Gönderen Konu: Ünite 2: Hz. Muhammed’in Peygamberlik Öncesi Hayatı - Konu Özeti  (Okunma sayısı 2173 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • Administrator
  • Süper Mega üye
  • *******
  • İleti: 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Hz. Muhammed Yüce Allah tarafından "âlemlere rahmet"
ve "son peygamber" olarak gönderilmiş, Kur'ân-ı
Kerim'de onun insanlığa "en güzel örnek" olduğu ifade
edilmiştir. Öte yandan onun bir "beşer" olduğu da
vurgulanmıştır. Dolayısıyla o, hem dünya hayatının
şartlarına tabi bir beşer hem de ilahî vahye muhatap olan
bir peygamberdir. Hz. Muhammed sadece bir peygamber
olarak ilahî mesajı aktarmakla kalmamış, aynı zamanda
bir fert, bir aile reisi, bir eğitimci, bir devlet başkanı, bir
hâkim ve bir kumandan olarak bu mesajı hayatına
yansıtmış ve örnek bir kişilik sergilemiştir. Hz.
Peygamber'in altmış üç yıllık hayatına bir bütün olarak
bakıldığında 40 yılının peygamberlik öncesine ait olduğu
görülür ki, bu da ömrünün yaklaşık üçte ikisine karşılık
gelmektedir. Resûlullah'ın (s. a. v.) doğumu, çocukluğu,
gençliği, ticari faaliyetleri, Hz. Hatice ile evliliği,
çocuklarının dünyaya gelip büyümeleri ve Kâbe hakemliği
bu dönemde gerçekleşmiştir.

[b]Peygamber Efendimi’zin (S.A.V) Soyu ve Ailesi[/b]

[b]Hz. Peygamberin Soyu[/b]
Peygamber efendimizin soyu yirmi birinci kuşaktan atası
olan Adnân vasıtasıyla Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’e
dayanmaktadır. Bu sebeple Hz. Peygamberin soyunun da
mensup olduğu Kuzey Araplar’ına İsmaililer veya
Âdnaniler gibi isimler de verilmektedir. Peygamber
efendimiz Arapların Hz.İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in
soyundan gelen Âdnaniler kolundan, Kureyş kabilesinin
Haşimoğulları sülalesine mensup Abdullah b.
Abdülmuttalib’in oğludur.

[b]Peygamber Efendimiz'in Anne ve Babası[/b]
Hz. Muhammed'in babası, Kureyş'in Benî Hâşim kolundan
Abdullah b. Abdülmuttalib, annesi ise Kureyş kabilesinin
Benî Zühre koluna mensup Vehb b. Abdümenâf'ın kızı
Âmine'dir.

Hz. Peygamber'in Babası Abdullah'ın Vefatı
Abdullah, Âmine ile evlendikten bir süre sonra ticaret için
Suriye'ye giden kafileye katılarak Gazze'ye gitti. Dönüş
yolunda o zamanki adı Yesrib olan Medine'ye
ulaştıklarında hastalandı. Burada babasının dayıları olan
Adî b. Neccâr oğullarını ziyaret etti. Akrabalarının
yanında bir ay kadar hasta yattıktan sonra vefat etti ve
Medine'de defnedildi.

[b]Kutlu Doğum[/b]
Peygamberimiz Arap yarımadasının batısındaki Hicaz
bölgesinde yer alan Mekke şehrinde dünyaya geldi.
Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. İslâm
kaynaklarında Hz. Muhammed'in ana rahmine intikalinden
doğumuna kadar geçen zaman içinde bazı olağanüstü
olayların meydana geldiği ifade edilmektedir. Buna göre
Âmine'nin hamileliğe bağlı herhangi bir hastalık, sıkıntı ve
zorluk yaşamadığı, doğum sancısı çekmediği
belirtilmektedir. Yine Peygamberimiz sünnetli olarak
doğmuştur.

[b]Peygamber Efendimiz’in (S.A.V) Çocukluğu[/b]

Doğumun ardından Peygamberimizi birkaç gün annesi, bir
süre de Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe emzirdi. Süveybe
Hz. Peygamber'in amcası Hamza'yı da emzirdiğinden Hz.
Peygamber bu amcasıyla aynı zamanda süt kardeşi
olmuştur. Süt annesine verilmesinde temel sebep
çocukların şehir yerine daha sağlıklı olan çöl havasında
büyümelerini sağlamak, ayrıca konuşma çağında fasih
Arapça öğrenmelerine imkân vermekti. Peygamberimiz de
bu geleneğe uyularak Hevâzin kabilesinin Sa'd b. Bekir
koluna mensup Halîme bint Ebû Züeyb'e verilmiştir. Arap
dilini en güzel bir şekilde konuşmakla tanınan Benî Sa'd
b. Bekir, Araplar arasında cömertlik ve şerefiyle de
bilinmekteydi. Hz. Muhammed dört veya beş yaşına kadar
sütannesinin yanında kaldı.

[b]Annesi Âmine'nin Vefatı[/b]

Âmine Mekke'ye dönerken Medine'ye yaklaşık 190 km.
mesafede bulunan Ebvâ'da hastalandı ve genç yaşta vefat
etti. Annesinin ölümüyle öksüz kalan Efendimiz, Ümmü
Eymen tarafından Mekke'ye getirilip dedesi
Abdülmuttalib'e teslim edildi.

[b]Dedesi Abdülmuttalib'in Vefatı[/b]

Abdülmuttalib, çok sevdiği ve genç yaşta kaybettiği oğlu
Abdullah'ın değerli hâtırası olan Hz. Muhammed'e büyük
özen gösteriyordu. Çocuklarına göstermediği sevgiyi ona
gösteriyor, onsuz sofraya oturmuyor; Hamza dahil kendi
çocuklarına dahi gelenek gereği müsaade edilmediği halde
onu zaman zaman Kâbe duvarının gölgesindeki minderine
oturtuyordu. Yaşı seksenin üzerinde olan Abdülmuttalib,
torunu Muhammed sekiz yaşına geldiğinde bakım ve
himayesini amcası Ebû Tâlib'e verdikten kısa bir süre
sonra vefat etti.

[b]Amcası Ebû Tâlib'in Himayesinde[/b]

Efendimiz dört yaşına kadar süt annesi Halîme'nin, altı
yaşına kadar annesi Âmine'nin, annesinin vefatı üzerine
sekiz yaşına kadar da dedesinin yanında kalmış, bundan
sonra onu amcası Ebû Tâlib himayesine almıştır. Ebû
Tâlib Peygamberimizin babası Abdullah'ın anne-baba bir
kardeşi idi. Peygamberimiz on yaşlarında iken kalabalık
bir aileye sahip bulunan amcası Ebû Tâlib'e yardımcı
olmak amacıyla bir süre çobanlık yapmıştır. Ebû Tâlib
maddî durumu iyi olmamasına rağmen şefkatlı bir amca
olarak Hz. Muhammed'i himaye etti. Şüphesiz onun bu
himayesinde hanımı Fâtıma bint Esed'in verdiği desteğin
önemi büyüktür.

[b]Hz.Peygamber’in (S.A.V) Gençliği[/b]

Peygamberimizin çocukluğundan itibaren Cahiliyye
devrinin yaygın kötülüklerinden hiç birine bulaşmadı.
Putlara tapmadı, putlar için kesilen kurban etinden
yemedi. İçki ve kumar gibi kötü alışkanlıklardan uzak
durdu. Onun bu hususta ilahî koruma altında olduğu
anlaşılmaktadır. Kaynaklarda bu konuda kendisinden
nakledilen bazı rivayetler bulunmaktadır: Çocukluğunda
arkadaşlarıyla oyun oynarken taşları bir yerden bir yere
taşımak için elbiselerini kullanmaktaydılar. Ancak bu
sırada üstleri açıldığından Hz. Muhammed “Giy şu
elbiseni bakayım!” diye gaipten bir ses duymuş, bu uyarı
üzerine elbiselerini giyerek taşları omuzunda taşımaya
devam etmişti. Çobanlık yaptığı günlerde bir defasında
koyunlarını arkadaşına bırakarak Mekke’deki bir düğüne
katılmak için ayrıldı. Ancak Mekke’ye yaklaştığında
ansızın bastıran uyku yüzünden uyuyakaldı ve Câhiliye
adetlerine göre yapılan bu düğüne katılmaktan korunmuş
oldu. Bir defasında amcası ve halalarının aşırı ısrarı
üzerine Buvâne adı verilen yerde bulunan bir putu ziyaret
ve ibadet için onlarla birlikte gitmek zorunda kaldı. Oraya
vardıklarında bir süre gözden kayboldu. Aradan bir
müddet geçtikten sonra beti benzi sararmış vaziyette
titreyerek geldi. Halaları merak içinde ne olduğunu
sorunca olayı anlattı: “Ben bu putun yanına yaklaştığımda
beyazlar içinde uzun boylu bir adam yanıma gelip “Ey
Muhammed! Sakın puta el sürme; oradan uzaklaş” diye
beni ikaz etti.” Hz. Muhammed kendisine peygamberlik
verilinceye kadar bir daha Kureyşlilerin bu bayramına
katılmadığı gibi amcası ve halaları da bu konuda ona
baskı yapmadılar.

[b]Ficâr Savaşına Katılması[/b]

Câhiliye döneminde Arap kabileleri arasında çeşitli
sebeplerle sık sık savaşların çıktığı bilinmektedir. Öyle ki,
her türlü düşmanlık ve mücadeleden el çekilmesi gereken,
kötülük yapmanın ve kan dökmenin yasak olduğu haram
aylarda (zilkade, zilhicce, muharrem, receb) bile
savaşların yapıldığı olurdu. Haram aylarda cereyan ettiği
için bu savaşlara Ficâr savaşı adı verilirdi. Hz. Peygamber
de gençliğinde böyle bir savaşa katılmak durumunda
kalmıştı. Onun katıldığı savaş "Eyyâmü'l-ficâri'l-evvel"
denilen birinci gurup ficâr savaşlarının dördüncüsü ve aynı
zamanda en şiddetlisi olmuştur. Bu savaş Kureyş-Kinâne
ve Kays-Aylân kabileleri arasında cereyan etmiştir.
Savaşın temel sebebi Benî Kinâne’den Berrâd b. Kays’ın
Hevâzin eşrafından Urve b. Utbe’yi öldürmesidir. Bu
savaşta Kureyşliler kabile asabiyeti sebebiyle Benî
Kinâne’nin yanında yer aldı. Harb b. Ümeyye, Kureyş ve
Kinâneliler’in başkumandanlığına getirildi. Kureyş’in
kollarından Hâşimoğulları’nın reisi ve Hz. Peygamber’in
amcası Ebû Tâlib haram aylarda bulundukları gerekçesiyle
Haşimoğulları’nın bu savaşa katılmasına razı olmadı.
Hâşimoğulları Zübeyr Bin. Abdülmuttalib komutasında
savaşa katıldı. Savaş, Kureyş ve müttefiki Kinâne’nin
zaferiyle sonuçlandı. Peygamberimizin bu savaşa
amcalarıyla birlikte katılmış fakat fiilen savaşmamıştır.

[b]Hilfu'l-Fudûl Cemiyetinde Bulunması[/b]

Mekke'de kabileler arasında yaşanan ve bazen kan
dökülmesinin yasak olduğu haram aylarda dahi meydana
gelen çekişme ve çatışmalar, şehrin güvenli bir belde
olmasına gölge düşürmüştü. Çıkan çatışmaları ve
haksızlıkları önlemek için erdemli insanların yemini
anlamında Hilfü'l-fudûl meclisi toplanmış ve Peygamber
Efendimiz bu mecliste bulunmuştur.

[b]Ticaretle Uğraşması ve Seyahatleri[/b]

Peygamberimiz (s.a.v.)de Mekke'deki birçok Kureyşli
gibi ticaret ile meşgul olmuştur. Kumaş ve tahıl ticaretiyle
uğraşan amcası Ebû Tâlib'e yardım etmek suretiyle ticaret
hayatına başlamış ve amcasının yaşlandığı yıllarda
kendisi ticarete devam etmiştir. Bu dönemde onun çeşitli
yerlere ticaret amacıyla seyahat ettiği bilinmektedir.
Câhiliye döneminin yaygın kötülüklerinin hiçbirine
bulaşmaksızın temiz bir hayat yaşayan Hz. Muhammed
çevresinde iffeti, mertliği, merhameti ve hak severliğinin
yanı sıra ticaret doğruluğu ve güvenilirliği sebebiyle
"Muhammedü'l-Emîn" veya sadece "el-Emîn" unvanıyla
bilinmekteydi.

[b]Hz.Hatice İle Evliliği ve Mutlu Yuva[/b]

Mekke'nin tanınmış zenginlerinden olan Hatice,
kervanlarının başında bulunamıyor, onları ücretle tuttuğu
şahısların idaresinde gönderiyordu. Hatice, bu sıralarda
bir tavsiye üzerine çevresinde üstün ahlâk sahibi ve
güvenilir bir genç olarak tanınan Hz. Muhammed'le
(s.a.v.) ortaklık antlaşması yaptı ve başkalarına verdiği
ücretten daha fazlasını kendisine vereceğini belirtip kölesi
Meysere ile birlikte ticaret kervanını Suriye'ye
götürmesini istedi. O sırada yirmi beş yaşında olan
Peygamberimiz, Hz. Hatice'nin kölesi Meysere ile birlikte
kervanı Suriye'ye götürdü ve bu ticarî seyahatinden
oldukça kârlı bir şekilde döndü. Öyle ki, Hz. Hatice'nin bu
kervandan kazancı normal kazancının iki katı olmuştu. Bu
sonuçtan büyük memnuniyet duyan Hz. Hatice,
Peygamberimizin hissesini de iki kat ödedi ve onun dürüst
ve doğru sözlü olduğunu da bizzat görmüş oldu. Hz.
Hatice’nin peygamberimiz hakkındaki duyguları gün
geçtikçe güzelleşti ve Hz. Hatice bir süre sonra Hz.
Muhammed hakkında hissettiklerini Nefîse bint Ümeyye
(Münye) ile paylaştı ve ondan, uygun bir şekilde kimseye
belli etmeden Hz. Muhammed’le görüşüp bu husustaki
fikrini yoklamasını istedi. Daha sonar bu girişim evlilikle
sonuçlandı. Peygamber Efendimiz'in Hz. Hatice ile
evliliğinden iki erkek ve dört kız çocukları dünyaya geldi.
Erkek çocukları Kâsım ve Abdullah, kız çocukları da
Zeynep, Rukıyye, Ümmü Külsûm ve Fâtıma'dır.

[b]Kâbe Hakemliği[/b]

Milâdî 605 yılında, Hz. Muhammed otuz beş yaşlarında
iken Kureyşliler Kâbe’yi tamire karar verdiler. Bütün
Kureyş kabileleri, aralarında kura çekerek tamir için
işbölümü yaptı Kâbe yeniden inşâ edildi. Ancak
Hacerülesved'in yerine yerleştirilmesi hususunda
anlaşmazlık çıktı. Çünkü bu şerefli görevi hiçbir kabile,
başkasına bırakmak istemiyordu. Tartışma birkaç gün
devam etti; hatta bu yüzden savaşmayı bile göze alanlar
oldu. Nihayet Kureyş'in ileri gelenlerinden Ebû Ümeyye
b. Mugîre, "Benî Şeybe kapısından Kâbe'ye ilk giren
kimsenin vereceği karara uyulmasını" teklif etti;
Kureyşliler bu teklifi benimseyip beklemeye başladılar.
Kapıdan Hz. Muhammed'in girdiği görülünce orada
bulunanlar "İşte el-Emîn, işte Muhammed geldi!" diyerek
memnuniyetlerini ifade ettiler. Hz. Muhammed, bir örtü
getirterek Hacerülesved'i onun üzerine koydu, bütün
kabile reislerinin iştirakiyle örtüyü kaldırdı, konulacağı
hizaya gelince de taşı kendi elleriyle alıp yerine
yerleştirdi. Böylece Kureyşliler arasında çıkmak üzere
olan bir çatışmanın da önüne geçilmiş oldu.

 

Voiser