ اعتياد ] alışkanlık
itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak
itizâm -ı mâ lâ yelzem [ التزام ما لا یلزم ] abesle iştigal etmek
itkân (A) [ 1 [ اتقان emin olma 2sağlamlaştırma
itlâf (A) [ اتلاف ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma
itmâm (A) [ اتمام ] tamamlama, bitirme
itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek
itmâm etmek tamamlamak, bitirmek
itmînân (A) [ اطمينان ] emin olma, kendine güvenme
ittibâ (A) [ اتباع ] uyma, izleme
ittibâ etmek uymak, izlemek
ittibâen (A) [ اتباعا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek
ittifâk (A) [ اتفاق ] birleşme
ittifâken (A) [ اتفاقا ] tesadüfen, rastgele
ittifâkî (A) [ اتفاقی ] tesadüfî
ittihâd (A) [ اتحاد ] birlik
ittihâd -ı islâm [ اتحاد اسلام ] panislamizm
ittihâm (A) [ اتهام ] töhmet altında kalma
ittihâz (A) [ 1 [ اتخاذ alma 2kabul etme 3kullanma 4değerlendirme
ittihâz edilmek 1alınmak 2kabul edilmek 3kullanılmak 4değerlendirilmek
ittihâz etmek 1almak 2kabul etmek 3kullanmak 4değerlendirmek
ittikâ (A) [ اتکا ] dayanma, yaslanma
ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak
ittisâ (A) [ 1 [ اتساع genişlik 2genişleme
ittisâl (A) [ 1 [ اتصال birleşme, kavuşma 2bitişik
ityân (A) [ اتيان ] getirme

ivaz (A) [ عوض ] karşılık, bedel
ivazan (A) [ عوضا ] karşılığında, karşılık olarak

iyâbüzihâb (A) [ عياب و ذهاب ] gidiş geliş
iyâl (A) [ عيال ] hanım, eş
iyân (A) [ عيان ] açık, ayan beyan

iz’âc etmek rahatsız etmek
iz’âf (A) [ اضعاف ] zayıflatma
iz’ân (A) [ 1 [ اذعان kavrayış 2terbiye
iz’ân etmek akıl etmek
izâbe (A) [ اذابه ] eritme
izâe (A) [ اضائه ] aydınlatma
izâfe (A) [ اضافه ] ekleme
izâfet (A) [ 1 [ اضافت ilgi, bağ 2tamlama
izâfeten (A) [ اضافة ] ek olarak, yanı sıra
izâfî (A) [ اضافی ] göreceli
izâfiyyet (A) [ اضافيت ] görecelilik
îzâh (A) [ ایضاح ] açıklama
îzâh edilmek açıklanmak
îzâh etmek açıklamak
îzâhât (A) [ ایضاحات ] açıklamalar
îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak
îzâhen (A) [ ایضاحا ] açıklayarak
izâle (A) [ 1 [ ازاله yok etme 2giderme
izâle edilmek 1yok edilmek 2giderilmek
izâle etmek 1yok etmek 2gidermek
izâm (A) [ عظام ] büyükler, ulular
izâr (A) [ ازار ] peştemal
izâr (A) [ عذار ] yanak
izdihâm (A) [ ازدحام ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma
izdivâc (A) [ ازدواج ] evlilik
izdiyâd (A) [ ازدیاد ] artış, çoğalma
îzed (F) [ ایزد ] Tanrı
izhâr (A) [ اظهار ] gösterme
izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak
izin (A) [ اذن ] izin
izkâr (A) [ اذکار ] zikretme, dile getirme, hatırlatma
izlâl (A) [ اذلال ] alçaltma
izmihlâl (A) [ اضمحلال ] yok olma
izn (A) [ اذن ] izin
izz (A) [ 1 [ عز değer 2yücelik
izzet (A) [ 1 [ عزت değer 2yücelik 3saygı

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:49:30
-J-


jâj (F) [ ژاژ ] anlamsız söz, zırva
jâjhây (F) [ ژاژخای ] boşboğaz, zevzek
jâle (F) [ ژاله ] çiy, şebnem

jeng (F) [ ژنگ ] pas
jengâr (F) [ ژنگار ] pas
jerf (F) [ ژرف ] derin
jerfâ (F) [ ژرفا ] derinlik
jerfbîn (F) [ ژرف بين ] ayrıntılı düşünen, dikkatli

jinde (F) [ 1 [ ژنده yırtık, eski 2yamalı hırka
jindepûş (F) [ 1 [ ژنده پوش yamalı hırka giyen 2derviş
jiyân (F) [ 1 [ ژیان kükremiş 2kızgın
jülîde (F) [ ژوليده ] dağınık, karışık
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:49:58
-K-

ka’b (A) [ 1 [ کعب aşık kemiği 2tavla zarı 3küp
ka’r (A) [ 1 [ قعر derinlik 2çukur 3dip
kabâ (A) [ قبا ] cübbe
kabahat (A) [ قباحت ] suç, kusur
kabâih (A) [ قبائح ] suçlular, kabahatliler
kabâil (A) [ قبائل ] kâbileler
kabîh (A) [ قبيح ] çirkin, hoş olmayan
kâbil (A) [ 1 [ قابل mümkün 2yetenekli
kabîl (A) [ قبيل ] gibi, benzeri
kâbil olmak mümkün olmak, elvermek
kâbile (A) [ قابله ] ebe
kabîle (A) [ قبيله ] boy, kâbile
kâbil-i kıyas [ قابل قياس ] kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir
kâbiliyet (A) [ قابليت ] yetenek
kâbiliyyât (A) [ قابليات ] yetenekler
kâbin (F) [ کابين ] mehir
kabir (A) [ قبر ] mezar
kabl (A) [ قبل ] önce
kablelmîlad (A) [ قبل الميلاد ] milattan önce
kablettârih (A) [ قبل التاریخ ] tarih öncesi
kablettarihî (A) [ صبل التاریخی ] tarih öncesi
kabr (A) [ قبر ] mezar kabir
kabristan (A-F) [ قبرستان ] mezarlık
kabul (A) [ 1 [ قبول kabul etme 2alma
kâbûs (A) [ کابوس ] karabasan
kabz (A) [ قبض ] tutma, kavrama
kabza (A) [ قبضه ] sap
kâc (F) [ کاج ] çam
kad (A) [ قد ] boy
kadd (A) [ قد ] boy
kadeh (A) [ 1 [ قدح bardak 2içki kadehi
kadem (A) [ 1 [ قدم adım 2ayak
kademe (A) [ 1 [ قدمه basamak 2derece
kader (A) [ قدر ] ilahî takdir
kadh (A) [ قدح ] kötüleme, kınama
kadı (A) [ قاضی ] dinî yargıç
kadid (A) [ 1 [ قدید kurutulmuş et, kadit 2canlı cenaze
kâdilkudât (A) [ قاضی القضات ] başkadı
kadim (A) [ قدیم ] eski
kadîmen (A) [ قدیما ] eskiden
kâdir (A) [ قادر ] güçlü
kadîr (A) [ قدیر ] çok güçlü
kadirdân (A-F) [ قدردان ] değerbilir
kadirşinâs (A-F) [ قدرشناس ] değerbilir
kadirşinaslık (A-F-T) değerbilirlik
kadr (A) [ 1 [ قدر değer 2şeref 3derece
kadrdân (A-F) [ قدردان ] değerbilir
kadrşinâs (A-F) [ قدرشناس ] değerbilir
kafâ (A) [ قفا ] baş
kafes (F) [ 1 [ قفس kafes 2pencere kafesi
kâffe (A) [ کافه ] tümü, hepsi
kâfi (A) [ کافی ] yeterli
kâfile (A) [ 1 [ قافله kervan 2topluluk, kafile
kafiyeperdâz (A-F) [ قافيه پرداز ] şair
kâğıd (F) [ کاغد ] kağıt
kâh (F) [ کاخ ] köşk, kasır
kâh (F) [ کاه ] saman
kahbe (A) [ 1 [ قحبه fahişe, 2alçak, namussuz
kâhgil (F) [ کاهگل ] sıva
kahhar (A) [ قهار ] kahredici
kahır (A) [ 1 [ قهر yok etme 2çok üzülme
kâhil (A) [ کاهل ] tembel
kâhin (A) [ کاهن ] gaipten haber veren, kehanette bulunan
kâhir (A) [ قاهر ] kahreden, yok eden
kahpe (A) [ 1 [ قحبه fahişe 2alçak, namussuz
kahr (A) [ 1 [ قهر yok etme 2çok üzülme
kahraman (F) [ قهرمان ] yiğit
kahrübâ (A) [ کاهربا ] kehribar
kaht (A) [ قحط ] kıtlık
kahve (A) [ قهوه ] kahve
kâid (A) [ قائد ] komutan
kâide (A) [ 1 [ قاعده kural 2temel, esas
kâideten (A) [ قاعدة ] kural olarak, esas itibarıyla
kâil (A) [ 1 [ قائل söyleyen 2razı olan
kâil olmak razı olmak
kâim (A) [ 1 [ قائم ayakta 2yerine geçen 3dik
kâim olmak (A-T) yerine geçmek
kâime (A) [ 1 [ قائمه kağıt para 2ferman
kâimmakam (A) [ 1 [ قائم مقام kaymakam 2yerine geçen
kâin (A) [ کائن ] bulunan, yer alan
kâinât (A) [ 1 [ کائنات evren 2dünya
kâkül (F) [ کاکل ] perçem
kâl (A) [ قال ] söz, laf
kal’ (A) [ قلع ] koparma, sökme
kal’a (A) [ قلعه ] kale
kâlâ (F) [ 1 [ کالا mal 2kumaş
kalb (A) [ 1 [ قلب yürek 2gönül
kalb (A) [ قلب ] değiştirme
kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek
kalbî (A) [ 1 [ قلبی yürekten 2kalp ile ilgili
kalbüd (F) [ 1 [ کالبد beden 2kalıp 3kireç kalıpı
kalbzen (A-F) [ قلب زن ] kalpazan
kalem (A) [ 1 [ قلم kalem 2keski 3büro
kalemkârî (A-F) [ 1 [ قلمکاری nakkaşlık 2kalem işi
kalemrev (A-F) [ قلمرو ] ülke, diyar, topraklar
kâlıb (A) [ 1 [ قالب kalıp 2beden
kalil (A) [ قليل ] az
kallâş (A) [ قلاش ] kalleş
kalyân (F) [ قليان ] nargile
kâm (F) [ 1 [ کام damak 2arzu
kamer (A) [ قمر ] ay
kameriyye (A) [ قمریه ] çardak
kâmet (A) [ قامت ] boy
kâmil (A) [ 1 [ کامل tam 2olgun 3bilgili
kâmilen (A) [ کاملا ] tamamen, büsbütün, tümüyle
kamîs (A) [ قميص ] gömlek
kâmkâr (F) [ کامکار ] mutlu
kamus (A) [ قاموس ] sözlük
kâmyâb (F) [ کامياب ] mutlu
kân (F) [ 1 [ کان maden ocağı 2yurt, ocak
kanâat (A) [ قناعت ] yetinme
kanaat etmek yetinmek
kanât (A) [ قنات ] yeraltı su kanalı
kand (A) [ قند ] şeker
kâni (A) [ قانع ] yetinen, kanaat eden
kâni etmek ikna etmek
kâni olmak ikna olmak
kannâd (A) [ قناد ] şekerci
kantar (A) [ قنطار ] baskül
kanun (A) [ 1 [ قانون yasa 2yol yordam
kânûn (A) [ 1 [ کانون ocak 2mangal 3Aralık ve Ocak ayları
kanunî (A) [ 1 [ قانونی yasal 2kanun çalan 3yasa koyucu
kâr (F) [ کار ] iş
kâr etmek işlemek, tesir etmek
karâbet (A) [ قرابت ] yakınlık, akrabalık
karâin (A) [ قرائن ] ipuçları, karineler
karar (A) [ 1 [ قرار durma 2devamlılık 3yeterli ölçü
karargîr (A-F) [ قرارگير ] karar verilmiş
karargîr olmak karara bağlanmak
kârbân (F) [ کاربان ] kervan
kârd (F) [ کارد ] bıçak
kârdân (F) [ کاردان ] işbilir
kârgâh (F) [ کارگاه ] işlik, iş yeri
kârger (F) [ کارگر ] işçi
karha (A) [ قرحه ] yara
kârhane (F) [ 1 [ کارخانه fabrika 2işlik
kâr-ı kadim [ کار قدیم ] eski el işi
kâri’ (A) [ قارء ] okuyucu
kâri’în (A) [ قارئين ] okuyucular
kâria (A) [ قارئه ] bayan okuyucu
karîb (A) [ قریب ] yakın
karîben (A) [ قریبا ] yakında
karîha (A) [ قریحه ] düşünme gücü
karin (A) [ 1 [ قرین yakın 2eş dost
karîne (A) [ قرینه ] ipucu
kâriz (F) [ کاریز ] yeraltı su kanalı
karn (A) [ 1 [ قرن boynuz 2yüzyıl
kârşinâs (F) [ کارشناس ] uzman, işten anlayan
karûre (A) [ قاروره ] idrar şişesi, ördek
kârvan (F) [ کاروان ] kervan
karvanserây (A) [ کاروان سرای ] kervansaray
karye (A) [ قریه ] köy
karz (A) [ قرض ] borç
kârzâr (F) [ کارزار ] savaş
kasab (A) [ 1 [ قصب şeker kamışı 2nefes borusu 3ince keten
kasaba (A) [ قصبه ] kasaba
kasâid (A) [ قصائد ] kasideler
kasâvet (A) [ 1 [ قساوت katılık, sertlik 2keder
kasd (A) [ 1 [ قصد kasıt 2dövme
kasden (A) [ قصدا ] kasıtlı olarak
kâse (F) [ 1 [ کاسه çanak, kâse
kâse-i ser [ کاسهء سر ] kafatası
kâselîs (F) [ کاسه ليس ] çanak yalayıcı
kasem (A) [ قسم ] yemin
kasır (A) [ قصر ] köşk
kâsib (A) [ کاسب ] kazanan
kâsid (A) [ 1 [ قاصد ulak 2kasteden
kaside (A) [ قصيده ] kaside
kasîdeserâ (A-F) [ قصيده سرا ] kaside şairi
kasîr (A) [ قصير ] kısa
kasr (A) [ قصر ] kasır, köşk
kassab (A) [ قصاب ] kasap
kassar (A) [ قصار ] çamaşırcı, çırpıcı
kasvet (A) [ 1 [ قسوت katılık 2gönül darlığı
kasvet basmak gönlü daralmak
kâş (F) [ کاش ] keşke
kâşâne (F) [ 1 [ کاشانه yuva 2mâlikâneA
kâşî (F) [ کاشی ] çini, fayans
kâşif (A) [ کاشف ] keşfeden
kâşki (F) [ کاشکی ] keşke
kat’ (A) [ 1 [ قطع kesme 2kesilme
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:50:44
kat’an (A) [ قطعا ] kesinlikle
kat’en (A) [ قطعا ] kesinlikle
kat’î (A) [ قطعی ] kesin
kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle
kat’iyet (A) [ قطعيت ] kesinlik
kat’iyyen (A) [ 1 [ قطعيا kesinlikle 2asla
katarât (A) [ قطرات ] damlalar
katf (A) [ قطف ] devşirme
kâtıbeten (A) [ قاطبة ] asla, kesinlikle
kâti’ (A) [ قاطع ] kesen, kesici
kâtib (A) [ کاتب ] yazıcı
kâtil (A) [ قاتل ] öldüren
katil (A) [ قتل ] öldürme
kâtip (A) [ کاتب ] yazıcı
katl (A) [ قتل ] öldürme, katil
katre (A) [ قطره ] damla
kavâfil (A) [ قوافل ] kafileler
kavâid (A) [ قواعد ] kurallar, kâideler
kavânîn (A) [ قوانين ] kanunlar
kavî (A) [ قوی ] güçlü
kavim (A) [ قوم ] topluluk, ulus
kavis (A) [ قوس ] yay
kaviyü’l-bünye (A) [ قوی البنيه ] sağlam yapılı
249
kavl (A) [ قول ] söz
kavm (A) [ قوم ] kavim, topluluk
kavmî (A) [ قومی ] kavme dayalı
kavmiyet (A) [ قوميت ] kavimlik
kavs (A) [ قوس ] yay
kay’ (A) [ قی ء ] kusma
kayd (A) [ 1 [ قيد bağ 2zincir 3kayıt
kazâ (A) [ 1 [ قضا ilahî takdir 2kadılık 3kaza 4ilçe
kazâî (A) [ قضائی ] yargı ile ilgili
kazârâ (A-F) [ قضارا ] tesadüfen
kazâyâ (A) [ قضایا ] meseleler, problemler
kâzî (A) [ قاضی ] kadı
kâzib (A) [ کاذب ] yalancı
kaziyye (A) [ 1 [ قضيه mesele 2önerme

ke’enlemyekün (A) [ کأن لم یکن ] olmamışçasına, yok sayarak
ke’s (A) [ 1 [ کأس çanak 2kadeh
kebed (A) [ کبد ] karaciğer
kebîr (A) [ کبير ] büyük
kebş (A) [ کبش ] koç
kebûd (F) [ کبود ] mavi
kebûter (F) [ کبود ] güvercin
kec (F) [ کج ] eğri
kecbîn (F) [ کجبين ] şaşı
keçel (F) [ کچل ] kel
kedd (A) [ کد ] emek
keder (A) [ 1 [ کدر üzüntü 2bulanıklık
kedernâk (A-F) [ کدرناک ] üzüntülü, kederli
kedhüda (F) [ کدخدا ] kâhya
kedû (F) [ کدو ] kabak
kef (F) [ کف ] köpük
kefâlet (A) [ کفالت ] kefillik
kefçe (F) [ کفچه ] kepçe
kefel (A) [ کفل ] kalça
kefere (A) [ کفره ] kafirler
keff (A) [ 1 [ کف aya 2avuç
keffe (A) [ کفه ] kefe
kefgîr (F) [ کفگير ] kevgir
kefil (A) [ کفيل ] kefil, kefalet eden
kefş (F) [ کفش ] ayakkabı
keftâr (F) [ کفتار ] sırtlan
kefter (F) [ کفتر ] güvercin
kehânet (A) [ کهانت ] falcılık, kahinlik
kehene (A) [ کهنه ] kahinler
kehf (A) [ کهف ] mağara
kehhâl (A) [ 1 [ کحال göze sürme çeken 2göz hekimi
kehkeşan (F) [ کهکشان ] samanyolu
kej (F) [ کژ ] eğik, eğri
kejdüm (F) [ کژدم ] akrep
kelâğ (F) [ کلاغ ] karakarga, kuzgun
kelâm (A) [ کلام ] söz
kelâm-ı kadim [ کلام قدیم ] Kur’ân
kelâm-ı kibâr [ کلام کبار ] büyük insanların özlü sözleri
kelb (A) [ کلب ] köpek
kelimât (A) [ کلمات ] kelimeler, sözcükler
kelime (A) [ کلمه ] sözcük
kelle (F) [ کله ] baş
kem (F) [ کم ] az, eksik
kemâbîş (F) [ کمابيش ] az çok, aşağı yukarı
kemâfissâbık (A) [ کما فی السابق ] eskiden olduğu gibi
kemâkân (A) [ کماکان ] eskiden olduğu gibi
kemâl (A) [ کمال ] olgunluk, mükemmellik
kemal-i dikkatle (A-F-T) büyük bir dikkatle
kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle
kemân (F) [ 1 [ کمان yay 2keman
kemânebrû (F) [ کمان ابرو ] kaşı yay gibi olan sevgili
kemankeş (F) [ کمانکش ] okçu, yay çeken
kemâyenbağî (A) [ کما ینبغی ] gerektiği gibi
kemend (F) [ کمند ] kement
kemend-i zülf (F) [ کمند زلف ] saçlarının kemendi
kemer (F) [ کمر ] bel
kemerbend (F) [ کمربند ]] bel kayışı
kemîn (F) [ کمين ] pusu, tuzak
kemmiyet (A) [ کميت ] nicelik
kemmiyet (A) [ کميت ] nicelik
kemter (F) [ 1 [ کمتر daha az 2değersiz
kemyâb (F) [ کمياب ] az bulunur
kenâr (F) [ 1 [ کنار kıyı 2kenar, yan
kenef (A) [ 1 [ کنف çevre 2sığınacak yer
kenîse (A) [ کنيسه ] kilise
kenîz (F) [ کنيز ] cariye
kenz (A) [ کنز ] hazine
ker (F) [ کر ] sağır
kerâhet (A) [ کراهت ] iğrenme tiksinme
kerâmet (A) [ 1 [ کرامت cömertlik, kerem 2velîlerin gösterdikleri olağandışı
hal
kerân (F) [ کران ] uç, kıyı
kere (A) [ کره ] kez
kerefs (F) [ کرفس ] kereviz
kerem (A) [ کرم ] cömertlik
kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek
keremkâr (A-F) [ کرمکار ] cömert
kerhen (A) [ کرها ] istemeyerek, iğrenerek
kerîh (A) [ کریه ] iğrenç
kerîm (A) [ 1 [ کریم cömert 2yüce
kerîme (A) [ کریمه ] kız çocuk
kerkes (A) [ کرکس ] akbaba
kerrât (A) [ کرات ] defalar
kerre (A) [ کره ] defa
kerûbî (A) [ کروبی ] büyük melek
kervan (F) [ کروان ] kafile, kervan
kervansaray bk karvanserây
kes (F) [ کس ] kişi, kimse
kesâd (A) [ کساد ] sürümsüz, kesat
kesâfet (A) [ 1 [ کثافت yoğunluk 2çokluk
kesâlet (A) [ کسالت ] tembellik, gevşeklik
kesb (A) [ کسب ] çalışarak kazanma
kesbî (A) [ کسبی ] çalışarak elde edilen
kese (F) [ کيسه ] torba, küçük torba
kesîf (A) [ 1 [ کثيف yoğun 2kalın 3koyu
kesîr (A) [ کثير ] çok, bol
kesîrü’l-istimâl (A) [ کثيرالاستعمال ] çok kullanılan
kesret (A) [ کثرت ] çokluk, bolluk
kesretle A-T) çokça, bolca
kesretli (A-T) çok, fazla
keşf (A) [ کشف ] keşif, bulma, ortaya çıkarma
keşif (A) [ کشف ] keşfetme, bulma
keşkûl (F) [ 1 [ کشکول dilenci çanağı 2keşkül, bir tür tatlı
keşmekeş (F) [ کشمکش ] kargaşa, çekişme
keştî (F) [ کشتی ] gemi
keştîbân (F) [ کشتيبان ] kaptan
ketif (A) [ 1 [ کتف omuz 2kürek kemiği
ketm (A) [ کتم ] gizleme, saklama
kettân (A) [ کتان ] keten
ketûm (A) [ کتوم ] sır saklayan, ağzı sıkı
kevâkib (A) [ کواکب ] yıldızlar
kevkeb (A) [ کوکب ] yıldız
kevkebe (A) [ کوکبه ] gösteriş
kevn (A) [ کون ] varlık
kevser (A) [ 1 [ کوثر cennet 2cennetteki bir havuz
keyd (A) [ کيد ] hile, düzen
keyf (A) [ کيف ] keyif, afiyet
keyfe mâ ittafak (A) [ کيف ما اتفق ] rastgele
keyfiyet (A) [ کيفيت ] nitelik
keyfiyyet (A) [ کيفيت ] nitelik
keyhân (F) [ کيهان ] dünya
keyvan (F) [ کيوان ] Satürn, Zuhal
kezâ (A) [ کذا ] aynı şekilde, böylece
kezâlik (A) [ کذالک ] aynı şekilde
kezzâb (A) [ کذاب ] çok yalancı

kıbâb (A) [ قباب ] kubbeler
kıbel (A) [ قبل ] taraf, yön
kıble (A) [ 1 [ قبله Kâbe tarafı 2güney 3güney rüzgarı
kıbtî (A) [ قبطی ] çingene
kıdem (A) [ قدم ] eskilik
kıdve (A) [ قدوه ] önder
kılâ’ (A) [ قلاع ] kaleler
kıllet (A) [ قلت ] azlık
kırâat (A) [ قرائت ] okuma
kırâat etmek okumak
kırâathâne (A-F) [ 1 [ قرائت خانه kahvehane 2okuma salonu
kıran (A) [ 1 [ قران yakınlaşma 2iki gezegenin aynı burçta birbirine
yaklaşması
kırba (A) [ قربه ] deriden yapılmış su kabı
kırtâsiye (A) [ قرطاسيه ] kağıt işleri
kısas (A) [ قصه ] kıssalar, hikayeler
kısm (A) [ قسم ] kısım, bölüm
kısmen (A) [ قسما ] bir kısmı
kısmet (A) [ 1 [ قسمت nasip, pay 2bölme
kıssa (A) [ 1 [ قصه öykü, fıkra 2olay
kıst (A) [ 1 [ قسط taksit 2parça
kıstas (A) [ 1 [ قسطاس ölçü 2terazi
kışr (A) [ قشر ] kabuk
kıt’a (A) [ قطعه ] parça
kıtal (A) [ 1 [ قتال savaş 2birbirini öldürme
kıyafet (A) [ قيافت ] kılık, görünüm
kıyâm (A) [ 1 [ قيام kalkma 2ayaklanma
kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak
kıyamet (A) [ 1 [ قيامت mahşer günü 2gürültü patırtı
kıyas (A) [ قياس ] karşılaştırma, mukayese
kıymet (A) [ قيمت ] değer
kıymet vermek değer vermek
kıymetbilmez (A-T) değer bilmeyen
kıymetdar (A-F) [ قيمتدار ] değerli
kıyr (A) [ قير ] katran, zift
kıyye (A) [ قيه ] okka

kibar (A) [ کبار ] büyükler
kibr (A) [ کبر ] büyüklük taslama, şişinme
kifayet (A) [ 1 [ کفایت yeterli olma 2yararlılık
kifâyetsizlik (A-T) yetersizlik
kihâlet (A) [ 1 [ کحالت göz hekimliği 2sürmecilik
kîl (A) [ قيل ] söz
kilâb (A) [ کلاب ] köpekler
kîle (A) [ کيله ] kile
kilîsa (F) [ کليسا ] kilise
kilk (F) [ کلک ] kamış kalem
kîlükâl (A) [ قيل و قال ] dedikodu
kilye (A) [ کليه ] böbrek
kimyâger (A-F) [ کيمياگر ] kimyacı
kimyevî (A) [ کيميوی ] kimyasal
kinâyeâmîz (A-F) [ کنایه آميز ] kinayeli
kindar (F) [ کيندار ] kinci
kînecû (F) [ کينه جو ] kinci
kirâm (A) [ 1 [ کرام yüce kişiler 2cömertler
kirâren (A) [ کرارا ] defalarca
kirbâs (A) [ کرباس ] bez
kirm (F) [ کرم ] kurt, kurtçuk
kirm-i ebrîşem [ کرم ابریشم ] ipek böceği
kirm-i şebefruz [ کرم شب افروز ] ateş böceği
kîse (F) [ 1 [ کيسه torba, kese 2para kesesi
kisve (A) [ کسوه ] giysi
kisvet (A) [ 1 [ کسوت giysi 2güreşçi kisbeti
kîş (F) [ کيش ] din
kişt (F) [ کشت ] ekin
kiştzar (F) [ کشتزار ] tarla
kişver (F) [ کشور ] ülke
kişverküşâ (F) [ کشورکشا ] fatih, ülkeler alan
kitâb (A) [ کتاب ] kitap
kitâbe (A) [ 1 [ کتابه mezar taşı yazısı 2yazıt
kitabhâne (A-F) [ کتابخانه ] kütüphane
kitmân (A) [ کتمان ] sır saklama, ketumluk
kitmân etmek saklamak
kiyâset (A) [ کياست ] zekilik, uyanıklık
kizb (A) [ کذب ] yalan

köhne (F) [ کهنه ] eski

kubh (A) [ قبح ] çirkinlik
kubûr (A) [ قبور ] mezarlar
kûçe (F) [ کوچه ] sokak
kudât (A) [ قضات ] kadılar
kûdek (F) [ کودک ] çocuk
kudemâ (A) [ قدما ] eskiler
kudret (A) [ قدرت ] güç
kudsî (A) [ قدسی ] kutsal
kudsiyân (A-F) [ قدسيان ] melekler
kudsiyet (A) [ قدسيت ] kutsallık
kudsiyetşiken (A-F) [ قدسيت شکن ] kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı
saygısız
kudûm (A) [ 1 [ قدوم gelme 2kudüm
kudûmzen (A-F) [ قدوم زن ] kudüm çalan
kûfe (F) [ کوفه ] küfe
kufl (A) [ قفل ] kilit
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:51:06
kûfte (F) [ 1 [ کوفته ezik 2köfte
kûh (F) [ کوه ] dağ
kûhân (F) [ کوهان ] hörgüç
kûhistan (F) [ کوهستان ] dağlık
kuhl (A) [ کحل ] göz sürmesi
kulel (A) [ 1 [ قلل kuleler 2doruklar
kullâb (A) [ قلاب ] kanca, çengel
kulle (A) [ 1 [ قله kule 2doruk
kulûb (A) [ قلوب ] kalpler
kumâr (A) [ قمار ] kumar
kumâş (A) [ قماش ] kumaş
kumrî (A) [ قمری ] kumru
kûr (F) [ کور ] kör
kur’a (A) [ قرعه ] kur’a, ad çekme
kurâ (A) [ قراء ] köyler
kurâze (A) [ قراضه ] kırıntı, döküntü
kurb (A) [ 1 [ قرب yakınlık 2yakın
kûre (F) [ کوره ] kuyumcu ocağı
kûrî (F) [ کوری ] körlük
kurrâ (A) [ قراء ] Kur’ân okuyucular
kurs (A) [ قرص ] yuvarlak
kurûn (A) [ 1 [ قرون yüzyıllar 2çağlar
kurûn-i kadîme (F) [ قرون قدیمه ] eski çağlar
kurûn-i ûlâ [ قرون اولی ] ilkçağ
kurûn-i vüstâ [ قرون وسطی ] ortaçağ
kûs (F) [ کوس ] kös, büyük davul
kûse (F) [ کوسه ] köse
kusûr (A) [ 1 [ قصور kasırlar 2eksiklik, hata, ihmal
kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak
kûşe (F) [ کوشه ] köşe
kûşiş (F) [ کوشش ] çaba
kûşk (F) [ کوشک ] köşk
kût (A) [ قوت ] azık, yiyecek
kûtah (F) [ کوتاه ] kısa
kûtahnazar (F-A) [ کوتاه نظر ] kıt görüşlü, basiretsiz
kutb (A) [ قطب ] kutup
kutn (A) [ قطن ] pamuk
kutr (A) [ قطر ] çap
kuûd (A) [ قعود ] oturma
kuvâ (A) [ قوا ] güçler, kuvvetler
kuvve (A) [ قوه ] güç, kuvvet
kuvve-i muhayyile [ قوهء مخيله ] hayal gücü
kuvve-i müeyyide [ قوهء مؤیده ] yaptırım gücü
kuvvet (A) [ 1 [ قوت güç 2askerî güç
kûy (F) [ 1 [ کوی köy 2sokak 3sevgilinin evinin bulunduğu yer
kuyûd (A) [ 1 [ قيود bağlar 2kayıtlar
kuyûdat (A) [ قيودات ] kayıtlar
kuzât (A) [ قضات ] kadılar
kûze (F) [ کوزه ]] testi

kübrâ (A) [ کبرا ] en büyük
küdûr (A) [ کدور ] kederler
küdûret (A) [ 1 [ کدورت bulanıklık 2tasa
küffar (A) [ کفار ] kafirler
küfr (A) [ 1 [ کفر kafirlik 2küfür
küfrbâz (A-F) [ کفرباز ] küfürbaz
kühen (F) [ کهن ] eski
külah (F) [ کلاه ] şapka
külbe (F) [ کلبه ] kulübe
küleh (F) [ کله ] külah, şapka
külfet (A) [ 1 [ کلفت zahmet 2merasim
küll (A) [ کل ] tüm, bütün
küllî (A) [ 1 [ کلی genel 2çok
külliyyen (A) [ کليا ] tamamen, tümü
künc (F) [ کنج ] köşe
küngüre (F) [ کنگره ] şerefe
künh (A) [ کنه ] asıl, öz
künûn (F) [ کنون ] şimdi
künûz (A) [ کنوز ] hazineler
küre (A) [ کره ] küre
küre-i arz [ کرهء ارض ] yerküre, dünya
kürevî (A) [ کروی ] küresel
kürre (F) [ 1 [ کره sıpa 2tay
kürsî (A) [ 1 [ کرسی kürsü, taht 2başkent
küsûf (A) [ 1 [ کثوف güneş tutulması 2tutulma
küsûr (A) [ 1 [ کسور kesirler 2parçalar
küşad (F) [ 1 [ کشاد açma 2açılma, açılış
küşâd etmek açılış yapmak, açmak
küştî (F) [ کشتی ] güreş
küttâb (A) [ کتاب ] kâtipler, yazıcılar
kütüb (A) [ کتب ] kitaplar
kütübhâne (A-F) [ کتبخانه ] kütüphane

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:51:31
-L-


lâ (A) [ 1 [ لا hayır 2yoktur
la’l (A) [ 1 [ لعل al 2lal taşı 3kırmızı dudak
lâakal (A) [ لااقل ] en azından, hiç olmazsa
lâbe (F) [ لابه ] yalvarma
lâbis (A) [ لابس ] giyen
lâbis olmak giymek
lâbüd (A) [ لابد ] gerekli, lazım
lâcerem (A) [ لاجرم ] kuşkusuz
lâcverd (F) [ لاجورد ] lacivert
lâdînî (A) [ لادینی ] laik, din dışı
lâf (F) [ لاف ] söz
lafazan (F) [ لافزن ] geveze
lafız (A) [ لفظ ] söz
lâfügüzâf (F) [ لاف و گزاف ] boş söz, zırva
lafz (A) [ لفظ ] söz, lafız
lafzî (A) [ لفظی ] lafız ile ilgili, söz ile ilgili
lâgar (F) [ لاغر ] zayıf, cılız
lağv (A) [ 1 [ لغو kaldırma 2boşuna
lağvedilmek (A-T) 1kaldırılmak 2hükümsüz kılınmak
lağvetmek (A-T) 1kaldırmak 2hükümsüz kılmak
lağvolmak (A-T) 1kaldırılmak 2hükümsüz kalmak
lağvolunmak (A-T) 1kaldırılmak 2hükümsüz kılınmak
lağz (A) [ لغز ] sürçme
lağziş (F) [ لغزش ] sürçme, kayma
lahd (A) [ لحد ] mezar, lahit
lahika (A) [ لاحقه ] ek
lahm (A) [ لحم ] et
lahn (A) [ 1 [ لحن uyum 2tavır 3dil
laht (F) [ لخت ] parça
lâhûtî (A) [ لاهوتی ] ilahî
lahza (A) [ لحظه ] an, lahza
laîn (A) [ لعين ] lanetlenmiş
lakab (A) [ لقب ] lakap
lâkayd (A) [ لاقيد ] kayıtsız
lâkaydî (A) [ لاقيدی ] kayıtsızlık
lâkin (A) [ لکن ] ancak, ne var ki
laklâk (A) [ لقلاق ] leylek
laklaka (A) [ لقلقه ] boş laf
lâl (F) [ لال ] dilsiz
lâle (F) [ لاله ] lale çiçeği
lâlekâ (F) [ 1 [ لالکا pabuç 2taç, ibik
lâlettayin (A) [ لا علی التعيين ] gelişigüzel
lâlezar (F) [ لاله زار ] lale bahçesi
lâmehâle (A) [ لامحاله ] ister istemez, çaresiz
lâmekan (A) [ لامکان ] mekansızlık
lâmi’ (A) [ لامع ] parlayan
lâmia (A) [ لامعه ] parlayan
lâmise (A) [ لامسه ] dokunma duyusu
lâne (F) [ لانه ] yuva
lanet (A) [ لعنت ] lanet, beddua
lâsiyyema (A) [ لاسيما ] özellikle
lâşe (F) [ لاشه ] leş
lâşehâr (F) [ لاشه خوار ] leş yiyen
latif (A) [ لطيف ] hoş, yumuşak
latife (A) [ لطيفه ] şaka
latife etmek (A-T) şaka yapmak
latifegû (A-F) [ لطيفه گو ] şakacı
latme (A) [ لطمه ] tokat
lâubali (A) [ لاابالی ] kayıtsız, gamsız
lâubalîlik (A-T) kayıtsızlık, gamsızlık
lây (F) [ 1 [ لای çamur 2tortu
lâya’kil (A) [ لایعقل ] kendinde olmayan
lâyemut (A) [ لایموت ] ölümsüz
lâyenkatı (A) [ لاینقطع ] kesintisiz, sürekli
lâyetecezza (A) [ لایتجزا ] parçalanmaz, ayrılmaz
lâyetegayyer (A) [ لایتغير ] değişmez
lâyetenâhi (A) [ لا یتناهی ] sonsuz
lâyetezelzül (A) [ لا یتزلزل ] sarsılmaz
lâyiha (A) [ لایحه ] tasarı
lâyuad (A) [ لایعد ] sayısız
lâzevâl (A) [ لازوال ] yok olmaz, ölümsüz
lâzım (A) [ 1 [ لازم gerekli 2geçişsiz
lâzıme (A) [ لازمه ] gerekli

leâli (A) [ لئالی ] inciler
leb (F) [ لب ] dudak
lebâleb (F) [ لبالب ] ağzına kadar dolu
leben (A) [ لبن ] süt
leb-i derya (F) [ لب دریا ] sahil, deniz kenarı
lecâcet (A) [ لجاجت ] inat
lecûc (A) [ لجوج ] inatçı
ledünnî (A) [ لدنی ] Tanrı sırlarıyla ilgili
leffen (A) [ لفا ] ilişikte
leh (A) [ له ] yan, yana, yararına
lehv (A) [ 1 [ لهو oyun 2yararı olmayan işler
leîm (A) [ لئيم ] alçak
leîmâne (A-F) [ لئيمانه ] alçakça
leked (F) [ 1 [ لکد tekme 2çifte
lekedâr (F) [ لکه دار ] lekeli
lem’a (A) [ لمعه ] parıltı
lemeân (A) [ لمعان ] parıldama
lemeât (A) [ لمعات ] parıltılar
lems (A) [ لمس ] dokunma
lemyezel (A) [ 1 [ لم یزل yok olmayan, kalıcı 2Tanrı
leng (F) [ لنگ ] aksak, topal
lerzân (F) [ لرزان ] titrek
lerziş (F) [ لرزش ] titreme
leşker (F) [ 1 [ لشکر asker 2ordu
letâfet (A) [ 1 [ لطافت hoşluk 2yumuşaklık 3güzellik
letâif (A) [ لطائف ] şakalar, fıkralar, latifeler
levâhık (A) [ لواحق ] ekler
levâyih (A) [ لوایح ] tasarılar
levâzım (A) [ لوازم ] gereçler, gerekli şeyler
levend (F) [ 1 [ لوند Osmanlı deniz eri 2ayyaş 3zampara 4kabadayı
levh (A) [ لوح ] levha
levha (A) [ لوحه ] plaka, tabela
levn (A) [ 1 [ لون renk 2tür
levs (A) [ لوث ] pislik
levze (A) [ 1 [ لوزه badem 2bademcik
leyâlî (A) [ ليالی ] geceler
leyl (A) [ ليل ] gece
leyle (A) [ ليله ] gece
leylî (A) [ ليلی ] yatılı
leylünehâr (A) [ ليل و نهار ] gece gündüz
leyyin (A) [ لين ] yumuşak
lezâiz (A) [ لذات ] lezzetler
lezîz (A) [ لذیذ ] lezzetli
lezzât (A) [ 1 [ لذات lezzetler 2zevkler
lezzet (A) [ 1 [ لذت lezzet, tad 2zevk

libas (A) [ لباس ] giysi
licâm (F) [ لجام ] gem
lifâfe (A) [ لفافه ] sargı
ligâm (F) [ 1 [ لگام gem 2dizgin
lihâf (A) [ لحاف ] yorgan
lihye (A) [ لحيه ] sakal
lîk (F) [ ليک ] ama ancak
likâ (A) [ 1 [ لقا buluşma 2yüz
lîme (F) [ ليمه ] parça
lîmû (F) [ ليمو ] limon
lisân (A) [ لسان ] dil
lisanî (A) [ لسانی ] dil ile ilgili
lisâniyyat (A) [ لسانيات ] dilbilim
lise (A) [ لثه ] diş eti
livâ (A) [ لوا ] sancak, bayrak
livata (A) [ لواطه ] kulamparalık, oğlancılık
liyakat (A) [ لياقت ] yaraşma

lu’bet (A) [ لعبت ] oyuncak
lu’betbaz (A-F) [ لعبت باز ] kuklacı
luâb (A) [ لعاب ] salya
lugât (A) [ 1 [ لغات sözlük 2kelimeler
lugat (A) [ 1 [ لغت söz 2sözlük 3kelime
lugaz (A) [ لغز ] bilmece
lukme (A) [ لقمه ] lokma
lûle (F) [ 1 [ لوله boru 2lüle, kağıt külah
lutf (A) [ 1 [ لطف iyilik, lütuf 2güzellik
lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek
lutfkâr (A-F) [ لطفکار ] lütuf sahibi
lutufdîde (A-F) [ لطف دیده ] iyilik görmüş, lütuf görmüş
lutufkâr (A-F) [ لطفکار ] lütuf sahibi

lü’lü (A) [ لؤلؤ ] inci
lübb (A) [ لب ] öz
lücce (A) [ 1 [ لجه kalabalık 2gümüş 3deniz, engin su
lüknet (A) [ لکنت ] dil tutukluğu
lüle (F) [ 1 [ لوله boru 2lüle, kağıt külah
lüzum (A) [ لزوم ] gereklilik, lazım olma
lüzum görmek gerekli bulmak

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:52:02
-M-

mâ (A) [ ما ] su
mâ (F) [ ما ] biz
ma’âyib (A) [ معایب ] kusurlar, ayıplar
ma’ber (A) [ معبر ] geçit
ma’ni (A) [ معنی ] anlam
ma’raz (A) [ معرض ] sergi
ma’reke (A) [ معرکه ] savaş alanı
ma’şerî (A) [ معشری ] kollektif
maâbid (A) [ معابد ] mabetler, ibadet yerleri
maâbir (A) [ معابر ] geçitler
maâd (A) [ 1 [ معاد dönüş yeri 2ahiret
mâadâ (A) [ ماعدا ] dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra
maâdin (A) [ معادن ] madenler
maalesef (A) [ مع الأسف ] ne yazık ki
maalmemnûniye (A) [ مع الممنونيه ] seve seve
maânî (A) [ معانی ] anlamlar
maârif (A) [ 1 [ معارف bilimler 2kültür 3Millî Eğitim Bakanlığı
maarif nezareti millî eğitim bakanlığı
maâş (A) [ 1 [ معاش geçim 2aylık

maatteessüf (A) [ مع التأسف ] ne yazık ki, üzülerek, maalesef
maazâlik (A) [ مع ذلک ] bununla birlikte
maâzAllah (A) [ معاذ الله ] esirgesin
mâba’dut-tabîa (A) [ مابعدالطبيعه ] fizik ötesi, doğa ötesi
mâba’duttabîiyye (A) [ مابعدالطبيعيه ] metafizik, doğa ötesi
mâbad (A) [ مابعد ] sonraki
mâbadı var (A-T) devam edecek, sürecek, arkası var
mabed (A) [ 1 [ معبد tapınak 2ibadethane
mâbeyn (A) [ 1 [ مابين arası 2padişah sarayı
mabud (A) [ معبود ] ibadet edilen,
mâcera (A) [ 1 [ ماجرا cereyan eden 2serüven
mâceraperest (A-F) [ ماجراپرست ] maceracı
maceraperestî (A-F) [ ماجراپرستی ] maceracılık, maceraperestlik
mâdâmülhayat (A) [ مادامالحيات ] ömür boyu
madde be madde (A-F) [ ماده بماده ] madde madde
maddî (A) [ 1 [ مادی madde ile ilgili 2materyalist
maddiyet (A) [ مادیت ] maddîlik
maddiyye (A) [ 1 [ مادیه madde ile ilgili 2matetaryalist
mâde (F) [ ماده ] dişi
mâdelet (A) [ معدلت ] adalet
madeniyyât (A) [ معدنيات ] madencilik bilimi, mineraloji
mâder (F) [ مادر ] anne
maderî (F) [ مادری ] anne ile ilgili, ana tarafı

mâderzâd (F) [ مادرزاد ] anadan doğma
mâdiyân (F) [ مادیان ] kısrak
madûd (A) [ معدود ] sayılı
madûd olmak sayılmak
mâdum (A) [ معدوم ] yok olmuş
mâdumiyet (A) [ معدوميت ] yokluk
mâdun (A) [ مادون ] ast, aşağıda, alt
mâfevk (A) [ مافوق ] üst, üstü, yukarısı
mafsal (A) [ مفصل ] eklem
magâre (A) [ مغاره ] mağara
mağâk (F) [ 1 [ مغاک çukur 2mezar
mağâzî (A) [ 1 [ مغازی savaşlar, gazalar 2savaş öyküleri
mağbûn (A) [ مغبون ] aldatılmış
mağdûr (A) [ مغدور ] haksızlığa uğramış
mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak
mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak
mağduriyet (A) [ مغدوریت ] haksızlığa uğrama, mağdur olma
mağfiret (A) [ مغفرت ] yarlıgama
mağfiret etmek yarlıgamak
mağfur (A) [ مغفور ] yarlıganmış
mağlata (A) [ مغلطه ] laf salatası, yanıltmaca
mağlub (A) [ مغلوب ] yenik
mağmûm (A) [ مغموم ] gamlı, kederli
273
mağrib (A) [ 1 [ مغرب batı 2akşam namazı 3Kuzeybatı Afrika 4Fas
mağrur (A) [ مغرور ] gururlu, kendini beğenmiş
mağrûr olmak gururlanmak
mağrûrane (A-F) [ مغرورانه ] gururlanarak, kendini beğenerek
mağsub (A) [ مغصوب ] gaspedilmiş
mağşuş (A) [ مغشوش ] karışmış
mağz (F) [ 1 [ مغز beyin 2iç, öz 3ilik
mağzûb (A) [ مغضوب ] gazaba uğratılmış
mâh (F) [ ماه ] ay
mahabbet (A) [ محبت ] sevgi
mahabbet eylemek sevmek
mahâfil (A) [ 1 [ محافل mahfiller 2toplantı yerleri
mahâkim (A) [ محاکم ] mahkemeler
mahal (A) [ محل ] yer
mahall (A) [ محل ] yer
mahallî (A) [ 1 [ محلی yerel 2yerli
mahalliye (A) [ محليه ] yerel
mâhâne (F) [ ماهانه ] aylık
mahâret (A) [ مهارت ] beceri
mâhasal (A) [ ماحصل ] sonuç
mahâsin (A) [ محاسن ] iyilikler, güzellikler
mâhazar (A) [ ماحضر ] hazırda olan
mahâzin (A) [ مخازن ] mahzenler

mahâzîr (A) [ محاذیر ] sakıncalar
mahbes (A) [ محبس ] hapishane
mahbûb (A) [ 1 [ محبوب sevilen 2sevgili
mahbus (A) [ 1 [ محبوس hapsedilmiş 2hapishane
mahcûb (A) [ 1 [ محجوب örtülmüş 2utangaç
mahcûb etmek utandırmak
mahcûb olmak utanmak
mahcûbiyet (A) [ محجوبيت ] utangaçlık
mahcûz (A) [ محجوظ ] hacizli
mahcûz olmak haczedilmek
mahdud (A) [ محدود ] sınırlı, kasıtlı
mahdum (A) [ مخدوم ] oğul
mâhe (F) [ ماهه ] matkap
mahfaza (A) [ محفظه ] kutu, kap
mahfî (A) [ مخفی ] gizli
mahfil (A) [ 1 [ محفل toplantı yeri 2cami mahfili
mahfiyyen (A) [ مخفيا ] gizlice
mahfuz (A) [ محفوظ ] korunmuş, saklanmış
mâh-ı nev (F) [ ماه نو ] hilal, ay
mâh-ı sipihr [ ماه سپهر ] ay, gökyüzündeki ay
mâhî (F) [ ماهی ] balık
mahir (A) [ ماهر ] becerili, maharetli
mahiyet (A) [ ماهيت ] asıl, esas, içyüzü

mahkûk (A) [ محکوک ] kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş
mahkum (A) [ محکوم ] hüküm giymiş
mahkûm etmek hüküm giydirmek
mahkum olmak hüküm giymek
mahlas (A) [ مخلص ] takma ad
mahlû (A) [ مخلوع ] tahttan indirilmiş
mahluk (A) [ مخلوق ] yaratık
mahlul (A) [ محلول ] erimiş, çözülmüş, hallolmuş
mahlut (A) [ مخلوط ] karışık
mahmûd (A) [ 1 [ محمود övülmüş 2hamd edilmiş
mahmul (A) [ محمول ] yüklü
mahmur (A) [ مخمور ] uykulu, baygın
mâhpâre (F) [ 1 [ ماه پاره ay parçası 2çok güzel
mahrec (A) [ مخرج ] çıkış yeri
mahrem (A) [ 1 [ محرم nikah düşmeyen 2gizli
mâhru (F) [ ماهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü
mahruk (A) [ محروق ] yanık, yanmış
mahrûkat (A) [ محروقات ] yakacak
mahrum (A) [ محروم ] yoksun
mahrum etmek yoksun bırakmak
mahrum olmak yoksun kalmak
mahrumiyet (A) [ محروميت ] yoksunluk, mahrumluk
mahrut (A) [ مخروط ] koni

mahsûb (A) [ محسوب ] hesap edilen
mahsûl (A) [ محصول ] ürün, sonuç
mahsur (A) [ محصور ] kuşatılmış
mahsus (A) [ 1 [ مخصوص özgü, ayrılmış 2bilerek
mahsûs (A) [ مخصوص ] hissedilen, hissedilir
mahşer (A) [ 1 [ محشر kıyamet yeri 2aşırı kalabalık
mâhtâb (F) [ ماهتاب ] mehtap
mahtûm (A) [ مختوم ] mühürlü
mahtût (A) [ 1 [ مخطوط yazılı 2çizili
mahv (A) [ 1 [ محو yok etme 2yok olma
mahvetmek (A-T) yok etmek
mahz (A) [ محض ] sırf, sade, tam
mahzar (A) [ 1 [ محضر huzur, kat 2görünüş
mahzun (A) [ محزون ] hüzünlü
mahzun etmek hüzünlendirmek
mahzun olmak hüzünlenmek
mahzûnane (A-F) [ محزونانه ] hüzünlü bir halde
mahzur (A) [ محذور ] sakınca
mahzur görmek sakıncalı bulmak
mahzûzat (A) [ محظوظات ] hoşa gidecek şeyler
mâî (A) [ 1 [ مائی su ile ilgili 2mavi
mâ-i mukattar [ ماء مقطر ] damıtık su
mâide (A) [ مائده ] sofra

mâil (A) [ 1 [ مائل eğilimli, istekli 2eğimli, meyilli 3çalan
mâil olmak eğilim göstermek
maîşet (A) [ معيشت ] geçim, dirlik
maiyyet (A) [ معيت ] birlik, beraberlik, yanında bulunma
mak’ad (A) [ 1 [ مقعد makat, kıç 2minder
makâbir (A) [ مقابر ] mezarlar, kabirler
mâkabl (A) [ ماقبل ] önceki, önü
mâkablettârih (A) [ ماقبل التاریخ ] tarih öncesi
makâl (A) [ مقال ] söz
makam (A) [ 1 [ مقام yer 2kat, huzur 3musikî makamı
makâmat (A) [ مقامات ] makamlar
makarr (A) [ 1 [ مقر başkent 2merkez
makâsıd (A) [ مقاصد ] maksatlar
makber (A) [ مقبر ] mezar
makbere (A) [ مقبره ] mezar
makbul (A) [ مقبول ] kabul edilen, beğenilen
makbuz (A) [ 1 [ مقبوض alınmış 2alındı belgesi
makdem (A) [ مقدم ] gelme, geliş
makdur (A) [ 1 [ مقدور güç 2elden gelen
makes (A) [ معکس ] yansıma yeri
makes bulmak (A-T) yansımak, yansıyacak yer bulmak
makes olmak (A-T) yansıtmak, yansıma yeri olmak
makhûr (A) [ 1 [ مقهور kahrolmuş, yenilmiş 2gazaba uğramış
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:54:50
mecelle (A) [ مجله ] dergi
mechûl (A) [ مجهول ] bilinmeyen
mechûlât (A) [ مجهولات ] bilinmeyenler
mechûliyet (A) [ مجهوليت ] bilinmezlik
mechûlünneseb (A) [ مجهول النسب ] onun bunun çocuğu
mecîd (A) [ مجيد ] ulu
meclis (A) [ مجلس ] toplantı yeri
meclisefrûz (A-F) [ مجلس افروز ] meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren
meclûb (A) [ 1 [ مجلوب celbedilmiş 2aşık, tutkun
mecma’ (A) [ مجمع ] toplantı yeri
mecmû’ (A) [ مجموع ] toplam, tümü
mecmûa (A) [ 1 [ مجموعه dergi 2küçük risale veya farklı kitapların bir araya
getirildiği eser
mecmûan (A) [ مجموعا ] toplam olarak
mecnûn (A) [ 1 [ مجنون delice seven 2cinli 3Leyla’nın aşığı
mecnûnâne (A-F) [ مجنونانه ] çılğınca, delicesine
mecrâ (A) [ 1 [ مجرا su yatağı 2yol, güzergah
mecrûh (A) [ مجروح ] yaralı
mecrûhîn (A) [ مجروحين ] yaralılar
mecûsî (A) [ مجوسی ] ateşperest, ateşe tapan
meczûb (A) [ 1 [ مجذوب cezbedilmiş 2Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan 2deli
med’uv (A) [ مدعو ] davetli
med’uvvîn (A) [ مدعوین ] davetliler

medâfin (A) [ مدافن ] mezarlar
medâr (A) [ 1 [ مدار yörünge 2dönence 3vesile, vasıta 4yardımcı
medâric (A) [ مدارج ] merdivenler
medâris (A) [ مدارس ] medreseler
medd (A) [ 1 [ مد uzatma 2çekme
meddâh (A) [ 1 [ مداح çok öven 2meddah
meded (A) [ مدد ] yardım, medet
mededhâh (A-F) [ مددخواه ] yardım isteyen
mededkâr (A-F) [ مددکار ] yardım eden, yardımcı
mededres (A-F) [ مددرس ] yardıma koşan, imdada koşan
medenî (A) [ 1 [ مدنی şehirli 2uygar 3görgülü 4Medineli
medenîleşmek uygarlaşmak
medeniyyet (A) [ مدنيت ] uygarlık
medfa (A) [ مدفع ] top
medfen (A) [ مدفن ] mezar, defin yeri
medfû (A) [ 1 [ مدفوع çıkarılmış 2dışkı 3para kasasından çıkmış
medfûn (A) [ مدفون ] gömülü, defnedilmiş
medfûn edilmek gömülmek
medh (A) [ مدح ] övgü
medhal (A) [ 1 [ مدخل giriş 2giriş yeri 3başlangıç 4dehalet
medhaldâr (A-F) [ مدخلدار ] parmağı olan, müdahale etmiş olan
medhaldar bulunmak (A-F-T) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak
medhedilmek övülmek

medhetmek övmek
medhiye (A) [ مدحيه ] övgü
medhiyyât (A) [ مدحيات ] övgüler
medhûş (A) [ مدهوش ] dehşete kapılmış
medîd (A) [ 1 [ مدید uzun 2çekilmiş
medîde (A) [ 1 [ مدیده uzun 2çekilmiş
medîha (A) [ مدیحه ] övgü şiiri, kaside
medîhagû (A-F) [ مدیحه گو ] övgü şairi, kaside şairi
medîne (A) [ 1 [ مدینه şehir 2Medine
medînetünnebî (A) [ مدینة النبی ] Medine
medînetüsselam (A) [ مدینة السلام ] Bağdat
medlûl (A) [ مدلول ] kanıt olarak gösterilen
medresevî (A) [ مدرسوی ] medrese ile ilgili
medrûs (A) [ 1 [ مدروس eski, yırtık pırtık 2ders olarak verilen
medyûn (A) [ مدیون ] borçlu
mefâhîm (A) [ مفاهيم ] mefhumlar
mefâhir (A) [ مفاخر ] övünülecek şeyler
mefâsıl (A) [ مفاصل ] eklemler
mefâtih (A) [ مفاتيح ] anahtarlar
mefhar (A) [ مفخر ] övünç kaynağı
mefhum (A) [ مفهوم ] kavram
mefhûm olmak anlaşılmak
mefkûd (A) [ 1 [ مفقود kayıp 2yok olmuş

mefkûd olmak 1kaybolmak 2yok olmak
mefkûre (A) [ مفکوره ] ülkü, ideal
mefkûrevî (A) [ مفکوروی ] ülkü ile ilgili
meflûc (A) [ مفلوج ] felçli
meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek
meflûciyet (A) [ 1 [ مفلوجيت felçlilik 2kıpırdayamama
mefrûş (A) [ مفروش ] döşenmiş
mefrûşat (A) [ مفروشات ] döşeme
mefrûz (A) [ مفروز ] ayırılmış
mefrûz (A) [ مفروض ] farzedilmiş
meftûh (A) [ 1 [ مفتوح açık 2fethedilmiş 3fethalı
meftûn (A) [ مفتون ] tutkun, aşık
meftûn etmek aşık etmek
meftûn olmak aşık olmak, tutulmak
meftûniyet (A) [ مفتونيت ] tutkunluk
meger (F) [ 1 [ مگر meğer 2oysa
meges (F) [ مگس ] sinek
meğâk (F) [ 1 [ مغاک çukur 2mezar
meh (F) [ مه ] ay
mehâbet (A) [ مهابت ] heybetlilik
mehâlik (A) [ مهالک ] tehlikeli yerler
mehâr (F) [ مهار ] yular, dizgin
mehaz (A) [ مأخذ ]] kaynak

mehbil (A) [ مهبل ] rahim yolu
mehd (A) [ مهد ] beşik
mehekk (A) [ محک ] mihenk taşı
mehîb (A) [ مهيب ] heybetli
mehl (A) [ مهل ] süre tanıma
mehleke (A) [ مهلکه ] tehlikeli yer
mehlikâ (F-A) [ مه لقا ] ay yüzlü, güzel yüzlü
mehpare (F) [ 1 [ مه پاره ay parçası 2güzel yüzlü
mehpeyker (F) [ مه پيکر ] güzel yüzlü, parlak yüzlü
mehr (A) [ مهر ] mehir
mehrû (F) [ مهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü
mehtâb (F) [ مهتاب ] mehtap, ay ışığı
mehûz (A) [ مأخوذ ] alınmış
mehveş (F) [ 1 [ مهوش ay gibi, ay kadar güzel 2güzel yüzlü
mekân (A) [ 1 [ مکان yer 2ev
mekâre (A) [ مکاره ] kiralık binek veya yük hayvanı
mekâreci (A-T) binek veya yük hayvanı kiralayan
mekârim (A) [ مکارم ] cömertlikler
mekâtîb (A) [ مکاتيب ] mektuplar
mekâtib (A) [ مکاتب ] okullar
mekâtib-i âliye [ مکاتب عاليه ] yüksekokullar
mekâtib-i askeriye [ مکاتب عسکریه ] askerî okullar
mekhûl (A) [ مکحول ] sürmeli

meknûn (A) [ 1 [ مکنون dizili 2gizli
mekr (A) [ مکر ] hile
mekrûh (A) [ مکروه ] iğrenç
meks (A) [ مکث ] duralama, duraklama
meksur (A) [ مکسور ] kırık
mekşûf (A) [ مکشوف ] keşfedilmiş
mekteb (A) [ 1 [ مکتب okul 2ekol
mekteb-i âlî [ مکتب عالی ] yüksekokul
mekteb-i harbiye [ مکتب حربيه ] harp okulu
mekteb-i i’dâdî [ مکتب اعدادی ] lise
mekteb-i ibtidâî [ مکتب ابتدائی ] ilkokul
mekteb-i rüşdî [ مکتب رشدی ] ortaokul
mekteb-i sultânî [ مکتب سلطانی ] Galatasaray Lisesi
mektep (A) [ مکتب ] okul
mektub (A) [ 1 [ مکتوب yazılı 2mektup
mektûbat (A) [ مکتوبات ] mektuplar
mektûbî (A) [ مکتوبی ] valilik özel kalem müdürü
mektûm (A) [ مکتوم ] gizli
melabe (A) [ ملعبه ] oyuncak
melâbis (A) [ ملابس ] giysiler
melah (F) [ ملخ ] çekirge
melahat (A) [ ملاحت ] yüz güzelliği
melâhide (A) [ ملاحده ] dinsizler, tanrıtanımazlar

melâik (A) [ ملائک ] melekler
melâike (A) [ ملائکه ] melekler)
melâl (A) [ ملال ] sıkıntı, usanma
melalli (A-T) sıkıntılı
melanet (A) [ ملعنت ] melunluk
melce (A) [ ملجأ ] sığınak, sığınacak yer
melekât (A) [ ملکات ] yetiler
meleke (A) [ ملکه ] yeti
meleksîmâ (A) [ ملک سيما ] melek yüzlü güzel
melekût (A) [ ملکوت ] ruhlar alemi
melfûfen (A) [ ملفوفا ] ilişikte
melhûz (A) [ ملحوظ ] düşünülen, öngörülen
melik (A) [ ملک ] padişah
mellah (A) [ ملاح ] gemici
melsûk (A) [ ملصوق ] yapışık
melûf (A) [ مألوف ] alışık
melun (A) [ ملعون ] lanet olası
memâlik (A) [ 1 [ ممالک ülkeler 2topraklar, diyarlar
memât (A) [ ممات ] ölüm
memduh (A) [ ممدوح ] övülmüş
memer (A) [ ممر ] geçit
memhûr (A) [ ممهور ] mühürlü
memleket (A) [ 1 [ مملکت ülke 2şehir

memlûk (A) [ مملوک ] köle
memnû (A) [ ممنوع ] yasak
memnûa (A) [ ممنوعه ] yasak
memnûiyet (A) [ منوعيت ] yasak olma hali
memnûn (A) [ 1 [ ممنون mutlu, razı 2sevinçli
memnun etmek 1mutlu edilmek, razı edilmek 2sevindirilmek
memnuniyet (A) [ ممنونيت ] memnunluk
memûl (A) [ مأمول ] umulan, beklenilen
memur (A) [ 1 [ مأمور görevli 2devlet memuru
memurîn (A) [ مأمورین ] memurlar, görevliler
memûriyet (A) [ مأموریت ] memurluk
memzuc (A) [ ممزوج ] karışık
men (F) [ من ] ben
men’ (A) [ 1 [ منع engel olma, alıkoyma 2engel olunma, alıkonulma
3yasaklama 4yasaklanma
men’ edilmek yasaklanmak
men’ etmek 1engel olmak, alıkoymak 2yasaklamak
men’ olunmak yasaklanmak
menâbi’ (A) [ منابع ] kaynaklar
menâfi’ (A) [ منافع ] menfaatler, çıkarlar, yararlar
menâkıb (A) [ مناقب ] menkıbeler, övgüye değer özellikler
menâm (A) [ 1 [ منام uyku 2rüya
menâre (A) [ مناره ] minare

menâsıb (A) [ مناصب ] makamlar
menâtık (A) [ مناطق ] bölgeler
menâzır (A) [ مناظر ] manzaralar
menâzil (A) [ 1 [ منازل konaklar 2aşamalar
menba (A) [ 1 [ منبع kaynak 2pınar
menfâ (A) [ منفی ] sürgün
menfaat (A) [ منفعت ] çıkar, yarar
menfaatperest (A-F) [ منفعت پرست ] çıkarcı
menfâlık (A-T) sürgün hayatı
menfez (A) [ منفذ ] nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu
menfî (A) [ 1 [ منفی olumsuz 2hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz
yaklaşan 3sürgüne gönderilmiş
menfur (A) [ منفور ] nefret edilen
menhî (A) [ منهی ] yasaklanmış
menhiyat (A) [ منهيات ] yasaklar
menhus (A) [ منحوس ] uğursuz
meni (A) [ منی ] sperma
menî (F) [ منی ] benlik
menî’ (A) [ منيع ] aşılmaz, sarp, geçit vermez
menkabe (A) [ منقبه ] ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle
bağdaşmaz öyküler
menkûha (A) [ منکوحه ] nikahlı hanım, eş
menkul (A) [ 1 [ منقول nakledilen 2anlatılan, rivayet edilen
menkûş (A) [ منقوش ] nakışlı, işlemeli, desenli

mensûb (A) [ منصوب ] nispet edilen, ait, bağlı
mensûbîn (A) [ منصوبين ] mensuplar
mensubiyet (A) [ منصوبيت ] mensup olma, bağlı olma
mensûc (A) [ منسوج ] dokunmuş
mensûcât (A) [ 1 [ منسوجات dokumalar 2dokuma sektörü
mensûh (A) [ منسوخ ] hükümsüz
mensûr (A) [ منثور ] düzyazı
menşe (A) [ منشا ] köken
menşur (A) [ 1 [ منشور ferman 2prizma
menus (A) [ 1 [ مأنوس alışılmış 2alışkın
menût (A) [ منوط ] bağlı
menzil (A) [ 1 [ منزل konak 2ev 3bir günde gidilebilen yol
menzil alınmak yol alınmak
menzil almak yol almak
menzilgâh (A-F) [ منزلگاه ] konak yeri
mer’î (A) [ مرئی ] yürürlükte, geçerli
mera (A) [ مرعی ] otlak
merâkiz (A) [ مراکز ] merkezler
merâm (A) [ مرام ] amaç, anlatılmak istenen şey
merâret (A) [ مرارت ] acılık
merâsî (A) [ مراثی ] ağıtlar, mersiyeler
merâsim (A) [ 1 [ مراسم törenler 2tören
merâtib (A) [ مراتب ] rütbeler, mertebeler

merbut (A) [ مربوط ] bağlı
merbûtiyet (A) [ 1 [ مربوطيت bağlılık 2düşkünlük, aşırı ilgi
mercân (A) [ مرجان ] mercan
merci (A) [ مرجع ] başvuru yeri
merd (F) [ 1 [ مرد adam 2yiğit
merdâne (F) [ مردانه ] yiğitçe
merdiven (F) [ نردبان ] merdiven
merdûd (A) [ مردود ] reddedilmiş, kabul edilmemiş
merdum (F) [ 1 [ مردم insan 2halk 3gözbebeği
merdumharlık (F-T) insan eti yeme, yamyamlık
merdüm (F) [ 1 [ مردم insan 2halk 3gözbebeği
merdümek (F) [ مردمک ] gözbebeği
merdümgiriz (F) [ مرمگریز ] insanlardan kaçan
merdümhar (F) [ مردم خوار ] insan yiyen, yamyam
merdümî (F) [ 1 [ مردمی insanlık 2yiğitlik
meremmet (A) [ مرمت ] onarım
meremmet etmek onarmak
merg (F) [ مرگ ] ölüm
mergub (A) [ مرغوب ] rağbet edilen, aranılan, istenilen
merhale (A) [ 1 [ مرحله aşama 2konak, menzil
merhamet (A) [ مرحمت ] acıma
merhamet etmek acımak
merhametli (A-T) acıyan

merhametsiz (A-T) acımasız
merhem (A) [ مرهم ] pomad, yara kremi
merhemsâz olmak çare bulmak
merhûm (A) [ مرحوم ] (erkek) ölü
merhûme (A) [ مرحومه ] (bayan) ölü
merhun (A) [ 1 [ مرهون rehinli, ipotekli 2zamana bağlı, bir şeye bağlı
merih (A) [ مریخ ] Mars
merkad (A) [ مرقد ] mezar
merkeb (A) [ 1 [ مرکب binit 2eşek
merkum (A) [ مرقوم ] adı geçen, anılan; yazılmış
merkûz (A) [ مرکوز ] dikili, dikilmiş
mermi (A) [ مرمی ] kurşun
mermûz (A) [ 1 [ مرموز gizemli 2rumuzlu
merrât (A) [ مرات ] defalar
merre (A) [ مره ] defa
mersiye (A) [ مرثيه ] ağıt, mersiye
mertebe (A) [ 1 [ مرتبه derece 2miktar
merzagî (A) [ مرزغی ] bataklık
merzüban (F) [ 1 [ مرزبان sınır muhafızı 2sınır beyi
mesâ (A) [ مسا ] akşam
mesâcid (A) [ مساجد ] mesçitler
mesafe (A) [ مسافه ] uzaklık
mesâha (A) [ مساحه ] ölçüm

mesai (A) [ مساعی ] çalışma, çalışmalar
mesâib (A) [ مصائب ] musibetler
mesâil (A) [ مسائل ] meseleler
mesâkîn (A) [ 1 [ مساکن yoksullar 2miskinler
mesâkin (A) [ مساکن ] konutlar
mesâme (A) [ مسامه ] derideki küçük delikler
mesârif (A) [ مصارف ] harcamalar
mesâvî (A) [ مساوی ] kötülükler
mescid (A) [ مسجد ] mesçit
mesdûd (A) [ مسدود ] kapalı, set çekili, tıkalı
mesel (A) [ 1 [ مثل örnek 2özlü söz 3öğretici hikaye
meselâ (A) [ مثلا ] örneğin
mesele (A) [ 1 [ مسئله mesele, konu 2sorun 3problem
meserrât (A) [ مسرات ] sevinçler
meserret (A) [ مسرت ] sevinç
mesh (A) [ مسخ ] silme, sıvama
meshetmek silmek, sıvamak
meshûr (A) [ مسحور ] büyülenmiş
meshûr etmek büyülemek
meshûr olmak büyülenmek
mesîh (A) [ مسيح ] İsa
mesîhî (A) [ مسيحی ] Hıristiyan
mesîhiyyet (A) [ مسيحيت ] Hıristiyanlık

mesîr (A) [ 1 [ مسير seyir yeri 2güzergah
mesîre (A) [ مسيره ] gezinti yeri
mesken (A) [ مسکن ] konut
mesken etmek yurt tutmak
mesken ittihaz etmek (A-T) yurt tutmak, mesken edinmek
meskenet (A) [ مسکنت ] miskinlik
meskûkât (A) [ مسکوکات ] madenî paralar, sikkeler
meskûn (A) [ مسکون ] yerleşilmiş, iskan edilmiş
meslah (A) [ مسلخ ] mezbaha
meslek (A) [ 1 [ مسلک yol, tarz 2sistem 3uğraşı, meslek
meslûl (A) [ مسلول ] veremli
mesmû (A) [ مسموع ] duyulan, işitilen
mesmûat (A) [ مسموعات ] duyulanlar, işitilenler
mesmûm (A) [ مسموم ] zehirli
mesned (A) [ 1 [ مسند dayanak 2makam
mesnevîhan (A-F) [ مثنوی خوان ] mesnevi okuyan
mesruk (A) [ مسروق ] çalınmış
mesrûr (A) [ مسرور ] sevinçli
mesrûrane (A-F) [ مسرورانه ] sevinçle
messah (A) [ مساح ] ölçümcü
mest (F) [ مست ] sarhoş, mest
mestâne (F) [ مستانه ] sarhoşça
mestî (F) [ مستی ] sarhoşluk

mest-i harâb (F-A) [ مست خراب ] körkütük sarhoş
mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak
mestûr (A) [ مستور ] örtülü, gizli, kapalı
mestûr (A) [ مسطور ] yazılı
mesud (A) [ 1 [ مسعود mutlu, saadetli 2kutlu
mesûdâne (A-F) [ مسعودانه ] mesutça, bahtiyarlıkla
mesuliyet (A) [ مسئوليت ] sorumluluk
meş’al (A) [ مشعل ] meşale
meş’um (A) [ مشئوم ] uğursuz, şom
meş’ûr (A) [ مشعور ] bilinçli, şuurlu
meşâgil (A) [ مشاغل ] uğraşlar
meşâhîr (A) [ مشاهير ] ünlüler
meşâil (A) [ مشاعل ] meşaleler
meşakkat (A) [ مشقت ] sıkıntı, güçlük
meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak
meşâmm (A) [ مشام ] burun
meşârık (A) [ مشارق ] doğular
meşâyih (A) [ مشایخ ] şeyhler
meşbû (A) [ 1 [ مشبوع dolu 2tok, doygun
meşcer (A) [ مشجر ] ağaçlık
meşcere (A) [ مشجره ] ağaçlık
meşgale (A) [ مشغله ] uğraşı
meşgûliyet (A) [ مشغوليت ] iş güç

meşhed (A) [ مشهد ] şehit düşülen yer
meşher (A) [ مشهر ] sergi, sergilenen yer
meşhûd (A) [ مشهود ] görülmüş, gözlenmiş
meşhûd olmak görülmek, gözlenmek
meşhûn (A) [ مشحون ] dolu
meşhûr (A) [ مشهور ] ünlü, tanınmış, bilinen
meşîhat (A) [ 1 [ مشيخت şeyhlik 2şeyhlik makamı
meşk (A) [ 1 [ مشق yazı örneği 2temrin
meşk (F) [ مشک ] kırba
meşkûk (A) [ مشکوک ] şüphe götürür
meşkûkiyyet (A) [ مشکوکيت ] şüphe götürme
meşkûr (A) [ مشکور ] övülen, beğenilen
meşreb (A) [ 1 [ مشرب yaratılış, tabiat 2içme yeri
meşrebe (A) [ مشربه ] maşrapa
meşrû (A) [ مشروع ] yasal
meşrûbât (A) [ مشروبات ] içilecek şeyler
meşrûh (A) [ مشروح ] açıklanmış, şerhedilmiş
meşrûhât (A) [ مشروحات ] açıklamalar
meşrûiyyet (A) [ مشروعيت ] yasallık
meşrût (A) [ مشروط ] koşullu
meşrut olunmak şart koşulmak
meşşâte (A) [ مشاطه ] gelin süsleyen
meşveret (A) [ مشورت ] danışma

meşveret etmek danışmak
metâ (A) [ متاع ] mal, eşya
metâli (A) [ مطالع ] doğuş yerleri
metânet (A) [ متانت ] dayanıklılık
metbû (A) [ متبوع ] uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan
metin (A) [ متين ] sağlam, dayanıklı
metn (A) [ متن ] yazıya dökülmüş bilgi
metremik’ab (A) [ مترو مکعب ] metreküp
metrûk (A) [ متروک ] terkedilmiş
metrûkat (A) [ متروکات ] miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar
metrûkiyete uğramak (A-T) terkedilmek, metruk bırakılmak
mev’ize (A) [ موعظه ] öğüt
mev’ûd (A) [ 1 [ موعود vaat edilmiş 2vadeli
mevâd (A) [ مواد ] maddeler
mevârid (A) [ موارد ] konular, hususlar, yerler
mevc (A) [ موج ] dalga
mevce (A) [ موجه ] dalga
mevcûd (A) [ 1 [ موجود var 2hazır 3varlık
mevcûdât (A) [ موجودات ] varlıklar
mevcûdiyet göstermek varlık göstermek
mevcûdiyyet (A) [ موجودیت ] var olma, varlık
meveddet (A) [ مودت ] sevgi
mevhibe (A) [ موهبه ] bağış

mevhûm (A) [ موهوم ] vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı
mevki (A) [ 1 [ موقع durum, konum 2yer
mevkib (A) [ موکب ] alay, kafile
mevkif (A) [ 1 [ موقف durak 2istasyon
mevki-i rüchan (A-F) [ موقع رجحان ] tercih mevkii
mevkûf (A) [ موقوف ] vakfedilmiş
mevkufleh (A) [ موقوف له ] vakfeden
mevlâ (A) [ 1 [ مولی Tanrı 2efendi 3velî 4köle azat eden
mevlid (A) [ 1 [ مولد doğum yeri, doğuş yeri 2mevlüt
mevsuk (A) [ موثوق ] güvenilir, belgeye dayanan
mevsûkiyet (A) [ موثوقيت ] güvenilirlik, belgeye dayanma
mevsûm (A) [ موسوم ] adlandırılmış
mevt (A) [ موت ] ölüm
mevtâ (A) [ موتا ] ölüler
mevtâî (A) [ موتائی ] ölümcül
mevtın (A) [ موطن ] yurt
mevzi (A) [ موضع ] yer
mevzi’î (A) [ موضعی ] yerel
mevzû (A) [ موضوع ] konu
mevzu-i bahis (A-F) [ موضوع بحث ] sözkonusu
mevzun (A) [ 1 [ موزون biçimli, düzgün 2vezinli
mey (F) [ 1 [ می şarap 2içki
meyânında (F-T) arasında
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:55:48
meydân (A) [ ميدان ] alan
meygûn (F) [ ميگون ] şarap rengi
meyhâne (F) [ ميخانه ] şarap içilen yer, içkievi
meyhâr (F) [ ميخوار ] içkici
meyil (A) [ ميل ] istek, eğilim
meyil vermek eğilim göstermek
meykede (F) [ ميکده ] meyhane
meyl (A) [ 1 [ ميل eğim 2eğilim, istek 3yatkınlık
meyl etmek (A-T) eğilmek
meymene (A) [ ميمنه ] sağ kanat
meymûn (A) [ ميمون ] uğurlu
meysere (A) [ ميسره ] sol kanat
meyt (A) [ ميت ] ölü
meyus (A) [ مأیوس ] umutsuz, üzgün
meyvedâr (F) [ ميوه دار ] meşveli
meyyâl (A) [ 1 [ ميال eğimli 2eğilimli
meyyit (A) [ ميت ] ölü
mezâhib (A) [ مذاهب ] mezhepler
mezâlim (A) [ مظالم ] zulümlerr
mezâmin (A) [ 1 [ مضامن kavramlar 2incelikler 3semboller
mezargâh (A-F) [ مزارگاه ] mezar yeri
mezâri (A) [ مزارع ] tarlalar
mezâyâ (A) [ مزایا ] meziyetler, üstünlükler
mezbele (A) [ مزبله ] çöplük, döküntü alanı
mezbuh (A) [ مذبوح ] boğazlanmış
mezbûr (A) [ مزبور ] anılan, belirtilen
mezc (A) [ مزج ] karıştırma
mezcetmek (A-T) karıştırmak
mezellet (A) [ مذلت ] düşkünlük
mezheb (A) [ 1 [ مذهب yol 2mezhep 3ekol
mezîd etmek (A-T) arttırmak, çoğaltmak
meziyyât (A) [ مزیات ] meziyetler, üstünlükler
meziyyet (A) [ مزیت ] üstünlük
mezkûr (A) [ مذکور ] zikredilen, belirtilen, adı geçen
mezmûm (A) [ مذموم ] kötülenmiş, ayıplanmış
mezra (A) [ مزرع ] tarla
mezra’a (A) [ مزرعه ] tarla
mezrû (A) [ مزروع ] ekili
mezun (A) [ 1 [ مأذون izinli 2diplomalı
mezunen (A) [ مأذونا ] izin alarak, izinli olarak

mıkraz (A) [ مقراض ] makas
mıntaka (A) [ 1 [ منطقه bölge, mıntıka 2iklim kuşağı
mısbah (A) [ مصباح ] kandil
mısdak (A) [ مصداق ] ölçüt, kriter
mısra (A) [ مصراع ] dize
mıtrak (A) [ 1 [ مطرق değnek 2tokmak 3çekiç
mızrab (A) [ مضرب ] mızrap
mızrak (A) [ مزراق ] kargı
miâd (A) [ ميعاد ] buluşma yeri
micmer (A) [ مجمر ] buhurdan
midevî (A) [ معدوی ] mideyi yormayan
midhat (A) [ مدحت ] övgü

mie (A) [ مائه ] yüz
miftah (A) [ مفتاح ] anahtar
miğfer (A) [ مغفر ] tulga
mîh (F) [ ميخ ] çivi
mihekk (A) [ محک ] mihenk taşı
mihen (A) [ محن ] sıkıntılar
mihmân (F) [ مهمان ] konuk
mihmannevaz (F) [ مهمان نواز ] misafirsever
mihmannevazlık (F-T) misavirseverlik
mihmannüvaz (F) [ مهمان نواز ] misafirsever
mihmânserâ (F) [ مهمان سرا ] misafirhane
mihnet (A) [ محنت ] sıkıntı, acı, dert
mihr (F) [ 1 [ مهر sevgi 2güneş
mihrak (A) [ محراق ] odak
mihrbân (F) [ مهربان ] sevgi dolu, şefkatli
mihter (F) [ 1 [ مهتر daha büyük 2büyük insan
mihver (A) [ محور ] eksen
mik’ab (A) [ مکعب ] küp
mîkat (A) [ 1 [ ميقات buluşma yeri 2buluşma zamanı
mikdar (A) [ 1 [ مقدار miktar 2değer 3derece
mikraz (A) [ مقراض ] makas
mikyas (A) [ مقياس ] ölçek, ölçü
mil (A) [ 1 [ ميل şiş 2yol işareti
mîlâd (A) [ ميلاد ] doğum günü
milel (A) [ 1 [ ملل milletler 2dinler
milhafe (A) [ ملحفه ] yorgan
milk (A) [ ملک ] mülk
millet (A) [ 1 [ ملت din 2ulus
millî (A) [ ملی ] ulusal
milliyetperver (A-F) [ مایت پرور ] milliyetçi, nasyonalist
milliyetperverlik (A-F-T) milliyetçilik, nasyonalizm
milliyye (A) [ مليه ] ulusal
mîna (F) [ مينا ] mine
minba’d (A) [ من بعد ] bundan sonra
minelkadim (A) [ من القدیم ] eskiden beri
minen (A) [ منن ] minnetler
minkale (A) [ منقله ] iletki
minkar (A) [ منقار ] gaga
minkaş (A) [ منقاش ] cımbız
minnetdâr (A-F) [ منتدار ] minnet altında kalan
minşâr (A) [ منشار ] bıçkı
minvâl (A) [ منوال ] tarz, yol
mir’ât (A) [ مرآت ] ayna
mirâc (A) [ معراج ] miraç, göğe ağma
mîrahur (A-F) [ ميرآخور ] imrahor
miralay (F-T) [ ميرآلای ] albay
mirâren (A) [ مرارا ] defalarca, birçok kez
mirashâr (A-F) [ ميراث خوار ] mirasyedi
mirliva (F-A) [ ميرلوا ] tuğgeneral
mirsâd (A) [ مرصاد ] gözlemevi, gözlem yeri
mirvaha (A) [ مروحه ] yelpaze
mirza (F) [ ميرزا ] beyzade
mîsak (A) [ ميثاق ] sözleşme
misal (A) [ ] örnek
misal almak örnek almak
misâli (A-T) gibi
misillü (A-T) gibi
miskin (A) [ 1 [ مسکين zavallı, uyuşuk 2cüzzamlı
miskîn (F) [ مسکين ] misk sürülmüş, miskli
misl (A) [ 1 [ مثل gibi 2kat
mîşîn (F) [ ميشين ] meşin
mithara (A) [ مطهره ] matara
mîvedar (F) [ ميوه دار ] meyvalı
miyâh (A) [ مياه ] sular
miyân (F) [ 1 [ ميان orta 2bel 3ara
miyâr (A) [ معيار ] ölçü
mizâc (A) [ مزاج ] huy, tabiat, mizaç
mîzan (A) [ 1 [ ميزان terazi 2ölçü 3terazi burcu 4mahşer günü, kıyamet
günü

mû (F) [ مو ] kıl
muhafazakâr (A-F) [ محافظه کار ] tutucu
mu‘arrif (A) [ 1 [ معرف tanıtan, sunan, bildiren 2hayır sahiplerinin adlarını
okuyan müezzin
mu’cizât (A) [ معجزات ] mucizeler
mu’cizegû (A-F) [ 1 [ معجزه گو mucizeler anlatan 2mucize gibi söyleyen
mu’tâ (A) [ 1 [ معطی veri 2verilen, verilmiş
mu’tâd (A) [ معتاد ] alışılmış
mu’tâde (A) [ معتاده ] alışılmış
mu’tiyat (A) [ معطيات ] veri
muabbir (A) [ معبر ] rüya yorumcusu
muaccel (A) [ 1 [ معجل peşin 2acele edilmiş
muaddil (A) [ معدل ] denk
muâdele (A) [ معادله ] denklem
muâdelet (A) [ معادلت ] denklik
muâdil (A) [ معادل ] denk, eşdeğer
muâfiyet (A) [ 1 [ معافيت muaf tutulma 2bağışıklık
muâhede (A) [ معاهده ] ahitleşme, antlaşma
muâhede yapmak antlaşma yapmak
muâhedenâme (A-F) [ معاهده نامه ] antlaşma metni
muâheze (A) [ مؤاخذه ] çıkışma, azarlama, paylama
muahhar (A) [ مؤخر ] sonraki, daha sonraki, geç
muakkib (A) [ معقب ] takip eden, izleyen
mualla (A) [ معلی ] yüce, yüksek
muallak (A) [ معلق ] asılı, havada
muallakiyet (A) [ معلقيت ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma
muallim (A) [ معلم ] öğretmen
muallimât (A) [ معلمات ] bayan öğretmenler
muallime (A) [ معلمه ] bayan öğretmen
muallimîn (A) [ معلمين ] öğretmenler
muamelat (A) [ معاملات ] işlemler
muamele (A) [ 1 [ معامله işlem 2davranış
muamma (A) [ معما ] bilmece
muanber (A) [ معنبر ] hoş kokulu, amberli
muânid (A) [ معاند ] inatçı
muannid (A) [ معند ] inatçı
muâraza (A) [ معارضه ] çatışkı
muârız (A) [ معارض ] karşıt, itirazcı
muarrâ (A) [ معری ] arınmış
muâsır (A) [ معاصر ] çağdaş
muasırlaşmak çağdaşlaşmak
muâşaka (A) [ معاشقه ] sevişme
muâvaza (A) [ معاوضه ] değiştokuş
muavenet (A) [ معاونت ] yardım
muavenet etmek yardım etmek
muavin (A) [ معاون ] yardımcı
muayede (A) [ معایده ] bayramlaşma
muayyen (A) [ معين ] belirli
muazzam (A) [ معظم ] azametli, ulu
muazzeb (A) [ معذب ] acı çeken, azap çeken
muazzez (A) [ معزز ] değerli, aziz
mubassır (A) [ مبصر ] okul düzenini sağlayan görevli
mûcez (A) [ موجز ] derli toplu, özlü
mûcib (A) [ 1 [ موجب gereken 2sebep
mûcib olmak sebep olmak
mûcid (A) [ موجد ] icat eden, mucit
mudhike (A) [ مضحکه ] gülünç
mufassalan (A) [ مفصلا ] ayrıntılı olarak
mugâlata (A) [ مغالطه ] yanıltmaca
mugannî (A) [ مغنی ] şarkıcı
muganniye (A) [ مغنيه ] bayan şarkıcı
mugâyeret (A) [ مغایرت ] zıtlık, aykırılık
mugayir (A) [ مغایر ] aykırı, zıt
mugîlân (A>F) [ مغيلان ] deve dikeni
muğber (A) [ مغبر ] kırgın, gücenik
muğber olmak kırılmak, gücenmek
muğfil (A) [ مغفل ] aldatan, aldatıcı
muğlak (A) [ مغلق ] karmaşık, çapraşık
muğlakiyet (A) [ مغلقيت ] karmaşıklık, çapraşıklık
muhabbet (A) [ محبت ] sevgi
muhabere (A) [ مخابره ] haberleşme
muhabir (A) [ مخابر ] haberci
muhâceret (A) [ مهاجرت ] göç
muhacim (A) [ 1 [ مهاجم saldıran 2saldırgan
muhacir (A) [ مهاجر ] göçmen
muhaddir (A) [ مخدر ] uyuşturucu
muhaddis (A) [ محدث ] hadis bilgini
muhafaza (A) [ محافظه ] koruma
muhafaza etmek korumak, saklamak
muhafaza olunmak korunmak, saklanmak
muhafazakâr (A-F) [ محافظه کار ] tutucu
muhafazakârlık (A-F-T) tutuculuk
muhaffef (A) [ مخفف ] hafifletilmiş
muhaffif (A) [ مخفف ] hafifletici
muhâfız (A) [ محافظ ] koruyucu
muhâkemat (A) [ 1 [ محاکمات hüküm yürütmeler 2yargılamalar
muhakeme (A) [ 1 [ محاکمه hüküm yürütme 2yargılama
muhakkak (A) [ 1 [ محقق doğru 2kesin 3mutlaka
muhakkık (A) [ محقق ] araştırmacı, tahkik edici
muhâl (A) [ محال ] imkansız
muhalefet (A) [ مخالفت ] karşı düşüncede olma
muhallil (A) [ محلل ] hülleci
muhammen (A) [ مخمن ] tahmin edilen
muhammer (A) [ مخمر ] mayalı
muhammes (A) [ 1 [ مخمس beşli 2beşgen 3beş dizeli şiir
muhannens (A) [ مخنث ] kalleş
muhannet (A) [ محنط ] kalleş
muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek
muharebat (A) [ محاربات ] harpler, muharebeler
muharebe (A) [ محاربه ] harbetme, savaş
muharib (A) [ محارب ] savaşçı
muharremât (A) [ محرمات ] dinî yasaklar
muharrer (A) [ محرر ] yazılı
muharrib (A) [ مخرب ] tahrip edici, yıkıcı
muharrik (A) [ محرق ] yakıcı
muharrir (A) [ محرر ] yazar
muhasara (A) [ محاصره ] sarma, kuşatma
muhasara etmek sarmak, kuşatmak
muhasib (A) [ محاسب ] muhasebeci
muhassala (A) [ محصله ] sonuç
muhassas (A) [ مخصص ] tahsis edilmiş, özgü
muhât (A) [ محاط ] çevrili, kuşatılmış
muhatara (A) [ 1 [ مخاطره tehlike 2zarar, ziyan
muhavere (A) [ محاوره ] konuşma
muhayyel (A) [ مخيل ] hayal edilen
muhayyile (A) [ مخيله ] hayal gücü
muhayyirülukûl (A) [ محيرالعقول ] akıllara durgunluk veren
muhbir (A) [ مخبر ] haber veren, haberci
muhık (A) [ محق ] haklı
muhib (A) [ محب ] seven
mûhiş (A) [ موحش ] korkunç, korkutucu
muhit (A) [ 1 [ محيط çevre 2saran, kuşatan
muhtâc (A) [ 1 [ محتاج ihtiyaç sahibi 2yoksul
muhtariyet (A) [ مختاریت ] özerklik
muhtasar (A) [ مختصر ] kısa, özlü
muhtasaran (A) [ مختصرا ] kısaca
muhtekir (A) [ محتکر ] vurguncu
muhtelefünfîh (A) [ مختلف فيه ] ihtilaflı
muhtelif (A) [ مختلف ] türlü
muhtelit (A) [ مختلط ] karışık
muhterem (A) [ محترم ] saygın, saygıdeğer
muhterik olmak yanmak
muhteriz (A) [ محترز ] kaçınan, uzak duran

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:56:20
muhteşem (A) [ محتشم ] görkemli, ihtişamlı
muhteva (A) [ محتوا ] içerik
muhtevî (A) [ محتوی ] içeren, içine alan
muhtevî olmak içermek, içine almak
muhteviyat (A) [ محتویات ] içindekiler
muhyî (A) [ محيی ] hayat veren
mukâbil (A) [ 1 [ مقابل karşılığında 2karşılık
mukaddem (A) [ 1 [ مقدم önde 2önce, önceki
mukaddemâ (A) [ مقدما ] önceden
mukadderat (A) [ مقدرات ] yazgı
mukaddes (A) [ مقدس ] kutsal
mukaddesat (A) [ مقدسات ] kutsal değerler
mukaddime (A) [ 1 [ مقدمه giriş 2önsöz
mukallid (A) [ مقلد ] taklitçi
mukanna (A) [ مقنع ] peçeli
mukannin (A) [ مقنن ] yasa koyucu
mukarreb (A) [ مقرب ] yakın
mukarrer (A) [ 1 [ مقرر kararlaştırılmış 2kesin
mukarrerat (A) [ مقررات ] kararlar
mukassır (A) [ مقصر ] kusurlu
mukattar (A) [ مقطر ] damıtılmış
mukavelat (A) [ مقاولات ] sözleşmeler
mukavele (A) [ مقاوله ] sözleşme
mukavelename (A-F) [ مقاوله نامه ] sözleşme metni)
mukavemet (A) [ مقاومت ] karşı koyma, direnme
mukavemet etmek karşı koymak, direnmek
mukavim (A) [ مقاوم ] karşı koyan, direnen, dirençli
mukavvî (A) [ مقوی ] güç veren
mukâyese (A) [ مقایسه ] kıyaslama, karşılaştırma
mukayyed (A) [ 1 [ مقيد bağlı, zincire vurulmuş 2kayıtlı
mukayyi (A) [ مقيیء ] kusturucu
mukırr (A) [ مقر ] itirafçı
mukîm (A) [ مقيم ] oturan, yerleşik
mukni (A) [ مقنع ] ikna edici
muktebes (A) [ مقتبس ] alıntı yapılmış
muktedâ (A) [ مقتدا ] uyulan
muktedî (A) [ مقتدی ] uyan
muktedî olmak uymak
muktedir (A) [ مقتدر ] güçlü, iktidarlı
muktesid (A) [ مقتصد ] tutumlu, iktisatlı)
muktezî (A) [ مقتضی ] gereken
mûmâileyh (A) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen
mûmâileyhim (A) [ مومی اليهم ] adı geçenler
mumza (A) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış
munfasıl (A) [ منفصل ] ayrı
munis (A) [ مونس ] cana yakın, alışılmış
munkalib (A) [ منقلب ] değişen, dönüşen
munkalib olmak değişmek, dönüşmek
munkarız (A) [ منقرض ] yıkılan, çöken, sönen
munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek
munsarif (A) [ منصرف ] vazgeçen
munsarif olmak vazgeçmek
munsif (A) [ منصف ] insaflı
muntabık (A) [ منطبق ] uygun, uyumlu
muntazam (A) [ منتظم ] düzenli, düzgün, intizamlı
muntazaman (A) [ منتظما ] düzenli olarak
muntazır (A) [ منتظر ] bekleyen
munzam (A) [ منضم ] ek
mûr (F) [ مور ] karınca
murabba (A) [ 1 [ مربع dörtgen 2kare
murabbauşşekl (A) [ مربع الشکل ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde
murâd (A) [ مراد ] istek, arzu
murâfaa (A) [ مرافعه ] duruşma
murahhas (A) [ مرخص ] delege
murakabe (A) [ 1 [ مراقبه denetim 2kendi iç dünyasına dalma
murakıb (A) [ مراقب ] denetçi
murakka (A) [ مرقع ] yamalı
murassa (A) [ مرصع ] değerli taşlarla süslenmiş
murg (F) [ مرغ ] kuş
murûr etmek geçmek
murzia (A) [ مرضعه ] sütanne
musâb (A) [ مصاب ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış
musâb olmak yakalanmak, tutulmak
musadif (A) [ مصادف ] rastlayan
musâfaha (A) [ مصافحه ] tokalaşma
musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak
musahabe (A) [ مصاحبه ] konuşma, sohbet etme
musahhah (A) [ مصحح ] düzeltilmiş
musahib (A) [ 1 [ مصاحب arkadaş, sohbet arkadaşı 2padişahın özel işlerine
bakan
musalaha (A) [ مصالحه ] barış
musanna 1gösterişli 2usta elinden çıkmış
musannif (A) [ مصنف ] yazar, kitap yazarı
musarra (A) [ مصرع ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit
musattah (A) [ مسطح ] düz
musavver (A) [ 1 [ مصور resimli 2tasvir edilmiş
musavvir (A) [ مصور ] ressam
mushaf (A) [ مصحف ] Kur’ân
musîbet (A) [ 1 [ مصيبت bela 2şirret, uğursuz
mûsikîşinas (A-F) [ موسيقی شناس ] müzisyen
musir (A) [ مصر ] ısrarcı, ısrar eden
musirrane (A-F) [ مصرانه ] ısrarla, ısrar ederek
mustakim (A) [ مستقيم ] doğru, düz, dosdoğru
mûş (F) [ موش ] fare
muşamma (A) [ مشمع ] muşamba
mûşikâfâne (F) [ موشکافانه ] kılı kırk yararak
muşt (F) [ 1 [ مشت yumruk 2avuç
muta’assıb (A) [ متعصب ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz
mutabık (A) [ مطابق ] uyan, uyumlu
mutâlebât (A) [ مطالبات ] istekler
mutâlebe (A) [ 1 [ مطالبه istek 2isteme, talep
mutâlebe etmek istemek, talep etmek
mutantan (A) [ 1 [ مطنطن tantanalı 2gösterişli
mutarriden (A) [ مطردا ] biteviye
mutasarrıf (A) [ متصرف ] sancak beyi
mutasavvıfâne (A-F) [ متصوفانه ] sûfice
mutâva’at (A) [ مطاوعت ] baş eğme, boyun eğme, itaat
mutavattın (A) [ متوطن ] yurt tutmuş
mutayebe (A) [ مطایبه ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma
mutazammin (A) [ متضمن ] içeren
mutazarrır (A) [ متضرر ] zarar gören
mutazarrır olmak zarar görmek
muteber (A) [ 1 [ معتبر itibarlı 2geçerli
mutedil (A) [ 1 [ معتدل ylıman 2mülayim, hoşgörülü
mutekid (A) [ معتقد ] inanan, inancında olan
mutemed (A) [ معتمد ] güvenilir
mutî (A) [ مطيع ] itaat eden, boyun eğen
mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek
mutlak (A) [ مطلق ] kesin
mutlaka (A) [ مطلقا ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız
mutrib (A) [ 1 [ مطرب çalgıcı 2şarkıcı
muttasıl (A) [ متصل ] sürekli, durmadan
muvacehe (A) [ مواجهه ] karşı, yüzyüze
muvaffak (A) [ موفق ] başarılı
muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak
muvaffakiyet (A) [ موفقيت ] başarı
muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek
muvafık gelmek uygun olmak
muvahhiş (A) [ موحش ] korkutucu
muvakkar (A) [ موقر ] ağırbaşlı
muvakkat (A) [ موقت ] geçici
muvakkaten (A) [ موقتا ] geçici olarak
muvâsalat (A) [ مواصلات ] varma, ulaşma
muvâsalat etmek ulaşmak, varmak
muvâzaten (A) [ موازاتا ] paralel olarak
muvazene (A) [ موازنه ] denge
muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu
muvazenesiz (A-T) dengesiz
muvazi (A) [ موازی ] paralel
muvazzaf (A) [ موظف ] görevli
muzaffer olmak zafer kazanmak
muzafferiyet (A) [ مظفریت ] zafer kazanma
muzdarip (A) [ مضطرب ] ızdıraplı, acı çeken
muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek
muzır (A) [ مضر ] zararlı, muzur
muzlim (A) [ مظلم ] karanlık
muztarib (A) [ مضطرب ] acı çeken, ızdıraplı

mübadele (A) [ مبادله ] değiştokuş, alışveriş
mübahesat (A) [ مباحثات ] tartışmalar
mübahese (A) [ مباحثه ] tartışma
mübahese olunmak tartışılmak
mübalağa (A) [ 1 [ مبالغه abartma 2abartı
mübalağa edilmek abartılmak
mübalağa etmek abartmak
mübarek (A) [ مبارک ] kutlu, bereketli
mübareze (A) [ 1 [ مبارزه uğraşı, mücadele 2savaş
mübareze etmek mücadele etmek
mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak
mübâyaa (A) [ مبایعه ] satın alma
mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak
mübâyaa etmek almak, satın almak
mübdi (A) [ مبدع ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan
mübeşşir (A) [ مبشر ] müjdeci, müjdeleyen
mübhem (A) [ مبهم ] belirsiz
mübin (A) [ مبين ] açıklayan, açıklayıcı
mübrem (A) [ مبرم ] kaçınılmaz, zorunlu
mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak
mübtedi (A) [ 1 [ مبتدی başlayan 2ilkokula başlayan öğrenci
mübtela (A) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış
mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak
mübtenî (A) [ مبتنی ] dayanan
mübtezel (A) [ 1 [ مبتذل ele ayağa düşmüş 2orta malı 3çok bulunan
mücadele (A) [ مجادله ] savaşım
mücavir (A) [ مجاور ] komşu
mücazat (A) [ 1 [ مجازات cezalandırma 2karşılık verme
mücbir (A) [ مجبر ] zorlayıcı
müceddid (A) [ مجدد ] yenilikçi
mücehhez (A) [ مجهز ] donanmış
mücellâ (A) [ مجلا ] cilalı
mücellid (A) [ مجلد ] ciltçi
mücerreb (A) [ مجرب ] deneyimli
mücerred (A) [ 1 [ مجرد bekar 2soyut
mücmelen (A) [ مجملا ] özetle
mücrim (A) [ مجرم ] suçlu
müctemi’ (A) [ مجتمع ] derli toplu
müdafaa (A) [ مدافعه ] savunma
müdahale (A) [ مداخله ] karışma
müdahene (A) [ مداهنه ] yağcılık, yardakçılık
müdavim (A) [ مداوم ] devam eden
müddeî (A) [ 1 [ مدعی davacı 2inatçı
müddet (A) [ مدت ] süre
müddet-i muvakkata [ مدت موقته ] geçici süre
müddet-i tahsiliye [ مدت تحصيليه ] öğrenim süresi
müdevver (A) [ مدور ] yuvarlak
müdhiş (A) [ مدهش ] dehşet verici
müdhişe (A) [ مدهشه ] dehşet verici
müdrik (A) [ مدرک ] idrak eden
müdrik olmak idrak etmek
müebbeden (A) [ مؤبدا ] ömür boyu
müellefat (A) [ مؤلفات ] telif edilmiş yapıtlar
müellif (A) [ مؤلف ] yazar
müesses (A) [ مؤسس ] kurulu, kurulmuş
müessesat (A) [ مؤسسات ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler
müessese (A) [ مؤسسه ] kurum, kuruluş
müessif (A) [ مؤسف ] üzücü
müessir (A) [ 1[ مؤثر etkileyici, etkili
müessiriyet (A) [ مؤثریت ] etkileme gücü
müessis (A) [ مؤسس ] kurucu
müeyyide (A) [ مؤیده ] yaptırım
müfekkire (A) [ مفکره ] düşünme gücü
müfid (A) [ مفيد ] yararlı
müflis (A) [ 1 [ مفلس iflas etmiş 2sefil
müfreze (A) [ مفرزه ] askerî birlik
müfrit (A) [ مفرط ] aşırı
müfsid (A) [ مفسد ] bozucu
müftehir (A) [ مفتخر ] iftihar eden
müftekir (A) [ 1 [ مفتقر yoksul 2bağlı, muhtaç
müfteri (A) [ مفتری ] iftiracı
müheyya (A) [ مهيا ] hazır
müheyyic (A) [ مهيج ] heyecan verici
mühim (A) [ مهم ] önemli
mühimmat (A) [ مهمات ] savaş malzemesi
mühimme (A) [ مهمه ] önemli
mühlet (A) [ مهلت ] tanınmış süre
mühlet vermek süre tanımak
mühlik (A) [ مهلک ] öldürücü
mühr (F) [ مهر ] mühür
mühtedî (A) [ مهتدی ] islam dinini kabul etmiş
mühtez (A) [ مهتز ] titrek
mühürdar (F) [ مهردار ] özel kalem müdürü
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:57:03
müje (F) [ مژه ] kirpik
müjgan (F) [ 1 [ مژگان kirpik 2kirpikler
mükâfat (A) [ مکافات ] ödül
mükâleme (A) [ مکالمه ] konuşma
mükâtebe (A) [ مکاتبه ] yazışma
mükedder (A) [ مکدر ] kederli
mükemmelen (A) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak
mükemmeliyet (A) [ مکمليت ] mükemmellik
mükerrer (A) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş
mükerreren (A) [ مکررا ] tekrar tekrar
mükeyyif (A) [ مکيف ] keyif verici
mükteseb (A) [ مکتسب ] kazanılmış
müktesebat (A) [ مکتسبات ] bilgi birikimi
müktesebe (A) [ مکتسبه ] kazanılmış
mülakat (A) [ 1 [ ملاقات buluşma 2görüşme
mülâki olmak 1karşılaşmak 2görüşmek
mülayim (A) [ ملایم ] yumuşak
mülazemet etmek 1devam etmek 2staj yapmak 3bir işle ilgilenmek
mülazım (A) [ ملازم ] teğmen
mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen
mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen
mülevven (A) [ ملون ] rengarenk
mülevves (A) [ ملوث ] kirli
mülga (A) [ ملغا ] kaldırılmış
mülhakat (A) [ 1 [ ملحقات ekler 2bir yere bağlı olan başka yerler
mülk (A) [ 1 [ ملک yurt 2kazanç getiren taşınmaz
mülteci (A) [ ملتجی ] sığınmacı
mültefit (A) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü
mülûk (A) [ ملوک ] melikler
mümane’et (A) [ ممانعت ] engelleme
mümaselet (A) [ مماثلت ] benzerlik
mümasil (A) [ مماثل ] benzer, andıran
mümasil olmak berbirine benzemek
mümâşat (A) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma
mümessil (A) [ 1 [ ممثل temsilci 2sınıf temsilcisi
mümeyyiz (A) [ 1 [ مميز katip 2sınava giren öğretmen
mümeyyize (A) [ مميزه ] tırnak işareti
mümin (A) [ مؤمن ] inanan, iman eden
müminîn (A) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler
mümkin (A) [ ممکن ] mümkün
mümsik (A) [ ممسک ] elisıkı
mümtaz (A) [ ممتاز ] seçkin
mümtehin (A) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan
mümteni (A) [ ممتنع ] imkansız
mümzâ (A) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış
mün’adim olmak yok olmak
mün’akid (A) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş
mün’akis (A) [ منعکس ] yansıtan
mün’im (A) [ 1 [ منعم Tanrı 2velînimet
münâcat (A) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma
münâdi (A) [ 1 [ منادی müezzin 2tellal, çığırtkan
münafık (A) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu
münâkalat (A) [ مناقلات ] taşımacılık
münâkasa (A) [ مناقصه ] açık eksiltme
münâkaşa [ 1 [ مناقشه tartışma 2irdeleme
münâkız olmak (A-T) çelişmek
münakkaş (A) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli
münasebat (A) [ مناسبات ] münasebetler
münatif (A) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik
münatif olmak çevrilmek
münâvebeten (A) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram
münaza’ât (A) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler
münbais (A) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan
münbit (A) [ منبت ] verimli
müncemid (A) [ منجمد ] donuk
müncer olmak sonuçlanmak
mündemic (A) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan
mündericât (A) [ مندرجات ] içindekiler
münderis olmak izi kalmamak
münebbih (A) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı
münekkid (A) [ منقد ] eleştirmen
münevver (A) [ 1 [ منور aydınlanmış, parlak 2aydın fikirli
münevver eylemek aydınlatmak
münfail olmak gücenmek, alınmak
münferid (A) [ 1 [ منفرد ayrı, tek başına 2tektük
münhal (A) [ 1 [ منحل boş, açık 2çölülmüş
münhasır (A) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik
münhasıran (A) [ منحصرا ] sırf, sadece
münhedim olmak yıkılmak, yok olmak
münhezim (A) [ منهزم ] bozguna uğramış
münhezim olmak bozguna uğramak
müneccim (A) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog
münkasım (A) [ منقسم ] bölünmüş
münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak
münker (A) [ منکر ] inkâr edilen
münkesir (A) [ منکسر ] kırık
münkesir olmak kırılmak
münkir (A) [ منکر ] inkâr eden
münselib olmak kalmamak
müntahab (A) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin
müntahabat (A) [ منتخبات ] seçki, antoloji
müntakim (A) [ منتقم ] intikam alan
münteha (A) [ منتها ] son
müntehi olmak sona ermek, son bulmak
müntesib (A) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş
müntesip bk müntesib
münteşir (A) [ منتشر ] yaygın
müphem (A) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz
müptelâ (A) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış
müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak
mürâat (A) [ مراعات ] gözetme
müracaat (A) [ مراجعت ] başvuru 2geri dönüş
müracaat etmek 1başvurmak 2geri dönmek
müradif (A) [ مرادف ] eşanlamlı
mürai (A) [ مرائی ] ikiyüzlü
müraselât (A) [ مراسلات ] mektuplaşmalar
mürasele (A) [ مراسله ] mektuplaşma
mürde (F) [ مرده ] ölü
mürebbî (A) [ مربی ] eğitmen, eğitici
müreccah (A) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir
müreffeh (A) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde
mürekkeb (A) [ 1 [ مرکب oluşan, bileşen 2mürekkep
müretteb (A) [ 1 [ مرتب düzenlenmiş, tertip edilmiş 2dizilmiş
mürettib (A) [ مرتب ] dizgici
mürevvic (A) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan
mürg (F) [ مرغ ] kuş
mürgâb (F) [ 1 [ مرغاب ördek 2kurbağa
mürid (A) [ 1 [ مرید buyuran 2şeyhe bağlı kişi, mürit
mürit bk murid
mürşid (A) [ 1 [ مرشد şeyh 2doğru yolu gösteren, irşad eden
mürteci (A) [ مرتجع ] gerici
mürted (A) [ مرتد ] islam dininden çıkan
mürtefi (A) [ مرتفع ] yüksek
mürtehen (A) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli
mürteiş (A) [ مرتعش ] titrek
mürtekib (A) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen
mürteşî (A) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen
mürûr (A) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş
mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı
mürûr etmek geçmek
mürûr eylemek 1geçmek 2uğramak
mürüvvet (A) [ 1 [ مروت insanlık 2iyilik
müsaade (A) [ 1 [ مساعده izin 2yardım
müsaade edilmek izin verilmek
müsaade etmek izin vermek
müsaadekâr (A-F) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici
müsaadekârlık (A-F-T) yardımcı olma, izin verme
müsabaka (A) [ مسابقه ] yarışma
müsabık (A) [ مسابق ] yarışmacı
müsademe (A) [ 1 [ مصادمه çarpışma 2çatışma
müsadere (A) [ مصادره ] mal varlığına el koyma
müsadere edilmek mal varlığına el konulmak
müsadere etmek mal varlığına el koymak
müsâdif (A) [ مصادف ] rastlar, rastlayan
müsafir (A) [ 1 [ مسافر yolcu 2konuk
müsâhelekârlık (A-F-T) kolaylık gösterme
müsaid (A) [ مساعد ] uygun
müsalaha (A) [ مصالحه ] barış yapma
müsalemetkâr (A-F) [ مسالمت کار ] barışçıl
müsâmaha (A) [ مسامحه ] hoşgörü
müsâmahakâr (A-F) [ مسامحه کار ] hoşgörülü
müsamere (A) [ 1 [ مسامره gece eğlencesi 2okul piyesi
müsâvat (A) [ مساوات ] eşitlik
müsâvatsızlık (A-T) eşitsizlik
müsbet (A) [ مثبت ] olumlu, pozitif
müsebbib (A) [ مسبب ] yol açan, sebep olan
müseccel (A) [ مسجل ] tescilli
müsekkin (A) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı
müsekkit (A) [ مسکت ] susturucu
müsellah (A) [ مسلح ] silahlı
müselleme (A) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş
müselles (A) [ مثلث ] üçgen
müsellesat (A) [ مثلثات ] trigonometri
müsellesüşşekl (A) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde
müselmân (A) [ مسلمان ] müslüman
müselsel (A) [ مسلسل ] zincirleme
müsemma (A) [ مسمی ] adlandırılmış
müshil (A) [ 1 [ مسهل kolaylaştıran 2ishal edici
müsin (A) [ مسن ] yaşlı
müskirat (A) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler
müslim (A) [ مسلم ] müslüman
müsmir (A) [ 1 [ مثمر verimli 2iyi sonuç veren
müsmiriyet (A) [ مثمریت ] verimlilik
müsrif (A) [ مسرف ] savurgan
müsta’mere (A) [ مستعمره ] sömürge
müstab'ed (A) [ مستبعد ] uzak
müsta'fî (A) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden
müstağnî (A) [ مستغنی ] doygun, eyvAllah etmeyen
müstahak (A) [ مستحق ] hak kazanmış
müstahdem (A) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden
müstahdemîn (A) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler
müstaid (A) [ مستعد ] yetenekli
müstakil (A) [ مستقل ] bağımsız
müstakillen (A) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca
müstakraza (A) [ مستقرضه ] borç alınan
müstamel (A) [ 1 [ مستعمل kullanılmış 2kullanılan
müstantık (A) [ مستنطق ] sorgu yargıcı
müste’cir (A) [ مستأجر ] kiracı
müstebân olmak anlaşılmak
müstebid (A) [ مستبد ] despot
müstefid olmak yararlanmak
müstehlik (A) [ مستهلک ] tüketici
müstehzi (A) [ مستهزی ] alaycı
müstemleke (A) [ مستملکه ] sömürge, koloni
müstenid (A) [ مستند ] dayanan
müsteniden (A) [ مستندا ] dayanarak
müsterih (A) [ مستریح ] gönlü rahat
müstesnâ (A) [ 1 [ مستثنی apayrı 2dışında haricinde
müsteşar (A) [ مستشار ] danışman
müsteşrik (A) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist
müsvedde (A) [ مسوده ] taslak
müşa’şa (A) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı
müşabehet (A) [ مشابهت ] benzerlik
müşabih (A) [ مشابه ] benzer
müşahedât (A) [ مشاهدات ] gözlemler
müşâhede (A) [ مشاهده ] gözlem
müşâhede edilmek gözlemlenmek
müşâhede olunmak gözlemlenmek
müşahhas (A) [ مشخص ] somut
müşarik (A) [ مشارک ] ortak
müşarünileyh (A) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen
müşavere (A) [ مشاوره ] danışma
müşavere etmek danışmak
müşekkel (A) [ مشکل ] biçimli, kalıplı
müşerref olmak şeref kazanmak
müşevveş (A) [ مشوش ] karışık
müşfik (A) [ مشفق ] şefkatli
müşir (A) [ مشير ] mareşal
müşkil (A) [ مشکل ] güç, zor
müşkilât (A) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar
müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek
müşkilpesend (A-F) [ مشکل پسند ] güç beğenen
müşt (F) [ 1 [ مشت yumruk 2avuç
müştail (A) [ مشتعل ] alevli
müştak (A) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan
müştehir (A) [ مشتهر ] ünlü
müşteki (A) [ مشتکی ] şikayetçi
müştemilat (A) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar
müştereken (A) [ مشترکا ] ortaklaşa
mütalaa (A) [ 1 [ مطالعه okuma 2görüş 3inceleme
mütareke (A) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma
müteaddid (A) [ متعدد ] birçok
müteaffin (A) [ متعفن ] kokuşmuş
müteahhid (A) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen
müteakib (A) [ متعاقب ] ardından
müteallik (A) [ متعلق ] ilgili, ilişkin
müteallim (A) [ متعلم ] öğrenci
müteammim (A) [ متعمم ] yaygın
müteannid (A) [ متعند ] inatçı
müteârife (A) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık
müteassıb (A) [ متعصب ] taassup gösteren
mütebahhir (A) [ متبحر ] derin bilgi sahibi
mütebahhirane (A-F) [ متبحرانه ] derinlemesine
mütebaki (A) [ متباقی ] kalan, geriye kalan
mütebariz (A) [ متبارز ] açık seçik, belirgin
mütebasbıs (A) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı
mütebessim (A) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden
mütecânis (A) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen
mütecâviz (A) [ 1 [ متجاوز aşkın 2saldırgan, tecavüzkâr 3sarkıntılık eden,
tecavüzcü
müteceddid (A) [ 1 [ متجدد yenilikçi 2yenileşen
mütecellî (A) [ متجلی ] görünen, tecelli eden
mütecessis (A) [ متجسس ] meraklı, merak eden
mütecessisâne (A-F) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı
mütedair (A) [ متدائر ] ilişkin
mütedeyyin (A) [ متدین ] dindar, dinine düşkün
müteehhil (A) [ متأهل ] evli
müteellim (A) [ متألم ] elemli
müteessif (A) [ متأسف ] üzgün
müteessif olmak üzülmek
müteessifâne (A-F) [ متأسفانه ] üzgün, esefli
müteessir (A) [ 1 [ متأثر üzgün 2etkilenen
müteessir olmak 1üzülmek 2etkilenmek
müteezzî (A) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş
müteezzi etmek acı çektirmek
mütefekkir (A) [ 1 [ متفکر düşünür 2düşünceli
mütefekkirane (A-F) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli
mütefelsifâne (A-F) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi
mütefennin (A) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan
müteferrik (A) [ متفرق ] dağınık
mütefessih (A) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş
mütegallib (A) [ متغلب ] zorba
mütegâyir (A) [ متغایر ] birbirine zıt
mütehaccir (A) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş
mütehalif (A) [ متخالف ] birbirine uymayan
mütehammil (A) [ متحمل ] dayanan
müteharrî (A) [ متحری ] araştırıcı, araştıran
müteharrik (A) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan
mütehassıs (A) [ متخصص ] uzman
mütehassir (A) [ متحسر ] özlem duyan
mütehassis (A) [ متحسس ] duygulu
mütehâşi (A) [ متحاشی ] çekingen
mütehavvil (A) [ متحول ] değişken
mütehayyir (A) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış
mütekâbil (A) [ متقابل ] karşılıklı
mütekâbile (A) [ متقابله ] karşılıklı
mütekâbilen (A) [ متقابلا ] karşılıklı olarak
mütekaddim (A) [ متقدم ] geçmiş, eski
mütekaid (A) [ متقاعد ] emekli
mütekamil (A) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş
mütekebbir (A) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen
mütekeddir (A) [ متکدر ] kederli
mütekellim (A) [ 1 [ متکلم konuşan 2birinci tekil şahıs
mütelebbis (A) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış
mütelevvin (A) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner
mütemadi (A) [ متمادی ] sürekli
mütemadiyen (A) [ متمادیا ] sürekli olarak
mütemayil (A) [ 1 [ متمایل eğimli 2eğilimli, yönelik
mütemeddin (A) [ متمدن ] uygar
mütemellik (A) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı
mütemerkiz (A) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma
mütemevvic (A) [ متموج ] dalgalı
mütemevvil (A) [ متمول ] varlıklı, zengin
mütemmim (A) [ 1 [ متمم tamamlayıcı 2tümleç
mütenâhi (A) [ متناهی ] sona eren
mütenasib (A) [ متناسب ] uygun, uyumlu
mütenavib (A) [ متناوب ] dönüşümlü
mütenâzır (A) [ 1 [ متناظر birbirine bakan 2simetrik
müteneffizân (A-F) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler
mütenevvi (A) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü
müteradif (A) [ مترادف ] eşanlamlı
müterafik (A) [ 1 [ مترافق refakat eden 2karışık, bir arada
mütercem (A) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş
mütercim (A) [ مترجم ] çevirmen
mütesadif (A) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden
mütesâvi (A) [ متساوی ] eşit
mütesâviyen (A) [ متساویا ] eşit olarak
müteselli (A) [ متسلی ] teselli bulan, avunan
müteselli olmak teselli bulmak, avunmak
müteselsil (A) [ متسلسل ] zincirleme
müteselsilen (A) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra
müteşâir (A) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi
müteşebbis (A) [ 1 [ متشبث girişen, teşebbüs eden 2girişimci
müteşekkî (A) [ متشکی ] şikayetçi
müteşekkil (A) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş
müteşekkir (A) [ متشکر ] şükran borçlu
müteşettit (A) [ متشتت ] karışık, dağınık
mütetebbi (A) [ متتبع ] araştırmacı
mütevakkıf (A) [ متوقف ] bağlı
mütevaliyen (A) [ متواليا ] sürekli olarak
mütevattın (A) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş
mütevâzı (A) [ متواضع ] alçakgönüllü
mütevâzıyâne (A-F) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle
mütevazin (A) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli
müteveccih (A) [ متوجه ] dönük, yönelik
müteveccihen (A) [ 1 [ متوجها dönük olarak 2bir yere gitmek üzere
müteveffâ (A) [ متوفا ] ölmüş, ölü
mütevekkil (A) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan
mütevellî (A) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi
mütevellid (A) [ 1 [ متولد doğan 2ileri gelen, kaynaklanan
müteverrim (A) [ متورم ] veremli, verem hastası
müteyakkız (A) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan
mütezâyid (A) [ متزاید ] artan, çoğalan
mütezelzil (A) [ متزلزل ] sarsılan
mütezelzil olmak 1sarsılmak 2bozulmak
müttefik (A) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış
müttehid (A) [ متحد ] birleşik
müvekkil (A) [ موکل ] vekalet veren
müverrah (A) [ مورخ ] tarihli
müverrih (A) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı
müverrihin (A) [ مورخين ] tarihçiler
müyesser olmak gerçekleşmek
müzaheret (A) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma
müzahrefat (A) [ 1 [ مزخرفات pislikler, süprüntüler, döküntüler
müzakere (A) [ مذاکره ] görüşme
müzayede (A) [ مزایده ] açık arttırma
müzehheb (A) [ مذهب ] altın yaldızlı
müzekker (A) [ مذکر ] eril
müzevvir (A) [ مزور ] arabozucu
müzeyyen (A) [ مزین ] süslü, ziynetli
müzmin (A) [ مزمن ] kronik, süreğen

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:57:50
-N-

nâ (F) [ نا ] olumsuzluk eki
na’l (A) [ نعل ] nal
na’lbend (A-F) [ نعلبند ] nalbant
na’lbur (A-F) [ نعلبر ] nalbur
na’lçe (A-F) [ نعلچه ] nalça
na’nâ’ (A) [ نعناع ] nane
na’re (A) [ نعره ] nara, haykırma
na’ş (A) [ نعش ] naaş, cenaze
na’t (A) [ 1 [ نعت övme 2Hz Muhammed’i övücü şiir
nââşnâ (F) [ نا آشنا ] yabancı
naat (A) [ 1 [ نعت övme 2Hz Muhammed’i övücü şiir
nâb (F) [ ناب ] saf, halis, katışıksız
nâbecâ (F) [ نابجا ] yersiz
nâbehre (F) [ 1 [ نابهره nasipsiz 2soysuz
nâbekâr (F) [ 1 [ نابکار hayırsız 2işe yaramaz
nâbîna (F) [ نابينا ] kör
nâbûd (F) [ 1 [ نابود yok 2yokluk 3perişan
nabz (A) [ نبض ] nabız
nabzgîr (A-F) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren

nâcî (A) [ ناجی ] kurtulan
nâcins (F-A) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk
nâçâr (F) [ 1 [ ناچار çaresiz, sorunda 2ister istemez
nâçîz (F) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz
nâdân (F) [ 1 [ نادان cahil 2hödük
nâdânlık (F-T) 1cahillik 2hödüklük
nâdî (A) [ نادی ] seslenen, çağıran
nâdim (A) [ نادم ] pişman
nâdim etmek pişman etmek
nâdim olmak pişman olmak
nâdir (A) [ نادر ] az bulunur
nâdirât (A) [ نادرات ] az bulunur şeyler
nâdire (A) [ نادره ] az bulunur
nâdiren (A) [ نادرا ] nadir olarak
nâehl (F-A) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan
nâf (F) [ ناف ] göbek
nafaka (A) [ نفقه ] geçim parası
nâfe (F) [ 1 [ نافه ceylanın göbeğinden çıkan misk 2sevgilinin saçı
nâfercâm (F) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız
nâfıa (A) [ نافعه ] bayındırlık işleri
nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü
nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı
nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı

nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı
nâfile (A) [ 1 [ نافله boşuna 2nafile namazı, farz dışında kılınan namaz
nâfiz (A) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici
nâgâh (F) [ ناگاه ] ansızın
nâgehan (F) [ ناگهان ] ansızın
nağamât (A) [ نغمات ] nağmeler
nağme (A) [ نغمه ] ezgi, melodi
nağz (F) [ نغز ] güzel, hoş
nâhak (F-A) [ ناحق ] haksız
nâhalef (F-A) [ ناخلف ] hayırsız evlat
nahçîr (F) [ نخچير ] av hayvanı
nâhencâr (F) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan
nâhid (F) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre
nahif (A) [ نحيف ] cılız
nâhiye (A) [ 1 [ ناحيه yöre, bölge 2bucak 3taraf
nahl (A) [ نخل ] hurma ağacı
nahl (A) [ نحل ] bal arısı
nahlistan (A-F) [ نخلستان ] hurmalık
nâhoş (F) [ ناخوش ] hoş olmayan
nahs (A) [ نحس ] uğursuzluk
nâhudâ (F) [ ناخدا ] kaptan
nâhudâ (F) [ ناخدا ] Allahsız
nâhun (F) [ ناخن ] tırnak

nahv (A) [ 1 [ نحو sözdizimi 2taraf 3gibi
nahvet (A) [ نخوت ] böbürlenme
nahvî (A) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı
nâib (A) [ 1 [ نائب vekil 2kadı, yargıç
nâil (A) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren
nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek
nâim (A) [ نائم ] uyuyan
nâka (A) [ ناقه ] dişi deve
nakd (A) [ 1 [ نقد nakit 2madeni para
nakden (A) [ نقدا ] peşin olarak
nâkes (F) [ 1 [ ناکس soysuz, işe yaramaz 2pinti, nekes
nâkıs (A) [ 1 [ ناقص eksik 2eksi
nakış (A) [ نقش ] desen
nakib (A) [ 1 [ نقيب şeyh yardımcısı 2reis vekili
nâkil (A) [ 1 [ ناقل taşıma, nakil 2anlatan, nakleden
nakîsa (A) [ نقيصه ] kusur
nakîse (A) [ نقيصه ] kusur
nakkad (A) [ نقاد ] eleştirmen
nakkal (A) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan
nakkare (A) [ 1 [ نقاره davul 2dümbelek
nakl (A) [ 1 [ نقل nakil, anlatma 2taşıma
nakledilmek 1anlatılmak 2taşınmak
naklen (A) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile

nakletmek 1anlatmak 2taşımak
nakliyat (A) [ نقليات ] taşımacılık
nakliye (A) [ نقليه ] taşıma
nakş (A) [ 1 [ نقش nakış, desen 2resim 3duvar resmi
nakşedilmek işlenmek
nakş etmek işlemek
nâkus (A) [ ناقوس ] çan
nakz (A) [ 1 [ نقض yok sayma 2bozma, çözme
nâlân (F) [ نالان ] inleyen
nâlân etmek inletmek
nâlân olmak inlemek
nâle (F) [ ناله ] inilti
nâlende (F) [ نالنده ] inleyen
nâm (F) [ 1 [ نام ad 2adında, adlı 3ün, şöhret
nam vermek ad vermek, adlandırmak
nâmahdud (F-A) [ نامحدود ] sınırsız
nâmahrem (F-A) [ 1 [ نامحرم mahrem olmayan 2nikah düşmeyen kişi
3yabancı
nâmahsus (F-A) [ نامحسوس ] hissedilmeyen
nâmakbul (F-A) [ نامقبول ] makbul olmayan
nâmakul (F-A)) [ نامعقول ] makul olmayan
nâmalûm (F-A) [ نامعلوم ] bilinmeyen
nâmâver (F) [ نام آور ] ünlü, sanlı

namaz (F) [ نماز ] namaz
namazgâh (F) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit
nâmberdar (F) [ نامبردار ] ünlü, sanlı
nâmcû (F) [ نامجو ] yiğit
nâmdar (F) [ نامدار ] ünlü, namlı
nâme (F) [ 1 [ نامه mektup 2kitap
nâme’mûl (F-A) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik
nâmefhûm (F-A) [ نامفهوم ] anlaşılmaz
nâmer’î (F-A) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez
nâmerd (F) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert
nâmesbûk (F-A) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş
nâmına (F-T) adına
nâmî (F) [ نامی ] ünlü, namlı
nâmurad (F-A) [ نامراد ] muradına ermemiş
nâmus (A<Yun) [ 1 [ ناموس ırz 2dürüstlük 3yasa
nâmuskâr (A-F) [ ناموسکار ] namuslu
namuskârane (A-F) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır
nâmüsaid (F-A) [ نامساعد ] uygun olmayan
nâmütenahi (F-A) [ نامتناهی ] sonsuz, engin
nâmver (F) [ نامور ] ünlü
namzed (F) [ 1 [ نامزد aday 2nişanlı
nân (F) [ نان ] ekmek
nâpâyidar (F) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan

nâpervâ (F) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız
nâr (A) [ نار ] ateş
nâr (F) [ نار ] nar
nârencî (F) [ نارنجی ] turuncu
nâres (F) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış
nâresâ (F) [ 1 [ نارسا ham 2uygun olmayan
nârevâ (F) [ ناروا ] yakışık almaz
narh (F) [ نرخ ] nark
nâs (A) [ ناس ] insanlar
nasâra (A) [ نصارا ] Hıristiyanlar
nasâyih (A) [ نصایح ] öğütler
nasib (A) [ 1 [ نصيب pay 2Tanrı’nın kula verdiği
nasihat (A) [ نصيحت ] öğüt
nâsipas (F) [ ناسپاس ] nankör
nâsiye (A) [ ناصيه ] alın
nasrâni (A) [ نصرانی ] Hıristiyan
nass (A) [ نص ] kesinlik
nâsûtî (A) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili
nâşî (A) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı
nâşinas (F) [ ناشناس ] yabancı
nâşir (A) [ ناشر ] yayıncı
nâtamam (F-A) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış
nâtık (A) [ ناطق ] konuşan

nâtıka (A) [ ناطقه ] konuşma gücü
nâtıkaperdâz (A-F) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan
nats (A) [ نطس ] nadas
natûk (A) [ نطوق ] düzgün konuşan
nâtüvân (F) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf
nâv (F) [ 1 [ ناو gemi 2kayık
nâvdan (F) [ ناودان ] oluk
nâvek (F) [ ناوک ] ok
nây (F) [ 1 [ نای ney 2kamış
nâyçe (F) [ نایچه ] küçük ney
nâyî (F) [ نایی ] neyzen
nâyzen (F) [ نایزن ] neyzen
naz (F) [ 1 [ ناز işve, cilve 2kapris 3naz
naza çekmek nazlanmak
nâzan (F) [ نازان ] nazlı
nazar (A) [ 1 [ نظر bakış 2ilgi gösterme, iltifat etme 3 bakış açısı
nazaran (A) [ نظرا ] göre, nispetle, bakılırsa
nazargâh (A-F) [ 1 [ نظرگاه bakış yeri 2bakılan yer
nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli göz, şüpheli bakış
nazarında (A-T) göre, fikrince, gözünde
nazarî (A) [ نظری ] teorik
nazariyat (A) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler
nazariye (A) [ نظریه ] teori

nazariyyat (A) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler
nâzende (F) [ نازنده ] nazlı
nâzenin (F) [ 1 [ نازنين nazlı 2narin
nâzım (A) [ 1 [ ناظم düzenleyen 2nazmeden
nâzır (A) [ 1 [ ناظر bakan 2nezaret eden
nâzırlık (A-T) bakanlık
nazif (A) [ نظيف ] temiz
nâzik (F) [ 1 [ نازک ince 2kibar
nâzikâne (F) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe
nâzil (A) [ نازل ] inen
nâzil olmak inmek
nazile (A) [ 1 [ نازله nezle 2inmiş 3sıkıntı
nazîr (A) [ نظير ] benzer
nazm (A) [ 1 [ نظم dizme 2düzenleme, tertip etme 3vezinli ve kafiyeli söz
söyleme
nazmen (A) [ نظما ] manzum olarak
nâzperver (F) [ نازپرور ] nazlı, naz eden
nâzperverde (F) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş

nebât (A) [ نبات ] bitki
nebat (F) [ نبات ] nöbet şekeri
nebâtât (A) [ 1 [ نباتات bitkiler 2botanik
nebatî (A) [ نباتی ] bitkisel
neberd (F) [ نبرد ] savaş

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:59:06
-Ö-


ömr (A) [ عمر ] ömür

örf (A) [ عرف ] gelenek, âdet
örfen (A) [ عرفا ] geleneğe göre
örfî (A) [ عرفی ] geleneksel
örfî idare [ عرفی اداره ] sıkıyönetim
örfiyyât (A) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler

öşr (A) [ 1 [ عشر onda bir 2öşür vergisi

özr (A) [ 1 [ عذر özür 2bahane 3engel
özrhâh (A-F) [ عذرخواه ] özür dileyen
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 11:59:38
-P-


pâ (F) [ پا ] ayak
pâbend (F) [ پابند ] ayak bağı
pâbercâ (F) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran
pâberikâb (F-A) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere
pâbeste (F) [ پابسته ] ayağı bağlı
pâbirehne (F) [ پابرهنه ] yalınayak
pâbûsî (F) [ پابوسی ] ayak öpme
pâcâme (F) [ پاجامه ] pijama
pâçe (F) [ پاچه ] paça
pâdşâh (F) [ پادشاه ] padişah
pâdşâhî (F) [ پادشاهی ] padişahlık
pâdzehr (F) [ پادزهر ] panzehir
paha (F) [ بها ]değer, kıymet
pâk (F) [ پاک ] temiz
pâkbâz (F) [ 1 [ پاکباز fedai 2canını hiçe sayan aşık
pâkdâmen (F) [ پاک دامن ] iffetli
pâkîze (F) [ پاکيزه ] temiz
paklanmak temizlenmek
pâlân (F) [ پالان ] semer, palan
pâlânduz (F) [ پالان دوز ] semerci
pâmâl (F) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek
pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak
pâpûş (F) [ پاپوش ] pabuç
paralamak parçalamak, parça parça etmek
paralanmak parça parça olmak
pârçe (F) [ پارچه ] parça
pâre (F) [ پاره ] parça
pâre pâre (F) 1parça parça 2paramparça
pârelenmek parça parça olmak
pars (F) [ پارس ] İran, Pers ülkesi
pars (F) [ پارس ] panter
pârsâ (F) [ پارسا ] sofu
pârsî (F) [ پارسی ] farsça
pâsban (F) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi
pâş (F) [ پاش ] saçan, serpen
pây (F) [ 1 [ پای ayak 2dip
pâyân (F) [ پایان ] son
pâyânsız (F-T) sonsuz, bitmez tükenmez, engin
pâybend (F) [ 1 [ پایبند ayak bağı 2engel
pâybûsî (F) [ پایبوسی ] ayak öpme
pâydâr (F) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı
pâye (F) [ 1 [ پایه rütbe, derece 2basamak
pâyende (F) [ 1 [ پاینده kalıcı, sürekli 2payanda, destek
pâyidar (F) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı
pâyin (F) [ پایين ] aşağı
pâyitaht (F) [ پایتخت ] başkent
pâyîz (F) [ پایيز ] güz
pâykûb (F) [ پایکوب ] dans eden
pâzâr (F) [ 1 [ بازار çarşı, pazar 2alışveriş
pazar eylemek alışveriş yapmak

peder (F) [ پدر ] baba
pederâne (F) [ پدرانه ] babaca
pederî (F) [ 1 [ پدری babalık 2babaya ait, baba tarafı
pederşâhî (F) [ پدرشاهی ] ataerkil
pehlevân (F) [ 1 [ پهلوان yiğit 2pehlivan
pehlivan bk pehlevân
pehlû (F) [ پهلو ] böğür, yan
pehn (F) [ پهن ] geniş
pehnâver (F) [ 1 [ پهناور engin 2geniş
pejmürde (F) [ 1 [ پژمرده solgun 2dağınık 3yırtık
pelas (F) [ 1 [ پلاس kilim 2çul
peleng (F) [ 1 [ پلنگ leopar 2kaplan
pelîd (F) [ پليد ] kirli
penah (F) [ پناه ] sığınma
penahgâh (F) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak
penâhî (F) [ پناهی ] sığınma
penbe (F) [ 1 [ پناهی pamuk 2pembe
penc (F) [ پنج ] beş
pence (F) [ پنجه ] pençe
pencidü bk pencüdü
pencise bk pencüse
penciyek bk pencüyek
pencüdü (F) [ پنج و دو ] beş ve iki
pencüse (F) [ پنج و سه ] beş ve üç
pencüyek (F) [ پنج و یک ] beş ve bir
pençe (F) [ پنجه ] pençe
pend (F) [ پند ] öğüt
pendname (F) [ پندنامه ] öğüt kitabı
penîr (F) [ پنير ] peynir
per (F) [ 1 [ پر kanat 2kuşların iri tüyü, yelek
perakende (F) [ 1 [ پراکنده dağınık 2toptan olmayan
perçem (F) [ 1 [ پرچم kakül 2yele 3bayrak 4bayrak püskülü
perdedar (F) [ پرده دار ] kapı görevlisi
perend (F) [ پرند ] atlas
perende (F) [ 1 [ پرنده kuş 2takla
perest (F) [ پرست ] tapan
perestâr (F) [ 1 [ پرستار tapan 2besleme 3dalkavuk
perestîde (F) [ 1 [ پرستيده tapınılan 2taparcasına sevilen, sevgili
perestiş (F) [ 1 [ پرستش tapınma 2taparcasına sevme
perestişgâh (F) [ پرستش ] mabet, tapınak
perestişkâr (F) [ 1 [ پرستشکار tapan 2taparcasına seven
perestişkârâne (F) [ پرستشکارانه ] taparcasına
perestû (F) [ پرستو ] kırlangıç
pergâl (F) [ پرگال ] pergel
pergâr (F) [ پرگار ] pergel
perhizkâr (F) [ پرهيزکار ] sakınan
perîçihre (F) [ 1 [ پری چهره peri kadar güzel yüzlü
perihan (F) [ پری خان ] peri padişahı
perîpeyker (F) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü
perîşan (F) [ 1 [ پریشان dağınık 2kötü durumda, perişan
perişan olmak darmadağın olmak
perîşanhal (F-A) [ پریشان حال ] hali perişan olan
perîveş (F) [ پری وش ] peri gibi güzel
perniyân (F) [ پرنيان ] işlemeli atlas
pertavsız (F) büyüteç
pertev (F) [ پرتو ] ışık
pertevsuz (F) [ پرتوسوز ] büyüteç
pervâ (F) [ 1 [ پروا çekinme 2korku
pervâne (F) [ 1 [ پروانه pervane böceği 2fırıldak, pervane 3ulak
pervâneveş (F) [ پروانه وش ] pervane gibi
pervâsız (F-T) [ 1 [ پرواسز çekinmeyen 2korkmayan
pervaz (F) [ 1 [ پرواز uçma 2saçak
perver (F) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen
perverde etmek beslemek, gütmek
perverdigâr (F) [ پروردگار ] Tanrı
pervin (F) [ پروین ] Ülker, Süreyya
pes (F) [ پس ] arka
pesend (F) [ پسند ] beğenen
pesendîde (F) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul
pesmânde (F) [ پس مانده ] arta kalan
peszinde (F) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler
peşîman (F) [ پشيمان ] pişman
peşin (F) [ پيشين ] önceden
peşm (F) [ پشم ] yün
peşşe (F) [ پشه ] sivrisinek
peşşebend (F) [ پشه بند ] cibinlik
peştemal (F) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu
peyâm (F) [ پيام ] haber
peyamber (F) [ پيامبر ] peygamber
peydâ (F) [ پيدا ] ortada, açıkta
peyderpey (F) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra
peygam (F) [ پيغام ] haber
peygamber (F) [ 1 [ پيغمبر peygamber 2haberci
peyk (F) [ پيک ] ulak
peykân (F) [ پيکان ] temren
peyke (F) [ پيکه ] sedir, kanepe
peyker (F) [ پيکر ] yüz
peymâ (F) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen
peymâne (F) [ پيمانه ] kadeh

pîl (F) [ پيل ] fil
pinhan (F) [ پنهان ] gizli, saklı
pîr (F) [ 1 [ پير yaşlı 2tarikat kurucusu
pîrahen (F) [ پيراهن ] gömlek, mintan
pîrâye (F) [ پيرایه ] süs
pîrezen (F) [ پيره زن ] yaşlı kadın
pistan (F) [ پستان ] meme
piste (F) [ پسته ] fıstık
pîş (F) [ 1 [ پيش ön 2yan 3huzur 4önce
pîşânî (F) [ پيشانی ] alın
pîşdar (F) [ پيشدار ] öncü
pîşe (F) [ 1 [ پيشه meslek 2sanat 3huy
pîşekâr (F) [ 1 [ پيشه کار sanatçı 2meslek sahibi 3ortaoyununda oyunu
başlatan sanatçı
pîşgâh (F) [ 1 [ پيشگاه ön 2huzur
pîşgîr (F) [ پيشگير ] peşkir
pîşîn (F) [ پيشين ] peşin
pîşva (F) [ پيشوا ] önder, lider
piyâde (F) [ 1 [ پياده yaya, yürüyen 2askerlikte piyade sınıfy 3satranç
taşlarından paytak
piyâle (F) [ 1 [ پياله kadeh 2şarap kadehi

post (F) [ 1 [ پست hayvan derisi 2post 3makam
postîn (F) [ پستين ] kürk
postnişin (F) [ 1 [ پست نشي ن postta oturan 2pîre vekaletle postta oturan, tekke
şeyhi

pûd (F) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip
puhte (F) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun
pul (F) [ پول ] para
pûlâd (F) [ پولاد ] çelik, polat
pulat (F) [ پولاد ] çelik, polat
pur (F) [ پر ] dolu
pûr (F) [ پور ] oğul
pûş (F) [ پوش ] giyen, örten
pûşîde (F) [ 1 [ پوشيده örtülü 2gizli 3kapalı 4örtü
pûte (F) [ پوته ] pota
pûyân (F) [ 1 [ پویان koşan, hızla giden 2geçip giden
pûyân olmak geçip gitmek
pûziş (F) [ پوزش ] özür

pür (F) [ پر ] dolu
pürhûn (F) [ پرخون ] kan dolu, kanlı
pürsükût (F-A) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde
pürz (F) [ پرز ] hav, kumaş havı
püser (F) [ پسر ] oğul
püşt (F) [ 1 [ پشت arka 2sırt 3homoseksüel erkek
püştîban (F) [ 1 [ پشتيبان destek 2destek veren

 
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:00:07
-R-


ra’d (A) [ رعد ] gökgürültüsü
ra’nâ (A) [ رعنا ] güzel, hoş
ra’şe (A) [ رعشه ] titreme
ra’şe vermek titretmek
ra’şedâr (A-F) [ رعشه دار ] titrek, titreyen
rabb (A) [ 1 [ رب Tanrı, 2efendi
rabbânî (A) [ 1 [ ربانی tanrısal, ilahî 2Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen
rabbî (A) [ ربی ] Tanrım
râbıta (A) [ 1 [ رابظه bağ, ilişki, temas 2sıra, düzen
râbıtadar (A-F) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili
râbi (A) [ رابع ] dördüncü
râbian (A) [ رابعا ] dördüncüsü
rabt (A) [ ربط ] bağlama
rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak
rabt etmek bağlamak, tutturmak
rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek
râci (A) [ 1 [ راجی rica eden 2ümitli
raci olmak (A-T) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak
râci’ (A) [ 1 [ راجع hakkında 2dönen
racîm (A) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş
radde (A) [ 1 [ راده derece 2civar
rağbet (A) [ 1 [ رغبت istek 2ilgi duyma
rağbet etmek ilgi duymak
râh (F) [ راه ] yol
râhib (A) [ راهب ] rahip
rahîm (A) [ 1 [ رحيم merhametli 2merhamet eden Tanrı
rahl (A) [ رحل ] semer
rahm (A) [ رحم ] acıma, merhamet
rahm etmek acımak, merhamet etmek
rahm (A) [ رحم ] rahim, döl yatağı
rahman (A) [ رحمان ] merhametli Tanrı
rahmet (A) [ 1 [ رحمت acıma, merhamet 2yağmur
râhname (F) [ راهنامه ] yol haritası
rahne (F) [ 1 [ رخنه yarık, gedik 2bozukluk
rahnedar etmek 1gedik açmak 2zarar vermek
rahnedar olmak 1yarılmak, gedik açılmak 2bozulmak, zarar görmek
rahnüma (F) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz
rahşan (F) [ رخشان ] parlak
rahşende (F) [ رخشنده ] parlayan
raht (F) [ 1 [ رخت ev eşyası 2koşum takımı
rahvar (F) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi
râhzen (F) [ راهزن ] yol kesen, haydut
raiyyet (A) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası
râkım (A) [ 1 [ راقم yazan 2deniz seviyesinden yükseklik
rakîb (A) [ رقيب ] rakip
râkib (A) [ 1 [ راکب binen 2binici
râkib olmak binmek
râkiben (A) [ راکبا ] binerek
râkid (A) [ راکد ] durgun
rakik (A) [ 1 [ رقيق ince 2hassas 3köle
rakkas (A) [ 1 [ رقاص dansçı 2sarkaç
rakkase (A) [ رقاصه ] dansöz, çengi
raks (A) [ رقص ] dans
raks etmek dans etmek
râm (F) [ رام ] itaat eden, boyun eğen
râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek
râm olmak boyun eğmek, itaat etmek
ramak (A) [ 1 [ رمق çok az 2son nefeslik hayat
ramak kalmak çok az bir şey kalmak
ramazaniye (A) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi
raptetmek (A-T) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek
rasad (A) [ 1 [ رصد gözlem 2gözetleme
rasad edilmek gözlemlenmek
rasad etmek 1gözlem yapmak 2gözetlemek
rasadhane (A-F) [ رصدخانه ] gözlemevi
rasadî (A) [ رصدی ] gözlemle ilgili
râsih (A) [ 1 [ راسخ derin din bilgisi olan 2temeli sağlam olan
rassad (A) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan
râst (F) [ 1 [ راست doğru 2düz 3sağ
râstbin (F) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören
râstgû (F) [ راست گو ] doğru sözlü
râstperverâne (F) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana
ratbüyâbis (A) [ 1 [ رطب و یابس yaş ve kuru 2düşünmeden konuşan, boşboğaz
râtib (A) [ راطب ] nemli, rutubetli
râtibe (A) [ راتبه ] aylık, maaş
ratl (A) [ 1 [ رطل hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği 2kadeh
rauf (A) [ رؤف ] esirgeyici
râvi (A) [ 1 [ راوی rivayet eden 2anlatan, hikaye eden
ravza (A) [ روضه ] bahçe
ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz Muhammedin mezarının bulunduğu yer
rây (A) [ 1 [ رای fikir 2oy
râyât (A) [ رایات ] sancaklar
rayb (A) [ ریب ] kuşku, şüphe
râyet (A) [ رایت ] sancak
râygân (F) [ رایگان ] parasız, bedava
râyic (A) [ رایج ] yaygın, revaçta
râyiha (A) [ رایحه ] koku
râyihadar (A-F) [ رایحه دار ] kokulu
râz (F) [ راز ] sır
râzık (A) [ رازق ] rızık veren Tanrı
râzi (A) [ راضی ] rıza gösteren

re’fet (A) [ رأفت ] esirgeme
re’s (A) [ 1 [ رأس baş 2başkan
re’sen (A) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın
re’sülmal (A) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital
re’y (A) [ رأی ] görüş
reâya (A) [ رعایا ] halk
rebî’ (A) [ ربيع ] bahar
recâ (A) [ 1 [ رجا ümit 2rica
recm (A) [ رجم ] taşlama, taşa tutma
recm edilmek taşlanarak öldürülmek
recül (A) [ رجل ] erkek
recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı
recüliyyet (A) [ رجليت ] erkeklik
redd (A) [ 1 [ رد geri çevirme 2inkar etme
redd ü cerh etmek reddedip çürütmek
ref’ (A) [ 1 [ رفع kaldırma 2giderme 3yüceltme
refâh (A) [ رفاه ] bolluk
refâkat (A) [ رفاقت ] eşlik
refâkat etmek eşlik etmek
refakatinde eşliğinde, beraberinde
reff (A) [ رف ] raf
refî’ (A) [ رفيع ] yüksek, yüce
refik (A) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş
refîka (A) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı
reft (F) [ رفت ] gidiş
reftâr (F) [ 1 [ رفتار gidiş 2davranış
reg (F) [ رگ ] damar
regzen (F) [ رگ زن ] hacamatçı
reh (F) [ ره ] yol
rehâ (F) [ رها ] kurtuluş
rehâkâr (F) [ رهاکار ] kurtarıcı
rehavet (A) [ 1 [ رخاوت gevşeklik 2tembellik
rehavetkâr (A-F) [ رخاوتکار ] rehavet verici
rehber (F) [ رهبر ] kılavuz
rehgüzâr (F) [ رهگذار ] geçit
rehîn (A) [ رهين ] rehinli, ipotekli
rehn (A) [ رهن ] rehin
rehnüma (F) [ رهنما ] yol gösterici
reis (A) [ رئيس ] başkan
rekâket (A) [ 1 [ رکاکت kekemelik 2söz kusuru
rekz (A) [ رکز ] dikme
rekz edilmek dikilmek
remîde (F) [ رميده ] ürkmüş
remiz (A) [ 1 [ رمز sembol, işaret, rumuz
reml (A) [ 1 [ رمل kum 2remil, falcılık
remmal (A) [ رمال ] falcı
remz (A) [ 1 [ رمز sembol, işaret 2imalı konuşma
renc (F) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat
rencber (F) [ 1 [ رنجبر sıkıntı çeken 2amele, yrgat
rencîde (F) [ رنج دیده ] incinmiş
rencîde etmek incitmek
rencîde olmak incinmek
rencûr (F) [ رنجور ] hasta
reng (F) [ رنگ ] renk
rengâreng (F) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk
rengin (F) [ 1 [ رنگين renkli 2hoş, havalı
resâ (F) [ رسا ] olgun
resâil (A) [ 1 [ رسائل risaleler 2dergiler
resm (A) [ 1 [ رسم resim 2çizme 3fotoğraf 4tören 5usül 6vergi
resm -i geçit geçit töreni
resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni
resmen (A) [ 1 [ رسما resmî olarak 2kesinlikle
resmiyet bk resmiyyet
resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak
resmiyyet (A) [ رسميت ] resmîlik
resul (A) [ 1 [ رسول elçi 2peygamber
reşehat (A) [ رشحات ] sızıntılar
reşid (A) [ 1 [ رشيد ergin, büluğa ermiş 2doğru yolda giden
reşk (F) [ رشک ] kıskançlık
reşkâver (F) [ رشک آور ] kıskandırıcı
retküfetk (A) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme
revâ (F) [ روا ] uygun, layık
revâbıt (A) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler
revac (A) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm
revaç bk revac
revak (A) [ 1 [ رواق sundurma 2çardak
revân (F) [ 1 [ روان giden 2akan 3ruh
revan olmak gitmek, yola koyulmak
revgan bk rugan
reviş (F) [ 1 [ روش gidiş 2tarz, yöntem
revnak (A) [ رونق ] parlaklık
revnak vermek canlılık kazandırmak
revnakbahş (A-F) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran
revnakdar (A-F) [ رونقدار ] revnaklı
revzen (F) [ روزن ] pencere
re'y (A) [ 1 [ رأی görüş 2oy
reyhan (A) [ ریحان ] fesleğen
rez (F) [ رز ] asma
rezâil (A) [ رذائل ] rezaletler
rezâlet (A) [ رذالت ] rezillik
rezzak (A) [ رزاق ] rızıklandıran

rıdvan (A) [ 1 [ رضوان cennet 2cennetin kapıcısı
rıhlet (A) [ 1 [ رحلت göçüş 2ölme
rızâ (A) [ 1 [ رضا razılık, memnunluk 2istek
rızk (A) [ رزق ] rızık

riâyet (A) [ 1 [ رعایت uyma 2sayma
riâyet etmek 1uymak 2saymak
riâyetkâr (A-F) [ رعایتکار ] saygılı
ribâ (A) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz
ribâhar (F-A) [ رباخوار ] tefeci
ribat (A) [ 1 [ رباط konak 2han, kervansaray 3tekke
ric’at (A) [ 1 [ رجعت geri dönüş 2geri çekilme
ricakâr (A-F) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına
ricâl (A) [ 1 [ رجال erkekler 2üst düzeyde bulunanlar
ridâ (A) [ 1 [ ردا örtü 2hırka 3derviş postu
rie (A) [ رئه ] akciğer
rihlet (A) [ 1 [ رحلت göç 2ölme
rihlet etmek 1göçmek 2ölmek
rikâb (A) [ 1 [ رکاب üzengi 2huzur, kat
rikkat (A) [ 1 [ رقت incelik, hassaslık 2acıma
rind (F) [ رند ] dünyayı umursamayan
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:00:42
rîş (F) [ 1 [ ریش yara 2sakal 3kök
rîşe (F) [ ریشه ] kök, saçaklı kök
rîşhand (F) [ ریشخند ] bıyık altından gülüş
rişvet (A) [ رشوت ] rüşvet
rivâyât (A) [ روایات ] rivayetler, söylentiler
rivâyet (A) [ 1 [ روایت nakletme, hikaye etme 2söylenti
riyâ (A) [ ریا ] ikiyüzlü
riyâkâr (A-F) [ ریاکار ] ikiyüzlü
riyâkârâne (A-F) [ ریاکارانه ] ikiyüzlüce
riyakarlık (A-F-T) ikiyüzlülük
riyâset (A) [ ریاست ] başkanlık
riyâset etmek başkanlık yapmak
riyâz (A) [ ریاض ] bahçeler
riyâzet (A) [ ریاضت ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama
riyâzî (A) [ 1 [ ریاضی matematikçi 2matematiksel
riyâziyat (A) [ ریاضيات ] matematik
riyâziyatçı (A-T) matematikçi
riyâziyyûn (A) [ ریاضيون ] matematikçiler

rû (F) [ رو ] yüz
rub’ (A) [ ربع ] çeyrek, dörtte bir
rûbah (F) [ روباه ] tilki
rubaiyat (A) [ رباعيات ] rubailer
rûberû (F) [ روبرو ] yüzyüze
rugan (F) [ روغن ] yağ
rûh (A) [ روح ] can, ruh
ruh (F) [ رخ ] yanak, yüz
ruham (A) [ رخام ] mermer
ruhbân (A) [ رهبان ] papazlar
ruhbâniyyet (A) [ رهبانيت ] ruhbanlık
rûhefza (A-F) [ روح افزا ] cana can katan
rûhî (A) [ 1 [ روحی ruh ile ilgili 2ruhsal
rûhiyyat (A) [ روحيات ] psikoloji
ruhsâr (F) [ رخسار ] yüz
ruhsat (A) [ رخصت ] izin
ruk’a (A) [ 1 [ رقعه pusula 2dilekçe 3yama
rumûz (A) [ رموز ] işaretler, semboller
rûşen (F) [ 1 [ روشن aydınlık 2açık, aşikar
rûşen kılmak açıklamak, söylemek
rutûbet (A) [ رطوبت ] nem
rûy (F) [ روی ] yüz
rûy-i zemin (F) [ 1 [ روی زمين yeryüzü 2yer
rûz (F) [ 1 [ روز gün 2gündüz
rûz -i cezâ [ روز جزا ] kıyamet günü
rûze (F) [ روزه ] oruç
rûzgâr (F) [ روزگار ] zaman
rûznâmçe (F) [ روزنامچه ] yevmiye defteri
rûzüşeb (F) [ روز و شب ] gündüz gece

rü’yet (A) [ رؤیت ] görme
rübab (A) [ رباب ] rebap
rübai (A) [ رباعی ] dörtlük, rubai
rüchan (A) [ رجحان ] üstünlük
rücû (A) [ رجوع ] geri dönme
rüesâ (A) [ رؤسا ] başkanlar, reisler
rüfekâ (A) [ رفقا ] arkadaşlar
rükn (A) [ 1 [ رکن direk, sütun 2esas
rüsum (A) [ 1 [ رسوم vergi 2tören
rüsûmat (A) [ رسومات ] gümrük idaresi
rüsvâ /y (F) [ رسوای ] rezil
rüşd (A) [ 1 [ رشد gelişme 2erginlik 3doğru yolda gidiş
rüşvet (A) [ رشوت ] rüşvet
rüya (A) [ رویا ] düş
rüzgâr (F) [ 1 [ روزگار zaman 2devir
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:01:11
-S-
sâ’î (A) [ ساعی ] çalışan, gayret eden
sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek
sa’leb (A) [ ثعلب ] tilki
sa’y (A) [ سعی ] çalışma, çaba gösterme
saâdet (A) [ سعادت ] mutluluk
saâdetbahş (A-F) [ سعادت بخش ] mutluluk veren
saâdetmend (A-F) [ سعادتمند ] mutlu, bahtiyar
sabâ (A) [ 1 [ صبا meltem, gündoğusunden esen yel 2sabâ makamı
sabâvet (A) [ صباوت ] çocukluk
sâbık (A) [ 1 [ سابق eski 2bir önceki
sâbıka (A) [ 1 [ سابقه geçmişte kalan suç 2bir insanın geçmişteki hali
sâbıküzzikr (A) [ سابق الذکر ] anılan, zikredilen
sabır (A) [ صبر ] dayanma, kendini tutma
sabî (A) [ 1 [ صبی bebek 2küçük çocuk
sâbi’ (A) [ سابع ] yedinci
sâbi’an (A) [ سابعا ] yedincisi, yedinci olarak
sâbi’î (A) [ صابئی ] yıldıza tapan
sâbir (A) [ صابر ] sabırlı
sâbit (A) [ 1 [ ثابت kanıtlanmış 2yerinde duran
sabr (A) [ صبر ] sabır
sabûh (A) [ صبوح ] sabah içilen şarap
sabun (A) [ صابون ] sabun
sabûr (A) [ صبور ] çok sabırlı
sâcid (A) [ ساجد ] secde eden
sad (F) [ صد ] yüz
sadâ (A) [ صدا ] ses
sadâkat (A) [ صداقت ] bağlılık
sadâret (A) [ صدارت ] sadrazamlık
sadâretpenah (A-F) [ صدارت پناه ] sadrazam
sâdât (A) [ سادات ] seyyitler
sâde (F) [ 1 [ ساده basit 2yalın 3süssüz 4sadece
saded (A) [ صدد ] konu, asıl mesele
sâdedil (F) [ 1 [ ساده دل saf, temiz yürekli 2ebleh, bön
sâdedilâne (F) [ ساده دلانه ] safça
sadef (A) [ صدف ] sedef
sâdelevh (F-A) [ ساده لوح ] saf, temiz yürekli
sademat (A) [ 1 [ صدمات sadmeler, çarpmalar, darbeler 2musibetler
sâdık (A) [ 1 [ صادق yürekten bağlı olan 2doğru
sâdıkülkavl (A) [ صادق القول ] doğru sözlü
sâdır (A) [ صادر ] çıkan
sâdır olmak 1çıkmak, meydana gelmek 2imzadan çıkmak
sâdire (A) [ صادره ] çıkan
sâdis (A) [ سادس ] altıncı
sâdisen (A) [ سادسا ] altıncısı, altıncı olarak
sadme (A) [ 1 [ صدمه çarpma, vurma, tokuşma 2musibet
sadpâre (F) [ صدپاره ] yüz parça
sadr (A) [ 1 [ صدر göğüs 2baş 3başköşe 4sadrazam
sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak
sadr-ı a’zam [ صدر اعظم ] sadrazam
sadr-ı esbak [ صدر اسبق ] eski sadrazam
sadsâl (F) [ صدسال ] yüzyıl
sâf (A) [ 1 [ صاف temiz, arı, halis 2açık
saf (A) [ صف ] sıra
safâ (A) [ 1 [ صفا saflık 2gönül rahatlığı, gönlün şen olması
safâ eylemek şenlenmek
safâbahş (A-F) [ صفابخش ] gönüle rahatlık veren
safahât (A) [ صفحات ] aşamalar
safbeste (A-F) [ صف بسته ] sıralanmış, sıra olmuş
safder (A-F) [ صفدر ] düşman saflarını yaran, savaşçı
safderûn (A-F) [ 1 [ صاف درون saf, yüreği temiz 2ebleh, bön
safderûnâne (A-F) [ صاف درونانه ] safça
safdil (A-F) [ 1 [ صاف دل yüreği temiz 2saf
safdilâne (A-F) [ 1 [ صاف دلانه yürek temizliği ile 2safça
safdillik (A-F-T) 1yürek temizliği 2saflık
saff (A) [ صف ] sıra, dizi, saf
safha (A) [ 1 [ صفحه aşama 2düz olan yüz 3sayfa
sâfî (A) [ صافی ] temiz, arı, halis
sâfil (A) [ سافل ] aşağı, aşağıda
safîr (A) [ صفير ] ıslık
safra (A) [ 1 [ صفره öd 2sarı
safsâf (A) [ صفصاف ] söğüt
safsata (A) [ سفسطه ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya
söz
safşikâf (A-F) [ صف شکاف ] düşman saflarını yaran savaşçı
safşiken (A-F) [ صاف شکن ] düşman saflarını yaran savaşçı
safvet (A) [ صفوت ] saflık, temizlik, arılık
sâgar (A) [ ساغر ] kadeh, içki kadehi
sagîr (A) [ 1 [ صغير küçük 2küçük çocuk
sağr (A) [ ثغر ] sınır, hudut
sahâ (A) [ ساخه ] cömertlik, eliaçıklık
sâha (A) [ ساحه ] alan
sahâbe (A) [ صحابه ] Hz Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman
sahâbî (A) [ صحابی ] Hz Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman
sahâif (A) [ صحائف ] sayfalar
sahâkâr bk sehâkâr
sahâra (A) [ 1 [ صحاری çöller 2kırlar
sahâvet bk sehâvet
sahbâ (A) [ صهبا ] şarap
sahhaf (A) [ صحاف ] kitapçı
sahî (A) [ سخی ] cömert, eliaçık
sâhib (A) [ صاحب ] sahip
sâhibcemâl (A-F) [ صاحب جمال ] güzel yüzlü, güzel
sâhibe (A) [ صاحبه ] bayan sahip
sâhibkemal (A-F) [ صاحب کمال ] olgun insan
sâhibkerâmet (A-F) [ صاحب کرامت ] keramet sahibi
sâhibkıran (A-F) [ صاحب قران ] muzaffer hükümdar
sâhibnazar (A-F) [ صاحب نظر ] görüş sahibi, deneyimli
sahife (A) [ صحيفه ] sayfa
sahih (A) [ 1 [ صحيح doğru 2gerçek
sâhil (A) [ ساحل ] kıyı
sâhilhane (A-F) [ ساحل خانه ] yalı
sâhir (A) [ 1 [ ساحر büyücü 2büyüleyici
sahleb (A) [ ثعلب ] sâlep
sahn (A) [ 1 [ صحن avlu 2boşluk 3sahne 4üstü kubbeli alan
sahr (A) [ صخر ] kaya
sahra (A) [ 1 [ صحرا çöl 2kır
sahre (A) [ صخره ] kaya
saht (F) [ 1 [ سخت çok 2katı 3şiddetli 4güç
sahte (F) [ 1 [ ساخته yapay, yapma 2düzmece 3kalp, sahte
sahtekâr (F) [ 1 [ ساخته کار sahteci 2kalpazan
sahtiyan (F) [ سختيان ] işlenmiş cilalı deri
sahûr (A) [ ساحور ] sahur
sâib (A) [ صائب ] isabetli
sâibî (A) [ صائبی ] yıldıza tapan
sâid (A) [ ساعد ] kol, bilek ile dirsek arası
sâik (A) [ سائق ] sevk eden
sâika (A) [ سائقه ] yıldırım
sâil (A) [ 1 [ سائل dilenci 2soran 3akan
sâim (A) [ صائم ] oruçlu
sâir (A) [ 1 [ سائر diğer 2gezen
sâirfilmenâm (A) [ سائر فی المنام ] uyurgezer
saiy (A) [ سعی ] çalışma, çaba
sâk (A) [ 1 [ ساق baldır 2sap
sakâmet (A) [ 1 [ سقامت sakatlık 2yanlışlık
sâkeyn (A) [ ساقين ] ikizkenar
sâkeyn-i şibh-i münharif [ ساقين شبه منحرف ] yamuk
sakf (A) [ 1 [ سقف tavan 2çatı
sâkıb (A) [ 1 [ ثاقب delici 2parlak yıldız
sâkıt (A) [ 1 [ ساقط düşük, düşük cenin 2düşen
sâkıt olmak düşmek
sâkî (A) [ 1 [ ساقی içki sunan 2saka
sakil (A) [ 1 [ ثقيل ağır 2hoş olmayan, yakışmayan
sakim (A) [ سقيم ] hastalıklı, sakat
sâkin (A) [ 1 [ ساکن yerleşik 2kendi halinde
sâkit (A) [ ساکت ] suskun
sakka (A) [ سقا ] saka
sâl (F) [ سال ] yıl
salâbet (A) [ صلابت ] sağlamlık
salâh (A) [ 1 [ صلاح düzgünlük, yolunda gitme 2barış 3dine bağlılık
salâhiyet (A) [ صلاحيت ] yetki
salâhiyetdâr (A-F) [ صلاحيت دار ] yetkili
salât (A) [ صلات ] namaz
sâldîde (F) [ 1 [ سال دیده yaşlı 2deneyimli
salib (A) [ صليب ] haç
salîbî (A) [ صليبی ] haçlı
sâlifüzzikr (A) [ سالف الذکر ] zikredilen, anılan
sâlih (A) [ صالح ] dinin kurallarına uyan
sâlik (A) [ سالک ] tarikat mensubu
sâlim (A) [ 1 [ سالم sağ, esenlik içinde 2sağlam
sâlimen (A) [ سالما ] sağ salim
sâlis (A) [ ثالث ] üçüncü
sâlisen (A) [ ثالثا ] üçüncüsü, üçüncü olarak
sâlnâme (F) [ سالنامه ] yıllık
sâlûs (F) [ سالوس ] iki yüzlü
sâmân (F) [ 1 [ سامان zenginlik 2huzur 3düzen
sâmî (A) [ سامی ] yüce
sâmi’ (A) [ سامع ] dinleyen
sâmia (A) [ سامعه ] işitme duyusu
samîmâne (A-F) [ صميمانه ] içtenlikle
samîmî (A) [ صميمی ] içten
samimiyet (A) [ صميميت ] içtenlik
sâmin (A) [ ثامن ] sekezinci
sâminen (A) [ ثامنا ] sekizincisi, sekizinci olarak
sanâyi (A) [ صنایع ] sanatlar
sanâyi -i nefîse [ صنایع نفيسه ] güzel sanatlar
sandûk (A) [ صندوق ] sandık
sandukdar (A-F) [ صندوقدار ] veznedar
sanem (A) [ 1 [ صنم put 2put kadar güzel
sânevî (A) [ ثانوی ] ikinci
sânî (A) [ ثانی ] ikinci
sâni’ (A) [ 1 [ صانع yaratıcı, Tanrı 2yapan
saniye (A) [ ثانيه ] ikinci
sâniyen (A) [ ثانيا ] ikincisi, ikinci olarak
sâr (A) [ ثار ] öc
sarâhat (A) [ صراحت ] açıklık
sarâhaten (A) [ صراحة ] açıkça
sârban (F) [ ساربان ] kervancı
sarf (A) [ 1 [ صرف harcama 2gramer
sarf olunmak harcanmak
sarfiyat (A) [ 1 [ صرفيات harcamalar 2salgılar
sârî (A) [ ساری ] bulaşıcı
sarîh (A) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen
sarîhan (A) [ صریحا ] açıkça
sârik (A) [ سارق ] hırsız
sârim (A) [ صارم ] keskin
sarsar (A) [ صرصر ] fırtına
sath (A) [ سطح ] yüzey, satıh
sathî (A) [ سطحی ] yüzeysel, üstünkörü
satl (A) [ سطل ] kova
satvet (A) [ سطوت ] güçlülük
savâb (A) [ 1 [ ثواب doğru 2dürüstlük
savb (A) [ صوب ] yön
savlet (A) [ صولت ] akın, saldırı
savm (A) [ صوم ] oruç
savmaa (A) [ 1 [ صومعه manastır 2mabet
savt (A) [ صوت ] ses
sayd (A) [ صيد ] av
saydgâh (A-F) [ صيدگاه ] avlak
sâye (F) [ سایه ] gölge
sâyeban (F) [ 1 [ سایبان gölgelik 2çadır
sâyedar (F) [ سایه دار ] gölgeli
sayf (A) [ صيف ] yaz
sayfiye (A) [ صيفيه ] yazlık
sayha (A) [ صيحه ] haykırış
sâyis (A) [ سایس ] seyis
saykal (A) [ صيقل ] cila
saykalkâr (A-F) [ صيقلدار ] yaldızcı
sayyad (A) [ صياد ] avcı
saz (F) [ ساز ] enstrüman, saz

se (F) [ سه ] üç
seb’ (A) [ سبع ] yedi
seb’in (A) [ سبعين ] yetmiş
seb’ûn (A) [ سبعون ] yetmiş
sebak (A) [ سبق ] ders
sebât (A) [ ثبات ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme
sebâtkâr (A-F) [ ثباتکار ] sebat eden
sebâyidü (F) [ سه با دو ] üç ve iki
sebbâbe (A) [ سبابه ] işaret parmağı, şehadet parmağı
sebeb (A) [ سبب ] sebep, neden
sebebiyet (A) [ سببيت ] sebep olma
sebebiyet vermek sebep olmak
sebed (A) [ سبد ] sepet
sebîke (A) [ سبيکه ] külçe
sebil (A) [ 1 [ سبيل yol 2su dağıtım yeri, sebil
sebk (A) [ سبک ] üslup
sebkat (A) [ سبقت ] geçme
seblâ (A) [ سبلا ] uzun kirpikli göz
sebt (A) [ ثبت ] kayda geçirme
sebt edilmek kayda geçirilmek
sebt etmek kayda geçirmek
sebû (F) [ سبو ] testi
sebük (F) [ 1 [ سبک hafif 2kıvrak, çevik 3çabuk
sebükmağz (F) [ سبک مز ] --------
sebükmizac (F-A) [ سبک مزاج ] hoppa
sebükpây (F) [ سبک پای ] ayağına çabuk
sebükser (F) [ 1 [ سبک سر -------- 2aşağılık
sebz (F) [ سبز ] yeşil
sebze (F) [ 1 [ سبزه çimenlik 2sebze
sec’ (A) [ سجع ] seci sanatı Düzyazıda kafiyelendirme sanatı
secâyâ (A) [ سجایا ] karakterler
secdegâh (A-F) [ سجده گاه ] secde edilen yer
seciyevî (A) [ سجيوی ] karakter ile ilgili
seciyye (A) [ سجيه ] karakter
seciyyesiz (A-T) karaktersiz
sedâ (A) [ صدا ] ses
sedânüvis (A-F) [ 1 [ صدا نویس teyp 2gramofon
sedâyâ (A) [ ثدایا ] memeler
sedd (A) [ 1 [ سد set 2baraj 3engel 3kapama, tıkama 4kapatılma
sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak
sedefî (A) [ 1 [ صدفی sedefli 2sedef ile ilgili 3sedef rengi
sedy (A) [ ثدی ] meme
sefâhat (A) [ سفاحت ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü
sefâin (A) [ سفائن ] gemiler
sefâlet (A) [ سفالت ] sefillik
sefâret (A) [ سفارت ] elçilik, büyükelçilik
sefârethâne (A-F) [ سفارت خانه ] elçilik binası, elçilik
sefer (A) [ 1 [ سفر yolculuk 2savaş 3kez
seferber (A-F) [ 1 [ سفربر savaşa gönderilmiş 2savaşa hazırlanmış
seferberlik (A-F-T) savaşa hazırlanma hali, savaş hali
seferî (A) [ 1 [ سفری yolcu 2savaş ile ilgili
seffâh (A) [ 1 [ سفاح kandökücü 2cömert
seffâk (A) [ سفاک ] kandökücü
sefîd (F) [ سفيد ] beyaz, ak
sefih (A) [ سفيه ] zevk ve eğlence düşkünü
sefil (A) [ 1 [ سفيل aşağılık 2yoksul
sefile (A) [ 1 [ سفيله aşağılık kadın 2yoksul kadın 3orospu
sefîne (A) [ 1 [ سفينه gemi 2şiir mecmuası
sefir (A) [ سفير ] elçi
sefirikebir (A-F) [ سفيرکبير ] büyükelçi
seg (F) [ سگ ] köpek
segâbi (F) [ سگ آبی ] kunduz
sehâ (A) [ سخا ] cömertlik, eliaçıklık
sehâb (A) [ سحاب ] bulut
sehâbâlûd (A-F) [ سحاب آلود ] bulutlu
sehâkâr (A-F) [ سخاکار ] cömert, eliaçık
sehâkârlık (A-F-T) cömertlik, eliaçıklık
sehâvet (A) [ سخاوت ] cömertlik, eliaçıklık
sehergâh (A-F) [ سحرگاه ] seher vakti
seherhîz (A-F) [ سحرخيز ] seher vakti kalkan
sehhâr (A) [ سحار ] büyüleyici
sehî (F) [ 1 [ سهی fidan gibi 3düz, doğru
sehîkad (F-A) [ سهی قد ] servi boylu, düzgün boylu
sehîkâmet (F-A) [ سهی قامت ] servi boylu, düzgün boylu
sehîm (A) [ سهيم ] pay sahibi
sehl (A) [ سهل ] kolay
sehm (A) [ 1 [ سهم pay 2ok
sehm (F) [ سهم ] korkunç
sehmgîn (F) [ سهمگين ] korkunç
sehmnâk (F) [ سهمناک ] korkunç
sehv (A) [ سهو ] yanılgı
sehven (A) [ سهوا ] yanlışlıkla
sehviyyât (A) [ 1 [ سهویات yanlışlıklar 2yanılgılar
sekene (A) [ سکنه ] oturanlar, sâkinler
sekiz zılı'lı (T-A) sekizgen, sekiz kenarlı
sekr (A) [ سکر ] sarhoşluk
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:01:56
sekrâver (A-F) [ سکر آور ] sarhoşluk veren
sekte (A) [ 1 [ سکته durma 2kesilme
sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak
sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak
selâmet (A) [ سلامت ] esenlik
selâs (A) [ ثلاث ] üç
selâse (A) [ ثلاثه ] üç
selâset (A) [ سلاست ] akıcılık
selâsil (A) [ سلاسل ] zincirler
selâsîn (A) [ ثلثين ] otuz
selâsûn (A) [ ثلثون ] otuz
selâtîn (A) [ سلاطين ] sultanlar
selb (A) [ 1 [ سلب kapma, kendine çekme 2inkâr etme
selb etmek 1kapmak, çekmek, almak 2inkâr etmek 3yok etmek
selcûkî (A) [ سلجوقی ] Selçuklu
selef (A) [ سلف ] öncekiler, önceki görevliler
selh (A) [ سلخ ] deri yüzme
selhhâne (A-F) [ سلخ خانه ] kesim yeri, mezbaha, salhane
selîka (A) [ سليقه ] güzel konuşma ve yazma yeteneği
selim (A) [ سليم ] sağlam
selîmülkalb (A) [ سليم القلب ] temiz yürekli
selîs (A) [ سليس ] akıcı
sellebâf (A-F) [ سله باف ] sepetçi
sem (A) [ سم ] zehir
sem’ (A) [ 1 [ سمع işitme 2kulak
semâ (A) [ سما ] gökyüzü
semâcet (A) [ سماجت ] çirkinlik
semâhâne (A-F) [ سماع خانه ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan
semahat (A) [ سماحت ] iyilikseverlik
semân (A) [ ثمان ] sekiz
semânun (A) [ ثمانون ] seksen
semâvât (A) [ سموات ] gökler
semâvî (A) [ 1 [ سماوی gök ile ilgili 2tanrısal
semdâr (A-F) [ سمدار ] zehirli
semek (A) [ سمک ] balık
semen (A) [ ثمن ] değer, kıymet
semen (A) [ سمن ] semizlik
semen (F) [ سمن ] yasemin
semenber (F) [ سمنبر ] yasemin göğüslü
semend (F) [ سمند ] güzel ve çevik at
semer (A) [ 1 [ ثمر meyva 2ürün 3sonuç
semerât (A) [ 1 [ ثمرات meyvalar 2ürünler 3sonuçlar
semere (A) [ 1 [ ثمره meyva 2ürün 3sonuç
semere vermek 1meyva vermek 2sonuç vermek
semeredâr (A-F) [ 1 [ ثمره دار meyvalı 2ürün veren 3sonuç veren
semî (A) [ سميع ] çok iyi işiten
semîn (A) [ ثمين ] değerli
semin (A) [ سمين ] semirmiş, semiz
semmûr (A) [ سمور ] samur
semra (A) [ سمرا ] esmer
semt (A) [ 1 [ سمت taraf 2yöre 3mahalle
senâ (A) [ ثنا ] övgü
senâ etmek övmek
senâgû (A-F) [ ثناگو ] öven
senâhân (A-F) [ ثناخوان ] öven
senâkâr (A-F) [ ثناکار ] öven
senâya (A) [ ثنایا ] ön dişler
sencîde (F) [ سنجيده ] tartılı
sene (A) [ سنه ] yıl
sene -i hicriyye [ سنهء هجریه ] hicrî yıl
sene -i kameriyye [ سنهء قمریه ] kamerî yıl
sene -i mîlâdiyye [ سنه< ميلادیه ] miladî yıl
sene -i şemsiyye [ سنهء شمسيه ] şemsî yıl
senebesene (A-F) [ سنه بسنه ] yıldan yıla
sened (A) [ 1 [ سند belge 2tapu
senedât (A) [ سندات ] belgeler
senevât (A) [ سنوات ] yıllar
senevî (A) [ سنوی ] yıllık
seng (F) [ سنگ ] taş
sengdil (F) [ سنگ دل ] taş yürekli, acımasız
sengdilâne (F) [ سنگ دلانه ] acımasızca
sengîn (F) [ 1 [ سنگين ağır 2taştan
senglâh (F) [ سنگلاخ ] taşlık arazi
sengtıraş (F) [ سنگ تراش ] taş ustası
seniyye (A) [ سنيه ] ulu, yüce
sepîd (F) [ سپيد ] beyaz, ak
sepîdedem (F) [ سپيده دم ] tan ağartısı
ser (F) [ 1 [ سر baş 2başkan 3uç
serâ (A) [ ثرا ] toprak
serâ (F) [ سرا ] saray
serâb (A) [ سراب ] serap
serâğâz (F) [ سرآغاز ] başlangıç
serâir (A) [ سرائر ] sırlar
serâmed (F) [ سرآمد ] ileri gelen, önde gelen
serâmedân (F) [ سر آمدان ] ileri gelenler, önde gelenler
serâpâ (F) [ سراپا ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm
serâperde (F) [ 1 [ ساراپرده saray perdesi 2otağ
serâser (F) [ سراسر ] bir baştan bir başa
serâsîme (F) [ سراسيمه ] afallamış, sersemleşmiş
serasker (F-A) [ 1 [ سرعسکر başkomutan 2savunma bakanı, harbiye nazırı

seraskerî (F-A) [ 1 [ سرعسکری başkomutanlık 2savunma bakanlığı, harbiye
nazırlığı
serây (F) [ سرای ] saray
serbeser (F) [ سربسر ] bir baştan bir başa
serbest (F) [ 1 [ سربست özgür 2kayıtsız
serbestî (F) [ سربستی ] serbestlik
serbesücûd (F-A) [ سر بسجود ] alnı secdede
serbülend (F) [ سربلند ] başı yüce, yücebaşlı
serçeşme (F) [ 1 [ سرچشمه kaynak 2pınarbaşı 3önder
serd (A) [ سرد ] düzgün dile getirme
serd (F) [ 1 [ سرد soğuk 2sert, haşin
serd etmek dile getirmek
serdâr (F) [ 1 [ سردار önder 2komutan, başkomutan
serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak
serefrâz (F) [ 1 [ سرافراز başı yüce 2başta gelen
serencâm (F) [ 1 [ سرانجام son 2başa gelen olay
seretân (A) [ سرطان ] yengeç
serfirâz (F) [ سرفراز ] başı yüce
serfürû (F) [ سرفرو ] başı önde, başı eğik, itaat eden
serfürû etmek 1itaat etmek 2başını eğmek 3düşünceye dalmak
sergerdân (F) [ 1 [ سرگردان avare, aylak 2şaşkın
sergüzeşt (F) [ سرگذشت ] macera, serüven
serhad (F-A) [ سرحد ] sınır
serheng (F) [ سرهنگ ] çavuş
serî (A) [ سریع ] hızlı
serîr (A) [ سریر ] taht
serîülintikal (A) [ سریع الانتقال ] kıvrak zekalı
seriyye (A) [ سریه ] müfreze
serkâtib (F-A) [ سرکاتب ] başkâtip
serkerde (F) [ 1 [ سرکرده lider, baş 2elebaşı
serkeş (F) [ سرکش ] dikkafalı, inatçı
serkeşî (F) [ سرکشی ] dikkafalılık, inatçılık
serkûy (F) [ سرکوی ] sokak başı, mahalle başı
serlevha (F-A) [ سرلوحه ] başlık
sermâ (F) [ 1 [ سرما soğuk 2kış
sermâye (F) [ 1 [ سرمایه anapara 2genelev kadını
sermâyedâr (F) [ سرمایه دار ] sermaye sahibi, kapitalist
sermed (F) [ سرمد ] ebedî, sürekli
sermest (F) [ سرمست ] sarhoş
sermestî (F) [ سرمستی ] sarhoşluk
sermuharrir (F-A) [ سرمحرر ] başyazar
sermüneccim (F-A) [ سرمنجم ] müneccimbaşı
sernâme (F) [ سرنامه ] mektup başlığı
sernigun (F) [ سرنگون ] başaşağı, tepetakla
sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek
sernüvişt (F) [ سرنوشت ] yazgı, alın yazısı
serpuş (F) [ سرپوش ] başlık
serrâc (A) [ سراج ] saraç
serrâchâne (A-F) [ سراج خانه ] saraçhane
serserî (F) [ 1 [ سرسری aylak 2anlamsız
serşâr (F) [ سرشار ] dolu, ağzına kadar dolu
sertâpâ (F) [ سرتاپا ] baştan ayağa, baştanbaşa
sertâser (A) [ سرتاسر ] baştanbaşa
serv (F) [ سرو ] servi, selvi
serv -i bülend [ سرو بلند ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili
serv -i hırâmân [ سرو خرامان ] salınarak yürüyen sevgili
serv -i nihâl [ 1 [ سرو نهال fidan gibi düz servi 2servi boylu güzel
serv -i revân [ 1 [ سرو روان yürüyen servi 2yürüyen servi boylu güzel
servendâm (F) [ سرواندام ] servi boylu
server (F) [ سرور ] önder, lider, baş
serverân (F) [ سروران ] önderler, liderler, başlar
servet (A) [ 1 [ ثروت zenginlik, varlık 2ekonomi
servistân (F) [ سروستان ] servilik
servkadd (F-A) [ سروقد ] servi boylu
serzeniş (F) [ سرزنش ] sitem, başa kakma
serzenişkâr (F) [ سرزنشکار ] sitem edici
setr (A) [ ستر ] örtme, gizleme
setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek
settâr (A) [ 1 [ ستار örten 2günahları örten Tanrı
sevâb (A) [ 1 [ ثواب sevap 2hayır, iyilik
sevâbit (A) [ ثوابت ] yıldızlar
sevâd (A) [ 1 [ سواد karalık 2karalama, yazma
sevâhil (A) [ سواحل ] kıyılar
sevb (A) [ ثوب ] giysi
sevdâ (A) [ 1 [ سودا kara, siyah 2insan yapısında bulunan dört maddeden biri
sevdâzede (F) [ سودازده ] sevdalı
seviyye (A) [ سویه ] düzey
sevk (A) [ سوق ] gönderme
sevk -i tabi’î [ سوق طبيعی ] içgüdü
sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek
sevkülceyş (A) [ سوق الجيش ] strateji
sevkülceyşî (A) [ سوق الجيشی ] stratejik
sevr (A) [ 1 [ ثور boğa 2öküz 3boğa burcu
seyâhat (A) [ سياحت ] gezi
seyelân (A) [ سيلان ] akış, akma
seyf (A) [ سيف ] kılıç
seyfiyye (A) [ سيفيه ] asker kesimi
seyl (A) [ سيل ] sel
seylâb (A-F) [ سيلاب ] sel suyu
seylâbe (A-F) [ سيلابه ] sel suyu
seylhîz (A-F) [ سيلخيز ] su taşkını, taşkın
seyr (A) [ 1 [ سير seyir 2yürüme 3gezi 4izleme
seyr etmek izlemek
seyrân (A) [ سيران ] gezinme
seyrangâh (A-F) [ سيرانگاه ] gezinti yeri
seyrfilmenâm (A) [ سير فی المنام ] uyurgezer
seyrüsefer (A) [ سير و سفر ] trafik, gidişgeliş
seyyâh (A) [ 1 [ سياح gezgin 2turist
seyyâhin (A) [ 1 [ سياحين gezginler 2turistler
seyyâl (A) [ سيال ] akışkan
seyyâle (A) [ 1 [ سياله akıntı 2sıvı
seyyar (A) [ 1 [ سيار taşınabilir 2gezen
seyyârât (A) [ سيارات ] gezegenler
seyyâre (A) [ سياره ] gezegen
seyyiât (A) [ 1 [ سيئات günahlar 2kötülükler 3olumsuzluklar
seyyib (A) [ ثيب ] dul kadın
seyyibât (A) [ ثيبات ] dul kadınlar
seyyibe (A) [ ثيبه ] dul kadın
seyyid (A) [ 1 [ سيد Hz Hasan’yn soyundan gelen 2efendi 3ağa 4başkan
seyyie (A) [ 1 [ سيئه günah 2kötülük
sezâ (F) [ سزا ] layık, yaraşır
sezâvar (F) [ سزاوار ] layık, yaraşır

sıbt (A) [ سبط ] torun
sıbyân (A) [ صبيان ] çocuklar
sıddık (A) [ صدیق ] sözünün eri
sıdk (A) [ 1 [ صدق doğruluk 2kalp temizliği
sıfat (A) [ صفت ] özellik, vasıf
sıfât (A) [ صفات ] özellikler, vasıflar
sıfr (A) [ صفر ] sıfır
sığâr (A) [ صغار ] küçükler
sığar (A) [ صغر ] küçüklük
sıhhat (A) [ 1 [ صحت doğruluk 2sağlık
sıhhî (A) [ صحی ] sağlıkla ilgili
sıhhiye (A) [ صحيه ] sağlık işleri dairesi
sıhr (A) [ صهر ] evlilikten doğan akrabalık
sıhriyet (A) [ صهریت ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı
sıklet (A) [ 1 [ ثقلت ağırlık 2sıkıntı
sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek
sıla (A) [ صله ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi
sıla -i rahm [ صلهء رحم ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek
sıle (A) [ صله ] şaire verilen para ödülü
sımt (A) [ سمط ] dizi
sınâ’î (A) [ 1 [ صناعی sanatla ilgili 2sanayi ile ilgili
sınâat (A) [ 1 [ صناعت sanat 2sanayi
sınâât (A) [ صناعات ] sanatlar
sınâât -ı edebî [ صناعات ادبی ] edebî sanatlar
sınf (A) [ صنف ] sınıf
sırâc (A) [ سراج ] kandil
sırât (A) [ صراط ] yol
sırât -ı müstakîm [ 1 [ صراط مستقيم doğru yol 2sırat köprüsü
sırf (A) [ صرف ] sadece, yalnız
sırr (A) [ سر ] giz, sır
sıyâm (A) [ صيام ] oruç
sıyânet (A) [ صيانت ] koruma

sî (F) [ سی ] otuz
siâyet (A) [ سعایت ] çekiştirme, dedikodu
sîb (F) [ سيب ] elma
sicill (A) [ سجل ] kayıt kütüğü
sidrenişin (A-F) [ سدره نشين ] sidretülmüntehâda oturan melek
sidretülmüntehâ (A) [ سدرة المنتها ] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine
geçilemeyen bir ağaç
sifâl (F) [ سفال ] çanak çömlek
sifâlîn (F) [ سفالين ] topraktan yapılmış
sih (F) [ سيخ ] şiş
sihâm (A) [ 1 [ سهام oklar 2paylar
sihir (A) [ سحر ] büyü
sihr (A) [ سحر ] sihir, büyü
sihrâmîz (A-F) [ سحر آميز ] büyüleyici
sihrbâz (A-F) [ 1 [ سحرباز sihirbaz 2büyücü
sika (A) [ ثقه ] güvenilir kişi
sikke (A) [ 1 [ سکه madenî para 2mevlevî külahı
sikkîn (A) [ سکين ] bıçak
silâhdâr (A-F) [ سلاحدار ] silahtar
sîlî (F) [ سيلی ] tokat, sille
silk (A) [ 1 [ سلک dizi 2iplik 3meslek
sill (A) [ سل ] verem
sillürrie (A) [ سل الرئه ] akciğer veremi
silsile (A) [ 1 [ سلسله zincir 2hanedan 3sıradağ 4dizi
silsile -i merâtib [ سلسلهء مراتب ] hiyerarşi
sîm (F) [ 1 [ سيم gümüş 2gümüş tel 3gümüş para
sîmâ (F) [ 1 [ سيما yüz 2kişi
sîmâb (F) [ سيماب ] cıva
simât (A) [ 1 [ سماط sofra 2ziyafet
sîmber (F) [ سيمبر ] gümüş gibi beyaz göğüslü
sîmîn (F) [ 1 [ سيمين gümüşten 2gümüş gibi beyaz
simsâr (A) [ سمسار ] komisyoncu
simsâriyye (A) [ سمساریه ] komisyon ücreti
sîmten (F) [ سيم تن ] gümüş tenli
sîmurg (F) [ سيمرغ ] zümrütüanka
sin (A) [ 1 [ سن yaş 2diş
sinan (A) [ سنان ] mızrak
sindân (F) [ سندان ] örs
sîne (A) [ 1 [ سينه göğüs 2yürek
sine (A) [ سنه ] uyuklama

sînebend (A-F) [ سينه بند ] sütyen
sîneçâk (A-F) [ سيه چاک ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı
sînezen (A-F) [ سينه زن ] göğsünü döven
sînî (F) [ سينی ] tepsi
sinîn (A) [ سنين ] yıllar
sinn (A) [ 1 [ سن yaş 2diş
sinnen (A) [ سنا ] yaşça
sipâh (F) [ 1 [ سپاه ordu 2asker
sipâriş (F) [ سپارش ] ısmarlama
sipâs (F) [ سپاس ] şükür
sipasgüzâr (F) [ سپای گزار ] şükreden
sipeh (F) [ 1 [ سپه ordu 2asker
sipehsâlâr (F) [ سپه سالار ] başkomutan
sipihr (F) [ سپهر ] gökyüzü
sîr (F) [ سير ] sarmısak
sîr (F) [ سير ] tok
sirâyet (A) [ سرایت ] bulaşma, geçme
sirâyet etmek geçmek, bulaşmak
sîret (A) [ 1 [ سيرت hal ve gidiş 2biyografi
sirişk (F) [ سرشک ] gözyaşı
sirişt (F) [ سرشت ] yaratılış
sirkat (A) [ سرقت ] hırsızlık
sirkat edilmek çalınmak
sitâre (F) [ ستاره ] yıldız
sitâyiş (F) [ ستایش ] övgü
sitâyişkâr (F) [ 1 [ ستایشکار övücü 2öven
sitebr (F) [ 1 [ ستبر kalın 2yoğun 3kaba
sitem (F) [ 1 [ ستم zulüm 2haksızlık
sitemdîde (F) [ ست دیده ] zulme uğramış
sitemger (F) [ ستمگر ] zalim
sitemkâr (F) [ ستمکار ] zalim
sitîz (F) [ 1 [ ستيز kavga 2çekişme
sitîze (F) [ 1 [ ستيره kavga 2çekişme
sitt (A) [ ست ] altı
sitte (A) [ سته ] altı
sittîn (A) [ ستين ] altmış
sittin sene [ 1 [ ستتين سنه altmış sene 2belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman
sivâ (A) [ سوا ] öte, başka, gayrı
siyâb (A) [ ثياب ] giysiler
siyâdet (A) [ 1 [ سيادت seyyidlik 2efendilik
siyâh (F) [ سياه ] kara
siyâhbaht (F) [ سياه بخت ] karatalihli
siyâhî (F) [ 1 [ سياهی siyahlık 2zenci
siyâk u sibak (A) [ سياق و سباق ] sözün gelişi
siyâset (A) [ 1 [ سياست politika 2idam cezası
siyasî (A) [ 1 [ سياسی siyasal 2politikacı
siyasiyat (A) [ سياسيات ] politika
siyasiyûn (A) [ سياسيون ] siyasetçiler, politikacılar
siyeh (F) [ سيه ] kara, siyah
siyyânen (A) [ سيانا ] eşit olarak

sôfî (A) [ صوفی ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf
sohbet (A) [ صحبت ] konuşma

sû (F) [ سو ] yön, taraf
sû’ (A) [ سوء ] kötülük
su’âl (A) [ سؤال ] soru
su’âl eylemek soru sormak
su’âl olunmak soru sorulmak
su’âlât (A) [ سؤالات ] sorular
su’bân (A) [ ثعبان ] ejderha
su’ûbet (A) [ صعوبت ] güçlük
suâl îrad edilmek soru yöneltmek
sûbesû (F) [ سوبسو ] her taraf, her tarafta
subh (A) [ صبح ] sabah
subh ü mesâ [ صبح و مسا ] sabah akşam
subhdem (A-F) [ صبح دم ] sabah vakti, sabahleyin
subhgâh (A-F) [ صبحگاه ] sabah vakti, sabahleyin
sûd (F) [ 1 [ سود kâr, kazanç 2yarar
sudâ’ (A) [ صداع ] baş ağrısı
sûdâger (F) [ سوداگر ] tüccar
sûdmend (F) [ سودمند ] yararlı
sudûr (A) [ 1 [ صدور çıkış 2göğüsler
sûf (A) [ صوف ] yün
suffe (A) [ صفه ] sofa
sûfî (A) [ 1 [ صوفی mutasavvıf 2sofu
sûfiyye (A) [ صوفيه ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar
sufûf (A) [ صفوف ] sıralar, saflar
sugrâ (A) [ صغرا ] küçük
suhan (F) [ سخن ] söz
sûhân (F) [ سوهان ] törpü
suhen (F) [ سخن ] söz
sûhte (F) [ سوخته ] yanık
suhuf (A) [ صحف ] sayfalar
sûikasd (A-F) [ سوء قصد ] suikast, cana kıyma
sûinazar (A-F) [ سوء نظر ] kötü gözle bakış
sûiniyet (A-F) [ سوء نيت ] kötü niyet
sûizan (A-F) [ سوء ظن ] kötü kanıya düşme
sûk (A) [ سوق ] çarşı
sukût (A) [ سقوط ] düşüş
sulb (A) [ 1 [ صلب döl, soy 2katı
sulehâ (A) [ صلحا ] salih kişiler, iyi amelli kullar
sulh (A) [ صلح ] barış
sulhâmîz (A-F) [ صلح آميز ] barışçıl
sulhen (A) [ صلحا ] barış yoluyla
sulta (A) [ سلطه ] baskı
sultân (A) [ 1 [ سلطان hükümdar 2hükümdar eşi ve kız çocuğu 3sevgili
sun’ (A) [ 1 [ صنع yapma 2yaratma 3güç
sun’î (A) [ صنعی ] yapay
sunûf (A) [ صنوف ] sınıflar
sûr (A) [ سور ] hisar
sûr (A) [ 1 [ صور boru 2kıyamette üflenecek boru
sûr (F) [ 1 [ سور düğün 2şenlik
sûrâh (F) [ سوراخ ] delik
surahî (A) [ صراحی ] sürahi
sûret (A) [ 1 [ صورت yüz 2çare 3biçim 4tarz
sûretâ (A) [ صورتا ] görünüşte
sûretger (A-F) [ صورتگر ] ressam
sûrnâ (F) [ سورنا ] zurna
surre (A) [ 1 [ صره para kesesi 2hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen
paralar ve armağanlar
sûsen (F) [ سوسن ] susam
sûsmâr (F) [ سوسمار ] kertenkele
sutûh (A) [ سطوح ] yüzeyler, satıhlar
sutûr (A) [ سطور ] satırlar
suver (A) [ 1 [ صور yüzler 2çareler 3biçimler 4tarzlar
sûy (F) [ سوی ] yön, taraf
sûz (F) [ 1 [ سوز yanma 2yakma 3ateş 4yakan
sûzân (F) [ 1 [ سوزان yakıcı 2yanıcı
sûzen (F) [ سوزن ] iğne
sûzende (F) [ سوزنده ] yakıcı
sûziş (F) [ سوزش ] yanma, yangı
sûznâk (F) [ سوزناک ] yakıcı

sübhan (A) [ سبحان ] Tanrı
sübhânî (A) [ سبحانی ] tanrısal
sübût (A) [ 1 [ ثبوت sabitleşme 2gerçekleşme 3kanıtlanma
sübût bulmak gerçekleşmek, olmak
sücûd (A) [ سجود ] secde etme, yere kapanma
südde (A) [ 1 [ سده kapı 2eşik
süedâ (A) [ سؤدا ] kutlu kişiler
süfehâ (A) [ سفها ] alçaklar, sefihler
süferâ (A) [ سفرا ] elçiler, büyükelçiler
süflî (A) [ 1 [ سفلی aşağı, aşağıda 2adi, bayağı
süfte (F) [ سفته ] delinmiş
süfün (A) [ سفن ] gemiler
sügur (A) [ ثغور ] sınırlar
sühan (F) [ سخن ] söz
sühandan (F) [ سخندان ] söz bilen, sözden anlayan
sühanperdaz (F) [ سخن پرداز ] ağzı laf yapan
sühûlet (A) [ سهولت ] kolaylık
sühûnet (A) [ سخونت sıcaklık
sükkân (A) [ سکان oturanlar, sakinler
sükker (A) [ سکر şeker
sükûn (A) [ سکون sakinlik, hareketsizlik
sükûnet (A) [ سکونت sakinlik, hareketsizlik 2rahatlık
sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek
sükût (A) [ سکوت ] sessizlik
sülâle (A) [ سلاله ] soy sop
sülâsâ (A) [ ثلثا ] salı
süllem (A) [ سلم ] merdiven
süls (A) [ ثلث ] üçtebir
sülûk (A) [ 1 [ سلوک yola girme 2tarikata girme
sülüsân (A) [ ثلثلان ] üçte iki
süm (F) [ سم ] toynak
sümpâre (F) [ سم پاره ] zımpara
sümûm (A) [ سموم ] zehirler
sünbâde (F) [ سنباده ] zımpara
sünbül (F) [ سنبل ] sümbül
sünbüle (A) [ سنبله ] başak
sünen (A) [ سنن ] sünnetler
sünûhat (A) [ سنوحات ] akla gelenler, içe doğanlar
sürâdık (A) [ سرادق ] saray perdesi
sürb (F) [ 1 [ سرب kurşun 2kalay
süreyya (A) [ ثریا ] Ülker, Pervin
sürfe (F) [ سرفه ] öksürük
sürh (F) [ 1 [ سرخ kırmızı, kızıl 2kırmızı mürekkep
sürmedan (T-F) [ سرمه دان ] sürmelik
sürûd (F) [ سرود ] şarkı, melodi
sürur (A) [ سرور ] sevinç
sürûrengîz (A-F) [ سرور انگيز ] sevinçli
sürûş (F) [ سروش ] melek
süst (F) [ 1 [ سست gevşek 2tembel, uyuşuk
sütre (A) [ 1 [ ستره örtü 2perde
sütûde (F) [ ستوده ] övülmüş
sütûn (F) [ ستون ] direk
sütur (F) [ 1 [ ستور binek hayvanı 2yük hayvanı
süvar (F) [ 1 [ سوار binmiş 2binen
süvârî (F) [ 1 [ سواری binici 2atlı asker 3gemi kaptanı
süyûf (A) [ سيوف ] kılıçlar

Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:04:01

- Ş -

şerâfet (A) [ 1 [ شرافت şereflilik 2soyluluk
şerâit (A) [ شرائط ] koşullar
şerâket (A) [ شراکت ] ortaklık
şerâre (A) [ شراره ] kıvılcım
şerâret (A) [ شرارت ] kötülük, şerlilik
şerâyi’ (A) [ شرایع ] şeriat hükümleri
şerbet (A) [ شربت ] şurup
şeref (A) [ 1 [ شرف şeref 2üstünlük 3kıvanç
şerefbahş (A-F) [ شرفبخش ] şeref veren
şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak
şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak
şerefvârid olmak şerefle gelmek
şerefvusûl olmak şerefle gelmek
şerefzâhir olmak şerefle çıkmak
şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak
şerer (A) [ شرر ] kıvılcımlar
şerh (A) [ 1 [ شرح açma 2açılama
şerha (A) [ شرحه ] dilim dilim olmuş
şerha şerha dilim dilim, parçamparça
şeriat (A) [ 1 [ شریعت din hükümleri 2doğru yol
şerif (A) [ 1 [ شریف şerefli 2Hz Hüseyin soyundan gelen
şerik (A) [ 1 [ شریک ortak 2okul arkadaşı
şerîr (A) [ شریر ] kötü, şirret
şerîta (A) [ شریطه ] koşul
şerm (F) [ شرم ] utanç, utanma
şermende (F) [ شرمنده ] utangaç
şermendegî (F) [ شرمندگی ] utangaçlık
şermgîn (F) [ شرمگين ] utangaç
şermnâk (F) [ شرمناک ] utangaç
şermsâr (F) [ شرمسار ] utangaç
şerr (A) [ 1 [ شر kötülük 2kötü davranış
şerîr (A) [ شریر ] kötü insan, kötülük eden insan
şest (F) [ 1 [ شست okçu yüksüğü 2olta
şeş (F) [ شش ] altı
şeşbeş (F-T) [ شش بش ] altı ve beş
şeşcihar (F) [ شش جهار ] altı ve dört
şeşise (F) [ شش و سه ] altı ve üç
şeşiyek (F) [ شش و یک ] altı ve bir
şeşper (F) [ شش پر ] topuz
şeşüdü (F) [ شش و دو ] altı ve iki
şeşüm (F) [ ششم ] altıncı
şeşüse (F) [ شش و سه ] altı ve üç
şeşüyek (F) [ شش و یک ] altı ve bir
şetâret (A) [ شطارت ] neşe
şetm (A) [ شتم ] küfür, sövgü
şetm etmek küfretmek, sövmek
şevâgil (A) [ شواغل ] uğraşılar
şevher (F) [ شوهر ] koca
şevk (A) [ 1 [ شوق çok isteme 2sevinç
şevket (A) [ شوکت ] ululuk
şevketmeâb (A) [ شوکت مآب ] yüce padişah
şevketpenâh (A-F) [ شوکت پناه ] yüce padişah
şey’ (A) [ شیء ] şey
şey’î (A) [ شيئی ] nesnel, objektif
şey’iyet (A) [ شيئيت ] nesnellik, objektiflik
şeyâtin (A) [ شياطين ] şeytanlar
şeyb (A) [ شيب ] yaşlılık, ihtiyarlık
şeydâ (F) [ شيدا ] mecnun
şeyh (A) [ 1 [ شيخ yaşlı, ihtiyar 2tarikat şeyhi
şeyhûhet (A) [ شيخوخت ] yaşlılık
şeytanet (A) [ شيطنت ] şeytanlık, hilekârlık
şeytânî (A) [ 1 [ شيطانی şeytanlık 2şeytanca

şıhne (A) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi
şık (A) [ شق ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası

şi’r (A) [ شعر ] şiir
şîa (A) [ شيعه ] şiî
şiâr (A) [ 1 [ شعار slogan 2işaret
şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek
şibh (A) [ 1 [ شبه benzeme 2benzer
şibh-i cezîre (A-F) [ شبه جزیره ] yarımada
şibh-i münharif (A-F) [ شبه منحرف ] yamuk
şicâ’ (A) [ شجاع ] cesurlar
şiddet (A) [ 1 [ شدت sertlik 2aşırılık, fazlalık
şiddetle (A-T) kesin olarak
şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek
şifa bulmak iyileşmek
şifâ’ (A) [ شفاء ] şifa,iyileşme
şifâbahş (A-F) [ شفابخش ] şifa verme, iyileştirme
şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek
şifâhane (A-F) [ شفاخانه ] hastane
şifâhen (A) [ شفاها ] sözlü olarak
şifâhî (A) [ شفاهی ] sözlü olarak
şifakâr (A-F) [ شفاکار ] şifa veren, iyileştiren
şifânâpezîr (A-F) [ شفاناپذیر ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz
şifâresân (A-F) [ شفارسان ] şifa veren, iyileştiren
şifâyâb (A-F) [ شفایاب ] şifa bulan
şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek
şîfte (F) [ شيفته ] delicesine aşık
şîftedil (F) [ شيفته دل ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık
şihâb (A) [ 1 [ شهاب akan yıldız, kayan yıldız 2kıvılcım
şîhe (F) [ شيهه ] kişneme
şîî (A) [ شيعی ] şiî, şîa mezhebine mensup
şiirâlud (A-F) [ شعر آلود ] şiirli
şîiyyet (A) [ شيعيت ] şiîlik
şikâf (F) [ ] 1 شکاف yarık 2yaran
şikâr (F) [ 1 [ شکار av 2av hayvanı
şikâr etmek avlamak
şikâr olmak avlanmak, av olmak
şikârgah (F) [ شکارگاه ] avlak
şikârî (F) [ 1 [ شکاری avcı 2av ile ilgili
şikâyât (A) [ شکایات ] şikayetler
şikâyet (A) [ شکایت ] sızlanma, şikayet
şikâyetnâme (A-F) [ 1 [ شکایت نامه şikayet mektubu 2şikayeti konu alan
yapıt
şikem (F) [ 1 [ شکم karın 2mide
şikembe (F) [ شکمبه ] işkembe
şikemderd (F) [ شکم درد ] karın ağrısı
şikemperest (F) [ شکم پرست ] obur
şikemperver (F) [ شکم پرور ] obur
şiken (F) [ 1 [ شکن kıran 2kıvrım, büklüm
şikence (F) [ شکنجه ] işkence
şikest (F) [ 1 [ شکست kırık 2yenilgi 3kırma 4kırılma
şikest bulmak kırılmak
şikest olmak kırılmak
şikeste (F) [ 1 [ شکسته kırık 2yenik, mağlup
şikestebâl (F) [ 1 [ شکسته بال kanadı kırık 2çaresiz, üzgün
şikestebeste (F) [ شکسته بسته ] kırık dökük
şikestedil (F) [ شکسته دل ] gönlü yaralı
şikestetâli’ (F-A) [ شکسته طالع ] talihsiz
şimâl (A) [ 1 [ شمال kuzey 2sol
şimâlen (A) [ 1 [ شمالا kuzeyden 2kuzeyde
şimâlî (A) [ شمالی ] kuzeye ait kutb-i ~ kuzey kutbu
şimşâd (F) [ شمشاد ] şimşir
şimşir (F) [ شمشير ] kılıç
şinâs (F) [ 1 [ شناس tanıyan 2bilen 3sayan
şîr (F) [ شير ] arslan
şîr (F) [ شير ] süt
şîrâze (F) [ 1 [ شيرازه kitap sırtındaki kumaş şerit 2düzen
şîrdan (F) [ شيردان ] şirden
şîrdil (F) [ شيردل ] yiğit, arslan yürekli
şîre (F) [ 1 [ شيره şıra 2özsuyu 3süt
şîrhar (F) [ شيرخوار ] süt çocuğu
şîrin (F) [ 1 [ شيرین tatlı 2şirin, sevimli
şîrinkâr (F) [ شيرینکار ] davranışları güzel
şîrinzeban (F) [ شيرین زبان ] tatlı dilli
şirk (A) [ شرک ] Tanrı’ya ortak koşma
şirket (A) [ شرکت ] ortaklık
şîrmerd (F) [ شيرمرد ] yürekli, yiğit
şîrpençe (F) [ 1 [ شيرپنچه arslan pençesi 2sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan
çıbanı
şirret (A) [ 1 [ شرت kötülük 2kötü insan
şiryân (A) [ شریان ] atardamar
şîşe (F) [ شيشه ] şişe
şitâ (A) [ شتا ] kış
şitâbân (F) [ شتابان ] koşan, seğirten
şitâbân olmak koşmak, seğirtmek
şitâiyye (A) [ 1 [ شتائيه kışlık 2kış için yazılan şiir
şîve (F) [ 1 [ شيوه tarz, usül 2naz, işve 3aksan
şîvebaz (F) [ شيوه باز ] işveli
şîvekâr (F) [ شيوه کار ] işveli, cilveli
şîven (F) [ شيون ] ağıt

şöhre (A) [ شهره ] ünlü
şöhret (A) [ شهرت ] ün
şöhretşiâr (A) [ شهرت شعار ] ünlü

şu’le (A) [ شعله ] alev, şule
şu’ledar (A-F) [ شعله دار ] alevli, şuleli
şu’lereng (A-F) [ شعله رنگ ] alev rengi
şu’lever (A-F) [ 1 [ شعله ور alevli 2parlak, aydınlık
şuâ (A) [ شعاع ] ışın
şuâât (A) [ شعاعات ] ışınlar
şuabât (A) [ شعبات ] şubeler
şuarâ (A) [ شعرا ] şairler
şube (A) [ شعبه ] kol, dal, şube
şubede (F) [ شعبده ] hokkabazlık
şubedebâz (F) [ شعبده باز ] hokkabaz
şuebât (A) [ شعبات ] şubeler
şugl (A) [ شغل ] iş, uğraşı
şugûl (A) [ شغول ] uğraşılar
şûh (F) [ 1 [ شوخ oynak ve neşeli 2hareketlerinde serbest olan 3 neşeli güzel
şûhmeşreb (F-A) [ شوخ مشرب ] şen şakrak
şûm (F) [ شوم ] uğursuz, şom
şûr (F) [ 1 [ شور heyecan, coşku 2tuzlu 3gürültü
şûrâ (A) [ شورا ] danışma
şûrbaht (F) [ شوربخت ] talihsiz
şûre (F) [ شوره ] çorak
şûrezâr (F) [ شوره زار ] çorak arazi
şûrîde (F) [ 1 [ شوریده perişan 2karasevdalı
şûrîdebaht (F) [ شوریده بخت ] talihsiz
şûrîdehâtır (F-A) [ شوریده خاطر ] gönlü perişan, aklı karışık
şûristân (F) [ شورستان ] çorak arazi
şûriş (F) [ شورش ] kargaşa
şurta (A) [ شرطه ] öncü asker
şurûb (A) [ شروب ] şurup
şurût (A) [ شروط ] koşullar
şuûbiyye (A) [ شعوبيه ] şuûbîlik
şuûn (A) [ 1 [ شئون işler 2olaylar
şuur (A) [ شعور ] bilinç
şûy (F) [ شوی ] koca

şübhe (A) [ شبهه ] şüphe
şübhedar (A-F) [ شبهه دار ] şüpheli, kuşkulu
şücâ’ (A) [ شجاع ] cesur
şücâ’at (A) [ شجاعت ] cesurluk, yiğitlik
şüfeâ (A) [ شفعا ] şefaatçılar
şühedâ (A) [ شهدا ] şehitler
şühud (A) [ 1 [ شهود görme 2görünme 3tanıklar
şühûr (A) [ شهور ] aylar
şükr (A) [ شکر ] şükür, teşekkür
şükrân (A) [ شکران ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi
şükrâne (A-F) [ شکرانه ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti
şükrgüzar (A-F) [ شکرگزار ] teşekkür eden
şükûfe (F) [ شکوفه ] çiçek
şükûfezar (F) [ شکوفه زار ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi
şükûh (F) [ شکوه ] görkem, ululuk
şüküfte (F) [ شکفته ] açılmış, çiçek açmış
şükür (A) [ شکر ] teşekkür, iyilik bilme
şümâr (F) [ 1 [ شمار sayı 2sayan
şümûl (A) [ 1 [ شمول kapsam 2kapsama
şümürde (F) [ شمرده ] sayılı
şüpüş (F) [ شپش ] bit
şürb (A) [ شرب ] içme
şürefâ (A) [ شرفا ] şerifler, Hz Muhammed soyundan gelenler
şürekâ (A) [ شرکا ] ortaklar
şürû (A) [ شروع ] başlama
şürûh (A) [ شروح ] şerhler, açılamalar
şürûr (A) [ شرور ] kötülükler
şürut (A) [ شروط ] koşullar
şüs (F) [ شس ] akciğer
şüst (F) [ شست ] yıkama
şüstüşû (F) [ 1 [ شست و شو yıkama 2yıkanma
şüş (F) [ شش ] karaciğer
şütür (F) [ شتر ] deve
şütürban (F) [ شتربان ] deveci
şütürdil (F) [ شتردل ] kinci
şütürhâr (F) [ شترخوار ] deve dikeni
şütürmürg (F) [ شترمرغ ] devekuşu
şüûn (A) [ 1 [ شئون işler 2olaylar
şüûnât (A) [ شئونات ] olaylar
şüyû (A) [ 1 [ شيوع yayılma 2dağılma 3duyulma
şüyûh (A) [ 1 [ شيوخ şeyhler 2ihtiyarlar, yaşlılar
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:06:29
- T -

tard (A) [ 1 [ طرد kovma 2görevden uzaklaştırma
tard etmek kovmak
târem (F) [ تارم ] kubbe
tarf (A) [ طرف ] akış
tarfe (A) [ طرفه ] göz açıp kapayış
tarfetülayn (A) [ طرفة العين ] göz açıp kapayıncaya dek, bir anda
tarh (A) [ 1 [ طرح atma 2düzenleme 3desen 4plan
târık (A) [ طارق ] Çulpan, Zühre, Venüs
târihnüvis (A-F) [ تاریخ نویس ] tarihçi, tarih yazarı
târihşinâs (A-F) [ تاریخ شناس ] tarihçi
tarîk (A) [ 1 [ طریق yol 2yöntem 3meslek 4tarikat
târîk (F) [ تاریک ] karanlık
tarrâr (A) [ طرار ] yankesici
târümâr (F) [ 1 [ تارومار dağınık 2perişan
târümâr etmek 1dağıtmak, karıştırmak 2perişan etmek
tarümâr olmak 1dağılmak, karışmak 2perişan olmak
târüpûd (F) [ 1 [ تار و پود kumaşın çözgü ve atkısı 2doku
tarz (A) [ 1 [ طرز şekil, biçim 2yöntem
tâs (F) [ تاس ] tas
tasaddî (A) [ تصدی ] girişme, başlama, el atma
tasaddî etmek girişmek, başlamak, el atmak
tasallut (A) [ تسلط ] musallat olma
tasannu (A) [ تصنع ] yapmacık
tasarruf (A) [ 1 [ تصرف tutum 2elinde bulundurma 3para arttırma
tasâvîr (A) [ تصاویر ] resimler
tasavvufî (A) [ تصوفی ] tasavvuf ile ilgili
tasavvur (A) [ تصور ] zihinde kurma
tasavvurât (A) [ تصورات ] tasavvurlar
tasdî’ (A) [ تصدیع ] baş ağrıtma, rahatsız etme
tasdî’ etmek baş ağrıtmak, rahatsız etmek
tasdîk (A) [ تصدیق ] onay, doğrulama
tasdîk etmek onaylamak
tâse (F) [ تاسه ] tasa
tasfiye (A) [ 1 [ تصفيه arıtma 2temizleme
tasfiye edilmek 1arıtılmak 2temizlenmek
tasfiye etmek 1arıtmak 2temizlemek
tasfiyehane (A-F) [ تصفيه خانه ] rafineri
tasgîr (A) [ تصغير ] küçültme
tashîf (A) [ تصحيف ] kelimeyi yanlış yazma
tashih (A) [ تصحيح ] düzelti
tashih edilmek düzeltilmek
tashih etmek düzeltmek
tâsi’ (A) [ تاسع ] dokuzuncu
tâsi’an (A) [ تاسعا ] dokuzuncusu
tâsme (F) [ تاسمه ] tasma
tasmîm (A) [ تصميم ] kesin karar
tasmîm ittihaz etmek karar almak
tasmîmât (A) [ تصميمات ] kesin kararlar
tasnî’ (A) [ 1 [ تصنيع yapma 2uydurma
tasnî’ olunmak yapılmak, oluşturulmak
tasnîf (A) [ تصنيف ] sınıflandırma
tasrîf (A) [ تصریف ] fiil çekimi
tasrîf etmek fiil çekmek
tasrîh (A) [ تصریح ] açıkça belirtme
tasrîh etmek açıkça belirtmek
tasrîhen (A) [ تصریحا ] açıkça bildirerek
tasvib (A) [ تصویب ] uygun görme
tasvîb edilmek uygun görülmek
tasvîb etmek uygun görmek
tasvîb olunmak uygun görülmek
tasvîr (A) [ 1 [ تصویر resmetme 2resim 3niteleme
tasvirkâr (A-F) [ تصویرکار ] tasvir edici, tasvir eden
taşt (F) [ طشت ] leğen
tatbîk (A) [ تطبيق ] uygulama
tatbîkan (A) [ تطبيقا ] uygulayarak
tatbîkat (A) [ 1 [ تطبيقات uygulamalar 2tatbikat
tatbîkat yapmak uygulama yapmak
tatbîkî (A) [ تطبيقی ] uygulamalı
tathîr (A) [ تطهير ] temizleme
tathîrat (A) [ تطهيرات ] temizlik
tatlîk (A) [ تطليق ] boşama
tatmin (A) [ 1 [ تطمين doyurma 2doyma
tatvîl (A) [ تطویل ] uzatma
tâûn (A) [ طاعون ] veba
tav’ (A) [ طوع ] boyun eğme, itaat
tav’an (A) [ طوعا ] isteyerek
tav’î (A) [ طوعی ] kendiliğinden
tavâf (A) [ طواف ] etrafında dönme
tavâf etmek etrafında dönmek
tavâif (A) [ 1 [ طوائف zümreler 2tayfalar 3kavimler
tavassut (A) [ توسط ] aracılık
tavassut etmek aracılık etmek, aracı olmak
tavattun (A) [ توطن ] yerleşme, yurt tutma
tavattun etmek yerleşmek, yurt tutmak
tavîl (A) [ 1 [ طویل uzun 2uzun süreli
tavk (A) [ 1 [ طوق kolye, gerdanlık 2tasma
tavr (A) [ طور ] tavır
tavsîf (A) [ توصيف ] vasıflandırma, niteleme
tavsîf edilmek vasıflandırılmak, nitelenmek
tavsîf etmek vasıflandırmak, nitelemek
tavsiye (A) [ 1 [ توصيه vasiyet etme 2ısmarlama 3öğüt verme
tâvus (A) [ طاوس ] tavus kuşu
tavzîf (A) [ توظيف ] görevlendirme
tavzîh (A) [ توضيح ] açıklama
tavzîh etmek açıklamak, açıklığa kavuşturmak
tavzîhat (A) [ توضيحات ] açıklamalar
tây (F) [ تای ] denk, eşit
taylasan (A) [ طيلسان ] sarığın sarkan ucu
tayr (A) [ طير ] kuş
tayy (A) [ 1 [ طی geçip gitme 2katlama, dürme 3silme 4yok etme
tayyâr (A) [ طيار ] uçucu
tayyâre (A) [ طياره ] uçak
tayyib (A) [ طيب ] güzel, hoş
tayyibe (A) [ طيبه ] iyi davranış
tâz (F) [ تاز ] koşma, koşuşturma
taz’îf (A) [ 1 [ تضعيف zayıf düşürme 2iki kat yapma
tazallüm (A) [ تظلم ] sızlanma, yakınma
tazallüm etmek sızlanmak, yakınmak
tazammun (A) [ 1 [ تضمن içinde bulundurma 2kefil olma
tazammun etmek 1içinde bulundurmak 2kefil olmak
tazarru’ (A) [ تضرع ] yalvarıp yakarma
tazarru’ât (A) [ تضرعات ] yalvarıp yakarmalar
tazarrur (A) [ تضرر ] zarar görme, zarar etme
tâze (F) [ 1 [ تازه körpe, taze 2genç 3yeni
tâzegî (F) [ 1 [ تازگی körpelik, tazelik 2gençlik 3yenilik
tâzî (F) [ 1 [ تازی Arapça 2tazı
tâziyân (F) [ تازیان ] araplar
tâziyâne (F) [ 1 [ تازیانه kırbaç 2tezene
tazmîn (A) [ 1 [ تضمين zarar ödeme, tazminat verme, zarar karşılama 2bir
başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma
tazmîn edilmek tazminat verilmek, zarar karşılanmak
tazmîn etmek 1tazminat vermek, zararı karşılamak 2içinde bulundurmak,
içermek
tazmînât (A) [ تضمينات ] zarar ödemeleri, tazminat
tazmînat vermek zarar ödemesinde bulunmak
tazyîk (A) [ 1 [ تضييق sıkıştırma, daraltma 2basınç yapma, bastırma 3basınç
tehâsum (A) [ تخاصم ] birbirine düşmanlık gütme
te’hîrli (A-T) gecikmeli
te’cîl (A) [ تأجيل ] geciktirme, erteleme
te’cîl edilmek geciktirilmek, ertelenmek
te’cîl etmek geciktirmek, ertelemek
te’dîb (A) [ 1 [ تأدیب eğitme, terbiye etme 2cezalandırma
te’dîb etmek 1eğitmek, terbiye etmek 2cezalandırmak
te’dîb olunmak 1eğitilmek, terbiye edilmek 2cezalandırılmak
te’diyât (A) [ تأدیات ] ödemeler
te’diye (A) [ تأدیه ] ödeme
te’diye edilmek ödenmek
te’diye etmek ödemek
te’hîr (A) [ 1 [ تأخير geciktirme 2gecikme
te’hîr edilmek geciktirilmek
te’hîr etmek geciktirmek
te’kîd (A) [ تأکيد ] pekiştirme, sağlamlaştırma
te’kîd etmek 1pekiştirmek, sağlamlaştırmak 2önceki yazıyı tekrarlamak
te’lîf (A) [ 1 [ تأليف yanyana getirme, alıştırma 2kaleme alma, yazma
te’lîf edilmek 1bir araya getirilmek, birleştirilmek 2kaleme alınmak, yazılmak
te’lîf etmek 1bir araya getirmek 2kaleme almak, yazmak
te’lîf olunmak 1bir araya getirilmek, birleştirilmek 2kaleme alınmak
te’lîfât (A) [ تأليفات ] kaleme alınmış eserler
te’lifbîn (A-F) [ تأليف بين ] uzlaştırıcı, birleşirici
te’lîfkerde (F) [ تأليف کرده ] biri tarafından kaleme alınmış
te’nîs (A) [ تأنيس ] alıştırma
te’sîr (A) [ 1 [ تأثير iz bırakma 2etkileme 3etki
te’sîrât (A) [ تأثيرات ] etkiler
te’sîs (A) [ 1 [ تأسيس kurma 2temel atma 3kuruluş
te’sîs edilmek kurulmak
te’sîs etmek kurmak
te’sîsât (A) [ 1 [ تأسيسات kuruluşlar 2düzenek
te’vîl (A) [ تأویل ] başka bir yorum getirme
te’vîl etmek başka bir yorum getirmek
te’yîd (A) [ تأیيد ] pekiştirme
te’yîd edilmek pekiştirilmek
te’yîd etmek pekiştirmek
teâdül (A) [ تعادل ] denklik
teâkub (A) [ تعاقب ] birbirini izleme
teâkub etmek birbirini izlemek
teâkud etmek karşılıklı akitleşmek
teâlî (A) [ تعالی ] yükselme
teâmül (A) [ 1 [ تعامل alışılagelmiş uygulama 2iş 3tepkime
teâmülât (A) [ تعاملات ] alışılagelmiş uygulamalar
tearrî (A) [ 1 [ تعری arınma 2çıplaklaşma
teâruz (A) [ تعارض ] karşılıklı zıtlık, çelişme
teâruz etmek çelişmek
teârüf (A) [ 1 [ تعارف birbirini bilme 2herkesçe bilinme
teâtî (A) [ تعاطی ] birbirine verme
teâtî edilmek birbirine verilmek
teâvün (A) [ تعاون ] yardımlaşma
teb (F) [ 1 [ تب ateş, hastalık harareti 2sıtma
teb’îd (A) [ 1 [ تبعيد uzaklaştırma 2sürgün etme
teb’îd edilmek 1uzaklaştırılmak 2sürgün edilmek
teb’îd etmek 1uzaklaştırmak 2sürgün etmek
tebaa (A) [ تبعه ] uyruk, teba
tebâh (F) [ 1 [ تباه yok olmuş 2yıkılmış 3bozulmuş, çürümüş
tebâh etmek 1yok etmek 2yıkmak 3bozmak, çürütmek
tebâh olmak 1yok olmak 2yıkılmak 3bozulmak, çürümek
tebahhur (A) [ تبخر ] buharlanma
tebahhur (A) [ 1 [ تبحر göllenme 2derin bilgi sahibi olma, uzmanlaşma
tebahhur etmek buharlanmak
tebâhkâr (F) [ تباهکار ] yok eden, mahveden, yıkan
tebahtur (A) [ تبختر ] kibirlenerek yürüme
tebaiyyet (A) [ تبعيت ] uyrukluk
tebaiyyeten (A) [ تبعية ] uyarak
tebâr (F) [ تبار ] soy
tebâşîr (F) [ تباشير ] tebeşir
tebâüd (A) [ تباعد ] uzaklaşma
tebâüd etmek uzaklaşmak
tebâyün (A) [ تباین ] zıtlık, aykırılık
tebcîl (A) [ تبجيل ] ululama
tebcîl edilmek ululanmak
tebcîl etmek ululamak
tebcilkârlık (A-F-T) yüceltme, ululama
tebdîl (A) [ تبدیل ] değiştirme, dönüştürme, değişiklik
tebdîl edilmek değiştirilmek, dönüştürülmek
tebdîl etmek değiştirmek, dönüştürmek
tebdîl olmak dönüşmek
tebdîlen (A) [ 1 [ تبدیلا değiştirerek, dönüştürerek 2değiştirilerek,
dönüştürülerek
tebe’a (A) [ تبعه ] tebalar, uyruklar
tebe’an (A) [ تبعا ] uyarak
tebeddül (A) [ تبدل ] değişim
tebeddül etmek değişmek
tebeddülât (A) [ تبدلات ] değişimler, değişiklikler
tebellüğ (A) [ تبلغ ] alma
tebellüğ etmek bizzat almak
teber (F) [ تبر ] balta
teberdâr (F) [ تبردار ] baltacı
teberrâ (A) [ تبرا ] uzak durma
teberru (A) [ تبرع ] bağış
teberruan (A) [ تبرعا ] bağışlayarak
teberruât (A) [ تبرعات ] bağışlar
teberrüd (A) [ تبرد ] soğuma
teberrüd etmek soğumak
teberrük (A) [ تبرک ] mübarek görme, kutlu sayma
teberrüken (A) [ تبرکا ] mübarek görerek,uğur sayarak
teberzin (F) [ تبرزین ] savaş baltası
tebessüm (A) [ تبسم ] gülümseme
tebessüm etmek gülümsemek
tebettül (A) [ تبتل ] köşesine çekilme
tebettül etmek köşesine çekilmek
tebevvül (A) [ تبول ] idrar yapma, işeme
tebeyyün (A) [ تبين ] ortaya çıkma, anlaşılma
tebeyyün etmek ortaya çıkmak, anlaşılmak
tebhâl (A) [ تبخال ] uçuk
tebhîr (A) [ تبخير ] buharlaştırma
teblerze (F) [ تب لرزه ] sıtma nöbeti
teblîğ (A) [ 1 [ تبليغ bildiri 2yetiştirme
teblîğât (A) [ تبليغات ] bildiriler
tebrîd (A) [ تبرید ] soğutma
tebrie (A) [ تبرئه ] arındırma, temize çıkarma
tebrie etmek temize çıkarmak
tebrîk (A) [ تبریک ] kutlama
tebrîk edilmek kutlanmak
tebrîk etmek kutlamak
tebrîkât (A) [ تبریکات ] kutlamalar
tebrîkname (A-F) [ تبریک نامه ] kutlama yazısı
tebşîr (A) [ تبشير ] müjdeleme
tebşîr etmek müjdelemek
tebyîn etmek açıklığa kavuşturmak
tebyîz etmek temize çekmek
tebzîr etmek savurganlık etmek, israf etmek
tecâhül (A) [ تجاهل ] bilmezlikten gelme
tecârib (A) [ تجارب ] tecrübeler, denemeler
tecâsür (A) [ تجاسر ] yüreklenme
tecâvüz (A) [ 1 [ تجاوز haddini aşma, sınırı geçme 2sarkıntılık etme
tecâvüz etmek 1sınırı geçmek, başkasının haklarını hiçe saymak 2ırza geçmek
tecavüzkâr (A-F) [ 1 [ تجاوزکار sınırı geçen, saldırgan 2sarkıntılık eden
tecdîd (A) [ 1 [ تجدید yenileme 2yenilenme
tecdîd edilmek yenilenmek
tecdîd etmek yenilemek
tecdîd olunmak yinelenmek
teceddüd (A) [ تجدد ] yenilenme, yenilik
teceddüdât (A) [ تجددات ] yenilenmeler, yenilikler
tecellî (A) [ 1 [ تجلی görünme, ortaya çıkma 2kader
tecellî etmek görünmek
tecellîgâh (A-F) [ تجليگاه ] görünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri
tecemmu (A) [ تجمع ] toplanma, bir araya gelme
tecemmu etmek toplanmak, bir araya gelmek
tecemmül (A) [ تجمل ] süslenme
tecennün (A) [ تجنن ] cinnet geçirme
tecerru’ (A) [ تجرع ] yudumlama
tecerru’ etmek yudumlamak
tecerrüd (A) [ 1 [ تجرد bekarlık 2çıplaklık 3soyutlanma
tecerrüd etmek 1çıplak kalmak 2soyutlanmak
tecessüm (A) [ تجسم ] cisimleşme, şekillenme
tecessüm etmek cisim halinde ortaya çıkmak
tecessüs (A) [ 1 [ تجسس araştırma 2merak
tecessüs etmek araştırmak
tecessüskâr (A-F) [ تجسسکار ] meraklı, mütecessis
tecevvüf (A) [ تجوف ] kofluk
tecezzî (A) [ تجزی ] bölünme, parçalanma, ayrışma
techîl (A) [ تجهيل ] bilgisizliğini çıkarma
techîz (A) [ تجهيز ] donatım
techîz edilmek donatılmak
techîz etmek donatmak
techîzât (A) [ تجهيزات ] donatım
tecnîs (A) [ تجنيس ] cinas yapma, iki anlamlı söz kullanma
tecribe (A) [ 1 [ تجربه deneme, sınama 2deneyim
tecribî (A) [ تجربی ] deneysel, tecrübî
tecrîd (A) [ تجرید ] soyutlama
tecrîd edilmek soyutlanmak
tecrîd etmek soyutlamak
tecrîden (A) [ تجریدا ] soyutlayarak
tecrübe (A) [ 1 [ تجربه deneme, sınama 2deneyim
tecrübe edilmek denenmek, sınanmak
tecrübe etmek denemek, sınamak
tecvîd (A) [ تجوید ] Kur’ân’ı usûlüne göre okuma
tecvîz (A) [ 1 [ تجویز uygun görme 2izin verme
teczie (A) [ تجزئه ] parçalara ayırma, bölme
teczîr (A) [ تجذیر ] karekök alma
tecziye (A) [ تجزیه ] cezalandırma
tecziye edilmek cezalandırılmak
tecziye etmek cezalandırmak
tecziye olunmak cezalandırılmak
tedâbir (A) [ تدابير ] çareler, tedbirler
tedâfü (A) [ تدافع ] savunma
tedâfüî (A) [ تدافعی ] savunma ile ilgili
tedâhül (A) [ 1 [ تداخل karışma 2yığılışma
tedâî (A) [ تداعی ] çağrışım
tedarikât (A) [ تدارکات ] hazırlıklar
tedârukât (A) [ تدارکات ] hazırlıklar
tedârük (A) [ تدارک ] hazırlama, temin etme
tedâvül (A) [ تداول ] dolaşım
tedbîr (A) [ تدبير ] çare, önlem
tedbîrülmenzil (A) [ تدبيرالمنزل ] ekonomi
tedennî (A) [ تدنی ] gerileme, alçalma, düşüş
tedennî etmek gerilemek, alçalmak
tederrüs (A) [ تدرس ] ders alma
tedfîn (A) [ تدفين ] gömme
tedfîn edilmek gömülmek
tedfîn etmek gömmek
tedhîn (A) [ 1 [ تدخين dumanlama 2tütsüleme
tedhîn (A) [ تدهين ] yağ sürme
tedhîş (A) [ تدهيش ] dehşet salma, dehşete düşürme
tedkîk (A) [ تدقيق ] inceleme, tetkik
tedkîk edilmek incelenmek
tedkîk etmek incelemek
tedkîk olunmak incelenmek
tedkîkât (A) [ تدقيقات ] incelemeler, tetkikler
tedrîcen (A) [ تدریجا ] gitgide, adım adım, yavaş yavaş
tedrîcî (A) [ تدریجی ] yavaş yavaş, azar azar, gittikçe
tedrîs (A) [ تدریس ] ders verme
tedrîs etmek ders vermek
tedrîsât (A) [ تدریسات ] öğretim
tedvîn edilmek kitap haline getirilmek
tedvîr (A) [ 1 [ تدویر döndürme 2idare etme
tedviye etmek ilaç vermek
teeddüb (A) [ تأدب ] utanma, terbiye ile çekinme
teeddüb etmek utanmak
teeddüben (A) [ تأدبا ] terbiye ile çekinerek, utanarak
teehhül (A) [ 1 [ تأهل evlenme 2evcilleşme
teehhül etmek evlenmek
teehhür (A) [ تأخر ] gecikme
teehhür etmek gecikmek
teekküd etmek (A-T) pekişmek, tekid edilmek
teemmül (A) [ تأمل ] enikonu düşünme
teemmül etmek enikonu düşünmek
teennî (A) [ 1 [ تأنی yavaşlama, duraksama 2dikkat gösterme
teessüf (A) [ تأسف ] üzülme, hayıflanma
teessüf etmek üzülmek, hayıflanmak
teessür (A) [ 1 [ تأثر üzülme, üzüntü 2etkilenme
teessüs (A) [ تأسس ] kurulma
teessüs etmek kurulmak
teeyyüd etmek pekişmek
tefahhur (A) [ تفخر ] şişinme, övünme
tefahhus (A) [ تفحص ] derinlemesine araştırma
tefâhür (A) [ تفاخر ] övünme
tefakkud (A) [ تفقد ] arkasını arayıp sorma
tefâsîl (A) [ تفاصيل ] ayrıntılar
tefâsîr (A) [ تفاسير ] tefsirler, yorumlar
tefâvüt (A) [ تفاوت ] farklılık
tefavvuk (A) [ تفوق ] üstünlük
tefazzul (A) [ تفضل ] üstünlük taslama
tefe’ül (A) [ 1 [ تفأل fal açma 2hayra yorma, uğur sayma
tefe’ül etmek 1fal açmak 2hayra yormak, uğur saymak
tefehhüm (A) [ تفهم ] anlama
tefehhüm etmek anlamak, farkına varmak
tefekkür (A) [ تفکر ] düşünme, kafa yorma
tefekkür etmek düşünmek, kafa yormak
tefekkürât (A) [ تفکرات ] düşünmeler, düşünceler
tefelsüf (A) [ تفلسف ] felsefe yapma
teferru’ât (A) [ تفرعات ] ayrıntılar
teferrüc (A) [ تفرج ] gezinti
teferrücgâh (A-F) [ تفرجگاه ] gezinti yeri
teferrüd (A) [ 1 [ تفرد yalnızlık 2benzersizlik
tefessüh (A) [ تفسخ ] çürüme, çürüyerek dağılma
tefessüh etmek çürümek, çürüyerek dağılmak
tefevvuh (A) [ تفوه ] dile getirme
tefevvuk (A) [ تفوق ] üstünlük
tefhîm (A) [ تفخيم ] yüceltme, ululama
tefhîm (A) [ تفهيم ] anlatma
tefhîm etmek anlatmak
tefrîh (A) [ تفریح ] ferahlık verme
tefrîk (A) [ تفریق ] ayırma, ayırdetme
tefrîk edilmek ayırılmak, ayırt edilmek
tefrîk etmek ayırmak, ayırt etmek
tefrîk olunmak ayrılmak
tefrika (A) [ 1 [ تفرقه bölücülük 2ayrılma 3bölüm bölüm yayınlama
tefriş (A) [ تفریش ] döşeme
tefriş edilmek döşenmek
tefriş etmek döşemek
tefrişat (A) [ تفریشات ] döşemeler
tefrît (A) [ تفریط ] aşırılık
tefsir (A) [ تفسير ] yorum
tefsir edilmek yorumlanmak
tefsir etmek yorumlamak
tefsirât (A) [ تفسيرات ] yorumlar
tefte (F) [ تفته ] kızgın
teftîn (A) [ 1 [ تفتين fitne sokma 2meftun etme
teftiş (A) [ تفتيش ] denetleme
teftiş edilmek denetlenmek
teftiş etmek denetlemek
tefviz (A) [ 1 [ تفویض birine bırakma 2ihale etme
tefviz edilmek 1birine bırakılmak 2ihale edilmek
tegaddî etmek beslenmek
tegafül (A) [ تغافل ] bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme
tegafül etmek anlamazlıktan gelmek
tegayür (A) [ تغایر ] zıtlık
tegayyür (A) [ تغير ] değişme, başkalaşma
tegayyür etmek değişmek, başkalaşmak
tegazzî etmek beslenmek
tegazzül (A) [ تغزل ] gazel söyleme
teh (F) [ ته ] dip
tehâcî (A) [ تهاجی ] hicivleşme
tehâcüm (A) [ 1 [ تهاجم saldırı 2üşüşme
tehâcüm etmek üşüşmek
tehallüf (A) [ تخلف ] uygunsuzluk, uymama
tehallüs (A) [ تخلص ] mahlas kullanma
tehâlüf (A) [ 1 [ تخالف uygunsuzluk, uymama 2farklılık
tehâlük (A) [ تهالک ] can atış, can atma, atılma, çok arzu etme
tehâsum (A) [ تخاصم ] birbirine düşmanlık gütme
tehâşî (A) [ تحاشی ] çekinme
tehâvün (A) [ تهاون ] hafife alma
tehcîr (A) [ تهجير ] göçe zorlama, göç ettirme
tehcîr etmek göç ettirmek
tehdîd (A) [ تهدید ] gözdağı
tehdîd edilmek gözdağı verilmek
tehdîd etmek gözdağı vermek
tehdîdâmîz (A-F) [ تهدید آميز ] gözdağı vererek, tehdit edici
tehdîden (A) [ تهدیدا ] gözdağı vererek tehdit ederek
tehdîdkâr (A-F) [ تهدیدکار ] gözdağı verici, tehdit edici
tehdîdkârâne (A-F) [ تهدیدکارانه ] tehdit ederek
teheccî (A) [ تهجی ] heceleme
teheccî etmek hecelemek
tehevvu (A) [ تهوع ] kusma
tehevvu etmek kusmak
tehevvür (A) [ تهور ] küplere binme, köpürme
tehevvür etmek küplere binmek, köpürmek
teheyyüc (A) [ تهيج ] heyecanlanma
tehî (F) [ 1 [ تهی boş 2anlamsız, yararsız
tehîdest (F) [ 1 [ تهی دست yoksul 2eli boş
tehîdestî (F) [ 1 [ تهيدستی yoksulluk 2eli boşluk
tehîmağz (F) [ تهی مغز ] samankafalı, boşkafalı
tehîmiyân (F) [ 1 [ تهی ميان içi boş 2kof
tehiyye (A) [ تهيه ] hazırlama
tehiyye edilmek hazırlanmak
tehiyye etmek hazırlamak
tehniyet (A) [ تهنيت ] kutlama
tehyie (A) [ تهيئه ] hazırlama
tehzîb (A) [ تهذیب ] süsleme
tehzîl (A) [ تهزیل ] alaya alış
tehzîz (A) [ تهزیز ] titretme
tekabül (A) [ تقابل ] karşılama
tekabül etmek karşılamak
tekâlîf (A) [ 1 [ تکاليف öneriler, teklifler 2vergiler 3ibadetler
tekâmül (A) [ 1 [ تکامل olgunlaşma 2evrim
tekâmül etmek olgunlaşmak, gelişmek
tekâpu (F) [ 1 [ تکاپو telaş, koşuşturma 2dalkavukluk
tekârîr (A) [ تقاریر ] önergeler
tekârub (A) [ تقارب ] yakınlaşma
tekâsüf (A) [ 1 [ تکاثف yoğunlaşma 2koyulaşma
tekâsüf etmek yoğunlaşmak
tekâsül (A) [ تکاسل ] üşengeçlik, tembellik

Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:07:06
tekâsür (A) [ تکاثر ] çoğalma
tekâtu’ (A) [ تقاطع ] kesişme
tekâüd (A) [ تقاعد ] emeklilik
tekâüd olmak emekliye ayrılmak, emekli olmak
tekâüdiye (A) [ تقاعدیه ] emekli aylığı
tekâvîm (A) [ تقاویم ] takvimler
tekâyâ (A) [ تکایا ] tekkeler
tekbîr (A) [ تکبير ] Allahuekber deme
tekbîr getirmek Allahuekber demek
tekdîr (A) [ 1 [ تکدیر azarlama 2bulandırma
tekebbür (A) [ تکبر ] büyüklük taslama
tekeffül (A) [ تکفل ] kefil olma
tekeffül etmek kefil olmak
tekellüm (A) [ تکلم ] konuşma
tekemmül (A) [ 1 [ تکمل tamamlanma 2olgunlaşma
tekemmül etmek 1tamamlanmak 2olgunlaşmak
tekerrür (A) [ تکرر ] tekrarlanma
tekerrür etmek tekrarlanmak
tekessur (A) [ تکسر ] kırılma
tekessür (A) [ تکثر ] çoğalma
tekevvün (A) [ تکون ] oluşum, oluşma
tekevvün etmek 1oluşmak 2meydana gelmek, olmak
tekevvünât (A) [ تکونات ] oluşumlar, oluşmalar
tekeyyüf (A) [ تکيف ] keyiflenme
tekfîl (A) [ تکفيل ] kefil etme, kefil gösterme
tekfîn (A) [ تکفين ] kefenleme
tekfîr (A) [ تکفير ] kafirlikle suçlama
teklîf (A) [ 1 [ تکليف öneri 2vergi
teklîfât (A) [ تکليفات ] öneriler
tekmîl (A) [ 1 [ تکميل tamamlama 2bütün, tüm
tekmile (A) [ تکمله ] ek
tekrâr (A) [ تکرار ] yine
tekrâren (A) [ تکرارا ] tekrar tekrar
tekrîm (A) [ تکریم ] saygı gösterme
tekrîr (A) [ تکریر ] tekrarlama
teksîf (A) [ 1 [ تکثيف yoğunlaştırma 2toplama
teksîf etmek yoğunlaştırmak
teksîr (A) [ تکثير ] çoğaltma
teksîr edilmek çoğaltılmak
teksîr etmek çoğaltmak
tekvîn (A) [ تکوین ] yaratma, var etme
tekye (A) [ تکيه ] tekke
tekzîb (A) [ تکذیب ] yalanlama
tekzîb edilmek yalanlanmak
tekzîb etmek yalanlamak
tel’în (A) [ تلعين ] lanetleme
tel’în edilmek lanetlenmek
tel’în etmek lanetlemek
telâfî (A) [ تلافی ] zarar karşılama
telâkî (A) [ تلاقی ] buluşma, görüşme
telakkî (A) [ تلقی ] anlayış, görüş, değerlendirme
telakkî etmek anlamak, değerlendirmek
telakkiyât (A) [ تلقيات ] görüşler, anlayışlar, değerlendirmeler
telâmîz (A) [ تلاميذ ] öğrenciler
telâsuk (A) [ تلاصق ] bitişme, yapışma
telâşî (A) [ تلاشی ] dağılma
telattuf (A) [ تلطف ] yumuşak davranma
telâtum (A) [ تلاطم ] çalkantı
telbîs (A) [ تلبيس ] hile yaparak aldatma
tele (A) [ تله ] kapan, tuzak
tele’lu (A) [ تلألؤ ] ışıldama
telebbüs (A) [ تلبس ] giyinme
telef (A) [ 1 [ تلف ölme 2boşa gitme
telef etmek harcamak, tüketmek, yok etmek
telef olmak 1ölmek 2boşa gitmek
telefât (A) [ تلفات ] can kaybı, ölümler
telehhüf (A) [ تلهف ] yanıp yakılma
telemmüz (A) [ تلمذ ] öğrencilik
telemmüz etmek öğrenci olmak, öğrencilik etmek
televvün (A) [ تلون ] yanardönerlik
telh (F) [ تلخ ] acı
telhîs (A) [ 1 [ تلخيص kısaltma 2özetleme
telhîs etmek özetlemek
telhîsen (A) [ تلخيصا ] özetle
telhkâm (F) [ تلخکام ] üzgün, acılı
telkârî (T-F) [ تل کاری ] gümüş işleme
telkîh (A) [ تلقيح ] aşılama
telkîn (A) [ تلقين ] öğretme, kulağına anlatma
telkînî (A) [ تلقينی ] telkine dayalı
tell (A) [ تل ] tepe, sırt
telmîh (A) [ تلميح ] gönderme, îmâlı anlatma
telmîhât (A) [ تلميحات ] göndermeler, îmâlı anlatmalar
telmîhen (A) [ تلميحا ] göndermede bulunarak
telvîn (A) [ تلوین ] boyama
telvîs etmek kirletmek Beni de telvis ettiniz
temâdî (A) [ تمادی ] uzama, sürme
temâdî etmek uzamak, sürmek, devam etmek
temâs (A) [ تماس ] dokunma
temâs etmek dokunmak
temâsîl (A) [ 1 [ تماثيل resimler 2semboller
temâsül (A) [ تماثل ] benzeşme
temâşâ (F) [ تماشا ] seyretme
temâşâ etmek seyretmek
temaşagâh (F) [ تماشاگاه ] seyir yeri
temâyül (A) [ تمایل ] eğilim
temâyülât (A) [ تمایلات ] eğilimler
temâyüz (A) [ تمایز ] seçkinlik, üstünlük, ayrıcalık
temayüz etmek seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek
temcîd (A) [ تمجيد ] ululama
temdîd (A) [ 1 [ تمدید uzatma 2süre uzatma
temdîd edilmek uzatılmak
temdîd etmek uzatmak
temeddün (A) [ تمدن ] uygarlık
temeddün eylemek uygarlaşmak
temekkün (A) [ تمکن ] yerleşme
temelluk (A) [ تملق ] yaltaklanma
temellük (A) [ تملک ] mülk edinme
temellük etmek mülk edinmek
temennî (A) [ تمنی ] istek, arzu
temennî edilmek arzu edilmek
temennî etmek arzu etmek
temerküz (A) [ تمرکز ] toplanma, yığılışma
temerküz etmek toplanmak, yığılışmak
temerrüd (A) [ تمرد ] dikbaşlılık, direniş
temerrüd etmek direnmek, dikbaşlılık etmek
temeshur (A) [ تمسخر ] maskaralık
temeshur etmek maskaralık etmek
temessüh etmek şekil değiştirmek
temessük etmek sımsıkı tutunmak, sarılmak
temessül etmek 1cisimlenmek 2benzeşmek 3özümlemek
temettü (A) [ تمتع ] kazanç, kâr
temevvüc (A) [ تموج ] dalgalanma
temevvüc etmek dalgalanmak
temevvül (A) [ تمول ] zenginlik
temeyyüz (A) [ تميز ] kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma
temeyyüz etmek kendini göstermek
temhîl etmek süre tanımak
temîn (A) [ 1 [ تأمين gerçekleştirme, sağlama 2gerçekleştirilme, sağlanma
3emin kılma, güvence verme
temîn edilmek 1sağlanmak, gerçekleştirilmek 2güvenci verilmek, emin
kılınmak
temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak
temînât (A) [ تأمينات ] güvence parası
temînen (A) [ تأمينا ] sağlanarak, temin edilerek
temkîn (A) [ 1 [ تمکين ihtiyatlı davranma 2sağlamlık 3ağırbaşlılık
temlîk (A) [ تمليک ] mülk verme, mülk edindirme
temr (A) [ تمر ] hurma
temrîn (A) [ تمرین ] alıştırma, egzersiz
temsîl (A) [ 1 [ تمثيل tiyatro oyunu 2sözgelişi 3özümseme
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:07:41
temsîlât (A) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları
temyîz (A) [ 1 [ تمييز ayırdetme 2seçme
ten (F) [ 1 [ تن vücut, beden 2dış yüz
tena’um (A) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama
tenâfür (A) [ 1 [ تنافر birbirinden nefret etme 2kulağa hoş gelmeyen sözcükleri
sık sık kullanma
tenahnuh (A) [ تنحنح ] boğazını temizleme
tenâkus (A) [ تناقص ] eksilme, azalma
tenâkus etmek eksilmek, azalmak
tenâkuz (A) [ تناقض ] çelişki
tenâkür (A) [ تناکر ] antipati
tenâsân (F) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün
tenâsur (A) [ تناصر ] yardımlaşma
tenâsüb (A) [ 1 [ تناسب uygunluk 2orantı
tenâsüh (A) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası göçü
tenâsül (A) [ تناسل ] üreme, üreyiş
tenâsülî (A) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili
tenâvüb (A) [ تناوب ] dönüşüm
tenâzur (A) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri
tenâzurî (A) [ تناظری ] bakışık, simetrik
tenbân (F) [ تنبان ] don
tenbel (F) [ تنبل ] tembel
tenbîh (A) [ 1 [ تنبيه uyandırma 2uyarı, tembih
tenbîh edilmek 1uyandırılmak 2uyarılmak, tembihlenmek
tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek
tenbîhât (A) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler
tendürüst (F) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı
tene (F) [ تنه ] gövde
tenebbüh (A) [ 1 [ تنبه uyanma 2uyarım
tenebbüt (A) [ تنبت ] bitme, yeşerme
tenebbüt etmek bitmek, yeşermek
teneffür (A) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme
teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek
teneffüs (A) [ 1 [ تنفس soluk alma
teneffüs edilmek soluk alınmak
teneffüs etmek soluk almak
tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek
tenevvü' (A) [ تنوع ] çeşitlilik
tenevvür (A) [ تنور ] aydınlanma
tenevvür etmek aydınlanmak
tenezzüh (A) [ تنزه ] gezinti
tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek
tenezzül (A) [ 1 [ تنزل alçalma 2alçakgönüllülük
tenezzülen (A) [ تنزلا ] alçakgönüllülükle
teng (F) [ تنگ ] dar
tengdest (F) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul
tenhâ (F) [ 1 [ تنها tek başına, yalnız 2boş yer, yssız yer
tenkîd (A) [ تنقيد ] eleştiri
tenkîd edilmek eleştirilmek
tenkîd etmek eleştirmek
tenkîdât (A) [ تنقيدات ] eleştiriler
tenkîh (A) [ تنقيح ] nikahlama
tenkîl (A) [ 1 [ تنکيل uzaklaştırma 2ortadan kaldırma 3cezalandırma
tenkîs (A) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme
tenkîsât (A) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler
tenmiye (A) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma
tenmiye etmek geliştirmek, artırmak
tennûr (A) [ 1 [ تنور tandır 2fırın
tennûre (A) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi
tenperver (F) [ تن پرور ] rahatına düşkün
tensîb (A) [ تنسيب ] uygun görme
tensîb edilmek uygun görülmek
tensîb etmek uygun görmek
tensîk (A) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme
tenşît (A) [ تنشيط ] neşelendirme
tenûmend (F) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması
tenvîm (A) [ تنویم ] uyutma
tenvîr (A) [ 1 [ تنویر aydınlatma, ışıklandırma 2düşünce yoluyla aydınlatma
tenvîr etmek aydınlatmak
tenzîh (A) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama
tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak
tenzîl (A) [ 1 [ تنزیل indirme 2indirim
tenzîlât (A) [ تنزیلات ] indirim
tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak
ter (F) [ 1 [ تر taze 2ıslak
ter’îb (A) [ ترعيب ] korkutma
terâfuk (A) [ ترافق ] yardımlaşma
terâfuk etmek birbirine yardım etmek
terahhum (A) [ ترحم ] acıma, merhamet etme
terahhum etmek acımak, merhamet etmek
terahhum kılmak acımak, merhamet etmek
terakkî (A) [ ترقی ] ilerleme, gelişme
terakkîperver (A-F) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı
terakkiyât (A) [ ترقيات ] ilerlemeler
terâküm (A) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma
terâküm etmek birikmek, yığılmak
terâküm ettirmek biriktirmek
terâne (F) [ 1 [ ترانه İran edebiyatına özgü rubai şekli 2makam, ahenk 3şarkı
terâzû (F) [ ترازو ] terazi
terbî’ (A) [ 1 [ تربيع dörtleme 2dördün
terbiye (A) [ 1 [ تربيه yetiştirme 2eğitim 3cezalandırma
terbiyevî (A) [ تربيوی ] eğitimsel
terceme (A) [ ترجمه ] çeviri
tercî’ (A) [ ترجيع ] geri çevirme
tercîh (A) [ ترجيح ] yeğleme
tercüman (A) [ 1 [ ترجمان çevirmen 2duyguları, görüşleri dile getiren
terdâmen (F) [ تردامن ] iffetsiz 2namussuz
terdîd (A) [ تردید ] geri çevirme
terdîf (A) [ 1 [ تردیف ekleme, iliştirme 2terkiye alma
terdîf eylemek eklemek
tereddî etmek soysuzlaşmak
tereddüd (A) [ 1 [ تردد gidip gelme2ikirciklenme
tereddüd etmek ikirciklenmek
tereke (A) [ ترکه ] ölenin geride bıraktıkları
terekküb (A) [ 1 [ ترکب oluşum 2bileşim
terekküb etmek oluşmak
terekkübât (A) [ ترکبات ] oluşumlar
terennüm (A) [ 1 [ ترنم şarkı söyleme, şakıma 2dile getirme
terennüm etmek 1şarkı söylemek, şakımak 2dile getirmek
teressüb (A) [ ترسب ] tortulanma
teressüb etmek tortulanmak
tereşşüh (A) [ ترشح ] sızıntı
terettüb (A) [ 1 [ ترتب gerekme 2üzerine görev düşmek
terettüb etmek 1gerekmek 2üzerine görev düşmek
terfî’ (A) [ 1 [ ترفيع yükseltme 2rütbesini yükseltme 3bir üst sınıfa geçme
terfî’ etmek 1yükselmek 2rütbesi yükselmek 3bir üst sınıfa geçme
terfîk (A) [ 1 [ ترفيق ayak uydurma 2arkadaş etme
terfîk etmek ayak uydurmak
tergîb (A) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma
tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak
terhîb etmek gözünü korkutmak
terhîn (A) [ ترهين ] rehin bırakma
terhis (A) [ 1 [ ترخيص izin verme 2askerlik süresi dolanı serbest bırakma
terk (A) [ 1 [ ترک bırakma 2vazgeçme 3ayrılma
terk edilmek 1bırakılmak 2vazgeçilmek
terk etmek 1bırakmak 2vazgeçmek 4ayrılmak
terk olunmak 1bırakılmak 2vazgeçilmek
terkeş (F) [ ترکش ] okluk, sadak
terkîb (A) [ ترکيب ] birleştirme, terkip
terkuve (A) [ ترقوه ] köprücük kemiği
termîm (A) [ ترميم ] onarma, onarım
termîm edilmek onarılmak
termîm etmek onarmak
termîmât (A) [ تریمات ] onarımlar
ters (F) [ ترس ] korku
tersâ (F) [ ترسا ] Hıristiyan
tersân (F) [ ترسان ] korku ile, korkarak
tersâyân (F) [ ترسایان ] Hıristiyanlar
tersengîz (F) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan
tersî’ (A) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma
tersîb (A) [ ترسيب ] tortulandırma
tersîm (A) [ ترسيم ] resmetme, resimleme
tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek
tersîm etmek resimlemek, resmetmek
tersnâk (F) [ ترسناک ] korkunç
tertîb (A) [ 1 [ ترتيب dizme 2düzen 3hazırlama, düzenleme
tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek
tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek
tertîbât (A) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler
terütâze (F) [ تروتازه ] taptaze, çok körpe
tervîc (A) [ 1 [ ترویج yaygınlaştırma, rayiç kılma 2değerini artırma
terzebân (F) [ ترزبان ] hazırcevap
terzîk (A) [ ترزیق ] rızıklandırma
terzîl (A) [ ترذیل ] rezil etme
terzîl edilmek rezil edilmek
terzîl etmek rezil etmek
tes’îd (A) [ تسعيد ] kutlama
tes’îd edilmek kutlanmak
tes’îd etmek kutlamak
tesâdüf (A) [ 1 [ تصادف rastlama 2rastlantı
tesâdüf edilmek rastlanmak

Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:08:19
tesâdüf etmek rastlamak
tesâdüfen (A) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele
tesâdüfî (A) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele
tesâdüm (A) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma
tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak
tesâhub (A) [ 1 [ تصاحب sahip çıkma 2arkadaşlık etme
tesâmüh (A) [ تسامح ] hoşgörü
tesâmühkâr (A-F) [ تسامحکار ] hoşgörülü
tesâmühkârlık (A-F-T) hoşgörü
tesâmühperver (A-F) [ تشامح پرور ] hoşgörülü
tesânîf (A) [ تصانيف ] kitaplar
tesânüd (A) [ تساند ] dayanışma
tesâud (A) [ تصاعد ] göklere yükselme, ağma
tesâvî (A) [ تساوی ] eşitlik
tesâvîr (A) [ تصاویر ] resimler, tasvirler
tesbîh (A) [ تسبيح ] tespih
tesbît (A) [ 1 [ تثبيت sağlamlaştırma, tutturma 2kanıtlama
tesbît edilmek 1tutturulmak 2kanıtlamak 3belirlenmek
tesbît etmek 1tutturmak 2kanıtlamak 3belirlemek
tescîl (A) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme
tescîl edilmek sicile kaydedilmek
tescîl etmek sicile kaydetmek
tesdîs (A) [ تسدیس ] altılama
tesellî (A) [ تسلی ] avutma
tesellî vermek avutmak
tesellîkâr (A-F) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren
tesellüm (A) [ تسلم ] teslim alma
tesellüm etmek teslim almak
teselsül (A) [ تسلسل ] zincirleme
tesettür (A) [ تستر ] örtünme
teseyyüb (A) [ تثيب ] dul kalma
teshîl (A) [ تسهيل ] kolaylaştırma
teshîl etmek kolaylaştırmak
teshîlât (A) [ تسهيلات ] kolaylıklar
teshîr (A) [ تسخير ] ele geçirme
teshîr (A) [ تسحير ] büyüleme
teskîn (A) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme
teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek
teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek
teslîh (A) [ 1 [ تسليح silahlandırma 2silahlandırılma
teslîh edilmek silahlandırılmak
teslîh etmek silahlandırmak
teslîm (A) [ 1 [ تسليم sahibine verme 2hakkını verme, doğrulama
teslîs (A) [ تثليث ] üçleme
tesmîm (A) [ 1 [ تسميم zehirleme 2zehirlenme
tesmîm edilmek zehirlenmek
tesmîm etmek zehirlemek
tesmiye (A) [ تسميه ] adlandırma
tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek
tesmiye etmek adlandırmak, demek
tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek
tesrî’ (A) [ تسریع ] hızlandırma
tesrî’ edilmek hızlandırılmak
tesrî’ etmek hızlandırmak
tesvîd (A) [ 1 [ تسوید karartma 2müsvedde yazma
tesviye (A) [ 1 [ تسویه eşitleme 2düzleme 3sonuçlandırma 4hesap kapatma
tesviye edilmek 1eşitlenmek 2düzlenmek 3sonuçlandırılmak 4hesap
katılmak
tesviye etmek 1eşitlemek 2düzlemek 3sonuçlandırmak 4hesap kapatmak
teşa’şu’ (A) [ تشعشع ] ışıma
teşa’ub (A) [ تشعب ] şubelenme, dallanma
teşâbüh (A) [ تشابه ] benzeşme
teşbîh (A) [ تشبيه ] benzetme
teşbîh edilmek benzetilmek
teşbîh etmek benzetmek
teşcî’ (A) [ تشجيع ] yüreklendirme
teşcî’ edilmek yüreklendirilmek
teşcî’ etmek yüreklendirmek
teşcîr etmek ağaçlandırmak
teşdîd (A) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma
teşdîd etmek şiddetlendirmek
teşebbüs (A) [ تشبث ] girişim
teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak
teşebbüsât (A) [ تشبثات ] girişimler
teşeccür etmek ağaçlaşmak
teşekkül (A) [ تشکل ] oluşma, oluşum
teşekkül etmek oluşmak
teşekkürât (A) [ تشکرات ] teşekkürler
teşennüc (A) [ تشنج ] kasılma, spazm
teşerrüf (A) [ تشرف ] şereflenme
teşerrüf etmek şereflenmek
teşevvüş (A) [ تشوش ] karışıklık
teşeyyu’ (A) [ تشيع ] şiîlik
teşfiye (A) [ تشفيه ] şifa verme
teşhîr (A) [ 1 [ تشهير meşhur etme 2sergileme 3sergilenme
teşhîr edilmek sergilenmek
teşhîr etmek sergilemek
teşhîs (A) [ 1 [ تشخيص ayırt etme 2kişilik kazandırma 3tanı
teşhîs edilmek 1ayırt edilmek 2tanı konulmak
teşhîs etmek 1ayırt etmek 2tanı koymak
teşhîs olunmak ayırt edilmek
teşkîl (A) [ 1 [ تشکيل şekillendirme, oluşturma 2kurma
teşkîl edilmek kurulmak
teşkîl etmek oluşturmak
teşne (F) [ تشنه ] susuz,susamış
teşnedil (F) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan
teşrî’ (A) [ تشریع ] yasa koyma
teşrîf (A) [ 1 [ تشریف şereflendirme 2gelme
teşrîfât (A) [ تشریفات ] protokol
teşrîfatçı (A-T) protokol görevlisi
teşrîh (A) [ 1 [ تشریح açma 2açılama, şerh etme 3otopsi 4anatomi
teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak
teşrîhhâne (A-F) [ تشریح خانه ] otopsi odası
teşrîk (A) [ تشریک ] ortak etme
teşrîn-i evvel (A-F) [ تشرین اول ] Ekim
teşrîn-i sânî (A-F) [ تشرین ثانی ] Kasım
teşvîk (A) [ تشویق ] şevklendirme
teşvîk edilmek şevklendirilmek
teşvîk etmek şevklendirmek
teşvîkât (A) [ تشویقات ] teşvikler
teşyî’ (A) [ تشييع ] uğurlama
teşyî’ edilmek uğurlanmak
teşyî’ etmek uğurlamak
tetâbuk (A) [ تطابق ] uyma, uygun düşme
tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek
tetebbu’ (A) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme
tetebbu’ etmek incelemek
tetebu’ât (A) [ تتبعات ] incelemeler
tetimme (A) [ تتمه ] tamamlayıcı ek
tevâfuk (A) [ توافق ] uygun gelme
tevaggul (A) [ توغل ] sürekli uğraşı
tevahhuş (A) [ توحش ] korku, korkma
tevakki (A) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme
tevakku’ (A) [ توقع ] beklenti
tevakkuf (A) [ توقف ] durma
tevakkuf etmek durmak
tevâlî (A) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme
tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek
tevânâ (F) [ توانا ] güçlü
tevârîh (A) [ تواریخ ] tarihler
tevârüs (A) [ توارث ] miras alma
tevârüs etmek miras almak
tevâtur (A) [ تواتر ] yaygın söylenti
tevâzu (A) [ تواضع ] alçakgönüllülük
tevâzün (A) [ توازن ] denklik
tevbe (A) [ توبه ] tövbe
tevbîh (A) [ توبيخ ] azarlama, azar
tevbîh olunmak azarlanmak
tevcîh (A) [ 1 [ توجيه yöneltme, yönlendirme 2yorumlama 3rütbe verme
tevdî’ (A) [ تودیع ] bırakma, görev verme
tevdî’ etmek bırakmak
teveccüh (A) [ 1 [ توجه yönelme, dönme 2ilgi gösterme
teveccüh etmek 1yönelmek, dönmek 2ilgi göstermek 3düşmek
tevellüd (A) [ 1 [ تولد doğma 2doğum 3doğum tarihi
tevellüd etmek doğmak
teverrüm (A) [ 1 [ تورم şişme 2verem olma
teverrüm etmek şişmek
tevessü (A) [ توسع ] genişleme
tevessü etmek genişlemek
tevessül (A) [ 1 [ توسل el atma, girişme 3inanma 3sarılma
tevessül etmek 1el atmak 2sarılmak
tevezzü’ (A) [ توزع ] dağılım
tevfîkan (A) [ توفيقا ] -e göre, uyarak, bakılarak
tevhîd (A) [ توحيد ] birleştirme
tevhîd edilmek birleştirilmek
tevhîd etmek birleştirmek
tevhit etmek bk tevhîd etmek
tevkîf (A) [ 1 [ توقيف durdurma 2kapatma 3tutuklama
tevkîf edilmek 1durdurulmak 2kapatılmak 3tutuklanmak
tevkîf etmek 1durdurmak 2kapatmak 3tutuklamak
tevkîl etmek vekil bırakmak
tevlîd (A) [ 1 [ توليد doğurtma, üretme 2meydana getirme
tevlîd etmek 1üretmek 2meydana getirmek
tevsî etmek genişletmek
tevsî’ (A) [ 1 [ توسيع genişletme 2genişletilme
tevsî’ edilmek genişletilmek
tevsîk (A) [ 1 [ توثيق belgeleme 2sağlamlaştırma
tevsîk edilmek belgelendirilmek
tevsîk etmek belgelendirmek
tevşîh (A) [ 1 [ توشيح süsleme 2çifte kafiye kullanma
tevvâb (A) [ 1 [ تواب çok tövbe eden 2tövbe kabul eden Tanrı
tevzî’ (A) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma
tevzî’ edilmek dağıtılmak
tevzî’ etmek dağıtmak
teyakkuz (A) [ تيقظ ] uyanıklık
teyemmün (A) [ تيمم ] uğur sayma
tezâd (A) [ تضاد ] zıtlık, çelişki
tezâhür (A) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme
tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek
tezâhürât (A) [ 1 [ تظاهرات ortaya çıkışlar, oluşlar 2destekler
tezâyüd (A) [ تزاید ] artma, çoğalma
tezâyüd etmek artmak, çoğalmak
tezekkür (A) [ تذکر ] ele alınma
tezelzül (A) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı
tezerv (F) [ تذرو ] sülün
tezevvüc (A) [ تزوج ] evllilik, evlenme
tezhîb (A) [ 1 [ تذهيب süsleme 2yaldızlama 3altın sürme
tezkâr (A) [ تذکار ] anma hatırlama
tezkâr eylemek hatırlatmak
tezkîr (A) [ تذکير ] hatırlatma
tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek
tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek
tezlîl (A) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme
tezvîc (A) [ تزویج ] evlendirme
tezvîc etmek evlendirmek
tezvîr (A) [ تزویر ] arabozuculuk
tezyîd (A) [ تزیيد ] arttırma
tezyîd etmek arttırmak
tezyîd olunmak arttırılmak
tezyîn (A) [ 1 [ تزیين süsleme 2süslenme
tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek
tezyînat (A) [ تزیينات ] süslemeler, süsler

tıbb (A) [ طب ] tıp
tıbbî (A) [ طبی ] tıp ile ilgili
tıbbiye (A) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu
tıfl (A) [ طفل ] küçük çocuk
tıflâne (A-F) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu
tılâ (A) [ طلاع ] yaldız
tınab (A) [ طناب ] sicim, çadır ipi
tıraş (F) [ تراش ] tıraş
tıynet (A) [ طينت ] mizaç
tıynetsiz (A-T) kötü mayalı, karaktersiz

tîb (A) [ طيب ] güzel koku
ticârethâne (A-F) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri
tîğ (F) [ تيغ ] kılıç
tilâvet (A) [ تلاوت ] güzel Kur’ân okuma
tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak
tilmîz (A) [ تلميذ ] öğrenci
tîmâr (F) [ 1 [ تيمار bakım 2tımar
tîmârhâne (F) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi
timsâh (A) [ تمساح ] timsah
timsâl (A) [ 1 [ تمثال resim 2sembol
timsâlî (A) [ تمثالی ] sembolik
tîr (F) [ 1 [ تير ok 2sevgilinin kirpiği
tîrâje (F) [ تيراژه ] gökkuşağı
tîrdân (F) [ تيردان ] okluk, sadak
tîre (F) [ 1 [ تيره karanlık 2bulanık 3koyu
tîrendâz (F) [ تيرانداز ] okçu
tîrkeş (F) [ تيرکش ] okluk, sadak
tiryâk (A) [ 1 [ تریاک panzehir 2afyon
tiryâkî (A) [ 1 [ تریاکی esrarkeş 2sigara tutkunu
tis’a (A) [ تسعه ] dokuz
tis’în (A) [ تسعين ] doksan
tîşe (F) [ 1 [ تيشه keser 2balta
tîz (F) [ 1 [ تيز keskin 2sivri 3çabuk tez
tîzâb (F) [ تيزاب ] kezzap

töhmet (A) [ تهمت ] suç

tu’me (A) [ 1 [ طعمه yem 2yiyecek 2tat
tûde (F) [ توده ] yığın
tufeylât (A) [ طفيلات ] parazitler
tufeylî (A) [ طفيلی ] parazit
tufeyliyet (A) [ طفيليت ] parazitlik
tuffah (A) [ تفاح ] elma
tufû (F) [ 1 [ تفو tükrük 2tüh!
tufûliyyet (A) [ طفوليت ] çocukluk
tuğrâkeş (T-F) [ طغراکش ] tuğracı
tuğyân (A) [ 1 [ طغيان taşkınlık, azgınlık 2taşkın
tuhaf (A) [ 1 [ تحف ilginç 2hediyeler 3gülünç
tuhfe (A) [ تحفه ] hediye
tuhm (F) [ تخم ] tohum
tûl (A) [ 1 [ طول uzunluk 2boylam
tûlânî (A) [ طولانی ] uzunluğuna
tullâb (A) [ طلاب ] öğrenciler
tulû (A) [ طلوع ] doğuş
tulûât (A) [ طلوعات ] doğaçlamalar
tûranî (T-F) [ تورانی ] Turanlı
tûraniyülasl (T-A) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı
turfa (A) [ طرفه ] yepyeni, görülmemiş şey
turre (A) [ طره ] saç lülesi
turş (F) [ ترش ] ekşi
turuk (A) [ طرق ] yollar
turuncî (F) [ ترنجی ] turuncu
tûsen (F) [ توسن ] serkeş at
tûşe (F) [ توشه ] azık
tût (F) [ توت ] dut
tûtî (F) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu
tuyûf (A) [ طيوف ] tayflar
tuyûr (A) [ طيور ] kuşlar

tüccâr (A) [ تجار ] tacirler
tükme (F) [ تکمه ] düğme
tünbek (F) [ تنبک ] dümbelek
tünd (F) [ 1 [ تند hızlı 2keskin 3acı 3şiddetli
tündbâd (F) [ تندباد ] kasırga
tündmizâc (F-A) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı
türâb (A) [ تراب ] toprak
türb (F) [ ترب ] turp
türbet (F) [ تربت ] türbe
türk 1Türk 2güzel
türkân (T-F) [ 1 [ ترکان Türkler 2güzeller
türkiyât (T-A) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji
türktâz (T-F) [ 1 [ ترکتاز koşturma, koşma 2yağmalama
türrehe (A) [ ترهه ] zırva
türşî (F) [ 1 [ ترشی ekşilik 2turşu
türşrû (F) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı
tüvân (F) [ توان ] güç
tüvânâ (F) [ توانا ] güçlü
tüvânger (F) [ توانگر ] zengin
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:08:42
-U-
u’cûbe (A) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey

ubûdiyyet (A) [ عبودیت ] kulluk
ubûr (A) [ عبور ] geçiş

ucb (A) [ عجب ] kendini beğenme

ûd (A) [ 1 [ عود öd ağacı 2ud
ûdî (A) [ عودی ] ud sanatçısı
udûl (A) [ عدول ] vazgeçme
udûl etmek vazgeçmek

ufuk (A) [ افق ] ufuk
ufûnet (A) [ 1 [ عفونت yangı 2kötü koku

uhde (A) [ عهده ] sorumluluk
uhrâ (A) [ اخری ] başka, diğer
uhrevî (A) [ اخروی ] ahiret ile ilgili
uht (A) [ اخت ] kızkardeş
uhuvvet (A) [ اخوت ] kardeşlik

ukâb (A) [ عقاب ] kartal
ukalâ (A) [ عقلا ] akıl sahipleri
ukbâ (A) [ عقبی ] ahiret
ukde (A) [ 1 [ عقده düğüm 2gönül üzüntüsü 3sorun
ukûbât (A) [ عقوبات ] cezalar
ukûbet (A) [ عقوبت ] ceza
ukûbet bulmak cezalandırılmak
ukûd (A) [ عقود ] akitler
ukûl (A) [ عقول ] akıllar

ûlâ (A) [ اولی ] ilk, birinci
ulemâ (A) [ علما ] bilginler
ulûfe (A) [ 1 [ علوفه yem 2yeniçeri maaşı
ulûhiyyet (A) [ الوهيت ] tanrılık
ulûm (A) [ علوم ] ilimler
ûlülazm (A) [ اولو العظم ] büyük peygamber
ûlülebsâr (A) [ اولو الابصار ] görüş sahipleri
ûlülemr (A) [ اولو الامر ] padişah
ulüvv (A) [ علو ] yücelik
ulvî (A) [ علوی ] yüce
ulyâ (A) [ 1 [ عليا çok yüce 2yukarı, üst

umde (A) [ 1 [ عمده dayanak 2ilke, prensip
umk (A) [ عمق ] derinlik
ummâl (A) [ 1 [ عمال görevliler 2yöneticiler
ummân (A) [ عمان ] okyanus
umran (A) [ عمران ] bayındırlık
umûm (A) [ 1 [ عموم genel 2halk 3tüm
umûmen (A) [ عموما ] genellikle
umûmhâne (A-F) [ عموم خانه ] genelev
umûmî (A) [ عمومی ] genel
umûmîleşmek genelleşmek
umûmiyyet (A) [ عموميت ] genellik
umûmiyyetle (A-T) genellikle
umûr (A) [ امور ] işler

unf (A) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet
unfen (A) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla
unfuvân (A) [ عنفوان ] gençlik ödnemi
unmûzec (A) [ انموذج ] örnek
unnâb (A) [ عناب ] hünnap
unsur (A) [ 1 [ عنصر elemanmadde 2topluluk

urefâ (A) [ عرفا ] arifler
urûc (A) [ عروج ] yükselme, göklere ağma
urûc etmek yükselmek, göklere ağmak
urûk (A) [ 1 [ عروق damarlar 2ırklar
urve (A) [ عروه ] kulp
uryân (A) [ عریان ] çıplak, üryan

usâre (A) [ عصاره ] özsuyu
usr (A) [ عسر ] güçlük
usret (A) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk
ustûre (A) [ اسطوره ] efsane, mitoloji
ustûrevî (A) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik
usûl (A) [ 1 [ اصول asıllar 2yöntem, yol yordam, metod
usûlî (A) [ اصولی ] metodik

uşşâk (A) [ عشاق ] aşıklar

utrûş (A) [ اطروش ] sağır
utûfet (A) [ عطوفت ] şefkat

uyûb (A) [ عيوب ] kusurlar
uyûn (A) [ عيون ] gözler

uzlet (A) [ عزلت ] köşesine çekilme
uzletgâh (A-F) [ عزلتگاه ] inziva yeri
uzletgüzin (A-F) [ عزلت گزین ] köşesine çekilen, münzevi
uzletgüzin olmak köşesine çekilmek
uzmâ (A) [ عظمی ] büyük, çok büyük
uzûbet (A) [ 1 [ عذوبت tatlılık 2şirinlik, alımlılık
uzûbet (A) [ عزوبت ] bekarlık
uzv (A) [ 1 [ عضو organ 2üye
uzvî (A) [ عضوی ] organik
uzviyye (A) [ عضویه ] canlı, organik
uzviyyet (A) [ عضویت ] canlı
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:09:13
-Ü-
übbehet (A) [ ابهت ] ululuk
übüvvet (A) [ ابوت ] babalık

ücret (A) [ اجرت ] hizmet karşılığında verilen para
ücûr (A) [ اجور ] ücretler
ücûrât (A) [ اجورات ] ücretler

üdebâ (A) [ ادبا ] edipler

üf’ûle (A) [ افعوله ] görev, fonksiyon
üf’ûlevî (A) [ افعولوی ] görevle ilgili, fonksiyonel
üftâde (F) [ 1 [ افتاده düşmüş 2düşkün 3aşık 4zavallı
üftâdegân (F) [ 1 [ افتادگان düşmüşler 2düşkünler 3aşıklar 4zavallılar
üftânühîzân (F) [ افتان و خيزان ] düşe kalka
üfûl (A) [ 1 [ افول batış 2ölüm

ükül (A) [ 1 [ اکل meyva 2azık 3zeka

ülfet (A) [ 1 [ الفت dostluk 2kaynaşma 3görüşme, konuşma
ülfet etmek 1dostluk kurmak 2kaynaşmak, alışmak 3görüşmek, konuşmak

ümem (A) [ امم ] ümmetler
ümenâ (A) [ امنا ] güvenilir kişiler
ümerâ (A) [ امرا ] emirler
ümîd (F) [ اميد ] ümit, umut
ümîd etmek umutlanmak
ümîdbahş (F) [ اميدبخش ] ümit verici
ümîdbahşî (F) [ اميدبخشی ] ümit verme
ümîdvâr (F) [ اميدوار ] ümitli
ümîdvârî (F) [ اميدواری ] ümitli olma
ümm (A) [ ام ] anne, ana
ümmehât (A) [ 1 [ امهات anneler 2temeller, esaslar
ümmet (A) [ امت ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar
ümmîd (F) [ اميد ] ümit
ümmiyyet (A) [ اميت ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen
ümmülbilâd (A) [ ام البلاد ] Mekke
ümmülkitâb (A) [ 1 [ ام الکتاب Fâtiha sûresi 2levhimahfuz
ümmülkurâ (A) [ ام القرا ] Mekke
ümrân (A) [ عمران ] bayındırlık, kalkınma

ünâs (A) [ اناس ] halk
ünbûbe (A) [ 1 [ انبوبه boru 2kılcal damar
üns (A) [ انس ] alışma
ünsiyyet (A) [ انسيت ] alışma
ünsiyyet kesb etmek alışmak
ünûset (A) [ انوثت ] dişilik

ürcûfe (A) [ ارجوفه ] yalan dolan, uydurma söz, martaval
üryân (A) [ عریان ] çıplak, anadan doğma

üsbû’ (A) [ اسبوع ] hafta
üsbû’î (A) [ اسبوعی ] haftalık
üserâ (A) [ اسرا ] tutsaklar, esirler
üskuf (A) [ اسقف ] papaz
üslûb (A) [ اسلوب ] anlatım tarzı
üss (A) [ 1 [ اس üs 2esas
üssülesâs (A) [ اس الاساس ] asıl, temel
üstâd (F) [ 1 [ استاد üstat 2profesör 3usta
üstâdâne (F) [ استادانه ] ustaca
üstâdî (F) [ 1 [ استادی ustalık 2üstatlık
üstûr (F) [ استور ] binek ve yük hayvanı
üstûre (A) [ 1 [ اسطوره efsane 2uydurma söz
üstühan (F) [ استخوان ] kemik
üstüre (F) [ استره ] ustura
üstüvâne (A) [ استوانه ] silindir
üstüvâr (F) [ 1 [ استوار sağlam 2güvenilir
üstüvârî (F) [ 1 [استواری sağlamlık 2güvenilirlik

üştür (F) [ اشتر ] deve
üştürban (F) [ اشتربان ] deveci
üştürdil (F) [ اشتردل ] kinci
üştürhâr (F) [ اشترخار ] deve dikeni

üzn (A) [ اذن ] kulak

Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:10:44
-V-

va’d (A) [ وعد ] vaat
va’d edilmek vaat edilmek
va’d etmek vaat etmek
va’z (A) [ وعظ ] vaaz, dinî öğüt
vâbeste (F) [ وابسته ] bağlı
vâbestegân (F) [ وابستگان ] bağlılar
vâcib (A) [ واجب ] gerekli
vâcib olmak gerekmek
vâcibât (A) [ واجبات ] gerekenler, yapılması gerekli olanlar
vâcibe (A) [ واجبه ] gereken, yapılması gerekli olan
vâcibülîfâ (A) [ واجب الایفا ] yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken
vâcibülvücûd (A) [ واجب الوجود ] Tanrı
vâcid (A) [ 1 [ واجد Tanrı 2meydana getiren
vâdî (A) [ 1 [ وادی vadi 2nehir yatağı 2saha, alan
vâfir (A) [ وافر ] bol
vâh (A) [ واه ] vah, yazık
vâha (A) [ واحه ] vaha, çöl ortasındaki yeşil alan
vahâmet (A) [ وخامت ] korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum
vâhasretâ (A) [ واحسرتا ] eyvahlar olsun
vâhayfâ (A) [ واحيفا ] yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah
vahdânî (A) [ وحدانی ] Tanrı’nın birliği ile ilgili
vahdâniyyet (A) [ وحدانيت ] Tanrı’nın tekliği
vahdet (A) [ 1 [ وحدت teklik 2birlik, beraberlik
vâhî (A) [ واهی ] yararsız
vâhid (A) [ واحد ] tek, bir tane
vahîd (A) [ وحيد ] tek, biricik
vahîm (A) [ وخيم ] korkunç
vahş (A) [ وحش ] yabanıl
vahşet (A) [ 1 [ وحشت yabanîlik 2korku
vahşetengîz (A-F) [ وحشت انگيز ] korkunç, korku salan
vahşetnâk (A-F) [ 1 [ وحشتناک korkunç 2ıssız
vahşî (A) [ 1 [ وحشی yabanî 2acımasız
vahy (A) [ وحی ] vahiy
vâiz (A) [ واعظ ] vaaz veren, dinî öğütler eden
vâjgûn (F) [ واژگون ] baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş
vak’a (A) [ 1 [ وقعه olay 2savaş
vak’anüvis (A-F) [ وقعه نویس ] tarih yazarı
vak’anüvîsân (A-F) [ وقعه نویسان ] tarih yazarları
vakar (A) [ وقار ] ağırbaşlılık
vakâyi’ (A) [ وقایع ] olaylar
vakf (A) [ 1 [ وقف durma, duruş 2durdurma 3vakıf 4adama
vakfe (A) [ وقفه ] durma, duraklama
vakfegâh (A-F) [ وقفه گاه ] durulacak yer, durak
vakfiyye (A) [ وقفيه ] vakıf belgesi
vâkıa (A) [ 1 [ واقعه olay 2gerçek
vâkıât (A) [ واقعات ] olaylar
vâkıf (A) [ 1 [ واقف vakfeden 2anlamak, bilmek
vâki (A) [ واقع ] olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan
vâki’ olmak 1olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek 2bulunmak, yer almak
vakiyye (A) [ وقيه ] okka
vakt (A) [ وقت ] vakit
vaktâki (A-F) [ وقتاکه ] –diği zaman
vakûr (A) [ وقور ] ağırbaşlı
vakûrâne (A-F) [ وقورانه ] ağırbaşlılıkla
vâlâ (F) [ والا ] yüksek, yüce
vâlâcâh (F) [ والاجاه ] yüksek mevki sahibi
vâlâkadr (F-A) [ والاقدر ] saygıdeğer
vâlid (A) [ 1 [ والد baba 2yol açan, doğuran
vâlide (A) [ والده ] anne, ana
vâlideyn (A) [ والدین ] anababa
vâlih (A) [ واله ] şaşkın
vâliyân (A-F) [ واليان ] valiler
vâm (F) [ وام ] borç
vâmdâr (F) [ وامدار ] borçlu
vâmhâh (F) [ وامخواه ] alacaklı
vâpesin (F) [ واپسين ] sonuncu
vâr (F) [ وار ] gibi, benzer
varak (A) [ 1 [ ورق yaprak 2kağıt 3plaka
varaka (A) [ 1 [ ورقه belge 2bir yaprak
varakpâre (A-F) [ 1 [ ورق پاره kağıt parçası 2pusula, not
vâreste (F) [ 1 [ وارسته kurtulmuş, rahat 2uzak
vârî (F) [ واری ] gibi
vârid (A) [ 1 [ وارد gelen, ulaşan 2sözkonusu
vâridât (A) [ واردات ] kazanç, gelir
vâride (A) [ 1 [ وارده gelen, ulaşan 2akla gelen
vâris (A) [ وارث ] mirasçı
varta (A) [ 1 [ ورطه uçurum 2tehlike
vârûn (F) [ وارون ] ters, başaşağı
vârûne (F) [ وارونه ] ters, başaşağı
vasat (A) [ 1 [ وسط orta 2ortalama
vasatî (A) [ 1 [ وسطی ortalama 2orta
vasf (A) [ 1 [ وصف nitelik, özellik 2övgü
vâsıl (A) [ واصل ] ulaşan, kavuşan, gelen
vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak
vâsıta (A) [ 1 [ واسطه aracı 2araç, alet
vâsi’ (A) [ 1 [ واسع geniş 2yaygın 3kapsamlı 4enli 5bol
vasiyyet (A) [ وصيت ] vasiyet
vasiyyetnâme (A-F) [ وصيت نامه ] vasiyet mektubu
vasl (A) [ 1 [ وصل ulaşma 2kavuşma, vuslat 3bağlama, ulama
vassaf (A) [ وصاف ] öven, anlatan, tavsif eden
vassal (A) [ وصال ] ulaştıran
vatan (A) [ وطن ] yurt
vatandaş (A-T) [ وطنداش ] yurttaş
vatanî (A) [ وطنی ] yurt ile ilgili
vatanperver (A-F) [ وطن پرور ] yurtsever
vatanperverâne (A-F) [ وطن پرورانه ] yurtseverce
vâveylâ (A) [ 1 [ واویلا yazık, eyvahlar olsun 2çığlık
vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak
vâye (F) [ وایه ] kısmet
vaz’ (A) [ 1 [ وضع koyma, konulma 2bırakma 3atama 4durum, konum
vaz’ -ı haml [ وضع حمل ] doğum
vaz’ -ı kadîm [ وضع قدیم ] eski konum, eski durum
vaz’ -ı yed [ وضع ید ] el koyma
vaz’ -ı yed edilmek el konulmak
vaz’ -ı yed etmek el koymak
vaz’ etmek koymak
vaz’an (A) [ وضعا ] konumu bakımından
vazâif (A) [ وظائف ] görevler, ödevler
vâzı’ (A) [ 1 [ واضع koyan, koyucu 2hazırlayıcı
vâzıh (A) [ واضح ] açık, net
vâzıhan (A) [ واضحا ] açıkça, açık olarak
vazî' (A) [ 1 [ وضيع alçak, aşağı 2mütevazi
vazîfe (A) [ 1 [ وظيفه görev 2ödev
vazîfedâr (A-F) [ وظيفه دار ] görevli
vazîfeşinas (A) [ وظيفه شناس ] görevine düşkün
vaziyet (A) [ وضعيت ] durum, konum

vebâl (A) [ وبال ] günah
vecâhet (A) [ وجاهت ] yüz güzelliği
vecd (A) [ وجد ] coşku
vecdâver (A-F) [ وجدآور ] coşkulu, heyecanlandıran
vech (A) [ 1 [ وجه yüz 2sebep, ilgi, münasebet, vasıta 3yüzey
veche (A) [ 1 [ وجهه yüz 2yön, taraf
vecîbe (A) [ وجيبه ] yapılması gereken, görev
vecîz (A) [ وجيز ] özlü
vecîze (A) [ وجيزه ] özdeyiş
vedâ (A) [ وداع ] ayrılış, ayrılma
vedâyi’ (A) [ ودایع ] emanetler
vedîa (A) [ ودیعه ] emanet
vefâ (A) [ 1 [ وفا sözünde durma 2dostluğu sürdürme
vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek
vefâdâr (A-F) [ وفادار ] vefalı
vefâkâr (A-F) [ وفاکار ] vefalı
vefât (A) [ وفات ] ölüm
vefât etmek ölmek
vefeyât (A) [ وفيات ] ölümler
vefk (A) [ 1 [ وفق uyum 2uygun
vegayrühü (A) [ وغيره ] ondan başka
vegayrühüm (A) [ وغيرهم ] ondan başkaları
veh (F-A) [ وه ] vah
vehb (A) [ وهب ] bağış, vergi
vehbî (A) [ وهبی ] Tanrı vergisi
vehelümmecerrâ (A) [ و هلم جری ] var gerisini kıyas et
vehhâb (A) [ وهاب ] çok bağışlayıcı Tanrı
vehhâbiyyet (A) [ وهابيت ] vehhâbîlik
vehhâbiyyûn (A) [ وهابيون ] vehhâbîler
vehim (A) [ وهم ] kuruntu
vehleten (A) [ وهلة ] ansızın
vehm (A) [ وهم ] kuruntu
vehmî (A) [ وهمی ] kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş
vehmnâk (A-F) [ وهمناک ] kuruntulu
veillâ (A) [ والا ] yoksa, aksi takdirde
vekâhat (A) [ وقاحت ] arsızlık, utanmazlık, hayasızlık
vekâlet (A) [ 1 [ وکالت vekillik 2bakanlık 3avukatlık
vekâleten (A) [ وکالة ] vekil olarak
vekâletnâme (A-F) [ وکالت نامه ] vekillik belgesi
vekâletpenâh (A-F) [ وکالت پناه ] sadrazam
vekâyi’ (A) [ 1 [ وقایع olaylar 2savaşlar
vekıs’alâhâzâ (A) [ وقس علی هذا ] bununla kıyasla
vekil (A) [ 1 [ وکيل avukat 2biri tarafından yetki verilmiş 3bakan
velâdet (A) [ 1 [ ولادت doğum 2doğum günü
velâyet (A) [ 1 [ ولایت velîlik 2dostluk 3otorite
velev (A) [ ولو ] olsa da
velhâsıl (A) [ والحاصل ] kısaca, sözün kısası
velî (A) [ 1 [ ولی ermiş, velî 2çocuktan sorumlu olan
velî (F) [ ولی ] ama, fakat
velîahd (A) [ وليعهد ] veliaht
velîk (F) [ وليک ] ama, ancak
velîkin (F) [ وليکن ] ama, ancak
velîme (A) [ 1 [ وليمه ziyafet 2düğün
velûd (A) [ 1 [ ولود doğurgan 2üretken
velvele (A) [ ولوله ] gürültü patırtı
verâ (A) [ ورا ] öte
verâset (A) [ وراثت ] varislik
verd (A) [ ورد ] gül
verem (A) [ 1 [ ورم şişkinlik, şiş 2verem, tüberküloz
verese (A) [ ورثه ] varisler, mirasçılar
verîd (A) [ ورید ] toplardamar
vesâik (A) [ وثائق ] belgeler
vesâil (A) [ وسائل ] sebepler
vesâit (A) [ 1 [ وسائط araçlar 2aracılar
vesâtet (A) [ وساطت ] aracılık
vesâyâ (A) [ وصایا ] vasiyetler
vesîka (A) [ وثيقه ] belge
vesîle (A) [ 1 [ وسيله sebep, bahane 2yol
vesme (A) [ وسمه ] rastık
vesvese (A) [ وسوسه ] kuruntu
veş (F) [ وش ] gibi
veşak (A) [ وشق ] vaşak
veted (A) [ وتد ] kazık
veter (A) [ 1 [ وتر kiriş 2saz teli
vetîre (A) [ 1 [ وتيره üslup 2süreç 3dar yol
veyl (A) [ ویل ] yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun
vezâif (A) [ وظائف ] görevler, ödevler
vezân (F) [ وزان ] esen
vezâret (A) [ وزارت ] vezirlik
vezîr (A) [ وزیر ] eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi
vezn (A) [ وزن ] ağırlık
vezne (A) [ 1 [ وزنه ağırlık 2tartı 3para gişesi
veznedâr (A-F) [ وزنه دار ] gişe görevlisi

vicâhen (A) [ وجاها ] yüzleşerek, yüzüne karşı
vicâhî (A) [ وجاهی ] yüzyüze
vicdân (A) [ وجدان ] iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu
vicdânen (A) [ وجدانا ] vicdan bakımından
vidâd (A) [ 1 [ وداد sevgi 2dostluk
vikâye (A) [ وقایه ] koruma
vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak
vilâdet (A) [ 1 [ ولادت doğum 2doğum günü
vilâyât (A) [ ولایات ] vilayetler
vildân (A) [ 1 [ ولدان bebekler 2köleler
vîrân (F) [ 1 [ ویران yıkık, harap olmuş 2yıkıntı, harabe
vîrân etmek yıkmak, harap etmek
vîrân olmak 1yıkılmak, harap olmak 2perişan olmak
vîrâne (F) [ ویرانه ] yıkıntı alan, harap yer, harap bina
vîrânî (F) [ ویرانی ] haraplık
vird (A) [ ورد ] dua
vird etmek dua etmek
visâk (A) [ وثاق ] antlaşma
visâl (A) [ 1 [ وصال ulaşma, varma 2kavuşma, vuslat

vufûr (A) [ وفور ] bolluk
vuhûş (A) [ 1 [ وحوش vahşiler 2yaban hayvanları
vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek
vukû’ (A) [ وقوع ] meydana gelme, cereyan etme
vukûât (A) [ 1 [ وقوعات olaylar 2polisiye olaylar
vukûf (A) [ وقوف ] bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma
vukufsuz (A-T) bilgisiz
vuskâ (A) [ وثقی ] sağlam
vusla (A) [ 1 [ وصله ek 2yama
vuslat (A) [ 1 [ وصلت ulaşma 2kavuşma
vustâ (A) [ وسطی ] orta, iç
vusûl (A) [ وصول ] ulaşma, gelme
vusûl eylemek gelmek, ulaşmak
vuzû (A) [ وضوء ] abdest
vuzûh (A) [ وضوح ] açıklık

vücûb (A) [ وجوب ] gereklilik
vücûd (A) [ 1 [ وجود varlık 2beden 3var oluş
vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak
vücûh (A) [ 1 [ وجوه yüzler 2şekiller, tarzlar 3yüzeyler 4ileri gelenler
vüfûd (A) [ وفود ] elçiler
vüfûr (A) [ وفور ] bolluk
vükelâ (A) [ 1 [ وکلا vekiller 2bakanlar
vülât (A) [ ولات ] valiler
vürûd (A) [ ورود ] giriş, geliş
vürûd etmek girmek, gelmek
vüs’ (A) [ 1 [ وسع genişlik 2kapasite 3takat
vüs’at (A) [ 1 [ وسعت genişlik 2kapasite 3parasal yeterlik 4genlik
vüskâ (A) [ وثقی ] sağlam
vüsûk (A) [ 1 [ وثوق sağlamlık 2güvenilirlik
vüzerâ (A) [ وزرا ] vezirler
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:11:05
-Y-
yâ (A) [ یا ] ey
yâb (F) [ یاب ] bulan
yâbis (A) [ یابس ] kuru
yâd (F) [ 1 [ یاد hatırlama 2gönül, hatır 3anı, hatıra
yâd edilmek anılmak, hatırlanmak
yâd etmek anmak, hatırlamak
yâdgâr (F) [ 1 [ یادگار anı 2hatıra
yadigâr bk yâdgâr
yağmâ (F) [ یغما ] talan, çapul
yağma eylemek talan etmek, yağmalamak
yağmâger (F) [ یغماگر ] yağmacı
yah (F) [ یخ ] buz
yahbeste (F) [ یخ بسته ] buzlanmış, donmuş
yâhud (F) [ یاخود ] yahut
yâis (A) [ یائس ] umutsuz
yakaza (A) [ یقظه ] uyanıklık
yakîn (A) [ یقين ] kesin bilgi
yakînen (A) [ یقينا ] kesin olarak
yâkût (A) [ 1 [ یاقوت yakut 2dudak
yakzân (A) [ یقظان ] uyanık
yâl (F) [ 1 [ یال yele 2boyun
yâleyte (A) [ یا ليت ] keşke
yâr (F) [ 1 [ یار dost 2sevgili 3arkadaş
yârâ (F) [ یارا ] güç
yârân (F) [ یاران ] dostlar, arkadaşlar
yârî (F) [ 1 [ یاری dostluk 2yardım
yâsemen (F) [ یاسمن ] yasemin
yâve (F) [ یاوه ] zırva, saçma
yâvegû (F) [ یاوه گو ] zırvalayan, saçmalayan
yâver (F) [ یاور ] yardımcı
yâzdeh (F) [ یازده ] onbir

ye’s (A) [ یأس ] umutsuzluk
ye’sefzâ (A-F) [ یأس افزا ] üzücü
yebânî (F) [ 1 [ یبانی yabanıl 2ürkek 3kaba
yed (A) [ 1 [ ید el 2güç
yegân (F) [ یگان ] birler
yegân yegân (F) [ یگان یگان ] bir bir, tek tek
yegâne (F) [ یگانه ] biricik
yegânegî (F) [ یگانگی ] birlik, teklik
yek (F) [ یک ] bir
yekbeyek (F) [ یک بيک ] bir bir, birer birer
yekcihet (F-A) [ 1 [ یک جهت tek yön 2aynı görüşlü
yekcins (F-A) [ یک جنس ] aynı türden
yekdîger (F) [ یک دیگر ] birbiri
yekdil (F) [ یک دل ] bir gönül
yeknazarda (F-A-T) ilk bakışta, bir bakışta
yekpâre (F) [ 1 [ یک پاره tek parça 2bütün
yeksân (F) [ 1 [ یکسان bir şekilde 2birlikte
yekseviye (F-A) [ یک سویه ] aynı düzeyde, eşit seviyeli
yekşenbe (F) [ یک شنبه ] pazar
yektene (F) [ یک تنه ] tek başına
yekûn (A) [ یکون ] toplam
yel (F) [ یل ] yiğit
yeldâ (F) [ یلدا ] uzun
yemîn (A) [ 1 [ یمين sağ, sağ yön 2ant, yemin
yesâr (A) [ یسار ] sol, sol taraf
yesîr (A) [ یسير ] kolay
yetîm (A) [ یتيم ] biricik, tek 2yetim
yetîme (A) [ یتيمه ] yetim kız çocuğu
yetîmhâne (A-F) [ یتيم خانه ] yetimler evi
yevâkît (A) [ یواقيت ] yakutlar
yevm (A) [ یوم ] gün
yevmenfeyevmen (A) [ یوما فيوما ] günden güne
yevmî (A) [ یومی ] günlük, gündelik
yevmiyye (A) [ یومی ] gündelik ücret
yezdân (F) [ یزدان ] Tanrı

yubûset (A) [ یبوست ] kuruluk
yûğ (F) [ یوغ ] boyunduruk
yûz (F) [ یوز ] pars

yübûset (A) [ یبوست ] kuruluk
yümkin (A) [ یمکن ] mümkün, olabilir, olası
yümn (A) [ یمن ] uğur
yümnâ (A) [ یمنی ] sağ taraf
yümnî (A) [ یمنی ] uğurlu
yüsr (A) [ 1 [ یسر kolaylık 2zenginlik
yüsrâ (A) [ یسری ] sol taraf
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:11:35
-Z-

za’f (A) [ ضعف ] zayıflık, zaaf
za’f gelmek zayıflamak
za’ferân (A) [ زعفران ] safran
za’fî (A) [ ضعفی ] zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili
za’fiyyet (A) [ ضعفيت ] zayıflık, zafiyet
zâbıta (A) [ ضابطه ] güvenlik görevlisi
zâbih (A) [ ذابح ] boğazlayan
zâbit (A) [ ضابط ] subay
zâbitân (A-F) [ ضابطان ] subaylar
zabt (A) [ 1 [ ضبط tutma 2ele geçirme 3kavrama
zabt edilmek ele geçirilmek
zabt etmek ele geçirmek
zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü
zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü
zabtiyye (A) [ ضبطيه ] güvenlik güçleri, polis, jandarma
zabtnâme (A-F) [ ضبط نامه ] tutanak, zabıt yazısı
zabtürabt (A) [ ضبط و ربط ] disiplin
zâc (A) [ زاج ] göztaşı
zâd (A) [ زاد ] azık
zâd (F) [ 1 [ زاد doğmuş 2doğum
zâde (F) [ 1 [ زاده doğmuş 2evlat
zâdegân (F) [ زادگان ] soylular, aristokratlar
zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak
zafer (A) [ ظفر ] üstünlük kazanma
zaferyâb (A-F) [ ظفریاب ] üstünlük kazanan, muzaffer olan
zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak
zâğ (F) [ زاغ ] karga
zağan (F) [ زغن ] çaylak
zahâir (A) [ ذخائر ] zahireler
zâhib (A) [ 1 [ ذاهب giden 2sanıya kapılan
zâhib olmak 1gitmek 2sanıya kapılmak
zâhid (A) [ زاهد ] aşırı dindar, zühd ile uğraşan
zâhidâne (A-F) [ زاهدانه ] zahitçe
zâhir (A) [ 1 [ ظاهر ortaya çıkan, görünen, zuhur eden 2belli, açık, aşikâr
3sanırım 4görünüş, dış yüz
zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek
zâhirbîn (A-F) [ ظاهربين ] sadece görünüşe bakan
zahîre (A) [ ذخيره ] depolanmış erzak
zâhiren (A) [ ظاهرا ] görünüşte, görünüşe göre
zâhirî (A) [ ظاهری ] dış görünüş ile ilgili, görünüşteki
zâhirperest (A-F) [ ظاهرپرست ] sadece dış görünüşe bakan
zahm (F) [ زخم ] yara
zahmdâr (F) [ زخمدار ] yaralı
zahme (F) [ 1 [ زخمه vuruş 2yara 3tezene, mızrap
zahmet (A) [ 1 [ زحمت sıkıntı, meşakkat 2güç
zahmzede (F) [ زخم زده ] yaralı
zahr (A) [ 1 [ ظهر sırt, arka 2arka yüz
zahriye (A) [ ظهریه ] kağıdın arka yüzündeki yazı
zâid (A) [ 1 [ زائد artık 2artan 3artı 4gereksiz
zaîf (A) [ ضعيف ] zayıf, güçsüz
zâik (A) [ ذائق ] tadan, tadına varan
zâika (A) [ ذائقه ] tat alma duyusu
zâil (A) [ زائل ] yok olan, yok olucu
zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak
zâir (A) [ زائر ] ziyaretçi
zâkir (A) [ ذاکر ] zikreden
zakkûm (A) [ 1 [ زقوم zakkum ağacı 2zıkkım
zâl (F) [ زال ] saçları ağarmış, ihtiyar
zalâm (A) [ ظلام ] karanlık
zâlim (A) [ ظالم ] zulüm eden
zâlimâne (A-F) [ ظالمانه ] zalimce
zamâim (A) [ ضمائم ] ekler
zamâne (A) [ 1 [ زمانه devir 2felek
zamîme (A) [ ضميمه ] ek
zamimeten (A) [ ضميمة ] ek olarak
zâmin (A) [ ضامن ] tazmin eden
zamîr (A) [ 1 [ ضمير gönül 2iç 3zamir, adıl
zamm (A) [ ضم ] ekleme, arttırma
zamm edilmek eklenmek, arttırılmak
zamm etmek eklemek, arttırmak
zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek
zamme (A) [ ضمه ] ötre
zan (A) [ ظن ] zan, sanı
zanbak (A) [ زنبق ] zambak
zanîn (A) [ ظنين ] zan altında bulunan
zann (A) [ ظن ] zan, sanı
zannedilmek sanılmak
zannetmek sanmak
zânû (F) [ زانو ] diz
zapt bk zabt
zapt edilmek ele geçirmek
zapt etmek ele geçirmek
zaptiye bk zabtiyye
zâr (F) [ 1 [ زار perişan, ağlayan, inleyen 2inilti
zâr (F) [ زار ] yer
zâr etmek ağlayıp inlemek
zâr olmak ağlayıp inlemek
zarâfet (A) [ ظرافت ] zariflik
zarar (A) [ ضرر ] ziyan
zarardîde (A-F) [ ضرردیده ] zarar gören
zarb (A) [ ضرب ] vuruş
zarbhâne (A-F) [ ضرب خانه ] darphane
zarf (A) [ 1 [ ظرف kap 2mektup zarfı 3zarf
zarfiyyet (A) [ ظرفيت ] kapasite
zârî (F) [ زاری ] inleme, zar zar ağlama
zâri’ (A) [ زارع ] ekici, çiftçi
zarîf (A) [ ظریف ] zarafet sahibi, nazik, nüktedan
zarîfâne (A-F) [ ظریفانه ] zarifçe
zarûrât (A) [ ضرورات ] sıkıntılar, mecburiyetler
zarûret (A) [ 1 [ ضرورت sıkıntı 2yoksulluk 3zorunluluk
zarûrî (A) [ ضروری ] zorunlu
zarûriyyât (A) [ ضروریات ] zorunluluklar
zât (A) [ 1 [ ذات kişi 2kendi
zâten (A) [ ذاتا ] aslında
zâtî (A) [ ذاتی ] kişisel
zâtülcenb (A) [ ذات الجنب ] akciğer zarı iltihabı, zatülcenp
zâtürrie (A) [ ذات الرئه ] zatürriye, akciğer iltihabı
zav’ (A) [ ضوء ] ışık
zavâhir (A) [ ظواهر ] dış yüzler
zâviye (A) [ 1 [ زاویه açı 2köşe 3küçük tekke
zâyi’ (A) [ ضایع ] kaybolan
zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek
zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek
zâyi’ât (A) [ ضایعات ] kayıplar

zebân (F) [ زبان ] dil
zebândıraz (F) [ زبان دراز ] dili uzun
zebâne (F) [ 1 [ زبانه yalaz 2dilimsi
zebânzed (F) [ زبانزد ] ünlü, dillerde dolaşan
zeber (F) [ زبر ] üst
zebercedî (A) [ زبرجدی ] fıstık yeşili
zebh (A) [ ذبح ] boğazlama
zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek
zebh etmek boğazlamak, kesmek
zebîh (A) [ ذبيح ] kesilmiş hayvan, boğazlanmış
zebîl (A) [ 1 [ زبيل pislik 2gübre
zebûn (F) [ 1 [ زبون alçak 2aciz, zavallı 3güçsüz
zebûn etmek 1alçaltmak 2aciz bırakmak 3güçsüz bırakmak
zebûn olmak 1alçalmak 2aciz kalmak 3güçsüz kalmak
zecr (A) [ 1 [ زجر zorlama 2eziyet etme
zecrî (A) [ زجری ] zorlayarak, zorlayıcı
zede (F) [ 1 [ زده vurmuş, dövmüş 2vurulmuş, dövülmüş 3uğramış, müptela
olmuş
zehâb (A) [ 1 [ ذهاب gidiş 2sanıya kapılma
zeheb (A) [ ذهب ] altın
zehr (A) [ زهر ] çiçek
zehr (F) [ زهر ] zehir, ağı
zehre (A) [ زهره ] çiçek
zehrhand (F) [ زهرخند ] acı gülüş
zehrnâk (F) [ زهرناک ] zehirli
zekâ (A) [ ذکا ] zekilik
zekan (A) [ زقن ] çene
zekâvet (A) [ ذکاوت ] zekilik
zeker (A) [ 1 [ ذکر erkek 2erkeklik üreme organı
zelâzil (A) [ زلازل ] depremler
zelîl (A) [ ذليل ] düşkün, zavallı
zell (A) [ زل ] sürçme, kayma
zelzele (A) [ زلزله ] deprem
zemân (A) [ 1 [ زمان zaman 2çağ 3süre
zemâne (A) [ 1 [ زمانه devir 2felek
zemherîr (A) [ زمهریر ] karakış
zemîm (A) [ ذميم ] kötü
zemîn (F) [ 1 [ زمين yer 2dünya 3fon 4konu, alan
zeminbûsî (F) [ زمين بوسی ] saygı ile yer öpme
zemistan (F) [ زمستان ] kış
zemistânî (F) [ زمستانی ] kışlık
zemm (A) [ ذم ] kötüleme, yerme
zemm edilmek kötülenmek, yerilmek
zemm etmek kötülemek, yermek
zemzeme (A) [ 1 [ زمزمه melodi 2mırıltı
zen (F) [ زن ] kadın
zenâdıka (A) [ زنادقه ] zındıklar
zenâne (F) [ 1 [ زنانه kadınca, kadınsı 2kadın işi
zenb (A) [ ذنب ] suç, günah
zenbîl (A) [ زنبيل ] zembil
zenbûrek (F) [ زنبورک ] zemberek
zencebîl (A) [ زنجبيل ] zencefil
zencî (A) [ زنجی ] siyahî, zenci
zencîr (F) [ زنجير ] zincir
zencîrî (F) [ 1 [ زنجيری zincirli 2zincirlik deli
zendeka (A) [ زندقه ] zındıklık
zendost (F) [ زن دوست ] zampara
zeneb (A) [ ذنب ] kuyruk
zenehdân (F) [ زنخدان ] çene
zeng (F) [ 1 [ زنگ zil 2pas
zengî (F) [ زنگی ] zenci, siyahî
zengûle (F) [ 1 [ زنگوله çan 2çıngırak
zenne (F) [ زنه ] kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı
zenperest (F) [ زن پرست ] kadın düşkünü
zer (F) [ 1 [ زر altın 2akçe
zer’ (A) [ زرع ] ekim
zerâfe (A) [ زرافه ] zürafa
zerbâf (F) [ زرباف ] sırmacı
zerd (F) [ زرد ] sarı
zerdâlû (F) [ زردالو ] zerdali
zerde (F) [ 1 [ زرده zerde 2sarılık 3safran
zerdûz (F) [ زردوز ] sırmacı
zerefşân (F) [ زرافشان ] altın saçılmış, altın yaldızlı
zerger (F) [ زرگر ] kuyumcu
zerharîd (F) [ زرخرید ] köle
zerîn (F) [ زرین ] altından
zerk (A) [ زرق ] deri altına verme, şırınga etme
zerrâ’ (A) [ زراع ] ekici, çiftçi
zerrâk (A) [ زراق ] ikiyüzlü
zerrât (A) [ ذرات ] zerreler
zerre (A) [ 1 [ ذره en küçük parça, molekül 2azıcık, birazcık
zerreşikâf (A-F) [ ذره شکاف ] kılı kırk yaran
zerrin (F) [ زرین ] altından
zevâl (A) [ 1 [ زوال yok olma, yok oluş 2batma 3öğle
zevâlnâpezîr (A-F) [ زوال ناپذیر ] yok olmayan, kalıcı
zevâlpezîr (A-F) [ زوالپذیر ] yok olucu, fani
zevât (A) [ ذوات ] kişiler
zevâyâ (A) [ 1 [ زوایا açılar 2köşeler 3küçük tekkeler, zaviyeler
zevc (A) [ 1 [ زوج koca 2çiftin teki
zevcât (A) [ زوجات ] nikahlı kadınlar, karılar
zevce (A) [ زوجه ] nikahlı kadın, karı
zevceteyn (A) [ زوجتين ] karıkoca
zevceyn (A) [ زوجين ] karıkoca
zevciyet (A) [ زوجيت ] eşlik
zevebân (A) [ ذوبان ] erime
zevk (A) [ 1 [ ذوق beğeni, hoşlanma 2tat
zevkbahş (A-F) [ ذوق بخش ] zevk veren
zevrak (A) [ زورق ] kayık
zeyl (A) [ 1 [ ذیل ek, zeyil 2etek
zeylen (A) [ ذیلا ] ek olarak
zeyn (A) [ زین ] süs
zeyn olmak süslenmek
zeytûn (A) [ زیتون ] zeytin

zıdd (A) [ ضد ] zıt, karşıt
zıddiyyet (A) [ ضدیت ] zıtlık, karşıtlık
zılâl (A) [ ظلال ] gölgeler
zıll (A) [ ظل ] gölge
zımnen (A) [ ضمنا ] bu arada, dolayısıyla
zımnî (A) [ ضمنی ] dolaylı, üstü kapalı
zırh (F) [ زره ] zırh
zırhpûş (F) [ زره پوش ] zırhlı
zıyâ’ (A) [ ضياع ] kaybolma
zıyâ’ (A) [ ضياء ] çiftlikler

zî (A) [ ذی ] sahip
zi’b (A) [ ذئب ] kurt
zîbâyî (F) [ زیبایی ] güzellik
zîbâ (F) [ زیبا ] güzel
zîbak (A) [ زیبق ] cıva
zîc (A) [ زیج ] yıldız atlası
zifâf (A) [ زفاف ] gerdek
zih (F) [ زه ] kiriş
zîhayât (A) [ ذی حيات ] canlı
zihgîr (F) [ زهگير ] okçu yüzüğü
zihî (F) [ زهی ] ne güzel, bravo
zihin (A) [ ذهن ] zihin
zihn (A) [ ذهن ] zihin
zihnen (A) [ ذهنا ] zihin yoluyla
zihnî (A) [ ذهنی ] sihinsel
zihniyyet (A) [ ذهنيت ] düşünce tarzı, anlayış
zîk (A) [ ضيق ] darlık
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:12:21
zîkıymet (A) [ ذی قيمت ] değerli
zikr (A) [ ذکر ] zikir, anma
zikr etmek anmak
zikr olunmak anılmak, zikredilmek
zîkudret (A) [ ذی قدرت ] güçlü, kudretli
zillet (A) [ ذلت ] düşkünlük, aşağılık, alçaklık
zilzâl (A) [ زلزال ] sarsıntı
zimâm (A) [ زمام ] yular
zimâmdâr (A-F) [ 1 [ زمامدار yular tutan 2işleri yürüten, sorumlu
zîmedhal (A) [ ذی مدخل ] müdahalesi olan
zimmet (A) [ ذمت ] elde tutma zorunluluğu
zîn (F) [ زین ] eyer
zinâ’ (A) [ زناء ] zina, nikahsız cinsel ilişki
zinâkâr (A-F) [ زناکار ] zina eden
zencîrbend (F) [ زنجيربند ] zincire vurulmuş
zencîrbend edilmek zincire vurulmak
zindân (F) [ زندان ] hapishane
zindânî (F) [ 1 [ زندانی zindancı 2mahpus
zinde (F) [ 1 [ زنده diri, canlı 2sağlığı yerinde
zindegânî (F) [ زندگانی ] yaşam
zindîk (A) [ زندیق ] zındık
zînet (A) [ زینت ] ziynet, süs
zinhâr (F) [ زنهار ] sakın
zîr (F) [ زیر ] alt, aşağı
zîrâ (F) [ زیرا ] çünkü
zirâ’ (A) [ 75-90 [ ذراع cm lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak
ucu arasındaki uzaklık
zirâ’at (A) [ زراعت ] tarım
zirâ’î (A) [ زراعی ] tarımsal
zirâ’at nezareti tarım bakanlığı
zîrdest (F) [ زیردست ] el altındaki, emir altındaki, ast
zîre (F) [ زیره ] kimyon
zîrek (F) [ زیرک ] uyanık, zeyrek
zîrîn (F) [ زیرین ] alttaki
zîrûh (A) [ ذی روح ] canlı
zîrüzeber (F) [ زیر و زبر ] altüst
zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek
zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak
zirve (A) [ زروه ] doruk
zîşan (A) [ ذی شان ] şerefli
zişt (F) [ زشت ] çirkin
ziştî (F) [ زشتی ] çirkinlik
zîvekâr (A) [ ذی وقار ] ağırbaşlı
zîver (F) [ 1 [ زیور süs 2ziynet, takı
ziyâ’ (A) [ ضياء ] ışık
ziyâdâr (A-F) [ ضيادار ] aşıklı
ziyâde (A) [ زیاده ] fazla, çok
ziyâfet (A) [ ضيافت ] şölen, ziyafet
ziyân (F) [ زیان ] zarar
ziyânkâr (F) [ زیانکار ] zarar veren
ziyâretgâh (A-F) [ زیارتگاه ] ziyaret yeri

zû’(A) [ ضوء ] aydınlık, ışık
zu’bân (A) [ ذؤبان ] kurtlar
zu’m (A) [ زعم ] sanı
zuafâ’ (A) [ ضعفا ] zayıflar
zucret (A) [ ضجرت ] yürek daralması, iç sıkıntısı
zûd (F) [ 1 [ زود çabuk 2erken
zufr (A) [ ظفر ] tırnak
zuhr (A) [ ظهر ] öğle
zuhûr (A) [ ظهور ] ortaya çıkma, görünme
zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak
zuhûrât (A) [ ظهورات ] beklenmedik gelişmeler
zukâk (A) [ زقاق ] sokak
zulm (A) [ ظلم ] cefa, eziyet
zulm etmek zulüm yapmak
zulmânî (A) [ ظلمانی ] karanlıkla ilgili
zulmet (A) [ ظلمت ] karanlık
zulmetefzâ (A-F) [ ظلمت افزا ] karanlığı arttıran
zulümât (A) [ ظلمات ] karanlıklar
zunûn (A) [ ظنون ] zanlar
zûr (F) [ زور ] güç
zurafâ (A) [ 1 [ ظرفا zarifler 2seviciler, sevici kadınlar
zûrbâ (F) [ 1 [ زوربا güçlü 2zorba
zûrmend (F) [ زورمند ] güçlü
zurûf (A) [ 1 [ ظروف kaplar 2zarflar

zübde (A) [ زبده ] öz
zücâc (A) [ زجاج ] cam
zücâciyye (A) [ زجاجيه ] cam eşyalar
zühd (A) [ زهد ] zahitlik, aşırı sofuluk
zühhâd (A) [ زهاد ] zahitler
zühre (A) [ زهره ] Venüs, Çoban Yıldızı
zührevî (A) [ زهروی ] cinsel ilişkiyle bulaşan
zühûl (A) [ ذهول ] dalgınlıkla unutma
zükâm (A) [ زکام ] nezle
zükûr (A) [ ذکور ] erkekler
zülâl (A) [ زلال ] berrak, saf
zülf (F) [ زلف ] zülüf
züll (A) [ ذل ] alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet
zülüf (F) [ زلف ] zülüf, iki yandaki lüleli saç
zümre (A) [ زمره ] grup, topluluk
zümûm (A) [ ذموم ] yermeler, kötülemeler
zümürrüd (A) [ زمرد ] zümrüt
zünbûr (A) [ زنبور ] eşek arısı
zünnâr (A) [ زنار ] papaz kuşağı
zünûb (A) [ 1 [ ذنوب suçlar, günahlar 2kuyruklar
zürâfe (A) [ زرافه ] zürafa
zürefâ (A) [ ظرفا ] zarifler
zürrâ’ (A) [ زراع ] ekiciler, çiftçiler
zürriyyât (A) [ ذریات ] soylar, zürriyetler
zürriyyet (A) [ ذریت ] soy, zürriyet
züvvâr (A) [ زوار ] ziyaretçiler
züyûl (A) [ ذیول ] ekler, zeyiller
Başlık: Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
Gönderen: Şeyma© - 19 Ocak 2010, 12:14:31
Arkadaşlar sözlük burada bitti....  akss

Eklemek istediğiniz kelime olursa yazabilirsiniz.  gzlkk