Ahlâkî Hastalıkların İyileştirilmesinde Genel İlkeler

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
İslâm ahlâkçıları, aralarında farklılıklar olmasına rağmen, genel olarak önce
hastalıkların sebeplerini, sonra hastalıkları daha sonrada tek tek bunların
tedavi metotlarını açıklar. Biz sadece genel tedavi prensiplerinden söz etmek
istiyoruz.

Ahlâkçılar cismani ve ruhani tıp arasında ayrım yaptıktan sonra, reziletler
konusunun ruhani hekimliğin konusu olduğuna dikkat çekerler. Hastalıkları
tedavi etmede öncelikle hastalığın cinsinin ve her cinsin sebebi ve alametinin
bilinmesi, her hastalığın nasıl tedavi edileceğinin ve hastalığın sebebinin ne
ile yok edileceğinin açıklanması bir kanundur.

Ahlâkî hastalıkların meydana gelme sebebi beden ve nefistir. Beden ile
ruh arasında son derece kuvvetli bir bağ vardır. Bu bağın kuvvetli olması
dolayısıyla ruh ve beden arasındaki etkilenme hastalıklar konusunda da söz
konusudur. Ruh, öfkelendiği zaman bedenin kızarması ve ateşinin
yükselmesi; ruh aşık olduğunda bedenin sararması ve aşığını gördüğünde
istemeden bedenin titremesi bu etkilere örnek verilebilir.
Bedensel hastalıklar, bedensel tıp ile tedavi edildiği gibi nefsten ve nefsin
alışkanlıklarından kaynaklanan hastalıklar da ahlâk ilmi yani ruhanî tıp ile
tedavi edilmelidir.

Güzel fiilleri deneyime katmak ve övgü yani onaysızlık durumunu
gidermek suretiyle nefsi güçlendirmek ve kötü huyu terk ettirmek
reziletlerden kurtulmanın ilk basamağıdır. Nefsinin kötü ahlâktan kaçınması
için, beğenilmeyen huy ve kötü fiillerden uzak durulması gerekir. Ruhun bir
bakıma alışkanlık veya meleke kazanması için doğru eyleme nefis
alıştırılmalıdır.

İslâm ahlâkçıları, nefse yerleşmiş giderilmesi çok zor olan reziletleri,
zıddı olan rezileti kullanarak gidermeyi böylece de orta yolu bulmanın
imkânını aralamayı önerir. Örneğin cimrilik reziletini yok etmek için zıddı
olan israf reziletini kullanma sayesinde bir tür normalleşme sağlanabilir.
Tıpkı tıpta bir zehrin panzehrinin olması gibi. Ancak bu sadece yerleşmiş
olan bir alışkanlığı adeta sarsıp kımıldatmak içindir. Zira zıttı olan reziletin
de yerleşik bir adet haline gelmesi mümkündür. Bu bakımdan dikkat
gerektiren bir alıştırma sürecidir.

Bütün bu açıklamalar bir yana, faziletler konusunu anlatırken temel
erdem veya “orta erdem” olarak adaletin önemini belirtmiştik. Adalet erdemi
ile de “tevhid” arasındaki bağlantıya temas etmiştik. Bu bağlamda ibadetin
önemine de işaret etmiştik. Reziletlerin tedavisinde de bu yol haritası kılavuz
olabilir. Bir kere adaletin zıddı olan zulüm parçalanmışlık ve ruhun
küçülmesi, dahası sınırların ihlal olmasıdır. Odaklanmanın kaybedilmesi
adaletin ibresinin yitirilmesidir. İlkin, odaklanmayı sağlamak için farkındalık
kazanımı önemlidir. Ruhun itki güçlerinin sağaltılması için tedbirler
alınmalıdır.

Mesela şehvet hastalığında sınırı bulmada yeme içme konusunda
da sınırlar konulmalıdır. İnsanın kendini fark etmesinde ritüeller ve ibadetler
odaklanma görevi görebilir. Dahası insanın varlık hiyerarşindeki kendi yerini
görmesi, en şerefli varlık olduğunu idrak edebilmesi kelimenin tam anlamıyla
adalettir. İbadetlerin maksadı da bu farkındalığı kazandırmaktır. Bunun için
olmalı ki, ihtida olaylarında (din değiştirme/İslâm’a girme) eskiden reziletler
içinde olan kişi, zamanla sınırı bulmaya başlamaktadır. Çünkü bedene ruh
hayat verdiği gibi, ruha da iman hayat verir. Bu ışığın ve güvenin
uyandırılması gerekmektedir. Işık uyanınca karanlık ortadan kalkmaya
başlar.