Gönderen Konu: Dini terimler sözlüğü  (Okunma sayısı 17419 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kardelen

  • Administrator
  • Tecrübeli üye
  • *****
  • İleti: 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Dini terimler sözlüğü
« : 26 Eylül 2009, 22:48:26 »
-- A --

Abâ:Yünden yapılan kaba kumaş
Abâdile:Dört Abdullah (Abdullah bin Ömer, Adullah bin Abbâs, Abdullah bin Zübeyr, Abdullah bin Mes'ûd veya Abdullah bin Amr) Abdullah'ın çoğulu. Abdullah isminde olan çok kimseler. .
Abd: Kul, köle, hizmetçi, bende.
Abes: Boş seylerle uğrasmak, Namazda, fâidesiz hareketler.
Âb-ı hayât: Hayat suyu. Tatlı su.
Âbid: İlmi olmayıp fazla ibâdet eden
Acem: İranlılar. Arab olmayanlar
Âdâb: Usûller, kâydeler, yollar. Terbiye, utanma.
Adâlet: Bir âmirin, bir hâkimin memleketi idâre için koyduğu kânun, kâide, çizdiği hudud içinde hareket etmektir.
Adâvet: Düşmanlık-hüsûmet, kin, buğz, garaz.
Adem: Yokluk.
Âdetullah: Âdet-i ilâhiyye. Allahü teâlânın sebepler âleminde yaratması.
Âdil: Doğruluk gösteren, adâletli, büyük günah işlemeyen, küçük günaha alışık olmayan.
Âfâki: Dereden, tepeden söz. (Tasavvufta, Allahü teâlâdan başka insanın dışında olan herşey.)
Afif: Temiz, güzel, lezih, iffetli ve nâmuslu olan, haramlardan sakınan, müstekim.
Âfiyet: Sağlık, sıhhatte olma, günah işlemediği zaman.
Afv: Suçunu bağışlama.
Ahbâr: Haberler. Sahâbeden bildirilen sözler.
Ahd: Söz vermek, yemin, devir, zaman.
Ahd-i misâk: Allahü teâlânın ezelde rûhlara; ''Ben sizin Rabbiniz değil miyim?'' diye suâl edince, onlarda; ''Evet, sen bizim Rabbimizsin'' diyerek verdikleri söz, yemin, anlaşma, sözle s me.
Ahfâ: Hafi, gizli. Âlem-i Emr'deki latifelerden.
Âhiret: Öbür dünyâ. Öldükten sonraki hayat.
Ahkam-ı şer'iyye: Dini hükümler.
Ahlak: İnsanda bulunan rûhi hâller. İyilik etmek, kötülükten kaçınmak için ta'kibi lâzım gelen usûl ve kâideleri öğreten ilim.
Ahlâk-ı hamide: Övülecek huylar, güzel huylar.
Ahlak-ı zemime: İslâmiyetin yasak ettiği kötü huylar.
Ahvâl Durumlar, bulunuşlar, hâller.
Ahvâl-i şahsiyye: Şahsi hâller.
Akâid: İ'tikâda dâir hükümler, esâslar.
Akçe: Gümüşten yapılmıs Osmanlı parası.
Akd: Sözleşme, bağ, düğümleme.
Akıncı: Osmanlı hudut boylarında bulunan ve düşman illerine saldıran mücâhid.
Âkıbet: Bir şeyin sonu, nihâyet, netice.
Akide: İmân, inanılan ve ,'tikad edilen bilgilerin esâsı.
Akika:Do CC an çocuk için kesilen kurban.
Âkıl ve bâliğ: Evlenecek çaga gelen, mükellef olan kimse.
Akim: Güdük, sonu olmayan, kısır.
Aktâb: Evliyâlarýn en üst derecede olanları.
Alâka: İlgi,münâsebet.
Âlem: Mahlûkların, yaratılmışların hepsi.
Âlem-i emr: Madde olmayan ve ölçülemiyen âlem.
Âlem-i halk: Madde olup ölçülebilen âlem. Yerler, dağlar, gökler.
Âlem-i melekût: Melekler, rûhlar âlemi.
Âlem-i misâl: Ruh âlemi ile, madde,varlık âlemindeki şekillerin ayna gibi görüntüsünü yansıtan âlemdir.Varlık âlemi olmayıp, görünen bir âlemdir. Ayna gibid,r.
Âlem-işühûd: Görünen madde âlemi. Âlem-i halk da denir.
Âl-i Nebevi: Peygamber efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) müslüman olan akrabâları.
Âli himmet: Himmeti yüksek olan.
Allâme: Çok büyük âlim.
A'mâl-i sâliha: Güzel ameller.
A'mâl-i şer'iyye: Namaz, oruç gibi dini ibâdetler.
Amden: Kasden, bile bile.
Amel: İş, çalışma. Bir emri yerine getirme. Dini bir emri ifâ etme. İtâat, ibâdet etmek.
Âmentü: İnanılması, imân edilmesi lâzım olan altı şarta ya'ni Allahü teâlâya, Meleklere, Kitâblara, Peygamberlere Âhiret gününe, Kazâ ve Kadere inanmaya verilen isim.
Âmil: İşleyen. Zekât tahsiline me'mur kimse. Mütevelli. Amel eden, ibâdet eden.
Anâsır-ı erbeâ: Dört unsur: Toprak, ateş, hava, su.
A'raf: Cennet ile Cehennem arasındaki yer. Âdetler, usûller. Sırt, tepe.
Arafat: Mekke'de hacıların Kurban bayramı arefesinde vakfeye durduğu ve Hazreti Âdem ve Hazreti Havvâ'nın buluştukları dağ.
Arasat: Mahşer yeri, haşr ve neşr yeri.
A'râz: İsâretler, alâmetler. Var oluşu, ancak kendisini taşıyan başka bir varlıkla hissedilebilen, kendi başına boşlukta yer tutamıyan şey.
A'rec: Anadan doğma topal.
Arefe: Kurban bayramının birinci gününden evvelki güne verilen isim.
Ârif: Bilgili, bilen, irfân sâhibi, veli.
Ârif-i billah: Allahü teâlâyı tanıyan, âhiret âlimi.
Âriyet: Bir malın menfeatini ya'ni kullanılmasını hibe etmek.
Arş-ı a'lâ: Âlem-i emr ile Alem-i halk arası olan büyük âlem. Yere ve göke benzemez. Mahlûkların en şereflisidir. Daha saf ve daha nûrludur. Onun için Arşullah da denir.
Arşın: Osmanlılarda kullanılan uzunluk ölçü birimi. (68)
Arûz: Arab, Türk, Fars, Hind şiirlerinde hece kalıpları.
Asabe: Ölenin erkek cihetinden olan akrabâları.
Âsâr: Eserler. Sehâbeden bildirilen haberler.
Âsâ-i Mûsâ : Mûsâ aleyhisselâmın âsâsı ki; mu'cize olarak yılan, ejderha olurdu.
Asfiyâ: Takvâ sâhipleri, sufiler, kemâlât sâhibleri. Doğru yolda olanlar.
Âsi: İsyân eden, karşý gelen. Günahkâr. Haydut. Ahlâkı bozuk.
Âsitâne Eşik:. Pâyitaht (başşehir) Büyük tekke. İstanbul.
Asr-ı seâdet: Peygamber efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiinin zamânı.
Aşere-i mübeşşere: Cennetle müjdelenen on kişi.
Âşir Öşr: denilen zekâtı toplayan.
Ateist: Allahü teâlânın varığına inanmayan, dinsiz.
Âti Gelecek: zaman, istikbâl.
Atiyye: Hediyye, bahşiş, lütuf ve ihsân.
Attâr: Güzel koku satan.
Avâm: İlmi, irfânı kıt olan kimse. Halk.
Avdet: Aslına dönme, geri gelme, rücû.
A'yân: Bir yerin ileri gelenleri.
Âyet-i kerime: Kur'ân-ı kerimde sûrelerin kısımları.
Ayn: Aslı, kendisi. Birşeyin eşi, tıpkısı. Mevcut olan varlık.Göz.
Ayn-ı sâbite: Varlıkların Allahü teâlânın ilminde sâbit olan ezli hakikatları, var olmadan evvel varlıklar hakkındaki Allahü teâlânın ilmi.
Azamet: Cenâb-ı Hakkın büyüklüğü.
Azâzil: İblisin (şeytanın) diğer adı.
Azimet: Gitme, gidiş. Dini emirlerini yapma ve yasaklarından sakınma husûsunda ruhsatları terketme.
Aziz: Muhterem, sevgili.
Azm :Karar, kasıt, niyet.
Azrâil: Allahü teâlânın emriyle canlıların rûhunu alan melek.

Çevrimdışı kardelen

  • Administrator
  • Tecrübeli üye
  • *****
  • İleti: 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #1 : 26 Eylül 2009, 22:49:31 »
-- B --

Bâb-ı Âli Osmanlı hükümeti, Osmanlılar zamânında İstanbul'da bakanlıkalrın ve devlet dâirelerinin bulunduğu binâ.
Bâb-ı hümâyûn Topkapı sarayı'nın birinci kapısı.
Bâdiye Sahra, kır, ova, çöl, köylü.
Bâgi Âsi, serkeşlik eden, haksızlık yapan. Hükümete isyân eden.
Bahr Deniz, umman, çok bilen, âlim.
Bahşetmek İhsân etmek, vermek.
Baht Kısmet, tâlih, ikbâl, saâdet.
Bâki Cenâb-ı Hak, ebedi, dâimi, sonu gelmez, sonsuz, ölmez.
Bâni Kurucu, binâ eden, yapan.
Bâr Yük, zahmet, defâ, yemiş, meyve, kale duvarı.
Ba's Gönderme, gönderilme. Diriliş, ihyâ uykudan uyandırma.
Basir Görücü, müdrik olan. Anlayışlı. Hakikatları anlayan. Kalb gözü ile gören.
Basiret Hakikatı kalbiyle hissetme, anlama.
Bast ve kabz Allahü teâlânın cemâl tecellisi ile kalbin sükûn ve huzûr bulması ferahlaması. (Mukâbili ise, kabz hâlidir.)
Batman Eski ağırlık ölçülerinden (7.692)
Bedâyi Eşi, benzeri olmayan güzel mükemmel ve yeni şeyler.
Bedevi Çölde yaşayan, göçebe. Medeni olmayan.
Bediat Tabii güzellikler, hayret verici güzellikte olan.
Bedihi Akla kendiliğinden gelen. Delilsiz, açık olan, belli.
Beis Zarar, kuvvet ve şiddet, zahmet.
Bekâ Bâki olma, devamlılık, sebat evvelki hâl üzere kalma, evliyâlıkta makamların sonu.Hakikatte; bekâ makâmına kavuşanın nefsi emmârelikten kurtulmuştur. Rabbinden râzı olmuştur. Kelâmda; varlığının aslâ sonu olmayan Cenâb-ı Hakkın bir sıfatıdır.
Bekâbillah Tasavvufta evliyânın kalbinde yanlız Allahü teâlâyı bulundurmak. Vilâyet makamlarının en sonu.
Belâ Musibet, âfet, gam, keder.
Belâdet Akılsızlık, budalalık, sersemlik, iz'ansızlık.
Belâgat Düzgün ve yerinde konuşma, güzel söz söyleme san'atı.
Bende Köle, hizmetçi, bağlanmış olan.
Berâet Temize çıkma, bir da'vânın neticesinde suçsuzluğu anlaşılma.
Berâhime Hind ve mecûsilerin din adamları, reisleri, başkanları.
Berât Rütbe, nişan, imtiyaz verildiğini gösteren ferman.
Berberi Afrika'nın kuzeyinde oturan halk (Mısır hâriç). Berber kavmine mensup olan.
Bereket Bolluk, çokluk, feyz, cenâb-ı Hakkın lütfu, ihsânı.
Beri Kurtulmuş, temiz sâlim kusur ve noksanı olmayan.
Berid Haberci, sürücü, dört fersah mesâfe.
Berzah âlemi Kabir hayâtı, dünyâ ile âhiret arası, iki âlem arası.
Beşâret Müjde, sevindirici haber.
Beşâet Güleryüzlülük, güleryüz.
Beşer İnsanoğlu, âdemoğlu.
Bevâtın Gizli kapalı şeyler, açık olmayan.
Beyân İzâh etme, açıklama, anlatma.
Beylerbeyi Osmanlı eyâlet umûmi vâlisi. Sancak beylerinin başı.
Beyt Ev, hâne. İki satırlık manzum yazı. Geceyi bir işle geçirme.
Beyt-i makdis Mukaddes ev, Kudüs'deki Mescid-i Aksâ.
Beyt'ül-mâl İslâm devletinde mâliye hazinesi.
Beyyine Şâhid, delil.
Bezm-i Elest Cenâb-ı Hak, rûhları yarattığında: ''Ben Rabbiniz değil miyim?''diye sorduğunda rûhlar; ''Evet''diye cevap verdiler. Bu âna ''Elest meclisi'' veya ''Bezm-i Elest'' denir.
Bezzâz Kumaş satan tüccâr, manifaturacı.
Biat Bağlı olduğunu, i'timâdını bildirmek. Birisinin hükümdarlığını kabûl etmek.
Bid'at ehli Peygamber efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) ve Hulefâ-i Râşidin (dört halife) zamânında olmayıp, dinde sonradan uydurulan şeyleri yapanlar.
Bidâyet İlk olarak, başlangıç.
Bi'set Peygamberlerin ve peygamber efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) nübüvvetinin bildirilme zamânı.
Buğd-i fillah Allahi teâlânın düşmanlarına düşman olmak.
Buhl Cimrilik, pintilik.
Buğzetmek Sevmemek, bir kimse hakkında gizli, kalbi düşmanlık beslemek.
Büdelâ.. Ebdâl, evliyâ zümresinde bir cemâat.
Bühtan İftirâ.
Bürde Hırka, palto, üstten giyilen elbise.
Bürhân Delil, hüccet,inkârı mümkün olmıyacak şekilde isbat vâsıtası.
Büzürgân Büyükler, veliler.

Çevrimdışı kardelen

  • Administrator
  • Tecrübeli üye
  • *****
  • İleti: 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #2 : 26 Eylül 2009, 22:51:39 »
[b]-- C --

Câiz Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil. Olur, olabilir.
Câize Azık, yol yiyeceği. Hediye, armağan, bahşiş.
Câriye Muhârebede İslâm düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi. Akıcı olan. Seyreden, giden.
Cebbâr Allahü teâlânın esmâ-ü hüsnâsından. İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan. Kudret sâhibi.
Cebr Zor, zorlama. Düzeltme, tamir etme.
Cebriyye Bozuk fırkalardan. Kulun hiç bir fiil, irâde ve kudrete sâhip bulunmayıp, yanlızca ilâhi fiillere sahne teşkil etmeye mecbur olduğunu kâbul ederler.
Cedel Nizâ. Hakkı bulmak için olmayıp, gâlip görünmek için çekişme.
Cehâlet İlimden ve her nevi müsbet ma'lûmattan habersiz olmak. Câhillik, bilmezlik.
Cehd Gayret. Nefsin isteklerine karşı gelmek. Güç ve kuvvetini ziyâdesiyle sarf etme.
Cehennem Allahü teâlânın emirlerini yapmayıp yasaklarından kaçınmıyan ve o'na inanmayanların âhirette cezâlandırılacakları yer.
Cehl-i mürekkeb Çok câhil. Bilmemekle berâber, bilmediğini de bilmemek.
Celâdet Yiğitlik, bahadırlık, metânet.
Celâl Allahü teâlânın kahrının ve azametinin tecellisi. Sonsuz derecede büyüklük. Hiddetlik, hışım.
Celâllenmek Hiddetlenmek,kızmak.
Celb Kendi tarafına çekmek. Çekmek, götürmek.
Cemâd Taş, toprak, ma'den gibi cansız olan cisimler.
Cemâl Allahü teâlânın lütuf ve ihsânı ile tecelli etmesi. Yüz güzelliği.
Cem'iyyet Topluluk, birlik,Hey'et. Bir yere toplanma.
Cennet Allahü teâlâya inanıp emirlerini yapan ve yasaklarından kaçınanların âhirette mükâfaatlandırılacakları yer.
Cepken Bir nevi örtü.
Cerbeze Hikmetin aşırı olması, ukalâlık.
Cerh Yara. Yüz ve baştan başka uzuvlardan birisini yaralamak. Birisine söğmek. Bir kimsenin fikrini çürütmek.
Cerh ve ta'dil Hâfız ve mütehassıs bir hadis âliminin, günahkârlık, yalancılık. gibi sebeplerle, bir râvinin rivâyetini reddetmeye ''Cerh''; bir râviyi, rivâyeti kabul olunacak şekilde vasıflandırmaya, böyle olduğunu açıklamaya ''Ta'dil denir.
Cerib Arab yarımadasında kullanılan 216 litrelik bir hacim ölçüsü. Dönüm.
Cerir Devenin boynuna taktıkları ip.
Cevâd Çok ihsân edici, çok cömert.
Cevdet Kusursuzluk, güzellik, iyilik, cömertlik.
Cevher Bir şeyin özü. Kıymetli taş, elmas. Element.
Cevr-ü cefâ Haksızlık, ezâ zulüm.
Cezbe Allahü teâlânın muhabbetiyle kendinden geçme hâli. İstiğrak.
Cibâyet Vergilerin ve diğer devlet gelirlerinin tahsil edilmesi.
Cibril (Cebrâil) Allahü teâlânın emirlerini peygamberlere getirmekle vazifeli melek. Dört büyük melekten biri.
Cidâl Sözle mücâdele, güzel ahlâka yakışmayan tavır ve hareketler.
Cife Leş. Kokmuş et, ölü hayvan.
Cifr Harflere verilen sayı kıymeti ile, geçen hâdiselere, ibârelerden târih ve isme dâir işâretler çıkarma ilmidir.
Cihâd Allahi teâlânın dinini yaymak için din düşmanlarıyla ve nefsle yapılan mücâdele.
Cimri Pinti. Kimseye bir şey vermek istemeyen. Hasis.
Cinâs Benzeyiş, münâsebet . Bir çok ma'nâya gelebilen söz.
Cin (peri) Ateşin alev kısmından yaratılmış cisimler olup her şekle girebilen ve gözle görülemiyen mahlûklar. Mükellef olup, âhirette Cennete veye Cehenneme gideceklerdir.
Cisim Varlığı bilinen, mekânı ciheti, uzunluğu, genişliği, derinliği olan şey.
Cizye Gayr-i müslimlerden alınan vergi, haraç.
Cûd Cömertlik, eli açık olmak. Muhtaçlara yardım etmek.
Cübn Ürkeklik, korkaklık. Korkak olma.
Cülûs Oturma, oturuş. Pâdişâhların tahta geçmesi.
Cür'et Cesâret, yiğitlik, korkmadan ileri atılma.
Cürüm Kabahat, kusur hatâ, isyân kânun hilâfına hareket.
Cüz Kısım, parça. Kur'ân-ı kerimin otuzda bir parçası.
Çeşti Hâcegânı Çeştiyye yolunun büyükleri. [/b]

Çevrimdışı kardelen

  • Administrator
  • Tecrübeli üye
  • *****
  • İleti: 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #3 : 26 Eylül 2009, 22:53:55 »
[b]-- D --

Dabbe Kapıya koyulan yassı enli demir. Kabile ismi.
Dabbet-ül erd Kıyâmet kopmadan önce ortaya çıkacak olan dehşetli bir mahlûk. Mü'min ve kâfirleri ayırıp, alınlarına Cennetlik ve Cehennemlik mührünü vurur.
Dalâlet İmân ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikattan ayrılmak.
Danik Bir dirhemin dörtte biri. Mangır.
Danişmend Bilgili. İlim sâhibi. Kadıların ve mederrislerin yanında stajyer olarak çalışan.
Darb-ı mesel Misâl olarak söylenen meşhûr söz. Atasözü.
Dâr-ı gurûr Gurur evi. Dünyâ.
Dâr-ül fünûn Osmanlı Devletinde yüksek ilimlerin öğretildiği yer. Bugünkü üniversite karşılığıdır.
Dâr-ül harb Harp meydanı. Kâfir memleketi. İslÂmi hükümlerin uygulanmadığı yer.
Dâr-ül hadis Hadis-i şerif ilimleri okutulan medreseler.
Dâr-ül hilâfe Hilâfet merkezi, İstanbul.
Dâr-ül İslâm İslâm memleketi. Müslümanların hâkim olduğu yer.
Dâr-ül Kur'ân Kur'ân-ı kerim okutulan yer. Medrese
Dâr-ün nedve Münâfıkların toplanıp, Peygamberimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) aleyhinde karar aldıkları yer.
Dâr-üs-selâm Cennet. Bağdat'ın eski adı. Selâmet yeri.
Dâr-üş-şifâ Şifâ yurdu. Sağlık yurdu. Tımarhâne.
Da'vâ Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye mürâcaatı.
Da'vet Ziyâfet. Çağırma. Duâ. Bir fikri kâbul ettirmek için delil getirme, gayret gösterme.
Deccâl Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren. Cennet dediği Cehennem, Cehennem dediği cennet. Kıyâmet kopmadan önce çıkacak ve Hazreti İsâ (aleyhisselâm)ile Hazreti Mehdi tarafından öldürülecek.
Defterdâr Bir vilâyetin mâliye işlerine bakan kimse. Osmanlı Devletinde mâli işlerin başındaki me'mur.
Defterhâne Malların tasarruf muâmelelerinin yapıldığı ve kayıtlarının muhâfaza edildiği yer.
Dehâ Öok akıllılık. Zekiliğin ve anlayışlılığın son derecesi. İleri görüşlülük.
Dehri Kıyâmetin kopmıyacağına ve âhireti inkâr eden, rûhun cesetle birlikte öldüğüne inanan sapık kimse.
Delil ve delâil Deliller. Bürhânlar. İsbat vâsıtaları.
Denâet Alçaklık. Çok fenâ.Âdilik.
Ders vekili Bâyezid Medresesi'nde şeyhülislâma vekâleten ders vermek üzere müderrisler içinden seçilen âlim. Sonraları medreselerde tedrisatla mükellef olan me'murlar için de kullanılmıştır.
Derk-i esfel Cehennemin en dibi.
Desise Hile.
Deyn Zimmetinde bulunan şey. Satış ve ödünç verme veyâ başka sebeblerle ödenmesi lâzım olan borçtur. Alış-verişte, hazır olmayıp ayrı olarak bulunduğu yeri bildirilmeyen her türlü mala; veye hazır olup da, ayrı olarak gösterilmeyen kıyemi mala denir.
Dil Lisan. Tat alma duygusu ve konuşma uzvu, gönül, kalb.
Din İnsanları, dünyâda ve âhirette seâdete götürmek için, Allahü teâlâ tarafından peygamberler vâsıtasıyla gösterilen yol.
Dirhem Osmanlılar zamânında kullanılan 4.8 gram olan ağırlık.
Divân-ü hümâyun Sadrâzam, Şeyhülislâm, kadıasker, Defterdâr gibi devletin ileri gelenlerinin huzûrunda, halkın şikâyet ve davâlarının dinlenip hâl olduğu yer, meclis. Pâdişâh huzûru.
Divân Büyük meclis. Şâirlerin şiirlerini topladıkları kitab.
Diyânet Allahü teâlâ ile kul arasında olan işler. Dindarlık. Dinin emirlerine uygun hareket etmek. Din işleri.
Diyet Kan bedeli.Öldürülen bir kimse için en yakın vârisine kâtilin ödemesi dinen emrolunan para veyâ mal.
Dönüm Şimdiki ölçülere göre bin metrekarelik alan.
Duâ Allahü teâlâ'ya yalvarma, niyâz tazarru. O'ndan hayır va rahmet dilemek, istemek.
Dürr İnci tânesi.
Dürr-i beyzâ Parlak, büyük inci.
Dürzi Suriye'nin güneyi ile Ürdün ve İsrâil'de yaşıyan bir kavimdir. Dalâlet fırkalarından en bâtıl yola sapmışlardır. Tenâsühe inanırlar. Tanrılık insandan insana geçer derler.
Düstûr Umûmi kâide. Kânun, nizâm. Nümûne. İzin, müsâade. [/b]

Çevrimdışı kardelen

  • Administrator
  • Tecrübeli üye
  • *****
  • İleti: 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #4 : 26 Eylül 2009, 22:55:01 »
[b]-- E --

Ebced hesâbı Arabi harflere rakam değeri verilerek târih ve hâdiselerin kaydedilmesi.Birçok muhârebeler, doğum ve ölüm târihleri, câmi ve köprü yapma bu hesâba uyularak mısrâ'larla ifâde edilirdi.
ebed Sonu olmamak. Ebedilik. Zevâlsizlik.
Ebeveyn Ana ile Baba.
Ebrâr Özü, sözü doğru olanlar. Hamiyetliler. İyiler. Sâdıklar.
Ebter Soyu kesilmiş. Oğlu ve kızı kalmayan insan.Eksik tamamlanmamış.
Ecel Her mâhlukun ve canlının Allahü teâlâ tarafından takdir edilen ölüm vakti.
Edâ Yerine getirmek. Ödemek. Borcunu vermek. Vazifesini yapmak. İfâ etmek.
Edeb Terbiye.Güzel ahlâk:İnsanlara, iyi muâmelede bulunmakSünnet üzere hareket etmek.
Ecr Karşılık. Âhirete âit mükâfât, hayır, cezâ, sevâb. Ücret.
Edille-i erbe'a Edille-i şer'iyye. Fıkıh ilminin istinâd ettiği deliller. Bunlar: Kitâb (Kur'ân-ı kerim), sünnet (peygamber efendimizin mübârek sözleri ve hareketleri) . İcmâ-ı ümmet (Eshâb-ıkirâmın bir mevzûda aynı şeyi söylemesi, sözbirliği), Kıyâs-ı fukahâ (Müctehidlerin ictihâdı).
Ehâdis Hadisler. Peygamber efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) mübârek sözleri ve hareketleri.
Ehl-i beyt Peygamber efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) kızı Fâtıma (Radıyallâhü anh)ile Hazreti Ali, çocukları Hazreti Hasen , Hazreti Hüseyn ve bunların çocukları ya'ni seyyidler ve şerifler.
Ehl-i bid'at Müslümanlardan, doğru olan Ehl-i sünnet yolundan ayrılanlara denir.
Ehl-i sünnet yolu Muhammed aleyhisselâmın ve o'nun dört halifesinin(radıyallâhü anhüm)yoludur.
Ehl-i hevâ Nefsine uyan, bid'at ehli.
Ehl-i sünnet i'tikâdı İslâm dininde; i'ti kâdda, Resûlullahın(sallallâhü aleyhi ve sellem) ve Eshâbının yoluna Ehl-i sünnet yolu denir. Bunların, inânışına da Ehl-i sünnet i'tikâdı denir. İslâmiyet yetmiş üç fırkaya ayrılmıştır. Bunlardan yetmişikisi bozuk olup, bir tânesi fırka'yı nâciyedir. ya'ni Cehennemden kurtuluş fırkasıdır.
Ehliyet Liyâkat. Bir işin ehli olduğuna dâir vesika.
Ehlullah Allahü teâlânın sevdiği kimse. Allahü teâlânın muhabbetiyle dolu olan veli.
Ekalliyet Bir devletin emrinde yaşıyan başka din ve milliyete mensup azınlık.
Emân Emniyet altında olduğuna dâir dişmana verilen söz. Yardım isteme, aman dileme.
Emânet Güvenilen kimseye bırakılan mal.
Emânet-i mukaddese Mukaddes emânet. Topkapı sarayında peygamberlere (aleyhimüsselâm) ve Eshâb-ı kirâm (radıyallâhü anhüm) ve âlimler ve evliyâya (rahmetullâhi aleyhim) Âit olan eşyâlar.
Emâret Emirlik. Beylik. Prenslik. Emirin idâresinde olan memleket.
Emir Bir kavmin bir topluluğun başı, beyi, emredici olan.
Emniyet Emin olmak hâli. İ'timât, güvenme, polis teşkilâtı.
Emrâz-ı ma'nevi Kalb hastalıkları.
Emvâl-i bâtına Saklanması mümkün olan mallar. Nakit paralarla, evlerde, mağazalarda bulunan ticâret malları.
Emvâl-i zâhire Saklanması mümkün olmayan mallar. Emlâk, ekin, koyun, ağaçlardaki meyvalar, ma'denler gibi.
Enderûn İç, dâhil. Kalb. Osmanlı sarayının teşkilâtı.Sarayda devlet adamı yetiştiren okul.
Ensâb Nesebler, soylar.
Ensâr Yardımcılar, müdâfiler. Peygamber efendimize (sallallâhü aleyhi ve sellem) ve Mekke'den gelen diğer muhâcirlere yardımeden medinelilere verilen isim.
Envâr Nûrlar, ziyâlar, aydınlıklar, ışıklar.
Envâr-ı kalbiyye Kalbe âit nûrlar.
Erbein Kırk. Nefsi terbiye etmek için kırk gün devâm eden riyâzet ve mücâhede. İçinde kırk hadisin toplandığı hadis mecmû'ası.
Ervâh Rûhlar, canlar.
Eshâb Sebepler. Bir şeye vâsıta olanar, sebep olanlar.
Eshâb-ı nüzûl İnmesinin sebepleri. Kur'ân-ı kerim âyetlerinin gelmesine sebep olan hâdiseler.
Eser Yapı, birinin meydana getirdiği şey. Meydana getirilen kitap. Nişan, iz, alâmet.
Esfel-i sâfilin Cehennemin en aşağı tabakasında olanlar. Aşağıların en aşağısı. Sefillerin en sefili. En aşağı derecede.
Eshâb-ı kirâm Peygamber efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) arkadaşları. Kadın veya erkek bir müslümanın Resûlullah efendimizi (sallallâhü aleyhi ve sellem) bir defâ da olsa görse veya konuşsa ve imân ile vefât ederse buna sahabi denir.
Esselâm Allahü teâlânın isimlerinden. Rahatlık. sulh. Sonu iyi ve hayırlı olma. Korku ve endişeden emin olma.
Eşkal Biçimler, şekiller, sûretler.
Eşkinci İkinci Sultan Mahmûd Hân zamânında Yeniçeri ocağından ayrılmak sûretiyle kurulan ordudaki askerlerin herbirine verilen isim.
Evliyâ Nefsi isteklerinden vazgeçip, ibâdet ve tâatte, takvâ ve riyâzette çok yüksek mertebeler katederek, Allahü teâlânın rızâsına kavuşan muhterem kimseler.
Evrâd Virdler, belli zamanlarda okunması âdet olan duâlar. Kur'ân-ı kerim okuma ve tesbihler, zikrler.
Evvâbin Akşam namazından sonra kılınan altı rek'atlık nâfile namaz.
Eyyâm Günler. Devirler. Güç, iktidar, nüfuz.
Ezân Allahü teâlânın birliğini, Muhammed aleyhisselâmın O'nun resûlü olduğunu bildiren, yüksek bir yerde okunarak müslümanları namaza da'vet eden nidâ.
Ezkâr Zikirler. Hatırlamalar, anmalar, bildirmeler. [/b]

 

Voiser