Gönderen Konu: Medine'deki ziyaret yerleri hakkında bilgi  (Okunma sayısı 3712 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Black_house

  • Administrator
  • Tecrübeli üye
  • *****
  • İleti: 4502
  • +462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Medine'deki ziyaret yerleri hakkında bilgi
« : 19 Kasım 2008, 21:53:07 »
Medine'deki ziyaret yerleri:

1) Kuba mescidi
2) Cuma mescidi
3) Iki kibleli mescid
4) Yedi mescidler
5) Cennet-ül Baki (Kabristan)
6) Uhud Sehitleri


MEDÎNE-İ MÜNEVVERE   

Medine-i Münevvere Rasülüllah Efendimizin hicret vatanıdır, Başkaları yardım elini çekerken, yardım elini uzatan şehirdir, İslam devletinin ilk başşehridir, Dinî mübîni İslamı tebliğ için yabancı ülkelere elçiler göndererek onları İslama davet ettiği şehirdir, Mekke-i Mükerreme’den sonra en mübarek şehirdir, Kuran-ı Kerim’in yarıdan fazlasının indirildiği yerdir.
O nurlu şehir ki Hâtemül Enbiya orada, Rasülüllah’ın dünya ve âhiret arkadaşları Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer orada, âhirete açılan dünya penceresi, cennet bahçesi (Mescid-i Nebeviî) orada. Başta Hz. Osman (r.a.) olmak üzere 10 bin sahâbinin medfun bulunduğu cennetü-l Bakî orada, başlarında Hz. Hamza’nın bulunduğu 70 şehitle kendisine bakan gözleri nurlandıracak Uhud dağı orada. Kıblemizin değiştiği Mescid-i Kıbleteyn, Takva üzerine binâ edilen Mescid-i Kubâ ve Yedi Mescidler orada. Nasıl Gözyaşı dökülmez ve gaflet edilir burada.
Eski ismi Yesrip olan bu şehir, Rasülullah’ın bu şehri nurlandırması ile Medinetün-Nebi veya Medine-i Münevvere olmuştur.
Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’nin bütün beldelerden üstün olduğu üzerine ittifak vardır.
Peygamber Efendimiz buyuruyorlarki:

اَلْمَدِينَةُ قُبَّةُ الْإسْلاَمِ وَدَارُ الْإيمَانِ وَأرْضُ الْهِجْرَةِ وَمَثْوَى الْحَلاَلِ وَالْحَرَامِ .

Manası: Medine, İslâm’ın kubbesi, îmân’ın yurdu, hicret mahalli, helâl ve haramın açıklandığı makamdır. (Terğîb 2/228)

مَنِ اسْتَطاَعَ أنْ يَمُوتَ بِالْمَدِينَةِ فَلْيَمُتْ بِهاَ فَإنِّي أشْفَعُ لِمَنْ يَمُوتُ بِهاَ .

Manası: Kimin Medine’de ölmeye gücü yeterse orada vefât etsin, muhakkak ben, burada vefât edenlere şefâat edeceğim. (Terğîb 2/223)
Medine-i Münevvere’ye saygı ve hürmet gerekir. Burada yapılan ibâdetlerin gerek füyûzâtında gerekse neticede ihsan olunan sevaplarda üstünlük ve fazlalık vardır. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de ikâmet etmek, nefsine güvenip oranın haklarına ve edeblerine riâyet edemeyecekler için mekruhtur. (Lübab Şerhi s. 351)
İmam-ı Mâlik Medine’ye girdiği zaman, binmesi için katır getirdiklerinde yürüyemez durumda mâzereti olduğu halde, “Rasülullah efendimizin mübârek ayaklarıyla bastığı bir yeri katırın ayakları ile çiğnemek bana münâsip değildir.” diyerek katıra binmeyi reddetmiş ve Rasülüllâh’ın huzuruna zorlukla ulaşmıştır.
Şâir Nâbi bir heyetle beraber hacca gider. Medine-i Münevvere’ye yaklaştıkları zaman heyetteki bir paşanın ayağını uzatıp yattığını görür ve seslice şu beyti okur:

Sakın! Terk-i edebden gûyi mahbub-i hüdâdır bu.
Nazargâh-ı ilâhîdir makamı-ı Mustafâ’dır bu.
Habib-i Kibriyâ’nın hâbgâhı’dır fazilette.
Tefevvügu kerde-i arş-ı cenâb-ı kibriya’dır bu.
Murââtı edeb şartıyla Nâbi gir bu dergâhâ.
Metâf-ı kudsiyân’dır, Bûsegâh-ı enbiyâ’dır bu.
Manâsı:
Peygamberimizin beldesine girerken edebsizlikden sakın.
Çünki burası Nazargâh-ı İlâhîdir,Makâm-ı Mustafâdır.
Bu makam Habîb-i Kibriyânın istirahat ettiği yerdir.
Fazilet bakımından Arş-ı Â’lânın dahî üstündedir.
Ey Nâbi,bu dergâha edebe riâyetle gir. Çünki burası;
Enbiyânın yüz sürdüğü, rûhâniyetin tavâf ettiği yerdir.

Sabah olunca müezzinlerin minârelerden bu beyitleri söylediklerini görünce sorarlar: Siz bu beyitleri kimden öğrendiniz? Cevap verirler: “ Bu gece efendimiz bize bu beyitleri tâlim ettirdi ve minârelerden söylememizi emir buyurdular” derler.
Ecdâdımız bu mubârek beldeye çok saygı göstermişler: Abdülhamit Han Hazretleri Hicaz Demir Yolunun yapımı sırasında demir yolunu yapan ekibe (hürmet ve tâzim ifâdesi olarak) şu tâlimatı vermiş: “Medine-i Münevvere’ye yaklaştığınız zamaz mümkin olan âletlerin üzerine keçeler sarınız ki, fazla gürültü olmasın. Ehl-i beytin ve burada yaşayanların ruhları rahatsız olmasın.”

MESCİD-İ KUBA   

Kuba Mescidi: Rasülullah (s.a.v) efendimiz Mekke’den Medine’ye hicretleri esnasında Medine’ye yaya bir saatlik mesâfede bulunan Kuba’ya ulaştı. 14 gün müsafir kaldı. Bu sure içerisinde İslam’da ilk mescid bizzat kendileri de çalışarak bina edildi. Burada namaz kıldı.



Kuba Mescidi, mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksâ’dan sonra en faziletli mesciddir. Ziyaret etmek müstehaptır. Cumartesi günü ziyâret daha faziletlidir.

قوله تعالى:لَمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ أوَّلِ يَوْمٍ أحَقُّ أنْ تَقُومَ فِيه.
فِيهِ رِجاَلٌ يُحِبُّونَ أنْ يَتَطَهَّرُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ.

Meâli: Tâ ilk günden takva üzere tesîs edilen mescid içinde namaz kılman elbette daha layıktır. Onun içinde çok temizlenmeyi sevenler vardır. Allah’ta çokça temizlenenleri sever. (Tevbe Suresi, Âyet 108)
Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlarki:
Kim evinde güzelce temizlenip abdest aldıktan sonra başka maksatla değil, sade namaz kılmak için Kuba Mescidine giderse bir umre yapmış gibi sevap kazanır. (Tecrid c.4 s.212)
Rasülullah (s.a.v) her cumartesi günü binekli veyâ yürüyerek muhakkak Kuba Mescid’ine gelirdi.

CUMA MESCİDİ

Peygamber (s.a.v) efendimiz 14 gün Kuba’da kaldıktan sonra bir Cuma günü Medine’ye hareket etti. Yaklaşık 500m sonra Ranuna vadisine vardıklarında öğle vakti olmuştu. İlk cuma namazını burada kıldırdı ve hutbe okudu, Peygamber efendimiz tarafından Cuma namazı kıldırılan bu yerde şimdi Mescid-i Cuma bulunmaktadır.

MESCİD-İ KIBLETEYN   

İslamiyet’in ilk yıllarında kıble, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ idi. Peygamber efendimiz ve ona îman edenler Mescid-i Aksâ istikametine dönerek namazlarını edâ ediyorlardı. Fakat Rasülullah (s.a.v) efendimizin içinde hep Kabe-i Muazzama’ya yönelmek arzusu vardı. Bu hususta duâ ediyor ve vahyin gelmesini arzu ediyordu.
Hicretten 18 ay kadar sonra Şaban ayının 15’inci günü Rasülullah (s.a.v) Seleme Oğulları yurdunda öğle namazının iki rek’atı edâ edilmişti ki kıblenin çevrilmesi ile alâkalı aşağıdaki âyet-i kerîme nâzil oldu. Peygamber efendimiz yönünü Beyt-i Makdis’ten Kâbe-i Muazzama’ya çevirdi. Cemâatte safları ile birlikte döndüler ve son iki rek’atı Kâbe’ye doğru kıldılar. Bundan dolayı bu mescide  “Mescid-i Kıbleteyn” (iki kıbleli mescid) denilmiştir.

قوله تعالى: قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فيِ السَّماَءِ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ.

Manası: Yüzünün gökyüzüne çevrilmekte olduğunu görüyoruz. Seni elbette hoşlanacağın kıbleye döndüreceğiz. O halde yüzünü hemen Mescid-i Haram’a doğru çevir. Ey Mü’minler yüzlerinizi onun yönüne çevirin. (Bakara S. Âyet 144)

HENDEK HARBİNİN YAPILDIĞI YER (YEDİ MESCİDLER)   

Hicretin 5’inci yılında Müslümanlarla Mekke müşrikleri ve müttefikleri arasında yapılan Hendek Harbinin yapıldığı mahalde bir arada küçük küçük yedi mescid bulunmaktadır. Bu mescidlerden bir tanesi Rasülullah Efendimizin çadırının kurulu olduğu yerde bulunan “Fetih Mescidi” dir.

Fetih mescidinin bulunduğu yerde Peygamber Efendimiz pazartesiden çarşamba gününe kadar “Ahzab Duâsı” ile ilticâda bulundu. Duâsının kabul olduğu bildirildi. Akşama doğru çok şiddetli bir rüzgâr çıktı. Kısa sürede fırtınaya dönüştü. Fırtına müşrik ordusunu Medine çevresinden atıncaya kadar devam etti. Sabah olunca hiç bir düşman kalmamış fırtına da dinmişti.

Peygamberimiz 3000 civarında ashabı ile Seli dağı eteğinde ikamet ederek Selman-ı Farisinin teklifi üzere hendek kazmayı kararlaştırıp, bir rivayete göre eni boyu 2,5m bazı eserlerde ifade ettiğine göre de derinliği 4,5 veya 5 eni de 9m olmak üzere Eshab-ı Kiram’ın gayreti ile 6 günde veya 24 günde kazılmıştır. Kazılan hendeğin uzunluğu yaklaşık 6000m bazılarına göre 2700m olduğunu söylemişlerdir. Müşrikler bir aya yakın muhasarada bulunmuşlar ise de sonunda hezimete uğrayarak dönüp gitmişler.

            Hendek kazılırken bazı mucizeler zuhur etmiştir, bunlardan biri büyük bir kaya çıkmıştı bütün uğraşmalara rağmen onu kimse kıramıyordu durumu peygamberimize haber verdiler. Peygamberimiz bizzat inerek balyozu eline aldı, “Bismillah” deyip kayaya vurdu Allahü Ekber Şamın Kırmızı Saraylarını, Kisranın Beyaz Sarayını ve Sananın Kale Kapılarını görüyorum buyurarak ileride oraların Fetih müjdesini veriyordu.

            Hz. Cabir Resulüllahın karnına taş bağladığını görünce evine gitmiş hanımına neyimiz var biraz arpa ile bir oğlak var dedi. Oğlağı kesip çömlek içinde tandıra, arpayı da öğüterek ekmek yapmak üzere fırına koydu. Ya Resulüllah bir parça yiyeceğimiz var bir iki kişi ile teşrif buyursanız. Yemeğin ne olduğunu öğrenen Peygamberimiz bütün hendek ehlini davet etmiş hepsi bir mucize olarak yemiş kalanıda Medine’ye gönderin buyurmuştur. 



UHUD ŞEHİTLERİNİ VE UHUD DAĞINI ZİYARET   

Hicretin 3’üncü yılında müslümanlar ile Mekke müşrikleri arasında Uhud’da yapılan savaşta Müslümanlardan 70 kişi şehit olmuştur. Bunların arasında Peygamber Efendimiz’in amcası Seyyid-üşşühedâ Hz.Hamza, Medine-i Münevvere’ye ilk Kur’an muallimi olarak gönderilen Mus’ab Bin Umeyr de vardı.
Peygamber Efendimiz Uhud şehitlerinin başı ucuna durduktan sonra: “Ben sizin Allah katında diriler olduğunuza şahidim. Eshâb-ı Kirâma dönerek bunları ziyâret edin ve selâmlayın, Allah’a yemin ederim ki bunlar kıyâmete kadar selâmlayana karşılık verir.” (Mirâtü-l Haremeyn c.2 s.1026)
Rasülullah Efendimiz zaman zaman Uhud şehitlerini ziyâret etmiştir. Hz.Fatıma vâlidemiz iki, üç günde bir Uhud’a gider amcası Hz.Hamza’nın kabrini ziyâret eder, ağlar, duâ eder ve kabrini düzeltirdi.
Hz.Enes (r.a) buyurdu ki: “rasülullah (s.a.v) yanında Ebu Bekir, Ömer ve Osman Radıyallâhü anhüm ecmaîn oldukları halde Uhud’a çıktılar. Uhud dağı sevincinden sallandı. Rasülullah ayağı ile Uhud’a vurarak şöyle seslendi:  Sâbit ol Ey Uhud! Çünkü senin üzerinde bir nebî, bir sıddık, iki de şehit var. Diğer hadîs-i şeriflerinde buyurdularki:

إنَّ أُحُدًا جَبَلٌ يُحِبُّنَا وَنُحِبُّهُ

Manası: Uhud bir dağdır. O bizi sever, biz de onu severiz.
(Etterğib ve’t terhib c.2 s.230)

أُحُدٌ رُكْنٌ مِنْ أرْكاَنِ الْجَنَّةِ .

Manası: Uhud cennet köşelerinden bir köşedir. (Etterğib ve’t terhib c.2 s. 223)

CENNETÜ’L BAKΠ  

Mescid-i Nebevî’nin doğu tarafındadır. Rasülullah (s.a.v), Medine’ye hicretten sonra “Garğad” ağaçları ile kaplı olan bu mahalli kabristanlık yapmıştır. İlk olarak da Peygamberimiz’in süt kardeşi “Osman İbn-i Maz’ un” defnedilmiştir.
Bakî kabristanlığında başta 3’üncü halife Hz.Osman olmak üzere, Peygamberimiz’in amcası Hz.Abbas, halaları, kızları, mübârek zevceleri, oğlu İbrahim, torunu Hz. Hasan, Süt annesi, Hz.Ali’nin annesi ve kardeşi, on bin civârında sahâbe, tabiinden bir çok zevat, günümüze kadar bir çok Allah dostları medfundur.

Bakî ehlini ziyâret müstehaptır.

 

Voiser