İslamda tasavvuf

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
İslamda tasavvuf
« : 30 Mart 2008, 01:58:01 »
[b]İslamda tasavvuf

Varolduğu günden beri insanoğlunun en büyük problemi,
dünya ve eşya ile ilişki konusundadır.
Dünya nimetlerinden istifade ederken sınır ne olacak?

insanoğlu dünyayı âbad ederek kendini berbat mı edecek?
Yoksa kendini âbâd edip dünyayı ihmâl mi edecek?


Dünya tarihine "Asr-ı Saadet" olarak geçen Allah Resulünün örnekleyerek yaşayıp yaşattığı kutlu çağda bu itidâl ve dengenin en üstün bir biçimde yaşandığını görüyoruz.
Bu çağın insanları, dinin tarif ettiği biçimde
(dünyaya ancak orda kalacakları ve kulluklarına lâzım olan kadar) değer vermişlerdir. Hayatlarım manevî değerler uğrunda Allah ve Peygamber için abideleştirmişlerdir.
Çünkü bu dinin peygamberi kendi hayatında dünyanın ve dünya üzerindeki bütün imkânların nihâi bir gaye olmadığını, aksine bunların ebedî mutluluğa giden yolda birer araç olduğunu belirtmiştir. Onun nezih hayatını gören insanlar, itidâl çizgisi üzere ruh ve beden, madde ve mânâ, dünya ve âhiret dengesini düzgün bir biçimde yürütmüşlerdir[url=http://www.uyanangenclik.com]...[/url]

Dinin tamamlanıp Hz. Peygamber'in aralarından ayrılmasından sonra insanlar, bu itidâli ancak çok kısa bir süre koruyabilmişlerdir. İlk devir Müslümanların İslâm'ı özümsemiş halleriyle dünya nimetlerine karşı müstağni tavırları ve bu nimetleri kardeşleriyle paylaşan anlayışları aynı duyarlılıkta sürdürülememiştîr.
Yeni ortaya çıkan zenginlik ve maddî refah insanları bencilleştirmiştir.
Ve nihayet insanlar o paylaşım ortamını unutup terk etmeye başlamışlardır.
Asr-ı Saadetteki gönül zenginliğini, ibâdetlerdeki derinliği,
insanî ilişkilerdeki ahlâkî erdemi arar olmuşlardır.

Elbette bu güzellikler büsbütün silinip gitmiş değildi İslâm toplumundan.
Ama belli bölgelerde insanların gözlerini bürümüş olan siyâsî ve maddî ihtiraslar,
kaygılı ve mevcut durumdan tedirgin olan kimseleri bir arayışa ve özleme sevk etmiştir.
Din ve ilim muhitlerindeki yeni oluşumlar,
yeni yeni ilimlerin ve bu ilimlerle birlikte ilmî ve felsefî bir takım tartışmaların ortaya çıkması, onları daha da kaygılandırıyor, özlemlerini daha da artırıyordu.

Tasavvuf, köken itibariyle Arapça bir terimdir.
Sözlükte "yün" manasına gelen "sûf' kökünden türemiş ve
(tefa'ul) kalıbında gelmiş mastar bir kelimedir.
Tasavvufun ıstılah manası, İslamiyetin temel prensiplerine dayanarak nefsi arıtma,
ahlâkı, güze ilettirerek dini yaşama, ruhun yücelmesine ve kemale ermesine çalışarak
Allah'a ulaşma ilmidir. Bir başka ifadeyle, tasavvuf nefsi ıslah ve terbiye eden, Kur'an' dan kalb ilmini çıkaran felsefedir.

Binâenaleyh, diyebiliriz ki; tasavvuf; insanın sûfiyâne hayata kendini
vakfetmesi ve Kur'an'ın çimdiği çerçeve içinde hareket ederek İslâmiyette sûfî olması fiilidir. Tasavvufun ne demek olduğunu mutasavvıflar değişik cümlelerle ifade etmişler ve bu konuda birbirine yakın tarifler getirmişlerdir.

Muhammet! Bakî Billah'ın tasavvuf hakkındaki görüşleri de şöyle: "İnsana lâzım olan; önce ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra seriâte (dinin emir ve yasaklarına) uymak, daha sonra da tasavvuf yolunda yükselmektir."

Şimdiye kadar yedi yüz velî, tasavvufun tarifinde türlü sözler söylemişlerdir. Bu sözler şu noktada toplanabilir:
[color=blue]
Tasavvuf; vakti en değerli şeye sarf etmektir" [/color]
Bu tanım da Ebû Sâ-îd Ebu'l- Hayr'a aittir.

Tasavvuf, güzel ahlâka ve selim bir kalbe sahip olmak için verilen samimî bir mücadelenin adıdır. Kalbi her türlü emraz-1 kalbiyyeden, kötü niyet ve huylardan temizleyip ıslah etmek gerekir. Kalplerde iman cevherinin gelişip güçlenmesi, gönüllerde tutuşan tevhîd meş'alesiniıı ebediyyen parlaması için. İnsanın daima akıllı ve uyanık davranması icabeder. Yüce Allah'ınkendisine lütfettiği bu eşsiz nimetlerin elinden çıkmaması için bütün gücüyle çalışmak ve gayret etmek durumundadır.

Bu kaygılar sebebiyle olsa gerektir ki;
insanoğlu "takva içinde yaşamak" anlamına da gelen tasavvufa ihtiyaç duyabilmektedir.[/b]



Çevrimdışı melike

  • ****
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: ANKARA
  • 739
  • +66/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Dal rüzgarı Affetse de...Kırılmıştır bir kere...
Ynt: İslamda tasavvuf
« Yanıtla #1 : 02 Nisan 2008, 15:37:48 »



Tasavvuf, güzel ahlâktır.[color=red] (İ. Kettânî)[/color]
Tasavvuf, kalbi temizlemektir. (Ebû Ali Rodbârî)

Tasavvuf, edebe riâyettir. [color=red]( Ebû Muhammed Cevîrî)[/color]
Tasavvuf, i'tirâzı bırakıp, emredilene peki demektir. (Ebû Sehl Sa'lûkî)

Tasavvuf, nefsin kötü isteklerini terk etmektir.[color=red] (Ebû Hüseyn Nûrî)[/color]
Tasavvuf, faydasız işleri terk etmektir. [color=red](Ebû Saîd İbni Arabî)[/color]Tasavvuf, vakti değerlendirmek ve vaktin kıymetini bilmektir.[color=red] (İbni Osman Mekkî)[/color]
Tasavvuf, Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmaktır.[color=red] (Cüneyd-i Bağdâdî)[/color]Tasavvuf, kimseye ezâ ve cefâ vermemek, herkese lütûf ve ihsânda bulunmak, hastalık ve musîbetleri herkese izhâr etmemek, düşmanlarını affetmek, insanlık mertebesinin en yüksek derecesine kavuşmayı usûl ittihaz etmektir.[color=red] (Ahmed Şirbâhî)[/color]
[color=green]Güzel ve çirkin huylar[/color]Kalbin, kötü huylardan temizlenmesi için, Allah için olmayan herşeyin sevgisini kalbden çıkarmak gerekir. Bu yolda ilerlemek Peygamberlerin ahlâkındandır.

Kötü sıfatlar, câhillik, öfke, riyâ, kin, hased, kibir, ucup cimrilik, mal ve makam sevgisi, övülmeyi sevmek, ayıplamaktan korkmamak, sû-i zan, övünmek gibi şeylerdir.

Güzel huylar, ilim, tefekkür, rızâ, hayâ, tevâzu, merhamet, mürüvvet, cömertlik gibi güzel işlerdir.

Hak yolunda ilerlemekten maksat, kötü sıfatlardan kurtulmak ve güzel huylarla süslenmektir.

Tasavvuf, Yahudi veya Yunan filozoflarının uydurması değildir. Tasavvuf bilgilerinin hepsi Resulullahtan gelmektedir. Bunların isimleri sonradan konulmuştur.
Resûlullahın, Peygamber olduğu bildirilmeden önce, kalble zikrettiği mu'teber eserlerde yazılıdır.

Zikir ve nefs muhasebesi, Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm zamanında da vardı. Hicrî 2. asır sonlarında, Ehl-i sünnetten, kalblerini gafletten koruyanların ve nefislerini Allaha itâ'ate kavuşturanların bu hâllerine Tasavvuf ve kendilerine Sofî ismi verildi. Kendine ilk defa sofî denilen zât, Ebû Hâşim Sofî'dir.

Tasavvuf, İslâm ahlâkı ile ahlâklanmak için lâzım olan bilgileri öğreten bir ilimdir. Tıp ilmi, beden sağlığına âit bilgileri öğrettiği gibi, tasavvuf da kalbin, rûhun, kötü huylardan kurtulmasını öğretir, kalb hastalıklarının alâmetleri olan kötü işlerden uzaklaştırır, Allah rızâsı için güzel iş ve ibâdet yapmayı sağlar. Zaten dinimiz, önce ilim öğrenmeyi, sonra buna uygun iş ve ibâdetin Allah rızâsı için yapılmasını emreder. Kısaca din, ilim, amel ve ihlâstan ibârettir.

[color=green]Huzûra kavuşmak için[/color]
Dünya ve âhıret iyiliklerine, rahat ve huzûra kavuşmak için birinci olarak doğru bir îmân sâhibi olmak gerekir. Doğru bir îmâna kavuşmak için, Ehl-i sünnet i'tikâdını öğrenmek ve inanmak gerekir.

İkincisi, insanların saâdeti için lâzım olan şey, dinin emîr ve yasaklarını öğrenmektir. Dînimizde bildirilen helâlı, harâmı ve diğer husûsları öğrenmek ve buna uygun hareket etmektir.

Üçüncüsü, kalbin kötülüklerden temizlenmesi ve nefsin terbiye edilmesidir. Nefs hep kötülük yapmak ister. Onun bu isteklerinden kurtulmak ve Allah sevgisini kalbe yerleştirmek için, tasavvuf âlimlerinin eserlerini okuyup amel etmek lâzımdır.

Bir kimse doğru îmâna kavuşur, dinin emîrlerini seve seve yerine getirirse enbiyâya, evliyâya ve melâikeye benzer ve onlara yaklaşır. Aynı cinsten olan şeyler, birbirini çektiği gibi onlar tarafından yanlarına çekilir. Çok büyük bir mıknatısın bir iğneyi çekmesi gibi onu yüksekliklere çekip Cennete kavuşmasına sebep olurlar.

Ma'nen yükselmek dünya ve âhıret saâdetine kavuşmak bir uçağın uçmasına benzetilirse, îmân ile ibâdet, bunun gövdesi ve motorları gibidir. Tasavvuf yolunda ilerlemek de, bunun enerji maddesi, ya'nî benzinidir. Tasavvufun iki gâyesi vardır: Birincisi, îmânın yerleşmesi ve şüphe getiren tesirlerle sarsılmaması içindir. Âkıl ile, delil ve ispat ile kuvvetlendirilen îmân böyle sağlam olmaz. Allahü teâlâ buyurdu ki:

[color=green](Kalblere îmanın yerleşmesi ancak ve yalnız zikir ile olur.) [Ra'd 28][/color]
Zikir, her işte, her harekette Allahü teâlâyı hatırlamak, O'nun rızasına uygun iş yapmak demektir.

İkinci gâyesi, ibâdetlerde kolaylık, lezzet hâsıl olması için, nefisten doğan sıkıntıların giderilmesidir. İbâdetleri kolaylıkla, seve seve yapmak ve günâh olan işlerden de nefret edip uzaklaşmak, ancak tasavvuf ilmini öğrenip, bu yolda ilerlemek ile mümkündür.

[color=green]İmâm-ı Mâlik hazretleri buyurdu ki:[/color] goody[color=brown][/color]
[color=limegreen](Fıkhı öğrenmeden tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur.
Fıkhı öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid'at sahibi, sapık olur.
Her ikisini edinen hakikate kavuşur.)  [/color]  ggüüll

Çevrimdışı Asilzade

  • Asilzade
  • *****
  • Join Date: Tem 2008
  • Yer: Kahramanmaraş
  • 1247
  • +108/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Asalet Ahlakın Temelidir
Ynt: İslamda tasavvuf
« Yanıtla #2 : 17 Temmuz 2008, 23:23:22 »
[color=brown][b]s.a

aarroo    kardeşlerim      103


İmâm-ı Mâlik hazretleri buyurdu ki:

Men tesavvefe ve lem yetefakkah fe kad tezandaka
ve men tefekkaha ve lem yetesavvef fe kad tefessaka

ve men ceme'a beynehüma fe kad tahakkaka



selametle[/b][/color]