Gönderen Konu: Gülay Öztürk yazıları  (Okunma sayısı 55953 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • Administrator
  • Süper Mega üye
  • *******
  • İleti: 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #105 : 23 Aralık 2009, 23:45:08 »
[b]esselamun aleykum sevgili dostlar..
Mevlamın sevgisi,rahmeti sizin üzerinize olsun inşallah.
evet sevgili kardeşler,yaklaşık 2 sene beraberiz.

Bu güzel kapılar açan ve bizlere kardeş yapan Yüce Rabbim şükürler olsun..
Bir çoğunuz benim aslen alman asılı bir kardeşiniz olduğumu biliyorsunuz.
16 yaşindayken istanbula geldim,ve Mevlamın lütfü ile islama tanıştım.
o kadar kendime bu güzel dine verdim ki,kısa bir zaman içinde türkçe
az da olsa konuşmayı öğrendim.

kendime daha iyi geliştirmek maksadıyla kitaplara ve dergilere sarıldım..
ama dini radyolar da bana çok faydam dokundu..
özelliklede moralfm ve özelfm..
bu güzel radyolardan çok şeyler öğrendim dostlar..

derken bir gün moralfm de yanık ve hüzünlü bir ses dikkatimi çekti..

evet bu güzel ses tam anlamadığım bir şeyler söylüyordu ama o kadar yüreğime
inmeye başarmıştıkı,sonuna kadar dinledim..

Özlemden bahşediyordu..

Sevgiden..
Dostluktan..
Her hafta salı günü akşam 8 de artık ben radyo başinda olmayı başladım..
Türkülerle ile hüzünledim..
Türkülerle ağladım..

Türkülerle ile mutlu oldum,çoştum..
Bir çok arkadaşlarım "bir alman nasıl türküleri sever "diye hayret ettiler...

Fakat türküler gerçekten insanın duygularını anlatan,hişsetmesini sağlayan,
kalpteki sevgiyi ,hüzün ve özlemi hisetmemizi sebeb olan  bir güzellik..

Bunu anlamamı sebeb olan o güzel sesinle türkü söyleyen aydin Beyoğlu
burdan bu güzel siteden tesekkür etmek isterim..

Mevlam onun sesine kuvvet versin..
Uzun yıllar bizimle olsun nasıp etsin Rabbim..

evet sevgili dostlar..

Sevgilerimle ...


Gülay Öztürk[/b]

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • Administrator
  • Süper Mega üye
  • *******
  • İleti: 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #106 : 23 Aralık 2009, 23:46:32 »
[b]İnsanlar sevgi kıvılcımlarından fazlaca taşısalardı, dünyanın bu karamsar
yüzü kesin değişirdi.
Çünkü bu dünyanın merkezi insandır.
Odur sevginin tadına varan. Bütün güzel şeyler sevmeyi amaç bilen insan düşüncesinden
oluşmuştur. Bütün sevgiler insan kokuşludur. Sıcağı sıcağına.
Yalnız sevgide buluruz doğruları. Bu yüzden seven kimseler daha mutludur.
Sevgiden yoksun kimseler çelişkiler içinde bocalar durur. Bu bocalayışlar,
hırçınlıklar yaratır ve sonra da hem kendisine hem de çevresine zarar
vermekle devam eder.

Seven kimseler mutludur dedik; Yürekleri gerçek sevgiyle çarpan kimselerin
gözleri, çevreye bir başka tatlılıkla bakar.

Böyle tatlı bakışlarla
karşılaşanların, gözlerinden gönüllerine tatlı ve ılık bir yakınlaşma
duygusu yayılır.

Çünkü sevgi kaynağı zengin olan kişiler, samimi ve
etkileyicidir. İnsanları içten sever, neşelidir,güler yüzlüdür, aranan
kişidir o.
Kendi mutluluğu yanında başkalarının da mutlu olmasını,iyiliğini
yürekten ister. Gösterişten uzak,samimi duygular içinde dostluk kurar.
Mutluluğa giden yolları kendisi bulduğu gibi başkalarına da gösterir.
Menfaatsiz sever, karşılık beklemez, gerçek dosttur. Bu tür insanların umudu
daima başının altında yastığıdır. Hayatı sevdiği gibi,sevdirir de.
Karşılaştığı problemleri insanlık sevgisinde çözer, eritir.

Onların yüreklerine attıkları sevgi tohumları en taze biçimde filizlenir ve çiçek,
çiçek sunulur.Yaşadığı ortam ne olursa olsun bir kardelen gibi açmayı bilir,
çevresiyle hep barışık kalır.

Evet,böylesine sevebiliyor muyuz? Sevginin tadına varabiliyor muyuz? O zaman
bu dünyadan, yaşamdan, yaşamaktan korkmamıza hiç gerek yok. Başarı bizimdir,
mutluluklar bizim içindir.
Böylesine bir sevgiye sahip olmak da elbette kolay değildir, biliyorum.
İnsan ve insanlık sevgisinin kolay kolay kazanılmadığını da biliyorum.

Kendimizden başka diğer insanların mutluluğunu yürekten istemek ve böyle bir
mertebeye kolay erişilemeyeceğini de biliyorum, fakat mutlu insanları görmek
ve onların arasında mutlu yaşamak isteyenler, bunlardan daha sihirli bir
çare söylenebilir mi?

Bu temiz dilekler bizim en kuvvetli tarafımız olsun ve bunları yüreğimizdeki
sevgi kaynağının zenginlik derecesiyle gerçekleştireceğimize
inanalım.İnsanlık yolunda dostça niyetlerimizi çevremize taşırarak
sergileyelim.
İçimizdeki sevgi pınarımız çoraklaşmadıkça bir gün bizi
anlayanlar çıkacaktır. Gerçek sevgi gözelerimiz kurumadıkça çözemediğimiz
sorunlar kalmayacaktır.
Mutluluğun kapıları bizlere, ancak bütün insanları
derinden sevme özelliğimizle, ardına kadar açılacağına inanalım.
Tertemiz ve engin bir sevginin aydınlatamayacağı hiçbir karanlık yoktur ve
bu sihirli anahtarın kolaylıkla açamayacağı bir insan yüreği de yoktur.

Unutmayalım, bizim için önemli olan zoru başarmaktır. Çünkü o zor yapılan
şeyler en çok sevilenlerdir.

Yürekleri gerçek insan sevgisiyle dolu olanlara selam olsun.

Selam ve dua ile...[/b]

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • Administrator
  • Süper Mega üye
  • *******
  • İleti: 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #107 : 23 Aralık 2009, 23:49:02 »
[b]İslâma göre, kul, Allah'ı hem sevmeli hem de Ondan korkmalıdır.

Cenab-ı Hakk, insan ruhunda korku ve sevgi denilen iki mühim his yaratmıştır. İnsan bu hisleri yaratılış gayesine uygun kullandığı takdirde dünya ve ahiret saadetine nail olur.

  Cenab-ı Hakk'ın Cemal ve Rahmeti muhabbeti icap ettiği gibi, Celal ve Azameti de korkuyu iktiza eder.
Kul, Cenab-ı Hakk'ı sevmekle rahmetine mazhar olduğu gibi Ondan korkmakla da azabından kurtulur.
Allah'ı sevmenin ölçüsü emirlerine riayet etmek, korkunun ölçüsü ise yasaklarından sakınmaktır.

  Bunların her ikisi de insanın saadet ve necatına vesile olurlar. Böylece insan ne Allah'ın rahmetinden ümit keser, ne de azabından emin olur.

İnsan Allah'ı sevmekle kalben tatmin olur ve vicdanen huzur bulur. Muhabbetin en önemli üç kaynağı "kemal, cemal ve ihsandır".

Cenab-ı Hakk'ın bütün sıfatları hem sonsuz kemalde, hem de nihayet derecede güzeldir; ihsan ve keremi ise sonsuzdur. Buna göre, aklen ve vicdanen, insan muhabbetini ancak Allah'a hasretmelidir.

Onun yarattığı mahlukatı sevmek ise Onun namına olduğu takdirde Allah katında makbuldür.

İnsan, korku hissini de ancak Allah'a hasretmelidir.
Çünkü Allah nihayetsiz celal, azamet ve kudret sahibidir.
Öyle ise Allah'tan korkmak da hem aklın, hem de vicdanın gereğidir.
Bir insanın kalbinde, Allah korkusu kemaliyle hakim olunca başka türlü korkulara mahal kalmaz.

Zira Allah'tan korkan bir adam, hiçbir zaman başkasının hukukuna tecavüz etmez, hiç kimsenin canına, malına namusuna dokunmaz.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu konuda şöyle buyururlar: "Hikmetin başı Allah korkusudur." (El-Münâvî, Feyzü'l-Kadir-3:574)

Toplum hayatının nizam ve ahengi Allah korkusuyla kaimdir ve onunla devam eder. Hak ve hukuk tanımamanın cezası, dünyada zillet ve ahirette İlâhî azaptır.
Kur'an ayetlerinde gözlem ve düşünmenin yeri

İnsanı bilgiye ulaştıran yollardan birisi, gözlem yapmaktır. İnsan, kainattaki olayların bir izleyicisi ve gözlemcisidir. Kainat, okunmayı bekleyen mana dolu bir kitaptır.
"Göklerde ve yerde neler var, bakın!" (1)

"Onlar üzerlerindeki gökyüzüne bakmadılar mı ki, biz onu nasıl bina etmişiz ve süslemişiz." (2)

"Allah'ın rahmet eserlerine bak! Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor..." (3) şeklinde pek çok ayet, insanın müşahede (gözlem) vazifesine dikkat çeker.
Fakat, herkes bu müşahedeyi yapamaz. Ayetin belirttiği gibi, göklerde ve yerde nice ayetler (ibretli şeyler) vardır ki, insanlar onlara uğrar, geçer giderler." (4)
Bakmak ayrı, görmek ayrıdır. Herkes kainata bakar ama, herkes kainattaki sırları, manaları göremez. "Onları sana bakar görürsün. Halbuki onlar görmezler" (5) ayeti, bakmak ve görmek arasındaki farka işaret eder.

Başkasının göremediğini görenler, kainat kitabının sırlarını elde ederler.
Mesela, suda hafifleştiğini hisseden Arşimet, suyun kaldırma kuvvetini bulur.

Başına düşen elmadan ilham alan Newton, yerçekimi kuvvetinin farkına varır.

Kuşların kanat yapılarını inceleyen bilim adamları, bu bilgilerini uçak sanayiinde kullanarak, insanoğlunu kuşlara arkadaş yaparlar.

İnsan, dikkatle aleme baksa, her şeyden ibret ve ders alabilir. Kalbinde hayat olan ve alemi ibretle temaşa eden zatlar, her şeyden bir ders alabilirler. Her şeyi abes gören ve küfrün karanlıkları içinde yoluna devam edenler ise, bu engin ve zengin manalardan mahrum kalırlar.
Kur'an-ı Kerim, böyleleri için "kör" tabirini kullanır.
"Kim bu dünyada kör ise, ahirette de kördür." (6)

"Gerçek şu ki, körlük gözün körlüğü değil, sadırlardaki kalplerin körlüğüdür." (7)
"Beni hatırlamaktan yüz çeviren kimse için sıkıntılı bir hayat vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.

  Der ki: Ya Rabbi, niçin beni kör olarak haşrettin. Ben (dünyada) görüyordum. Cenab-ı Hak der: Evet, görüyordun. Ayetlerimiz sana geldi de, sen onları unuttun. Bugün ceza olarak unutulacaksın." (8)
"Basar" gözün görmesi, "Basiret" kalbin görmesidir. Basarı, olmayanlar eşyayı göremez.
Basireti olmayanlar da, eşyanın hakikatini müşahede edemez.

selam ve dua ile...

Gülay Öztürk[/b]

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • Administrator
  • Süper Mega üye
  • *******
  • İleti: 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #108 : 23 Aralık 2009, 23:50:40 »
[b]Bizim güzel islam dinimiz bütünüyle edepten ibarettir..
Mü'min,Yüce Rabbinin karşı gereken edebi koruduğu gibi,O'nun bütün
yaratıklarına
karşı da edebli davranir..

Varlıklara layık olduğu muameleyi yapmaya ve nefsi edep dairesinde tutmaya
tevazu denir...
Tevazu edebin,edeb aklın göstergesidir..

Tevazunun merkezi kalbtir..
Yüce Rabbini seven ve nefsini tanıyan kişi,kibirli ve bencil olması mümkün
değildir..

Çünkü Rabbi'ni bilen,seven,tanıyan mümin,tüm mülk,yetki,kısaca herşeyi O'na
ait
olduğunu bilir ve O'na c.c. boyun eğer...
Tevazu ,herkese hakkını vermektir..

Tevazu,insanların önünde alçalmak değil,herkese güzel muamele yapıp Allah'ın
sevgili kulu olmaktır...
Tevazu,kalbin samimi,davranışın ihlaslı olmaktır..
Tevazu,güzel ahlaktan ibarettir,ve Allah'ın rızası için yapilir..
Tevazu,içi ve dişıyla samimiyet ister..

Hakiki tevazu gönülde ,dilde,halde,ibadette,ve her işte kendini gösterir..
Mütevazi ,edebli insan gönlü temiz ,dili tatlı,ibadeti husulu olur..

İnsanlar içinde edebli gözüken kişi,eğer evinde dili ve haliyle ailesine
eziyert veriyorsa,p edep den ve tevazudan yoksul dur..
Ne yazıl ki zamanımızda tevazu ve edep seviyesi düşmektedir..

Yükselmek,mal-mülk hirs,dünyanın aldatıcı güzellikler,bol nimetler,insanı
Allah'a ve insanlara karşı olan vazifesini unutturdu..
Evet,bir insan parası çoğaltıkça şımarıklığı artıyorsa onu sonu
alçatmaktır..
Şimdi de Yüce Peygamberimizi dinleyelim :

"Allahu Teala bana birbirinize tevazu göstermenize,bazınızın diğerlerine
taşkınlık
ve zülüm yapmamanızı emretti""
"Kim Allah rızası için insanlara tevazu gösterirse,Allah o kimseyi muhakkak
yüceltir.
Kim de Allah'ın kullarına karşı kibir gösterirse,Allah onu alçatır.."

""Ne mutlu şeref ve dininden bir şeyi kaybetmeden tevazu gösterene!"

selam ve dua ile...[/b]

Çevrimdışı Black_house

  • Administrator
  • Tecrübeli üye
  • *****
  • İleti: 4502
  • +462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #109 : 10 Ocak 2010, 22:03:46 »
[b]Derler ki kul Allah’ı sevmeden önce O kulunu sever, onu sevdiği için kulunun gönlüne kendi sevgisini düşürür. Yunus’umuz der ki:

Aşıkların her hali maşuk katında biter
Sözün var ona söyle benim elimde ne var?

İnsan Allah’ın sevgisini isterken bir yolu izlemek durumundadır, Hakk’ı sevmek ancak Hakk’ı seven birinden öğrenilebilir. Her ne kadar insan bazı hakikatleri kendisi keşfetse bile devamlı ilerleyiş ve verimli bir gidiş için daha önce bu yollardan geçmiş birilerinin haline, ilmine, irfanına talip olmak gerekir.

İnsanın bu yolculuktaki gayesi “ruh” ile “ilah”ı buluşturmak, Cüneyd–i Bağdadi’nin sözleri ile “nihayet” ile “bidayet”i (başlangıcı) bitiştirmektir. “Ne var ki, mevcudatın sahibi, noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarıyla muttasıf olan Cenab–ı Hak(cc) “en değerli” hazineyi elde etmek, “en sevgili”ye kavuşmak için yapılan, “en mutlu son”la noktalanacak bu kutlu yolculukta bir takım güçlüklere katlanılmasını, birtakım engellerin aşılmasını murad etmiştir”

Yani bizler Hakk’ı kamil anlamda sevebilmek ve kendimiz de kamil olabilmek için bazı zorlukları aşmaya, aklımızın ve irademizin gerçek sahibi olmaya ihtiyaç duyuyoruz. Kamil bir insan olabildiğimiz ölçüde gerçek muhabbetullaha erişebiliyoruz.
Kamil insan olma sürecinde bizim en çok üzerinde duracağımız konu “güzel ahlak sahibi olabilmek”. Dört kelimeyle anlatılabilen bir kavram, ancak uygulaması sanıldığı kadar kolay değil. Öncelikle içinde bulunduğumuz hali görebilmemiz gerekiyor, bunun için de kalbi gözlem ve murakabe halinde olmamız... Zikrullah ile, sohbet ile, aynı yolun yolcuları ile bu eğitimin içinde olduğumuzda zamanla aslında bu sürecin insana disiplinin yanında haz verdiğini de müşahade edeceğiz. Hem bu haz öyle yüce bir duygu ki...

Kendi halimizi görebilmek için önce görmeyi ve işitmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Peki nasıl?

“Bilmiyorsanız zikir ehline sorun”.

Demek ki zikir ehli arkadaşlarımızın olması gerekiyor. Zaten eğer insan Allah’ı sevme konusunda kendini geliştirmek istiyorsa Allah ona mutlaka yardım eder biz en azından öyle olmasını umud ederiz.

“Ben kulumun zannı üzereyim”.

Gülay Öztürk[/b][color=green][/color]

 

Voiser