Son İletiler

Sayfa: 1 ... 5 6 7 8 9 [10]
91
Açık Öğretim Lisesi / AÖL (Açık Öğretim Lisesi) Ders Notları-Edebiyat 2
« Son İleti Gönderen: D®agon 19 Şubat 2021, 04:16:36  »
OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBİ MERTİNLER
A)ANLATMAYA DAYALI EDEBİ METİNLER

ROMAN TANIMI
Yaşanmış ya da yaşanabilecek olayların yer, zaman ve kişiye bağlanarak anlatıldığı uzun soluklu eserlere roman denir.
*Romanda olaylar geniş ve ayrıntılı olarak anlatılır.
*Romandaki bütün olaylar belli bir olay etrafında gelişir.Ana olay etrafında olaycıklar vardır.
*Şahıs kadrosu geniştir.kahramanlar tüm yönleriyle tanıtılır.
*Zaman olarak geri dönüşler olur.
Romanlar çeşitli türlere ayrılır;
- Tarihi Roman: Konusunu tarihten alır.
- Töre Romanı: Toplumun yaşayış tarzı, gelenek,görenek ve törelerin ele alındığı romanlardır adetlerini işleyen romandır.
- Psikolojik Roman: Ruh çözümlemelerinin yapıldığı romanlardır.
- Egzotik Roman: Uzak ve yabancı ülkelerin doğa ve insanlarını anlatan romandır.
-TezliRoman:Birgörüşveyadüşünceyisavunanromandır.
- Polisiye Roman: Konularını polisi ilgilendiren olaylardan alan romanlardır.

HiKAYE

Olmuş ya da olması mümkün olan olayları anlatan romana göre daha kısa olay yazılarıdır.
*Romanda birden fazla olay varken hikayelerde çoğunlukla tek bir olay vardır.
*Şahıskadrosuromanagöredardır.
*Hikayede ayrıntılara girmekten sakınılır,kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır.
*İki tür hikaye görülür;
a)Olay Hikayesi(Klasik Hikaye): Maupassant tarzı da denir. Olay esastır.Bizdeki temsilcisi, Ömer Seyfettindir.
b)Durum-Kesit Hikayesi: Çehov tarzı da denir. Olaydan çok insanın belli bir zaman dilimindeki durumu anlatılır.Bizdeki temsilcisi, Sait Faik Abasıyanık’tır.

MASAL NEDİR

Genellikle halkın yarattığı , ağızdan ağıza , kuşaktan kuşağa sürüp gelen ,çoğunlukla olağanüstü durum ve olayları yine olağanüstü kahramanlara bağlayarak anlatan halk hikayelerine masal denir.

MASAL TÜRÜNÜN GENEL ÖZELLİKLERİ:
*Masallar , meydana geldikleri zaman bir kişinin malıyken , yaygınlaştıkça, yöreden yöreye, ülkeden ülkeye geçtikçe halkın malı olur.Masal , anonim bir türdür.
*Olaylar hayal ürünüdür.
*Kahramanlar insanüstü nitelikler gösterir.
*Masallarda genellikle iyilik-kötülük, doğruluk- haksızlık- adalet- zulüm , alçakgönüllülük – kibir…. gibi zıt durumların temsilcisi olan kişilerin mücadelelerinden veya insanların ulaşılması güç hayallerinden söz edilir.
*İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür.
*İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
*Masallarda yer ve zaman kavramları belirsizdir.
*Anlatımda genellikle geniş zaman veya öğrenilen geçmiş zaman kipi ( -mişli geçmiş ) kullanılır.
*Anlatım kısa ve yoğundur.
*Masal kişileri her tabakadan seçilebilir.masallarda cinler , periler, devler: de rol alır.
*Masalların bir kısmı hayvanlarla ilgilidir.
*Masalların çoğu “ bir varmış, bir yokmuş …” ya da “ evvel zaman içinde , kalbur saman içinde …” gibi ifadelerle başlar.bunlara tekerleme ya da döşeme denir.tekerlemeden sonra olay ve dilek bölümleri gelir.Türk masallarında dilek bölümü ya “ onlar ermiş muradına …. “ ya da “ gökten üç elma düştü …” biçiminde başlar.
*Masallarda milli ve dini motiflere hemen hiç yer verilmez.
*Evrensel konuların işlendiği masallarda eğiticilik esastır.
*Masallarda genellikle bir eğitim amacı saklıdır.Masallar bu yönüyle didaktik ( öğretici) bir nitelik taşır.
*Günümüzde bellli bir kişinin ortaya koyduğu yapma masallarda yazılmaktadır.

HALK HİKAYELERİ TANIMI: Hikaye türünün en eski örnekleri olan ve destandan modern hikayeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir. Başka bir tanım yapacak olursak; Türk edebiyatı ürünleri içinde 16.yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere anlatılarak nesilden nesile intikal eden, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikayelerdir.

GENEL ÖZELLİKLERİ: Türk edebiyatında bu özelliğe sahip ilk örnek Dede Korkut Hikayeleridir. Genellikle aşk konusunun işlendiği halk hikayelerinde zaman zaman kahramanlık konularıyla dini konuların işlendiği de görülmüştür.
* Nazım- nesir karışık olarak anlatılan bu hikayelerin gelişip yayılmasında saz şairlerinin önemli bir fonksiyonu vardır.
*Halk hikayeleri , destanlardan; mutlaka tarihi bir olaya dayanmaması, nazım-nesir karışık oluşu ve zamanla nesir kısmının ağırlık kazanması, şahısların ve olayların anlatımında takınılan gerçekçi tavır, kahramanlıktan çok aşk maceralarına yer verilmesi, destanlarda yer alan olaylar kesin bir sonla bitmediği halde halk hikayelerinde kesin bir sonun bulunmaması, halk hikayelerinde söz konusu edilen olayların ve kişilerin oldukça azalması, toplum karşısında anlatılmaları, hikayedeki manzum kısımların genellikle saz eşliğinde dile getirilmesi, değişik bir anlatılma üslup ve geleneğinin olması, belli yerlerinde tekerleme adı verilen belli söz kalıplarının bulunması gibi hususlarda ayrılmaktadır.
*Hikayenin kahramanı aşık olur, sevgilisine kavuşma yolunda çeşitli maceralara girer, sonunda kavuşur veya kavuşamaz ama hikaye de orada biter.
* Destanlarda böyle kesin bir son mevcut değildir.
*Halk hikayelerinde anlatılan ilişkiler, toplum içi olup, fertler ve tabakalar arasında cereyan eder. Hikayelerde olağanüstü özellikler epeyce azalmıştır.
* Halk hikayeleri, masallara göre oldukça uzundur. Özellikle koşma şeklinde söylenen şiirler duyguyu yoğunlaştırmaya yarar.
*Halk hikayeleri daha çok aşıklar tarafından kahvelerde, düğün ve benzeri toplantılarda erkeklere hitap eder.
*Halk hikayelerinin destan döneminin kapanmasından sonra ortaya çıktığı kanaati yaygındır. Nitekim Türk edebiyatında halk hikayelerinin en eski örneği sayılan Dede Korkut Hikayeleri de destandan halk hikayeciliğine geçiş dönemi ürünü olarak kabul edilmektedir.
*10. yy’ dan itibaren halk hikayelerinin belki de destandan boşalan yeri doldurmak üzere ortaya çıktığı söylenebilir.
* Aşk ve kahramanlık konularının çokça işlendiği halk hikayelerinin gerçek hayat olaylarından ayrılan, kendilerine göre bir mantık örgüsü vardır. Bu mantık idealist ölçüler göre şekillenmiş bir hayat anlayışını savunur. Bunun sonucu hikaye kahramanı idealist bir kişiliğe sahiptir. Son olarak şunu unutmamak gerekir ki; kendi içinde tutarlı bir mantığa dayanmak şartıyla halk hikayelerinde olmayacak şey yoktur.

Halk hikayeleri konularına göre dört çeşittir:

a. Aşk Hikayeleri: Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Ercişli Emrah ve Selvi, Tahir ile Zühre, Âşık Garip Hikayesi, Aşık Kerem Hikayesi, Elif ile Mahmut…
b. Dini-Tarihi Halk Hikayeleri: Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişmend Gazi, Hz. Ali ile ilgili diğer hikayeler…
c. Kahramanlık Hikayeleri: Köroğlu Hikayesi
d. Destanî Halk Hikâyeleri: Dede Korkut Hikayeleri
NOT: Halk hikayeleri, destan ile roman arasındaki aşamanın ürünüdür.
NOT: Destan geleneğinden Halk hikâyeciliğine geçişin ilk ürünü Dede Korkut Hikayeleri’dir. Bu nedenle Dede Korkut Hikayeleri özel bir önem taşır.

DESTAN

Bir milletin başından geçmiş ve toplumda derin etki bırakan savaş,göç,afet,kıtlık gibi olayların etkisiyle söylenmiş,kimi zaman da bir kişinin kahramanlıklarını anlatan uzun manzum hikayelerdir.
Destanlar; milletlerin tarihinde derin iz bırakmış önemli olayları harikuladeliklerle süsleyerek anlatan uzun, manzum, milli eserlerdir. Destan anlatıcısı ozan (akın veya baksı) onu bir kopuz eşliğinde söyler. Bir takım mimik, jest ve taklitlerle anlatımını kuvvetlendirmeye çalışır. Halk hikayelerinde de bu anlatım geleneği devam etmekle birlikte, bazı önemli farklar onu destandan ayırır.
Halk hikayeleri ile destanlar arasındaki farklar
*Halk hikayeleri , destanlardan;
* mutlaka tarihi bir olaya dayanmaması,
*nazım-nesir karışık oluşu ve zamanla nesir kısmının ağırlık kazanması,
*şahısların ve olayların anlatımında takınılan gerçekçi tavır,
*kahramanlıktan çok aşk maceralarına yer verilmesi,
*destanlarda yer alan olaylar kesin bir sonla bitmediği halde halk hikayelerinde kesin bir sonun bulunmaması,
*halk hikayelerinde söz konusu edilen olayların ve kişilerin oldukça azalması, toplum karşısında anlatılmaları,
*hikayedeki manzum kısımların genellikle saz eşliğinde dile getirilmesi, değişik bir anlatılma üslup ve geleneğinin olması,

*belli yerlerinde tekerleme adı verilen belli söz kalıplarının bulunması gibi hususlarda ayrılmaktadır.
Masallarla destanlar arasındaki benzerlik ve farklılıklar
Masal nesirle söylenmiş, tamamıyla hayal mahsulü olan ve anlattıklarına inandırma iddiası bulunmayan, kısa bir anlatı türüdür. Masalın en karakteristik özelliği, seri bir tahkiye tekniğine sahip olmasıdır. Ayrıca, masallarda olayın geçmişe ait olduğunun belirtilmesine bilhassa dikkat edilir.
Masal ile destan arasında şu benzerlikler vardır:
1. Destanlarda, masal kahramanı olarak bilinen perilerin yaşayışına benzer bir hayat süren destan kahramanları vardır. Oğuz Destanı’nda Oğuz’un evlendiği kızlar gibi.

Masal ile destan arasındaki farklar ise;
1. Masal konuları çeşitli olmasına rağmen destan konularında kahramanlığa fazla yer verilir. Umumiyetle milletlerin mazisindeki önemli olaylar ve büyük kahramanlar etrafında destanlar teşekkül eder.
2. Masal kahramanlarının hayali olmasına karşılık destan kahramanlarını biz tarih sayfalarında bulabiliriz. Oğuz Kağan gibi.
3. Destanlar daha hacimli olur. Pek çok olayın anlatıldığı destanların hacimleri de uygun olarak geniş bir yer kaplar.
4. Destanlar manzum olurlar, masallardaki durum ise tamamıyla tersidir. Masallarda manzum kısımlar yok denecek kadar azdır.
5. Masalların benzerlerine başka milletlerde de rastlanıldığı halde destanlarda durum farklıdır. Destanlar millidir. Bir millete aittir.

MANZUM HİKAYE

Manzum Hikaye; bir mekan, bir zaman ve kişiler etrafında gelişen olay örgüsünü şiir halinde anlatan nazım biçimidir. Türk edebiyatında Tanzimat sonrasında gelişen bu türün en güzel örneklerini Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy vermiştir.
Manzum hikâyelerin öykülerden tek farkı manzum(şiir) biçimde yazılmış olmasıdır. Bu tür hikayelerde didaktik şiir özelliği görülür.
Tarihi
Bu tür için ilk adımları Recaizade Mahmud Ekrem ile Muallim Naci atmıştır. Bu tür Servet-i Fünun döneminde etkili hale gelmeye başlamıştır. Mehmet Akif Ersoy’un ise Küfe, Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi, Hasta gibi önemli manzum hikayeleri bulun Temsilcileri
En önemli temsilcileri Mehmet Akif Ersoy ve Tevfik Fikret’tir. Bunun yanında Beş hececiler de bu türe katkıda bulunmuştur.
GENEL ÖZELLİKLERİ:
Manzum hikayeler edebi metinlerdir. Konu ve özellik bakımından hikaye ile aynı özellikleri gösterir.Eski edebiyatımızda uzun hikayeler mesnevi türü ile yazılırdı.Tanzimattan sonra ortaya çıkan manzume türü kafiyeli ve redifli, şiir biçiminde hikaye yazmak amacını güder. Manzum hikayelerde şairler ya bir olayı anlatırlar ya da bir öğüt verme çabası güderler.Manzum hikayeler genellikle bir çevre tasviriyle başlar, o çevrenin kişileri anlatılır.Sonra olay anlatılır.Amaç okuyucuya bu bölümde ders vermektir.Bir hikaye gibi sonlandırılır.Manzum hikayeler düşündürücü ve eğiticidir.Manzum hikayeler bölümlerden oluşur ilk bölümde anlatılmak istenen olay dan bahsedilir kişiler den bahsedilir.ikinci bölümde ise olaylar anlatılır örneklerle tasdik edilir.üçüncü bölümde ise olay son bulur ve okuyucuya ders vermeyi güden cümleler yer alır.

B)GÖSTERMEYE BAĞLI EDEBİ METİNLER

TİYATRO

Hayattaki olayları konu edinen, sahnede oynanmak amacıyla yazılan edebi eserdir.
Tiyatro göstermeye bağlı bir güzel sanat dalı olarak “dramatik sanatlar” dan biridir.
*Roman ve hikaye soyut olduğu halde, tiyatro somuttur.
*Tiyatro metinlerindeki temel ifade biçimi “ gösterme” ve “anlatma” dır
*Tiyatro eserleri, konularına göre dram, trajedi ve komedi gibi türlere ayrılır.

MODERN TÜRLER
A-TRAJEDİ:
Seyirciye, hayatın acıklı yönlerini göstermek, ahlak, erdemi anlatmak için yazılmış manzum eserlerdir.
*Konusunu seçkin kimselerin hayatından ya da mitolojiden alır.
*Kahramanları tanrılar, tanrıçalar ve soylu kimselerdir.
*Kusursuz bir üslubu vardır. Kaba sözlere yer verilmez.
*Eser baştan sona kadar ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
*Çirkin olaylar, seyircinin gözü önünde gerçekleştirilmez, sahne arkasında gerçekleştirilir. Bu olaylar haberciler tarafından sahnede aktarılır.
*Üç birlik kuralına uyulur.( Yer, zaman, olay )
*Oyunda koroya yer verilir.
*Ünlü trajedi yazarları;
Eski Yunan; Aiskhylos, Eurupides, Sophokles.
Fransız; Corneille, Racine.

B-KOMEDİ:
İnsanların ve olayların gülünç yönlerini ortaya koymak, izleyenleri güldürmek ve düşündürmek amacıyla yazılmış tiyatro eseridir.
*Konusunu, yaşanılan hayattan ve günlük olaylardan alır.
*Kişiler halktan ve yüksek zümreden her çeşit insan olabilir.
*Her türlü söze şakaya yer verilir.
*Kişilerin her türlü davranışları sahnede gösterilir.
*Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
*Manzum olarak yazılır.
*Üç birlik kuralına uyulur.
Türün yazarları, Yunan-Aristophanes, Fransız- Moliere.
C-DRAM:
Hayatı olduğu gibi acıklı ve gülünç yönleriyle sahnede göstermek için yazılan tiyatro eseridir.
*Hayatı olduğu gibi yansıtır. Trajedi ve Komedi kaynaşmıştır.
*Konusunu günlük yaşamdan ve tarihten alır.
*Üçbirlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
*Olaylar, çirkin dahi olsa sahnede gösterildiği gibi kişiler hangi sınıf ve halktan olursa olsun dramda yer alır.

B)GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU TÜRLERİ GÖSTERMEYE edebi metinler
KARAGÖZ
Seyirlik halk oyunlarından olan Karagöz, bir gölge oyunudur. Oyunda Karagöz cahil halk tipini; Hacivat ise aydın tipini temsil eder. Geleneksel Türk Tiyatrosu ürünlerindendir. Manda ve deve derisinden yapılan resimlerin, bir ışık yardımıyla sahnedeki perdeye yansıtılmasıyla oluşur. Bir gölge oyunudur. Bu nedenle bazı kaynaklarda “Hayal-i Zıl” şeklinde de adlandırılır. Kahramanları Karagöz, Hacivat, eşraftan kimseler, Beberuhi, Tuzsuz Deli Bekir, satıcılardır. Karagöz; okumamış, hazır cevap, söylenenleri ters anlayan ve buna göre cevaplar veren kaba bir adamdır. Hacivat ise aydın ve yarı aydın kişileri temsil eder. Karagöz oyununda bütün konuşmalar perdenin arkasındaki tek kişi tarafından yapılır. Bu nedenle Karagöz oynatmak zor bir iştir. Karagöz oyununun oynatıldığı perdeye “hayal perdesi” denir. Oynatan kişiye de hayali ya da hayalbaz olarak adlandırılan tek kişi tarafından oynatılır.

Karagöz oyunu dört bölümden oluşur:
1) Öndeyiş ve giriş: Sahneye göstermelik denen bir resim konulur.
2) Muhavere: Karagöz ve Hacivat’ın karşılıklı konuşmaları
3) Fasıl (Asıl oyun)
4) Bitiş: Oyunun sonunda hatalar için özür dilenen ve bir sonraki oyunun yerinin belirtildiği bölümdür.
Karagöz oyunundaki tipler ana hatlarıyla şöyle tasnif edilir:
a)Asıl Tipler:Karagöz, Hacivat
b)Şive taklitleri yapan tipler:Kastamonulu,Kayserili,Bolulu,Eğinli,Arap, Acem,Arnavut,Laz;Kürt,Rumelili, Muhacir,Ermeni,Yahudi,Rum ,Frenk
c)Hasta Tipler:Beberuhi,Tiryaki, Kekeme,Altıkulaç, Sarhoş ,Esrarkeş, Deli,orta oyununda da yer alan Aptal Denyo
d)Diğer Tipler:Çelebi,Köçek,Zenne

ORTAOYUNU
Seyircilerle çevrilmiş bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan ve doğaçlama (tuluat) yoluyla oynanan bir oyundur. Pişekar ve Kavuklu oyunun temel kişileridir.
Halkın ortak malıdır. Oyunların güldürme unsurları karşılıklı konuşmalardaki söz oyunları, hazır cevaplılık, yanlış anlamalar ve yöresel konuşmaların taklitleridir. Oyunda Karagöz ile Kavuklu’nun; Pişekâr ile Hacivat’ın bütün özellikleri aynıdır. Karagöz ile Ortaoyunun farkı ise, Karagöz’ün perdede, Orta Oyun’un meydanda oynanmasıdır. Yani Orta Oyunu canlı kişilerle oynanırken Karagöz’de tasvirlerin gölgesi oynatılır.

Meddah
Geleneksel tiyatro içinde yer alan Meddah hikâyelerinde rol alan bütün kişileri, hikâyeyi anlatan ve meddah adıyla anılan tek kişi canlandırırdı. Önceleri tarihî ve dinî konuları nakleden meddahlar, sonraları günlük hayattan alınan kesitleri komik bir üslûpla nakletme yoluna yönelmişlerdir.
Hikâye anlatmak olan meddahlık taklit yapma sanatıdır. Perdesi, sahnesi, dekoru, kostümü bir sanatkârda toplanmış bir temaşadır.

Meddah bir sandalyeye oturarak dinleyicilerine hikâyeler anlatır. Meddahın anlatışını, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, hikâyeler ve efsaneler oluşturur.
Meddahın aksesuarını bir mendil ile bir sopa (baston) oluşturur. Genellikle güldürücü, ahlâkî ve edebi sonuç çıkarılacak hikâyelerine klişeleşmiş “râvıyân-ı ahbar ve nâkılân-ı âsar ve muhaddisân-ı ruzigâr şöyle rivayet ederler ki” şeklinde söz başı ile başlar, daha sonra kahramanları sayıp hikâyesini anlatır. Meddah hikâyenin kahramanlarını kendi yöresinin dili ve şiveleri ile konuşturan insandır.
Meddah çok oyunculu bir tiyatro eserinin tek sanatçısı, oyuncusu konumundadır. Okumanın gelişmediği, dinlemenin rağbet gördüğü zamanlarda Osmanlı sarayında şehirlerde, kasabalarda, ramazan gecelerinde, sünnet düğünlerinde, kahvehanelerde bu sanatı sürdürürdü. Bu sanatın günümüzdeki uzantısı stand-up yapan showmenlerdir.

NOT:
Geleneksel tiyatro türlerini modern tiyatro türlerinden ayıran özellikler:
*Yazılı bir metnin bulunmayışı
*Karakterlerden çok belirli tiplerin bulunması
*Bir sahne ve dekor anlayışının olmayışı
*Doğaçlama olarak oynanması,yani yazılı bir metne bağlı kalmadan oynanması
*Usta çırak ilişkisiyle sonraki nesillere aktarılması

2.ÜNİTE
Metinlerin Sınıflandırılması
Öğretici metinler, bilgi ve haber vermek, ikna etmek, kanıları değiştirmek, uyarmak, düşündürmek, yönlendirmek, tanıtmak gibi amaçlarla yazılan metinlerdir. Öğretici metinler ele aldığı konuya göre çeşitli türlere ayrılır. Bu türlerin hepsinin konuyu ele alış biçimi ve üslubu farklılık gösterir.Öğretici metinler şu şekilde gruplandırılmaktadır:

Tarihî metinler: Tarih olaylarının ele alındığı, anlatıldığı metinlerdir.
Felsefî metinler: Felsefî konuları ve felsefenin varlık, bilgi, değer gibi konularını ele alan metinlerdir.
Bilimsel metinler: Bilimsel araştırmaları açık ve kesin bir dille , delillere dayanarak anlatan metinlerdir.
Gazete çevresinde gelişen metin türleri: Makale, deneme, sohbet, fıkra, eleştiri, röportaj gibigazete çevresinde oluşan metinlerdir.
Kişisel hayatı konu alan metin türleri: Hatıra (anı), gezi yazısı, biyografi, mektup, günlük gibi kişisel hayatla ilgili olan metinlerdir.
Öğretici metinlerin incelenmesinde aşağıdaki özellikler göz önünde bulundurulur:
Metin ve zihniyet: Her metin, yazıldığı dönemin sosyal, ekonomik, siyasî yapısını, sanat anlayışını yansıtır. Dönemin bu özelliklerine zihniyet diyebiliriz. Metin, yukarıda sayılan unsurların hiç birine indirgenemez, çünkü metin bunların hepsinden yararlanılarak oluşturulan bir bütündür. Bir metinde, metnin yazıldığı dönemin özellikleri metne sindirilmiş bir şekilde yer alır. Bu özellikler metinle bütünleşir. Bir metni incelerken metinden dönemin zihniyetine ait ipuçları tespit edilir.
Öğretici metinler; toplum, kültür ve sanat hayatıyla ilgili düşüncelerin dile getirildiği, okuyucunun bu konularda bilgilendirilmeye çalışıldığı metinlerdir. Bu nedenle bu metinler aynı zamanda yazıldığı dönemin bu konulara bakış açısını da yansıtan belgelerdir.
Metinlerde ele alınan konular, kullanılan dilin özellikleri, seçilen sözcükler, tutum ve davranışlar da dönemin zihniyetini yansıtan öğelerdir.

Yapı (plan): Metnin yapısı, kendi içinde anlam bütünlüğü olan birimlerin bir düzene bağlı olarak birleşmesi sonucu oluşur. Bu birimler paragraflardır. Ayrıca paragraflarda kendi içinde anlam birliğine sahip cümle kümelerinden oluşur. Bu kümeler yeri, zamanı, mekânı, kişiyi ve durumu ifade ederler.
Paragraftaki birlik ve bütünlüğü sağlamak için giriş, gelişme ve sonuç bölümlerindeki cümlelerin dil ve fikir yönünden birbiriyle bağlantı kurmasını sağlayan bağlayıcı öğeler vardır. Köprü kelimeler diye de nitelendirebileceğimiz bu öğeler cümle başı edatları, zamirler, sözcük ve sözcük gruplarıdır.
Cümle başı edatları: Cümleleri birbirine bağlayan, boşluklar arasında geçiş köprüleri kuran hatta, oysa, şöyle ki, meğer, nitekim, bunun gibi, bununla beraber… gibi cümle başı edatları yerli yerinde kullanılmalıdır.
Zamirler: Bağlantıyı kuran zamirler, bir önceki cümlede geçen bir ad veya kavramın bir sonraki cümlede yerini tutarak cümleler arasında birliğin sağlanmasına katkıda bulunur.
Sözcük ve sözcük gruplarının tekrarı: Bir önceki cümlede geçen sözcük ve sözcük grubu, bir sonraki cümlede tekrarlanarak cümleler arasında bağlantı kurar.

Aşağıdaki örnekte, bağlayıcı öğeler, koyu olarak gösterilmiştir:
“İnsanın içini dökmeden edemediği dakikalar olur. Bir dost, bu dakikalarda erişilmez bir değer kazanır. Ama her şey, bir dosta söylenmez ki? Onun için, hele bir insan bir yazarsa, içinin gizli kıvrımlarını görmesini biliyorsa, masanın başına geçip kalemi eline almadan edemez. İşte günlük dediğimiz, yazarın kendi kendisi ile alçak sesle konuşmasından başka bir şey olmayan, o günü gününe tutulmuş hatıralar, bu iç dökme ihtiyacından doğmuştur. Böyle bir yazar, kendisi için günlüğünü tutar. Bu bakımdan, sessiz bir konuşma olan bu çeşit günlükleri bir edebiyat türü saymaya imkân yoktur.”
Suut Kemal Yetkin
Öğretici metinler giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan bir bütünlük gösterir. Bir eseri yapı bakımından incelerken, metnin yazılış amacı, amaca uygun anlatım biçimi, hedeflenen okuyucu kitlesi, yapıyı meydana getiren birimlerin bağlanışı ve sıralanışı gibi özellikler üzerinde durulur. İçerik ve yapı, birbirini bütünleyen öğeler olarak ana düşüncenin oluşumunu sağlar.
Yukarıda Suut Kemal Yetkin’e ait olan paragrafta, metni oluşturan birimler bir ana düşünceyi ortaya koymak için bir araya gelmişlerdir. Metnin ana düşüncesi, son cümlede vurgulanmıştır: “Sessiz bir konuşma olan bu çeşit günlükleri bir edebiyat türü saymaya imkân yoktur.”

Sanat metinlerinde yan anlam değeri taşıyan ve okuyucunun anlayışına, sezgisine bırakılan ifadelere yer verildiğini, mecazlı ifadeler kullanıldığını böylece anlatıma çağrışım ve duygu değeri kazandırarak okuyucunun yeni ve farklı anlamlar çıkarabildiğini görüyoruz. Sanat metinlerinde gerçekliğin dönüştürülmesi söz konusudur.

Ana Düşünce (Ana Fikir): Öğretici metinlerin amacı bilgi vermek, öğretmektir. Ama ne öğretilmek isteniyor? Metinde ele alınan, bize verilmek istenen düşünce nedir? Yazı ne amaçla yazılmıştır? Yazıdan çıkaracağımız sonuç nedir? İşte bu soruların cevabı ana düşüncedir. Metnin tamamının iletmek istediği düşüncenin en kısa, yoğun ifadesine ana düşünce denir.
Öğretici metinlerin incelenmesinde metnin ana düşüncesini tespit etmek gerekir. Eğer biz bu düşünceye ulaşamamışsak, metni yeterince anlamamışız demektir.
Ana düşünceyle metnin kaleme alındığı dönem arasında ilişki kurulabilir. Zira metnin kaleme alındığı dönemin sosyal ve siyasî yapısı, tartışılan sanat anlayışları ana düşüncenin oluşmasında etkili olur.
Öğretici metin türlerine göre ana düşüncenin oluşumu farklılık gösterir. Ana düşünce olarak;
Felsefî metinlerde soyut bir kavram,
Bilimsel metinlerde teknik bir gelişme,
Tarihî metinlerde ve makalede siyasî bir düşünce,
Deneme, sohbet, gezi, anı gibi metinlerde sosyal yeni bir buluş ifade edilir.
Dil ve Anlatım: Öğretici metinlerde dil bir nesneyi, bir kavramı, bir olayı anlatmak, açıklamak ve bildirmek ve okuyucuyu uyarmak, harekete geçirmek üzere kullanılır. Metnin dili; ifade edilmek istenen düşünceye, seçilen anlatım türüne ve hitap edilen okuyucuya, kullanılan iletişim aracına göre değişir. Hitabetin diliyle sohbet türünün, deneme türüyle makale türünün anlatımı aynı değildir. Aynı manzaraya farklı açılardan bakıldığında aynı şey görülmez. Bu farklılık bakış açısından kaynaklanır. Bir konuya farklı bakış açılarından yaklaşılabilir. Bilgi, inanç, düşünce farklılığı, kültürel çevre, psikolojik özellikler bakış açısını belirler. Bütün bunlar yazarın anlatımını etkiler.
Aynı konu farklı yazarlar tarafından ifade edilebilir. Ancak sonuçta hiçbir yazarın anlatımının birbirine benzemediği görülür. İşte bu farklılık üsluptan kaynaklanmaktadır. Üsluba, yazarın anlatım tarzı diyebiliriz. Yazarın kurduğu cümleler, kelime seçimi, cümle yapısı, kelimelere kazandırdığı anlam, anlatımının açık, tutarlı, anlaşılır olup olmadığı o yazarın üslubunu ortaya koyar.

Üslub, Seyit Kemal Karaalioğlu tanımı: “Üslûp; sanatçının özel yapış yolu; yazarın duyuş, düşünüş ayrılığı; cümlelerin uzunluğu, kısalığı; kelimeleri seçişi, yazısının ahengindeki ayrılıklardır. Üslûp için; ifade tarzı, usul, yol da denilebilir. Üslûp, insanın özünden doğar. Edebî eserler, ancak üslûplarının kuvvetiyle ölümsüzlüğe erişirler.
Sanat eserlerinde, kompozisyonlarda, insanın düşünüşlerine, duygularına, hayâllerine, heyecanlarına verdiği biçim üslûp’tur. Güzel yazı yazmanın en önemli niteliği üslûpta kendini gösterir, yazı yazmak sanatı; kusursuz yazmak hüneri, istenilen üslûp, eksersizle elde edilebilir. Tıpkı yüzmenin yüzerek öğrenildiği gibi.”
Metinlerin türleri ile kullanılan kelimeler arasında sıkı bir ilişki vardır. Bilimsel metinlerde çok sık bir şekilde terimlere yer verilir. Makale türündeki metinlerde doğal dil kullanılır. Dil, değişik yorumlara kapalıdır. Sözcükler genellikle ilk anlamlarında kullanılır. Felsefî metinlerde dil kavram boyutuyla, sözcükler günlük hayattaki anlamlarından soyutlanmış bir görev yüklenerek karşımıza çıkar. Deneme, sohbet, anı gibi türlerde dil, öznel bir şekilde kullanılır. Sözcüklere yeni anlamlar yüklenir. Hitap edilen kitle de öğretici metinlerin dilinin oluşumunda etkili olur.
Antik dönemde düzey bakımından üslup yüksek, orta ve alçak üslup olmak üzere üç gruba ayrılmıştır:
Örnek: Yüksek üslup düzeyi son uykusuna dalmak
Orta üslup düzeyi ölmek
Alçak üslup düzeyi gebermek
Metin ve Gelenek
Öğretici metinler incelenirken metnin hangi geleneğe bağlı kalınarak yazıldığı, sanatçının gelenekle ilişkisi tespit edilir. Felsefe, bilim, gazete çevresinde gelişen ve kişisel hayatı konu alan metinler, yapı, tema, dil ve anlatım gibi konularda tarihî akış içinde kendi geleneklerini oluşturur. Ancak her dönem, bunlara yeni öğeler ve değerler katarak zenginleştirir.
Her metin yapı, tema, dil ve anlatım bakımlarından aynı türde daha önce yazılmış metinlerden yararlanılarak oluşturulur.

Türk edebiyatında nesir türü, Tanzimat Dönemi edebiyatından sonra gelişmeye başlar. Daha öncesinde Türk edebiyatında Batılı anlamda bir nesir geleneği yoktur. Makale, deneme, gazete… türündeki yazılar, Batı edebiyatı örnek alınarak kaleme alınmış ve günümüze kadar kendi geleneğini oluşturarak sürmüştür.
Öğretici Metinlerde Anlam: Öğretici metinlerde söz ve söz öbekleri (grupları) daha çok ilk anlamlarıyla kullanılır. Bundan dolayı öğretici metinlerde anlam okuyucuya, mekâna ve zamana göre değişmez. Yani okuyucu, zaman ve mekân faktörleri öğretici metinlerin anlamını etkilemez. Bu bakımdan öğretici metinler edebî metinlerden farklılık gösterir.
İyi bir edebî metin birden çok anlama ve yorumlamaya açık olan metindir. İyi bir öğretici metin ise yazarın anlatmak istediği anlamı yorumlamaya meydan vermeden ileten metindir.
Öğretici metinlerin amacı, bilgi vermek, aydınlatmak, açıklamaktır.

Örnek 1: İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye lâyık görmediği için. Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.
W.SHAKESPEARE
Yukarıdaki metinde insanların korkma nedenleri açıklanmıştır. Dolayısıyla bu metinin yazılış amacı açıklamaktır. Metinde kelimeler ilk anlamlarıyla kullanıldığı için her okuyucu bu metinden aynı anlamı çıkarmaktadır.

Örnek 2: Tabiat ile hayat, insanoğlunun şekil vererek güzel ve faydalı eserler vücuda getirebileceği muazzam bir malzeme deposudur. Resim mi yapmak istiyorsunuz? Dünyada renkten ve boyadan çok ne var? Hakiki bir ressam konu bakımından da bir sıkıntı çekmez. Bütün tabiat ve hayat işlenecek konu ile doludur. Mühim olan, herhangi bir konu etrafında bir renk kompozisyonu vücuda getirmektir.
Mehmet KAPLAN
Mehmet Kaplan’a ait olan ikinci metin okuyucuyu aydınlatmak amacıyla yazılmıştır.
Yalınlık: Yalınlık; sadelik, gösterişsizlik, bir düşünceyi herkesin anlayabileceği bir açıklıkla anlatma; süssüz ve kısa, anlamı kuvvetli ve kesin sözdür. Hiçbir özentiye yer vermeyen cümle; gereksiz süslerden, eskimiş, anlamı iyi bilinmeyen kelimeleri kullanmaktan çekinme yalınlık için gereklidir.
Yukarıdaki metin, yalınlık hakkında bilgi vermek amacıyla yazılmıştır. Yine bu metinde kelimeler öz anlamlarında kullanıldığı için her okuyucu metinden aynı anlamı çıkaracaktır.
Metin ve Yazar: Edebî metinlerde metnin yazarıyla metin arasında sıkı bir ilişki olduğunu belirtmiştik. Bu ilişki öğretici metinlerin bir kısmı için de geçerlidir. Deneme, sohbet, fıkra, anı, gezi gibi metinlerde yazarın hayatında yer etmiş olaylar, beklentiler, özlemlerin izleri de yansır. Fakat ansiklopedi, makale, tarih gibi bilimsel metinlerde yazarın kişiliği metne yansımaz. Çünkü bu metinler nesnel bir anlatımla kaleme alınır.
Yorum: Okuyucu, öğretici metni inceledikten sonra metnin yapısı, düşüncesi, anlatımı, yazılış amacıyla sezdirdiği anlamı, metnin anlamının zaman içinde değişip değişmediğini, metnin okuyucuda uyandırdığı duyguları yorumlar.
92
Açık Öğretim Lisesi / AÖL (Açık Öğretim Lisesi) Ders Notları-Edebiyat 1
« Son İleti Gönderen: D®agon 19 Şubat 2021, 04:12:25  »
1-)GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ

Güzel sanatları diğer eserlerden ayıran en önemli özellik insanda coşku ve estetik haz uyandırmasıdır.Güzel sanatlar için yapılan en iyi sınıflama bu sanatların kullandıkları malzemelere göre yapılan sınıflandırmadır.Bu malzemeler fonetik ve plastik olarak ikiye ayrılır.Sesle yapılan sanatlara fonetik sanatlar, görüntüyle yapılan sanatlara ise plastik sanatlar denir.Güzel sanatların genelinde plastik malzeme kullanılırken edebiyat ve müzik ise sese dayalı bir sanattır.

Edebiyatın malzemesi kelimelerdir ve edebiyat dille gerçekleştirilen bir güzel sanatlar etkinliğidir.Edebiyatın asıl amacı güzel sanatların en önemli öğesi olan estetik zevk duygusunu dil aracılığıyla gerçekleştirmektir.Edebiyatta fayda sağlamak amaç olarak her zaman ikinci plandadır.

Edebiyat; Tanımı, Konusu,Yöntemi

• Duygu ve düşüncelerin söz ya da yazıyla etkili ve güzel bir biçimde anlatılması sanatına edebiyat denir. Edebiyat, sözcüğü Arapça ‘’edep’’ sözcüğünden türemiştir. Edebiyat sözcüğü ilk kez Tanzimat döneminde Şinasi tarafından kullanılmıştır. Şinasi’den önce nazım ve nesir türlerindeki eserlere ‘’şiir ve inşa’’ denilmekteydi.
Edebiyatın Konusu
Yazar ve şairlerin ortaya koydukları eserlerde ele alıp işledikleri her şey, edebiyatın konusunu oluşturur.
Edebiyatın Yöntemi
Dil ürünlerinin tüm özelliklerinin tarihi akış içinde bilimsel olarak incelenmesi de edebiyatın yöntemini oluşturur.

2-)EDEBİYATIN DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ

Edebiyatın temel öğesi olan dil diğer bilim dallarının da anlatım aracıdır. Bundan dolayı felsefe, psikoloji, sosyoloji, hatta tarih, coğrafya, ekonomi vb. diğer bilim dallarıyla yakından ilişkisi vardır.Araştırmacılar da edebiyat araştırmalarında yazarın biyografisini yazarken tarih biliminden,yaşadığı ortamı yazarken sosyoloji biliminden,yazarın içinde bulunduğu ruhsal durumu anlatırken ise psikolojiden faydalanırlar.
Yazarı etkileyen toplumsal,siyasal ve felsefî görüşleri de diğer sosyal bilimlerin yardımıyla ortaya koyarlar.

Edebiyat Tarihi ve Önemi

Bir ulusun çağlar boyu yarattığı sözlü ve yazılı dil ürünlerini ve onların yazarlarını bilimsel bir yöntemle tarihi akış içinde inceleyen bilim dalına edebiyat tarihi denir.Edebiyat tarihi bir ulusun geçmişteki düşünce yapısını, dünya anlayışını, kültür ve uygarlık birikimini yeni kuşaklara aktarır.Böylece kuşaklar arasında köprü kurarak yeni kuşakların daha iyiyi, doğruyu, güzeli bulmalarına yardımcı olur.Bizde Tanzimat dönemine kadar edebiyat tarihi tezkirelerden ibaretti.
Tezkire: Şairlerin hayat hikayelerini anlatan biyografi türünden eserlere denir.
Başlıca edebiyat tarihi yazarlarımız şunlardır: Ziya Paşa,M. Fuat Köprülü,Agah Sırrı Levend,Ahmet Hamdi Tanpınar,Nihat Sami Banarlı

3-)DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ

Dil-Kültür-Edebiyat İlişkisi

Dil, insanların duygu düşünce ve düşlerini; özlem ve isteklerini anlatma aracıdır . Kültür ise;dil,din,ülkü gibi ortak duygu ve düşüncelerin bizde yarattığı değişim ve bileşimdir.Bu nedenle dil bir ulusun temel taşıdır.Dil kültür değerlerimizi geleceğe taşır ve edebiyatın da temel öğesidir.
Dil, edebiyatın temel öğesi; edebiyat, kültür birikiminin kendisidir. Görüldüğü gibi dil,kültür ve edebiyat birbirinin tamamlayıcısıdır.


4-)METİN – EDEBî METİN

Metin:Bir yazıyı şekil,anlatım ve yazım özellikleriyle oluşturan kelimelerin tamamına metin denir.

Edebî Eser (Edeb Metin); Tanımı ve Özellikleri
İnsanın duygu ve düşüncelerini; özlem ve dileklerini estetik ölçüler içinde anlatan ve okuyucuda güzellik duygusu yaratan dil ürünlerine edebî eser(metin) denir.
Özellikleri
• Edebî eser okuyanı etkilemelidir.
• Anlatımı güzel düşüncesi sağlam ve özlü olmalıdır.
• Konusu;ait olduğu toplumun ve yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmalıdır.
• Eser zamanın süzgecinden geçtikten sonra toplumca anlaşılıp beğenilmelidir.
• Duygu ve düşünceler belli bir edebî türe uygun olarak anlatılmalıdır.
• Eser estetik ölçüler içinde ,belli bir sanat anlayışıyla yazılmalıdır

5-)EDEBİYAT VE GERÇEKLİK

Dış dünyadaki tüm nesnel varlıklar,koşullar ve durumlar gerçekliğin kapsamına girer.Edebiyat dış dünyayı,insanı ve insana özgü özellikleri kurmaca yoluyla dile getirir.Yani sanatçı dış dünyayı olduğu gibi değil,kendi süzgecinden geçirerek,değiştirerek,yorumlayarak anlatır.Bu paralelde şöyle bir tanım çıkarılabilir: Sanat yada edebiyat,bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır. Burada unutulmama-sı gereken nokta ise edebiyatın bunu yaparken gerçeklikten tamamen uzaklaşmamış olmasıdır.


ÇOŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR)

ŞİİR VE ZİHNİYET

Zihniyet, bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, dinî, ticarî hayatın birlikte oluşturduğu ortamdır. Yani devrin kabul edilmiş sanat zevki ve hâkim anlayışıdır.

Bir eser hangi dönemde verilmişse, o dönemden izler taşır. Şairlerin şiirleri de yaşadıkları dönemden izler taşır. Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemin sosyal ve siyasal olaylarını, kültürünü, ilişkilerini, inançlarını, sanat zevkini görebiliriz. Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o şiirin yazıldığı dönemin ve şairin özelliklerini göz önüne almalıyız.

ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTM) Ahenk:
Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.

Şiirde ahenk; ustaca kullanılan ses akışı, söyleyiş, ritim, ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü, uyak, vurgu, tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.

Şiirde ahengi sağlayan unsurları şöyle sıralayabiliriz:

1) Vurgu: Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı, daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır.

Ör:
Gök sarı toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı
Arkada zincirlenen Toros Dağları

2) Tonlama: Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir. Böylece acıma, üzüntü, özlem, hayranlık, sevgi gibi duygular belirginlik kazanır.

Ör:
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan, Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.

3) Ölçü: Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır.

a) Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır.
* Hece ölçüsü Türklerin bulduğu bir ölçüdür.
* Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü
kullanılmıştır.
* 7’li, 8’li, 11’li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır.

Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir. Hece ölçüsünde duraklar sözcükleri bölmez.

b) Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de ‘’kapalı’’ hece olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir.
* Aruz ölçüsünde duraklar sözcükleri bölebilir. O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par / la
ya cak
. . - - . . - - . . - - . . -
Fe i la tün Fe i la tün Fe i la tün Fe i tün

* Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar.




Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir. Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar.

c) Serbest Ölçü: Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür.19.yüzyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.

4) Uyak (Kafiye) ve Redif:

Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.
Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki
ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.

Her yalana kanmışım kafiye:’’an’’ Her söze inanmışım redif: ‘’mışım’’ Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım

Uyak Çeşitleri

a) Yarım Uyak: Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.

Ecel büke belimizi Söyletmeye dilimizi Hasta iken halimizi Soranlara selam olsun

b) Tam Uyak: Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.
Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin; İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
Tak, tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler

c) Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.
Bir idamlık Ali vardı, asıldı Kaydını düştüler, mühür basıldı Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

d) Cinaslı Uyak: Aynı seslerden oluşan; fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.

Ör: ‘’Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz kışım yazıma’’

Bu beyitteki ‘’yazıma’’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır.

NOT: Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif; yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.

NOT: Uzun okunan ünlüler iki ses değerinde kabul edilir.

Uyak Düzeni (Şeması) ve Çeşitleri

Şiirler uyaklanış bakımından dörde ayrılır.

a) Düz uyak: Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.

Hiç anılmaz olmuş atalar adı Beşikte bırakmış ana evladı Kırılmış yetimin kolu kanadı
Zulüm pençesinden aman kalmamış

b) Çapraz uyak: Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum Yolumun karanlığa saplanan noktasında Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
Necip Fazıl Kısakürek

c) Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü
Titrek elleriyle gererken yayı
Her yandan bir merak sardı alayı
Ok uçtu, hedefin kalbine düştü

d) Mani tipi uyak: Mani tipindeki şiirlerde kullanılan uyak türüdür. aaxa şeklinde uyaklanır. Tek dörtlük için geçerlidir.

Dağlarda kar kalmadı Gözlerde fer kalmadı Daha yazacak idim Kâğıtta yer kalmadı

5) Aliterasyon ve Asonans:

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir.

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir.




senin kalbiden sürgün oldum ilkin bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği

“ü harfi ile asonans, s harfi ile aliterasyon yapılmıştır.”
C) Şiir Dili:

Doğal dil dediğimiz günlük konuşma dili bazen insanın duygu, düşünce, hayal, coşku ve heyecanlarını anlatmaya yetmeyebilir. İşte böyle bir durumda şiir dili devreye girer. Şiir insanın değişen duygu, düşünce ve özlemlerini farklı bir dille söyler. Şair dildeki kelimeleri özenle seçer. Onlara yeni anlamlar yükler. Böylece duygu ve düşüncelerine bir derinlik kazandırmış olur.

Bunu yaparken de “imge”den yararlanır.



Şimdi “imge”yi daha iyi kavrayabilmek için değişik tanımlamalara göz atalım.



Şiirde İmge
İmge, şiirde anlama ulaşma yolunu daha etkili ve canlı hale getiren, anlamla başka şeyler arasında ilinti kuran bir zihinde canlandırma biçimidir. Bir bakıma bir hayal yaratmadır. Hayal söz konusu olduğu için seçilen şeyler dünyada varolan bildik cisimler ya da olaylar olmak zorundadır. Şiirin de kullandığı asıl madde insan yaşantısı olduğu için bu yaşantıyı şiirleştirmek işi imgeye düşer. O zaman şair kullandığı sözcüklerle algıların zihindeki bazı resimlerle eşleşmesini sağlar. Bunu başarabilen bir imgeye de biz iyi imge diyebiliriz.

İMGE

1 . Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya.

2 . Genel görünüş, izlenim, imaj.

3 . ruh bilimi Duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj.

4 . ruh bilimi Duyularla algılanan, bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj.

Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük’ten alınmıştır.





İmge, zihnin herhangi bir şeyden edindiği tasarım, düşüncedir.( Descartes)



İmge, İnsan bilincinden bağımsız olarak var olan nesnelerin/nesnel gerçeklerin zihnimize yansımasıdır.

İmge, fotoğrafik bir canlandırmadır.



İmge, Kelimelerin anlamlarının zihinde görüntüye dönüştürülmesidir.



Şiirde imge nasıl kullanılır örnekle açıklayalım. Koyu yazılan mısralarda imge söz konusudur.



Sen geldin benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu
Bulutlar geldi altında durduk

Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses öyle benim öyle yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı

Dişlerin öpülen çocuk yüzleri
Güneşe açılan küçük aynalar
Sert içkiler keskin kokular dişlerin
İçinden geçilen küçük aynalar

Ve güldün rengarenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı ( Sezai Karakoç)



93
Açık Öğretim Lisesi / AÖL (Açık Öğretim Lisesi) Ders Notları-Dil Ve Anlatım 8
« Son İleti Gönderen: D®agon 19 Şubat 2021, 04:11:01  »
Aliterasyon:Art arda gelen mısralar içinde birbirine benzeyen ses (harf)lerin sık ve ahenk sağlayacak güzellikte kullanılmasına aliterasyon diyoruz.
Cinas: Yazılışı aynı fakat anlamı büsbütün başka olan sözcüklere cinas denir.
Benzetme: aralarında ortak nitelik bulunan iki varlıktan zayıf olanı güçlü gibi gösterme sanatıdır.
*benzetmenin dört öğesiyle yapılanına tam benzetme teşbi-i mufassal,temel öğeleriyle kurulan benzetmeye güzel benzetme teşbi-i baleg denir.
*Benzetmenin temel öğeleriyle yapılan benzetmeye istiare denir.
 
Açık istiare: yanlız benzetilene dayanan istiaredir.
Kapalı istiare: yanlız benzeyene dayanan istiaredir. her kapalı istiarede bir teşhis(canlandırma)sanatı gizlidir.
Temsili istiare: bütün şiire yayılmış bulunan bir açık istiaredir.
 
Kinaye: bir sözü aynı anda hem gerçek hemde mecaz anlamıyla birlikte kullanma sanatıdır.
Tariz: söylenen sözün yada kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini söylemek sanatıdır.Taviz bir kişiyi yada durumu alaya alma sanatıdır.
 
Mürsel-i mecaz: arada benzetme ilgisi olmadan sırf çağrışımlar, töre mecazlar,genel bilgiler ve başka ilintilerle bir sözün veya söz takımının başka türlü
ve daha geniş anlamlara gelmesi demektir.
 
Teşhis ve intak : insanlarda bulunan özellikleri hayvanlara, bitkilere veya cansız varlıklara vermek sanatına teşhis; bu varlıkları insan
gibi konuşturmak sanatına intak adı verilir. Teşhis ve intak özellikle fabl ve masal
türlerinde yer alır.
 
Abartma (Mübalağa): Bir nesneyi, bir olay veya düşünceyi göründüğünden aşırı büyük veya küçük göstermek sanatıdır.
 
Tenasüp (Müraât-ı nazîr): Mecazlı veya açık olarak birbirleriyle anlam ilgisi olan sözcük yahut kavramların aynı beyit veya cümlede bulunması demektir.
 
Tevriye (iham): Tek bir sözcüğün, aynı beyitte, birden fazla anlama gelecek şekilde kullanılmasıdır. Divan şiirinde çok görülen bir sözcük sanatıdır.
 
Hüsn-î Tâlil (Güzel nedene bağlama): Bir heyecan içinde, her zamanki tabiatolaylarını, kendine göre yorumlamak,onlara tabiat dışı ve şairane nedenler
yakıştırmaktır.
 
Tecahül-i Ârifâne (Bilir bilmezlik): Bildiği bir şeyi bilmez görünmek suretiyle daha etkili anlatmak ve benimsetmek sanatıdır.
 
*Duygu düşünce ve hayallerin ölçülü uyaklı dizeler halinde örülmüş biçimine nazım denir.
*Aynı ölçüyle söylenmiş aralarında anlam bütünlüğü bulunan iki
dizeye beyit(ikilik) denir.
*Üç dizeden oluşan nazım birimine üçlük denir.
*Şiiri oluşturan dörder,beşer,altışar ve daha fazla dizelik kümelere bend veya kıta denir.
 
Konferans nedir: Yazar,sanatçı v.b alanında ünlü olan kişilerin bir konuyu açıklaması tanıtması ve bilgi vermesine öğretme amacından yola çıkarak yaptığı konuşmaya konferans denir.Amaç insanların eğitilmesi ve aydınlatılmasıdır.Konferans kısa, akıcı, anlaşılır bir dille yazımalıdır.
 
Açık Oturum(panel):Çeşitli konularda uzmanların dinleyiciler karşısında görüşlerini açıkladıkları bir toplantıdır. Açık Oturumda bir yarışma havası yoktur. Konuşmalar içtenlikle yapılır. Konuşmalarda eleştiri vardır fakat suçlama yoktur. Konuşmacı sayısının altıyı geçmemesi tercih edilir.
Konuşmalar akıcı, canlı, herkesin anlayabileceği bir dille yapılır. Doğal, saygılı ve yerinde bir anlatım kullanılır.
 
Sempozyum nedir:Bilim insanlarının bir konunun çeşitli yönlerini inceleyip görüşler bildirdikleri toplantıların adıdır.
 
Forum nedir:Bir sorun üzerinde bütün ilgililerin görüfllerini ö¤renmek için yapılan bir toplantı türüdür.
*Forum herkesi ilgilendiren bir konuyu veya sorunu bir başkan gözetiminde konuşulmasıdır. Panel ve Açık Oturum gibidir. Tek fark forumda dinleyiciler konuşmanın sonunda tartışmaya katılabilirler.
 
Münazara: Karşılıklı saygı, hoşgörü, sabır, zaman, konuşma kurallarına uyma ve hoşgörü gerektiren bir etkinliktir. Daha önceden belirlenmiş bir konuda farklı görüşlere sahip kişilerin bir araya gelerek konuyu çözümlemek, kendi görüşlerini açıklamak, kanıtlamak, karşı tarafın zayıf noktalarını aramak için yaptıkları söyleşmeye denir.
 
Makale: Bir konuyu, bir olayı yada bir eseri ele alıp çeşitli özelliklerini ayrıntılarıyla inceleyen ve onunla ilgili bir takım sonuçlara ulaşan; yahut bir görüşü, bir iddiayı belge ve kanıtlarla destekleyerek savunan yazılara denir.

94
Açık Öğretim Lisesi / AÖL (Açık Öğretim Lisesi) Ders Notları-Dil Ve Anlatım 7
« Son İleti Gönderen: D®agon 19 Şubat 2021, 04:09:49  »
*Bir kimsenin yaşam öyküsünün kendi anlatmasıyla oluşan esere (Otobiyografi)’denir.
*Fabl’ın özellikleri ;
-Ders verme amaclıdır, -kahramanları bitkiler cansız varlıklar ve özelliklede hayvanları konu eder.-Sonun her zaman bir kıssadan hisse vardır.

*15.Yüzyıl şairi şeyhinin bu eserindeki kişiler insan huy ve ihtiraslarını simgeleyen eşekler ve öküzlerdir. Hikaye manzumdur mizahi bir dilde kaleme alınmıştır. Vermek istediği ibret dersinide şu dille acılmamıştır ; ‘’boynuz umdur kulaktan ayrıldım’’ diyerek özetlediği eserin adı (Harname)’dir.
*Fabl türünün ilk temsilcileri; 1- Beydaba 2-Aisopos 3-Lafontaine )’dir. (Maupassant x)’değildir.
*Jean jack’ın çoçukların eğitiminde fabl’ın kullanılmasına karşı çıkmasının sebebi (Çoçuklarca yanlış yorumlanması)’dır.
*Halk ile Destanı birbirinden ayıran özellikler;

-Anlatım tam olarak düz yazıyla sürdürülmesi,
-Toplum katmanları arasında çatışmanın dile getirilmesi,
-Olan üstü olayların azaltılması )’dır. (olayların bir anlatıcı tarafından anlatılması x)’değildir.
*Çehov hikayelerinin özelliklerinden biride ( bu tarz hikayelere durum hikayeside denir ) olması’dır.
*’’Ayaşşlı ve kiracıları’’ adlı romanın yazarı (Mendul Şevket Esendal)’dır.
*Roman (masal destan fabl)’a göre en yeni olarak anılır.
*LEİTMOTİF: batı tekniği ile anlatım tekniği demektir. Özelliği ise ; (batı romanında sık başvurulan bu anlatım tekniği bir alıntınınbir davranış biçminin yadabelli bir özelliğin roman boyunca sürekli boyunca yenilenmesidir. Atilla ilhanın ‘’Der saadette sabah ezanları’’adlı romanı bu teknikte yazılmıştır.

*Postmodernist romanın özellikleri;
-Sanat bir tür oyun olarak gürülür,
-Çok seslilik ve çoğulculuk önem kazanır,
-Farklı anlatım Türkleri aynı metin içerisinde verilir.
Roman gercek hayatın verilmesi savunulur x)yanlıştır.
*Türk edebiyatının ilk yerli romanının adı ; taşuki Talat ve Fitnat )’eseridir.
*Tiyatro eserinde kişilerin kimliklerinin ve olayla olan ilgilerinin anlattığı bölüme (serim)’denir.
*Karagöz oyununun tipleri (çelebi-zenne-tuzsuz delibekir)’dir (kavuklu x)’değildir.
*Türk tiyatrosunda çağdaş tiyatro tekniğine uygun olarak yazılan ilk önemli eser (Şairin evlenmesi)’dir.
*Masalların birkaç özelliklerinden birileride şunlarıdır ;
–Anlatıcıları genellikle hanımardır- Tek kaynağı yoktur,-İçerisinde halk edebiyatının diyer örneklerine rastlanır. (-3birlik kuralına uygun olmas gerekir. X)’değildir.

*Saatleri ayarlama endüstrisi’’ adlı romanın yazarı (Ahmet Hamdi Tampınar)’dır.
*Fabl türüne yazılmış eserlerden örnekler (Kralın sarayı-geyikle asma-atmaca ile bülbül) (ayyaş ile kiracıları x)’değildir.
*Çağdaş tyatro tekniğine uygun olarak yazılan türk edebiyatının ilk eseri (Şaiirin evlenmesi)’dir.
*Masalları bastırılmış istekleri düşmüş biçimde ortaya çıkması olarak açıklayan kişi ((sigmud Freud)’dur.
*Teşhis kişileştirme ve intak (konuşturma) sanatlarının kullanıldığı masal türü (hayvan masalları)’dır.
*Karagöz bir gölge oyunudur.
*Eserler ve eşlemeleri;
-Moliere-cimri
-gogol-müfettiş
-Aristophanes-atlılard ve kurbağalar)’dır. (shakespare- hastalık hastası x)’değildir.
*Operetin daha hafif fakat hiciv alay eleştiridolu bir çeşidi olan müziki oyun (revü)’dür.
*Bir kişinin kendi başından geçen veya tanık olduğu olayları anlattığı eserlere (anı)’denir.
*Seyircide acıma ve korku duyguları uyandırarak ruhu tutkularında temizlemek amacıyla kaleme alınan tiyatro eseri (Tragendya)’denir.

*Geleneksel halk tiyatrosu türlerinden olanlar (karagöz- ortaoyunu- köy seyirlik oyunları)’dır. (halk younları x)’değildir.
*Roman sanatının ilk başarılı örneği sayılan ve 17.yüzyılda kaleme alınan don Kişotun yazarı (Cervantes)’dir.
*Çehov tarzında hikaye bütün güçünü olaydan almaz.
*Batı masallar üzerinde ilk sistemli araştırmalar (19y.yılda )yapılmıştır.
*Kerem ile aslı eserinin türü (Halk hikayesi)’dir.
*Fabl türünün batıdaki temsilcileri –Ezop-Lafontaine-Hesiodos)’tur. (beydeba x)’değildir.
*Biyografi türünde yazılmış eserler (halk hikayelerıne kaynaklık etmez (tarihe-eleştiriye ve edebiyat tarihine eder).
*Halk arasında seçilmiş tiplerin serüvenlerini konu edinen masal türü (Gerçekçi)’dir. (zincirleme- yalanlama olağanüsütü x)’değildir.

*Poetika adlı adlı ünlü eserinde tregendya ve komedi türlerinden ilk olarak söz eden ünlü düşünür (Aristotales)’tır.
*Karekter komedyası sayılan eserlerden biride (cimri (moliere)’dir.
*Eski yunan tregendya yazarları (sophokles-evripides-aiskhylos)’tur (corneillex)’değildir.
*Medaahlık ; sahne ve dekoru yoktur—yalnız Türkler arasında değil doğu ve İslam ülklerindede yaılmıştır—hareketten cok ses taklidi jest ve mimklere dayanır. (pişakar ve kavuklu adlarında iki baş kişisi vardı )’yanlıştır.
*Mahavverenin alamı (karagöz ve Hacivat arasındaki atışmadan oluşur asıl konuyla bağlantısı yoktur, karagöz oyunlarının iki ana bölümünden biridir.

*Tregenyanın özellikleri;

-erdeme ve ahlaka üstün değer verilir
-nazım yazılır—baştan sona kadar ciddi bir hava içinde geçer(kişileri sıradan insanlardır.x)’denir .
*Masal derleyen şairler (eflatun cem güney-tahir alangu- ziya Gökalp)’dir (orhanveli kanıkx) değildir.
*İnsan bilincinin işleyişine uyarak dağınık parçalar halinde iç monologlara yer verilir.james Joyce 1922^de yayımlanan ‘’ulysses’’adlı romanı bu tekniğindoruklarınından sayılmaktadır. Çağdaş batı romanlarında kullanılan bu kullanılan bu anlatım tekniği (biliç akımı)dır.
*Masal derleyen şairlerimiz (ziya Gökalp -Tahir alungu –eflatun cem güney)’dir (Orhan veli kanı x)’değildir.

*Maupasant tarzı hikayeleri ve özellikleri ;

-cok gelişkin bi giriş gelişme ve sonuc bölümü vardır,-
-okuyucunun hayal gücüne fazla yer bırakılmaz-
-kahramanları yazar tarafından secılmıs özel ınsanlardan olusur’dır.
*’’Ayyaş –ile- Kiracısı’’ adlı romanın hikayesi ;yeni yapılmıs bır apartmanın bir katındakı odayı kıralayanların çeşitli kesimlerinden insanarın bir biriyle olan ılıskılerı ve yasadıkları olaylardır.
*TREGENDYA’nın özellikleri;nazımla yazılır- erdeme ve ahlaka üstün değer verir
*seyircide korku ve acıma duygularını uyandırmak tutkularından kurtarmak amaçlıdır,
-eser baştan sona ciddi bir hava içindegeçer.
*vurmak yaralamak gıbı olaylar eyircinin hözü önunde rahatıklıkla sergılenir x)’yanlıstır
*Orta oyununun tarih içinde aldığı isimler (meydan oyunu-kol oyunu- zuhuri)’dir. (hayal zıl x)’değildir.
*Toplumun gülünç ve aksak yanlarını gösteren kemedyalara verilen isime (Töre)’denir.
*’’Emekli’’ adlı tiytro oyunu (Behçet Necatigil)’e aittir.
*Çeviri ve uyarlama yoluyla Türkçeye kazandırılan masallar (sinbatname-bahtiyarname-kelile ve dinme)’dir. (yıldız cocugu x)’değildir.
*İlk yerli romanımız olan taşuki Talat ve Fitnatı yazan (Şemsettin sami)’dir.
*Anadolu konularını işleyerek köy ve kasabalardaki yaşamı ve insanları sorunlarını dıle getiren roman yazarımız (Yaşar kemal)’dir.

*Tregendyada bulunanlar (koro-monolog-tirad)’dır. (komedi x)’değildir.
*Haldun tanerin Keşanlı ali destanı’’ adlı eserinin türü (Epik tiyatrodur).
*Absürt tiyatro; ile ilgili özellikler; kaıplaşmıs gerceklere karşı cıkmak- insanı düşündürmek-tabiattan ve mantıktan uzaklaşmak )’dır (seyirciyi sahneye yabancılaştırmak x)’değildir.
*Karagöz ve Hacivat atışmaarından oluşur karagöz oyunarında ıkı ana bölümden biridir konuyla alakası yoktur (muhavere)’dir.

*Çehov tarzı hikayenın edebiyatımızdakı ılk temsilcisi (mendul şefket esendaldır).
*Drematik bir eserde başlıca iki öğe (olay ve kişiler)’dir.
*Operetin daha hafif fakat hiciv alay eleştiri dolu bir çeşidi olan müzikli oyun (revü)’dir.
*Bilimsel bir konuyu veya bir kimsenin yaşamını kişiliğini ve eserini ayrıntılı olarak ınceleyen bılım dalına (monografi)’denir.
*İnsanoğlunun tarih sahnesinde gördüğü ilkdevirden itibaren ayrı coğrafi e kavımler arasında doğup gelişen inanç adet meramimlerinin az cok rolü olan masalın adı (Efsane)’dir.
*Roman sanatının ilk başarılı örneği (Don kişot)’tur.
*GÖRECE ZAMAN ANLAYIŞI (çağdaş batı romanında kullanılan bu anlatım tekniği romanda anlatılan konusunun süresine günlerine hatta saatleri ındirgemekte olmasına denir.
*her zaman ve her yerde rastlanılabıken insan kusurlarını belli tiplerde göstererek ahnede gülüç bir şekilde seyirciye aktarılan komedyalara (karekter komedyası)’adı verilir.
*Orhan pauğa ait eserler (kara kitap-benim adım kırmızı-yeni hayat)’dır.
*Dramatik bir eserde konunun ana bölümlerinden her birine (perde)’denir.
*Beşaltı dakıkaya sığdırılan tablolar halınde sunulan, kısa müzikli oyunlara(skeç) oyunlardır.
*Leitmotiv tekniği ile yazılmış bir eserde (dersaadette sabah ezanları)’dır.
*Türk tiyatro türünün ilk örnekleri (Tanzimat dönemi türk edebiyatı )dönemlerinde verilmiştir.
*Noktalama işaretlerinin kulanıldıgı tiyatro eseri (şairin evlenmesi)’dir.
*çektiği sıkıntılarda uyuya kalır rüyasında aşık olacagı kızın resmini görürü (hikayesi ((kerem ile aslıya)) ya aittir.
*Roman türüne eser veren şaiirer (Hüseyin rahmi gürpınar’dır-halide edip Adıvar-halit zıyausaklıgıl)’dir. (Yahya kema Beyatlı x)’değildir.

*Gazete küpürleri radyo haber gibi farklı metinlerib bir araya getirmesi roman anlatım tekniğine (montaj)’denir.
*Tütk tiyatrosunun ünlü meddahları ;; (Mustafa çokyedi reis- tifli Ahmet çelebi-harman dansı )’dır (hayali menduhx )’değildir.
*Beş kişili ‘’Pişekar ve ‘’kavuklu’ olan geleneksel tiyatro bir (orta oyun)’unudur.
*Halk ikayesinin özelikleri ;
-olaylar nesirle anlatılır- toplumdan konular işlenir- içinde türküler saz eşliğinde sölenilir (olağgan üstü öğelere agırlık verilir x)’değildir.
*2006 Yılında Nobel ödülü aolan şairimiz (Orhan pamuk)’tur.
*Kahramanlık hikayeler (eşref bey—latif şah—Köroğlu)’dur. (aşık garip x)’değildir.
*Oğuz atayın ‘’tutunamayanlar’’ adlı romanın anlatım tekniği (bilinç akımı)’dır.
*Gogol’ün ‘’müfettiş ‘’ adlı oyunu komedyas (töre)’dir.
*(Dram) gülünç bayağı korkunç olaylarla açıklı ince ve güzel olayları iç içe anlatılan bir tiyatro türüdür.
*Masalların kaynağı halk efsanelerinden alan eserlerini otobiyaogrfik öğeğler kullanarak ve kişisel üslupla oluşturan Danimarkalı yazar (Hans christian andersen)’dir.
*Behçet necatigilin ‘’amakli’’ adlı eseri (radyo oyunları )türüne örnektir.
*Batı dillerinen yapılan ilk çeviri romanları (monte Kristo—telemak—robenson crusoe)’Dir. (ulyesessx)’değildir.
*Olayları merak uyandıracak ve şaşırtacak biçimde düzenlenerek güldürmekten başka amaç gütmeyen komedya türü (entirika komedyası)’dır.

95
Açık Öğretim Lisesi / AÖL (Açık Öğretim Lisesi) Ders Notları-Dil Ve Anlatım 6
« Son İleti Gönderen: D®agon 19 Şubat 2021, 04:07:13  »
Röportaj: Herhangi bir konu ya da sorunun değişik boyutlarıyla ele alınıp işlendiği gazete ve dergi yazılarıdır.

Röportajın özellikleri

• Tek bir yazı olabileceği gibi aynı konuda dizi yazıda olabilir
• Röportaj yapan kişi, röportajında elde ettiği bilgilerle kendi görüş ve düşüncesine de yer verir.
• Röportaj genellikle ses kayıtları, belge ve fotoğraflarla tamamlanır.
• Röportajda önemli olan bir çok kişinin gördüğü ve bildiği şeyleri ustaca dile getirmektir.
• Bir yeri konu alan röportajda belgelendirme yapılırken film, fotoğraf, ses kayıtlarından yararlanılır
• Kanıtlayıcı, betimleyici vb anlatım türlerinden yararlanılır..
• Okuyucunun dikkatini çekecek ve onu bazı konularda düşündürecek biçimde düzenlenir.
• Öğretici, açıklayıcı vb anlatım türlerinden yararlanılır.

Röportajın amaçları

• Okuyucuyu konu içinde yaşatmak.
• Konuyu çarptırmadan belgesel olarak okuyucuya sunmak ve kamuoyunu aydınlatmak hedeflenir.
• Kamuoyunu aydınlatmak.

İnsanı konu alan röportaj: Belli bir alanda üne kavuşmuş kişilerin özelliklerinin belirtildiği röportaja denir.
Bir yeri konu alan röportaj: Film, ses kayıt ve fotoğraflardan yararlanılan röportaj türüdür.
Röportajda yararlanılan anlatım türleri: Öğretici, Açıklayıcı, Kanıtlayıcı

Mülakat:

• Buluşma görüşme konuşma anlamına’ da gelmektedir
• Her hangi bir gazetecinin ünlü bir kişiyi ziyaret ederek ona alanıyla ilgili sorular sorması ve bu sorulara verilen cevaplardan oluşan yazılara denir.

Mülakatın özellikleri

• Mülakat metinleri öğretici ve ufuk açıcıdır.
• Alanında tanınmış kişilerle mülakat yapılır.
• Alınan cevaplar aynen yorumlanmadan yayımlanır.
• Genelde söyleşmeye bağlı anlatım türü kullanılır.

Mülakat yazıları

• Görüşülen kişinin adı belirtilir.
• Görüşülen kişinin işi belirtilir.
• Hangi amaç için görüşme yapıldığı belirtilir.


Mülakat yapan kişinin yerine getirmesi gereken davranışlar

• Mülakat yapacağı kişiden görüşme zamanını belirlemesini istemesi
• Sabırlı dikkatli ve nazik olmalı.
• Konuşacağı kişi ve konu hakkında bilgi edinmeli ve ön hazırlık yapmalı.
• Hep kendi konuşarak karşısındaki kişiyi sıkmamalıdır.
• Söz başka bir konuya atlarsa konuyu toparlamalıdır.

Nutuk:

• Bir topluluk önünde belirli bir konuda yapılan etkili be inandırıcı konuşmalara
nutuk denir
• Söylev kavramını karşılamaktadır.
• Amacı, dinleyicileri kendi düşüncesinden yana çekmektir.
• Söylenen sözler ve söyleyiş biçimi inandırıcı, coşturucu nitelik taşımaktadır.
• İnsanları heyecanlandırmak, bir fikri, bir kanaati insanlara aşılamak ve benimsetmek önemlidir.
• Yersiz ve gereksiz vurgular, anlaşılmaz – abartılı sözler ve aşırı ses yükseltmelerinden kaçınılır.
• Kişi, konuşmasını duruş, jest ve hareketleriyle desteklemektedir.
• Toplulukta duygusal doruklar ve insanda tartışma atmosferi oluşur.

Söylev:

• Bir topluluk önünde belli bir konuda yapılan etkili ve inandırıcı konuşmalara denir.
• Söylev türünün ilk örnekleri Eski Yunan ve Roma dönemlerinde görülür.
• II. Meşrutiyette tanınmış en meşhur söylevciler, Ömer Naci ile Hamdullah Suphi Tanrıöver’dir
• Cumhuriyet döneminin en büyük konuşmacısı Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Hatip: Söylevci anlamına gelir

Söylevde Amaç: Dinleyicileri kendi düşüncesinden yana çekmek.

Söylev türünün özellikleri:

• Konularına göre beş tür söylev vardır.
• Etkili, heyecanlı ve açık cümlelerle bitirilir.
• Cümleler kısa, yalın, içten ve akıcı olmalıdır.
• Tiyatro ile birlikte gelişmiştir.
• Söylevci konuşmasını duruş, jest ve hareketleriyle desteklemelidir.
• Dilin alıcıyı harekete geçirme işlevi ve heyecana bağlı işlevi birlikte kullanılır.
• Dinleyicinin zevk ve kültür düzeyleri konuşmacı tarafından dikkate alınır.
• Söz ve sesle birleşen bir sanattır.
• Söylev türünün ilk örnekleri Eski Yunan ve Roma dönemlerinde görülür.

Not: Beş çeşit söylev vardır bunlar hukuksal söylev, akademik söylev, siyasi söylev, dinsel söylev ve askeri söylevlerdir.

Hukuksal söylev: Mahkemelerde, yargılama sırasında suçlamak ya da savunmak amacıyla söylenen söyleve denir.

Akademik söylev: Bilim toplantılarında söylenen, açılış, kapanış ve ödül törenlerinde yapılan bilimsel içerikli söylevlerdir.

Siyasi söylev: Genellikle parlamentolarda, diplomatik toplantılarda, mitinglerde söylenen politik amaçlı söylevlere denir.

Dinsel söylev: Tapınaklarda bireysel ve toplumsal soruları dinsel açıdan yorumlayan söyleve denir.

Askeri söylev: Ordunun moral gücünü yükseltmek ve güven duygusunu artırmak için verilen söylev türüdür.

Atatürk’ün söylevi

• Mecliste okunması 36 saat sürmüştür.
• İçerik açısından siyesi bir söylevdir.
• Mustafa Kemal Atatürk, söylevi “gençliğe sesleniş” ile bitirir.
• Mustafa Kemal Atatürk’ün “onuncu yıl nutku” siyasi bir söylevdir.

Hamdullah Suphi Tanrıöverve Ömer Naci : II. Meşrutiyet döneminde yetişen tanınmış söylevcilerden biridir.

Demosthenes: Eski Yunan Edebiyatı söylevcilerindendir.

Çiçero: Söylev türünün ilk örneklerini veren Latin edebiyatı düşünürüdür.

Bossuet: Söylev türünün ilk örneklerini veren Fransız edebiyatı düşünürüdür.

Fransız edebiyatı söylevcileri: Bossuet, Mirabeau, Robespiere

Akademik: Bilim toplantılarında söylenen söylevdir.

Basit Sözcükler:Yapım eki almamış sözcüklere denir.

Türemiş Sözcükler: Kök sözcüklerin, yapım eki alarak yeni anlam kazanmasıyla oluşan sözcüklere denir.

Boş beşik ve Susuz yaz adlı eser Necati Cumalı’ ya aittir.
96
Açık Öğretim Lisesi / AÖL (Açık Öğretim Lisesi) Ders Notları-Dil Ve Anlatım 5
« Son İleti Gönderen: D®agon 19 Şubat 2021, 04:05:36  »
Şiir
-Olay cevresinde oluşan edebi metinler

Anlatmaya bağlı metinler : Destan,masal, halk hikayesi, mesnevi, mazum hikaye, hikaye, roman

Gösterilmeye baglı edebi metinler.

Modern Türk tiyatrosu : Komedi, Dram, Trajedi

Geleneksel Türk tiyatrosu : Orta oyun, Karağöz, Köy tiyatrosu

Ögretici metinler

Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler, Gazete çevrsinde gelişen metinler, Kişisel hayatı konu alan metinler

SANAT METİNLERİ

-Gerçekleri sanatçının hayal, dugu ve düşünce dünyasında yeniden yorumlanması ve şekillenmesiyle meydana gelir
-Sanat metinlerine edebi metinler’de denir
-Bu metinlerde estetik ön plandadır.
-Sezdirmek ve hissettirmek esastır
-Her okundugunda yeniden yorumlanmaya açıktır.
-Edebi bilmin içerisinde yer alır

Sanat metni kendi içerisinde

A) Şiir (coşku ve heyecanı dile getiren metinler
B) Olay çevresinde oluşan metinler olarak iki gruba ayrılır.

Çoşku ve heyecanı dile getiren metinler : Duyguları izlenimleri coşkuları dilsel bir anlatım içide ve özellikle dizeler halinde rimlerle uyumlarla ve imgelerle açıklayan metilerdir

Olay çeversinde oluşan metinler

Kurmacının ( hayal ürünü) imkanlarından yararlanılır
Yoruma dayalıdır.
Bir olay örgüsü vadır.
Kişi zaman, mekan gibi ögeler yer alır.
İnsana özgü somut durumlar soyutlaştırılır

Ögretici metinler

Amaç gerçegin yeniden yorumlanması degil olduğu gibi anlatılmasıdır.
Önemli olan okuyucuyla bilgi vermek bilgi paylaşmaktır.
Ögretici metinlerde ifadeler açık ve nettir.
Her okudugunda farklı yorumlanmaz.

Tarihi metinler : Tarihi konuları anlatan ve belgelere dayanan metinlerdir.
Felsefi metinler : Felsefe konularını anlatan metinlerdir
Bilimsel metinler : Bilimsel gelişmeleri anlatan metinlerdir.

Gazete ve cevresinde gelişen metinler : Makale, Deneme, Sohbet, Fıkra, Eleştiri, Haber yazısı, Röpörtaj

Mektup : Bir haberi, dileği, veya duyğuyu bir başkasına iletmek için yazılmış yazıya denir.

Edebi mektuplar :
İş mektupları :
Resmi mektuplar :
Özel mektuplar :

Mektup yazmada önemli notlar.

Mektup kagıdı temiz ve çizgisiz olmalı.
Kagıdın sag üst kısmında tarih ve yer yazmalı
Mektup bitince sag alt köşesi imzalanmalı.
Mektup yazmanın nedenleri giriş bölümünde açıklanır.

Dilekçe : Bir istegi bildirmek bir şikayeti duyurmak veya herhangi bir konuda bilgi vermek amacıyla resmi veya özel kurumlara yazılan yazılara denir

Dilekçe yazarken dikkat edilecek hususlar

Dilekçe metini kısa ve öz olarak belirtilir
Gereksiz ayrıntıya yer verilmez
Dilekçe kurşun kalemle veya tükenmez kalemle yazılmaz.
Bilgisayar ve daktilo ya da sihay veya mavi dolma kalemle yazılır.
Anlatımın yalın ve duru olmasına özen gösterilir.
Hangi kuruma verilecekse makamın adı başta yazmalı.
Sol alt köşede adres yazmalı

Günlük : Bir kişinin duygu düşünce ve gözlemlerini günü gününe yazdığı yazılara denir.

Yazıldıgı günün tarihini taşır.
Yazılar inandırıcı olur.
Anlatılanlar içtenlikle ifade edilir.
Kişisel ve özeldir
Yazılan ve anlatılanlar arasında zaman farkı söz konusu degildir.
Kişinin yazmak istedikleri ile oluşur

Anı (Hatıra) : Bir yazarın içinde yaşadıgı yada tanık oldugu olayları anlattıgı yazılardır.

Yaşanmış olayları konu alır
Ögretici ve bilgi vericidir.
Anlatılanlar belgelerle kanıtlanmak zorunda degil.

Biyografi : Sanatta, edebiyatda, bilimde,i politika veya başka alanlarda tanınmış kişilerin yaşamlarını anlatan yazılardır

Biyografisi yazılacak kişinin eserleri, röpörtajları, söyleyişleri vb.
Hakkındaki yazılar, hatıralar, kitaplar vb
Ansiklobediler, internetin ilgili siteleri, diger biyografileri
Kişinin yakın arkadaşları, meslektaşları
Belge ve fotograflar vb.
Otobiyografi : Bir kimsenin yaşam öyküsünü kendisinin yazmasıyla oluşan eserlere
denir.
Monografi : Bilimsel bir konu üzerinde veya bir kimsein yaşamını, kişiligini,
eserlerini ayrıntılı olarak inceleyen eserlere denir.

Fıkra: Gazetelerde güncel özelligi olan konuları begendirme geregi duymadan kişisel bir görüş olarak açıklayan kısa yazılardır

Her konuda yazılabilir.
Düşünce agırlıklıdır.
Dil anlaşılır.

Makale : Bir konuda bilgi verirken veya bir gerçegi savunurken türlü kanıtlardan faydalanan bunları bilimsel bir birçimde inceleyen gazete ve dergi yazılarına denir.

Temel ögesi düşüncedir.

Haber yazısı : Toplumda veya tabiyatda meydana gelen çeşitli olayları durum ve görüşmelerle ilgili bilgi ve duyuruların yer aldığı yazılara denir.

Siyasal haber yazıları
Sanat ie ilgili haber yazıları
Ekonomi ile ilgili haber yazıları
Spor il ilgili haber yazıları
Bilimsel ve teknik haber yazıları
Sosyal haber yazıları

Özellikleri

Haber yazıları günlük ve önemli olması gerekir.
Haberler doğru olmalıdır.
Kolay anlaşılır akıcı açık ve duru olmalıdır.
Anlatılanlar ilgi çekici olmalıdır.
Yanlış anlaşılmalara yer verilecek cümlelerden kaçınılmalıdır.

Gezi yazısı : Bir kişinin gezip gördüğü yerlerden edindiği izlenimleri, bilgileri aktardığı yazılara denir.

Görülen yerlerin kültürel özelliklerinden yararlanılır.
Gezilen yerlerin tarihi özellikleri ve yaşam biçimlerine yer verilir.
Betimlemelerden yararlanılır.
Yazarın seçiciligi önemlidir.

Deneme : Bir yazarın özgürce seçtiği her hangi bir konu üzerinde kesin yargılara varmadan görüş ve düşüncelerini serbestçe anlattıgı yazılara denir.

Denemenin amacı

Okuyucuyu düşünmeye yöneltmek
Hayatın gerçeklerini ortaya koymak
Kültür alanındaki değişim ve gelişmeleri fark ettirmek
Birey ve toplum ilişkisini dile getirmek.

Denemenin özellikleri

Denemede konu özgürce seçilir
İnsan ve toplumu ilgilendiren her şey konu olabilir.
Ele alınan konu içtenlikle anlatılır.
Dili dogru ve güzel kullanılır.
Kendisiyle konuşur gibi yazar
Kendi duyguları dışında başkalarının düşüncelerine saygı duyar
Düşünce ufku geniş ve kendine özgi bilgi birikimine sahiptir

Sohbet : Konuşup görüşme anlamına gelir.

Makale planıyla bir söyleşi havası içinde yazarın kişisel görüş ve düşüncelerini anlattıgı yazılara denir.

Bir kimse ile konuşur gibi yazılır
Anlatım samimi konuşma şeklinde olur.
Günlük sanat olayları ve genel konuları ele alır.
Yazarın nükteleri ve içtenliği anlatılanları çekici hale getirir.

AHMET HAŞİM (1884- 1933)

Şiirleri : Göl saatleri, piyale
Fıkra ve sohbetleri : Bize göre, Gurbahane-i laklakan
Gezi yazısı : Frankfurt Seyahatnamesi

NURULLAH ATAÇ

Eserleri : Günlerin getirdigi, karalama defteri, sözden söze


DOSTOYESKİ (1821 – 1881)

Rus romancı ve öykücüdür
Eserleri : insancıklar, Öteki, Ev saibesi, Beyaz geceler, Bir yufka yürekli, Netoçka, Nezvanova, Ezilenler, Yeraltından notlar, Suç ve Ceza, Kumarbaz, Budala, Ebedi koca, Ecinniler, Delikanlı, Ölü bir evden hatıralar.

FRANSIZ KAFA

1883 yılında dogdu
Eserleri : Bir savaş tasviri, Taşrada düğün hazırlıkları, Değişim

SELAH BİRSEL

Eserleri : Dünya işleri, hacivatın karısı, ases, kikirik name, haydar haydar, köçekler

Fransız edebiyatı : Motaigne
İngiliz edebiyatı : Bacon (beykın)

İMLA KURALLARI

Noktalı virgül:Bağlı cümleleri ayırmak için kullanılır

İki nokta: örneklerden önce kullanılır
Açıklanma yapılacak cümlelerde kullanılır
Konuşma metinlerinde konuşan kişileri belirten isimlerden sonra kullanılır

97
Açık Öğretim Lisesi / AÖL (Açık Öğretim Lisesi) Ders Notları-Dil Ve Anlatım 4
« Son İleti Gönderen: D®agon 19 Şubat 2021, 04:02:28  »
ANLATIM BİÇİMLERİ
İnsanlar gördüklerini, duyduklarını, düşündüklerini, tasarladıklarını başkalarına anlatma gereği duymuşlardır. Bu aktarmalarda insanın belli bir amacı vardır. Söyleyeceklerimizi amacımıza göre yönlendirir, biçimlendiririz. Amacımız, söyleyeceğimiz değiş¬tikçe anlatım biçimimiz de değişir.

Anlatımdaki amaçları şöyle sıralayabiliriz:

* Kavramları tanımlamak
* Bir durum ya da karakteri incelemek
* Bir düşünceyi aydınlatmak
* Varlıkları belirgin özellikleriyle tanıtmak
* Bir olayı aktarmak
* Yerleşmiş duygu, düşünce, davranış ve kanıları değiştirmek
* Gözlemlenen varlıkları başkalarının zihninde can¬landırmak
* Kişileri, tasarlanan olaylar içinde yaşatarak duygu ve izlenim kazandırmak

Bu amaçlara bağlı olarak dört anlatım biçimi kullanılır:

1. Açıklayıcı Anlatım
2. Tartışmacı Anlatım
3. Betimleyici Anlatım
4. Öyküleyici Anlatım

Bu anlatım biçimleri çoğu zaman tek başlarına kullanılmaz. Birkaçı bir arada bulunabilir.

1. AÇIKLAYICI ANLATIM

Her türlü konuya uygulanabilen bu anlatım biçiminde amaç bilgi vermek, herhangi bir düşünceyi aydınlatmaktır. Bu bakımdan en çok kullanılan anlatım biçimidir.

Açıklayıcı anlatım, üzerinde durulan konuyla ilgili 'Niçin?, Nedir?, Nasıl?" gibi soruların yanıtını vermeye yarar.

Bu anlatım biçimiyle bir olay anlatılır, bir şeyin olu şu belirtilir, bir durum, davranış nedeniyle ortaya konur, kavramlar tanımlanır, varlıklar belirgin nitelikleriyle tanıtılır, düşünceler aydınlatılır.

Açıklama, bilgi verme amacı taşıdığı için ansiklopediler, ders kitapları, gazeteler, açıklamalı sözlükler, yemek tarifi kitapları... bu anlatım biçimini kullanır. Yine bir düşüncenin aydınlanması amaç edinildiğinde makale, fıkra, deneme, eleştiri, röportaj... gibi yazı türlerinde bu anlatım biçimine diğerlerine oranla daha çok yer verilir.

Açıklamada bir konuyu berraklaştırmak, geliştir¬mek, anlaşılır duruma sokmak ön planda olduğu için sanatlı kullanımdan kaçınılır.

Açıklayıcı anlatım biçimi uygulanırken tanımlama, karşılaştırma, örnekleme... gibi düşünceyi geliştirme yolları kullanılabilir.

ÖRNEKLER

1. Milyonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya sinemaya gidiyor. Neden? Belli ki kendisini aşmak istiyor insan. Gerçek anlamda insan olmak istiyor. Ayrı bir birey olmakla yetinmiyor; bireysel yaşamının kopmuşluğundan kurtulmaya, bireyciliğinin bütün sınırlarıyla onu yoksun bıraktığı ama yine de onu sezip özlediği bir dostluğa, daha anlamlı bir dünyaya geçmek için çabalıyor.

Bu paragrafta insanların kitap okuma, müzik dinleme, sinema ve tiyatroya gitme nedenleri açıklayıcı anlatım biçimiyle veriliyor. Yazara göre bunların nedeni "insanın kendini aşma isteği, daha anlamlı bir dünyada yaşama arzusu" dur.

2. Ankara'daki yoksul halka parasız ilaç dağıtacak belediye eczanesi dün hizmete açılmıştır. Açılış töreninde Belediye Başkanı, amacın, yoksul ve dar gelirli halka hizmet götürmek olduğunu belirtmiştir. Bu eczane, Belediye Sağlık İşleri Müdürlüğüne bağlı olacaktır. Eczaneden yararlanmak isteyenlerin, mahalle muhtarlarından yoksulluk belgesi almaları gerekmektedir. Söz konusu belge ile belediye hastanelerinin yazdığı reçetelerdeki ilaçlar hiçbir ücret alınmadan hastalara verilecektir.

Bu parçada da "belediyenin yoksul ve dar gelirli halka sağlık hizmetleri konusunda yapacağı çalışma" açıklanmıştır.

2. TARTIŞMACI ANLATIM

Bu anlatım biçimi, herhangi bir düşünceyi savunmak, okuyucuyu ya da dinleyiciyi bu düşünceye inandırmak amacıyla kullanılır.

Aslında tartışmacı anlatım, açıklayıcı anlatımın biçim değiştirmiş şeklidir. Bu anlatım biçimini açıklamadan ayıran yön, okuyucunun ya da dinleyicinin yerleşmiş kanılarını, düşünce ve davranışlarını değiştirmeye yönelmesi, savunulan düşüncenin doğruluğunu kanıtlamaya çalışmasıdır.

Tartışmacı anlatım biçiminin uygulanabilmesi için öne sürülen önermenin tartışmaya, delillerle kanıtlanmaya uygun olması gerekir. Herkesin üzerinde anlaştığı bir düşünce bu yolla işlenmez. Ancak böyle bir düşünce yerleşmiş anlayışlara aykırı bir taraf bulunduğu zaman tartışmacı anlatımla işlenebilir.

Tartışma, çok yaygın olarak kullanılan bir anlatım biçimidir. Örneğin deneme, fıkra, makale, söyleşi ve eleştirilerde, roman ve öykülerde; konuşma ve konferanslarda kısaca görüş ayrılığını gidermek için yapılacak her türlü anlatımda yer alır.

Tartışmacı anlatım biçimini uygularken, düşünceyi geliştirme yollarından tanık gösterme, kanıtlama, örneklendirme... kullanılabilir.

ÖRNEKLER

1. Günümüzde yaygın bir yanlış vardır: Bilimin kesin olduğu inancı; çağdaş yaşayışın, çağdaş uygarlığın değişmez temeli olan bilimsel kesinlik. Oysa sürekli bir değişikliktir bilimi var edip ayakta tutan. Bilim bilgi üretir; bilimsel doğrulardır bunlar. Ancak bilim sonsuz bir yenilenme içindedir. Bilimde öne sürülen her doğru, yanlış olduğu henüz kesinlikle belgelenmemiş olan doğrudur. Birtakım koşutlardan ötürü doğru sayılan bilgilerdir bunlar.

Bu paragrafta yazar, mantık yoluyla bilimsel doğruların, henüz yanlışlığı belgelenmemiş doğrular olduğunu, her bilginin değişebileceğini kanıtlamaya çalışıyor.

2. Kimi şair ve yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamasını, zorlanmasını isterler. Bence bu, kendini beğenmişliktir. Yazdıklarımı anlayabilmek için okur zorlanacağına, onları anlatabilmek için ben zorlanmalıyım. Bence okur bir kitabı, bir yazıyı okurken, salt anlamak için değil, okuyup anladıktan sonra birtakım sonuçlar çıkarabilmek için çaba harcamalıdır.

Bu paragrafta da yazar, "bir yazar, anlatacağını açık seçik anlatmalı", düşüncesini kabul ettirme çabasındadır. İnandırıcı, etkileyici olmak için tartışmacı anlatım biçimini kullanmıştır.

3. BETİMLEYİCİ ANLATIM

Betimleme, varlıkları sözcüklerle görünür kılmadır. Betimlemede varlıkların duyu organları ile algılanan nitelikleri belirtileceği gibi bu niteliklerin iç dünyamızda uyandırdığı izlenimleri de yansıtabilir.

Bu anlatım biçiminde amaç, varlığı belirgin nitelikleriyle tanıtmak, varlık hakkındaki izlenimlerimizi belirtmektir.

Betimleme, anlatıcının amacına göre iki gruba ayrılabilir:

A) İzlenimsel (Sanatlı) Betimleme
B) Açıklayıcı Betimleme

A) İZLENİMSEL BETİMLEME

Yazar, gördüklerini duygularının, düşüncelerinin etkisiyle betimler. Bu bakımdan kişisel kanı ve beğenileri ön plandadır. Yazarın amacı, varlıkların kendisinde bıraktığı kişisel izlenimleri duyurmak, başkalarının zihninde de aynı izlenimleri yaratmaktır. Bundan dolayı roman, öykü gibi sanatsal türlerde bu anlatım biçimi ağırlık kazanır.

Bu anlatım türünde yazar, varlığın nitelikleri arasında seçme yaparak en belirleyici olanları verir. Bunları ise üzerinde bıraktığı etkiye göre görme, işitme, tatma, dokunma ve koklama duyularından birine ya da birkaçına diğerlerinden daha çok yer vererek anlatır.

ÖRNEK SORULAR

1. Kenar mahalleler... Birbirine geçmiş, yaslanmış tahta evler... Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin balkonu biraz daha eğrilmiş, kimi biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır; onları seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum.

Bu parçanın anlatım biçimi, aşağıdakilerden hangisine bir örnektir?

A) Betimleme (tasvir) B) Tartışma
C) Açıklama D) Öyküleme E) Örnekleme (1987/II)

ÇÖZÜM: Yazarın amacı, kenar mahallelerdeki evleri tanıtmak, onları okurun gözünde canlandırmaktır.
Ancak yazar, tanıttığı evlerle kendisi arasında benzerlik kurarak, bu varlıkları duygularının etkisiyle betimlemistir.
YANIT : A

2. Turna katarları geçiyordu gölün üstünden, gölgeleri maviye dönüşerek. Van Gölü, günün her anında bir renk cümbüşünde yunup arınıyordu. Bir bakmışsın, göl bir anda som turuncuya kesmiş. Bir bakmışsın, gölün ucundan bir mor şimşeği girmiş,bütün gölü som mora boyayarak öteki ucundan
çıkmış, ak köpüklü dalgalarla bütün gölü süsleyerek.

Bu betimlemede bulunmayan özellik aşağıdakilerden hangisidir?

A) Doğa olaylarını kişileştirme
B) Ayrıntılar üzerinde yoğunlaşma
C) Görsel öğelere ağırlık verme
D) Doğayı devinim içinde yansıtma
E) İşitsel öğelere yer verme (1982/1)

ÇÖZÜM: Betimlemede insan dışındaki varlıklar ya da doğa olayları insana özgü nitelikleriyle anlatılarak kişileştirilebilir. "Van Gölü, yunup arınıyordu." sözüyle kişileştirme yapılmıştır. Varlığa ait nitelikler (renk, biçim) ayrıntılarıyla verilebiiir, böylece görsel öğelere dikkat çekilmiş olur.

Bu paragrafta "Göl mora kesmiş... som mora boyanarak... ak köpüklü dalgalar" gibi ifadelerle görsel ögelere yer verilmiştir. Betimlemede varlıklar devinim içinde yansıtılabilir. Parçada "turnaların geçişi... gölün gün içindeki her anı, şimşeğin akması" devinim unsurlarıdır.Yazar, Van Gölü'nün görünümünü ayrıntılarıyla sunmuştur.

Bu betimlemede bulunmayan özellik işitsel öğeler sesler, konuşmalar) dir.
YANIT : E

B) AÇIKLAYICI BETİMLEME

Bu betimlemede yazar nesnel bir bakış açısıyla varlığa ait nitelikleri sıralar. Burada amaç, varlığı tanıtmak, okura bilgi vermektir. Yazarın varlıklar karşısındaki kanı ve beğenileri yer almayacağından dolayı bu betimleme yalnız görüneni belirleyen bir fotoğraftan farksızdır.

Açıklayıcı betimleme daha çok ders kitaplarında kullanılır (Coğrafya kitaplarında...).

ÖRNEK
Akdeniz Bölgesinin çatısı, Toros dağları tarafından oluşturulmaktadır. Dağlar bazı yerlerde denize çok sokulur, kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerine dikine inerler. Bazı yerlerde ise kıyı çizgisi ile dağ sıraları arasına Adana Ovası gibi geniş düzlükler girer.

Betimleme bir yazı türü değil, anlatım biçimidir. Ancak betimlediği varlıklara göre bazı gruplara ayrılmaktadır:

1. Kişi Betimlemeleri
2. Hayvan Betimlemeleri
3. Cansız Varlık (eşya) Betimlemeleri
4. Doğa Betimlemeleri

Bütün bu varlıklar izlenimsel ya da açıklayıcı betimleme ile verilebilir. Sınavlarda, çoğunlukla kişilerin karakter özellikleriyle ilgili sorular verilmektedir. Biz bu betimleme çeşitlerinden yalnızca kişi betimlemelerini işleyeceğiz.

KİŞİ BETİMLEMELERİ (PORTRE)

Kişilerin dış görünüşlerini (fiziksel) ve karakterlerini (ruhsal durum) tanıtan betimlemedir.

Kişi betimlemelerine portre denir. Portre; fiziksel portre ve ruhsal portre olarak ikiye ayrılır.

1. Fiziksel portre: Kişilerin dış görünüşlerinin anlatıldığı betimlemedir. Betimlemede kişiyi, diğer kişilerden ayıran fiziksel özellikler belirtilir. Portresi çizilen kişi hakkında özel görüş ve izlenimler de verilebilir.

2. Ruhsal portre: Kişilerin karakter özelliklerinin anlatıldığı betimlemedir.

ÖRNEK SORULAR

1. Sinema perdesinde dünyayı gülmekten katıltan bu adamın, aslında ne dokunaklı, ne derin, ne acılarla dolu bir ruhu ve bu ruhun o yüze ne hazin bir yansıması vardı. Milyonlarca insanın kim bilir ne kadar şen şakrak diye tanıdığı bu adam, özel yaşamında karamsar, mutsuz bir felsefe taşıyan, insanoğlunun trajedisini ta içinde duyan, "sonsuz bir üzgün"den başkası değildi.

Bu parçada nasıl bir insandan söz edilmektedir?

A) Duygularını başkalarına anlatmaktan kaçınan
B) Yaşadığı olaylar yüzünden insanlardan kaçan
C) Mutlu görünmesine karşın son derece mutsuz olan
D) Olaylara ve insanlara olumsuz bir yaklaşımla bakan
E) Mutluluğu çektiği sıkıntılarda, acılarda arayan (1990 / II)


ÇÖZÜM: Parçada tanıtılan komedyen, milyonlarca insanı güldürdüğü için mutlu ve neşeli bir kişi izlenimi bırakıyor herkeste. Ancak o aslında acılarla dolu bir ruhu olan, üzgün bir kişidir. Bu sözlerle tanıtılan bir kişinin karakter özelliği mutsuz olduğu hâlde mutlu görünmesidir. YANIT: C

2. Yazılarımı bin bir güçlükle yazarım. Yazıp bitirdikten sonra hiçbir ferahlık duymam. Zira, o kadar sıkıntıyla, zahmetle meydana getirdiğim yazı, benim yazmak istediklerimin soluk bir gölgesi gibidir, Onun için çok defa bunları nefretle bir yana atarım. Şunu da itiraf edeyim ki, eserlerim, kitap hâlinde ya da parça parça yayımlandığında büyük bir pişmanlık duyarım. Ama yazma gücümü ve daha iyiye ulaşma umudumu da asla yitirmem.
Kendinden böyle söz eden bir yazar, aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?

A) Kusursuzu arayan
B) Zor beğenen
C)Karamsar
D)Kararlı
E)Açık sözlü (1990/1)

ÇÖZÜM: Bu parçadaki yazar kişilik özelliklerini yarattığı eserler karşısındaki tutumu ile veriyor. Yazarın "Meydana getirdiğim yazı, yazmak istediklerin--soluk bir gölgesidir." sözünden "kusursuzu arayan" ve "zor beğenen" birisi olduğunu; "Yazma gücümü ve umudumu asla yitirmem." Sözlerinden

kararlı olduğunu ve "şunu da itiraf edeyim ki" sözünden "açık sözlü" olduğunu anlıyoruz. "Karamsarlık" yazarın özelliği olarak verilmemiştir

4. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM

Öyküleyici anlatımda düşünceler, olaylar aracılı¬ğıyla anlatılır. Bu anlatım biçiminde amaç, olmuş ya da olabilecek bir olayı oluşuyla, gelişmesiyle vermekj okuyucunun da gözünde canlandırmaktır.

Öykülemede olay; kişi, zaman ve yer öğelerine bağlanarak verilir.

Bu anlatım biçimi, yazarın amacına bağlı olarak ikiye ayrılır:

A) Açıklayıcı Öyküleme
B) Sanatsal Öyküleme

A) AÇIKLAYICI ÖYKÜLEME

Bu öyküleme türünün amacı, gerçek bir olayı anlatarak okuyucuya bilgi vermektir. Açıklayıcı öykülemede sanat amacı ön planda değildir.

Anı, gezi yazısı, yaşamöyküsü (biyografi), tarih . gibi yazı türlerinde bu anlatım biçimine yer verilir.

ÖRNEKLER

1. Ünlü şairin ölüm haberini radyodan işiten kişiler bir an sustular. Ne kadardır bu an? Bir saniye mi?O kadar işte! Sonra hiçbir şey olmamış gibi geçtiler gündelik konuşmalara. Bu kadarcıktı bir şairin,hem de tanınan, sevilen bir şairin ölümünün uyandırdığı yankı, tepki. Böyle mi olmalıydı? Yüreğimi burkan bu soru geldi, takıldı kafama.

Yazar, ünlü bir şairin ölümüne insanların gösterdiği tavrı gözlemlemiştir. Bunları da olay içinde yansıtarak vermiştir.

2. İşini olabilecek titizlikte yürütür, dükkânını tertemiz tutardı. Dükkânında her şeyin bir yeri vardı. Bir gün acele bir alışveriş anında, titrek parmaklarıyla toz şeker tartıyordu. Biraz ekliyor, terazinin dengesi bozulunca azıcık çıkarıyor, gene denk getiremeyince biraz daha katmaya özen gösteriyordu.

"Oluversin canım" dedim. "Ne titizleniyorsun?"

Gözlüklerinin üstüne kalkan kaslarıyla şaşarak
baktı: "Ama fazla veren eksik de verir."

Bu paragrafta yazar "doğruluk" konusunu işlemektedir. Bu düşünceyi vermek için bir kişinin "tartı" konusundaki titizliğini oluş hâlinde, öyküleyerek anlatmıştır.


B) SANATSAL ÖYKÜLEME

Olmuş ya da tasarlanmış olayların anlatımında kullanılan bir anlatım biçimidir. Sanatsal öykülemede amaç, okuru bir olayın içinde yaşatmak, onun duygu ve düşüncelerini zenginleştirmektir.

Öykü ve roman gibi edebî türlerde kullanılan temel anlatım biçimidir.

Bu anlatım biçiminde olay, kişi, zaman ve yer temel öğelerdir.

Öykü, bir ana olayın etrafında gelişirken romanda birden çok olay vardır. Olay, gerçek olabileceği gibi tasarlanmış da olabilir. Ancak olayda gerçeğe benzerlik aranır.

Kişiler insan dışındaki varlıklar da olabilir. Zaman genellikle bilinen geçmiştir. Yazar, zamanı tarih vererek, mevsim, ay, gün belirterek ya da döneme ait özelliklerle (eşyalar, dil, kılık, kıyafet...) verebilir.

Yer; dış ve iç mekânlar olarak yansıtılır. Dış mekânlar: meydan, sokak... iç mekânlar: kapalı yerler.

Anlatıcı ya üçüncü tekil kişi (her şeyi bilen, gören kişi) ya da birinci tekil kişi (olayın içinde yaşayan) olabilir. Bazen her ikisi bir arada verilebilir.

ÖRNEK
O sabah koşup dolabı açtığım zaman, dondum kaldım. Oyuncak bebeğim yerinde yoktu. Bebeği, annemle üstüne oturttuğumuz raf, katı bir yürekti sanki. Hemen anneme koştum; yeri süpürüyordu. Karşısında hiçbir şey söylemeden duruyordum. Durmuş, hep anneme bakıyordum. Annem ise durmadan yeri süpürüyordu. Bin yıl süpürdü, yüz bin yıl süpürdü o yeri; başını bir türlü kaldırmıyordu. Sandım ki bundan böyle annem hep o daracık sofayı süpürüp duracak. Başını kaldırmayacak. Yüzüme bakmayacak. Bana, yiten bebeğimden hiç haber vermeyecek.

Bu parçada küçük bir çocuğun yaşadığı olay, okuyucunun kafasında canlandırılacak bir biçimde anlatılmıştır. Okuyucu da bir an için kendini o eylemin içinde hissetmiştir. Kişi, zaman ve yer öğelerine bağlı kalınmıştır.

ÖRNEK SORU

Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu. Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes vardı. Dip tarafta domates, biber, yeşil salata ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe karanfiller, hanımelleri bulunuyordu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangilerine başvurulmuştur?

A) Açıklama - öyküleme
B) Tartışma - betimleme
C) Öyküleme - betimleme
D) Açıklama - tartışma
E) Örneklendirme - öyküleme (1991 / II)

ÇÖZÜM: Bu parçada bir kişinin yaşadığı olaylar, okuyucunun kafasında canlandırılacak biçimde anlaılmıştır. Eylem içinde yaşatma söz konusudur. Bir metinde olayların, olguların, yaşantının aktarılmasına öyküleme denir. O hâlde paragrafta öyküleyici anlatım kullanılmıştır. Ayrıca anlatılanlar, okuyanın kafasında görünür kılınmış bahçe betimlemesi yapılmıştır. Hem betimleyici anlatım hem de öyküleyici anlatım bir arada kullanılmıştır. YANIT: C

Paragraflarda duygu ve düşünceleri aktarırken anlamı belirginleştirmek, daha iyi ve etkili kılabilmek için birtakım yollardan yararlanılır. Bu anlatım yollan hem yazının kolayca anlaşılmasını sağlar, hem de düşüncelerin kanıtlanmasına, inandırıcı kılınmasına yardımcı olur.

Daha detaylı bilgi için ayrıca bkz. Anlatım Türleri

Başlıca düşünceyi geliştirme yolları şunlardır:

1. Tanımlama
2. Örnekleme
3. Karşılaştırma
4. Tanık gösterme ve alıntılama
5. Sayısal verilerden yararlanma
6. Somutlama
7. Soyutlama
8. Benzetme

BETİMLEYİCİ ANLATIM ve ÖZELLİKLERİ

Özellikleri:

1. Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak üzere ikiye ayrılır.

2. Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere tahlil(ruhsal portre) denir.

3. Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere fiziksel (simgesel) betimleme denir.

4. Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, Şiir gibi türlerde kullanılır.

5. Kelimenin yan ve mecaz anlamlarına yer verilebilir.


Sanatsal (İzlenimsel) Betimleme:

1.İzlenim kazandırmak amacıyla yazılır.

2.Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulur.

3.Ayrıntılar subjektif olarak verilir.

4.Amaç sanat yapmaktır.

Açıklayıcı Betimleme:

1.Bilgi vermek amacıyla yazılır.

2.Genel ayrıntılar üzerinde durulur.

3. Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir.

4.Amaç sanat yapmak için değil, bir konu hakkında bilgi vermektir.

5. Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulmaz.

6.Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler katılmaz.

Bu tekniği uygulayan yazarın amacı, okuyucunun görmediği bir görüntüyü, olayı, yeri, okuyucunun kafasında canlandırmaktır. Yazar özellikle görme duyusundan yararlanarak okuyucunun hayalinde sözcüklerle sanki resim yapar. Betimleme özetle, okuyucuya izlenim kazandırmaktır.

Bu yöntemde beş duyudan ve hareket öğesinden yararlanılır. Hareket öğesi öyküleme yönteminin de öğesidir. Betimlemelerdeki hareketler birbirinden kopuktur. Neden-sonuç ilişkisiyle birbirine bağlanıp bir olaya yol açmaz.

Betimleme paragraflarında sadece bir özel konu ve onun ayrıntıları vardır. Ana düşünce söz konusu değildir.

Bir betimlemede olay da varsa, o anlatım yöntemi öyküleme sayılır. Hareketlilik varsa; ancak olay yoksa o zaman anlatım yöntemi betimleme olarak kalır.

Betimleme, ilk kez romantik sanatçılarda ortaya çıkmıştır. Çünkü dünya edebiyatında ilk kez onlar gerçek yaşamı, kişileri ve varlıkları ele alma gereği duymuşlardır. Gerçekleri, göz önüne getirebilmek için farklılıkların, ayırt edici özelliklerin belirtilmesi gerekir. Bu da betimleme türünü doğurmuştur. Romantik betimlemeler, daha çok duygulara dayanır. Olaylar ve kişi davranışlarıyla bağlantısı yok denecek kadar azdır.

Realistlerin betimlemeleri tümüyle gerçektir. Onlar bir düz ayna gibi yansıtırlar her şeyi. Ayna nasıl iyi kötü, güzel çirkin, doğru yanlış her şeyi gösterirse realist betimlemeler de aynen öyle. Bu betimlemelerin olayların gelişimi ve kişilerin karakterlerinin oluşumuyla doğrudan bağlantıları vardır. Realist yapıtlardan betimlemeleri atarsanız geriye hiçbir şey kalmaz.

Örnek: Köyde iki günden beri olağanüstü zamanlara öz-gü bir hal var. Bayram mı? Hayır; çünkü hiç kimse yeni giysilerini giymemiş. Biri mi evleniyor? O da değil. Yalnız herkes işini gücünü bırakmış, şunun bunun evinde, hemen hemen gizli diyebileceğimiz birtakım toplantılar da... Sonra genel bir avarelik, bir kendinden geçiş, gözlerde hiç görmediğim pırıltılar...

Konu: Köyün olağanüstü bir anı

Bu betimleme, bir öykü havasında; ancak bir olay yok. Bir ana düşünce yok. Hareketli anlatım öyküleme için yetmiyor ve anlatım betimleme aşamasında kalıyor.

Örnek: Mehtap, küçük koyu pırıl pırıl aydınlatıyor. Deni-zin ölü dalgaları başından geçenleri kıyıya anlatıyor. Hafif bir meltem, gecenin sıcaklığını bastırmak için tüm soluğunu harcıyor. İkimiz de susuyoruz. Konuşmak yasak sanki... Zaten konuştuğumuz an bu sihirli büyü bozulacak. İç dünyalarımız doğanın görkemiyle bir olmuş. Suskunluğumuzun gürültüsü yetiyor bize.

Konu: Mehtaplı bir gecede koy, deniz ve hissettikleri

Örnek: Kış, Ada'nın her tarafında yerleşebilmek için rüzgârlarını poyraz, yıldız poyraz, maestro, dramudana, gün doğusu, batı karayel, karayel halinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz, daha pilisini pırtısını toplamamış, bir kenara, oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde bir pasaport, çıkınında üç beş altın, bekleyen bu güzel yüzlü göçmen tazeyi benden başka bu adada seven hemen hiç kimse yoktur diyebilirim.

Konu: Yaz bitimi, Ada'ya kışın gelişi

Örnek: Barba Vasili, sandalın kıçındaki koltuğu suya bıraktı. Gözü ipte, küreklere asıldı. On dakika sonra arkamızdaki adayı da görmez olduk. Sis, gitgide bastırıyor. Uzaktan uzağa vapur sesleri sağımızdan mı gelir, solumuzdan mı? Yakınlarda, pek yakınımızda bir hışırtı da duyar gibi olduk. Hiçbir şey göremedik ama. Bir vapur sanki burnumuzda gibi acı acı öttü.

Konu: Ada'da sis...

Örnek: Sabahın 6'sı. Saroz Körfezi kıpırtısız. Kıvrım kıvrım bir sahil... Tahta bir iskele... İskelede tek ayak üstünde duran iki martı ve balık tutmaya çalışan bir babayla bir oğul... Tüm hareketler ağır çekim... Arada bir 'hay anasını' sözleri, umutlanarak açılmış martı ağızları...

Konu: Saat 6 sularında Saroz Körfezi kıyıları...

Örnek: Kırış kırış bir yüz... Altmış yılın çizgileri... Askerlikten kalma bir kurşun yarası izi... Çukura kaçmış çakır gözler... Dünyanın kahrına dayanmaya çalışan, gelecekten umudu kalmamış bir adam.

Konu: 80 yaşındaki bir adamın fiziki ve ruhsal portresi

Betimleme, şiirden sonra en zor yazılan bir türdür. Şiirsel bir anlatım, duyarlı bir yaklaşım gerektirir. Kimi usta kalemlerin elinden çıkan betimlemeler bir tablo değerindedir. Betimleme yapabilmek için ayrıntıları gören bir göze, bunu anlatabilecek olağanüstü bir dile gereksinim vardır.

Örnek: Cehennem Nisanı'ında beş sandaldık. Güzel bir ocak akşamı. Hava lodos. Denize kırmızı ren¬gin türküsü yayılmış. Çok kaynamış ıhlamur rengindeki yayvan, geniş, ölü dalgalar... Sandallar ağır ağır sallanıyor, oltalar bekliyor, insanlar susuyor... Otuz beş kulaç suyun altındaki derin sessizliğe, dibindeki dallı budaklı kayaların arasına yedi rengin en koyusu girer mi şimdi? Sinağrit Baba döner mi avdan? Pırıl pırıl eleğimsağma rengi pullarıyla ağır ağır, muhteşem bir ilkçağ kralı gibi zengin, cömert, asil ve zalim mantosu ile dolaşır mı kimbilir? Altuni, zümrüdü, incisi, mercanı, sedefi lacivertliğin içinde yanıp yanıp sönen sarayını özlemiş, acele mi ediyordur?

Örnek: Buradan (Değirmenoluk'tan) Akçadağ'a kadar öyle kayalık öyle sarptır ki Toros, bir ev yerinden daha büyük toprak parçası görülmez. Ulu çamlar, gürgenler kayaların arasından göğe doğru ağmıştır. Bu kayalıklarda hemen hemen hiçbir hayvan yoktur. Yalnız, o da çok seyrek, akşam vakitleri keskin bir kayanın sivrisinde boynuzlarını, büyük çangallı boynuzlarını sırtına yatırmış bir geyik, bacaklarını gerip sonsuzluğa bakarcasına durur.

Örnek: İn cin uyanmadan denizin üstü de boş gibidir. Bir gecebalıkçılı ya da erkenci iki martı sezilir alaca karanlıkta. Amaçsız, kararsız oraya buraya süzülürler. İşgüzar işgüzar kanat çırparken birden durulur, suya konarlar. Ben onları maçtan önce ısınmaya çıkmış çurçur yeden oyuncularına benzetirim. Asıl maç çok sonra başlayacaktır. Kocaman gövdesi ve iri kanatları ile bir kaşıkçıkuşu çok yükseklerde tur atıyor. Uzakta bir takanın patpatı. Kıyıda böcek gagalayan bir denizkırlangıcı... Çöpleri eşeleyen uyuz bir köpek...

Örnek: Çocuk bir akasya ağacının altına yüzükoyun uzanmış gökyüzünü izlemekteydi. Ayaklarını yukarı kaldırmış bir ileri bir geri sallıyordu. Ağzının kenarındaki otu çiğniyordu. Sırtında yırtık bir keten gömlek, bacağında at ahırı ve ezilmiş yeşil ot kokan bir pantolon vardı. Başını az bir şey bizden yana döndürüp uykulu gözlerle bana baktı. Ağzındaki otu dudağının öbür yanına itip gözlerini kapadı.

Parçada yazarın özellikle görme duyumuzdan yararlanarak hayalimizde bir görüntü oluşturmuştur.

Yazarın anlattığı görüntü zihnimizde canlandı mı, canlanmadı mı? Evet, canlandı, öyleyse yazar bizim zihnimizde sözcüklerle resim yaptı. Yani betimleme yöntemini kullandı. Şuna da dikkatinizi çekerim ki: yukarıdaki parçada öyküleme tekniğine de yer verilmiş. Bunu göz ardı edemeyiz. Çünkü sıralı olaylar da var.

Örnek: Kitabevi iki kattan oluşmakla birlikte üst kat satışa henüz arz edilmemiş veya satış dışı kalacak kitapların son durağı olarak kullanılıyor. Tüm heyecan giriş katında, giriş katı yetmiş metrekare dolaylarında ve birkaç metrekarelik bölümü işyeri sahibinin özel odası olarak ayrılmış. Bu insan, nitelikli kitapları seçen, çoğunu okuyan zarif bir kitap tutkunu, Kitabevini orta yaşlı bilge bir beyefendi olan yeğeniyle birlikte yönetiyor.

Parça betimleme tekniğiyle yazılmıştır. Anlatılan mekânın zihnimizde canlanmıştır.

Örnek: Bir yanımız kuleli, öbür yanımız Vaniköy koruluğu, Yamaçta bir apartman... Yanında yöresinde başka ev apartman yok. Hafif bir yokuşun sonunda, tepede, tek başına, on sekiz daireli, iki bölümlü bir apartman. Salon dediğimiz ön oda sanki bir kaptan köşkü. Karşımızda köprü, ta uzakta Sultanahmet Camii, Ayasofya, Topkapı Saray... Önde Beylerbeyi Sarayı, Çengelköy kıyıları ve Boğaz. Buralarda yaşanmadan bilinmesi, algılanması olanaksız bir başka deniz bu.

Bu parça da betimleme tekniğiyle yazılmışır. Yazarın amacı kendinin gördüğü, okuyucunun görmediği bir görüntüyü okuyucunun zihninde sözcüklerle canlandırmaktır. Özellikle görme duyumuza ilişkin ayrıntılara yer verdiğine dikkat edelim.

Okuduğunuz parçada yazarın amacının görüntüyü zihnimizde canlandırmak olduğunu söylemiştik. Yazar amacını gerçekleştirdi, zihnimizde görüntü canlandı. Buradan hareketle bu parçanın anlatım tekniğinin betimleme olduğunu söyleyebiliriz.

Örnek: "Kulübenin ardında iki katlı, yaşlı bir bina vardır. Bir bırakılmıştık duygusu taşır, lodosun eskittiği yüzünde camlarda yağmur izi... Gençliğine duyamamıştır. Alt katında kimi işlemez dükkânlar, üst katında ise küçük bir sahil lokantası. Sanki dekorunu ve yemeklerini yıllardır hiç değiştirmemiş bir sahil lokantası... Bu meydandaki her bina, her yol, her ayrıntı denize göre konum almış gibidir; denizle yüzleşir durur."

İzlenimsel Betimleme Örneği

Mağaranın ağzında büyük ağabeyim elinde kazma, ortanca kürek, küçük olanı da sönük bir gaz lambası ile beklerdi. Mağaranın içi uzun bir dehlize benzer, etrafta birtakım acayip şeyler varmış gibi görünür, durmadan tepeden damla damlar su sızar, yer daima ıslak olurdu. Ben mağaranın kapısı önünde, bir ayağım içerde, bir ayağım dışarda beklerdim. Güneş ağaçlardaki eriklerin üzerine ışıldardı.

Açıklayıcı Betimleme Örneği

"...Akdeniz Bölgesi'nin çatısını Toros Dağları oluşturur. Dağlar bazı yerlerde denize çok sokulur; kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerinde dikine inerler. Bazı yerlerde ise kıyı çizgisi ile dağ sınırları arasına Adana Ovası gibi geniş düzlükler girer. Bu bölge özelliğini kendine komşu olan ılık denizden alır. Fakat denizin etkisi yüzey şekillerine ve yükseltiye göre değişir..."

Örnek Soru 1:

Yirmi yaşından fazla göstermeyen bir genç, çadırın önünde yan yatırılmış el arabasının üstüne oturmuş saz çalıyordu. Fenerin aydınlattığı alnı, ter damlalarıyla kaplıydı. Sazının sapı, şaşırtıcı bir süratle aşağı yukarı kayan parmaklarının altında bir canlı gibi titriyordu. Tellere vuran sağ eli, küçük fakat kendinden emin hareketler yapıyordu. Gencin eli, sazın gövdesine yaklaştıkça insan, saz ile el arasında gizli fakat çok anlamlı bir konuşma olduğunu sanıyordu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?

A) Betimleme
B) Tartışma
C) Açıklama
D) Öyküleme
E) Karşılaştırma (1995/ÖYS) Yanıt: A

Örnek Soru 2:

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde betimleme yoktur?

A) Söylenenleri hiç duymuyormuşçasına dalgın, düşünceli bir tavırla işini yapmayı sürdürdü.
B) Artık bahar geldi derken birdenbire hava bozmuş; damlar, sokaklar, kırlar karla örtülmüştü.
C) Az konuşan, doğruyu söyleyen, söylediğini tartan bir insandı.
D) İçli, çok duygulu bir adamdı, konuşurken hem ağlar hem ağlatırdı.
E) Benim gibi babamın da dedemin de çocukluk ve ilk gençlik günleri bu konakta geçmişti. (1993/ÖYS) Yanıt: E

Not: Betimleme bir anın fotoğrafını ortaya koymak idi. Bir manzaranın ya da kişinin fotoğrafı çıkarılabilir. Öyküleme tekniğinde ise anahtar kavram kameradır. Birbirini takip eden durum ve olaylar ancak kamera ile tespit edilip aktarılabilir. Öyküleme tekniğinde eylemlerin, olayların devamlılığı söz konusudur.

98
Açık Öğretim Lisesi / AÖL (Açık Öğretim Lisesi) Ders Notları-Dil Ve Anlatım 3
« Son İleti Gönderen: D®agon 19 Şubat 2021, 03:58:04  »

İnsan hayatı, bir toplumun içinde mevcuttur. Bu toplumda her an insanlarla iletişim içindeyiz. Konuşurken, yazarken, bakarken ve hâsılı her zaman bir iletişimle, bir sunumla karşı karşıyayız. Lokantayı seçerken bile garsonların servisine dikkat ederiz. Garsonun dış görünüşü, işteki ustalığı, müşteriye karşı tavrı o lokantayı seçmemizde birinci derecede etkilidir. Yemekler çok güzel ve kaliteli olabilir; ancak onu sunan bunu gerektiği gibi sunmuyorsa yani kendisi bal; yüzü sirke satıyorsa, yemekler ne kadar kaliteli olsa da asla bir daha orayı tercih etmeyiz.
Öğretmenlerimiz derslerde cd, vcd, tepegöz, slayt, internet, bilgisayar gibi teknolojilerden yararlanırlarsa; dersi daha iyi sunmak için gayret ederlerse bizim dersi daha iyi anlamamızı sağlarlar.
Sonuç olarak hayatımızın her köşesinde karşılaştığımız sunum konusunu bilmek ve en etkili biçimde kullanmamız gerekir.

Bilgileri yenileyen, pekiştiren, hatırlatan, önemli nokta/an öne çıkaran; bir çalışma sonucunu açıklayan; laboratuar araştırmalarını sunan, anket sonuçlarını ifade eden; önemli olay ve olguları dile getirmek üzere yapılan konuşmalara sunum adı verilir.
Sunumda amaç; bilgileri yenileme, araştırma ve anket sonuçlarını değerlendirme, bilime katkıda bulunmadır. Sunumlarda dinleyici kitlesinin, konuya ilgi duyan kişilerden oluşur ve sunumda eldeki teknik imkânlardan yararlanmaya özen gösterilir


Sunumdan önce yapılması gerekenler

Sunumu yapan kişinin sunumdan önce bazı noktalara dikkat etmesi gerekir.

Öncelikle bir konu seçilmelidir. Bu konu güncel olmalıdır.

Sunumun hazırlığında bol ve değişik kaynaktan yararlanmak faydalıdır.

Sunum yerinin daha önceden görülmesi gerekir.

Prova yapma, kullanacağı malzemelerin kontrolü sunumu yapan kişinin amacına ulaşmasında yararlı olacaktır.


Sunum sırasında yapılması gerekenler

Sunum esnasında ciddi, ağırbaşlı, temiz ve derli toplu görünüm önemlidir.

Sunum yapacak kişi konuşma anında ses tonuna, jest ve mimiklerine, sahneyi veya kürsüyü rahat kullanmaya özen göstermelidir.

Konuşmacının dinleyicilerle, başta bakışlar olmak üzere, vücut diliyle iletişim kurması daha etkili olur.

Konuşmacı ses ve kelimelerin doğru telaffuza özen göstermesi gerekir.

Sunumda, bilgisayar, cd, disket, projeksiyon cihazı, slayt makineleri, mikrofon gibi teknolojik araçlardan faydalanabiliriz.

Görsel malzemenin en az espri kadar konuşmanıza ilgi ve tat katacağını unutmamalıyız.


Görsel malzemenin kullanılış amacı:
Dinleyicilerin verilen bilgileri iyi algılamaları için
Fikirleri, kavramları vb. anlatırken zaman kazanmak için
Yanlış anlamalardan kaçınmak için
Fikirleri sağlamlaştırmak için
Tat ve espri katmak için
İyi hazırlanmış görsel malzemeyi, konuşmacı konuyla güzel ve uyumlu bir şekilde kullandığı zaman başarılı olur. Aksi durumlarda görsel araçlar dinleyicinin dikkatini dağıtabilir. Başka konuşmacı görsel malzeme kullanıyor diye değil, sizin konuşmanız görsel malzeme gerektiriyorsa kullanmalısınız.
Rakamlar, söylendiklerinde anlaşılmaları güç şeylerdir. Görsel olarak sergilendiklerinde daha kolay anlaşılır. Konuşmada; %55 görüntü, %38 ses, %7 sözler etkili olduğuna göre buradan slaytın önemi daha iyi ortaya çıkar. Bu yüzden sunum esnasında, slâytlarda, konunun önemli yönlerini belirten özlü, açık ve etkili ifadeler yer almalıdır. Slâyt metinlerini dinleyiciler dikkatle okurlar. Slâytlarla konuşma eş zamanlı olarak verilmelidir.

Sunumda, gerektiğinde daha önce hazırlanmış bazı belgeler, grafikler ve şekiller kullanılabilir. Malzemeleri bir başkası kullanacak ise konuşmacı ile malzemeleri kullanan kişi arasında uyum kaçınılmazdır.

Sunumda gereksiz ayrıntılara girilmemesi gerekir.

Sunum sonrasında yapılması gerekenler

Sunum yapan konuşmacı sunumdan sonra dinleyicilerin soru sormalarına müsaade etmelidir.

Konuşmacı sorulan sorulara tartışmaya girmeden doyurucu,açık ve net cevaplar vermelidir.


2.TARTIŞMA

Bilgi, paylaşarak çoğalır. Eğer ilk insandan bu yana insanlar düşüncelerini birbirleriyle paylaşmasalardı doğru, iyi ve güzeli bulamazlardı. Bilimin ve teknolojinin gelişmesini de bu bilgi paylaşımına borçluyuz. Bütün bunlar da tartışmayla olur. Tartışma, bir nevi paylaşmadır. Her şeyin zıttıyla var olduğunu düşünürsek, tartışmada her düşüncenin karşıtını alarak zenginleşir. Tartışmayla analiz ve sentez yeteneğimizi geliştiririz. Kısaca tartışma olmasaydı insanlık gelişmez, hayat tekdüze, renksiz ve tatsız olurdu.

Bir sorunun tartışılarak çözülebileceğine inanıyoruz. Bir konu enine boyuna tartışılarak artıları, eksileri ortaya konur. Böylece bir uzlaşma sağlanabilir."Doğrular, düşüncelerin çarpışmasıyla ortaya çıkar." sözü, tartışmanın önemini ortaya koyan bir sözdür. İnsanlar, farklı farklı düşüncelere sahiptir. "Akıl akıldan üstündür." derler atalarımız. Buradan hareketle farklı fikirlerin ortaya konduğu tartışmalarda bizim bilmediğimiz veya farklı açıdan bakmadığımız fikirleri görme imkânı bulabiliriz. Böylece paylaşılan bu fikirler bizleri doğruya ulaştırır.

Tartışma, bir konu çevresinde lehte ve aleyhte karşılıklı düşünceleri ortaya koyma, problemlere cevap ve çözüm bulma; gerçek, doğru, iyi ve güzel olanı birlikte aramaktır. (Doğru, iyi ve güzelin zamana bağlı olduğunu unutmamak gerekir.)
Tartışmada; karşılıklı saygı ve hoşgörü, nazik, toleranslı, sabırlı olma; konuşma kurallarına, verilen zamana ve sıraya uyma amaca ulaşmada yararlıdır.
Tartışmada bir konuda edinilmiş peşin hükümlerin, önceden alınmış kesin kararların, bilineni farklı cümlelerle devamlı tekrar etmenin, konu dışına çıkmanın tartışmaya yarar sağlamayacağı açıktır.
Tartışmayı yöneten bir başkana ihtiyaç vardır. Başkanın; konuyu ortaya koyup sınırlaması; konuşmacıların konu dışına çıkmalarını, konuyla ilgisiz ve gereksiz konuşmalarını engellemesi, konuşmacıların birbirini suçlamaya yönelik konuşmalarına izin vermemesi, tartışmanın kurallarına uygun yürütülmesini ve bir sonuca ulaştırılmasını, bu sonucun da bir rapor haline getirilmesini sağlaması gerekir.

Bazı tartışmaların sonuçları yalnızca basın aracılığıyla duyurulur; bazıları ise basına ve halka açık olur. Dinleyicilerin huzurunda, dinleyiciler için gerçekleştirilen bu tartışmalarda konuşmacılar tartışma konusundaki bilgi, birikim, görgü, düşünce ve kanaatlerini halka iletirler; onları bilgilendirmeyi, yönlendirmeyi amaçlarlar. Bu tip tartışmalarda kamuoyu yaratma endişesi konuşmacı-dinleyici ilişkisini belirleyen önemli faktördür. Tartışmalar düzenleniş amaçlarına, hedef dinleyici kitlesinin zevk, kültür ve anlayışına göre değişik nitelikler kazanır.

Tartışmalarda dil, gönderme ve anlatım işleviyle kullanılır. Burada dilin çift işlevliliğinden söz edebiliriz. Mesela “Açık oturum, bal rengi, ipek böceği, karış karış, ruh bilimi, un helvası, yaban gülü. Bunların her biri birer birleşik kelimedir. Birleşik kelime, çünkü iki söz bir araya geliyor ve tek bir kavrama karşılık olu¬yor. Ama bu tek kavramı oluşturan sözlerden her biri kendi anlamını koruyor. Bunlar ayrı yazmakla bir kelime olma özelliğini yitirmez." cümleleri dilin gönderme işlevi olan cümlelerdir.
“Teşekkür ederim Sayın Başkan. Burada oturan hocalarımızın hepsi bizden oldukça büyük ve bazıları şahsen hocam oldular. Bu yüzden incitici veya kıncı şeyler söylemem tabi ki beklenemez." Cümlelerinde ise dil, anlatım işleviyle kullanılmıştır.


3. PANEL
Panel tartışma türlerinden bir tanesidir. Toplumu ilgilendiren bir konunun dinleyiciler önünde, sohbet havası içinde, uzmanları tarafından tartışıldığı konuşmalara panel denir. Açık oturum ile panel özellikleri yönüyle birbirlerine çok benzerler. Hatta bazı kitaplarda panel ile açık oturum aynı konuşma türü olarak verilir. Arada sadece üslup farkı vardır.

Panelde amaç, bir konuda karara varmaktan ziyade sorunu çeşitli yönleriyle aydınlatmak, farklı görüşlerle farklı anlayışları ortaya koymaktır.

Panelde de bir başkan bulunur. Konuşmacı sayısı 3 ile 6 arasında değişebilir. Konuşmacılar, uzmanı oldukları konunun ayrı birer yönünü ele alırlar. Konuşmalar, açık oturumda olduğu gibi başkanın verdiği sıraya ve süreye göre yapılır.

Panelin sonunda, dinleyiciler panel üyelerine soru sorabilirler. Tartışma dinleyicilere de geçerse o zaman tartışma, forum şekline dönüşür.

DİĞER TARTIŞMA ÇEŞİTLERİ

MÜNAZARA
Birer cümle halinde ifade edilen bir tezle antitezin, iki grup arasında bir hakem heyeti (jüri) huzurunda tartışıldığı konuşmalara münazara denir. Tartışmalarda yarışma kaygısı olmadığı halde, münazaralar birer fikir ve söz yarışmasıdır.
Tartışmalar için geçerli olan kurallar, münazaralar için de geçerlidir.

Bir başkan yönetiminde, jüri önünde yapılan münazarada gruplardaki konuşmacı sayısı bir ile dört arasında değişebilir. Her grup kendi grup sözcüsünü (veya başkanını) önceden belirler. Münazaranın uygulanış şekilleri arasında küçük farklılıklar olmakla birlikte grup sözcüleri sırasıyla gruptaki arkadaşları tanıtırlar ve konuyu hangi yönlerden ele alacaklarını belirtirler. Daha sonra grup üyeleri konuşmalarını yapar. Son olarak sözcüler savunmalarını yaparak münazarayı bitirirler. Jüri, konuşmacıların hazırlıklarını, savunmalarını ve konuşmadaki başarılarını göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yapar ve galip tarafı belirler. Münazaralar genellikle sınıf ortamında yapılan tartışmalardır.


BİLGİ ŞÖLENİ ( SEMPOZYUM)
Bir konunun çeşitli yönleri üzerinde, aynı oturumda, konunun uzmanı değişik kimseler tarafından (çoğunlukla akademik konularda) yapılan seri konuşmalara, bilgi şöleni (sempozyum) denir.

Bilgi şöleni, diğer konuşma türlerine göre daha ilmi ve ciddi bir sohbet havası içinde geçer. Konuşmacılar, konuyu kendi ilgi alanları açısından ele alırlar. Mesela, Yunus Emre konulu bir bilgi şöleninde konuşmacılardan biri onun yaşadığı dönemdeki siyasi gelişmeleri ele alırken; bir başkası Yunus Emre'nin şiirlerindeki insan sevgisinden bahsedebilir.
Bilgi şöleninde amaç, konuyu tartışmak değil, uzmanları tarafından olumlu ve olumsuz yönleriyle değerlendirilerek konuya bir çözüm üretmektir. Konuşmaların sonunda oturum başkanı, konuyu özetler ve çıkan sonucu dinleyicilere aktarır.

Bilgi şölenini, oturum başkanı yönetir. Konuşmacı üyelerin sayısı üç ile altı arasında değişebilir.
Üyelerin konuşma süreleri genellikle beş dakikadan az, yirmi dakikadan çok olmaz. Bilgi şöleni, konunun önemine ve uzunluğuna göre oturumlar halinde, ayrı salonlarda birkaç gün boyunca da sürebilir. Bu nitelikteki konuşmalar genellikle akademik konularda olur.

AÇIK OTURUM

Geniş halk kitlelerini ilgilendiren bir konunun, uzmanlarınca bir başkan yönetiminde dinleyici grubu önünde tartışıldığı konuşmalara açık oturum denir. Açık oturum, büyük bir salonda dinleyiciler önünde yapılabileceği gibi stüdyoya davet edilen dinleyiciler önünde veya dinleyici grubu olmadan da radyoda ya da televizyonda yapılabilir.

Konuşmacı sayısının üç veya beş kişi olarak tespit edildiği açık oturumlarda başkan önce konuyu açıklar, sonra konuşmacıları tanıtır ve sırayla söz verir. Başkanın konu hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Başkan, sırasıyla ve dönüşümlü olarak konuşmacılara sorular yöneltir, gerektiğinde kısa bir değerlendirme yapar. Tartışma boyunca tarafsız olmak, konuşmacılara verilen süreyi dengeli bir şekilde ayarlamak, tartışma kurallarının dışına çıkılmasını engellemek başkanın görevleri arasındadır.
Açık oturumun süresi konuya göre ayarlanmalıdır.



FORUM

Bir başkanın yönetiminde, toplumu ilgilendiren bir konuda, farklı gruplardan oluşan dinleyicilerin söz sırası alarak konuşma kuralları içerisinde yaptıkları tartışmalara forum denir.
Forum, panelin devamında yapılacaksa başkan, panelin süresini bir saat; forumun süresini de yarım saat olarak sınırlayabilir. Bu durumda, panelden sonra forum yapılacağı konuşmalara başlanmadan duyurulmalıdır.

Forum, toplu tartışmaların başlı başına bir çeşidi sayılmamakla birlikte, dinleyicilerin konu üzerinde da¬ha aktif ve farklı bakış açılarıyla düşünmelerini sağlar. Foruma davet edilen uzmanların görüşlerine de müracaat edilerek ortaya çıkabilecek yanlış anlayışların önüne geçilir.

Esasen forumda amaç belli kararlara varmak değil, konuyu değişik anlayışlarla, farklı boyutlarıyla ortaya koymaktır.

Forumda söz alan dinleyiciler, konuyla ilgisi olmayan özel sorunlarına değinmemelidir.

Sorular kısa, açık ve net olmalı, tartışma saygı kuralları içerisinde, kıncılıktan uzak, samimi bir hava içerisinde yapılmalı, tartışmadan beklenen amaca yardımcı olunmalıdır.


Anlatım Ve Özellikleri

DİL VE ANLATIM
1) Anlatım

Herhangi bir konu üzerinde konuşurken veya bir konu üzerine yazarken,belli bir gayeyi gerçekleştirmek isteriz.Bu gaye,bizi dinlemekte veya okumakta olanlara bilgi vermek,onları nda bizim gibi düşünmelerini,belli bir olay içinde yaşamalarını sağlamak olabilir.Duygu ve düşüncelerimizi maksadına uygun olarak dil ve anlatım kuralları içerisinde ifade etmeye “ anlatım “denir.
2) Anlatıma hazırlık

Neyi ,niçin ve nasıl anlatmak gerektiği üzerinde düşünmeden konuşmak ve yazmak tutarlı olmaz.Kişi hem konuşurken hem de yazarken düşünerek hareket etmek zorundadır.Aksi halde konudan uzaklaşabilir, amacını dışına çıkabilir ve konuyla anlatım biçimi birbirine ters düşebilir.Bu da sözlü ve yazılı anlatımda ki başarıyı engeller.
Dipnot Koyma:Yazıda geçen herhangi bir söz yada sözcükle ilgili olarak sayfa altına koyan aydınlatıcı, ek bilgiler içeren yada kaynak belirten açıklamaya dipnot denir.Yazımızı yazarken kendi birikimlerimizle birlikte başka kaynaklardan da yararlanırız.Bu kaynakları sayfaların altında dipnot olarak belirtiriz.Bu dipnotlar yazının rasgele değil, kaynaklardan yararlanarak bir emek sonucu hazırlandığını gösterir.


Dipnot Koymanın Amaçları:
Yazıda savunulan görüş ve düşüncelerin doğrulunu desteklemek
Bilgilerin kaynağını göstererek,yazanı n katkısını ortaya koymak,
Bilgilerin doğruluk ve güvenirliği ile ilgili olarak okuyucuya deneyim imkanı vermek,
İlgili konularda yazmak isteyenlere başvuru imkanı sağlamak.
Metinde yapı:Her yazı kendi düzeni ,teması ve ifade biçimiyle kendi içinde anlamı olan organik bir birliktir.
Metinde yer alan kelimeler, kelime grupları ve cümleler anlatım bütünlüğünün oluşmasını sağlayan ögelerdir.Bu ögeler anlamlı bir bütün olarak paragrafları oluşturmuş ve paragraflarda metinde anlamlı bir bütün sağlayacak şekilde bir araya getirilmiştir.
Seçilen sözcükler, kullanılan ifadeler ,hedef kitleye ve metnin yazılış amacına uygun olmak durumundadır. Toplanan bilgiler ve kişisel deneyimler de yine hedef kitleye ve metnin yazılış amacına göre düzenlenmelidir.
Metinlerde özelden genele gidilebileceğ i gibi genelden özele de gidilebilir. Ancak tutarlı bir sıra ve derecelendirmenin bulunması gerekir.Ana düşünce etrafında birleşen yardımcı düşünce, bilgi deneyim ve örnekler sebep-sonuç ilişkisine göre düzenlenmelidir.

Gözlem:Ayrıntıları fark etmeyi sağlar.İyi bir gözlemci olan yazar, bu ayrıntıları okuyucuya da hissettirir.
Gözlemlerin etkin olduğu anlatımlarda görsel ögeler öne çıkarılarak betimlemeler yapılır, akla ve düşünceye hitap eden anlatımlarda ise açıklamalı ve tartışmacı bir anlatım yapılır.
Özet Çıkarma:Bir yazıyı ya da yapıtı anlamını yitirmeden belli bir oranda daraltıp küçültmeye denir.
Özetleme, okunan bir yapıtın bellekte rasgele kalan ayrıntıları olmadığı gibi ,yapıtın kimi yerlerinden gelişigüzel alınmış cümleler topluluğuda değildir.Özetleme önemliyi önemsizden alıp özetleme işidir.
Not: Anlatıma hazırlık aşamasında bilgi toplamak , deneyimlerimizi topladığımız bilgilerle zenginleştirmek, düşüncelerimizi gruplandırmak, anlatımı türünün okuyucu ve dinleyici üzerindeki etkisini belirlemek gerekir.bilgi toplamak için okumak ,araştırmak,not almak,özet çıkarmak,alıntı yapmak gerekir.
3) Anlatımda tema ve konu

Konu:Her yapıtın bir temeli her fikrin bir dayanağı varsa ,her yazınında mutlaka bir konusu vardır.Yazı yazmaya karar veren kişi için ,her varlık,her olay,her düşünce,her mesele kısacası her şey kompozisyon konusu olabilir.
Üzerinde söz söylenilen ,fikir yürütülen yazı yazılan herhangi bir olay ,düşünce veya duruma denir.
Tema: Şiirde meydana getirilen duygu,düşünce ve hayale denir.Konudan hareketle yansıtılmak istenen duygu hali şiirin bütününe sindirilir.
Ana Fikir: Okuyucuya iletilmek istenen düşüncedir.Yazarı n, bir konuyu okuyucuya aktarma amacıyla yazmış olduğu yazının omurgasıdır.
Başlık: Yazı başlığı o yazıda işlenilmesi düşünülen ana fikrin aynasıdır.Yazı başlığı okuyanların ilgisini çekmeli,onlara tesir etmelidir.Okuyucu başlığa bakınca yazının nelerden söz edebileceğini kestirebilmelidir.


Tema ve Konu arasındaki ilişki:
Tema ,sınırlandırılıp somutlaştırılarak “konu” haline getirilir.
Tema daha özel ve somut konu ise daha geneldir.
Konu görmek ve izlemekle algılanabilirken tema daha çok kavranılır.
Not:Anlatım türü (şiir ,hikaye ,fıkra, makale… .) , dil ve konu işlenecek temaya göre düzenlenir.
4) Anlatımda sınırlandırma:

Anlatıcını tavrı ve amacı ,temanın sırlandırılmasında etkilidir.Yazar, soyut temaları kişi,zaman, ifade ,anlatım biçimi,mekan, bağlam gibi yollarla somut hale getirir.Yani anlatılan olay,kişiler ,zaman ve anlatılanlarla sınırlandırılır.

Örnek:
Anadolu’da dini-tasavvufi Türk Edebiyatı
Anadolu’da dini-tasavvufi Türk Edebiyatının bellibaşlı mutasavvufları
13.YY’ın bellibaşlı mutasavvufları
Yunus Emre
Yunus Emre’ nin şirlerinde hoşgörü
5) Anlatımın ve Anlatıcının amacı:

Üslup:İfade tarzı.Sanatçının duyuş.düşünüş ayrılığı.Her şair ve yazarın kendine göre bir üslubu vardır.
Anlatımda üslup, amaca ve muhataba göre değiştirilir;çünkü iletişim kurulan kişi yani alıcının durumuna göre ve göndericinin amcına göre iletişim kanalında değişiklik yapılabilir.
Bir konu herhangi bir amaçla yazılmışsa anlatım biçimide bu amaca göre şekillenir.
Örnek u iki hidrojen bir oksijenden oluşur.Maddenin üç halinden biridir.(bilimsel)
Su insan hayatının vazgeçilmezlerinden biridir.İnsan hayatında deyimlerin içine kadar bile girmiş olan bu madde hayatın kaynağı kabul edilir.(sanatsal)
İstanbul un en büyük sorunlarından biri olan su sorunu son yıllarda yapılan çalışmalarla çözüme kavuşturuldu.
NoT:İletiyi gönderene gönderici,iletiyi alana alıcı,göndericinin vermek istediği mesaja ileti, iletiyi gönderme şekline kanal, iletişimin gerçekleştiği ortama bağlam, alıcının iletiyi algılayarak verdiği cevaba dönüt denir.
6) Anlatımda Anlatıcının tavrı:

Aynı temada ortaya konulan metinlerin farklı olmasının sebebi,her sanatçının bakış açısının ve ifade tarzının farklı olmasıdır.Ayrıca değişen zaman ve mekan ,insanların düşüncelerinin farklılaşması,aynı temanın farklı tarzlarda yorumlanmasını da beraberinde getirir.
Yazarlar eserlerinde kişiden kişiye değişmeyen,kanı tlanabilen nesnel yargılar kullanabileceği gibi ; kişisel düşüncelerini ve duygularının ifade edeceği öznel yargılara başvurabilir.
İstanbul Türkiye’ nin en güzel şehridir.(Öznel anlatım)
İstanbul Türkiye’ nin en kalabalık şehridir.(Nesnel anlatım)
Yazarın başkasından öğrendiklerini, duydukları nı ifade etmek amacıyla gerçekleştirdiğ i anlatım dolaylı anlatım,kendi gözlemlerini ve deneyimlerini dile getirdiği her düzeydeki anlatım ise doğrudan anlatımdır.
Ahmet Haşim in şiirlerini çok seviyorum.(Doğrudan)
Ahmet Haşim Suriye de doğmuş(Dolaylı)
Yazarın metinde somut veya soyut kelimeler kullanması anlatımda somut veya soyut olması bakımından anlatımı etkiler.Somut anlatım daha çok bilimsel,soyut anlatım ise daha çok felsefi metinlerde kullanılır.
“sevgi” konusu ele alınan bir metinde konunun ele alınış biçimi soyuttur.
“televizyon”konusu ele alınan bir metinde konunun ele alınış biçimi somuttur.
Anlatıcının duyu organlarıyla anlatımı somut anlatım özelliği kazanır, bunların dışında ki anlatıcının başkalarından işittiği veya deneyimlerini ifade ettiği anlatım ise soyut anlatım özelliği kazanır.
Not:İletişimde anlatıcı ile anlatılan nesne veya konu arasında ki ilişki anlatımım öznel veya nesnel,doğrudan veya dolaylı,somut veya soyut olması bakımından anlatımı etkliler.
7) Anlatımım özellikleri

Duygu ve düşüncelerin açık ve net bir şekilde anlatılması gerekir.Anlatı lacak hal ve olay ,betimleyecek görüş ve sezgi,dile getirilecek duygu ve düşünce anlatıcının zihninde açık ve net biçimde belirlenmelidir. Anlatılacak ,betimlenecek hususlar,dilin bilinen ve kabul edilen kurallarına uyularak düzenlenmek zorundadır.
Akıcı bir metinde cümleler ,gereksiz ve anlaşılması güç ifadelerden arındığı için metnin anlaşılması daha kolaydır.
Yalın bir metinde ifadenin sade, gösterişsiz ,kısa ve kesin olması metni okuyan herkesin anlamasını sağlar.
NoT öylenişi zor seslerin kullanılması,ses düzeyinde,arka arkaya sert ve yumuşak hecelerden meydana gelmiş sözcüklerin kullanılması sözcük düzeyinde;sözcü k tekrarları ve aynı anlama gelen sözcüklerin bir arda kullanılması, cümle düzeyinde;cümlelerin dil ve düşünüş yönünden sağlam bir bütünlük oluşturması paragraf düzeyinde akıcılığı bozar.Açık olmayan yazılarda anlatım kapalıdır.
8) Anlatımın oluşumu

Bir metinde dil öğelerinin dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesine “bağlaşıklık” (dil bilgisi bağlantısı) denir.
Ya biz yolumuz – un son–u–n-a var-madan gece olursa!
Verilen cümledeki dil öğeleri dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesiyle bağlaşıklık sağlanmıştır.
Bir metin yalnızca dil bilgisi kurallarına göre düzenlenmez.Dil öğelerinin ifade ettikleri husus ve durumlar arasında anlam bağıntıları da vardır.Bu anlam bağıntılarına bağdaşıklık denir.Kelimelerin yeni bir anlam ifade etmek için yan yana getirerek oluşturduğu söz gruplarına bağdaştırma denir.
Dil tek tek kelimelerle konuşulmaz.Bir kavramı anlatması için birden fazla kelime yan yana getirilerek bir şey anlatılır.”Ben dergiye yetiştirmek için gün boyu evde zorlukla bir hikaye yazdım”cümlesindeki dil öğeleri (Ben ,dergi, yetiştirmek ,için ,gün boyu ,ev, zorlukla ,bir hikaye ,yazmak) arasında anlam ilişkisi vardır.”Hikaye “yazılan bir şeydir.Bir “yer”de yazılır mesela “ev”de …Öylesine de yazılabilir bir yere “yetiştirmek için “de yazılabilir.Yetiş tirilecek yer bit matbaa,arkadaş ,öğretmen ,okulda olabilir bir “dergi” de olabilir.Yazarken “zorluk”da çekilebilir ,kolaycada yazılabilir.İşte bu cümleyi oluşturan on bir kelimenin bir merkezde anlamlanmasına “ bağdaştırma” denir.
Bağdaştırmalar, dilde yaygın olarak kullanılan ifadelerle oluşabildiği gibi birbiriyle uyuşmayan kelimelerden de oluşabilir.

Çalı demeti Korkunç kıyafet
Ekili tarla Alışılmış Manyak film Alışılmamış
Kurumuş göller Bağdaştırma Masun bir ıssızlık Bağdaştırma
Kelime ,kelime grupları yada cümlelerin metinde bulunduğu yere bağlı olarak farklı anlamlar kazanmasına “bağlam” denir.
Arabam sıfırdır bir sorun çıkarmaz. “sıfır”kelimesi cümlelerde
Öğrencilerimden üç kişi sıfır aldı. kullanışına göre anlam kazanır.


9) Anlatım türlerinin sınıflandırılması

İletişime katılan ögeler(gönderici, alıcı,ileti, kanal ,bağlam),alıcıda uyandırılmak istenen etki (konu,tema)ve anlatıcının konu veya nesne karşısındaki tavrı(üslup,anlatı m)anlatım türünü belirler.
Bir anlatımda amacımız heyecanlandırmak ise o şeyi olay veya olaylar yoluyla okuyanları adeta olayı yaşayacak bir şekilde hikaye ederiz.Okuyanları bir hayal vasıtasıyla ilişkilendirmek, o şeyi gözleri önünde canlandırmak istiyorsak, sanatlı, imalı ifade kullanarak onu bir tablo gibi canlandırarak betimleriz.Amacımız ise sanatsız ve açık bir ifadeyle doğrudan doğruya anlatma yolunu tercih ederiz.Verilen bilgi ve haberler konusunda okuyanları inandırmak istiyorsak amacımızı ispat ve delillerle ifade ederiz.

Anlatım türleri

• Öyküleyici anlatım
• Betimleyici anlatım
• Göstermeye bağlı anlatım
• Öğretici anlatım
• Açıklayıcı anlatım
• Kanıtlayıcı anlatım
• Tartışmacı anlatım
• Coşku ve heyecana bağlı anlatım
• Destansı anlatım
• Acı ve hüzün verici anlatım
• Düşsel anlatım
• Mizahi anlatım
• Emir edici anlatım
• Söyleşmeye bağlı anlatım
• Gelecekten söz eden anlatım …vb
Not: Hikayede, betimleyici-öyküleyici anlatım
Makalede, kanıtlayıcı-açıklayıcı anlatım kullanılır.

99
Açık Öğretim Lisesi / AÖL (Açık Öğretim Lisesi) Ders Notları-Dil Ve Anlatım 2
« Son İleti Gönderen: D®agon 19 Şubat 2021, 03:56:26  »
*Dil ve Anlatım 2 Ders Notları*
Sözcük (Kelime) Bilgisi Ünitesi : Sözcükte Yapı
A. SÖZCÜKTE YAPI
KÖK: Bir sözcüğün anlamı ve yapısı bozulmadan parçalanamayan en küçük parçasıdır.

Kelimenin kökünün, kelimenin tamamı ile ilgili olmalıdır. Örnek: “Okul” kelimesinin kökü, “oku” fiilidir. Fakat bu kelimede “ok” kısmı da bir anlam taşır. Ama okul ile ok arasında bir ilgi yoktur.

Kökler iki çeşittir:
1. İsim Kökleri
2. Fiil Kökleri
1. İSİM KÖKLERİ: İsim kökleri cümle içinde “isim, zamir, zarf, sıfat, edat, bağlaç ve ünlem” göreviyle kullanılabilir.
Örk: göz,ev,yol,güzel…

2. FİİL KÖKLERİ: Hareketleri, işleri anlatan köklere denir. Örnek: Gel-, otur-, ver- ...

* Sesteş (Eşsesli ) Kökler: Kullanıldığı cümleye göre hem isim, hem fiil olabilecek köklere denir. Örnek: Yaz, kız, geç...

* Kökteş (Ortak ) Kökler: Kullanıldığı cümleye göre hem isim, hem fiil olabilecek köklere denir. Örnek: boya, güven, barış…

NOT: Sesteş köklerle kökteş kökler birbirine benzer. Ancak sesteş köklerde sözcükler arasında hiçbir anlam bağlantısı yokken kökteş köklerde sözcükler arasında anlam bağlantısı vardır.

EKLER:

EK: Köklere getirilerek onların anlamlarını tamamlayan veya değiştiren parçalara ek denir. Ekler, tek başlarına anlamsızdır.

Köklere getirilerek anlam kazanır. İki çeşit ek vardır:

1. Çekim Ekleri
2. Yapım Ekleri

1. Çekim Ekleri:
Eklendiği kelimenin anlamını ve türünü değiştirmeyen, sadece cümledeki durumlarını belirten eklere denir.

a) İsim Çekim Ekleri:
İsimlere getirilen eklerdir.

* İyelik ekleri: Eklendiği ismin karşıladığı varlığın kime veya neye ait olduğunu bildiren eklere denir.
Tekil Kişiler: Kitab-ım
Kitab-ın
Kitab-ı, araba-sı
Çoğul Kişiler: Kitab-ımız
Kitab-ınız
Kitap-ları

* Hâl ekleri:
İsimlere gelerek onların durumlarını bildiren eklerdir. Durum ekleri olarak da adlandırılır.

İsmin Yalın Hâli (Yalın Durumu):
Belirli bir eki yoktur. Hiç ek almayan veya hal ekleri dışındaki ekleri alan isimler yalın haldedir. (Ev, evim, evler…)
İsmin –i hâli (Belirtme Durumu):
Ekleri, -ı, -i, -u, -ü ‘dür. (Ev-i, kalem-i)
İsmin –e hâli (Yönelme Durumu) : Ekleri –e, -a’dır. (Ev-e)

İsmin –de hâli (Bulunma, kalma durumu):
Ekleri –de, -da , -te, -ta şeklindedir. (Evde, okulda...)
İsmin –den hâli (Çıkma, Ayrılma Durumu):
Ekleri, -den, -dan, -ten, -tan şeklindedir. (Evden, okuldan...)

* Tamlama ekleri:
İsim tamlamalarında kullanılan –ın, -in, -un, -ün ve –ı, -i, -u, -ü ekleridir. (Ali’nin defteri, okulun duvarı...)

* Çoğul ekleri:
İsimlere gelerek onların sayısını çoğaltan –lar, -ler ekleridir. (Evler, okullar...)

* Eşitlik eki:
"-ca,--ce" biçimindedir.
Sence bu doğru mu? Çocukça davranma

b) Fiil Çekim Ekleri:
Fiillere getirilen eklerdir.

* Kip ekleri:
Fiillerin yapılış amacını ve zamanını bildiren eklere denir. (Gelmiş, gelir, gelecek...)

* Kişi ekleri:
Fiillere, kip eklerinden sonra gelerek o işi kimin yaptığını belirten eklere denir. (Geldi-m, okudu-n...)

* Olumsuzluk eki:
Fiil köküne getirilerek onu olumsuz yapan “-me,-ma” ekidir. Örk: gel-me-dim bak-ma-mış

2. Yapım Ekleri:

Eklendiği köklerden yeni kelimeler türeten eklere denir. Yapım ekleri eklendiği kök veya gövdelerin her zaman anlamını, bazen de hem anlamını hem de türünü değiştirir.

Yapım Ekleri:
*İsimden isim yapan ekler: Gözlük, gecelik
*İsimden fiil yapan ekler: top-la-, dar-al-
*Fiilden fiil yapan ekler : : giy-i-n-, kır-ı-l-
*Fiilden isim yapan ekler: dal-gıç, öğren-ci

GÖVDE: Ad veya eylem köklerine getirilen yapım ekleriyle oluşan bölüme gövde denir.
Örnek: Uç-ak, göz-lük, ev-ci,uyu-t-...

EKLERLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLER:

1)Türkçede dört çeşit –ı, -i, -u,-ü vardır. Bunların farkı cümlelerden anlaşılır.
Ev-i yandı (İyelik eki – tamlanan eki)
Ev-i yıktılar (Hâl eki)
Gez-i, yaz-ı (Yapım eki)

2) İyelik ekleri ile kişi ekleri karıştırılmamalıdır. İyelik ekleri sadece isimlere gelir.
(Ev-i-m... İyelik eki), (Geldi-m... Kişi eki)

3) Türkçede –ım, -im, -um, -üm ekleri hem iyelik eki, hem kişi eki, hem ek-fiil, hem de yapım eki olarak kullanılabilir:
İç-im kan ağlıyor (İyelik eki)
İstediğin parayı vereceğ-im (Kişi eki)
Bugün dünden daha iyiy-im (Ek-fiil)
Gözlerin bir iç-im su... (Yapım eki)

4) –lar, -ler ekleri bazen çoğul eki, bazen kişi eki, bazen de yapım eki olarak kullanılabilir:
Ev-ler şimdi daha güzel (Çoğul eki)
Dün bize geldi-ler (Kişi eki)
Kemal-ler yarın bize gelecek (Yapım eki)

YAPILARINA GÖRE SÖZCÜKLER

1. Basit Sözcük:

Hiç ek almayan veya yapım ekleri dışındaki ekleri almış olan sözcüklere denir.
Ev, yol, git, otur, evler, evi....

2. Türemiş Sözcük:

İsim veya fiil köklerine çeşitli yapım ekleri getirilerek oluşan sözcüklerdir. Evli, yolluk, gergin, başla, ...

3. Birleşik Sözcük:

İki veya daha fazla kelimenin birlikte kullanılmasıyla oluşan sözcüklerdir.

a) Birleşik İsimler:

Birleşik isimler değişik şekillerde oluşur. Bazıları isim tamlamalarının kaynaşmasıyla, bazılarının da sıfat tamlamalarının kaynaşmasıyla oluşur:

a) Anlamsal Kuruluşlarına Göre Birleşik İsimler:

* Her iki sözcük de gerçek anlamını yitirebilir:
Saksıdaki hanımeli mi?
Kuşburnu içer misin?

* Sözcüklerden yalnız biri anlamını yitirmiş olabilir:
Şu yeryüzünde ne insanlar var.

Not: Sözcükler birleşirken sözcüklerden bir dahi gerçek anlamını yitirirse birleşik sözcük bitişik yazılır.

* Her iki sözcük de gerçek anlamını koruyabilir:
Kuzeybatı ya gideceksin.
Bu ayakkabı ne kadar?

b) Biçimsel Kuruluşları (Yapılışları) Bakımından Birleşik İsimler:

* İsim tamlaması yoluyla:
Batık denizaltı çıkarıldı.
Saksıdaki aslanağzı mı?

* Sıfat tamlaması yoluyla:
Sen ne kadar açıkgöz birisin?
Sivrisinek bataklıklarda çok olur.

* İki çekimli fiilin kaynaşması yoluyla:
Sen ne kadar vurdumduymaz bir insansın.
Bu çekyat eskimiş

* Bir isim ve bir çekimli eylemin birleşmesi yoluyla:
Bu gecekondular ne zaman yapılmış?
Yemekte yine imambayıldı vardı.

* Bir isim ve bir fiilimsinin birleşmesi yoluyla:
Hemen bir cankurtaran çağırın.
Ağaçkakan yine yaptı yapacağını.

* Yansıma kökenli sözcüklerin birleşmesi yoluyla:
Yine dırdır edip duruyor.
Bu şakşakçılar da çok oldu artık.

b) Birleşik Fiiller:

İki ya da daha çok sözcüğün bir araya gelerek oluşturdukları fillere denir.3 türlüdür:

1-Yardımcı Eylemle Kurulan Birleşik Fiiller:
İsim+Yardımcı Eylem (et, eyle, ol, kıl, buyur)

Örnek: Büyük küçük herkese yardım ederdi.
selam eyle-,mutlu ol-,nazar kıl-,emir buyur-

* Ses düşmesi veya ses türemesi olduğunda bitişik yazılır.
Kahrolmak, emretmek, sabretmek, affolmak, zannetmek…

NOT: Bazı durumlarda “etmek-olmak” yardımcı eylemleri tek başına kendi anlamında da kullanılabilir. Bu durumda yardımcı eylem olmaktan çıkar.
Benim de bazen hayallere daldığım olmuştur.
Bu ev söylendiği kadar etmez.

2-Kurallı Birleşik Filler:

Bir fiil kök veya gövdesi ile kalıplanmış bir fiilin bir ekle birleşip bir araya gelmesiyle oluşan fiillerdir.
FİİL+FİİL şeklinde kurulur.

* YETERLİLİK FİİLİ:
Fiil + e bilmek --- sevebilmek, konuşabilmek (Olumsuzu) Sevememek, Konuşamamak

* TEZLİK FİİLİ:
Fiil + i vermek --- Bilivermek. söyleyivermek (Olumsuzu)
Bilmeyivermek, söyleyivermemek

* YAKLAŞMA FİİLİ:
Fiil + e yazmak --- Düşeyazmak, Kırılayazmak (Olumsuzu) Yoktur.

* SÜREKLİK (SÜREKLİLİK) FİİLİ:
Fiil + e durmak, e gelmek, e kalmak= gidedur, süregel, bakakal, (Olumsuzu) Yoktur.

3- Anlamca Kalıplaşmış-Kaynaşmış Birleşik Filler:

Deyim halindeki fillerdir, isim soylu sözcükle fiil birleşir. Bazen biri bazen hepsi anlamını yitirir.
Göz koymak, omuz omuza vermek, yüreği hoplamak, eli ayağa dolaşmak, boy ölçüşmek, başvurmak.
Sınıf çok konuşuyordu, öğretmenin sabrı tükendi.




2. ÜNİTE V CÜMLE (TÜMCE) BİLGİSİ
A. CÜMLENİN ÖGELERİ
. Sözcüklerin her birinin bir anlamı olmasına rağmen bir yargı ifade etmezler. Bir duygu, düşünce ve istekler yargı ifade eden cümlelerle dile getirilir.
“Traktör hiç durmadan köyden çktı.Biz de ardısıra yürüyorduk.Toprağı nasıl süreceğini merak ediyorduk.” cümlelerinde bir yargı bulunmaktadır.Bir dil çeşitli birimlerden oluşur. Bunların başında ses, hece, sözcük, tamlama ve sözcük grupları gelir. Bu sözcüklerin her birinin kendi başına bir anlamı ya da görevi vardır. Ancak bunlar dilde iletişim kurmada yeterli olamazlar.İletişim aracı olması için dil birliklerinin bildirme, belirtme, yaptırma görevlerinin olması gerekir.
Yukarıda belirtilen birimlerden ses, hece, sözcük, tamlama ve sözcük grupları dilin bildirme, belirtme ve yaptırma görevlerini gerçekleştirmeye yetmez. Yani bir iletişim aracı olarak kullanılmaz. Ancak bu birimler bir düzende belli kurallar içerisinde sıralanır ve bir yargı belirtirse bir anlam taşır.Bu özelliğiyle cümle bir yargı bildiren anlamlı en küçük birimdir. Sözcüklerin elbette tek başlarına bir anlamları vardır. Bir duygu, düşünce veya bir kavramı karşılarlar.Ancak bir duygu, düşünce ve isteği karşımızdakine anlatma, iletme gücünde değildir. Bu bakımdan dil birimlerinin bir düzende sıralanması ve bir veya birkaç yargıyı içermesi gerekir.

Bu açıklamalar ışığında cümle şöyle tanımlabilir:
Bir veya birden fazla yargıyı içeren düşünce, istek belirten dil birimine cümle denir.
Bir cümlede anlam, anlatım ve yargı birliği vardır. Cümlede anlam birliği duygu düşünce ve isteğin tam olarak bildirme gücünden; anlatım birliği, anlatımın tek kalıbı oluşundan; yargı birliği yargı bildiren bir dilbirliği oluşundan kaynaklanır. Cümlede sözcük sayısı sınırlı değildir. Bu sayı konuşan ya da yazan kişinin isteğine göre değişir. Ancak tek sözcükten oluşan cümler de vardır.
“Ahmet İstanbul’dan geldi mi? “ sorususuna cevap olarak verilen “Geldi.” Tek sözcüklü bir cümledir.
Cümlenin ögeleri
Türkçe cümlelerde dört öge bulunur:
1. Yüklem
2. Özne
3. Nesne (Düz Tümleç)
4. Tümleç
Bu ögelerden cümlede mutlaka bulunması gereken yüklem ile öznedir. Bunlara cümlenin temel ögeleri denir. Nesne ve tümleçler cümlenin anlamını tamamlayan (tümleyen) yardımcı ögelerdir. Cümlede yukarıda belirtilen ögeler gelişigüzel sıralanmaz. Ögelerin kullanım amacına aykırı olarak sıralanması cümlenin anlatım gücünü zayıflatır ya da ters anlamlara yol açabilir.Cümlede bu ögeler belirli ilkelere göre sıralanır.
Bunlar:
a. Türkçenin cümle yapısında temel ögeler sonda bulunur; yardımcı ögeler daha önce gelir. Yüklemin sonda bulunuşu düz cümle için geçerli bir kuraldır. Devrik cümlelerde yüklem, başta, ortada bulunabilir.
b. Türkçe cümlelerde anlamı özellikle belirtilmek istenen ögeler yüklemin yanında bulunur. Bu öge cümle vurgusu ile belirtilir.
“Ahmet İstanbul’dan dün geldi.” Cümlesinde zaman anlamı; “Ahmet dün İstanbul’dan geldi. “ cümlesinde ise yer anlamı öne çıkartılmıştır.

1. Yüklem
Yüklem cümlede eylem oluş, durum istek, bir hareket bildiren dil bilgisi birliğinin görev adıdır. Cümlenin temel ögesidir; tek başına bile olsa cümle oluşturabilir. Özenin yaptığı işi, öznenin durumunu oluşununu belirler, yargıyı üzerinde taşır. Yüklem olmadan cümle kurulamaz.
Etrafına bakına bakına gitti. Gelen gidine rahmet okutur. cümlelerinde gitti, okutur fiilleri birer yüklemdir. Cümlede, heceler, ekler, isimler,isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, zamirler edatlar ve söz grupları yüklem olarak kullanılır.

2. ÖZNE
cümlelerde eylemi yapan bir varlık bulunmaktadır. Bunlar öznedir. Cümlede yüklemin bildirdiği, oluş ve hareketin yapıcısı ya da durumun göstericisi olan cümle ögesine özne denir. Özne cümlede sözcüklerin görev adıdır. Yüklem gibi özne de cümlenin temel ögesidir. Tek sözcükten oluşan cümlelerde dahi özne vardır. Fiillere eklenen kişi ekleri öznenin kim ya da ne olduğunu bildirir.
“Okudum.” cümlesinde, (oku-du-m) – du zaman ekinden sonra gelen -m eki (ben) Okudu-n (sen), okudu (o), okudu-k (biz) okudu-nuz (siz), okudu-lar (onlar) ekleri özneyi gösterir.
Özneler isim soylu sözcüklerdir.
Özneler çeşitli türlere ayrılır.
a. Gerçek Özne: Eylemle biten cümlelerde, etken çatılı fiil (eylem) cümlelerinde gerçek özne bulunur.
“Ahmet Efendi bahçeyi yapraklardan temizledi.” cümlesinde Ahmet Efendi gerçek öznedir.Temizleme işi Ahmet Efendi tarafından yapılmıştır.
“Bu işten sen zararlı çıkacaksın.” cümlesinde gerçek özne “sen” dir.
b. Gizli özne: Cümlede adı açıkça belli olmayan, yüklemden hareket ederek çıkartabildiğimiz özneye gizli özne denir.
“Bahçeyi yapraklardan temizledi.” cümlesinde bahçeyi yapraklardan temizleyen açıkça belli değildir. Kim temizledi sorusuna (O) temizledi cevabını alırız cümlenin özneleri o’dur.
c. Sözde özne: Edilgen çatılı fiil (eylem) cümlesiyle, edilgen çatılı filimsilerle (eylemsilerle) kurulu isim cümlelerinde öznenin yerini tutan nesneye sözde özne denir. Ancak belirtisiz nesneler sözde özne olabilir. Belirtili nesneler sözde özne olamazlar.
“Pencereyi açarken cam kırıldı.” cümlesinde kırılan ne sorusunun cevabı olan “cam” sözde öznedir. Camı kıran kişi, varlık belli değildir. Ancak ortada bir oluş “camın kırılması” vardır. “Parkın ağaçları kesilmiş.” cümlesinde “parkın ağaçları” sözde öznedir. Ortada bir kesilme eylemi vardır, ancak bunu yapan belli değildir. Bu tür cümlelerde nesne konumundaki varlıklar özne görevindedirler.
ç. Örtülü özne: Edilgen çatılı eylemlerle kurulu cümlelerde bir yardımcı sözcük aracılığıyla belirilen özneye örtülü özne denir.
Odalar, gerçi şehirde bulunan tuluat kumpanyası tarafından tutulmuştu. Reşat Nuri Güntekin
Yukarıdaki cümlede “odalar” sözde özne “şehirde bulunan tuluat kumpanyası” örtülü öznedir. Tutulma işini yapan kişi (kişiler)dir.
“Kar yüzünden yollar kapandı.” cümlesinde yollar sözde özne, kar örtülü öznedir.
d. Ortak özne: Sıralı cümlelerde birinde bulunan diğerlerinde bulunmayan ve hepsiyle ilgili olan özneye ortak özne denir.
Asker başını çevirdi, işi anladı ve yere atladı. cümlesinde asker ortak öznedir. Başını çeviren, işi anlayan ve yere atlayan kişi askerdir.
Türkçede isimler, sıfatlar, tamlamalar, zarflar, zamirler vb. cümlede özne olarak kullanılır.
Cümlede özneyi bulmak için yükleme kim ve ne soruları sorulur.

3. NESNE (DÜZ TÜMLEÇ)
İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır. cümlesini inceleyiniz.
Yukarıdaki cümlede batırılacak olan varlık iğne ile çuvaldızdır. Bu sözcükler nesnedir.
Nesne yüklemden etkilenen, yüklemin etkisini üzerine alan ya da herhangi bir niteliği gösteren cümle ögesidir. Nesnenin bulunduğu cümlede bir etkilenme vardır; bu etkilenme nesneyle belirtilir.
Yukarıdaki cümlede batırılacak olan varlık iğne ile çuvaldız bu cümlenin nesneleridir.
“Ağaçlardan çınarı çok severim.” cümlesinde sevme eyleminden etkilenen varlık “çınar” cümlenin nesnedir.
Nesneler yapıları bakımından belirtili ve belirtisiz nesne olmak üzere iki türlüdür.
a. Belirtili nesne: Geçişli fiillerle (eylemlerle) kurulan cümlelerde -i durum eki almış olan nesnelere belirtili nesne denir.
Bundan evvelki mektuplarını ehemmiyetle okudum. cümlesinde evvelki mektuplarını isim tamlamalarından -nı/-ni (-ı/-i) durum ekini
almıştır.
“Boğaz köprüsünü hiç görmemişti. Bahçedeki ağaçları budadı.” cümlelerinde “köprüsünü, ağaçları” kelimeleri cümlelerin belirtili nesneleridir.
b. Belirtisiz nesne: Geçişli eylemlerle kurulu cümlelerde yalın durumda bulunan nesneye beliritisiz nesne denir. Belirtisiz nesnelerde -ek bulunmaz. Anlam bakımından belli olmayan bir varlığı ya da niteliği gösterir. “Köye akşamdan haber gönderdik.” cümlesinde gönderilen haber yalın durumdadır ve cümlenin belirtisiz nesnesidir. Burada belirli bir haber ifade edilmemektedir.
“Sonunda beklediğimiz mektup geldi.” cümlesinde mektup yalın durumda olup cümlenin nesnesidir.Cümlede nesneyi bulmak için neyi/ neleri, kimi/kimleri soruları sorulur.

4. TÜMLEÇ
Cümlenin anlamını türlü yönlerden zaman, nicelik nitelik yer, yön, soru yönelme, bulunma, çıkma bakımlarından belirleyen, sınırlayan anlamı daha belirginleştiren ögelere tümleç denir. Tümleç sözcüğünün anlamı da tümleyen demektir. Tümleçler anlam yönünden yüklemle bağlantılıdırlar. Tümleçler cümlenin yardımcı ögeleridir.
Aşağıdaki cümlelerin nesnelerini bulunuz. Türlerini söyleyiniz.
* Kapıyı hızlı hızlı vurdu.
* Gittiği yerde iyiyi doğruyu, güzeli ve geleceği anlatmıştı.
* Radyoda kalın bir ses anlaşılmaz bir şeyler söylüyordu.
b. Zarf Tümleci: Yüklemin anlamını zaman durum nitelik, nicelik, yer, yön ve soru ilgisiyle belirleyen, anlamı sınırlayan tümleçlere zarf tümleci denir. Zarf tümleçleri cümlenin anlamını zaman yönünden tamamlıyorsa zaman zarf tümleci, yer bakımından tamamlıyorsa yer zarf tümleci, nitelik yönünden tamamlıyorsa hâl zarfı tümleci adını alırlar.
“Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece.” Gündüz gece (zaman) zarf tümlecidir.
“Avcı Süleyman yürüye yürüye, dik bir kayalığın dibine vardı.” Cümlesinde yürüye yürüye (hâl): zarf tümlecidir. Dik bir kayalığın dibine dolaylı tümleçtir.
“Kapı hızlı hızlı vuruldu.” cümlesinde hızlı hızlı (hâl) zarf tümlecidir.
Zarf tümleçleri yalın durumda (ek almadan) ya da ismin -e, -de, -den ekleri alarak kullanılabilirler.
Cümlede zarf tümleçlerini bulmak için yükleme nasıl, ne zaman, vb. soruları sorulur.
c. Edat Tümleci: Edatlardan ya da başka dil birliklerinden oluşan cümleye araç, benzerlik, ilgi, eşitlik, nedenlik vb. katan cümle ögesine edat tümleci denir. Tümleç türleri şunlardır:
a. Dolaylı Tümleç: Yüklemi yer, yön, bulunma, çıkma vb. yönlerden tamamlayan cümle ögesine dolaylı tümleç denir. Cümlede dolaylı tümleçler -e, -de, -den, durum eklerini alırlar. Cümleyi anlam yönünden güçlendirirler, belirginleştirirler. Her zaman bulunması zorunlu değildir.
“Naim Efendiler bu yaz Kanlıca’ya taşınmadılar.” cümlesinde Kanlıca’ya (yer belirttiği için) dolaylı tümleçtir.
“Samsun’dan Erzurum’a vardık.” cümlesinde Samsun’dan Erzurum’a dolaylı tümleçtir.
“Bir tatar yolda koşuyordu.” cümlesinde “yolda” dolaylı tümleçtir.
Cümlede dolaylı tümleci bulmak için yükleme nereye, nereden, kime, kimden kimde vb. soruları sorulur.
şu cümlelerdeki dolaylı tümleçleri gösteriniz.
* Bu kitabı İngilizceden çevirmişler.
* Mağaranın içinde Kalafat, kıpkırmızı lekelerle sular içinde hâlâ karides avlıyordu.
Kuş artık korkunç ve garip bir karanlıkta uçuyordu.
Artık hayatla barıştım.
Ağaçların sık yeşil yaprakları, elektrik ışıkları ile parlıyor.
Önümden trenler gelir gider
Demir yolu ta Erzurum’a kadar.
Yukarıdaki cümlelerde hayatla, ışıkları ile Erzurum’a kadar, sözleri edat tümlecidir.

B. CÜMLENİN YAPISI
Bir yargı birimi olarak cümleler yapıları bakamından yalın (basit) birleşik, sıralı ve bağlı cümle olmak üzere dört türe ayrılır.
a. Yalın (Basit) Cümle: Bu cümlelerde tek yüklem ve tek yargı bulunur. Yüklem ya çekimli bir fiil ya da ek fiil ile çekimlenmiş isim soyundan bir sözcüktür. Bir tek duygu, düşünce ve isteği yargıya bağlayan cümlelere yalın cümle denir.
“Okudum.” “Öğrenciyim.” Akşam geldik.” cümlelerinde bir yargı bulunduğu için yalın cümledir. Yalın cümleler bir tek sözcükten oluşabileceği gibi, daha fazla sözcükten de oluşabilir. Önemli olan sözcük sayısı değil cümlenin yargı içermesidir.
“Ahmet nereye gitti?” üç sözcükten oluşan bir soru cümlesidir. Bu soruya karşı verilen “Bilmiyorum.” cevabı tek sözcükten oluşan bir cümledir.
“Biz hâlâ cilalı adam devrinin çelisini dolduruyoruz.” (Falih Rıfkı Atay) cümlesinde bir yargı bulunmaktadır.
Yalın cümleler her zaman yüklemle bitmez. Yüklemi isim ya da isim soyundan olan cümleler de vardır.
“Günümüzde medeniyet ölçüsü kültür, sanat ve teknikte üstünlüktür.” cümlesindeki “üstünlük” isim soyundan bir yüklemdir.

b. Birleşik Cümle: Birden çok duygu, düşünce ve isteği, yani birden fazla yargı içeren cümlelere birleşik cümle denir. Birleşik cümlelerde temel bir yargı vardır. Bu temel yargının ifade edildiği cümleciğe temel cümle denir. Diğer cümleciklere yan cümlecik denir. Yan cümlecikler anlam bakımından temel cümleciği tamamlarlar. Birleşik cümlelerde sıfat fiiller, zarf fiiller isim fiiller ve şartlı çekim ekleri ile kurulmuş yan cümlecikler temel cümleye bağlanır. yan cümlecikler çeşitli yönlerden temel, cümleciğin anlamını tamamlamaktadırlar.
c. Sıralı Cümle: Anlamca ilgili birden çok yalın ya da birleşik cümlelerin virgül ya da noktalı virgüllerle bağlanmasıyla oluşan cümlelere sıralı cümle denir. Sıralı cümlelerde aralarında anlam bakımından ilgi ve birden çok yargı bulunur.
ç. Bağlı Cümle: Anlamca ilgili yalın ya da birleşik cümlelerin bağlaçlarla birbirine bağlanmasıyla oluşan cümleye bağlı cümle denir.

Köroğlu bir şamar attı ki Bolu Bey’inin gözlerinden ateş saçıldı.
Artık seni kurtaracak kimse de yok.
Atatürk diyor ki “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” cümleleri bağlı cümlelerdir.
Cümleler yüklemin türüne ve bulunduğu yere göre iki türde incelenir:

1. Yüklemin Türüne Göre Cümleler: Cümleler yüklemin türüne göre isim ve fiil cümlesi olmak üzere ikiye ayrılır.
a. İsim Cümlesi: Yüklemi isim ya da isim soyundan bir sözcük ya da sözcük öbeğinden oluşan cümlelere isim cümlesi denir. İsim cümlesi öznenin ne olduğunu ya da durumunu bildirirler. Nitelik, özellik ve sayı bakımından özne ile yüklem arasında
bağlantı kurar. İsim cümlelerinde yargı ek fiilin çekimi ile sağlanır. İsim ve isim soyundan olan sözcükler ek fiilin çekimine girerek yüklem niteliği kazanır. İsim cümlelerinde yüklem koşaç alır. Kosaç cümleye olumluluk, olumsuzluk kesinlik, olasılık süreklilik anlamları katan sözcük ya da ektir. Olumluluk anlamı -dır/ -dir eki ile; olumsuzluk anlamı da değil / değildir sözcüğüyle sağlanır.

Çocuk hastadır. (olumlu)
Çocuk hasta değildir. (olumsuz)
b. Fiil Cümlesi: Yüklemi çekimli bir eylem olan, bağımsız yargı bildiren cümlelere fiil cümlesi denir. Fiil cümleleri öznenin ne yaptığını bildirir. Bu tür cümleler haber (bildirme) ya da istek kipiyle kurulur. Haber kipiyle kurulanlar bir yargıyı, bir oluşu, bir durumu bildirirler. Dilek-istek kipiyle kurulanlar ise bir duyguyu, bir isteği ya da bir emri dile getirirler.
Cümleler yüklemin bulunduğu yere göre kurallı ve devrik cümle olmak üzere ikiye ayrılır.
a. Kurallı Cümle: Kurallı bir cümlede yüklem sonda bulunur. Cümle özne, nesne ve yüklem düzeninde sıralanır. Bu düzende olan cümlelere kurallı cümle denir.
“Köroğlu ordunun yaklaştığını anladı.” cümlesinde ögeler özne, nesne ve yüklem düzeninde sıralanmıştır. Bazı cümlelerde özne yukarıdaki gibi açıkça belli olmayabilir.
“Ordunun yaklaştığını anladı.” cümlesinde özne (o) yüklemden anlaşılır. Bu tür özneye gizli özne denildiğini anımsayınız.
b. Devrik Cümle: Yüklemi sonda olmayan cümleye devrik cümle denir. Devrik cümlede yüklem başta, ortada olabilir. Sözün etki ve anlam gücünü artırmak için devrik cümle kullanılır. Devrik cümleler anlatıma doğallık katar.

2.Bildirdikleri Anlama Göre Cümleler

a. Haber Cümleleri
“Gençten bir adam geldi. Elinde bir değnek vardı. Demirciye uzattı.” cümlelerinde bir bilgi bir haber verilmektedir. Burada görülen, tanık olunan bir olay anlatılmaktadır. Tutacaktı yükleminde tutacak gelecek zaman ifade etmekte- t (di) eki gelecek zamanın hikâyesini belirtmektedir. “Bunun usulü böyledir.” Geniş zamanlı bir cümledir. Bu zaman şimdiki ve gelecek zamanı da içine alan geniş bir zaman dilimidir. Haber cümleleri daha çok anlatmaya bağlı bilgi, vermek, aydınlatmak amacıyla yazılan metinlerde kullanılır. Burada kişinin gördüğü, duyduğu olaylar anlatılır. Eylemin belirttiği anlam geçmişle, şimdiyle ve gelecekle ilgili bildirme görevi yerine getirilir. Eylem kök ve gövdelerine çeşitli kip (zaman) ekleri getirilerek zaman; zaman eklerinden sonra da kişi ekleri eylemin kimin yaptığı belirtilir.
Örneğin; yazacağım yüklemi yaz- acak-ım, “yaz” eylem kökü) “-acak” gelecek zaman eki, “-ım” kişi eki (ben)dir.
Ek fiil: İsim soylu sözcüklerin sonuna gelerek, onların yüklem olmalarını sağlayan dil birimine ek fiil denir.
“Ahmet çalışkandır. Hepimiz arkadaşız. Hava güzel. Çok yorgunum.” Cümleleri isim soyludur. Bunlar eklerle çekimli hâle gelir ve yüklem görevini yaparlar.

Ek fiil imek fiilinden doğmuştur. İdi, imiş, ise, iken olarak ek hâline gelmiştir.
Çekimi şöyledir:
çalışkan-ım I. Tekil kişi
çalışkan – sın II. “ “
çalışkan-dır III. “ “
çalışkan-ız I. Çoğul kişi
çalışkan-sınız II. “ “
çalışkan-lar III. “ “
Ek fiil “değildir” sözcüğüyle olumsuz hâle getirilir. Çalışkandır. Çalışkan değildir. vb.
C. CÜMLEDE ANLAM

1. CÜMLEDE ANLAMIN OLUŞMASI

Metin ilk cümlesini birlikte inceleyelim.
“Şimdi, akıntı, var, sandal, burun, kürek, çek, mağara, ön” sözcükleri başlı başına bir anlamları oldukları hâlde, cümle içerisinde anlaşılır bir anlam taşımazlar.Burada mesaj (ileti) gönderici ile alıcı arasındaki ilişki cümleyi anlamlı hâle getirir. Yukarıdaki cümlede “Şimdi akıntıya verdik miydi sandalın burnunu, kürek çekmeden mağaranın önündeyiz.” sözcük grupları bir düzen içerisinde sıralanarak anlam kazanmıştır. Bu ögeler arası uyum sözcüklerindeki ekler sayesinde sağlanmaktadır. “Sular bizi tam mağaranın önüne getirdi.” cümlesinde “su, biz, tam, mağara, ön, getir.” sözcükleri eklerle bağlanarak cümle anlamlı hale gelmiştir (biz)i, (mağara)nın, (ön)üne vb. dil bilgisi ögeleri sözcükleri birbirine bağlamaktadır. Türkçede bir cümle farklı biçimlerde ifade edilebilir. Bu durumda cümlenin anlamında değişiklikler olur. Aynı cümleyi şöyle söyleyebiliriz. “Tam mağaranın önüne bizi sular getirdi.” cümlesinde anlamda değişmeler oluşmuştur. Burada mağaranın önüne bizi neyin (suların) getirdiği öne çıkmıştır.

C. Cümlede Anlam
1. Cümlede Anlamın Oluşması
Yukarıdaki metinde yüklemlerde bir haber bildirilmektedir. Oldu, tutuyordu, duydum vb. örnek olarak gösterilebilir.
“Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl,”
“Hele karnaval mevsimi de gelse”
“Buna razıyız, daha beteri olmasa.” cümlelerinin yükleminde bir dilek-istek ifade edilmektedir.
Türkçede fiiller haber ve dilek kipi olmak üzere iki bölümde incelenir. Fiilde kip dile getirilen işin, hareketin olayın oluşuyla ilgili biçimine verilen addır. Bu biçimde iş, hareket oluş ya bildirilir ya da dilek istek, emir dile getirilir. Çekimli fiillerde köklere getirilen eklerle kip ve kişi anlaşılır. Bil-di-m fiilinden bilmek eylemi-eylemin kipi ve zamanı (-di) ve kişi (-m) ekinden anlaşılır. Fiillerde olayı yapan kişi ve kişinin olay karşısındaki ruhsal durumu kip ile anlaşılır.
A. Haber Kipleri: Bu kipte eylemin yapıldığı zaman kavramı geçmişte, şimdi, gelecekte ya da geniş bir zaman diliminde mi yapıldığı bildirilir. Fiil kök ya da gövdelerine belirli eklerin getirilmesi ile kurulur. Bildirme kipleri şunlardır: Belirli geçmiş zaman, belirsiz geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman ve geniş zaman.
B. Dilek Kipi: Fiillerle anlatılan kavram dilek, istek, gereklilik emir (buyurma) anlamı taşıdığı için dilek-şart kipi olarak adlandırılır.
Haber kipinde olduğu gibi fiil kök ya da gövdelerine çeşitli ekler getirilerek kurulur. Dilek kipleri şunlardır: dilek-Şart, istek, gereklilik ve emir kipi. Bildirme ve dilek kipleri tablo olarak şöyle gösterilir.
* Şart bileşik zamanının gereklik kipiyle çekimi seyrek kullanılmaktadır.

2. BİLDİRDİKLERİ ANLAMA GÖRE CÜMLELER
B. DİLEK, İSTEK, SORU CÜMLELERİ

Bir dileği, bir isteği, bir emri ya da bir gerekliliği ifade eden cümlelere dilek-istek cümleleri denir. Dilek-istek cümlelerinde istenilen
tasarlanan bir eylem veya eylemler hakkında bir niyet duygusu ifade edilir.Dilek-istek cümleleri grubunda istek bildiren cümleler, dilek-şart bildiren cümleler, soru cümleleri, gereklilik bildiren cümleler, emir cümleleri ile ünlem cümleleri yer alır.
Dilek-şart cümleleri: Dilek şart cümleleri fiil kök ya da gövdesine -sa/-se ekleri getirilerek kurulur.
“Ah bir zengin olsam.”
“Okulumu bitirsem, yüzmeyi öğrensem.” cümlelerinde şarta bağlı bir dilek anlatılmaktadır.
İstek cümleleri: Bu tür cümleler kişinin kendi kendine yapmak istediği eylemi ifade eder.
“Kalkayım, eve gideyim,
Haydi bize gidelim. Burada iki gün kalalım.” cümleleri bu tür cümlelerdir.
Gereklilik cümleleri: Mutlaka yapılması gerekir anlamı ifade ederler.
*Başarmak için çalışmalıyım.” “Eve gitmeliyim.” vb.
Emir cümleleri: Bir buyruğu bir emri ifade eden cümlelerdir. oku, çalış, git, gel, vb.
Soru cümleleri: Soru anlamı ifade eden cümlelere soru cümlesi denir. Soru cümlesi soru edatları ile ya da cümlenin sonuna getirilen -mı/-mi soru ekleriyle kurulur. Soru cümleleri göndericinin (konuşan kişinin) bilmediği bir konunun doğrulanması (teyidi) amacıyla kullanılan cümle çeşididir. Bu tür cümlelerde mutlaka cevap verilmesi beklenir. Cevap beklenen soru cümlelerine gerçek soru cümlesi, cevap beklenmeyen, dikkat çekmek duygu ve düşünceyi daha güzel ifade etmek amacıyla kurulanlara da sözde soru cümlesi denir. “Ne kadar güzel bir manzara?”
Rica, abartma, karşılaştırma, sitem ifade etmek için de soru cümleleri kullanılır. Soru cümlelerinin sonuna soru işareti konur. Bundan şüphe mi duyuyorsunuz?
Orada ne yapıyorsunuz?

Ünlem cümlesi: Coşku ve heyecan ifade eden cümlelere ünlem cümlesi denir.Ünlem niteliğindeki sözcükler ile şaşma öfke, bıkma, sitem, üzüntü, özlem, yardım isteği ifade eden sözcüklerle ünlem cümleleri kurulur. Ünlem cümlelerinin sonuna ünlem işareti konur.
Örnekler
Ey en güzel!
Ey en büyük!
Ey Atatürk!
Behçet Kemal Çağlar
Ey insan, ey yalnız kendim diyen Tek Adam! Coşkun Ertepınar
BİLDİRDİKLERİ ANLAMA GÖRE CÜMLELER
C. OLUMLU, OLUMSUZ CÜMLELER
“Atlar ürkmedi, kimse bana dokunmadı, düşmedim” cümleleri olumsuz cümlelerdir. Bu cümlelerin olumlu hâli dayanmış, (ses) çıkardı, ürktü, dokundu vb. sözcüklerle kurulan biçimidir. Olumluluk hâli Türkçe fiililerin yapılanları içerisinde anlatılmaktadır.Bu cümlelerde olumsuzluk fiil kök ve gövdelerine getirilen -mamak/-memek ekleriyle kurulmaktadır. Bilmek olumlu, bilmemek olumsuz, okudu olumlu, okumadı olumsuzdur. Türkçede olumsuzluk eki fiil kök ve gövdelerine zaman ekinden önce gelir. Yaz-ma-yacak-fiilinde yazmak eylem kökü, -ma- olumsuzluk eki; y-acak gelecek zaman ekidir. Gelecek zaman ekinden sonra da kişi ekleri gelir. Yüklemi isim olan cümlelerde olumsuzluk -dır ekinden sonra gelen değildir sözcüğüyle kurulur. “En çok sevdiğim çiçek güldür.” olumlu cümlesi “gül değildir” biçiminde olumsuz duruma getirilir. Yüklemi “var” ile biten cümleler de yok sözcüğüyle olumsuz hâle getirilir.
“Semtlerde bir tek garaj yok.”

3. Anlamlarına Göre Cümleler
Olayın anlatımında haber cümleleri kullanılmıştır. Cümlede anlam en çok yüklemde beliritilir. Yüklemin dışındaki ögeler yüklemde belirtilen anlamı tamamlarlar. Cümleler çeşitli nitelikler taşırlar. Cümleler betimleyici (tasvir edici), açıklayıcı, öyküleyici ve tartışma niteliğinde kurulabilir. Bu nitelik anlatılan konunun özelliğine anlatan kişinin üslubuna göre değişir.
Cümleler metinde bulunukları yere göre anlam ve değer kazanır. Yalnız başına cümlenin anlamından söz etmek yanılgıya neden olur. Cümleler yerine göre anlam bakımından nasihat, öneri, öğüt, üzüntü, sitem, eleştiri vb. içeribilir.

4. ANLATIM BOZUKLUKLARI
Anlatım bozuklukları dil bilgisi kurallarına uymamaktan ve anlamdan kaynaklanan bozukluklar olmak üzere ikiye ayrılır.
a. Dil bilgisi kurallarına uymamaktan kaynaklanan bozukluklar
Özne-Yüklem Uygunluğu: Özne ile yüklem arasında teklik-çokluk ve kişi bakımından uygun olmalıdır.
* Bir topluluk adına konuşan kişi özneyi de yüklemi de çoğul olarak kullanır. Bir genç zabit yaklaşıp ona “Hoca inat etme fena yaparız.” dedi. Bu cümlede tekil bir varlık olan zabit, bir kitle adına yüklemi çoğul olarak “yaparız” kullanmıştır.
* Böbürlenmek için özne olan zamir çoğul olarak kullanılır.
Biz adamı perişan ederiz.
Biz kaba gürültüye papuç bırakmayız.
* Özne ile yüklemin kişi bakımından uygun olması gerekir.
Sen bu kitabı okuyacaksın.
O bize geldi. Biz çalışalım.
Siz gidiniz.
* Öznesi ayrı kişilerden oluşan cümlelerde özne ve yüklem uygun olmalıdır.
Ayşe’yle sen tiyatroya gitmeyeceksiniz, sınava hazırlanacaksınız.
O geceyi iyi hatırlıyorum, sen, ben, Turgut sinemaya gidiyorduk. (Sen, ben ve Turgut “biz” olarak kullanılır.)
* Anlatıma saygı ve nezaket katmak için tekil varlıklar çoğul olarak kullanılır. Cumhurbaşkanımız İstanbul’u şereflendirdiler.
Siz buyurun.
– Ahmet Bey evdeler mi?
– Hayır şimdi çıktılar.
* Şu örneklerde özne çoğul olsa da yüklem tekil olarak kullanılır.
Gözlerinden yaşlar boşandı.
Yüzüme gülümseyerek bakındı.
Manzarası çok güzel ama havası temiz.
Hastalığa yakalanma şansı çok yüksektir.
Yazarın son eserini anımsayanlar bir yanılgı içerisindeler.
Gürültüler, bağrışmalar başladı.
Dışarıdan uğultular geliyordu.
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer. Ahmet Haşim
Çalışanlar zam istiyor.
b. Anlamdan kaynaklanan bozukluklar ise şöyle sıralanabilir:
* Öge eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluğu anlatım bozukluğuna neden olur.
* Cümlede özne yüklem, nesne, ya da tümleçlerden birinin eksik olması anlatım bozukluğuna neden olur.
“Buna ancak Bakan karar verir ve uygular.” cümlesinde “Buna… karar verir.” cümlesi uygun olduğu hâlde “Buna…. uygular” arasında bir uyumsuzluk vardır.
“Kardeşinizi tanıyoruz ve güveniyoruz.” cümlesi yanlıştır. Cümlede güveniyoruzdan önce “ona” sözcüğü getirilmelidir.
“Bizi ilgiyle dinliyor ve not alıyordu.” Cümlesinde “Bizi ilgiyle dinliyor ve (konuşmalarımızı) not alıyordu olmalıdır.”
* Yerinde kullanılmayan sözcükler anlatım bozukluğuna neden olur.
– Enflasyon her şeyi pahalatıyor.” cümlesinde pahalatıyor yerine pahalaştırıyor; “Hiçbir işte süreli çalışmaz, hemen ayrılırdı.” cümlesinde süreli yerine sürekli kullanılmalıdır.

ÖZET
Bir veya birden fazla yargı içeren, duygu, düşünce ve istek belirten dil birimine cümle denir. Bir cümlede yüklem, özne, nesne ve tümleçler olmak üzere dört öge bulunur. Bu ögelerden yüklem ve özne cümlenin temel, nesne ve tümleçler de yardımcı ögeleridir. Bunlardan cümlede eylem oluş, durum istek ve bir hareket bildiren dil bilgisi birliğinin görev adına yüklem denir. Yüklemin belirttiği işi, eylemi yapana da özne denir. Nesne ve tümleçler cümlede belirtilen anlamın tamamlanmasını sağlarlar. Cümleler yapıları bakımından yalın (basit), birleşik, sıralı ve bağlı cümle olmak üzere dört türe ayrılır. İçerisinde tek yargı bulunan cümleye yalın cümle denir. Bir cümle birden fazla yargıyı bağ fiillerle, sıfat fiillerle vb. bağlanarak içeriyorsa bu tür cümlelere de birleşik cümle denir. Birden fazla yargı belirten cümleler virgül ve noktalı virgüllerle temel bir cümleye bağlanıyorsa bu cümleye de sıralı cümle denir. Yargı bildiren cümleler bağlaçlarla birbirine bağlanıyorsa bu tür cümlelere de bağlı cümle denir. Cümlede sözcükler belli bir düzen içerisinde sıralanırsa anlam kazanır. Aynı cümle farklı biçimlerde söylenebilir. Ancak bu söyleyişte anlam kaybı olabilir.
Türkçede cümleler haber ve dilek kiplerine ayrılarak incelenir. Haber kipleri bilinen (görülen), duyulan, tanık olunan (şimdi) gelecek ve geniş zamanı kapsar. Dilek kipleri ise dilek-istek, emir, gereklilik vb. ifade ederler. Cümleler bildirdikleri anlamlara göre haber cümlesi, dilek-istek,soru ve olumlu olumsuz cümleler olarak gruplandırılır. Soru cümlesi soru ifadeli bir cevap beklenen cümledir. Cümleler olumsuz hâle yüklemi fiille bitiriyorsa-mamak/-memek ekleri getirilerek kurulur.
Bir cümlede ögelerin eksik olması, özne-yüklem arasındaki uyumsuzluk, sözcüklerin yanlış kullanılması, noktalama işaretlerinin ve yazım kurallarına dikkat edilmemesi anlatım bildirdikleri bozukluğuna neden olur.


1. ANLATIM BİRİMİ OLARAK PARAGRAF
Bir düşünceyi ana düşünce etrafında destekleyen cümle veya cümleler topluluğuna paragraf denir. Paragrafı oluşturan cümleler birbirleriyle bağlantılıdır; bu bağlantı paragrafta anlam bütünlüğünü oluşturur.

2. PARAGRAFTA YAPI
Yapı bakımından bir paragrafta üç bölüm bulunur. Bunlar giriş cümlesi, gelişme cümleleri ve sonuç cümlesidir.

Giriş:
* Genel bir yargı niteliğindedir. Bu bölüm bir ya da iki cümleden oluşur.
* Paragrafın konusu genellikle bu cümlelerdir.
* Giriş bölümü paragrafın bir çeşit özeti olduğundan ana düşünce hakkında ipuçları verir.
* Asla bağlaçla başlamaz.
* Giriş cümlesinde kendisinden önce bir cümle daha olduğunu düşündürecek bazı zamir, sıfat ya da edatlar bulunmaz.

Gelişme:
*İkiden fazla cümleden meydana gelir.
*Girişte belirtilen konu, bu bölümde örnekleme, tanık gösterme, karşılaştırma gibi düşünceyi geliştirme yollarına başvurularak açıklanır.
*Bu bölümde yer alan düşünceler paragrafın konusuyla ilgili olmalıdır, yoksa anlatımın akışı bozulur.

Sonuç:
*Genellikle bir cümleden ibarettir.
*Anlatılmak istenen düşünceyle ilgili son sözün söylendiği bölümdür.
*Yazar paragrafta asıl anlatmak, vurgulamak istediği düşüncesini (ana düşünce) genellikle bu bölümde verir.
*Sözlerin toparlanması niteliğinde olduğundan kapsamlı bir yargıdır. Bu yönüyle de giriş cümlesine benzer.
*Toparlayıcı, özetleyici olması nedeniyle “demek ki, sonuç olarak, öyleyse, özetle…”gibi sözlerle başlayabilir.
Uyarı:
Ana düşünce, genellikle paragrafın sonuç bölümünde olmakla birlikte, bazen metnin başında ya da tümüne yayılmış olabilir.

3. PARAGRAFIN BOYUTU
Paragrafın boyutu anlatılan, tanıtılan, bildirilen konunun yer zaman ve kişilerle ilgi derecesine göre belirlenir. Anlatıcının, anlattığı yer ve objeyle ilişkisi paragrafın uzun veya kısa olmasını belirler. İletişim biçimi; iletinin (mesajın) niteliği; alıcının, göndericinin durumu ve ileti kanalının durumu paragrafın boyutunu etkiler. Tek cümleden oluşan paragraflar olduğu gibi birden fazla cümleden oluşan paragraflar da vardır. Yalnız karışık konularla ilgili düşüncelerin bir paragrafta toplanması güçtür.

4. PARAGRAFTA ANLAM VE ANA DÜŞÜNCE
Bir metinde yazarın okuyucuya vermek istediği temel düşünceye ana düşünce denir. Başka bir söyleyişle ana düşünce paragrafta iletilmek istenen iletinin en kısa ve açık ifadesidir. Paragrafta ana düşünceyi destekleyen onu açıklayan diğer düşüncelere de yardımcı düşünce denir. Paragraftaki yardımcı düşünceler ana düşünce etrafında, onu değişik yönlerden destekleyen, tamamlayan, açıklayan ve onun doğruluğunu, yanlışlığını kanıtlayan cümle ve ifade kalıplarıdır. Paragraftaki ana düşünce diğer paragraflardaki ana düşüncelerle bağlanır. Bu bağlantılarla metnin bütünlüğü sağlanır. Paragrafta metnin tamamı dikkate alınarak ne, kim, nerede ne zaman, nasıl, ne kadar gibi soruların cevabı olacak şekilde iletiyi belirten düşüncelere yer verilir.

5. PARAGRAF ÇEŞİTLERİ
Belli başlı paragraf çeşitleri şunlardır:
a. Olay Paragrafı: Anlatılması, açıklanması istenen bir olay ele alınır. Paragrafın yapısı olayın oluş sırasına göre, kişi-mekân ilişkisine ya da anlatıcının anlatılan veya nakledilen olayla ilişkisine göre değişir. Olay üzerinde yoğunlaşılır ve olayın en çok dikkat çekici yönleri ve heyecan verici yanları anlatılır. Olayın anlatımında anlatılmayan kısımlar sezdirilecek tarzda cümleler kullanılır.

b. Çözümleme Paragrafı: Bir düşüncenin incelenerek çözümlemesinin yapıldığı paragraflardır. Bu tür paragraflarda paragrafın konusu olan kişinin görünüşünden, konuşmasından davranışlarından söz eden cümlelere yer verilir. Bir düşünceyi çözümleyen paragraflarda düşünceyi oluşturan, destekleyen, geliştiren ögeler üzerinde durulur.

c. Düşünce (Fikir) Paragrafı: Herhangi bir konuda bilgi vermek, bir düşünceyi kanıtlamak amacıyla yazılan öğretici metinlerde bulunur.

ç. Betimleme (Tasvir) Paragrafı: Bir olayı ya da bir varlığı canlandırmak amacıyla yazılan paragraflardır. Betimleme paragrafında betimlenecek kişi, yer ve görünüşün benzerlerinden ayıran özellikleri üzerinde durulur. Betimleme paragrafında betimlenecek varlığın niteliğine göre paragrafın dili değişir.

d. Açıklama Paragrafı: Herhangi bir konunun, kavramın, nesnenin kullanımını, değerini açıklamak için yazılan paragrafa açıklama paragrafı denir. Açıklama yapılırken basit olandan karmaşık olana doğru gidilir. Yerine göre açıklanacak konunun herkesçe bilinen veya bilinmesi gereken yönü belirtilir. Açık, anlaşılır bir dil kullanılır.

e. Tartışma Paragrafı: Bu tür paragraflarda, bir konu ya da olgu üzerine yerleşmiş kanıları, düşünceleri değiştirme amacı vardır. Bu yüzden yazar, okuyucuyla tartışıyormuş gibi bir üslup takınarak birbirine karşıt olarak verilen iki görüş-ten birini doğrulamaya veya benimsetmeye yönelik bir anlatım yolu seçer. Bu iki karşıt görüş “ama, fakat, ancak” gibi bağlaçlarla birbirine bağlanarak bir karşıt görüş yazar ta-rafından okuyucuya sunulan önerme cümleleriyle çürütül-meye çalışılır.

f. Düşsel (Fantastik) Paragraf: Çağrışıma bağlı tamamen olağan ve olağan dışı hayal gücüne dayanılarak oluşturulan paragraflardır.

g. Mizahi Paragraf: Mizah (gülmece) yazılarında okuyucuyu gülmeye ve alaycı bir bakış açısıyla düşünmeye yönelten paragraflardır.

Her paragrafın bir yazılış amacı vardır.
→Yazar; bir olay, durum veya düşünceyi doğrudan doğruya ulaştırmayı, bilgi vermeyi amaçlayabilir.
→Önceden yerleşmiş düşünceleri değiştirmeyi, çürütüp kendi fikrini kabul ettirmeyi amaçlayabilir.
→Olmuş veya olması muhtemel olayları yer, zaman ve şahıslarla birlikte verebilir.
→İçinde bulunduğu ortamı, gördüğü birini, bir varlığı okurun gözünde canlandırmak isteyebilir. Yani dört farklı amaç taşıyabilir ve yazarın amacıyla anlatım biçimi arasında bir uyum vardır. Amacına göre anlatım biçimini seçer. Bunlar:

1.Açıklayıcı Anlatım:
Öğretmek, bilgi vermek amacıyla yazılan; doğrudan bilgi vermeye yönelik bir anlatım biçimidir. “Neden, niçin, nasıl” gibi sorular cevabını bulur. Genellikle nesnel bir tutum sergiler yazar. Tanımlama, karşılaştırma, alıntı yapma, örnekleme gibi açıklama yöntemlerine başvurulur. Bilimsel yazılarda, düşünce yönü ağır basan fıkra, makale, inceleme, eleştiri, deneme gibi türlerde kullanılır.

2.Tartışmacı Anlatım:
Yazarın, bir düşüncenin yanlışlığını ortaya koymak amacıyla kullandığı anlatım biçimidir. Öncelikle yanlış bulduğu, benimsemediği fikri ortaya koyar. Sonra bu düşüncenin eksik ve kusurlu yönlerini ortaya koyar. En sonunda da kendi düşüncesinin doğru olduğunu kanıtlar. Önce “tez” ileri sürülür. “diyelim ki, tut ki…”gibi varsayım ifadeleri kullanılarak “Bu fikir kabul edilse bile şu şu eksikleri, yanlışları var.”diye o tezi çürütüp “antitez”ini (kendi düşüncesini) ortaya koyar ve bunu kanıtlamaya çalışır.

3.Öyküleyici Anlatım:
Olay anlatımına dayanan anlatım biçimidir. Olaylar; şahıs, yer ve zaman bakımından belirtilerek anlatılır. Daha çok geçmiş zaman kullanılır. Amaç, okuyucunun gözünde canlandırmak ve okuyucuya olayı yaşatmaktır. Olaylar oluş sırasına göre bir dizi halinde verilir ve birbirine bağlanır.

4.Betimleyici Anlatım:
Bir varlığın, yerin, kişinin ayırt edici özelliklerini ayrıntılarıyla insanın zihninde canlandıracak şekilde anlatmaktır. Sözcüklerle resim çizme sanatı olup niteleyici sözcükler (sıfatlar, zarflar) çokça kullanılır. Yapılan tasvir bir insana aitse buna “portre” denir. İnsanın dış görünüşünün anlatılmasına “fiziki portre” ,iç görünüşünün, ruhsal yönünün anlatılmasına da “ruhsal portre” denir. Betimlemede gözlem başta olmak üzere tüm duyulardan yararlanılır.

İzlenimsel Betimleme: Yazarın betimleme yaparken kendi duygularını, beğenilerini katmasıdır.
Açıklayıcı Betimleme: Yazarın duygularını içermeyen, bilgi verme amaçlı yapılmış betimlemedir.

6. PARAGRAFTA DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
1.Karşılaştırma:
İki kavram, varlık veya olayın benzer ya da farklı yönleriyle ortaya konmasıdır. Genellikle” oysa, ise, daha, en” gibi ifadeler kullanılır.
2. Tanımlama:
Bir kavramın veya varlığın ne olduğunu bildiren cümlelerdir. “Bu nedir?” sorusuna cevap verir ve genellikle “…dir, … denir” gibi ifadeler bulunur.

3. Benzetme:
Kavramları ya da varlıkları benzer, ortak yönleriyle anlatmaktır.

4.Örneklendirme:
Bir düşünceyi inandırıcı kılmak için örneklere başvurmaktır. Soyut haldeki düşüncenin somut hale getirilmesi ve anlatımı görünür ve anlaşılır kılmak için bu yola başvurulur. O konuyla ilgili kitap, yazar ismi olan çeşitli örnekler verilir.

5.Tanık Gösterme:
Yazarın, düşüncesini kanıtlamak için işlediği konuda söz sahibi olan kişilerin düşüncelerinden, sözlerinden yararlanmasıdır. Konuyla ilgili uzman kişilerin düşünceleri genellikle tırnak içinde doğruda aktarma yöntemiyle verilir.

7. METİN VE PARAGRAF
Bir metin duygu düşünce ve isteklerin iletilmesinde kullanılan bir iletişim aracıdır. Paragraflar ise bu iletişim aracının bir alt birimidir. Paragraflarda ele alınan düşünce ve görüşler metni oluşturur. Metinlerde okuyucuyu bilgilendirmeye, onu coşturmaya ya da hüzünlendirmeye yarayan hususlar yer alabilir.

100
Açık Öğretim Lisesi / AÖL (Açık Öğretim Lisesi) Ders Notları-Dil Ve Anlatım 1
« Son İleti Gönderen: D®agon 19 Şubat 2021, 03:53:43  »
I.ÜNİTE İLETİŞİM,DİL VE KÜLTÜR
1. İLETİŞİM
Duygu, düşünce ve isteklerin yazı, konuşma ve görsel-işitsel akla gelebilecek her türlü araçla aktarılmasına iletişim denir.
İletişimin kurulmasında altı temel öğe kullanılır:
* Kaynak(Gönderici) * Alıcı
* İleti (Mesaj) * Kanal(İletim yolu)
* Bağlam(Ortam) * Dönüt(Geri bildirim)
* Kaynak(Gönderici) : Duygu düşünce ve isteğin aktarılmasında sözü söyleyen kişiye denir.
* Alıcı : İletilen sözü alan kişiye denir.
* İleti (Mesaj) : Gönderici ile alıcı arasında aktarılan duygu,düşünce ya da isteğe denir.
* Kanal(Araç) : Gönderici ile alıcı arasındaki iletinin gönderilme şekline denir.
* Bağlam(Ortam): İletişimin gerçekleştiği yere denir.
* Dönüt(Geri bildirim) :Alıcının göndericiye verdiği tepkiye (cevaba) denir.
İletişim Niçin Gereklidir?
• Kişi, sosyal çevrede sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmek için iletişim kurmak zorundadır.
• İletişim hayatın vazgeçilmez bir gereğidir.
• Ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarımızı gidermek için iletişim gereklidir.
• Toplumsal yasa vu kuralları sağlıklı bie şekilde işletebilmek için gereklidir.
Gösterge ve Türleri:
Kendi dışında başka bir şeyi gösteren,düşündüren,onun yerini alabilen,kelime,nesne,görünüş ve olgulara gösterge denir.
Türleri:
a) Dil Göstergesi: Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer.
b) Doğal Gösterge: Ülkelerin doğal güzellikleri,yaprakların sararması…
C) Sosyal Gösterge: Trafik ışıkları,görgü kuralları…
İletişim Kurarken Kullanılan Göstergeler Nelerdir?
* Dil göstergeleri : Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer.İnsan duygu ve düşüncelerini en iyi şekilde dil ile anlatır. Dille gerçekleştirilen iletişim resim, şekil, işaret ve vücut diliyle yapılan iletişimden daha güçlü ve daha kullanılışlıdır.
* Dil dışı göstergeler : Resim,şekil,işaret,hareket,jest ve mimikler bu gruba girer.

2. İNSAN,İLETİŞİM VE DİL

İletişim Türleri:
* Dille gerçekleştirilen iletişim
* Jest ve mimiklerle gerçekleştirilen iletişim
* Resim,şekil,çizgi gibi sembollerle gerçekleştirilen iletişim
* Simgelerle gerçekleştirilen iletişim
Dil Nedir?
Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan,kendisine özgü yasaları olan ve ancak bu yasalar çerçevesinde gelişen, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış seslerden örülmüş bir anlaşma sistemidir.

Dilin Önemi ve Özellikleri
* Dil, gelişmiş bir iletişim aracıdır.
* Dil, seslerden oluşmuş bir anlaşma sistemidir.
* Tam anlamıyla anlatma ve anlaşma; seslerden örülü kurallar bütünü olan “dil” ile sağlanır.
* Dil, düşünce ve zekânın bir göstergesidir.
* Dil, canlı bir varlıktır.
* Dil, sosyal bir varlıktır.
* Dil, bir ortaklıktır.

Dilin Millet Hayatındaki Yeri ve Önemi nedir
* Dil birliği, milleti oluşturan özelliklerin başında gelir.
* Bir milletin dili; onun tarihi, dini ve kültürüyle iç içedir.
* Millet için gerekli olan her şey, dilde saklanır.
* Dil; milletin manevî ve kültür değerlerini, millet olabilme özelliklerini bünyesinde sımsıkı muhafaza eder.
* Dil, milleti meydana getiren bireyler arasında ortak duygu ve düşünceler meydana getirir.
* Dil, milletin birlik ve bütünlüğünü sağlayan en güçlü bağdır.

Dilin İşlevleri nelerdir
a) Heyecan bildirme işlevi
Of!Canımı sıkma.
b) Göndericilik işlevi
Su,iki hidrojen,bir oksijen molekülünden oluşur.
c) Alıcıyı harekete geçirme işlevi
Aç artık şu kapıyı.
d) Dil ötesi işlevi
Yapım eki almış sözcüklere türemiş sözcük denir.
e) Kanalı kontrol işlevi
f) Şiirsellik işlevi

Avazeyi bu aleme bir Davut gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş

3. DİL- KÜLTÜR İLİŞKİSİ
En genel anlamıyla kültür bir toplumun maddi ve manevi alanda ortaya koyduğu tüm eserlerdir. Toplumların yaşam biçimleri, gelenek-görenekleri kullandıkları araç gereçleri, inançları, dili, sanat anlayışı vb. kültürü oluşturur.
Toplumlar yüzyıllar boyu maddi ve manevi alanda çok değerli eserler üretmişlerdir. Bu eserler gelecek kuşaklara dil sayesinde aktarılır. Örneğin İslâmiyet’ten önceki döneme ait destan, koşuk, sağu, savlar, Orhun Yazıtları, Dede Korkut Hikâyeleri, Yunus Emre’nin şiirleri dil sayesinde günümüze dek yaşamışlardır. Günümüz gençleri o eserleri okuyarak o dönemle ilgili bilgi sahibi olabilirler. Bu bilgilenme dil sayesinde olmaktadır. Bu bakımdan dil önemli bir kültür taşıyıcısıdır.

DİL VE KÜLTÜRÜN ORTAK ÖZELLİKLERİ NELERDİR:

a) Dil ve kültür geçmiş ile gelecek arasında bir köprü vazifesi görür.
b) Bir toplumun oluşmasında ve ayakta kalmasında ortak dil ve kültürün önemli bir payı vardır.
c) Kültür ve dil bir toplumun yaşayış biçiminden önemli izler taşır.
d) Kültür ve dil bir milletin en önemli ortak özelliklerinden-dir.
LEHÇE: Bir dilin tarih içerisinde bilinmeyen bir dönemde kendinden ayrılmış olup büyük farklılıklar gösteren kollarına denir.Örn: Çuvaşça,Yakutça
ŞİVE: Bir dilin bilinen tarihi seyri içinde kendinden ayrılmış olup bazı farklılıklar gösteren kollarına denir.Örn: Kırgızca, Kazakça,Azerice …
AĞIZ: Bir ülke içinde aynı dilin farklı konuşma şekillerine denir. Yörelere göre söyleyiş farklılıkları vardır ama yazılış aynıdır. Örn: Karadeniz ağzı,Ege ağzı…
KONUŞMA DİLİ VE YAZI DİLİ :
Kelime dağarcığı yazı diline göre sınırlı olan ve günlük hayatta kullanılan doğal dile konuşma dili denir.
Bir ülkede resmi dil olarak kabul edilen ve her alanda aynı kurallarla kullanılan dile yazı dili denir.
Konuşma Dili ve Yazı Dili Arasındaki Farklar :
a) Bir ülkede bir yazı dili varken birden fazla konuşma dili vardır.
b) Konuşma dili doğaldır yazı dili yapma bir dildir.
c) Yazı dilinde kurallar varken konuşma dilinde yoktur.
d) Yazı dilinin kullanım sahası konuşma diline göre daha geniştir.
e) Konuşma dili günlük hayatta farklılık gösterirken yazı dili göstermez.
ARGO: Bir dil içinde belli bir grubun sözcüklere yeni anlam-lar vererek kullanmasıyla oluşan konuşma şekline denir.
* Bu sözcükler ancak bu grup içinde kullanılır ve bu gruba dahil olan kişiler anlamlarını bilebilir.
* Argo günlük hayatta ve edebiyatta bir malzeme olarak kullanılabilir.

2.ÜNİTE DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI VE TÜRKÇENİN
DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ

Bugün yeryüzünde kaç dil konuşulduğu kesin olarak belli değildir. Bu belirsizlik bazı lehçelerin dil durumuna gelmemesi, yani lehçelerin ayrı bir dil olarak sayılıp sayılamayacağı konusunda bir görüş birliğine varılmamasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca yeryüzünün bazı bölgelerinde daha işlenmemiş, incelenmemiş, yazı dili durumuna gelmemiş diller bulunmaktadır. Bununla birlikte yeryüzünde konuşulan dil sayısı ortalama 3000-3500 arasında olduğu tahmin edilmektedir.

Yeryüzündeki diller, ses sistemi, biçim yapısı ve söz dizimi bakımından bazı yakınlıklar ve benzerlikler gösterir. Diller arasındaki bu yakınlık ve benzerliğe dil aileleri (dil akrabalığı) adı verilir.

Dil akrabalığı olan diller, ulusların aynı soydan geldiklerini göstermez. Aynı soydan gelen ve dilleri akraba olan uluslar bulunmakla birlikte, farklı soydan gelen ve aralarında kültürel bağları görülen ve dil akrabalığı olan uluslar da vardır.

Yeryüzündeki diller (dil aileleri) bazı yakınlık ve benzerliklerine göre yapı ve köken olmak üzere iki bakımdan incelenir.

A. Yapı Bakımından Dünya Dilleri

1. Tek heceli Diller: Bu dillerdeki sözcüklerde çekim eki yoktur. Sözcükler ek almadan, büküme (çekime), değişime uğramadan kalmaktadır. Sözcükte vurgu hakimdir. Cümle içerisinde sözcükler, bulundukları yere ve başka sözcüklerle yan yana gelme durumuna göre anlam kazanır, bir sözcük yerine göre 10-15 anlam kazanabilir.

Yeryüzünde Çince ile Vietnam dili ve bazı Himalaya ve Afrika dilleri ve Avrupa’da Bask dili bu gruba girer.

2. Eklemeli (Bitişken) Diller: Bu dillerde bir veya daha çok heceli köklere yapım ve çekim ekleri eklenir. Getirilen ekler kökle kaynaşmışlardır. Köke getirilen yapım ekleri ile yeni sözcükler, yeni kavramlar türetilir. Yeni ekler ulandığında kökte bir değişiklik olmaz. Türkçeye yabancı dillerden giren bazı sözcük köklerine de ekler getirilerek yeni sözcükler türetilir.

Bu dile en güzel örnek Türkçedir. Ayrıca Altay dilleri, (Moğolca, Mançu- Tunguz) küçük ayrımlarla Japonca; Ural dilleri (Fince, Macarca, Samoyetçe) ile bazı Asya ve Afrika dilleri bu gruba girer.

Örnekler:
göz- cü “gözcü”
göz - lük - çü - lük “gözlükçülük”
göz - le - mek “gözlemek”
göz - cü - lük “gözcülük”
okul- laş - ma (oranı)
karar- laş- tır- ıl- mak
baş- la-t- mak “başlatmak” vb.

3. Çekimli (Bükümlü) Diller: Büküm, sözcüğün çekimi sırasında kökün özellikle kökteki ünlünün değişmesidir. Değişikliğe uğrayan sözcüğün kök durumudur. Çekim sırasında görülen değişikliklerle yeni sözcükler ve kavramlar ortaya çıkar.

Arapçada
kal “dedi” (geçmiş zaman)
yekulü “der, söyler” (geniş zaman)
kul “de, söyle” (emir)

Yukarıdaki örnekte eylem çekiminde sözcükte ünlüler değişmektedir. Eylem kökünde “a” olan ünlü, geniş zamanda uzun “û”, emir kipinde kısa “u” ya dönüşür. şiir- eşar “şiirler” alim- ulema “bilginler” vb.
Hint- Avrupa dilleri (Almanca, Farsça, Fransızca, Hintçe) ile Arapça çekimli dil grubuna girer.
19
B. Köken Bakımından Dünya Dilleri

Köken bakımından birbirine benzer diller, aynı kaynaktan çıkmış akraba dillerdir, dil aileleridir.

Yeryüzündeki başlıca dil aileleri şunlardır:

1. Hint - Avrupa Dilleri Ailesi
a. Asya Kolu:
Hintçe, Farsça, Ermenice
b. Avrupa kolu:
1. Germen (Cermen) Dilleri: Almanca, İngilizce, Felemekçe (Hollanda’da
ve Belçika’nın bir kısmında kullanılan dil).
2. Romen Dilleri: Latince, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca
3. İslav Dilleri: Rusça, Sırpça, Lehçe (Lehistan bölgesinde kullanılan dil).

2. Hami-Sami Dilleri Ailesi: Akatça, Arapça, İbranice

3. Bantu Dilleri Ailesi: Orta ve Güney Afrika’da yaşayan Bantuların dilleri bu gruba girer.

4. Çin Dilleri Ailesi: Çince ve Tibetçe bu ailedendir.

5. Ural- Altay Dilleri Ailesi:
a. Ural Kolu: Fince, Macarca, Samoyetçe
b. Altay Kolu: Türkçe, Moğolca, Mançuca

Türkçe dünya dilleri arasında yapı bakımından sondan eklemeli dil grubuna girer. Köken bakımından ise Ural-Altay dil ailesinin Altay koluna bağlıdır.

Ural - Altay dillerinin özellikleri şöyle sıralanabilir:
1. Ünlü uyumu vardır.
2 Sondan eklemeli bir yapısı vardır.
3. Sözcüklerde dilbilgisi bakımından erkek ve dişi tür ayrımı yoktur.
4. Bazı ekler çekim eki olmalarına rağmen yapım eki olarak da kullanılır.
5. Ses, yapı ve söz dizisi bakımından benzerlikler bulunur.
6. Türkçede ve Macarcada durum ekleri, çoğul ve iyelik eklerinden sonra gelir.

TÜRK DİLİNİN TARİHÎ GELİŞİMİ

Türk dilinin kökeni çok eski çağlara dayanmaktadır. Bu konuda bilim adamlarınca farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bugüne dek Türk dili gelişme aşamalarına göre şöyle sınıflandırılır:

1. Altay Çağı: Altay çağında Türkçe henüz bir dil niteliği kazanmamıştır. Türkçe- Moğolca dil birliğinin görüldüğü dönemdir.
2. En Eski Türkçe Çağı: Bu çağla ilgili kesin bilgiler yoktur.
3. İlk Türkçe Çağı: MÖ 5. yy - MS 5-6. yy arasını kapsar. Hun İmparatorluğu’nun hakim olduğu dönemdir. Bu dönemde Hun İmparatoru Mete Han’ın anlatıldığı Oğuz Kağan Destanı oluşmuştur.
4. Eski Türkçe Çağı: Bu çağ 5. yy - 10. yy arası dönemi kapsar. Türkçenin bilinen en eski örnekleri bu dönemden (8. yy) kalmıştır. Eski Türkçe Çağı, Türk adının kullanıldığı ve ilk Türkçe belgelerin ortaya konulduğu çağdır. Türk adı ilk kez (550-745) yılları arası devlet kuran Göktürklerde kullanılmıştır.

Eski Türkçe Çağı, Göktürkçe ve Uygurca olmak üzere iki döneme ayrılır. Göktürkçe, Çin’in kuzeyinde bugünkü Moğolistan’da büyük bir göçebe devleti kuran Göktürklerin dilidir. Bu dönemde Tonyukuk Anıtı, Kültigin Anıtı ve Bilge Kağan Anıtı yazılmıştır.
Uygurca ise yerleşik hayata geçerek tarımla uğraşan Uygurların dilidir. Bu dönemde Altun Yaruk (Altın Işık) adlı metin ile Budizm ve Maniheizm’e ait bazı dinî metinler yazılmıştır.

Eski Türkçe Çağından örnekler:

Kültigin Yazıtı
Üze kök tengri, asra yağız yer kılundukda, ekin ara kişi oğlı kılınmış. Kişi oğlınta üze eçüm apam Bumin Kağan, İstemi Kağan olurmuş. Olurupan Türk bodunıng ilin törüsin tuta birmiş, iti birmiş.
E ANLATIM 1
PRENS PAPAMKARA VE KALYANAMKARA HİKÂYESİ
Taşgarus ilinçüke atlanturdı erti. Balık taştın tarıgçılarag körür erti. Kurug yerig suvayu öl yeri tarıyu, kuş kuzgun sukar yulıyur, sansız tümen özlüg ölürür.

5. Orta Türkçe Çağı: 10. ve 16. yüzyıllar arası kullanılan Türkçe dönemidir. Türkler İslâmiyet’i bu dönemde kabul etmişlerdir. Bu dönemde eski Türkçe özellikleri korunmakla birlikte din yoluyla Arapçadan, Farsçadan yeni yeni sözcükler dilimize girmeye başlamıştır.

Bu dönem üç ayrı sahada gelişme göstermiştir.
1. Doğu Türkçesi (Çağatayca)
2. Batı Türkçesi (Anadolu Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmence)
3. Kuzey Doğu Türkçesi (Kırgızca ve Kazakça)

6. Yeni Türkçe: 16.- 20. yüzyıllar arası dönemi kapsar. Osmanlıca, Azeri Türkçesi, Çağatayca, Özbekçe vb. dillerden oluşur.

7. Modern Türkçe: 20. yüzyıl ve günümüz Türkçesini kapsar.

5
Anadolu’da Türkçenin gelişmesi ise şöyle olmuştur:
11-12 ve 13. yüzyıllarda Anadolu’da Anadolu Selçukluları devleti yönetime hâkimdi. Bu dönemde devletin resmî dili Farsça idi. Edebiyat ve sanat dili olarak Farsça, bilim dili olarak da medreselerde Arapça öğretiliyordu. Türkçe “avam dili” sayılmakta, bu nedenle de hor görülmekteydi. Aydınlar dahi eserlerini Arapça –Farsça ya da bu dillerin karışımıyla yazıyorlardı. Bu durumdan Kırşehirli Âşık Paşa şöyle yakınmaktaydı:

“Türk diline kimsene bakmaz idi
Türklere hergiz gönül akmaz idi
Türk dahi bilmez idi ol dilleri
İnce yolı ol ulu menzilleri”

Bu koşullar altındaki Türk dilini kurtarmak için Karamanoğlu Mehmet Bey 15 Mayıs 1277 yılında şu tarihi fermanı yayımladı:

“Bugünden sonra divanda, dergâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”

Bu ferman Türkçenin gelişmesinde, ulusal bilincin yerleşmesinde önemli olmuştur. Türkçenin gelişimine 12 ve 13. yüzyıllarda Şeyyad Hamza, Ahmet Fakih, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Hoca Dehhani, Dede Korkut vb. pek çok yazar ve düşünür katkı sağlamıştır.

ÖZET
Yeryüzündeki dillerde ses, yapı ve söz dizimi bakımlarından bazı benzerlik ve yakınlıklar görülür. Bunlara dil akrabalığı (ailesi) denir. Dünya dilleri yapı ve köken bakımından olmak üzere iki bölümde incelenir. Yapı bakımından tek heceli diller, eklemeli (bitişken) diller ve çekimli (bükümlü) diller olmak üzere üçe ayrılır.

Köken bakımından Hint-Avrupa dilleri, Hami-Sami dilleri, Bantu dilleri ve Çin-Tibet dilleri ile Ural-Altay dilleri olmak üzere beşe ayrılır. Bunlardan Hint Avrupa dilleri Hint kolu ve Avrupa kolu olmak üzere kendi aralarında ikiye ayrılır. Türkçe yapı bakımından eklemeli; köken bakımından Ural-Altay dil ailesinin Altay koluna girer.

Türk dili başlangıçtan günümüze gelinceye dek birtakım aşamalardan geçmiştir. Bu aşamalar şöyle sıralanabilir: Altay çağı, En eski Türkçe çağı, İlk Türkçe çağı, Eski Türkçe çağı, Orta Türkçe çağı, Yeni Türkçe çağı ve Modern Türkçe
DİL VE ANLATIM DERSİ 3. ÜNİTE SES BİLGİSİ, YAZIM (İMLA)

DİL VE ANLATIM DERSİ 3. ÜNİTE SES BİLGİSİ, YAZIM (İMLA) KURALLARI NOKTALAMA, TÜRKÇENİN SESLERİ VE ÖZELLİKLERİ, ÜNLÜ VE ÜNSÜZ UYUMLARI, SES OLAYLARI, NOKTALAMA İŞARETLERİ
III.ÜNİTE
SES BİLGİSİ, YAZIM (İMLA) KURALLARI
NOKTALAMA
A. SÖYLEYİŞ( TELAFFUZ)
1. Ses ve Seslerin Kullanımı
Söyleyiş (Telaffuz) : En geniş anlamıyla konuşmayı sağlayan hareketlerin tümüne söyleyiş (telaffuz) denir. Konuşmada ses tonu ve söyleyişin (telaffuzun) önemi büyüktür.
Boğumlama: Seslerden oluşan heceleri gerekli ses değerle-rini vererek bazı sesler ve heceleri atlamadan, değiştirme-den doğru,güzel ve iyi anlaşılabilecek biçimde söylemektir.
Tonlama : Anlatıma duygu, düşünce, heyecan, yumuşaklık, sertlik katmak amacıyla seste yapılan farklılığa tonlama denir. İnsan sesi ton bakımından kalın, ince ve tiz olmak üzere üçe ayrılır.
Vurgu : Konuşma sırasında bazı sözcük veya hecelerin diğerlerine göre daha kuvvetli, daha şiddetli söylenmesine vurgu denir.Vurgu ikiye ayrılır:
a) Sözcük (Kelime) Vurgusu:
Konuşma sırasında bazı hecelerin diğerlerine göre daha kuvvetli, daha şiddetli söylenmesine denir.
* Anlatımda vurgu söze duygu değeri katar; söylenen sözün daha anlaşılır olmasını sağlar ve ahengi canlandırır.

* Türkçede genel olarak vurgu son hecededir.
* Yer isimlerinde vurgu ilk veya orta hecededir: Ankara - İstanbul - Sakarya gibi
* Kelimelere ek eklendiğinde, vurgu son heceden bu eke geçer: Kitap – Kitapçı – Kitapçılık – Kitapçılar…
* Tek heceli kelimelerde vurgu yapılmaz.
* Pekiştirme ekleri alan sıfatlardaki pekiştirme ekleri vurguludur.
Dümdüz, Sapsarı, Masmavi
* Birleşik kelimelerde normalde iki vurgu bulunur ancak genelde ilk kelimedeki vurgu daha güçlüdür.
Çanakkale
b) Cümle Vurgusu:
Konuşma sırasında bazı sözcüklerin diğerlerine göre daha kuvvetli, daha şiddetli söylenmesine denir.
* Türkçede vurgulu sözcük (öğe)yükleme en yakın sözcüktür.
* Vurgulu öğe aynı zamanda cümlenin de en önemli öğesidir.
O elbiseyi dün ben pazardan aldım.
Ben o elbiseyi pazardan dün aldım.
B. TÜRKÇENİN SESLERİ VE ÖZELLİKLERİ
* Türkçede ünlü ve ünsüz olmak üzere 29 ses vardır. Bunların 8 tanesi ünlü, 21 tanesi de ünsüzdür.
ÜNLÜLERİN SINIFLANDIRILMASI:
Dilimizdeki ünlüler söyleniş sırasında dilin, çenenin ve du-dakların aldığı biçime göre sınıflandırılır.
a. Dilin durumuna göre: Dilin durumuna göre ünlüler kalın ve ince olmak üzere ikiye ayrılır.
Kalın ünlüler: a, ı, o, u
İnce ünlüler: e, i, ö, ü
b. Alt çenenin durumuna göre: Alt çenenin durumuna göre ünlüler geniş ve dar olmak üzere ikiye ayrılır.
Geniş ünlüler: a, e, o, ö
Dar ünlüler: ı, i, u, ü
c. Dudakların durumuna göre: Dudakların durumuna göre ünlüler düz ve yuvarlak olmak üzere ikiye ayrılır.
Düz ünlüler: a, e, ı, i
Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü
ÜNSÜZLERİN SINIFLANDIRILMASI:
Ünsüzler ağız boşluğundaki boğumlandığı yere (çıkak), sü-rekli söylenip söylenemediğine ve yumuşak (ötümlü) ve sert (ötümsüz) oluşlarına göre sınıflandırılır.
a. Boğumlanmalarına (çıkak) göre:
* Dudak ünsüzleri: Dudakların birbirine dokunmasıyla çıkar: b, m, p
* Diş-dudak ünsüzleri: Üst dişlerin alt dudağa dokunmasıyla çıkar: f, v
* Diş ünsüzleri: Dil ucunun üst dişlere yaklaşmasıyla veya dokunmasıyla çıkar. c, ç, d, j, l, n, r, s, ş, t, z
* Damak ünsüzleri: Dilin orta kısmının ön damağa ya da dil kökünün art damağa yaklaşmasıyla çıkar. g, ğ, k, y
* Gırtlak ünsüzleri: Bu ses, ciğerlerden gelen havanın ses tellerine çarpmasından ve ağızda hiç bir engele uğramadan çıkmasıyla oluşur. Türkçede gırtlak ünsüzü olarak sadece h sesi vardır.
b. Sürekli söylenip söylenmeyeceğine göre:
Ünsüzlerin söylenirken ses yolunun kapanmasına veya sürekli açık olmasına göre sınıflandırılmasıdır. Ünsüzler söylenirken ses yolu kapanıyorsa süreksiz, sürekli açık kalıyorsa sürekli ünsüzler adını alır. Bunu belirlemek için ünsüzün başına bir ünlü getirilir. Ak, süt, iç seslerini söylerken ses yolu tıkanmaktadır. Özzzzzzzzz, elllllllll, offffff seslerini söylerken ses yolu açık kalmaktadır. Bu özelliğine göre ünsüzler ikiye ayrılır:
* Sürekli ünsüzler: f, ğ, h, j, l, m, n, r, s, ş, v, y, z
* Süreksiz ünsüzler: b, c, ç, d, g, k, p, t
c. Yumuşak ve sert oluşlarına göre:
Ünsüzler ses tellerinde titreşime uğrayıp uğramadığına göre yumuşak (tonlu) ve sert (tonsuz) olmak üzere ikiye ayrılır.
* Yumuşak ünsüzler: Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlerdir. b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z
* Sert ünsüzler: Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlerdir. ç, f, h, k, p, s, ş, t

ÜNLÜ VE ÜNSÜZ UYUMLARI
ÜNLÜ UYUMU

Türkçede iki tür ünlü uyumu vardır.
a. Büyük ünlü uyumu:
Dilin durumuna göre ünlülerin kalınlık incelik bakımından uyumudur. Türkçe sözcüklerde ilk hecede kalın ünlü varsa, ondan sonraki hecelerde kalın ünlü; ince ünlü varsa ince ünlü gelir. Bu kurala büyük ünlü uyumu denir.
“Ağaçlar çiçek açtı.” cümlesinde ilk hecede a kalın ünlüsünden sonra a- a- a kalın ünlüleri; çiçek sözcüğünde ise, i, e ince ünlüleri; açtı sözcüğünde a- ı şeklinde kalın ünlüler gelmektedir.
* Türkçe olduğu hâlde bu kurala uymayan bazı sözcükler de vardır. kardeş < karındaş, anne < ana, elma < alma vb. Bu sözcüklerin asılları ünlü uyumuna uyarlar.
* Bazı ekler Türkçe sözcüklere eklendiğinde ünlü uyumuna uymaz.
- yor eki : geliyor, yazıyor, okuyor vb.
- mtrak eki : mavimtrak, yeşilimtrak, sarımtrak vb.
- ki eki : sabahki, akşamki, dünkü vb.
- daş eki : yurttaş, vatandaş, dindaş, yoldaş vb.
- leyin eki : geceleyin, sabahleyin, akşamleyin vb.
- iken eki : silerken, bakarken, yazarken vb.
b. Küçük ünlü uyumu: Küçük ünlü uyumu sözcüklerdeki ünlülerin düzlük yuvarlaklık, darlık-genişlik bakımından uyumudur.
1. Türkçe sözcüklerde düz ünlüler (a, e, ı, i) den sonra düz ünlüler gelir.
2. Yuvarlak ünlüler (o, ö, u, ü) den sonra;
a. Düz- geniş (a, e) ya da
b. Dar-yuvarlak (u, ü) gelir.
Bu kurala küçük ünlü uyumu denir.
ÖR: bekledim, kömürlük, gövdesi, umursamaz, tarafsızlık, yorgunluktan
ÖNEMLİ:KÜU, kelimenin tamamında değil, komşu iki hece arasında aranır: yumurtacı, yuvarlaklık, görebilmişti…
* Bazı sözcükler Türkçe oldukları hâlde küçük ünlü uyumuna uymazlar. Armut, çamur, kabuk kavun, avuç, kavuşmak, yağmur vb.
* yor eki KÜU’yu devamlı bozar: olmuyor
ÖNEMLİ: Yabancı sözcüklerde, birleşik kelimelerde ve tek hecelilerde ÜNLÜ UYUMU KURALI aranmaz.

SES OLAYLARI

a. Ünsüz Benzeşmesi(Sertleşmesi – Ünsüz Uyumu): Sonunda f,s,t,k,ç,ş, h,p ünsüzleri bulunan kelimeler “c,d,g” yle başlayan bir ek aldığı zaman ekin başındaki yumuşak ünsüzler sertleşerek “ç,t,k” olur.
sınıf-da değil sınıfta Türk- ce → Türkçe
at-gı değil atkı çiçek- ci değil çiçekçi
1905’te,
* Ünsüz benzeşmesi yabancı dillerden dilimize giren bazı yabancı sözcükler ile birleşik sözcüklerde aranmaz.
İstikbâl, mahdut, makbul, işgal, meşgul ile akbaba, kurtdereli, üçgen, Akdeniz, kırkbayır vb.
b. Sert Ünsüzlerin Yumuşaması (Ünsüz Değişimi)
Sözcük sonlarındaki sert ünsüzler (ç, k, p, t) sesli harfle başlayan bir ek aldıklarında yumuşarlar: ç – c ; k – ğ ; p – b ; t – d olur. Bu kurala sert ünsüzlerin yumuşaması denir.
ağaç – ağacı ekmek – ekmeği
söğüt – söğüde kitap – kitaba vb.
* Tek heceli sözcükler ile yabancı dillerden dilimize giren bazı sözcükler bu kurala uymaz.
iç- içi ; ok- oku; kırk- kırkı; kata - kata; yat - yatı vb. gayret - gayreti; ehemmiyet- ehemmiyeti vb.
hukuk - hukuku ; millet- milleti vb.
c. Ünlü türemesi:
* -cık / -cik eki alan bazı kelimelerde araya bir ünlünün girdiği görülür:
Bir-cik→biricik, az-cık→azıcık, genç-cik → gencecik, dar-cık→daracık…
* Pekiştirilmiş bazı kelimelerde de ünlü türemesi olabilir:
Yalnız → yapayalnız, çevre → çepeçevre, gündüz → güpegündüz, düz → düpedüz, çıplak →çırılçıplak
d. Ünsüz türemesi:
*Bazı birleşik fiillerin oluşumunda ünsüz türemesi görülür:
Af etmek – affetmek his etmek – hissetmek
*Bazı sözcüklere ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde sözcüklerde aynı türeme ortaya çıkar.
Örnek : af-ı = affı had-i = haddi hak-ı=hakkı
*Ünlüyle biten sözcüklere, ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde, Türkçe sözcüklerde iki ünlü yan yana gelemeyeceği için bu ünlülerin arasına “y,ş,s,n” ünsüzlerinden uygun olan biri gelir. Bu ünsüz türemesine kaynaştırma da denir. Örnek :
oku-y-an okuyan baba-s-ı babası
yedi-ş-er yedişer elma-n-ın elmanın
e. Ünlü Düşmesi:
* İki heceli olan kimi sözcükler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci hecelerinde bulunan ünlüyü düşürürler.
Omuz - um = omzum oğul - u = oğlu
* Baz birleşik fiillerin oluşumunda ünlü düşmesi olur:
Kahır olmak =Kahrolmak Sabır etmek= Sabretmek
* Bazı sözcükler yapım eki alırken ünlü düşmesi olur:
İleri – le – mek =ilerlemek koku – la – mak=koklamak
f. Ünsüz Düşmesi:
* -cek ,-cak küçültme eki alan bazı kelimelerde olur:
Küçük-cük=küçücük minik-cik=minicik
* Bazı sözcükler yapım eki alırken ünsüz düşmesi olur:
Yüksek-l-mek=yükselmek Alçak-l-mak=alçalmak
g. Ünlü Daralması:
* Fiillerin sonlarında bulunan geniş ünlüler (a, e) “-yor” ekinin darlaştırıcı özelliğinden dolayı daralarak, (ı, i, u, ü) dar ünlülerine dönüşür. Buna ünlü daralması denir.
bekl-e-yor > bekl-i-yor
kalm-a-yor > kalm-ı-yor
özl-e-yor > özl-ü-yor
soll-a-yor > soll-u-yor
*Tek heceli olan “de- ,ye-“ fiillerinde de darlaşma görülmektedir:
De-y-en=diyen ye-yor=yiyor
De-y-erek=diyerek ye-y-en=yiyen
Türkçenin başlıca ses özellikleri şunlardır:
1. Türkçe sözcükler büyük ve küçük ünlü uyumuna uyar. Ancak bu kurala uymayan çok az sayıda sözcük ve ekler vardır.
2. Türkçe sözcüklerde ilk heceden sonra (ikinci üçüncü hecelerde) o, ö ünlüsü bulunmaz. Bulunan sözcükler Türkçe değildir. Atom, horoz, radyo vb.
3. Türkçede uzun ünlü yoktur, âlim, nâzım, âşık gibi sözcükler Türkçe değildir.
4. İki ünlü yan yana gelmez. İki ünlü yan yana geliyorsa araya bir kaynaştırma sesi (harfi) girer. Oku-y-an, bağla-n-acak, masa-s-ı vb.
İki ünlü yan yana bulunan saat, şair, şiir, fiil, muayene, reis, maalesef vb. Türkçe değildir.
5. Türkçe sözcüklerde f, h, j sesi yoktur. Mahkeme, tüfek, jilet, jandarma, ajanda, vb.
Ancak tabiat taklidi seslerden oluşan sözcükler bu kuralın dışındadır. Fısıldamak, of, vb.
6. Türkçede c, ğ, l, m, n, r, v, z sesleri sözcüğün başında bulunmaz. Yani bu seslerle başlayan sözcükler Türkçe değildir.
Cami, lâle, marul, nane, raf, vazife, zerdali vb.
7. Sözcük sonunda b, d, c, g sesleri bulunmaz. Kitab, derd, ilac, vb. Bu seslerle biten sözcükler kitap, dert, ilaç biçi-
minde söylenir.
8. Sözcüğün başında iki ünsüz yan yana bulunmaz. Bulunanlar Türkçe değildir. Plan, kredi, tren.
9. Sözcüğün sonunda üç ünsüz ses yan yana bulunmaz. Bulunanlar Türkçe değildir. Sfenks, kontr
10. Sözcük kökünde aynı cinsten iki ünsüz yan yana bulunmaz. Millet, hürriyet, tasavvur, hassas vb. Türkçe değildir.

C. YAZIM (İMLA) KURALLARI

a. Büyük harflerin yazımıyla ilgili bazı kurallar:
* Belli bir tarih bildiren ay, gün adları büyük harfle başlar.
23 Ekim 1923 Cuma günü
*Ay ve gün adları yanlarında sayı olmadan kullanıldıklarında
küçük harfle başlayarak yazılır.
Bu yıl şubat ve mart ayları çok soğuk geçti.
* Kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar ve meslek adları büyük harfle başlar.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Sayın Ali Kaya, Ahmet Bey, Dursun Efendi, Doktor Behcet Uz, Mareşal Fevzi Çakmak, Prof. Dr. Talât Tekin, Deli İbrahim, Avcı Mehmet Paşa vb.
* Akrabalık bildiren sözcükler başa gelmediği sürece büyük harfle başlamaz:
Zeynep teyze – Ahmet dayı
Dayı Ahmet – Baba Kemal
* Millet, kavim, boy, oymak, din, mezhep isimleri ve bunlara mensup olanlara verilen isimler büyük harfle başlar:
Türk, Türkler, Yunan, Alman, Arap…
Oğuz, Kazak, Tatar, Özbek, Tacik…
Müslüman, Musevî, Hıristiyan…
Müslümanlık, İslâm, Musevîlik, Hıristiyanlık…
Şiilik, Budizm, Malikîlik, Hanefîlik…
Hanefî, Şafiî, Alevî, Budist, Katolik…
* Dil ve lehçe isimleri büyük harfle başlar:
Türkçe, Farsça, Fransızca, Macarca, Fince…
* Yön bildiren kelimeler bir bölge veya ülke adından önce gelirse büyük, sonra gelirse küçük yazılır.
Kuzey Kıbrıs’a tatile gittik.
Kıbrıs’ın kuzeyine tatile gittik.
Doğu Anadolu’nun coğrafyası…
Anadolu’nun doğusundaki dağlar…
* Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar. Ancak dünya, güneş ve ay kelimeleri terim olarak kullanılıyorsa özel isim olduğu için büyük; diğer anlamlarında kullanılıyorsa cins ismi olduğu için küçük harfle başlar:
Ay’ın yakından çekilmiş fotoğrafları insanlığı pek şaşırtmıştı.
Şair sevgilisinin yüzünü aya benzetir.
Yazın Güneş ışınları Dünya’ya dik olarak gelir.
Sabahtan beri dünya kadar yer dolaştık.
b. Sayıların yazımıyla ilgili bazı kurallar :
* Sayılar rakamla da yazıyla da yazılabilir. Bununla ilgili kesin bir kural olmamakla beraber uygulamada edebî karakter gösteren sayılar yazıyla yazılır.
Otuz beş yaş şiirini çok severim.
İki hafta sonra mahalleden taşınacağız.
* Buna karşılık ölçü ve istatistiksel veri ifade eden sayılar rakamla yazılır. 100 lira, 15 kilogram, 20 metre, 150 kilometre
* Saat ve dakikalar metin içinde yazıyla da yazılabilir. On ikiye beş kala, beşe çeyrek kala, yediyi on üç geçe vb.
* Sıra sayıları rakamla da yazıyla da yazılabilir. Rakamla yazıldığında, rakamdan sonra nokta konur veya rakamdan sonra kesme işareti konularak ek yazıyla yazılır.
3. gün, 5. sıra, 6. madde; 3’üncü gün, 5’inci sıra, 6’ıncı madde vb.
* Üleştirme sayıları yazıyla gösterilir İkişer, üçer, onar, beşer beşer, ikişer ikişer vb.
* Birden fazla sözcükten oluşan sayılar ayrı yazılır.
Bir yıl üç yüz altmış beş gündür.
saat dokuzu beş geçe vb.
c. Ek olan -ki ile bağlaç olan “ki”nin yazımı :
* Türkçede ek olan- ki kendisinden önce gelen sözcüğe bitişik yazılır.
Sınıftaki çocuk / elindeki kitap =Sıfat yapan “-ki” eki
Elindekini masaya bıraktı.=İlgi zamiri olan “-ki” eki
* Bağlaç olan “ki” bağımsız bir sözcük olarak daima ayrı yazılır.
Soğuk su içme ki hasta olmayasın.
Bir de baktım ki kimse kalmamış.
Ben yorulmadım ki.
d. Ek olan -de ile bağlaç olan “de”nin yazımı :
* Türkçede ek olan -de kendisinden önce gelen sözcüğe bitişik yazılır.
Elinde mavi bir çanta vardı.
Etrafında kimse yoktu.
Ne ben senin köyünde edebilirim, ne sen benim obamda.
* Ek olan - de, bağlı olduğu sözcüğün son hecesine ünsüz benzeşmesi bakımından uyar. - de / - da ekleri -te / -ta’ya dönüşür.
Sokakta yalnız yürüyordu.
Aradıklarını bu kitapta bulabilirsin.
* Cümle içinde dahi anlamına gelen “de, da” bağlacı bağımsız bir sözcük olarak ayrı yazılır.
Gel Osman’ım, otur da yemek ye.
Zeynep akıl etti de başına bir kova su döktü.
e. Birleşik sözcüklerin yazımı ile ilgili bazı kurallar :
Türkçede birleşik sözcükler genelde şu yollarla oluşturulur:
1. İki sözcüğün araya ek alamayacak biçimde birleşmesiyle oluşurlar:
Açıkgöz - Hanımeli
2. En az birisinin gerçek anlamının dışında kullanılmasıyla oluşurlar: ateşböceği, yerelması, adamotu vb.
3. Ses aşınmasıyla (ünlü düşmesiyle) oluşurlar:
cuma-ertesi cumartesi
kahve-altı kahvaltı
pazar- ertesi pazartesi vb.
Birleşik Sözcüklerin Yazımı:
Birleşik sözcüklerin bir kısmı bitişik bir kısmı da ayrı yazılır.
A. Bitişik yazılan birleşik sözcükler
1. Ses düşmesine (aşınmasına) uğrayan birleşik sözcükler bitişik yazılır.
kahve-altı - kahvaltı
pazar- ertesi - pazartesi
sütlü-aş - sütlaç
ne asıl - nasıl
kayın-ana - kaynana vb.
azletmek, emretmek, hükmolunmak, nakletmek vb.
2. Birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğrayan birleşik sözcükler bitişik yazılır.
aslanağı (bitki), gelinparmağı (üzüm), aslanpençesi (bitki), kuşburnu (bitki), deveboynu (boru), itdirseği (arpacık), kızılkanat (balık) vb.
3. Birleşik fiiller bitişik yazılır
düşünebilmek, yapabilmek, uyuyakalmak, gidedurmak, çıkagelmek, uçuvermek vb.
4. Ev, ocak ve yurt kelimeleriyle kurulan birleşik kelimeler ayrı yazılır:
Bakım evi, aş evi, radyo evi, sağlık ocağı, öğrenci yurdu…
B. Ayrı yazılan birleşik sözcükler
1. Etmek, olmak, vb. yardımcı fiillerle kurulan birleşik fiillerde, isim herhangi bir ses düşmesine uğramazsa bu tür birleşik fiiller ayrı yazılır.
arz etmek, alay etmek, not etmek söz etmek, yok olmak, ilan etmek vb.
2. Birleşme sırasında anlam değişikliği olmayanlar ayrı yazılır.
ada balığı, kırlangıç balığı, iskele kuşu, Ankara keçisi, ardıç otu, sakız ağacı, ateş çiçeği, kuş üzümü, çavuş üzümü, kuru fasulye vb.
3. Sıfat tamlaması yapısındaki birleşik sözcükler ayrı yazılır.
akar amber, çalar saat, döner ayna, döner kapı, yatar koltuk, çıkmaz sokak, yazar kasa, görünmez kaza vb.
Not:Birleşik sözcükler ile ayrı yazılan birleşik sözcükler için Türk Dil Kurumu yayınlarından Yazım Kılavuzu’na bakınız.
f. Kısaltmaların yazımı :
* Kısaltmalardan sonra gelen çekim ekleri kesme ile ayrılır. Ekler son harfin okunuşuna göre belirlenir; kelimenin uzun şeklinin okunuşuna göre değil:
MEB’e, TBMM’nin,
TCDD’ne değil TCCD’ye, İTÜ’nden değil İTÜ’den

D. NOKTALAMA İŞARETLERİ

a. Nokta (.) :
*Nokta bir duygu, düşünce ve isteği tam olarak anlatan cümlenin sonuna konur.
Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te ilân edildi.
Ak akçe kara gün içindir.
* Kısaltmalardan sonra kullanılır. Prof. (profesör), Dr. (Doktor), Cad. (Cadde), Alb. (Albay) T. (Türkçe), Fr.
Ancak bazı kısatmalardan sonra nokta kullanılmaz.
TDK (Türk Dil Kurumu) TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) MEB (Millî Eğitim Bakanlığı)
* (i)nci anlamında sayılardan sonra sıra bildirmek için kullanılır.
IV. Murat, II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet), 20. cadde, 21. yüzyıl
* Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları ayırmak için kullanılır.
1.6.2006, 19.5.1919, 1.10.2006
Tarihlerde ay adı yazıyla gösterildiğinde araya nokta konmaz.
1 Haziran 2006, 19 Mayıs 1919, 1 Ekim 2006
* Bir yazıda madde numaralarından sonra konur.
I. 1. A. a.
II. 2. B. b.
b. Virgül (,) :
*Bir cümlede arka arkaya sıralanan eş görevli sözcükleri ve sözcük gruplarını ayırmak için kullanılır.
Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?
* Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için kullanılır.
Fakat yol otomobillere yasak olduğundan o da herkes gibi tramvaya biner, kimse kendisine dikkat etmez.
* Cümle içinde ara sözleri ayırmak için kullanılır.
Şimdi, efendiler, müsade buyurursanız, size bir sual sorayım.
* Hitap için kullanılan sözcüklerden sonra kullanılır.
Sayın Başkan,
Değerli arkadaşım,
* Anlama güç katmak amacıyla kullanılan sözcükler arasında kullanılır.
Kanun diye, kanun diye kanun tepelerdi.
c. Noktalı virgül (; ) :
*Cümle içinde virgül bulunan eşit bölümleri, türleri birbirinden ayırmak için kullanılır.
Türkçeden, tarihten yedişer; fizikten, kimyadan beşer numara aldı.
*Biçimce aynı, anlamca birbirine bağlı cümleler arasında kullanılır.
Vatan için ölmek de var;fakat borcun yaşamaktır.
Çok çalışmalıyız; çünkü başarının anahtarı çalışmaktır.
d. İki nokta ( : ) :
* Kendisinden sonra örnek verilecek cümlenin sonuna konur: Millî Edebiyat akımının temsilcilerinden bir kısmını sıralayalım: Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip Yöntem.
* Kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur:
Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Yahya Kemal Beyatlı)
* Yazıda karşılıklı konuşmanın başlayacağını, birisinin söze başlayacağını belirtmek için kulanılır.
Dizdarbaşı:
- Ali Usta dükkanı arayacağız, dedi.
Koca Ali cevap verdi:
- Niçin?
e. Üç nokta (…) :
*Tamamlanmamış cümlelerin sonunda kullanılır. Cümleye susma anlamı katar.
- Anneniz nasıl oldu?
- Onu dün…
* Kaba sayıldığı için veya bir başka nedenden dolayı açıklanmak istenmeyen sözlerin yerine üç nokta konur.
Kılavuzu karga olanın burnu b…tan çıkmaz.
* Bir metinde alınmayan cümle veya bölümlerin yerine kullanılır :
Mümtaz, bu dükkâna bakarken hiç farkında olmadan Mallarmé’nin mısraını hatırladı: “Meçhul bir felâketten buraya düşmüş…”
(Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur)
* Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun hayaline bırakıldığını göstermek için kullanılır.
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı…
Faruk Nafiz Çamlıbel
f. Soru işareti (?) :
*Soru anlamı bildiren cümlelerin sonunda kullanılır.
– Beyim, dedi. Bunu satmıyor musunuz?
– Hangisini?
– Şu keçeyi canım!
Kenan Hulusi Koray
* Bilinmeyen yer, tarih vb. durumları belirtmek için kullanılır.
Türk halk felsefesinin, Türk nükteciliğinin ve mizah dehasının büyük mümessili Nasreddin Hoca da (Hâce Nasirüddin) bu asırda yaşamıştır (1208 ?-1284).
* Bir bilginin kuşkuyla karşılandığı durumlarda kullanılır.
Ankara’ya üç(?) saatte gelmiş.
* Soru ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona konur:
Ruhunu karartan neydi, yağmur mu yağıyordu; yoksa şimşekler mi çakıyordu?
g. Ünlem işareti (!) :
*Sevinç, coşku, heyecan, şaşma gibi duyguları anlatan cümlelerden sonra kullanılır.
Ey Türk Gençliği!
Yaşa! Varol!
– Nasıl yaparsın bunu!
* Seslenme ve hitap sözlerinden sonra kullanılır.
– Ak tolgalı Beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Yahya Kemal Beyatlı
* Bir söze alay, kinaye ve küçümseme anlamı kazandırmak içinde kullanılır.
Çok bilgili (!) olduğunu söylüyor.
Evi biriktirdiği (!) parayla almış.
h. Kısa çizgi (-) :
*Sözcükler bölünürken satır sonunda kullanılır.
* Dil bilgisinde sözcüklerde kök ve ekleri ayırmak için kullanılır.
baş-kan “başkan” baş-ar-mak “başarmak” baş-ak “başak”
* Eski harflerle yazılmış metinlerdeki tamlama ve bileşik sözcüklerin Latin harflerine çevrilmesinde ögeleri ayırmak için kullanılır.
Divanü Lûgati’t - Türk
bi-çâre
Hakimiyet-i Milliye
menfaat-perest vb.
* Bazı terim, kuruluş ve şehir adları arasında kullanılır.
Eğitim-öğretim, ad-soyad
Fen-Edebiyat Fakültesi vb.
Türkçe- Fransızca Sözlük
Ankara- İstanbul yolu vb.
* Matematikte çıkartma işareti olarak kullanılır.
27 - 17 = 10
ı. Uzun çizgi (–) :
*Satır başında konuşmaları göstermek için kullanılır.
– Buraya yeni mi taşındınız?
– Kaç yaşındasın?
* Tiyatro eserlerinde konuşanın adından sonra kullanılır.
SÜTÇÜ– Hanım abla kaç litre süt alacaksın?
PİŞEKAR– Sana oraya git demedim, zihninden orasını bir geçir.
KAVUKLU– Zihnimin gözü ufaktır geçmez efendim.
i. Tırnak işareti (“…”) :
*Herhangi bir metinden ya da başka bir kişiden alınan bölümleri ve sözleri göstermek için kullanılır.
Deveye, “Neden boynun eğri?” diye sormuşlar. O da “Nerem doğru ki?” demiş.
* Özel olarak belirtilmek istenen sözleri göstermek için kullanılır.
Tam bir cümlenin sonuna “nokta” konur.
j. Ayraç (Parantez) ( ( ) ) :
*Cümlenin yapısıyla ilgili olmayan açıklama ve sözler ayraç içine alınır.O tarihte (1980) henüz sen yoktun.
* Tiyatro eserlerinde konuşanın hareketlerini, durumunu açıklamak için kullanılır.
Kavuklu- Pekâla (Düşünür.) Buldum, ne olacak?
k. Kesme işareti ( , ) :
* Aşağıda sıralanan özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri kesme işaretiyle ayrılır:
Kişi adları, soyadları ve takma adlar: Atatürk’üm, Fatih Sultan Mehmet’e, Muhibbi’nin, Gül Baba’ya, Sultan Ana’nın, Yurdakul’dan, Kâzım Karabekir’i, Yunus Emre’yi, Ziya Gökalp’tan, Refik Halit Karay’mış, Ahmet Cevat Emre’dir, Namık Kemal’se.
*Yabancı özel adlardan sonra getirilen çokluk ve yapım ekleri kesme işaretiyle ayrılır.
Nice’ler (Nisler) Bordeaux’lu (Bordokslu)
*Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için kullanılır.
MEB’in, TDK’nin, TV’ye, mm’yi, cm’den
*Cümlede rakamları ayırmada kullanılır.
Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te ilân edildi.
2’inci kat,
* Manzum yazılarda ölçü gereği düşürülen harfin yerine kullanılır.

Şu karşıki yüce dağlar
Acep bizim dağlar m’ola?
Kara yaslı benim anam
Oğul der de ağlar m’ola?
Sümmani

Sayfa: 1 ... 5 6 7 8 9 [10]