Osmanlıca-Türkçe Sözlük

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #20 : 21 Aralık 2009, 16:27:22 »
[b]-G-

gabâvet (A) [ غباوت ] bönlük, --------lık, kalınkafalılık
gabî (A) [ غبی ] bön, --------, kalınkafalı
gabn (A) [ غبن ] kazıklama, alışverişte aldatma
gaddâr (A) [ غدار ] zalim, acımasız
gadr (A) [ غدر ] haksızlık, zulüm
gaffâr (A) [ غفار ] bağışlayıcı Tanrı
gâfil (A) [ غافل ] habersiz
gaflet (A) [ غفلت ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık
gafleten (A) [ غفلة ] dalgınlıkla
gafûr (A) [ غفور ] bağışlayıcı
gâh (F) [ 1 [ گاه kâh 2yer ve zaman bildiren kelimeler türetir
gâhî (F) [ گاهی ] kimi zaman, bazen, arasıra
gâhvâre (F) [ گاهواره ] beşik
gâib (A) [ غائب ] bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp
gâile (A) [ 1 [ غائله uğraşı, telaş, meşakkat 2savaş
gâita (A) [ غائطه ] dışkı
galat (A) [ غلط ] yanlış
galebe (A) [ 1 [ غلبه baskın çıkma, ağır basma 2kalabalık
galeyân (A) [ غليان ] kaynama
gâlib (A) [ 1 [ غالب ağır basan 2galip
gâliba (A) [ غالبا ] sanırım, belki
gâlibiyyet (A) [ غالبيت ] zafer, ağır basma, yenme
galîz (A) [ غليظ ] koyu, yoğun, kaba
galle (A) [ غله ] tahıl
gam (A) [ غم ] keder, üzüntü
gâm (F) [ 1 [ گام adım 2ayak
gâmız (A) [ غامض ] çapraşık, güç anlaşılır
gammâz (A) [ غماز ] ispiyoncu
gamnâk (A-F) [ غمناک ] kederli, üzgün
gamze (A) [ 1 غمزه yanak çukuru 2çene çukuru 3süzgün bakış
ganâim (A) [ غنائم ] ganimetler
ganem (A) [ غنم ] koyun
ganî (A) [ غنی ] zengin
ganîmet (A) [ 1 [ غنيمت savaşta düşmandan alınan her türlü eşya 2bedelsiz
kazanç
gâr (A) [ غار ] mağara
garâbet (A) [ غرابت ] gariplik
garâib (A) [ غرائب ] gariplikler
garâm (A) [ غرام ] tutku, aşk
garaz (A) [ غرض ] maksat
garazâlûd (A-F) [ غرض آلود ] maksatlı
garazkâr (A-F) [ غرضکار ] garazlı, maksatlı
garb (A) [ 1 [ غرب batı 2Batı dünyası
garben (A) [ غربا ] batıdan
garbî (A) [ غربی ] garbî batı, batı ile ilgili
garbiyyûn (A) [ غربيون ] batılılar, Avrupalılar
gâret (A) [ غارت ] yağma
gâretger (A-F) [ غارتگر ] yağmacı
garîb (A) [ 1 [ غریب gurbette yaşayan 2yabancı 3kimsesiz 4tuhaf
garibü’d-diyâr (A) [ غریب الدیار ] gurbette
garîk (A) [ غریق ] boğulmuş
garîze (A) [ غریزه ] içgüdü
garizî (A) [ غریزی ] içgüdüsel
gark (A) [ 1 [ غرق boğulma, suda boğulma 2batırma
garrâ (A) [ غرا ] parlak
gars (A) [ غرس ] ağaç dikme
gasb (A) [ غصب ] el koyma, zorla elinden alma
gaseyan (A) [ 1 [ غصيان kusma 2kusmuk
gâsıb (A) [ غصيب ] gasp edici
gasl (A) [ غسل ] ölü yıkama
gassâl (A) [ غسال ] ölü yıkayıcı
gâşiye (A) [ 1 [ غاشيه perde, örtü 2zar
gaşy (A) [ غشی ] bayılma, kendinden geçme
gâv (F) [ 1 [ گاو inek 2öküz
gavgâ (F) [ 1 [ غوغا kavga 2savaş
gavvâs (A) [ غواص ] dalgıç
gâyât (A) [ غایات ] gayeler
gayb (A) [ 1 [ غایب gözle görülmeyen, gizli 2kayıp
gaybûbet (A) [ غيبوبت ] bulunmama, yokluk
gâye (A) [ غایه ] amaç
gâyet (A) [ 1 [ غایت son 2çok 3son derece
gayr -i mahsûs [ غير محسوس ] hissedilmeyecek şekilde
gayr (A) [ 1 [ غير başka 2yabancı 2olmayan, değil
gayr -i idrakî [ غير ادراکی ] idrak dışı
gayr -i ihtiyarî [ غير اختياری ] elinde olmadan
gayr -i kâbil [ غير قابل ] mümkün olmayan, imkansız
gayr -i kâbil-i fehm [ غير قابل فهم ] anlaşılmaz
gayr -i kâbil-i izâle [ غير قابل ازاله ] yok edilemez, giderilemez
gayr -i kâbil-i mukavemet [ غير قابل مقاومت ] karşı konulmaz
gayr -i kâbil-i tebdil [ غير قابل تبدیل ] değiştirilmez
gayr -i kâbil-i tefrik [ غير قابل تفریق ] ayırdedilmez
gayr -i kâbil-i telif [ غير قابل تأليف ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz
gayr -i mahdûd [ غير محدود ] sınırsız
gayr -i mer’î [ غير مرئی ] görülmez
gayr -i meşrû [ غير مشروع ] yasal olmayan
gayr -i muayyen [ غير معين ] belirsiz
gayr -i muhtemel [ غير محتمل ] ihtimal verilmeyen
gayr -i muntazam [ غير منتظم ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz
gayr -i müslim [ غير مسلم ] müslüman olmayan
gayrendîş (A-F) [ غير اندیش ] başkalarını düşünen
gayret (A) [ 1 [ غيرت çaba 2kıskançlık
gayretkeş (A-F) [ 1 [ غيرتکش gayretli 2kıskanç
gayretmend (A-F) [ غيرتمند ] gayretli
gayriyyet (A) [ غيریت ] gayrılık
gayyâ (A) [ غيا ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı
gayz (A) [ غيظ ] öfke
gazâ (A) [ غزا ] savaş
gazab (A) [ غضب ] hiddet, kızgınlık
gazâl (A) [ غزال ] ceylan
gazanfer (A) [ غضنفر ] arslan
gazavât (A) [ غزوات ] savaşlar, harpler
gazel (A) [ غزل ] lirik şiir
gazelhân (A-F) [ غزل خوان ] gazel okuyan
gazeliyyât (A) [ غزليات ] gazeller
gazelserâ (A-F) [ غزل سرا ] gazel şairi
gazî (A) [ غازی ] savaşmış, gaza yapmış
gazve (A) [ غزوه ] savaş, din savaşı

gebr (F) [ گبر ] ateşperest, ateşe tapan
gedâ (F) [ 1 [ گدا dilenci 2yoksul
geh (F) [ گه ] kimi zaman, bazı
gehvâre (F) [ گهواره ] beşik
gele (F) [ گله ] sürü[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #21 : 21 Aralık 2009, 16:28:10 »
[b]genc (F) [ گنج ] hazine
gencîne (F) [ گنجينه ] hazine
gendîde (F) [ گندیده ] kokuşmuş, kötü kokmuş
gendûmgûn (F) [ گندمگون ] buğday rengi
gendüm (F) [ گندم ] buğday
ger (F) [ گر ] eğer
gerçi (F) [ گرچه ] her ne kadar, ise de, gerçi
gerd (F) [ گرد ] toz
gerdâlûd (F) [ گرد آلود ] tozlu
gerdân (F) [ گردان ] dönen
gerden (F) [ گردن ] boyun
gerdenbend (F) [ گردن بند ] kolye, gerdanlık
gerdenferâz (F) [ گردن فراز ] mağrur
gerdenkeş (F) [ گردن کش ] başkaldıran, asi, dikbaşlı
gerdiş (F) [ گردش ] dönüş
gerdûn (F) [ 1 [ گردون felek 2dünya
gerdûne (F) [ گردونه ] at arabası
germ (F) [ گرم ] sıcak
germâ (F) [ 1 [ گرما sıcak 2sıcaklık
germâbe (F) [ 1 [ گرمابه hamam 2kaplıca
germî (F) [ گرمی ] sıcaklık
geşt (F) [ گشت ] dolaşma, gezinti
geştügüzâr (F) [ گشت و گزار ] dolaşma, gezinti, gezip tozma
gevher (F) [ 1 [ گوهر elmas 2mücevher 3öz
gevherî (F) [ گوهری ] mücevherci
gevz (F) [ گوز ] ceviz
gezend (F) [ 1 [ گزند zarar 2bela

gıbta (A) [ غبطه ] imrenme
gıdâ (A) [ غدا ] besin, gıda
gılâf (A) [ غلاف ] kın, kılıf
gıllügış (A) [ غل و غش ] kin
gılmân (A) [ 1 [ غلمان köle 2genç, yeni yetme
gılzet (A) [ 1 [ غلظت yoğunluk 2kabalık 3kalınlık
gınâ (A) [ 1 [ غنا zenginlik 2bıkkınlık
gırbâl (A) [ غربال ] elek, kalbur
gırîv (F) [ گریو ] haykırış, çığlık
gışâ (A) [ 1 [ غشا örtü 2perde 3zar
gışş (A) [ غش ] hile, kötülük
gıyâb (A) [ غياب ] bulunmama, yokluk
gıyâben (A) [ غيابا ] yokluğunda, yokken, ardından
gıyâs (A) [ غياث ] yardım
gıybet (A) [ 1 [ غيبت çekiştirme 2bulunmama, yokluk

gil (F) [ 1 [ گل çamur, balçık 2kil
gile (F) [ گله ] sızlanma, yanıp yakılma
gilemend (F) [ گله مند ] şikayetçi, sızlanan
girâmî (F) [ گرامی ] değerli, kıymetli, saygın, sayın
girân (F) [ 1 [ گران ağır 2pahalı 3kokuşmuş 4katı
giranbehâ (F) [ گران بها ] değerli, kıymetli
girankadr (F-A) [ گران قدر ] kıymetli
girankıymet (F-A) [ گران قيمت ] kıymetli, değerli, pahalı
girânmâye (F) [ گران مایه ] değerli
girânser (F) [ گران سر ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı
gird (F) [ گرد ] yuvarlak
girdâb (F) [ گرداب ] anafor, girdap
girdâgird (F) [ گرداگرد ] çepeçevre, fırdolayı
girdbâd (F) [ گردباد ] kasırga
girdû (F) [ گردو ] ceviz
girîbân (F) [ گریبان ] yaka
girift (F) [ گرفت ] karmaşık, çapraşık
giriftâr (F) [ گرفتار ] yakalanmış, tutulmuş, müptela
girih (F) [ گره ] düğüm
girihgîr (F) [ گره گير ] dolaşık
girihgüşâ (F) [ 1 [ گره گشا düğüm çözen 2sorunları halleden
girîve (F) [ 1 [ گریوه çıkmaz, sorun 2geçit
gîrûdâr (F) [ گيرودار ] kargaşa, kavga
giryân (F) [ گریان ] ağlayan
giryân etmek ağlatmak
giryân olmak ağlamak
girye (F) [ گریه ] ağlama, ağlayış
giryeengîz (F) [ گریه انگيز ] ağlatıcı
giryenâk (F) [ گریه ناک ] ağlamaklı, ağlayan
gîsû (F) [ گيسو ] saç
gîsûbend (F) [ گيسوبند ] saç bağı
gîtî (F) [ گيتی ] dünya
giyâh (F) [ گياه ] bitki

gonca (F) [ غنجه ] açmamış tomurcuk, gonca
goncaruhsâr (F) [ غنجه رخسار ] yanağı goncaya benzeyen
gonce (F) [ غنجه ] gonca
goncedehân (F) [ غنجه دهان ] küçük ağızlı, gonca ağızlı

gubâr (A) [ غبار ] toz
gubârâlûd (A-F) [ غبار آلود ] tozlu
gudde (A) [ غده ] bez, salgı bezi
guded (A) [ غدد ] salgı bezleri
gufrân (A) [ غفران ] bağışlama
gûgerd (F) [ گوگرد ] kükürt
gûk (F) [ غوک ] kurbağa
gûl (A) [ گول ] gulyabani
gulâm (A) [ 1 [ غلام köle 2genç
gulât (A) [ غلات ] dinde aşırıya kaçanlar
gulgule (F) [ غلغله ] kaynaşma
gumûm (A) [ غموم ] gamlar, kederler
gûnâgûn (F) [ گوناگون ] rengarenk
gûne (F) [ گونه ] biçim, tarz
gunûde (F) [ 1 [غنوده uyumuş 2ölü
gûr (F) [ 1 [ گور mezar 2yaban eşeği
gurâb (A) [ غراب ] karga
gurbet (A) [ 1 [ غربت gariplik 2yabancı diyar
gurbetzede (A-F) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan
gurebâ (A) [ غربا ] garipler
gûristân (F) [ گورستان ] mezarlık
gûrken (F) [ گورکن ] mezarcı
gurrân (F) [ 1 [ غران kükreyen 2gürleyen
gurre (A) [ 1 [ غره arap aylarının ilk günü 2akıtma
gurûb (A) [ غروب ] batış
gurûr (A) [ 1 [ غرور mağrurluk 2aldanış
gûsâle (F) [ گوساله ] buzağı
gûsâle (F) [ گوساله ] dana
gûsfend (F) [ گوسفند ] koyun
gusl (A) [ غسل ] yıkanma
gusn (A) [ غصن ] dal
gussa (A) [ غصه ] üzüntü, keder
gûş (F) [ گوش ] kulak
gûşe (F) [ گوشه ] köşe
gûşenişîn (F) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #22 : 12 Ocak 2010, 15:46:15 »
[b]gûnâgûn (F) [ گوناگون ] rengarenk
gûne (F) [ گونه ] biçim, tarz
gunûde (F) [ 1 [غنوده uyumuş 2ölü
gûr (F) [ 1 [ گور mezar 2yaban eşeği
gurâb (A) [ غراب ] karga
gurbet (A) [ 1 [ غربت gariplik 2yabancı diyar
gurbetzede (A-F) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan
gurebâ (A) [ غربا ] garipler
gûristân (F) [ گورستان ] mezarlık
gûrken (F) [ گورکن ] mezarcı
gurrân (F) [ 1 [ غران kükreyen 2gürleyen
gurre (A) [ 1 [ غره arap aylarının ilk günü 2akıtma
gurûb (A) [ غروب ] batış
gurûr (A) [ 1 [ غرور mağrurluk 2aldanış
gûsâle (F) [ گوساله ] buzağı
gûsâle (F) [ گوساله ] dana
gûsfend (F) [ گوسفند ] koyun
gusl (A) [ غسل ] yıkanma
gusn (A) [ غصن ] dal
gussa (A) [ غصه ] üzüntü, keder
gûş (F) [ گوش ] kulak
gûşe (F) [ گوشه ] köşe
gûşenişîn (F) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren
gûşt (F) [ گوشت ] et
gûşvâre (F) [ گوشواره ] küpe
gûy (F) [ گوی ] çevgen topu, polo topu
gûyâ (F) [ گویا ] sözümona

güdâhte (F) [ گداخته ] erimiş
güftâr (F) [ گفتار ] söz
güfte (F) [ 1 [ گفته söz 2şarkı sözü
güftügû (F) [ گفت و گو ] dedikodu
güher (F) [ 1 [ گهر elmas 2mücevher
güherfurûş (F) [ گهرفروش ] mücevheratçı
gül (F) [ 1 [ گل çiçek 2gül
gülâb (F) [ گلاب ] gül suyu
gülabdan (F) [ گلابدان ] gülüptan
gülbang (F) [ گلبانگ ] ilahi
gülbang -ı muhammedî [ گلبانگ محمدی ] ezan
gülberg (F) [ گلبرگ ] gül yaprağı
gülbün (F) [ 1 [ گلبن gül ağacı 2güllük
gülçehre (F) [ گل چهره ] gül yüzlü
gülçin (F) [ گلچين ] gül deren
güldan (F) [ گلدان ] vazo
güldeste (F) [ گلدسته ] çiçek demeti
gülendâm (F) [ گل اندام ] gül boylu
gülfâm (F) [ گلفام ] gül renkli
gülgonce (F) [ گل غنجه ] gül goncası
gülgûn (F) [ 1 [ گلگون gül renkli 2pembe
gülistân (F) [ گلستان ] gül bahçesi, güllük
gülizar (F-A) [ گلعذار ] gül yanaklı, pembe yanaklı
güllaç (F) [ گلاج ] güllaç
gülmih (F) [ گل ميخ ] kabara
gülnâr (F) [ گلنار ] nar çiçeği
gülnihal (F) [ گل نهال ] gül fidanı
gülreng (F) [ گل رنگ ] gül rengi, pembe
gülriz (F) [ گلریز ] gül saçan
gülrû (F) [ گل رو ] gül yüzlü
gülruh (F) [ گل رخ ] gül yüzlü
gülşen (F) [ گلشن ] gül bahçesi
gülten (F) [ گل تن ] gül vücutlu
gülüptan (F) [ گلابدان ] gülsuyu kabı
gülzâr (F) [ گلزار ] güllük, gül bahçesi
gümân (F) [ گمان ] zan, sanı
gümnâm (F) [ گمنام ] adı unutulmuş
gümrâh (F) [ گمراه ] yoldan çıkmış
günah (F) [ 1 [ گناه suç, kabahat 2dinî suç
günahkâr (F) [ گناهکار ] günah sahibi, suçlu
günbed (F) [ گنبد ] kümbet
güncişk (F) [ گنجشک ] serçe
güneh (F) [ گنه ] günah
gürbe (F) [ گربه ] kedi
gürbüz (F) [ 1 [ گربز yiğit 2kahraman
gürg (F) [ گرگ ] kurt
güriz (F) [ گریز ] kaçış
gürîzân (F) [ گریزان ] kaçan
gürûh (F) [ گروه ] topluluk, zümre, bölük
güstâh (F) [ 1 [ گستاخ küstah 2cesur
güşâderû (F) [ گشاده رو ] güleç, güleryüzlü
güşâyiş (F) [ گشایش ] açılış
güvâh (F) [ گواه ] tanık, şahıt
güzâf (F) [ گزاف ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude
güzergâh (F) [ گذرگاه ] geçit
güzeşt (F) [ 1 [ گذشت geçiş 2hoşgörü
güzîde (F) [ گزیده ] seçkin
güzin (F) [ 1 [ گزین seçen 2seçilmiş
güzîr (F) [ 1 [ گزیر çare 2derman[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #23 : 12 Ocak 2010, 15:47:11 »
[b]-H-



h [ 1 [ ه ح خ Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi 2Ebced alfabesine göre sayısal
değeri: 8
hâ (F) [ خا ] çiğneyen
hâ (F) [ ها ] çoğul eki: -ler, -lar
hâb (F) [ 1 [ خواب uyku 2rüya
habâb (A) [ حباب ] hava kabarcığı
habâbe (A) [ حبابه ] hava kabarcığı
habâis (A) [ خبائث ] kötülükler
hâbâlûd (F) [ خواب آلود ] uykulu
hâbâlûde (F) [ خواب آلوده ] uykulu
habâset (A) [ خباثت ] kötülük, alçaklık
habb (A) [ 1 [ حب çekirdek, tohum 2hap
habbât (A) [ 1 [ حبات hava kabarcıkları 2haplar
habbâz (A) [ خباز ] ekmekçi
habbe (A) [ حبه ] taneler
habbe-i hadrâ [ حبهء حضرا ] çitlembik
habbe-i sevdâ [ حبهء سودا ] çörekotu
habbezâ (A) [ حبذا ] ne güzel
habbülbülûğ (A) [ حب البلوغ ] ergenlik sivilcesi
hâbcâme (F) [ 1 [ خواب جامه gecelik 2pijama
haber (A) [ خبر ] haber
haberdar (A-F) [ خبردار ] haberli
habeşe (A) [ 1 [ حبشه Habeşistan 2Habeş
hâbgâh (F) [ خوابگاه ] yatak odası
habîb (A) [ 1 [ حبيب sevgili 2dost 3Hz Muhammed
habîr (A) [ خبير ] haberli
habis (A) [ خبيث ] kötü, pis
habl (A) [ حبل ] ip
hablülmesâkin (A) [ حبل المساکن ] sarmaşık
hâbnâk (F) [ خوابناک ] uykulu
hâbnâme (F) [ خواب نامه ] rüya tabiri kitabı
habr (A) [ حبر ] bilgin
habs (A) [ 1 [ حبس hapis 2tutma
habshâne (A-F) [ حبس خانه ] hapishane, tutukevi
habt (A) [ خبط ] yanlış hareket
habtühata (A) [ خبط و خطا ] yanlış yapma
hac (A) [ حاج ] hacı
hacâlet (A) [ خجالت ] utanma
hacâletâver (A) [ خجالت آور ] utanç verici
hacamat (A) [ حجامت ] kan alma
hacamat yapmak kan almak
hacâmet (A) [ حجامت ] kan alma, hacamat
hâcât (A) [ 1 [ حاجات ihtiyaçlar 2istekler
haccâm (A) [ حجام ] hacamatçı
haccar (A) [ حجار ] taş işçisi, taşçı
hâcce (A) [ حاجه ] bayan hacı
hâce (F) [ 1 [ خواجه hoca 2efendi 3ağa 4sahip 5vezir
hâcegân (F) [ 1 [ خواجگان hocalar 2efendiler
hâcegî (F) [ 1 [ خواجگی hocalık 2efendilik 3ağalık 4sahiplik 5tüccar
hacel (A) [ خجل ] utanma
hacer (A) [ حجر ] taş
hacer-i esved [ حجر اسود ] karataş
hacer-i semâî [ حجر سمائی ] göktaşı
hâceserâ (F) [ خواجه سرا ] harem ağası
hâcet (A) [ حاجت ] ihtiyaç
hâcetmend (A-F) [ حاجتمند ] muhtaç
hacı (A) [ حاجی ] hacı
hacıyân (A-F) [ حاجيان ] hacılar
hâcî (A) [ هاجی ] hicveden, yeren
hâcib (A) [ 1 [ حاجب kapıcı 2perdedar 3engel 4kaş
hacîl (A) [ خجيل ] utangaç
hâcir (A) [ هاجر ] göçmen
hâciz (A) [ 1 [ حاجز ayıran 2haczeden
hacle (A) [ حجله ] gerdek odası
haclegâh (A-F) [ حجله گاه ] gerdek odası
haclet (A) [ خجلت ] utanma
hacletâver (A-F) [ خجلت آور ] utanç verici
hacm (A) [ حجم ] hacim
hacmen (A) [ حجما ] hacimce
hacz (A) [ حجز ] haciz
hadâik (A) [ حدائق ] bahçeler
hâdd (A) [ 1 [ حاد keskin 2sivri 3dar
hadd (A) [ 1 [ حد sınır 2şer’î ceza
hadd (A) [ خد ] yanak
haddâ’ (A) [ خداع ] düzenbaz
haddâd (A) [ حداد ] demirci
haddâdî (A-F) [ حدادی ] demircilik
hadd-i asgarî [ حد اصغری ] en az
hadd-i azamî [ حد اعظمی ] en çok
hadd-i tabiî [ حد طبيعی ] normal hal
hadd-i zâtında aslında
hadeb (A) [ حدب ] kamburluk
hadem (A) [ خدم ] hizmetçiler
hademe (A) [ خدمه ] hizmetçiler
hadeng (F) [ خدنگ ] ok
hader (A) [ خدر ] uyuşma
hades (A) [ حدس ] sezi, tahmin
hâdî (A) [ هادی ] doğru yolu gösteren
hâdi’ (A) [ خادع ] düzenbaz
hadîka (A) [ حدیقه ] bahçe
hâdim (A) [ خادم ] hizmetçi
hâdim olmak hizmet etmek
hâdime (A) [ خادمه ] bayan hizmetçi
hâdis (A) [ 1 [ حادث meydana gelen 2yeni
hadîs (A) [ حدیث ] hadis, Peygamber sözü
hâdisat (A) [ حادثات ] olaylar
hâdise (A) [ حادثه ] olay
hadnâşinas (A-F) [ حدناشناس ] haddini bilmez
hadrâ (A) [ حضرا ] yeşil
hads (A) [ 1 [ حدس tahmin 2seziş
hadşe (A) [ خدشه ] ürküntü
hadşeâver (A-F) [ خدشه آور ] ürküntü verici
hafâ (A) [ خفا ] gizlilik
hafâfîş (A) [ خفافيش ] yarasalar
hafâgâh (A-F) [ خفاگاه ] gizlenilecek yer
hafâir (A) [ 1 [ حفائر çukurlar 2oyuklar
hafakan (A) [ خفقان ] yürek çarpıntısı
hafâyâ (A) [ خفایا ] gizli şeyler
hafız (A) [ 1 [ حافظ koruyan 2ezberleyen 3Kur’ân hafızı
hafıza (A) [ حافظه ] bellek
hâfız-ı kütüb [ حافظ کتب ] kütüphaneci
hâfî (A) [ حافی ] yalınayak koşan

hafî (A) [ خفی ] gizli
hafîd (A) [ حفيد ] torun
hafîde (A) [ حفيده ] kız torun
hafif (A) [ خفيف ] hafif
hâfir (A) [ حافر ] kazan, kazıcı
hafîr (A) [ 1 [ حفير çukur 2mezar
hafiyyât (A) [ خفيات ] gizli şeyler
hafiyye (A) [ خفيه ] gizli polis
hafiyyen (A) [ خفيا ] gizlice
hafr (A) [ حفر ] kazma
hafriyyât (A) [ حفریات ] kazı
haftân (A) [ خفتان ] kaftan
hâh (F) [ خواه ] isteyen
hâhân (F) [ خواهان ] isteyen, istekli
hâher (F) [ خواهر ] kızkardeş
hâherzâde (F) [ خواهرزاده ] yeğen, kızkardeşin çocuğu
hâhiş (F) [ خواهش ] rica, istek
hâhişger (F) [ خواهشگر ] istekli
hâhişkâr (F) [ خواهشکار ] istekli
hâhişkerde (F) [ خواهش کرده ] istekli
hâhnâhâh (F) [ خواه ناخواه ] ister istemez
hâif (A) [ خائف ] korkak
hâifen (A) [ خائفا ] korkarak
hâil (A) [ هائل ] korkunç
hâin (A) [ 1 [ خائن hain 2acımasız
hâinâne (A-F) [ خائنانه ] haince
hâiz (A) [ حائز ] sahip, bulunduran
hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak
hâiz-i ehemmiyet [ حائز اهميت ] önemli
hak (A) [ 1 [ حق Tanrı 2doğru 3pay
hâk (F) [ خاک ] toprak
hak etmek kazanmak
hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek
hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek
hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak
Hak Teâlâ (A) [ حق تعالی ] Yüce Tanrı
hakâik (A) [ حقائق ] gerçekler
hakâret (A) [ حقارت ] aşağılama, hakaret
hakaretâmiz (A-F) [ حقارت آميز ] aşağılayıcı
hakâyık (A) [ حقایق ] gerçekler
hâkbîz (F) [ خاک بيز ] kalbur
hakem (A) [ حکم ] hakem
hâkezâ (A) [ هکذا ] aynı şekilde
hakgû (A-F) [ حق گو ] doğru sözlü
hâkî (A) [ حاکی ] hikaye eden
hâkî (F) [ 1 [ خاکی hâki, toprak rengi 2toprak ile ilgili[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #24 : 12 Ocak 2010, 15:48:09 »
[b]hakîkat (A) [ حقيقت ] gerçek
hakîkaten (A) [ حقيقة ] gerçekten
hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında
hakikatperver (A-F) gerçekçi
hakikî (A) [ حقيقی ] gerçek
hakikiye (A) [ حقيقيه ] gerçek
hakîm (A) [ 1 [ حکيم Tanrı 2hakim, yargıç
hâkimiyet (A) [ حاکميت ] egemenlik
hakîr (A) [ 1 [ حقير değersiz 2küçük 3bendeniz, ben
hâkister (F) [ خاکستر ] kül
hâkisterî (F) [ خاکستری ] kül rengi
hakk (A) [ 1 [ حق Tanrı 2doğru 3hak
hakk (A) [ حک ] kazıma
hakkâ [ حقا ] gerçekten
hakkâk (A) [ 1 [ حکاک mühürcü 2kazıyıcı
hakkaniyet (A) [ حقانيت ] doğruluk
hâkkedilmek kazılmak
hâkketmek kazımak
hâkrûb (F) [ خاکروب ] süpürge
hakşinas (A-F) [ حق شناس ] haktanır
hakşinâsî (A-F) [ حق شناسی ] haktanırlık
hâl (A) [ 1 [ حال hal, durum 2şimdiki durum, şimdiki zaman
hâl (A) [ خال ] dayı
hâl (F) [ 1 [ خال ben 2benek
hal’ (A) [ خلع ] tahttan indirme
hal’edilmek tahttan indirilmek
hal’etmek tahttan indirmek
hâlâ (A) [ حالا ] şimdi, hâlâ
halâ (A) [ 1 [ خلا tuvalet 2boş
halâik (A) [ 1 [ خلائق yaratıklar 2halayık
halâl (A) [ خلال ] mesafe, aralık, açıklık
halâs (A) [ خلاص ] kurtuluş, kurtulma
halâs bulmak kurtulmak
halâs olmak kurtulmak
halaskâr (A-F) [ خلاصکار ] kurtarıcı
hâlâşina (A-F) [ حال آشنا ] halden anlayan
hâlât (A) [ حالات ] haller
halâvet (A) [ حلاوت ] tatlılık
haldâr (F) [ خالدار ] benli
hâle (A) [ 1 [ خاله hala 2teyze
hâle (A) [ هاله ] ayça, hâle
halecan (A) [ خلجان ] çarpıntı
halef (A) [ 1 [ خلف evlat, oğul 2halef, yerine geçen, arkadan gelen
halel (A) [ خلل ] bozukluk
halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek
haleldâr (A-F) [ خللدار ] bozulmuş, bozuk
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek
haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek
halen (A) [ حالا ] şimdilik, henüz
hâlet (A) [ 1 [ حالت hal 2nitelik
hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum
halhal (A) [ خلخال ] ayak bileziği, halhal
hâlık (A) [ خالق ] Yaratan, Tanrı
hâlî (A) [ خالی ] boş
hâlî kalmak geri durmak
halîb (A) [ حليب ] süt
halîc (A) [ خليج ] körfez
hâlid (A) [ خالد ] sonsuz, ebedî
halîfe (A) [ 1 [ خليفه halife 2kalfa
halihazır (A-F) [ حال حاضر ] şimdiki durum
hâlik (A) [ 1 [ خالق Tanrı 2yaratan
hâlikiyet (A) [ خالقيت ] yaratıcılık
halîm (A) [ حليم ] yumuşak huylu
hâlis (A) [ 1 [ خالص katışıksız, saf, som
hâlisâne (A-F) [ خالصانه ] içtenlikle
halîta (A) [ 1 [ خليطه karışım 2alaşım
hâliyâ (A) [ حاليا ] şimdi, şu anda
halk (A) [ حلق ] boğaz
halk (A) [ 1 [ خلق yaratma 2yaratılma 3halk
halk etmek yaratmak
halka (A) [ حلقه ] halka
halkabegûş (A-F) [ حلقه بگوش ] köle
halkiyat (A) [ خلقيات ] folklor, halk bilimi
hall (A) [ 1 [ حل çözülme, erime 2çözme
hallâc (A) [ حلاج ] halaç
hallâk (A) [ خلاق ] yaratıcı
hallâl (A) [ حلال ] çözen
hallüfasl (A) [ حل و فصل ] halletme, yoluna koyma
halt (A) [ خلط ] karıştırma
halûk (A) [ خلوق ] iyi huylu
halvet (A) [ 1 [ خلوت tenha 2başbaşa kalma
halvetgâh (A-F) [ خلوتگاه ] başbaşa kalınacak yer
ham (F) [ خام ] çiğ, ham
ham (F) [ 1 [ خم eğik eğri, bükük
hamâil (A) [ حمائل ] kılıç kayışı
hamâkat (A) [ حماقت ] ahmaklık
hamâme (A) [ حمامه ] güvercin
hamâse (A) [ حماسه ] kahramanlık şiiri
hamâset (A) [ حماست ] kahramanlık şiiri, hamase
hamd (A) [ حمد ] şükür
hâme (F) [ خامه ] kalem
hamel (A) [ حمل ] kuzu
hamelât (A) [ حملات ] saldırılar, hamleler
hâmî (A) [ حامی ] gözeten, himaye eden
hâmid (A) [ حامد ] hamd eden, şükreden
hamîde (F) [ خميده ] eğik, eğri
hâmil (A) [ 1 [ حامل taşıyan 2hamile 3sahip
hâmil olmak taşımak
hâmile (A) [ حامله ] gebe, hamile
hamîr (A) [ حمير ] hamur
hâmis (A) [ خامس ] beşinci
hâmisen (A) [ خامسا ] beşincisi
hâmiş (A) [ هامش ] mektup ilavesi
hâmiz (A) [ 1 [ حامض ekşi 2kekre
haml (A) [ 1 [ حمل taşıma 2gebelik 3yükleme
hamle (A) [ 1 [ حمله saldırı 2atak
hamletmek yüklemek
hammâl (A) [ حمال ] hamal
hammâm (A) [ 1 [ حمام banyo 2hamam
hammâr (A) [ خمار ] meyhaneci
hamr (A) [ خمر ] şarap
hamrâ (A) [ خمرا ] kırmızı, kızıl
hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak
hams (A) [ خمس ] beş
hamse (A) [ خمسه ] beş mesnevîlik eser
hamsin (A) [ خمسين ] elli
hamûl (A) [ حمول ] dayanıklı
hamûle (A) [ حموله ] yük
hâmûn (F) [ هامون ] çöl
hâmûş (F) [ خاموش ] suskun, sessiz
hamyâze (F) [ خميازه ] esneme
hamz (A) [ حمض ] ekşilik
hân (F) [ خوان ] okuyan
hân (F) [ خوان ] sofra
hanâzir (A) [ خنازیر ] domuzlar
hancer (A) [ خنجر ] hançer
hancere (A) [ حنجره ] gırtlak, hançere
handan (F) [ خندان ] güleç, gülen
handan etmek güldürmek
hande (F) [ خنده ] gülüş
handek (A) [ خندق ] hendek
handerûy (F) [ خنده روی ] güleryüzlü
hâne (F) [ خانه ] ev
hanedan (F) [ خاندان ] sülale, hanedan
hâneharâb (F) [ 1 [ خانه خراب perişan 2evsiz yurtsuz 3cahil
hânende (F) [ 1 [ خواننده şarkıcı 2okuyucu
hanif [ حنيف ] İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan
hânkah (A) [ خانقاه ] tekke
hânman (F) [ خانمان ] ev bark, yurt
hannas (A) [ خناس ] şeytan
hânsâlar (F) [ خوان سالار ] kilerci
hânüman (F) [ خانمان ] ev bark, yurt
hapis (A) [ حبس ] bir yere kapatma veya kapanma
hapishane (A-F) [ حبس خانه ] tutukevi, mahpushane
hâr (F) [ خار ] diken
har (F) [ خر ] eşek
hâr (F) [ خوار ] aşağılık, adi
hâr (F) [ خوار ] yiyen
harâb (A) [ 1 [ خراب yıkık, harap 2fitil gibi sarhoş
harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek
harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak
harâbat (A) [ خرابات ] meyhane
harâbe (A) [ خرابه ] yıkıntı, harabe
harâc (A) [ خراج ] haraç
haram (A) [ حرام ] haram
harâmi (A) [ حرامی ] eşkıya
haramzâde (A-F) [ حرام زاده ] piç
harâret (A) [ 1 [ حرارت sıcaklık
harâtin (A) [ خراطين ] solucan
harb (A) [ حرب ] harp, savaş
harbe (A) [ حربه ] süngü
harb-i umûmî [ حرب عمومی ] Birinci Dünya Savaşı
harbiye (A) [ حربيه ] harp okulu
harbiye nezareti savunma bakanlığı
harbiyeli Harp Okulu öğrencisi
harbüze (F) [ خربزه ] kavun
harc (A) [ 1 [ خرج vergi 2masraf
harcıâlem [ خرج عالم ] herkese açık, herkese uygun
harcırah [ خرج راه ] yol parası
harçeng (F) [ خرچنگ ] yengeç
hardal (A) [ خردل ] hardal
hâre (F) [ خاره ] granit, sert taş
harekât (A) [ حرکات ] hareketler
hareket (A) [ 1 [ حرکت hareket 2davranış
hareketsizlik hareket etmeme
harem (A) [ حرم ] harem, herkesin giremeyeceği yer
haremlik (A-T) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta
giremeyeceği yer
haremserây (A-F) [ حرم سرای ] harem dairesi
harf (A) [ 1 [ حرف harf 2söz
hargâh (F) [ خرگاه ] otağ
hargûş (F) [ خرگوش ] tavşan
hârî (F) [ خواری ] düşkünlük
hârib (A) [ هارب ] kaçan

[/b]