Gülay Öztürk yazıları

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Gülay Öztürk yazıları
« : 23 Aralık 2009, 19:59:30 »
Seven, sevdiğinin yolunda olur

İnsanın, inanmak, sevmek, korkmak, kalbindedir.
İtikad eden, yani iman eden ve kafir olan, kalbdir.
Kalbi temiz olan, İslamiyet’e uyar, kötü olan ise İslamiyet’ten uzaklaşır.
Güzel, iyi ahlakın ve kötü huyların yeri kalbdir. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir ki, buna gönül denir. Bedendeki bütün organlar, kalbin emrindedir.

Bir kimseyi sevmek için, onun yolunda olmak, onun sevdiklerini sevmek lazımdır. Bu sebeple her müminin, Resulullah efendimizi çok sevmesi lazımdır. Onu çok seven, Onu çok anar, çok söyler, çok över. Hadis-i şerifte; (Bir şeyi çok seven, onu çok anar) buyuruldu.

Resulullah efendimizi çok sevmek lazım olduğunu bütün İslam alimleri uzun yazmışlar, bildirmişlerdir. Hadis-i şerifte; (Bir kimse, beni çocuğundan ve babasından ve herkesten daha çok sevmedikçe, iman etmiş olmaz) buyuruldu. Yani imanı olgun olmaz.
Allahü teâlâyı sevenin, Onun Resulünü de sevmesi vacibdir ve salih kulları da sevmesi lazımdır.

İslam ilimleri ve İslam alimleri ile alay etmek küfür olur.
İslam alimine söven, kötüleyenin imanı gider.
Fısk ve bid’at sebebi ile sevmemek, lazım olur ise de,
dünya işleri sebebi ile sevmemek, günah olur.
Salihleri sevmemek de böyledir.
Hadis-i şerifte; (Üç şey imanın lezzetini artırır:
Allahü teâlâyı ve Resulünü her şeyden çok sevmek,
kendisini sevmeyen Müslümanı Allah rızası için sevmek,
Allahü teâlânın düşmanlarını sevmemek) buyuruldu.

İbadeti çok olan mümin, ibadeti az olandan daha çok sevilir.
İsyanı daha çok olan, küfrü ve fuhşu yayan kâfirleri daha çok sevmemek lazımdır.
Hadis-i şerifte; (Allahü teâlânın bazı kulları vardır. Bunlar, Peygamber değildir. Peygamberler ve şehitler, kıyamet günü bunlara imrenirler. Bunlar, birbirini tanımayan, uzak yerlerde yaşayan, Allah için birbirini seven müminlerdir) buyuruldu.

Allah için düşmanlık edilmesi lazım gelenlerin başında, insanın kendi nefsi gelir. Sevmek demek, onların yolunda bulunmak demektir. İmanın alameti de, “Hubb-i fillah ve buğd-i fillah”tır.
Peygamber efendimiz; (İbadetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillah ve buğd-i fillahtır) buyurmuştur.

Allahü teâlâ, dinleri, Peygamberleri, kalbi temizlemek için göndermiştir. Kalbi temiz olan, herkese iyilik eder, dünyada, rahat, huzur içinde yaşar ve ahirette de, sonsuz saadete kavuşur.
Ehl-i sünnet alimlerinin kitaplarını okuyup, öğrenip de, öğretmeye çalışan ana, baba, evladı için büyük nimettir. Böyle olan kitap, dergi, gazete, radyo ve televizyonlar da, bütün millet için büyük bir nimettir. Etiketi ne olursa olsun,
Ehl-i sünnet alimlerinin kitaplarını okumamış,
okusa da anlayamamış olan bir kimsenin, İslamiyet hakkındaki sözleri, yazıları, kıymetsizdir.

İnsan, dinine ve emanetine güvendiği salih kimselerle arkadaşlık etmelidir.
Yahudiler ve Hıristiyanlar, Peygamberlerini sevdiklerini söylüyorlar ise de, onların yolunda olmadıkları için, ahirette Peygamberlerinin yanında olmayacaklardır.
Yüksek ruhlar, sevdikleri ruhları yukarı çekerler.
Alçak ruhlar da, aşağı çeker. İnsan, öldükten sonra, ruhunun nereye gideceğini, dünyada sevdiklerinin halinden anlamalıdır.

Netice olarak insan, bir başkasını, tabiatı gereği, akıl icabı yahut kendisine yaptığı iyilikler sebebiyle veya Allahü teâlânın rızası için sever.
Seven, sevdiğinin yolunda bulunmazsa, sevgisi sahih olmaz.
Sevmenin en kuvvetli alameti, sevdiğinin sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemektir.
Dünyada birbirini seven kimselerin ruhları birbirlerini cezbettiği gibi, kıyamette de birbirlerini cezbederler. İnkâr edenleri seven, onlarla birlikte Cehenneme gider.
Peygamber efendimizin buyurduğu gibi:
(İnsan, dünyada kimi seviyorsa, ahirette onun yanında olacaktır.)

Gülay Öztürk

Çevrimiçi D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #1 : 23 Aralık 2009, 20:04:31 »
[b]kurtulmak için ihtiyacımız olan herşey islam dininde mevcud...

Günümüzde insanların çoğu din ahlakından uzak bir yaşam sürmektedirler.
Bazı insanlar dine bir ön yargıyla baktıkları için de, din ahlakını yaşamaktan korkmaktadırlar.
Dindar insan denince pek çok insanın aklına yobaz, insanlarla olan diyaloglarından,
sanattan, estetikten, sosyal hayattan elini ayağını çekmiş insanlar gelir.
Hatta din ahlakını yaşamaya başlayan insanların tüm güzelliklerden mahrum olacakları gibi bir inanış da oldukça yaygındır.İnsanların birçoğu günlük hayatın koşuşturmalarıyla Kuran ahlakının aynı anda yaşanamayacağına inandırmıştır kendini. Bazı insanlar ise din ahlakını yaşlandıklarında yaşayacaklarını düşünerek, yapmaları gerekenleri ertelerler. Bunun en önemli sebebi insanların çoğunluğunun da kendileri gibi düşünüyor olmasıdır.

Aslında insanların böyle yanlış düşünmelerinin temelinde Kuran’ı tam olarak bilmemeleri ve gerçek dinle hurafeleri karıştırmaları yatmaktadır. Allah insanları din fıtratına göre yaratmıştır. İnsanları yaratan da dini yaratan da Allah’tır. İnsan dünyada tam anlamıyla din ahlakını yaşar ve uygularsa tam bir huzur içinde yaşamış olur. Kuran’da insanların din ahlakını kolaylıkla uygulayabilecekleri şu ayetle bildirilmektedir:

"…O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dininde olduğu gibi." (Hac Suresi, 8)

Kuran ahlakını yaşamak son derece kolaydır çünkü dinin özünde güzel ahlaklı olmak vardır.
Güzel ahlak, dürüstlük, samimiyet, şefkat, merhamet ve güzel söz de insanların en çok hoşlandıkları şeylerdir. İnsanların güzel ahlak göstermesi ancak vicdanlarını dinleyerek olur.
Vicdanlarını dinlemeyen insanlar ise sadakatsiz, vicdansız, samimiyetsiz, yalancı ve ikiyüzlü insanlardır.Din ahlakını yaşamak insanı sosyal hayattan, güzellikten, sanattan ve estetikten alıkoymaz, aksine insana daha çok zevk verir.
Vicdanları mutmain olan müminler, vicdanlarında hiçbir sıkıntı hissetmemenin rahatlığıyla hoşsohbet, neşeli ve dışadönük insanlar olurlar.
Her şeyin gerçek sahibinin Allah olduğunun bilinciyle davrandıklarından, sahip olduklarını kaybetme konusunda endişeye ve tevekkülsüzlüğe kapılmazlar. Bu da, onların nimetlerden daha fazla zevk almalarını sağlar.Bildiğiniz gibi ben acizane gülay kardeşiniz hristiyan dinden islama geldim..
memleketim almanyada yaşadiğim 16 yaşima kadar,şu anda bir çok müslüman genç şahip olmak istediği herşeyim vardı..
Ama bir şeyler eksikti ki,istediğim,arzuladiğim huzur bir türlü hissetmedim..
islama geldiğim zaman,Allah c.c. ve Onun Rasulüne sevgisi öyle derinden duydum ki yüreğime,bir anda arzuladiği  tüm güzellikler kavuşan kişi duyduğu mutlukuk ve huzur hissettim..
her şeyi bu Hak din islama mevcud..

kaldiki,ahlak,medeniyet,gibi güzel vasiflar batı alemi bizim sanlı ecdadımızden almiş..
Ne yazık ama yaşadiğimiz zamanda müslümanlar batı sapıklık peşindeler..
Bediüzzaman Said Nursi de Şualar isimli eserinde insanların kolay ve güzel bir yaşama ancak samimi olarak din ahlakını yaşadıklarında kavuşabileceklerini şu sözlerle dile getirmektedir:

“İman ve tevhid yolu, gayet kısa ve doğru ve müstakim ve kolaydır. Ve küfür ve inkâr yolları gayet uzun ve müşkilâtlı ve tehlikelidir. Demek bu istikametli ve hikmetli ve herşeyde en kısa ve kolay yolda sevkedilen bu kâinatta, elbette şirk ve küfrün hakikatları olamaz ve îman ve tevhidin hakikatları, bu kâinata güneş gibi lâzım ve vâcibdir.Hem ahlâk-ı insaniyede en rahat, en faydalı, en kısa, en selâmetli yol ise sırat-ı müstakimde, istikamettedir.”
(Şualar Sf.490)

Selam ve dua...

Gülay Öztürk[/b]

Çevrimiçi D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #2 : 23 Aralık 2009, 20:20:31 »
[b]Duada samimi ve ısrarlı olmalıdır

Rasulüllah (s.a.v.) Efendimizin belirttiği gibi yüce Rabbimiz öyle zengindir ki,Kendisinden
istedikçe hoşnut olur..
Kendisinden istemeyene kızar,kapısını çalmayana gazap eder..
Onun c.c. kapısı herkese açıktır..
Bütün kullara her istediklerini verse,hazinesinden hiç bir şey eksilmez..
O,c.c.affedilmek isteyeni affeder,hidayet isteyeni hidayete ulaştırır,sıhhat ve afiyet
isteyeni rahatlığa kavuşturur,rızık isteyeni genişliğe çıkarır,ateşten korunmak isteyeni
cehennemden uzaklaştırır...

Sevgi ve rızasını isteyeni Rahmetinle destekler,cennet yoluna sevkeder.(Buhari,Müslim)
kısaca Kendisinden isteyeni seven,her istenene gücü yeten yüce Rabbbimiz'den bir şeyi
isterken devamlı ümitli ve tevazu içinde olmalıyız..
"bir kere istedim verilmedi" demek yanlıştır..Allahu Teala'dan bir şeyi istemek kendi
başinda bir ibadettir..
her ibadete en azından on sevap verilir..

Rasulüllah s.a.v. buyuruyor ki:
"insan,"ben Allah'tan istedim de bana isteğim verilmedi "demediği  ve istemeye devam ettiği müddetçe,istediğini kendisine verilir"(Müslim)
dua ederken,kul kimden ne istediğini bilmelidir..yani dil ucuyla değil,kalbin içiyle
dua etmelidir..
çünkü kalp ile yüce Allah arasında gafletten başka bir perde yoktur..
Efendimiz s.a.v in şu müjdesi duaya sarılmak için yeterlidir..

"Allahu Teala ,yeryüzünde dua eden hiç bir müslümanın istediğini boş çevirmez,muhakkak
bir karşılık verir..ya kulun istediği şeyi verir,ya onun yerine kendisinden bir kötülük kaldırır,
ya da isteğinin karşılığını ahirete saklar" (Tirmizi)

Demek ki,kul Rabbinden bir şeyi ister,Rabbi onu dinler,ancak verilecek şeyi O c.c. tercih eder..
bu ,hastanın durumuna benzer...
hasta dokdoruna rıca eder,ondan şifa bulacağını umduğu bir şeyi ister...
fakat dokdor bazen hastanın arzu ettiğini değil,baska bir ilaç verir..
çünkü,hastanın şifa sebebi o ilaç da...
yani,"Rabbim! " diye yakaran  hiç bir kul eli boş dönmez...
ayrıca mü'min ,sadece ihtiyaç ve sıkıntı anında Rabbine yönelmez..
aksine,genişlik ve rahatlık içinde bulunduğu zamanlarda da duayı ihmal etmez ki,
darlık ve sıkıntı zamanlarında yüce Allah onunla birlikte olsun..

Rasulüllah s.a.v. Efendimizin bu konudaki tavsiyesi açıktır..
"kim sıkıntı ve güçlük içinde bulunduğu zamanlarda duasının kabul olunmasını isterse,
bolluk ve mutluluk  zamanlarında çok dua etsin."
(Tirmizi,Ahmed,b,Hanbel)

Gülay Öztürk
[/b]

Çevrimiçi D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #3 : 23 Aralık 2009, 20:38:31 »
[b]Müminin süsü, edebi ve takvasıdır.

Dünyada ve ahirette geçerli tek süs , asıl şeref ve yok olmayan servet bunlardır.
ALLAH katında zengininde fakirinde değeri edebi kadardır.
Yüce ALLAH kimsenin yüzüne, süsüne, malına, nesebine, milletine bakıpta değer vermez.
O sadece kalplere ve ihlasla yapılan salih amellere nazar eder, kıymet verir. İnsan mal ile harama düştüğü gibi sıhhatle de azıp haddi aşabilir.
Çünkü insanı azdıran şeylerin başında mal ve sıhhat gelir. İnsan aslında hayvanlara bile muhtaç yaratılmıştır.
Malına ve sıhhatine bakıp kendini kimseye muhtaç hissetmezse, bu durum çok defa onun nefsini azdırır.,
kalbini nimeti verenden gaflete düşürür.
Bu da onun için gizli bir imtihan ve tuzak olur.
Çünkü gaflet onu isyana , isyan ise ateşe sevk eder "ALLAH Korusun" insan gülerek ateşe gider.
Bu halden "ALLAH'a sığınırız".
Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurur ki ;
"İki nimet vardır ki , insanların çoğu onlarda aldanır. Bunlar : Sağlık ve Boş Zamandır.

Terbiye olmayan nefis , sürekli kötü işleri ister, onları tatlı bulur, lazım zanneder.
Halbuki bütün kötülükleri bir tuzlu denize benzer. Denizin görünüşü temizdir, seyri güzeldir, fakat suyu içenin içini yakar, susuzluğunu artırır. Alimin biri derki ;
Bir günahı ALLAH için terk etmek kadar kalbe huzur veren birşey yoktur. Haramlardan kaçmak en büyük ibadettir. Sıhhat ve afiyetin birinci şartı mikroptan korunmaktır.
Kalbin sıhhati ve huzuru için gereken ilk şey onun tadını bozan nurunu karartan günahları terk etmektir.

ALLAH için terk edilen her günahın yerine kalbe manevi bir tat verilir, öyle ki mümin onun zevkini ta ruhunda hisseder. Kalbin yüce ALLAH'ı tanıması ve sevmesi farzdır. Günahlar bu sevgiye mani olduğu için terk edilemesi emredilmiştir.
Ayrıca her günahın insan, namus ve şerefini zede
leyen yönleri de vardır.
Bütün peygamberler (a.s.) kulları hevadan kurtarıp yüce Mevla 'ya kulluk yapmaları için gönderilmiştir.
Bütün ALLAH dostları, nefislerinin kötü arzularına karşı durabildikleri için veli olmuşlardır ve ebedi saadete kavuşmuşlardır.

Haramda huzur yoktur, helaller keyfe kâfidir. Emniyet, edeptedir. Edebi huzur Yüce ALLAH iledir.
ALLAH Teala buyurur ki;

" Kim rabbinin makamından korkarak nefsini kötü arzularından alıkoyarsa, onun varacağı yer cennettir."


Gülay Öztürk[/b]

Çevrimiçi D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #4 : 23 Aralık 2009, 20:41:49 »
[b]Mümin, mümine şifadır...

Onun için, hastanın en büyük ihtiyacı bir mümini görmektir. Mümin, mümin için rahmettir..

* Bir mümin bir din kardeşini gördüğü zaman, bakışımdan, hareketimden incinmesin diye titremesi lazım. Münafıklar, birbirinin arkasından gıybet yaparlar. Müminler ise, birbirinin arkasından dua ederler. Gıybet kul hakkıdır. Fiilen helalleşmek gerekir. Evladıyla helalleşse, yine olmaz. Bizzat kendisiyle helalleşecek.

* Mümin demek, önce sen, sonra ben demektir.

* Dünyada en zor şey vermektir. Vermeye alışmalıdır, çünkü bir gün en kıymetli şeyinizi, yani canınızı vereceksiniz. Vermeye alışmayan, canını zor verir.

Hucurat 10. şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah tan sakının ki size acısın..

Buhari nin rivayetine göre Rasulullah Efendimiz sahabeden üç konuda biat almıştır. Birincisi namaz kılmak, ikincisi zekat vermek, üçüncüsü de müslüman kardeşleri hakkında hayır düşünmek, hayır dilemektir..

Bir müslümanın müslümanlara karşı canı, malı ve ırzı haramdır buyurur. Aynı hadisin baş tarafında da Rasulullah Efendimiz şöyle buyurur:

müslüman müslümanın kardeşidir. müslüman, asla kardeşine zulmetmez, onu kendi başına terk etmez, onu zelil etmez. Bir müslümanın bir müslüman kardeşini hakir görmesi kadar büyük bir kötülük yoktur.

Müminler kardeştirler. öyleyse ey müslümanlar, dargın olan kardeşlerinizin arasını bulun. Kardeşlerinizin arasını ıslah edin. Kardeşler olun ve hayat ınızı Allah için yaşayın. Kardeşliğinizde, ilişkilerinizde egemen güç sadece Allah olsun. Allah ın koruması altına girin. Umulur ki, Allah ın rahmetine ulaşır, nimetleriyle nimetlenirsiniz.

Müslümanlar kardeştirler.
Tasada, sevinçte, varlıkta, yoklukta, her zaman ve her ortamda bir müslüman diğer müslüman kardeşleriyle beraber olacaktır. Onlara asla zulmetmeyecek, düşmanlık düşünmeyecek. müslüman kardeşlerinin malını, canını, ırzını, namusunu kendi malı, canı, kendi namusu bilecek. müslüman kardeşlerine fedakar davranacak.
Kendisi aç kalacak ama kardeşlerine yedirecek. Kendisi giymeyecek, kardeşlerine giydirecek.
Yardıma muhtaç olduğunda yardım edecek. Tıpkı bir vücudun azaları gibi birbirleriyle bir dayanışma içinde olacaklar.

Nasıl ki vücudun azalarından birine bir diken battığında tüm vücut o acıyı hissediyorsa, yeryüzünün neresinde olursa olsun herhangi bir müslümanın ayağına batan dikenin acısını tüm müslümanlar hissetmeli ve kardeşlerinin dertleriyle dertlenmelidirler.

Gülay Öztürk[/b]