Gönderen Konu: Başkasının Günahına Ağlayan Adam  (Okunma sayısı 4010 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Black_house

  • Administrator
  • Tecrübeli üye
  • *****
  • İleti: 4502
  • +462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Başkasının Günahına Ağlayan Adam
« : 04 Nisan 2009, 00:09:27 »
[b] Başkasının Günahına Ağlayan Adam 
    Araştırmacı yazar Vehbi Vakkasoğlu, adı özellikle son günlerde yeniden hemen
her ortamda farklı şekilde tartışma konusu olan Said Nursi'nin hayatından farklı ve
bugüne dek bilinmeyen ilginç kesitler sunuyor:Başkasının Günahına Ağlayan Adam” isimli kitap
şimdiye kadar büyük ölçüde sadece “tefekkür adamı” kimliğiyle tanınan Bediüzzaman Said Nursi’yi sevgisi, şefkati, merhameti ve insan ilişkilerindeki ölçüleriyle tanıtmayı amaçlıyor.
Örnek insan ihtiyacının had safhada olduğu günümüzde Bediüzzaman’ın gönül kazanma sanatını nasıl uyguladığı, kullandığı iletişim metotları ve gençlerle kurduğu sevgi iletişimi, örneklerle okuyucunun zihninde canlandırılıyor.
Bediüzzaman’ın tabiata ve hayvanlara karşı gösterdiği hassasiyete de daha önce hiçbir kitapta bu kadar dikkat çekilmemişti.
Onun kavrayıcılığını, kuşatıcılığını insan sevgisini ve ölçülere bağlılığını
Sultan Hamid’den Adnan Menderes’e , Ahmet Hamdi Akseki’den Ömer Nasuhi Bilmen’e , Nurettin Topçu’dan Necip Fazıl’a, Osman Yüksel Serdengeçti’ye ve hapishane arkadaşlarına kadar
hayatı boyunca görmek mümkün…

Vehbi Vakkasoğlu, kitabının önsözüne, 'Ne dert değişti, ne de ilaç' diyerek başlıyor ve Bediüzzaman'dan ne anladıklarını dile getiriyor. Vakkasoğlu'nun eserinde Said Nursi, şu ifadelerle tanımlanıyor:

Günahkara değil, günaha karşıydı…

- Her düşenin acısı, önce onun yüreğine yansırdı.

- Gıybetsiz bir ömür yaşadı…
Başkasının aleyhinde konuşturmazdı.
Kendi aleyhinde konuşanı da korurdu.

- Ebubekir gönüllü idi. Sevgi ve şefkati bütün varlıkları kuşatmıştı.

- Kainatta hiç bir şeye kıyamazdı.

- Bütün davası Allah’ı kullarına sevdirmekti.

Bütün engellere, acılara, işkencelere, hapislere, sürgün¬lere, zehirlemelere rağmen Kur’an’a, imana, İslâm’a hizmet duygusundan hiç ayrılmadı.
En zor şartlarda bile hiç ümitsiz olmadı.
En olumsuz şartlardan, daima en olumlu sonuçlar çı¬kardı.
Kendisini batırmaya, bitirmeye çalışanları da huzura ve mutluluğa, yani kulluğa çağırdı.
Çünkü ona göre, kul olmak, “kurtulmak” demekti.
Kendisine en acımasız hakareti ve dayanılmaz işkenceyi lâyık görenleri bile iman hakikatleriyle tanıştırmak ve kur¬tarmak telâşındaydı.
Güle oynaya günah bataklıklarına batanlara da merha¬metle baktı.
Günahına ağlayamayanların günahına da ağladı.
Çünkü onun insana ve olaylara bakışı, veli bakışıydı.
Geçitlerde, köprülerde, uçurum başlarında titreyenlere, “İnşaAllah geçer.” duasındaydı.
“Ha geçti, ha geçecek!” şevkiyle, dertlerini dert edinirdi.
Her düşenin acısı, önce onun yüreğine yansırdı.
Her ezilenle, evvelâ onun içi ezilirdi.
Çünkü o, şefkatten ibaretti.
Sevgiyle sarıp sarmaladı yaralı yürekleri.
Manevi kiri, pası, yarayı acısız ameliyatlarla tedavi etti.
Gönülleri çelen, ruhları çeken bir muhabbet merkeziydi.
Benim sevdalandığım yürek, bu yürekti.
Benim ve neslimin kendine gelişiydi.
Uyanmamızdı heyecanla ve gafletten silkinmemizdi.
Uyanalım diye uyanıktı.
Ebediyen gülelim diye ağlıyordu

Bence okunmaya değer...Ufkunuzu açacak bir kitap...[/b]

 

Voiser