Önemli bir ibadet olan kurbanın dinî-şer’î hükmü konusunda mezhepler arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bu ibadetle mükellef olmak için aranan şartları taşıyan kimselerin kurban bayramında kurban kesmesi, Hanefî mezhebindeki hâkim görüşe göre vacip iken, diğer mezheplerin çoğunluğuna göre müekked/kuvvetli sünnettir.
Hanefîler başlıca şu delillere dayanarak kurban kesmenin vacip olduğunu söylemişlerdir: 1- Hz. Peygamber’e hitap eden ve gereklilik bildiren “O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” (el-Kevser 108/2) buyruğu, diğer Müslümanları da kuşatmaktadır.
2- Söz gelimi “İmkânı olduğu halde kurban kesmeyen kimse bizim mescidimize yaklaşmasın!” (İbn Mâce, “Edâhî”, 2);
“Ey insanlar! Her sene her ev halkına kurban kesmek vaciptir.” (Ebû Dâvûd, “Edâhî”, 1; Tirmizî, “Edâhî”, 18)
gibi birçok hadis-i şerif, kurbanın gerekli olduğunu ifade etmektedir.
3- Hz. Peygamber, hicretin ikinci yılında meşru kılınmasından itibaren hiç aksatmadan her yıl kurban kesmiştir.
Kurban bayramı günlerinde kurban kesmenin müekked sünnet olduğunu söyleyen diğer mezhepler ve müctehitler ise şu delilleri ileri sürmüşlerdir:
1- “O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” (el-Kevser 108/2) ayeti, hem muhatabı hem de talep edilen konu bakımından başka şekillerde de anlaşılmaya açıktır. Böyle bir ihtimal var iken vacip hükmü konulamaz.
2- Hz. Peygamber bu ibadetin kendisine farz, fakat ümmetine nâfile olduğunu bildirmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 231)
3- Hz. Peygamber’in “Sizden kim kurban kesmek isterse…” (Müslim, “Edâhî”, 39, 41) cümlesiyle başlayan kimi ifadelerinden bunun bağlayıcı olmadığı sonucu çıkarılabilir.
4- Bazı sahabîler, kurban kesmenin vacip olmadığını belirtmişlerdir. Böyle farklı yaklaşımlara rağmen bütün mezhepler, kurbanın son derece önemli bir ibadet olduğunu vurgulamaktan geri durmamışlardır. Ona sünnet-i müekkede diyenler de bunun herhangi bir sünnet gibi algılanmaması gerektiğini, dolayısıyla terk etmenin hoş karşılanmayacağını belirtmişlerdir.
Hatta bu duyarlılığı ifade etmek için bazı müctehitler, kurban kesmenin “vacip bir sünnet” olduğunu söyleyerek ilginç bir hüküm terimi de geliştirmişlerdir.
Hükmünü vacip olarak tespit eden Hanefîlere göre kurban ibadetiyle yükümlü olmak için şu beş şartın var olması gerekmektedir:
1- Müslüman olmak, 2- Hür olmak, 3- Aklı yerinde ve büluğa ermiş olmak, 4- Mukîm olmak yani seferî (yolcu) olmamak, 5- Dinen zengin sayılacak ölçüde belli bir malî güce sahip olmak.
Bu şartlardan son ikisi üzerinde biraz duralım. Yolculuk hali zaten kendi başına birçok sıkıntıyı içerdiğinden Müslümanlar bu haldeyken kurban kesmekle yükümlü tutulmamışlardır. Çünkü yolculuk halindeyken kurbanlık aramak, kesimini gerçekleştirmek, etini ve derisini değerlendirmek, dağıtımını sağlamak ayrı bir zorluk getirecektir. Diğer taraftan yolculuk, birçok sürprize açık olabileceğinden genellikle para harcama konusunda ayrı bir özeni de gerektirir. İşte bu ve benzeri gerekçelerle yolcu olanlar üzerinde kurban kesmek yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bununla birlikte şartları uygun olanlar veya bir şekilde imkân bulabilenler seferî iken de bu önemli ibadeti edâ edebilirler.
Kurban kesme sorumluluğu için gerekli olan zenginlik şartına gelince, bunun ilkesel olarak zekât ve fıtır sadakasında aranan zenginlik ölçüsüyle aynı olduğunu belirtmeliyiz. Yani kişinin borçlarından ve aslî ihtiyaçlarından başka nisap miktarına ulaşan bir malî değere, daha somut ifadesiyle en az 20 miskal (85 gr.) altın veya bunun değerine denk bir paraya ya da mala sahip olması, o kişinin dinen zengin olduğu anlamına gelir. İşte bu ölçüde bir mal varlığı olan kimse, diğer şartları da tamamlıyorsa kurban kesmek ile sorumlu olur.
Yalnız burada söz konusu olan malda, zekâtta aranan şu iki şart aranmaz:
1- Malın üzerinden bir kamerî yılın geçmiş olması, 2- Malın nâmî yani artıcı olması.
Buna göre, daha önce yokken kurban bayramının ilk üç gününde yukarıdaki nisab değerine ulaşan bir mala sahip olanlar, o günler içinde kurban kesmekle mükellef olurlar.
Üzerinden yıl geçmemiş böyle bir nisap, nisab-ı istiğna yani ihtiyaçsızlık ölçüsü olarak isimlendirilmiştir. Her ne kadar nisab-ı ğınâya ulaşmamış yani üzerinden epey bir süre geçerek zenginliği kesinleşmemişse de, buna bile sahip olamayanlara göre bu kişi yine de varlıklı sayılacağından, bunu yoksul Müslüman kardeşlerine yansıtması istenmiştir.
[b]Günümüzde yolcu olanlar veya tatile gidenler için kurban kesme yükümlülüğü değişmiş olabilir mi?[/b]
Kural itibariyle bir değişiklikten söz edilemez. Çünkü yolculuk yolculuktur ve yolculuğun bizzat kendisi hükmün illetidir yani gerekçesidir. Gerekçe mevcut olduğu sürece hüküm de bulunur. Fakat günümüzde vekâlet yoluyla kurban kesme işlemlerinde bir hayli tecrübe ve başarı kazanıldığı göz önüne alınırsa, kurban bayramını yolcu olarak geçirecek olanların, güven veren organizasyonlar aracılığıyla kurban ibadetini yerine getirmeleri de hesaba katılmalıdır. Bayramları, sıla-i rahim, yardımlaşma ve dayanışma aracı değil de tatil vesilesi edinmenin, Müslüman duyarlılığıyla asla bağdaşmayacağı unutulmamalıdır.
|