Eğitimde ve Kariyerde Hedef Belirleme..

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Aşık-ı sadık

  • ****
  • Join Date: Kas 2008
  • Yer: İzmir
  • 840
  • +230/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Âşîk-ı sâdık
Eğitimde ve Kariyerde Hedef Belirleme..
« Yanıtla #25 : 26 Kasım 2008, 02:46:12 »
[b]Düşmanın kuvvetlerini harcaması, kuvvetlerinin yıpranması, dolayısıyla bizim tarafımızdan tahribi, ve eyaletlerinin kaybı, yani bunların bizim tarafımızdan fethi demektir.
Sorunu daha derinlemesine inceleyecek olursak, bu iki aracın anlamının aynı olmadığını, yöneldikleri amaca göre değişik bir niteliğe büründüğünü görürüz. Genellikle bu farkın az olması bizi aldatmamalıdır, çünkü tatbikatta, savaş etkenleri zayıfsa, en küçük nüanslar bile bizi şu veya bu yönde bir güç uygulamasına itecektir. Şimdilik, belirli koşullar altında amaca başka yollardan da varılabileceğini, bunun ne bir iç çelişki, ne bir saçmalık, hatta ne de bir hata teşkil etmeyeceğini göstermek bizim için yeterlidir.
Bu iki aracın dışında, düşman kuvvetlerinin israfını artırmanın üç yolu daha vardır. Birincisi istila, yani düşman topraklarını, onları muhafaza etmek niyetiyle değil de, vergi salma ya da gerekiyorsa yakıp yıkmak için işgal etmektir. Burada ilk hedef ne düşman topraklarını işgal etmek, ne de silahlı kuvvetlerini yok etmektir, sadece ona genel bir zarar vermektir. İkinci yol düşmanın zayıf noktalarını seçmek, ona mümkün olduğu kadar çok hasar vermektir. Çabalarımızı yöneltebileceğimiz bu iki ayrı biçimi anlamak çok kolaydır: birinde hedef düşmanı yenmektir, ötekinde ise böyle bir şey söz konusu değildir ve buna imkan da yoktur. Buna göre, yukarıdaki yöntemlerden birini ya da öbürünü seçeriz. Amiyane tabiriyle, birincisine askeri yöntem, ikincisine politik yöntem de diyebiliriz. Yani birinde askeri mülâhazalar, ikincisinde politik mülâhazalar ağır basar. Ama olaylara daha yüksek bir düzeyden baktığımızda, her iki yöntemin de askeri nitelikte olduğunu ve her birinin ancak verilen duruma tekabül ettiği ölçüde amaca uygun düştüğünü görürüz. Uygulandığı hallerin sayısı bakımından diğer ikisinden de daha önemli olan üçüncü yol ise düşmanın yıpratılmasıdır. Bu terimi sadece bir tanımlama yapmış olmak için değil, konumuzun gerçekten tam bir tarifini yaptığı ve ilk bakışta sanıldığı kadar mecazi olmadığı için kullanıyoruz. Muharebede yıpranmak kavramı, uzun süren bir harekât aracılığı ile düşmanın maddi kuvvetlerinin ve iradesinin giderek tükenmesi anlamına gelir.
Ancak mücadeleye düşmandan daha uzun süre dayanmak istiyorsak, mümkün olduğu kadar mütevazı amaçlarla yetinmek gerekir, çünkü işin niteliği gereği önemli bir hedef önemsiz bir hedefe göre daha büyük ölçüde kuvvet harcamasını gerektirir. Saptanabilecek en küçük hedef ise sadece direnmektir, yani olumlu bir amacı olmayan bir mücadeleye girmektir. Bu durumda, nispeten kuvvetli araçlara sahip olduğumuz ölçüde, sonuca daha emin bir şekilde ulaşmamız sağlanmış olacaktır. Ancak bu salt olumsuz (menfi) yolda nereye kadar gidebiliriz? Elbette tam bir hareketsizliğe kadar değil, çünkü sadece dayanmak muharebe etmek değildir. Direnme, düşman kuvvetlerinin, düşmanı niyetinden vazgeçirmeye yetecek kadar bir kısmını yok etmeye dönük bir faaliyettir. İşte eylemlerimizden her biriyle amaçladığımız şey bundan ibarettir ve niyetimizin menfi karakteri de burada yatar.
Tek bir harekette yansıyan bu menfi niyet kuşkusuz, başarıya ulaşması şartıyla, aynı hedefe yöneltilecek müspet bir hareket kadar etkili değildir. Ancak menfi hareketin üstünlüğü şuradadır ki, müspet harekete oranla başarı şansı daha fazladır ve dolayısıyla daha garantilidir. Tek bir eylem oluşu nedeniyle etkinlik yönünden kaybettiğini zaman aracılığı ile, yani mücadelenin sürdürülmesiyle telâfi etmelidir. Böylece, salt direnmenin temel ilkesini oluşturan bu menfi niyet aynı zamanda mücadeleye düşmandan daha uzun süre dayanmanın, yani onu yıpratmanın doğal bir aracıdır.
İşte saldırı ile savunma arasındaki farkın, savaş sorununa hükmeden bu temel farkın kaynağı buradadır...
Demek oluyor ki, eğer menfi amaç, yani bütün kaynaklarımızın sadece savunma için seferber edilmesi, mücadelede üstünlük sağlıyorsa, ve bu üstünlük düşmanın ilerdeki muhtemel hâkimiyetini dengeleyecek kadar büyükse, o zaman mücadelenin sadece süresi düşmanı yavaş yavaş yıpratmamıza ve politik amacının artık yeterli bir etken teşkil etmeyeceği bir noktaya, yani mücadeleyi terk etmek zorunda kalacağı noktaya getirmemize yetecektir. Görülüyor ki, bu yöntem, yani düşmanı yıpratmak yöntemi, zayıfın kuvvetliye direnmesini gerektiren pek çok halleri içermektedir...
Görülüyor ki, insanın amacını gerçekleştirmesinin bir çok yolları vardır ve savaşta düşmanın mutlaka bozguna uğratılması şart değildir. Düşman silahlı kuvvetlerinin imhası, eyaletlerin fethi, bunların sadece işgali ya da istilası, doğrudan doğruya politik ilişkileri hedef alan girişimler ve nihayet düşmanın saldırısını pasif olarak beklemek, bütün bunlar düşman iradesini kırmak için kullanılabilecek araçlardır ve bunlardan birini veya diğerini seçmek durumun özelliklerine bağlıdır...
Savaşta güdülecek amaca ilişkin sorunlar bunlardır; şimdi de araçlara geçelim.
Tek bir araç vardır: muharebe. Biçimi ne kadar değişik olursa olsun, yakın dövüşte görülen kaba bir nefret ve kin boşalmasından ne kadar farklı olursa olsun, gerçek muharebe ile ilgisi olmayan ne kadar unsur işe karışırsa karışsın, yine de kendini gösteren tüm etkilerin kaynağı muharebedir ve bu savaş kavramının bir gereğidir.
En değişik durumlarda ve en karmaşık gerçek içinde bile bunun böyle olduğunu çok basit bir şekilde kanıtlayabiliriz. Savaşta her şey kuvvetler aracılığı ile yapılır; askeri kuvvetlere, yani silahlı insanlara başvurduğumuz andan itibaren de, muharebe fikri her şeyin kaynağı olmak zorundadır.
Dolayısıyla, askeri kuvvetlere ilişkin olan her şey, yani bunların teşkiline ve kullanılmasına ilişkin ne varsa, hepsi savaş faaliyetinin kapsamına girer.
Askeri kuvvetlerin teşkili ve bakımı sadece araçlardır, bunların kullanılması ise amaçtır.
Savaşta muharebe sadece iki kişi arasında bir çarpışma değildir, bir çok parçalara ayrılan örgütlenmiş bir bütündür. Bu geniş bütün içinde iki çeşit birliği ayırt edebiliriz: bunlardan birini özne, diğerini nesne belirler. Bir orduda muharipler topluluğu daima yeni birlikler halinde guruplaşır ve bunlar da daha yüksek bir kademenin üyeleri olurlar. Bu üyelerden her birinin muharebesi de ayrı bir birlik oluşturur. Bundan başka, muharebenin amacı ve dolayısıyla konusu da kendi başına bir birlik teşkil eder.
Muharebede görülen bu birliklerden her birine çarpışma adı verilir.
Muharebe fikri her silahlı kuvvet uygulamasının temelini teşkil ettiğine göre, genel olarak silahlı kuvvetlerin kullanılması, belirli sayıda çarpışmaların kararlaştırılmasından ve düzenlenmesinden başka bir şey değildir.
Demek oluyor ki, her askeri faaliyet doğrudan doğruya veya dolaylı olarak çarpışma ile ilgilidir. Asker sadece uygun zamanda ve uygun yerde çarpışmak için orduya alınır, giydirilir, silahlandırılır, eğitilir, uyur, yer, içer ve yürür.
dolayısıyla, askeri faaliyetin bütün unsurları çarpışmada toplandığına göre, çarpışmaları hazırlamakla bunların hepsini kavramış oluruz. Sonucu tayin eden sadece bu hazırlıklar ve onların uygulanmasıdır, yoksa daha önce mevcut olan şartlar değil. Çarpışmada ise bütün faaliyetlerin hedefi düşmanı, daha doğrusu çarpışma yeteneğinin yok edilmesidir, çünkü çarpışmanın bizzat kavramı bunu gerektirir. Bu nedenle, düşmanın silahlı kuvvetlerinin imhası her zaman çarpışmanın amacını gerçekleştirmenin aracıdır.
Bu amaç sadece düşman kuvvetlerinin imhası olabileceği gibi, her zaman öyle olmayabilir de. Tamamen farklı bir amaç da pekala söz konusu olabilir. Örneğin, yukarda göstermiş olduğumuz gibi, düşmanın imhası politik amacı gerçekleştirmenin tek aracı olmadığı, savaşın başka bir amacı bulunduğu hallerde, bunlar da özel savaş hareketlerinin ve dolayısıyla çarpışmanın amacı olabilirler.
Bununla birlikte, tali hareketler olarak düşman silahlı kuvvetlerinin imhasına yönelik çarpışmaların bile ilk hedefi bu kuvvetlerin imhası olmayabilir.
Büyük bir silahlı kuvvetin karmaşık kuruluşunu, harekete geçme zamanında ortaya çıkan ayrıntıların sayısını düşünecek olursak, böyle bir kuvvetin girişeceği muharebenin de birbirine bağlı parçalardan oluşan karmaşık bir yapıya sahip olacağını anlarız. Bu parçalardan her birinde öyle bazı amaçlar ortaya çıkabilir ve çıkar ki, bunların hiç biri düşman silahlı kuvvetlerinin imhasına dönük olmaz, bu nihai hedefe sadece dolaylı olarak katkıda bulunur. Bir tabur düşmanı bir tepeden ya da bir köprüden püskürtmek emrini almışsa, bu mevkiin işgali genellikle gerçek amacı oluşturur, düşman kuvvetlerinin imhası ise sadece bir araç veya ikinci derecede önemli bir sorun olur. Düşmanı söküp atmak için sadece bir gösteriş taarruzu yeterli ise, amaç yine elde edilmiş olur. Fakat genellikle bu tepe veya bu köprü ancak düşman silahlı kuvvetlerine daha çok kayıp verdirmek için işgal edilmiş olacaktır. Muharebe alanında durum bu olduğuna göre, sadece iki ordunun değil, Devletlerin, milletlerin ve ülkelerin karşı karşıya geldikleri savaş sahnesinin tümü üzerinde de durum aynı olacaktır. Burada ilişkilerin ve dolayısıyla mümkün tertiplerin sayısı geniş ölçüde arttırılmalı, daha çok ve değişik tedbirler alınmalı, daha çok ve değişik tertipler alınmalıdır; hepsi birbirine bağlı olan amaçların derecelendirilmesi yolu ile ilk kullanılan araç nihai hedeften daha da uzaklaşmış olur.
Görülüyor ki, bir muharebenin amacı bir çok nedenlerle düşman kuvvetlerinin, yani karşımızdaki kuvvetlerin imhası olmayabilir, bu takdirde düşman kuvvetlerinin imhası sadece bir araçtır. Ancak bütün bu gibi hallerde düşman kuvvetlerini imha etmenin artık fazla bir önemi yoktur, çünkü çarpışma artık bir kuvvet denemesinden başka bir şey değildir. Kendi başına bir değeri yoktur, önemli olan sadece doğurduğu sonuçlardır.
Ancak büyük bir kuvvet eşitsizliği halinde, basit bir gözlem bunun derecesini gösterebilir. Böyle bir durumda çarpışma olmaz ve zayıf olan taraf derhal boyun eğer.
[/b]

Çevrimdışı Aşık-ı sadık

  • ****
  • Join Date: Kas 2008
  • Yer: İzmir
  • 840
  • +230/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Âşîk-ı sâdık
Eğitimde ve Kariyerde Hedef Belirleme..
« Yanıtla #26 : 26 Kasım 2008, 02:46:32 »
[b]Çarpışmalar her zaman onlara katılan düşman kuvvetlerinin imhasını hedef almadığına ve bu hedef çoğu zaman çarpışma olmadan sadece sonucunun ve şartlarının önceden tahmini suretiyle gerçekleştirilebileceğine göre, gerçek bir çarpışmanın dikkate değer bir rol oynamadığı seferlerin faal bir şekilde sürdürülebileceğini düşünmek, pekala mümkündür...
Savaşta bir tek araç vardır, o da muharebedir. Ancak uygulanma biçimlerinin çokluğu bizi amaçların çokluğu ile orantılı çeşitli yollara sürüklemekte ve tek bir adım olsun ilerlemediğimiz izlenimini vermektedir. Fakat durum hiç de öyle değildir, çünkü aracın tek oluşu, gözle izlenebilir bir iplik gibi tüm askeri faaliyet dokusunun içinden geçmekte ve onu bir arada tutmaktadır.
Yukarda düşman kuvvetlerinin imhasının savaşın güdeceği amaçlardan biri olabileceğini görmüş, ancak bu amacın diğer amaçlara kıyasla önemi konusunda bir şey söylememiştik. Somut olaylar da bu koşullara bağlı olacaktır; genel prensip olarak değerlendirilmesini ise yapmadık. Şimdi bir kez daha önemini kabul etmek zorunda olduğumuz bu konuya dönelim.
Muharebe savaşta tek etkili faaliyettir; muharebede, karşımızdaki düşman kuvvetlerinin imhası bizi amacımıza ulaştıracak olan araçtır. Muharebe fiilen vuku bulmasa bile bu böyledir; çünkü bu takdirde karar, her halükarda bu imhanın muhakkak sonucu olduğu varsayımına dayanacaktır. Bundan şu sonucu çıkarabiliriz ki, düşman kuvvetlerinin imhası bütün savaş harekâtlarının kilit noktası, temel taşıdır; bir kemerin istinat noktalarına dayanması gibi, savaşta bütün tertipler, bütün kombinezonlar bu nihai hedefe dayanır. Bu itibarla tüm harekât, silah zoru ile elde edilecek sonucun, bu sonuç gerçekten elde edildiği takdirde olumlu bir sonuç olacağı varsayımına dayanır. Silah zoru ile elde edilecek bir sonuç, ister küçük ister büyük olsun, bütün savaş operasyonlarında, senetli alış verişlerde nakdi ödemenin yerini tutar. Bu ilişkiler ne kadar aralıklı olursa olsun, ödeme ne kadar seyrek yapılırsa yapılsın, yine de ara sıra hesap görülecektir.

Silah zoru ile elde edilen sonuç bütün düzenlerin temeli olduğuna göre, düşmanımız silah zoru ile elde edeceği talihli bir sonuçla bizim tertiplerimizi bozabilir ve bunun için mutlaka tertiplerimizden birinin dayandığı muharebeyi kazanması şart olmayıp yeteri kadar önemli olmak şartıyla her hangi başka bir muharebeyi kazanması da yeterlidir. Çünkü silah zoru ile elde edilecek her önemli sonuç -yani düşman kuvvetlerinin her imhası- aynı düzeye gelmek eğilimi gösteren sıvılar örneği, daha önceki sonuçları etkiler.
Düşman kuvvetlerinin imhası böylece, bütün diğer araçların önünde silinip süpürüldüğü en üstün ve en etkili bir araç olarak görünmektedir.
Bununla birlikte, ancak bütün öteki alanlarda tam bir eşitlik bulunduğu farz edilen hallerde düşman kuvvetlerinin imhasına büyük bir etki atfedilebilir. Düşüncesizce ve baştan kara bir saldırının mutlaka maharet ve tedbirin üstesinden geleceğini sanmak büyük bir yanılgı olur. Beceriksiz bir saldırı düşman kuvvetlerinin değil, kendi kuvvetlerimizin imhasına yol açar, bu da herhalde bizim istediğimiz şey değildir. Üstün etkinlik araca değil, amaca aittir ve biz sadece gerçekleştirilmiş bir amacın etkisini bir başka amacın etkisi ile kıyaslıyoruz.
Şunu da özellikle belirtmemiz gerekir ki, düşmanın muharebe gücünden bahsederken, bu kavramı, sadece maddi kuvvete hasretmek zorunda değiliz. Tersine moral güç de bunun kapsamına girer, çünkü aslında bunlar en küçük ayrıntılara varıncaya kadar iç içedir ve ikisini birbirinden ayırmaya imkan yoktur. Büyük bir imha hareketinin (büyük bir zaferin) silah zoru ile elde edilecek bütün öteki sonuçlara etkisinden bahsettik; işte tabir caizse akıcı olan bu moral unsurdur ki, bütün parçalara daha kolaylıkla yayılır. Düşman kuvvetlerinin imhası bütün diğer araçlardan daha büyük bir değer taşır, ama bir de bunların riski ve bedeli vardır, ve bazen bunlardan kaçınmak için başka vasıtalara başvurmak zorunda kalırız.
Kullanılan araçların pahalıya mal olması doğaldır, çünkü öteki faktörlerin eşitliği halinde, amacımız düşman kuvvetlerinin imhasına yöneldiği ölçüde kendi kuvvetlerimizin harcanması o kadar büyük olacaktır.
Bunun riski, başarısızlık halinde aradığımız ve özlediğimiz daha büyük etkinin geri tepmesi ve büyük sakıncalar doğurmasıdır.
Bu bakımdan öteki yöntemler başarıya ulaştıklarında daha az pahalıya mal oldukları gibi, başarısızlık halinde de daha az risklidirler. Tabi bu şartla ki, karşılaşma benzer yöntemler arasında olsun, yani düşman da bizim kullandığımız yöntemleri kullansın. Çünkü düşman silah zoru ile kesin sonuca gitmek yolunu seçtiği takdirde, kendi yöntemlerimizi de ister istemez düşmanınkine uyacak şekilde değiştirmek zorunda kalırız. O zaman her şey imha hareketinin sonucuna bağlı kalacaktır; oysa, yine bütün diğer faktörlerin eşit olması halinde, bu durumun her bakımdan zararımıza olacağı açıktır, çünkü bizim amaç ve araçlarımız, düşmanın amaç ve araçlarından farklı olarak, kısmen başka sonuçlara yönelmiştir. Biri diğerinin parçası olmayan iki farklı amaç karşılıklı olarak birbirini ifna eder ve bunlardan birini gerçekleştirmek için kullanılan kuvvet aynı zamanda diğerine de hizmet edemez. Bu nedenle, hasım taraflardan biri silah zoru ile kesin sonuca gitmeye karar vermişse, başarı şansı, diğer tarafın aynı yolu seçmeyip başka bir amaca yöneldiğinden emin olduğu ölçüde daha büyük olacaktır. Bu başka amaçlardan birini seçen taraf, normal olarak, bunun ancak hasmının da kesin sonuca gitmeye kendisi kadar isteksiz olduğunu tahmin ettiği takdirde yapacaktır.
Ancak başka bir yöne tevcih edilmiş niyet ve kuvvetlerden söz ettiğimiz zaman, sadece düşman kuvvetlerinin imhası dışında kalan diğer müspet hedefleri kastediyoruz, yoksa düşman kuvvetlerini harcamak için başvurulabilecek salt direnmeyi değil. Salt direnmede müspet amaç eksiktir; bu itibarla kuvvetlerimizin başka amaçlara yönelmesine imkan yoktur, düşmanın niyetlerini bozmakla yetinmek zorundadır.
Şimdi de düşman kuvvetlerinin imhasının menfi yönüne, yani kendi kuvvetlerimizin korunmasına eğilmek gerekiyor. Bunlar, birbirini etkiledikleri için, tek ve aynı niyetin birbirini tamamlayan parçalarıdırlar ve bunlardan birinin ya da diğerinin üstünlüğünün yaratacağı etkiyi incelemek yeterli olacaktır. Düşman kuvvetlerini imha etmek iradesi müspet amaca yönelir ve son ereği düşmanın yenilgisi olan müspet sonuçlar doğurur. Kendi kuvvetlerimizin korunmasındaki amaç ise menfidir, ve bu itibarla düşmanın niyetlerini neticesiz bırakmaya, yani düşmanı yıpratmak için hareketin süresini uzatmaktan başka bir amacı olmayan salt direnmeye yönelir. Müspet amacın harekete geçirdiği çaba imha hareketlerine yol açar; menfi amacın harekete geçirdiği çaba bu hareketi beklemekle yetinir...
Savaşın sevk ve idaresi, durum böyle olunca, muharebenin düzenlenmesi yönetilmesine indirgenebilir. Eğer muharebe tek bir hareketten ibaret olsaydı, onu bir takım kısımlara ayırmanın hiç bir anlamı kalmazdı. Ama muharebe, aslında, bir bütün teşkil eden ve çarpışma adını verdiğimiz çok sayıda münferit hareketlerden oluşur ve bunlardan her biri yeni birimler teşkil eder. İşte bu yüzdendir ki, karşımıza tamamen değişik iki faaliyet çıkmaktadır: Bir yandan, bu birbirinden ayrı çarpışmaları düzenlemek ve yönetmek; öte yandan, savaşın amacı doğrultusundan bunları koordine etmek. Bu faaliyetlerden birine taktik, öbürüne strateji denir.
Bizim sınıflandırmamıza göre, taktik, silahlı kuvvetlerin çarpışmada kullanımına ilişkin teoridir. Strateji ise, çarpışmaların savaşın amacını gerçekleştirmek için kullanımına ilişkin teoridir...
Taktik sonuçlar, yani muharebenin içinde muharebe bitmeden yer alan sonuçlar, çoğunlukla bu çözülme ve zayıflama döneminin sınırları içinde kalır; oysa, stratejik sonuçlar, yani muharebenin bir bütün olarak ele alınan sonuçları, büyük veya küçük olsun elde edilen zafer, bu dönemin dışında kalır. Stratejik sonuç, ancak kısmi muharebelerin sonuçları bağımsız bir bütün halinde birleştirildikten sonra meydana çıkar.
Bu farkın ortaya koyduğu sonuç şudur ki, taktik kuvvetlerini birbiri arkasından kullanabilir, fakat strateji onları mutlaka aynı zamanda kullanmak zorundadır.
Eğer taktikte ilk başarı kesin değilse, ilerisi için kuşku duyuluyorsa, ilk anda elde edilecek başarı için ancak yeteri kadar kuvvet kullanılmasından daha doğal bir şey olamaz; bu takdirde yedeklerimizi ateş hattının dışında tutar, göğüs göğüse çarpışmalara sokmayız, ilerde taze kuvvetlerin karşısına taze kuvvetler çıkarmayı veya bunlarla yıpranmış ve zayıflamış kuvvetleri yenmeyi amaçlarız.
Stratejide ise durum farklıdır. Bir yandan, stratejinin bir kere zafer kazanıldıktan sonra talihin dönmesinden korkmasına gerek yoktur, çünkü bu zafer krizin sonu demektir. Öte yandan, stratejik olarak kullanılan bütün kuvvetler mutlaka zayıflamış olmaz. Sadece düşmanla taktik çarpışmaya geçmiş, yani kısmi bir muharebeye girmiş olan kuvvetler zayıflamış olur; onları gereksiz yere harcamadığımız takdirde, kayıplarımız asgari düzeyde kalır, düşmanla stratejik çatışma halindeki bütün kuvvetlerimizi etkilemez.

Carl Von Clausewitz[/b]

Çevrimdışı Aşık-ı sadık

  • ****
  • Join Date: Kas 2008
  • Yer: İzmir
  • 840
  • +230/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Âşîk-ı sâdık
Eğitimde ve Kariyerde Hedef Belirleme..
« Yanıtla #27 : 26 Kasım 2008, 02:46:53 »
[b]Hedef Belirlemede Öneriler


Yazar Alice Seba’nın hazırladığı öneriler size hedef belirleme ve hedeflerinizi gerçekleştirmede yardımcı olabilir. 1. Beyin fırtınası yapın. Yapmak istediklerinizi liste haline getirin. Başlangıçta hiçbir fikriniz yokmuş gibi gelebilir ama sonra yapmak istediğiniz birçok şey peşpeşe gelecektir. Önemli bulduklarınızı seçip onlara öncelik verin.
2. Hedeflerinizi belirleyip listenizi görebileceğiniz bir yere koyun ve her değişikliği kaydedin. Böylece gelişimi görebilir, gelecekte hedef belirlerken daha başarılı olabilirsiniz.

3. Seçtiğiniz hedeflerin sizi biraz zorluyor olması gerekir ama ulaşılabilir olmasına da özen gösterin. Başka bir deyişle çok kolay hedefler seçmeyin ama seçtikleriniz gerçekleştiremeyeceğiniz hedefler de olmasın. Eğer çok kolay hedefler seçerseniz, fazla başarılı olmadığınızı düşüneceksiniz, çok zor olursa da kendinizi yenilmiş hissedeceksiniz. Bu nedenle hedeflerinizin ne çok kolay ne de gerçekleştirilemeyecek kadar zor olması gerekir.
4. Hedeflerinizi gerçekleştirmek için bir zaman dilimi belirleyin. Her şeyi bir anda yapamazsınız, az zaman alacak kolay hedefler için kısa zaman dilimleri belirleyin. Daha karışık hedeflerde ise gerçekleştirmeniz gereken her adımı bulun ve her biri için bir süre belirleyin.
5. Hedeflerinizin listesini yaparken, bunları neden hedef olarak seçtiğinizi kendinize sorun. Eğer hedefiniz satış müdür olmaksa, bunu neden istediğinizi bilmek ve bunu zaman zaman kendinize hatırlatmak sizi motive edecektir. Bunu istemenizin birçok nedeni olabilir, yalnız bunların neler olduğunu bildiğinizden emin olun.
6. Ölçülebilir hedefler koyun. Örneğin bu yıl yabancı dil öğrenmek gibi bir hedef koyduysanız, sadece bunu istediğinizi söylemekle yetinmeyin. Bir plan dahilinde bunu gerçekleştirin. Yabancı dil öğrenme nedeniniz yurtdışına gittiğinizde yabancılarla anlaşabilmekse, bunu gerçekleştirdiğinizde başardığınızı anlayacaksınız.
7. Hedefinizi gerçekleştirmekte kullanacağınız araçları belirleyin. Örneğin bir bilgisayar programı mı öğrenmek istiyorsunuz? Bunun için iki şeye ihtiyacınız var. Birincisi programa sahip olmanız ikincisi de size bunu öğrenmenizde yardım edecek biridir.
8. Kendinizi zorlamayın. Hepimiz bir anda her şeyin mükemmel bir şekilde olup bitmesini isteriz ama kendinizi bunun için fazla zorlamayın. Birçok büyük, başarılması zor planlar koymanıza gerek yok. Küçük kolay planlardan başlayıp daha karmaşık olanlara doğru ilerleyebilirsiniz. Her zaman için geri dönüp hedeflerinizi gözden geçirme imkanınız olduğunu unutmayın.
9. Hedeflerinizi kısa vade ve uzun vade hedefleri olarak ayırın. Bu listeleri birbirinden ayrı tutarsanız, bunları gerçekleştirmede çalışmalarınızı daha iyi organize edebilirsiniz. Kısa vadeli planlarınız, hemen her zaman gerçekleştirilebilecek, çok vakit almayan planlardır. Uzun vadeli hedefleriniz ise daha fazla çaba ve zaman gerektirir. Bu nedenle her yeni yılda bir tane uzun vadeli plan belirlemeye çalışın.
10. Gerekli oldukça hedeflerinizi gözden geçirip düzeltmeler yapın. Eğer işlerinizi devamlı erteleyen bir tipseniz, bu tabii ki geri dönüp hedeflerinizi bir sonraki yıla atabileceğiniz anlamına gelmiyor. Bu geri dönüp hedeflerinizi gerçekleştirmede nasıl bir süreç izlediğinizi, doğru yolda olup olmadığınızı görmeniz için yapmanız gereken bir çalışma. Eğer birkaç ay içinde yeni yıl hedeflerinizin yarısını gerçekleştirdiyseniz, birkaç tane daha yeni hedef ekleyebilirsiniz demektir. Eğer planın gerisindeyseniz, bunun nedenlerini araştırın: gerekli araçlara mı ulaşamadınız, zaman dilimini mi yanlış ölçtünüz ya da gerçekleştirilmesi olanaksız bir hedef mi belirlemiştiniz? Tüm bunları görerek bir sonraki yıl için daha iyi planlar belirleyebilirsiniz.
Her başarınızda mutlaka kendinizi kutlayın, başarınızı başkalarıyla paylaşın ve bir sonraki hedefiniz için çalışmaya başlayın. Peki belirlediğimiz hedeflerde bir kriter var mı? Birçok danışman ve koç SMART olarak kısaltılmış 5 basamaktan oluşan kriterleri hedef belirlemede baz alıyor. SMART'ın açılımı İngilizce "Specific-kesin, Measurable-ölçülebilir, Achievable-başarılabilir, Realistic-gerçekçi ve Time framed-zamanı belirlenmiş" anlamına geliyor. Az önce sıraladığımız 10 öneri aslında bu beş kritere dayanıyor.
Hedef belirleme, sadece ne istediğinize karar vermekten daha önemli. Hedef belirleyerek, istediğiniz şeye nasıl ve hangi araçları kullanarak ulaşacağınızı da işin içine katarsınız. Böylece varmak istediğiniz noktaya daha planlı bir şekilde varırsınız ve hedefleriniz sadece her yeni yıl başında söylenip 1-2 ay sonra unutulan planlar olmaktan kurtularak gerçeğe dönüşür.
Artık hedef belirlemenin ana kurallarını biliyorsunuz. SMART'ı ve yukarıda saydığımız 10 basamağı kullanarak ihtiyaçlarınıza cevap verecek hedeflerinizi belirleyebilir ve bu yolda çalışabilirsiniz. Bu yıl ne istediğinize karar verdiğinizde, planlı bir şekilde bunları gerçekleştirebilirsiniz. Konfüçyus'un dediği gibi "Her büyük yolculuk, küçük bir adımla başlar"





[/b]