İlâhî kitapların sonuncusu olan Kur’ân-ı Kerîm Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’e indirilmiş, Peygamberimizden de hiçbir değişikliğe ve bozulmaya uğramadan tevatür yoluyla bize kadar ulaşmıştır.
Allah Taâlâ “(Habîbim) sana da hak olarak kitabı (Kur’an’ı) -kendinden evvelki kitab(lar)ı tasdik edici (ve doğrultucu) ve ona karşı bir şâhid olmak üzere- gönderdik. O halde (bütün ehl-i kitab) aralarında Allah’ın (sana) indirdiği ile hükmet, sana gelen hakikaten (dönüp de) onların hevâ (ve heves)lerine uyma… (el-Mâide 5/48) ve “Kur’an’ı biz indirdik. Onun koruyucuları da, şübhesiz ki, biziz” (el-Hicr 15/9) buyurmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm Hz. Peygambere yirmiiki yılı aşkın bir süre içinde vahyolunmuştur. Kaynakların verdiği bilgilere göre Hz. Peygamber hayatta iken Kur'an kendisi ve sahabe tarafından ezberlenmiş, vahiy kâtipleri tarafından da yazıya geçirilmiştir.
Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti döneminde Kur'ân-ı Kerîm vahiy kâtibi [b]Zeyd b. Sâbit[/b] tarafından çok hassas prensipler çerçevesinde bir araya getirilmiş ancak çoğaltılmamıştı.
Üçüncü halife [b]Hz. Osman[/b] hicrî 25 yılında Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Zübeyr, Saîd b. el-Âs ve Abdurrahman b. Hâris'ten oluşan bir heyete daha önce biraraya getirilmiş olan Kur’an’ı istinsah ettirmeye başlamıştır. Bazı kıraat farklılıklarının ihtilaflara sebep olmaması için yapılan bu çalışma sonucunda çoğaltılan mushaflar İslâm coğrafyasının dört veya yedi büyük merkezine gönderilmiştir.
İslâm âlimleri bu özelliklerini göz önünde bulundurarak Kur’an’ı şöylece tanımlamışlardır: “Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı, Peygamberimiz’den bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, insanlığın benzerini getirmekten âciz kaldığı ilâhî kelâmdır.”
Kur’an’ı Hz. Peygambere vahyeden, gönderen Allah Taâla’dır. Kur’an, Allah’ın kelâmıdır. Cebrail onu Hz. Peygambere getiren aracıdır. İlâhî hitabın farklı şekilleri bulunmakla beraber Kur’an Hz. Peygambere elçi (Cebrail) ile gönderilmiştir. Kur’an Peygamberimiz’den bize kadar tevatür yoluyla ulaşmıştır. Kur'ân-ı Kerîm, yaklaşık 23 senede bölümler halinde vahyolunmuş, bir defada toptan indirilmemiştir. Böylece Kur’an vahyolunduğu süreçte kolayca ezberlenebilmiş, manasının anlaşılması kolaylaşmıştır.
Bir âyette Yüce Allah “İnkâr edenler: Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi, dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu tane tane okuduk” (el-Furkân 25/32) buyurarak Kur’an’ın bir defada toptan indirilmeyişinin sebebini açıklamaktadır. Âyetler bazan doğrudan indiği gibi, bazan da meydana gelen bir olayı çözümlemek veya Hz. Peygambere yöneltilen soruları cevaplar mahiyette inerdi. Kur’an’ın, farklı âyetlerde ramazan ayında, mübarek bir gecede ve Kadir gecesinde inmeye başladığı bildirilmektedir (el-Bakara 2/185; ed-Duhân 44/1-3; el-Kadr 97/1). Kadir gecesinin Ramazan ayında mübarek bir gece olduğu dikkate alındığında âyetler arasında bir çelişki olmadığı görülecektir. Kur’an hem lafzı hem de manası bakımından mûcizdir, bir benzerini oluşturmakta başkalarının âciz kaldığı bir kutsal kitaptır:
“Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin. Eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi (yardımcılarınızı) çağırın. Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının...” (el-Bakara 2/23-24) ve
“Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki onun benzeri olan on tane uydurma sûre getirin” (Hûd 11/13) ve “İnsanlar ve cinler bu Kur’an’ın benzerini getirmek için bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar onun benzerini asla ortaya getiremezler” (el-İsrâ 17/88)
meâlindeki âyetlerde üslûp ve içerik bakımından Kur’an’ın mûciz bir kitap olduğu gerçeği ilan edilmekte ve bu konuda iddia sahibi olanlara meydan okunmaktadır.
Kur’an’ın lafız/söz yönünden mucize oluşu Arap edebiyatının çok gelişmiş olduğu bir dönemde vahyolunmasına rağmen, Araplar’a kendisinin bir benzerini getirmeleri için meydan okuyarak onları bu konuda âciz bırakmasıdır. Kur’an mana yönüyle de mucizedir. Hz. Peygamber okuma yazma bilmeyen bir kimse iken, kendisine vahyolunan Kur’an, içerdiği konularla ilgili gerçekleri sunmaktadır. Onu anlayarak okuyan insanların zihninde ve kalbinde güven ve tatmin duyguları uyanır. Ancak Kur’an, lafız ve mananın bir arada oluşu sayesinde ilâhî kitap özelliğini kazanmaktadır. Kur’an’da dinî olanlar yanında, bazı bilimsel ve sosyal gerçekliklere de değinilmiş, yeni bilimsel gelişmeler onu teyit etmiş, daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.
Başta Allah’ın varlığı ve birliği olmak üzere itikâdî konular, iman esasları Kur’an’ın içerdiği konuların başındadır. Müslümanların mükellef olduğu namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetler, kişiler ve toplumlar arası ilişkileri düzenleyen hükümler, bu hükümlerin ihlaline yönelik cezalar, insanların dünya ve âhiret saadetlerini temin edecek ahlâkî hükümler, nasihat ve tavsiyeler, Allah’ın emirlerine uyanlara mükâfat, uymayanlara ceza vaatleri Kur’an’ın temel konularının başında gelir. Ayrıca Allah’ın varlığı ve birliğini ispat eden ilmî gerçekler ve tabiat kanunlarına işaret eden âyetler, önceki ümmetlere ve onlara gönderilen peygamberlere ait ders alınacak mesajlar içeren kıssalar ve inananların Allah Taâlâ’ya sığınmalarına ve O’nun yardımını talep etmelerine yönelik dualar da Kur’an’daki diğer temaları oluşturmaktadır.
Bu içerik ve özellikleriyle Kur’an insanları öncelikle Allah’ın ilim, irade, kudret sıfatlarını ve fiillerindeki hikmeti ortaya çıkarıp görünür kılan eserleri üzerinde düşünmeye davet eder ve onları Allah’ın âleme yerleştirdiği işleyiş kanunlarını incelemeye yönlendirir.
Hz. Muhammed peygamberlerin sonuncusu, Kur’ân-ı Kerîm de ilâhî kitapların sonuncusudur. Kur’an, Hz. Muhammed’in nübüvvetini doğrulayan en büyük mucizedir. Önceki peygamberlere gönderilen kutsal kitapların aksine Kur’an günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan ve tahrif edilmeden gelmiştir ve kıyamete kadar bu özelliğini koruyacaktır. Kur’an’ın getirdiği mesaj evrensel olup kıyamete kadar geçerlidir.
Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kabul ettikleri metinleriyle ilgili olarak Hz. Peygamber “Sizler Ehl-i Kitab’ı tasdik de, tekzip de etmeyin. “Biz Allah’a ve bize indirilene (Kur’an’a); İbrahim, İsmail, İshak, Yakûb ve torunlarına indirilenlere, Musa ve İsa’ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah’a teslim olduk” deyin” (el-Bakara 2/136) buyurmak suretiyle Müslümanların takınmaları gereken tavrı belirlemiştir (Buhârî, “Tefsîr” 11).
|