Nasıl, nasıl, nasıl?

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melike

  • ****
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: ANKARA
  • 739
  • +66/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Dal rüzgarı Affetse de...Kırılmıştır bir kere...
Nasıl, nasıl, nasıl?
« : 23 Mayıs 2008, 14:30:21 »
[b][color=purple]Nasıl, nasıl, nasıl?

Hitaplar ne kadar da değişti.   
   Bir zamanlar ona sadece “anne” diye hitap edilirken şimdi “anneanne, babaanne” diye sesleniyorlar.
   Zaman ne kadar da çabuk geçti.
   Daha dün gibi hatırlıyordu gelinlik giydiği günü, düğününü...
   Gerçi o sırada anlamıştı hayatında bundan sonra bazı değişikliklerin olacağını,
etrafında sık sık göreceği insanların kendisine değişik bir nazarla bakıp farklı sıfatlarla hitap edeceklerini.
   Nitekim gelindi o evde.
   Elti de olmuştu birilerine.
   Bunlara bir de görümcelik eklenince anlamıştı sadece eş olmadığını.
Sorumlulukları sadece eşine karşı değildi. O artık üzerinde taşımaya başladığı yeni sıfatların da mesuliyetini hissediyordu.
   Bir an durup bir ferdi olduğu bu geniş ailenin temelini; saygı, sevgi, hoşgörü, muhabbet,
hüsn-ü zan, sabır, tahammül, kanaat, huzur, mutluluk gibi değerlerin teşkil edeceğini düşündü.
   Aslında evlenmeden önce de teyzeydi, halaydı.
O zaman da yukarıdaki değerleri taşımayınca ne gibi sıkıntıların olabileceğini defalarca yaşayarak görmüştü.   
    Demek ki sorumluluklar zaman içinde değişecekti.
    “Bir kadının ne kadar da çok vasıfları varmış?” diyerek hayallere daldığı sırada duyduğu bir sesle irkildi: “Anneanne!..”
   Bu hitap birkaç sefer tekrarlanınca anladı torununun kendisine seslendiğini. Ona bakarak gülümserken,
“Alışmalıyım bu yeni hitaba” dedi daldığı hayal dünyasından çıkmaya çalışarak.
    O zamana kadar hep “Dedeler, nineler torunlarını şımartır”
diye duyar, çocuklar şımardığı, huysuzlaştığı,
hırçınlaştığı veya buna benzer haller yaşadığı zaman çevresindeki kişilerin suçlandığına şahit olurdu.
   “Şimdi ben nasıl olmalıyım acaba? Şımartan mı, eğiten mi?”
    O anda karşısında yaşanan tablo sordurdu ona bu soruyu.
   Elindeki şekerin kâğıdını açmasını isteyen küçük bir çocuk ve onun arkasında da,
“Sakın açma, onu yerse iştahı kesilir, yemek yemez” diyen bir anne.
   Yine yaramazlık yaptığı için annesinden kaçıp arkasına saklanmaya çalışan bir çocuk ve ona,
yaptığı hareketin çok yanlış olduğunu anlatmaya çalışan bir anne. 
   Buna benzer haller gittikçe çoğalacağa benziyordu.
   Gerçi daha önce de benzer manzaraları yeğenleri ile yaşamıştı, ama o zaman vazifesini ne kadar iyi yapabildiğini bilmiyordu.
   “Bu durum onlardan çok daha farklı,” dedi tekrar.[url=http://www.uyanangenclik.com]...[/url]

 
   Annesinden, babasından kaçıp dedesinin, ninesinin kucağına sığınan çocuklar, aslında o kucaklarda etkili ve güzel bir eğitim alabilirler.
Yeter ki onlar; torunlarına karşı sorumluluklarını bilip anneleriyle, babalarıyla çelişmeden hareket etsinler.   
   Bunları hatırlayınca o zamana kadar taşıdığı bütün sıfatlar geçti zihninden. Kendisine, 
“Ben, nasıl bir anneanneyim, babaanneyim?” diye sordu.
Herkesin kendisine bu soruyu sorması gerektiğini düşününce sorular ard arda sıralandı:
   “Ben nasıl bir anneyim, babayım...
     Nasıl bir anneanneyim, babaanneyim...   
     Nasıl bir halayım, teyzeyim   
 Nasıl... Nasıl... Nasıl!”  ...[/color][/b]