Görünebilir miyim Ya RasulAllah?

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Black_house

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Görünebilir miyim Ya Rasulallah?
« : 16 Mart 2010, 19:50:04 »
[b]Gün gitti, gidiyor…

Herkeste tatlı bir telaş…

[img]http://img181.imageshack.us/img181/3052/palengabija.jpg[/img]

Güneş, insanların bir an evvel iftar sevincine kavuşmalarını ister gibi, gün boyunca rahvan giden alev topu atını dehlemiş kızıl ufuklarda kayboluyor.

Az sonra akşam ezanları, oruç tutmuş bir insan gibi solgun ve dingin duran minarelere can verecek, mahyaların ışıkları yanacak.

Ben yollardayım…

Acelem de yok. Nasıl olsa iftariyeliklerim yanı başımda bana bakıp duruyor.

Bu vakitte yolculuğu severim. Ezanla birlikte önünüzdeki arabalar birer ikişer buharlaşır ve yollar birden hiç umulmadık bir şekilde tenhalaşır. Yollar, benim gibi üç beş geç kalmışın olur.

Arabanın radyosu, Eyüp Sultan’dan canlı yayında; bir hafız Kur’an okuyor.

“ Ey Ömrünü israf eden kullarım, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz, Allah bütün günahları affedicidir…”

Ömrü israf etmek derdinden ben de muzdaribim. Bu yüzden gurub vakti radyodan bu ayeti dinlerken tatlı bir esintinin ruhumda gezindiğini hissettim.

O akşam vakti, herkes sofralarının başında iftar ânını beklerken ben “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz…” ayetinin takip ışığında tatlı bir yolculuğa çıktım.

Bu ayetin iniş sebebi, Elmalılı gibi bazı müfessirlere göre , Hazreti Hamza’nın katili Vahşi’dir.

Uhud Savaşı’nda, özgürlük ve servet vadiyle Peygamberin amcasının katili olan Vahşi…

Vahşi’ye özgürlük ve servet vadedenler, kartallardan, kurtlardan önce Hz. Hamza’nın başına üşüşüp, acı ve öfkelerini, onun kulak ve burnunu keserek, kalbini yerinden sökerek almaya çalışırlar.

Bu öyle insanlık dışı bir katldir ki, Tebük’te taşlandığında, Mekke’den sürüldüğünde beddua etmeyen Allah’ın Peygamberinin (a.s.) dudaklarından, amcasının yetmiş parçaya ayrılmış cesedi karşısında ;

“Ben de onlardan yetmiş kişiyi öldüreceğim” sözleri dökülmüştür.

Fakat anında gökler dile gelmiş ve;

“İlle ceza vereceksen misliyle… Sabrederseniz Allah sabredenleri sever” ayeti inmiştir.

Hazreti Hamza’nın şehit olmasının bedeli ağır olur.

Allah’ın Arslanı’nın kanını taşıyan o mızrak, Vahşi’ye özgürlük kapılarını aralamış, onu servet sahibi yapmıştır. Ama Vahşi hiçbir zaman o özgürlüğün tadını çıkaramaz ve o serveti hiçbir zaman harcayamaz.

Canilerin gasbettiği hürriyetini eline almış ama yalnız insanlığa ait olan fıtri hürriyeti kaybetmişti. Artık ebedi bir köle gibi çöllerde adını gizleyerek dolaşmaya başlar.

En son, Taif’e sığınır. Yıllar önce Allah’ın Peygamber’ini kovan Taif’e.

Taif, bağlık bahçelik bir yerdi. İhtimal ki kendini suça azmettiren kadından aldığı servetle yaşar giderim, diye düşünmüştü.

Bir gün Taif’liler de topluca Müslüman olunca dünya Vahşi’ye dar gelmeye başlar.

Şefkat Peygamber’i, müslüman olması için mektuplar yazar.

Hangi insan çok sevgili amcasının katili ve bir savaşın kaderini değiştirerek kendisine bu kadar ağır bedel ödetmiş birisine şefkatle seslenebilirdi.

Ama O (s.a.v), Vahşi gibi bir katilden bile bir sahabe çıkaracak kadar merhamet sahibiydi.

Her mektupta geçmişte yaptığı vahşetleri ileri sürüyor, sürekli kaçıyor ve Sonsuz Nur’un gittikçe çölün her tarafını saran ışığını kendi karanlığından seyrediyordu.

İşte arabadaki radyonun Eyüp Sultan’dan yaptığı canlı yayında okuduğu ayet, Vahşi’nin bu kaçışının önünü kesiyor, artık ona dar gelen dünyada yere-ğöğe sığmayan varlığına bir yer açıyordu.

“Ey ömrünü israf eden kullarım Allah’ın rahmetinden ümidini kesmeyiniz, Allah bütün günahları affedicidir…”

Peygamber(s.a.v)’den, bu ayetin yazılı olduğu mektubu alan Vahşi, kaçış ızdırabına son verir ve Medine’ye gelerek, huzura çıkar. Güllerin ve Gönüllerin Efendisi (a.s);

“Sen Vahşi misin?”

“Evet”

“Amcamı nasıl öldürdün anlatır mısın?”

Vahşi’nin anlattıkları karşısında göz yaşlarını tutamaz, taze bir yara gibi kanar “ipeklere yumuşaklık bağışlayan” yüreği.

“Ne olur bana fazla görünme, seni her gördüğümde amcamı hatırlarım da korkarım sana karşı içimde bir burukluk olur.” diye buyurur Resulullah (a.s.).

Hazreti Vahşi için hicranlı yıllar başlar.

Sürekli direklerin arkasından, minberin gerisinden Güllerin Efendisi’ni gözler.

“Artık bana görünebilirsin” diyeceği günleri bekler.

Ama Gönüllerin Güneş’i bir gün bütün bütün gurup eder.

Hz Vahşi’ye “Bana görünebilirsin” sözünü demeden gitmiştir.

Hazreti Vahşi’nin geri kalan günleri, hep o büyük günahına kefaret aramakla geçer.

İslam’ın büyük bir bahadırını öldürmekten dolayı güneşin bağrında kızmış bir çöl gibi yanmakta olan yüreği ve bir cehennem gibi kaynamakta olan vicdanı birgün, kefareti için aradığı fırsatı bulur. Yemame Savaşı çıkar karşısına. Hazreti Halit’in ordusuna katılır.

Harp günlerce sürer.

Kılıçlar havada parlak kavisler çizmekte, düşman dalga dalga inananların üzerine gelmekte, yalancı Peygamber Müseyleme’nin askerleri, önüne gelenleri bir ekin tarlası gibi biçmektedir.

İkrime, Ebu Akil, Huzeyfe, Salim gibi nice bahadırlar bir bir doğranmıştır. Yemame sert bir kayadır. Binlerce Kur’an hafızı kırılmıştır. Savaşın bir anda seyri değişmiş, her tepeden bir münadi kaçan müslümanları yeniden gayrete getirmek için bağırmaktadır.

Çöl iyice kızmıştır. Ortalık toz dumandır. Göz gözü görmüyordur. Müslümanlar iyice sıkışmıştır. İşte tam o sırada Vahşi günlerden beri sabırla kalesinden çıkmasını beklediği Müseyleme’nin kalenin arka duvarından atlayarak kaçmaya çalıştığını görür.

“Ey kupkuru çölleri cennete çeviren Gül

Vaktidir, ağlayan gözlerimin içine gül…”

diyerek, yıllarca özenle sakladığı mızrağı fırlatır ve yalancı peygamberin işini bitirir. O mızrak, bir zamanlar İslam’ın en büyük bahadırı Hazreti Hamza’ya fırlattığı mızraktır.

Güneş, Yemame Çölün’ün titreşen sonsuz ufuklarında gurub etmektedir.

Hazreti Vahşi başını yere kor ve;

“ Ya Rasulallah artık görünebilir miyim? “ diye inler.

………………

Hayalim, radyoda okunan ayetin tatlı esintilerinde, Sonsuz Nur’un ikindi çölündeki renk ve ışık oyunlarında dolaşırken mahya ışıkları da yandı ve ezanlar minarelerden kanatlanmaya başladı.

Gün gitti…

Sanki sağımdaki solumdaki arabalar birer ikişer buharlaştı.

Yollar tenhalaştı.

Ben hala yollardayım…

“Ey ömrünü israf eden kullarım, Allah’tan ümidinizi kesmeyiniz, Allah bütün günahları affeder…”ayetinin, gözümün önünde mahyalaştığı o tenha yollarda…

Harun Tokak [/b]