İMAM-I GAZALİ (r.a)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Asilzade

  • Asilzade
  • *****
  • Join Date: Tem 2008
  • Yer: Kahramanmaraş
  • 1247
  • +108/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Asalet Ahlakın Temelidir
İMAM-I GAZALİ (r.a)
« : 12 Temmuz 2008, 13:17:57 »

Imam-i GAZZÂLÎ




Ebu Hâmid MUHAMMED b. MUHAMMED b. Ahmed' (H. 450/505/m. 1058-1111) Tus sehrinde

dogdu. Yasadigi yüzyil siyasî bakimdan çalkantili, fakat Ilmî ve dinî hayat

bakimindan Islâm dünyasinin ve hatta o günkü dünyanin en parlak dönemini teskil

eder. Ayrica Gazzâlî, yalniz döneminin degil, bütün Islâm düsüncesi tarihinin en

önde gelen düsünürlerindendir. Ehl-i sünnet inancina yaptigi hizmet, kendisine

Huccetü'l-Islâm lakabinin verIlmesine sebep oldu. FIkihta Sâfiî, kelâmde

Es'ariyye ekolünü benimsemis olan Gazzâlî ömrünün sonlarini tasavvufî bir hayat

içinde geçirdi.

Gazzâlî; Kelâmcilar, sûfiyye, bâtinîler ve özellikle yunan kaynakli felsefe

dahil, devrinin bütün düsünce sekillerini olabildigince tahlil ve tenkitten

geçirdi (De Boer, Islâm'da Felsefe tarihi, Çev, Yasar Kutlay s. 109).

Eserleri, Islâm dini ve düsüncesinin hemen her alani ile ilgili oldugu gibi, her

zihin seviyesindeki Insan a hitabedecek sekilde de hem yaygin hem yüksek bir

özellige sahiptir. Baslicalari; 0hyâ'ü-Ulûmi'd Dîn: Sam'da inzivada bulundugu

sirada yazdigi, 0nanç, Ibâdet ve tasavvufa dair konulari içine alir.

El-Munkiz'u-mine'd-Dalâl: Düsünce hayatini ve kendisinin geçirdigi ruhâ-manevî

merhaleleri anlattigi eseridir. Bu eser degeri bakimindan Augustin'in "Les C

onfessions" (itirafla) ina; Descardes'in "Metod üzerine Konusma" sina ve

Rousseau'nun "itiraflar" ina benzetilir (HIlmi Ziya Ülken, Islâm

Felsefesi-Kaynaklari ve Tesiri, Istanbul, 1967, s. 120). Mekâsidu'l-Felâsife:

Felsefenin mahiyetini ve filozoflarin delillerini sergiler. Daha sonra tenkit

edecegi Islâm messaî (Aristocu) felsefesinin güzel bir tanitimi mahiyetindedir.

Mi'yâru'l-Ilm ve Mihakkü'n-Nazar: Bu Iki eser, klâsik mantigin temel

problemlerini sergiler ve mantigin öneminden bahseder.

el-Iktisad fi'l-i'tikad, Ilcamu'l-Avân an Ilmi'l-Kelâm, Mizânu'l-Amel,

Miskâtu'l-Envâr, Cevâhiru'l-Kur'ân, er-Risâletü'l-ledunniyye Faysalu't-Tefrika,

Kimyayi Saadet, Mearicü'l-Kuds, el-Mustasfa isimli eserleri ise Kelâm, tasavvuf

ve ahlâka dairdir. Gazzâlî, sözü geçen eserleriyle Islâm inanç ve düsünce

hayatinin günümüze kadar gelen meselelerinin hemen hepsiyle ilgilendigini

göstermektedir.

Bütün endisesi Islâm akidesini, buna bagli olarak da Islâm ahlâkini ve

düsüncesini savunup yaymak olan Gazzâlî, din ile dogrudan ilgili bulunmayan

diger ilimleri de Islâm dinini esas alarak degerlendirmistir. Bu sebeple de

devrinin gelenegine uyarak bütün ilimleri, Islâm inancini esas kabul ederek bir

siniflamaya tâbi tutmustur.

Buna göre, ilimler önce;

a-Ser'î (dinî) ilimler: Usûl, yani Tevhid Ilmi ve furu' amelî ilimler.

b-Aklî ilimler: Rîyazî ve mantikla ilgili olanlar; Tabiî ilimler, metafizik

(varlik Ilmi) diye ana bölümlere ayrilir. Daha sonra, Ilâhiyât, Siyâset ve Ahlâk

da ayn ilimler olarak yer alir (Gazzâlî, Makasidu'l Felâsife Nsr. Süleyman

Dünya, Kahire,1960, s. 134 vd).

Gazzâlî'nin ilimleri degerlendirisi, din-ilim ve din-felsefe iliskileri gibi,

günümüz Insanini yakindan ilgilendiren hususlara isik tutacak mahiyettedir. Ona

göre, matematik, Geometri ve Astronomi gibi ilimlerin olumlu veya olumsuz

denebilecek sekilde din ile ilgili bir yönü bulunmamaktadir. Bu ilimlerin

meseleleri, aklî delillerle ispat edilen konular olup, ögrenildikten sonra

inkâra mahal bulunmayan hususlardir. Din adina bu gibi ilimlere karsi çikmak,

dine zarar verir. (Gazzalî, el-Munkiz'u-mine'd-Dalâl, çev. HIlmi Güngör,

Istanbul 1948 s. 18). Mantik Ilmi de dinin esaslariyla ilgili bulanmadigindan,

onun reddedIlmesi dogru degildir. Sayet, yukardaki bu söz konusu ilimler din

adina reddedilecek olursa, reddedenin aklinda hatta dininde bir kusur oldugu

süphesi uyanabilir (Gazzâlî, a.g.e., s. 20-21).

Tabiati kendine konu edinen ilimlere gelince, bunlar, âlemdeki cisimlerden yani,

gökler, yildizlar, yerdeki su, hava, toprak, ates gibi basit cisimlerden,

hayvanlar, bitkiler, madenler gibi bilesik cisimlerin degisme ve gelismelerinden

bahseder. Din, tip Ilmini oldugu gibi, bu çesit tabiata dair ilimleri de inkâr

etmez. Ancak, felsefeciler (felâsife) ilâhiyata dair ve metafizikle ilgili

konularda yanIlmislardir der (Gazzâlî a.g.e., s. 22-25).

Gazzâlî, Islâm dünyasinin siyasî çalkantili döneminde ve Islâm inancinin çesitli

düsünce akimlariyla mücadele ettigi bir sirada yasadigindan, inanç konularini

ele alip savunun kelâm Ilmini, aklî meseleleri isleyen felsefeyi ve dini hayati

bu Ikisinin üstünde ve disinda tamamen ruhî bir yaklasim içinde görmeye çalIsan

tasavvuf ekollerini ciddi bir tenkit ve tahlilden geçirme ihtiyaci duymustu.

Onun birinci gayesi, Islâm inancina ve ehl-i sünnet akidesine gelebilecek her

çesit hücuma karsi koymakti (Mâcit Fahri, Islâm felsefesi Tarihi, Çev. Kasim

Turhan, Istanbul 1987, s. 174). Bu sebeple, günümüz müslümanlarina da isik

tutacak bazi temel Ilkeler tesbit etmisti. Buna göre,

Kelâmcilar, Islâm dininin inanç esaslarini bid'at ehline yani, ehl-i sünnet

ve'l-cemaat yoluna uymayan her çesit inanç ve düsünceye karsi savunurken,

onlarin delillerini ve mantigini da kullanmak durumunda kalmislar, sadece

karsilarindakilerin fIkirlerinin yanlisligiyla ugrasmamislardir. Oysa Gazzâlî'ye

göre bu usûl ile halki bile ikna etmek mümkün degildir. Yine, kelâmcilar bu

Ilmin amaci disina çikmislardir. Çünkü, herkes için yararli olmayacak olan bu

Ilmi çok yayginlastirmislardir. Gazzâlî, Islâm inanç esaslarini bir savunma

araci olan kelâm Ilmini, süpheye düsmüs zeki kimselerin süpheden kurtulmak

gayesi ile ve Islâm inancini savunan bilginlerin' dini savunmak için

ögrenmesinin uygun olacagini söyler.'

Gazzâlî'nin en mühim yönlerinden biri de, felsefe ile olan iliskisidir. Onunun

felsefe çalismasi, Islâm düsüncesinde ve ilâhiyet alaninda kendisinden sonra

gelen düsünürlerin ve düsünce alanlarinin herbirinde etkili olmustur. Bu konuda

kullandigi metot ise, felsefesine karsi oldugu, Aristo mantigini kabul ederek ve

felsefeyi yakindan taniyarak, felsefe tenkitçiligi seklinde ortaya çikar. (W.

Montgommery Watt, Islâmî Tetkikler, Islâm Felsefesi ve kelâmi, çev. Süleyman

Ates, Ankara 1968, s. 108 vd.).

Gazzâlî'nin bir felsefe tenkitçisi olarak Islâm dünyasinda derin etkisine ek

olarak, onun "süphe, hakki götürür." prensibiyle Fransiz düsünürü Descartes'e

"Sebep ile sonuç arasinda zorunlu bir baglilik yoktur" düsturu ile David Hume'a

ve "Aklin bütün meseleleri kavrayamadigini" ileri süren Ilkesiyle de Alman

düsünür Kant'a öncülük ettigi söylenir (Cavid Sunar, Islâm Felsefesi Dersleri,

Ankara,1967, s. 115).

Gazzâlî'nin felsefe'den amaci, dinin felsefeden üstün oldugunu göstermektedir.

Uasmak Istedigi sey de, her türlü süpheden uzak kesin (yakînî) bilgidir. O,

aradigi kesin bilgiyi dünya ile ilgilerini kesmis olan kalbin safiyetinde bulur.

bu tavriyla da genelde tasavvufa meyleder. ALLAH hakkinda bir bilgiye sahip

olmanin sarti; mal, evlat, makam, mevki, vb. dünya ile ilgili baglardan

kurtulma, dilin daima ALLAH'i zikretmesi ve nihayet dildeki zikrin kalbe intikâl

edip, hatta kisinin kalbinden de lâfiz ve kelimelerin silinip, sadece onlari

manasinin kalmasidir. Kisi ruhu temizleme yoluna girip, bu yolun gerektirdigi

seyleri uygulamaya baslayinca, kendisinde ALLAH'i taniyip bIlmeye yarayan

kesifler ve müsâhadeler zuhûr etmeye baslar (Gazzâlî, ihya, III, s. 19).

Hayatinin sonlarinda yazdigi ve bir otobiyografik eser olan el-Munkiz'u mine'd

Dâlâl'de Gazzâlî kendi zihnî ve ruhî durumunu anlatir. Burada derin ve hakikati

arayan bir süphe sergilenir. O, bu yipratici süpheden ALLAH'in lütfu ile kalbine

attigi bir nur yardimiyla kurtulur. Böylece, apaçik hakikatleri aklin, akil

yürütmenin ve mantigin yardimi olmaksizin yani delilsiz ve ispatsiz bir sekilde

birdenbire kavramasi mümkün olmustur (Gazzâlî, el-Munkiz, s. 8), ALLAH'in

kereminden gelen bu nur ile gerçege ulastiktan sonra, kendi zamanindaki hakikat

arastiricilarini bu sahip oldugu ölçüye göre dört sinifa ayirir ki, bu tasnif,

Islâm düsüncesindeki ana ekollerin bir elestirisi demektir.

a) Kelâmcilar: Bunlar, dinin esaslarini mantiktan çikardiklari delil ve

kaidelere göre savunmaya çalisirlar. Fakat bunlar, "Hâl gözüyle" kesfedIlmemis

apaçik dayanaklardan çikmadigi iç in yeterli gayretler degildir.

b) Felsefeciler (felâsife): Kendi gayretleriyle arastirdigi felsefede Gazzalî

filozoflari üç ana grupta toplar:

1- Dehriyyûn (Materyalistler): ALLAH'in varligini ve ruhu inkâr eden; âlemin

ezelî ve ebedî (baslangiçsiz ve sonsuz) oldugunu ileri sürenlerdir. Bunlar,

kâfir ve zindik bir guruptur.

2- Tabîiyyûn (Natüralistler): Gazzâlî'ye göre bunlari da inkârci (zindik) saymak

gerekir. Çünkü onlar, âlemi taniyinca, ALLAH'in varligini kabul ettiler fakat,

ruhun ölmezligini ve ahiret hayatini inkâr ettiler.

3- 0lâhiyyun: Gazâlî'ye göre bu gurubun da iman esaslarina uygun bulunan

yönlerinin yaninda, imanla uyusmayan taraflari da vardir. F elâsife

(felsefeciler) zümresini teskil eden bunlarin önde gelenleri, Eflâtun ve

Aristoteles'in düsüncelerini Islâm dünyasinda devam ettirenlerdir. Gazzâlî'ye

göre felsefecilerin en mühim yanlislari, ilâhiyyat konusudur. Aristocu (messâî)

diye bilinen bu filozoflar, gurubunun Tehâfütü'l-Felâsife (Filozoflarin

tutarsizligi) adli ünlü eserinde üç meselede küfre, onyedi meselede de bid'at ve

sapikliga düstüklerini ileri sürer (Gazzâlî, Tehâfütü'l-Felasife (Filozoflarin

tutarsizligi) çev. H. Bekir Karliga, Istanbul 1981 s. 14-16). Buna göre

felâsife; Kiyamet günü hasrin beden ile olmayacagini yani sadece ruhen vücud

bulacagini, ALLAH'in âleme ait teferruati degil de sadece Küllî (genel kanunlari

bildigi), Üçüncüsü de, âlemin kadîm (ezelî) oldugunu ileri sürdükleri için

Gazzâlî'ye göre küfre girmisler yani, Islâm dini açisindan inkârci durumuna

düsmüslerdir.

c) Bâtinîler: Gazzâlî'nin ehl-i sünnet inanci karsisinda degerlendirdigi ve

reddettigi diger bir grup da, kendi döneminde Islâm akidesi için büyük tehlike

teskil eden bâtinîlerdir. Bunlar, herseyin zahirî (dis) ve bâtinî (içderûnî)

manalari bulundugunu iddia edenlerdir. Bunlara göre, bütün farzlarin ve

sünnetlerin zahirleri birer Isaret ve remizden ibarettir, gerçek manalar ise,

bâtinda gizlidir. Bâtinîler bu iddialarindan yola çikarak Ayetler Hadisler ve

din ile ilgili her hususu bâtinî bir yoruma (te'vile) tabî tutarlar. Halbuki bu

durum Islâm dinine uygun degildir.

Gazzâlî zamaninda Hasan Sabbah gizli bir teskilat kurup, etrafindaki fedâilerle

dehset saçari hareketlere girismisti, kendini de ma'sum (hata etmez ve günahsiz)

Imam diye tanitmisti. Bu durum, Islâm dini için hem inanç bakimindan hem de

siyasî olarak bir tehlike olusturmustu. Onlarin temel Ilkeleri, birligi te'min

etmek için bir Imam-i masum'â baglanmak ve bütün bilgileri ondan ögrenmek

gerektigi seklindeydi (Gazzâlî, Munkiz, s. 31, vd.) Gazzâlî, onlara karsi,

müslümanlarin Imam-i masum'u Hz. MUHAMMED (s.a.s)'dir. Biz, ALLAH tarafindan ona

indirilen Kur'an-i Kerîm'e ve onun sünnetine bagliyiz diyerek, bâtinîligi

kesinlikle reddeder (0brahim Agah Çubukçu, Gazzâlî ve Bâtinîlik, Ankara 1964 s.

51, 70).

d) Mutasavvife: Tasavvuf ehli

Gazzâlî, yukarda sözü edilen üç zümreyi Islâm dini karsisinda tenkit ettikten

sonra, derinlemesine sûfileri tenkid eder. Ona göre sûfiler, Ilmin yaninda

amelin de lüzumuna inanmis olan gurubu teskil eder. Onlarin gayesi, nefsi

kötülüklerden temizlemek ve zIkir yoluyla kalpten, ALLAH sevgisinden baska her

seyi atmaktir. Düsünce ile fiili (ameli) birlestiren tek yol buydu. Ona göre

büyük sûfilerin arzu ettikleri sey, tatmak ve yasamakti. Nefsin arzularini yok

etmek, kalbin dünya ile alâkasini kesmek, gurur, kibir, söhret ve gelecek

endiselerini asmak onlarin baslica faziletleridir. Bu faziletler gerçeklesince

Insanda kalp gözü açi lir. Gazzâlî'nin kalbin mahiyeti ve Kalp Gözü hakkindaki

açiklamalari 0hya, Mizânu'l-Amel, munkiz, Risâletü'l-Ledunniyye ve Mikatü'l

Envâr isimli eserleri basta olmak üzere, diger eserlerinde de yay Ilmis

durumdadir. Burada onun kalp ve kalbî bilgi hakkindaki düsüncesi söyle

özetlenebilir:

Kalp, ALLAH hakkindaki bilginin dogdugu yerdir. O, bir çesit cevherdir, Insan

hakikati onunla kavrar. Kalp, Insan ruhunun kesf ve sezgi gibi en yüksek

derecesini teskil eder. Ve bir ayna gibi esyanin aslini kavrar. Kalp, akilli

kimseyi hayvandan, küçük çocuktan, deliden, ayiran bir mana tasir, maddî göz

yani beden gözü disi (zahiri) görür fakat içi görmez. baskasini görür, kendisini

görmez, sonluyu görüp kavram sonsuzu kavrayamaz. Kalp gözündeki nur ise bir

olgunluk (kemâl)'tur, yukarda maddî göz için söylenen eksiklikler onda yoktur.

O, baskasini idrak ettigi gibi, kendini de idrak eder. Ona, uzak-yakin birdir,

esyanin sirlarina nüfûz edebilir. Kalp gözüne Akil, Ruh, Insanî nefs gibi

isimler verilir. (Necip Taylan, Gazzâlî'nin Düsünce SIsteminin Temelleri,

Bilgi-mantik-iman, Istanbul, 1989, s. 91 vd.).

Gazzâlî bu fIkirleriyle, soyut düsünce ve mantiga karsi, yasanmis tecrübeyi ve

zevki koyarak, bunu hakikate ulastiran bir yol olarak görmüstü. Ona göre

tasavvufun asil degeri de akil üstü (irrasyonel) âleme açIlmis bir kalp gözü

olmasindan, nazârî olan ile amelî olani birlestirmesinden, hakikati bizzat

yasanan tecrübeden çikarmasindan ve ahlâkî hayat için bir örnek olmasindan

geliyordu.

Görüldügü gibi Gazzâlî, sûfîlerin zevk ve dînî tecrübe metotlarini benimser,

fakat burada yanlis bir hükme varanlari da tenkit eder, meselâ; ALLAH ile

birlestigini, ona hulûl ettigini, dînî cezbe ve istigrak (ekstaz) halinde,

kendilerini her türlü dînî emrin üstüne çikmis diye kabul eden bazi sûfilerin

bulundugunu, oysa, bu gibi durumlarina dine tamamen aykiri seyler oldugunu

söyler (Gazzâlî el-Munkiz, s. 44, vd.; Necip Taylan, a.g.e. s. 108. vd.).

Gazzâlî'nin üzerinde durdugu çok önemli kavramlardan biri de Akil kavrami ve

aklin din ile olan iliskisidir. O, akli çesitli anlamlarda kullanmistir. Meselâ;

nazarî bilgileri kavramak için Insanin yaratilistan sahip oldugu kâbiliyettir.

Insan, hayvandan bu hususiyeti ile ayrilir. Bazan, tecrübeden elde edilen

bilgilere de akil denir. Nitekim, tecrübeli kimseye akilli kisi denIlmektedir.

Ayni sekilde devamli olan mutlulugu kazanma kabiliyetine de akil denir. Bundan

hareketle Gazzâlî'ye göre aklî ilimleri ser'î (dinî) ilimlere aykiri diye

görenler câhillerdir. Akil, dogru yolu serîatsiz bulamadigi gibi, serîat (din)

da ancak akil ile anlasilip açikliga kavusabilir, Bu anlamda akil göze, serîat

da isiga benzer. Baska bir ifadeyle, din binadir, akil ise, onun temelidir.

Binasiz temel anlamsizdir, temelsiz bina ayakta duramaz.

Akil ile Nakil (nass) iliskisinde yorum (te'vil) yapanin durumunu da Gazzâlî

söyle tesbit eder. Te'vil yapanlar söyle gruplandirilabilir: 1- Yalniz nakle

deger verenler, 2- Sadece Akla deger verenler. 3- Akli esas tutup nakli, akla

tabi kilanlar. 4- Nakli esas alip, akli nakle tabi kilanlar, 5- Hem nakli hem

akli esas alip Ikisine birden deger verenler. Gazzâlî'ye göre en dogru yolu bu

besincisi bulmustur. KIsaca Gazzâlî'ye göre akil ve din birbirini tamamlar.

Aslinda bu Iki taraf, birbirine aykiri da degildir. Din aklin degerini inkâr

etmedigi gibi, onun önemini vurgulayan ve Insani düsünmeye yönlendiren bir çok

Ayet-i Kerime ve hadisler vardir. Böylece Gazzâlî akil-din iliskisini karsilikli

bir ihtiyaç ve uzlasma tarzinda yorumlayarak, aklî ilimler ile dinî ilimleri,

din ile dine aykiri düsmeyen düsünceyi uzlastiran bir yol tesbit eder.

Gazzâlî'nin yasadigi dönemin dinî bakimdan oldugu gibi siyasî bakimdan da önemli

oldugunu biliyoruz, o, siyasetle ilgili düsüncelerini et-Tibri'l-Mesbuk fi

Nasaihi'l-Mülûk, el-Munkiz, ihya, Kimyay'i-Saadet, el-Iktisad fi'l-0'tikad gibi

eserlerinde ilgisi oldukça belirtmistir. 0limler siniflamasinda siyasete ayri

bir yer vermis ve siyasetin Insan ve toplum hayati için geregini belirtmistir.

Gazzâlî'ye göre siyaset, Insani iyi yola yönlendiren bir ilim olan ahlâkin

yaninda yer alir. Insan hayati için bu dünyada belirlenmis davranis Ilkeleri

gereklidir. Çünkü, onlar ayni zamanda ahiret hayatina hazirligin da bir

geregidir. Saglam bir dünya teskilati ve çalismasi olmadan ahiret hayati içinde

istikrar içinde çalIsamaz. Bir yerde kanun ve nizamin temin edilememesinden

dolayi siyasî bir istikrarsizlik varsa, orada ALLAH'a hizmet edebilecek zihnî

bir sükunet de olamaz onun için Insan dünya-ahiret uyumunu kurmalidir.

Gazzâlî, Insanin tek basina yasayamayacagi yani daima hem cinsine muhtaç oldugu

Ilkesinden hareketle Islâmî yönetimi yani devletin gerekliligini belirtir. Bu

durum, neslin devaminin sarti oldugu gibi, ihtiyaçlarin karsilikli iliskilerle

temin edIlmesinin de sartidir. Fakat Insanlar toplum halinde yasarken,

karsilikli iliskiler içinde bulunacaklarindan, aralarinda bazi kavga ve

anlasmazliklar da tabiî olarak çikacaktir. Bunu önlemek için bir hukuk sIstemi

ve hükümet gerekli bulundugu gibi, bu siyâsî nizami sagliyacak bilgi, basiret ve

önderlik vasiflarina sahip kimselerinde bulunmasi gereklidir.

Gazzâlî, Islâm devlet baskanligi için altisi yaratilistan, dördü müktesep on

özelligin bulunmasi gerektigini belirtir. Bunlar, bulûg çagina gelmis olmali,

akilli, hür, erkek, duyu organlari saglam olmali, cesaretli ve otoriter olmali,

adil olmali, çikacak yeni durumlara göre en uygun yolu seçebIlmeli, takva

sahibi, cömert ve bilgili olmali (Harun Han Sirvanî, Islâm da siyasî Düsünce ve

0dare, s. 97. vd).

Gazzâlî'nin düsünce sIsteminin orjinal kabul edilen yönlerinden biri de,

kendisinin bu konuda batili filozoflarla karsilastirIlmasina gerek duyulan

sebeplilik (nedensellik) meselesidir. Tehâfütü'l-Felâsife isimli eserinde

filozoflari tenkit ettigi en önemli felsefe problemlerinden biri olan bu konu,

sebep-sonuç arasinda görülen iliskinin mutlak ve zarurî olmadigi seklinde

özetlenebilir. Oysa, sebep-sonuç münasebeti felsefe ve mantikta birbirine kesin

ve zarurî olarak bagli görülmektedir. Gazzâlî, böyle bir düsüncenin mucizeyi

inkâr etmek olacagi anlayisindan hareketle, sebep-sonuç iliskisinin neticesini

bir zarûret (vucûb) degilde olabilir (caiz) olarak görür. Çünkü sözkonusu Iki

taraftan birinin varligi, digerinin de var olmasini gerektirmez ve böyle bir

gereklilik anlayisi aliskanliktan kaynaklanir. Meselâ; susuzlukla su içmek,

bunun kesIlmesiyle ölüm, ilâç ile sifa bulmak, gibi iliskilerin sonuçlari

kaçinIlmaz degildir. Bunlarin birbirine bagliligi, ALLAH'in takdirinden

dolayidir. Ve ALLAH kendi kudretiyle Isterse bunlari yaratmayabilir (Gazzâlî,

Tehâfütü'l-Falâsife, s. 85)

Eserleri ortaçagda Lâtinceye çevrilen Gazzâlî, el-Gazel adiyla meshur olmustur.

Özellikle yukarda degindigimiz sebeplilik konusunda Ockhamli William, Nikola ve

Peter gibi hristiyan filozoflari etkilemisti. Bunun yaninda Gazzâlî, bilhassa

Endülüslü Iki filozof olan Ibn Rüsd ve Ibn Tufeyl tarafindan ciddi sekilde

tenkit edildi. Ancak Gazzâlî, onbirinci yüzyildan günümüze kadar ehl-i sünnet

akidesinin saglam bir sekilde devam edip gelmesinden ve tasavvufta Ilmî

otoritesiyle kendini daima hissettirmistir. Zamanimizda da Kelâm, FIkih, Islâm

Hukuku, Tasavvuf, Ahlâk ve Felsefede önemli yerini muhafaza etmektedir.

Necip TAYLAN

MUHAMMED Faruk




Çevrimdışı Hamza_44

  • *
  • Join Date: Mar 2009
  • 18
  • +3/-0
İMAM-I GAZALİ (r.a)
« Yanıtla #1 : 14 Mart 2009, 20:13:33 »
Abim ellerine sağlık ta çok uzun biraz