Sorular ve Cevaplar => Bilgi Bankası => Sözlükler => Konuyu başlatan: D®agon - 21 Ağustos 2013, 18:20:38
-
- A -
Abrama
Deniz taşıtlarını yönetme
Acenta
Ticari mümessil ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi bir sıfatı olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belirli bir bölge içinde daimi bir suretle ticari bir işletmeyi ilgilendiren akidlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı mesle
Açık artırma
Bir malın, teklif veren kişiler arasında en yüksek bedeli öneren kimseye satılmasını sağlayan satış biçimi.
Acir
Kiraya veren kimse
Aciz
Ödeme güçsüzlüğü.
Aciz vesikası
Alacaklı alacağının tamamını alamamışsa kalan miktar için kendisine verilen vesika (İİK 143)
Ada
Çevresi yollarla sınırlandırılmış bulunan, çeşitli parselleri kapsayan arsa parçası.
Adâd
Adetler; sayılar
Adalet
Haklılık; hakka uygunluk
Adem-i ifâ
Yapmamak; yerine getirmemek; borcu ödememek
Adem-i iştirak
Katılmamak
Adem-i selahiyet
Yetkisizlik
Adem-i vüsuk
Gercek olmamak
Adi kira
Kiraya verenin, belli bir ücret karşılığında bir şeyin kullanılmasını kiracıya bıraktığı sözleşme.
Adi şirket
Iki veya daha çok kimsenin, ortak bir amaca ulaşmak için emeklerini ve mallarını birleştirmeyi kabul ettikleri sözleşme ile kurulan ortaklık.
adli
adaletle ilgili demektir. adalet teşkilatı bünyesinde anlamına da gelir.
Adlî kaza
Cezai, hukuki, ticari, nizalı, nizasız yargı
Adlî müzaharet
Adli yardım
Ağlep
Kuvvetli, Büyük.
Ahar
Başkası; üçüncü kişi; yabancı
Ahde vefa
Söze bağlılık, sözleşmeye bağlılık
Ahit
Söz verme
Ahkam
Hükümler
Ahkâmı huzuriyye
Hakim önünde yargılanmayla ilgili yöntem hükümleri
Ahkâmı mahsusa
Özel hükümler
Ahkâmı müteferia
Ayrıntılı hükümler
Ahkâmı mütehalife
Aykırı değişik hükümler
Ahvâl
Durumlar; haller; vaziyetler
Ahval-i Şahsiye
Hakiki şahısların hukuki varlıklarıyla ilgili olan hukuki hallerdir : Doğum, evlenme, boşanma, evlat edinme, tabii bir çocuğu tanıma, ölüm vakıaları gibi (MK35 ve; Nüfus K).
Ahz
Almak
Ahzukabz
Bir miktar meblağın elden tesellüm edilmesi veya o miktar meblağın kasa hesabına kaydı
Ahzukabz
Kendine mal etme. Para tahsili yapmaya yetkili olma
Aile hukuku
Aile ilişkilerini düzeneleyen hukuk kurallarıdır.
Aile şirketi
Bir ailenin bireylerinden oluşan ortaklık.
Aile yurdu
Bir kimsenin, ailenin gereksiniminden büyük olmamak ve bizzat kendisinin veya ailesinin işletmesi ya da oturması koşuluyla, aile bireylerinin geçimi ve oturmasını sağlamak amacıyla ayırdığı taşınmaz ve ekleri.
Akamet
Neticesizlik, kısırlık, sonuç alınmama.
Akar
Taşınmaz mal; kiraya verilen ve gelir sağlayan şeyler
Akarâtı mevkufe
Vakfedilmiş, gelir getiren mallar
Akdetmek
Sözleşmek; kararlaştırmak; düzenlemek; bağlamak
Akd-i mebhusünanh
Sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme
Akd-i mezbur
Sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme
Akd-i muvazaa
Karşılıklı ödün verilerek yapılan akit, anlaşma, sözleşme
Akd-i sahih
Geçerli, doğru, kusursuz akit, anlaşma, sözleşme
Akit
Tarafların birbirine uygun idare beyanlarıyla husule gelen ve onlara karşılıklı vecibeler yükleyen anlaşma
alâ
çok iyi
Alâhilâf'ül-kanun
Kanun hilafına; yasaya aykırı olarak
Alâkadar
Ilgili; ilişkili
Alât
Aletler; araçlar
Aledderecat
Sırasıyla; derecesine göre
Alelhesap
Hesaplaşmak üzere; hesaba sayarak; sayışılmak üzere; doğan kârdan bir bölümünün ileride tamamı üzerinde hesaplatılmak üzere önceden ödenmesi
Ale-l-ıtlak
Genel olarak; rasgele; bir sınır ile bağlı olmayarak
Ale-l-umûm
Genel olarak; umumi bir biçimde; bütün
Alelusul
Usulüne uygun;
Aleniyet
Açıklık
Alettakrib
Takriben; yaklaşık olarak
Alonj
Ticari bir senet üzerinde ciroların veya sair muamelelerin çoğalması dolayısıyla o senede eklenen kağıt.
Amade
Bir işi yapmaya hazır; hazırlanmış
Amel
Iş; edim; fiil
Amele
Işçi; emekçi, ırgat
Amelî
Işe dayanan; iş üstünde; tatbikî; pratik; uygulamalı
Amenajman
Doğal kaynakların işletilmesi
Amme
Kamu
Amme intizamı
Kamu düzeni
Anagayrimenkul
Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın bütünü.
Anayapı
Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın esas yapı kısmı.
Angaje
Sözle veya yazılı olarak bağlanan; bağımlı
Ani edim
Bir anda yapılan belli davranış ya da davranışlarla yerine getirilen edim
Anmuhakemetin
Muhakeme yaparak; yargılama yoluyla
Antrepo
Gümrüklere gelen ticari eşyanın konulduğu, korunduğu yer; ardiye; ambar
apostille
5 Ekim 1961 tarihli Lahey Sözleşmesi hükümleri uyarınca, kararda imzası olan hakimin, o yargı yerinde yetkili ve görevli olduğunu gösterir tasdik şerhi.
APPEL
İstinaf
Arazi mahlule
Mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölümü ile mahlûl olan arazi-i emiriyye
Arazi-i emiriyye
Beytülmâle ait olarak devlet tarafından kişilere dağıtılan yerler, topraklar; beylik arazi
Arâzi-i haraciyye
Haraca bağlı arazi;
Arâzi-i memlûke
Mülk; timar toprağı; mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler
Arâzi-i metrûke
Halkın gereksinimi ve kullanımı için terk edilen arazi
Arâzi-i mevât
Hiç kimsenin tasarrufu altında olmayan ve halka terk ve tahsis edilmemiş bulunan,yüksek sesli bir kimsenin sesi işitilmeyecek derecede köy ve kasabalar gibi yerlerden uzak bulunan kıraç, taşlık, pırnallık gibi yerler
Arazi-i mevkufe
Geliri belirli bir konuya tahsis olunan yer; vakıf olunmuş arazi
Arâzi-i mezrû‘a
Ekilen arazi
Arazi-i miriye
Devlete ait arazi
Arâzi-i öşriye
Ürününden onda bir Devlet payı alınan ve üzerinde her türlü mülkiyet tasarrufları bulunan arazi
Arâzi-i selîha
Çıplak arazi
Ariyet
Menkul ve muayyen bir malın karşılıksız olarak kullandırılmasının başka bir şahsa bırakılmasını ve kullanıldıktan sonra geri verilmesini tazammun eden akit(BK: 299 vd.)
Arîz ve amîk
Genişlik ve derinliğine; enine boyuna;
Arsa
Belediye sınırları içinde, belediye tarafından parsellenerek üzerine inşaat yapmak için ayrılan arazi parçası.
Arsa payı
Kat mülkiyetinde arsanın, kanunda belirtilen esasa göre bağımsız bölümlere ayrılan ortak mülkiyet payı.
Arz
Sunma; gösterme; bildirme; önüne koyma; anlatma (bir büyüğe)
Arzuhal
Dilekçe
Arzuhal
Dilekçe
Asgarî
En az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük
Ashab-ı intikal
Verasetin geçişinde hak sahipleri
Asrî
Zamana uygun; çağdaş; modern
Ateh
Bunama; bunaklık
Atıf
Yollama; yöneltme; yükleme; bağlama; eğme; meylettirme; ilişkili bulma
Aval
Bonoya imza atarak sorumluluk altına girmiş kişiler lehine verilen bir tür kefalettir.
Avans
Alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme; öndelik
Avârız
Kazalar; belâlar; borçlanma ve hak kazanma yeterliliğini kısan veya yok eden haller
Avdet
Dönüş; geri gelme; dönme
Ayn
Para dışında, kazanılabilen bütün servet öğeleri
Aynî
Mala ilişkin; eşyaya bağlı; malın mülkiyeti ile ilgili; herkese karşı ileri sürülebilen
Ayni haklar
Eşya üzerinde doğrudan doğruya mutlak egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar.
Azamî
En çok; en büyük; en yüksek
Azil
Verilen temsil yetkisinin ortadan kaldırılması
Azimet
Gidiş; yola çıkma
-
- B -
Bâ tapu
Tapulu; tapu ile tasarruf olunan
Bâb
Kapı
Bâb
Konu, husus
Ba'dehû
Daha sonra
Bâ'de'l-isticar
Kira sözleşmesinden sonra
Bâ'de'l-istirdad
Geri aldıktan sonra
Bâdî olmak
Sebep olmak
Bağımsız bölüm
Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre, ana gayrimenkulun ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya müsait bağımsız mülkiyete konu olabilen bölümleri.
Bağıt
Akit
Bâhir
Belli; besbelli; açık; apaçık
Bahri
Denize ait
Bâ-husus
Hele; özellikle; üstelik
Baîd
Uzak; ırak
Bâîs olmak
Sebep olmak; göndermek; gerektirmek
Baki
Sürekli; daimî; artan; kalan; kalımlı; kalıcı; ölümsüz; saklı duran
Bakiye
Artan
Bâlâ
Yukarı; yüksek; üst; yüce
Baliğ
Eren; varan; bulan; yetişen; toplam; büluğa; ergin;
Bâligân-mâbelâğ
Ziyadesiyle; bol bol
Bariz
Açık; göze çarpan; belirgin
Basiret
Doğru görüş; uzağı görüş; önceden görüş; seziş; uyanıklık; anlayış; kavrayış; dikkat; sağgörü
Batıl
Doğru ve haklı olmayan; çürük; bozuk; sakat; boş; hukuken geçersiz; dayanaksız; temelsiz; beyhude; hüküm ifade etmeyen
Batıl
Doğru ve halı olmayan, çürük, bozuk, sakat, bos, hukuken geçersiz, dayanaksız, hüküm ifade etmeyen
Bayi
Bazı maddeleri satma izni olan kimse; satıcı; satış yeri
Becâ
Yerine; uygun; bedava; karşılıksız; parasız; emeksiz
Becayiş
İki memurun kendi rızaları ile ilgili makamın tasdikıyle aralarında memuriyet, makam ve vazifelerini değiştirmeleri.
Bedâyî
Sermayeler; anamallar;
Bedel-i misil
Emsaline uygun peşin para
Bedialar
Göze güzel görünen şeyler; estetik
Bedihî
Açık olan; besbelli; apaçık; akla; kendiliğinden gelen
Bediî
Güzellik ölçülerine uyan; güzel; güzellik
Beher
Her biri
Belagat
Iyi konuşma; sözle inandırma yeteneği; söz sanatlarını inceleyen bilgi dalı
Beraat
Aklanma
Berât
Rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren ferman
Berâyı tetkik
Inceliyerek
Berhava
Havaya gitmiş; kaybolmuş; uçurulmuş; yararsız; boş
Berî-üz-zimme
Zimmetten kurtulmuş; aklanmış
Ber-mucib-i talep
Talep mucibince; istem gibi
Ber-vech
Olduğu gibi; olarak
Ber-vech-i bâlâ
Yukarıda olduğu gibi
Ber-vechi peşin
Peşin olarak
Beşerî
Insanoğlu ile ilgili; insanî; insana mensup
Betekrar
Tekraren; tekrarla
Bey ü şira
Almak ve satmak
Beyanname
Bir makama veya kamuoyuna yapılan açıklama belgesi.
Bey'i
Satım; satma; satış; satılma;
Bey'i bât
Kesin satış
Bey'i bi-l vefâ
Kararlaştırılan süre içinde satılanı geri almak koşulu ile yapılan satış sözleşmesi
Bey'i mukayaza
Malı mal ile değiştirmek; trampa
Bey-i sarf
Parayı paraya satmak; para bozmak
Beyn
Ara
Beynelmilel
Herkes tarafından kabul edilen, uluslararası
Beyn'en-nâs
Halk arasında
Beytülmal
Maliye hazinesi
Beyyine
Bir olayın veya işlemin doğruluğunu ortaya koyabilmek için hakimi iknaya yönelik yöntem veya her türlü vasıta ; delil, şahit
Beyyine külfeti
Mahkemede bir beyan ve iddiayı kanıtlama yükümlülüğü MK 6. madde
Bidâyet
Başlama; başlangıç
Bidâyet mahkemesi
Ilk mahkeme; davaları birinci derecede gören ve çözümleyen mercii
Bi-eyyi-hâl
Herhalde; mutlaka; elbette
Bigüna
Herhangi bir
Bihakkın
Hakkıyla, hak ederek
Bi-hakkın
Hakkıyle; hakkı olarak, gerçekten; tamamiyle
Bi-haseb-il verase
Veraset nedeniyle; verasetten doğma
Bi-hükm'ül-kanun
Kanun hükmü gereğince; yasa kuralı ile
Bila
?.sız
Bilâ kayd ü şart
Kayıtsız ve şartsız
BİLAHARE
Sonradan
Bil-ahire
Sonra; sonradan
Bilâkis
Tersine olarak; tam tersine; aksine; sonunda
Bilâ-müddet
Süresiz
Bilanço
Bir kuruluşun, belli bir tarihte, alacaklı ve borçlu bulunduğu değerleri gösteren özet muhasebe cetveli; işletmenin finansal durumu ve faaliyet sonuçlarını gösteren tablo.
Bilâ-sebeb
Sebepsiz
Bilâtefrik
Tefrik etmeksizin; ayırmaksızın
Bilbeyyine
Delil ile; tanık ile; ispat ile
bilcümle
bütün
Bil-cümle
Bütün; hepsi; tamamı
Bil-farz
Tutalım ki; diyelim ki; sayalım ki; söz gelişi
Bilfiil
Gerçekten; fiilen; hakiki olarak; iş olarak; iş edinerek
Bililtizam
Bile bile
Bilistirdad
Geri alarak; geri alınarak
Bilmukabele
Karşılık olarak, (Davranış töresinde) ben de, size de, sizlere de.
Bilmuvafakat
Razı olarak
Bilmüzakere
Müzakere ederek; üzerinde görüşüp tartışarak
Bilmüzayede
Artırma ile; artırarak
Bi-l-müzayede
Müzayede ile
Bi-l-rü'ye
Görerek; görülerek
Bî-ma'nâ
Manasız; anlamsız
Binâberin
Bundan dolayı; bunun üzerine; bu nedenle
Binâen-alâ-zâlik
Bundan dolayı; bunun üzerine
binaenaleyh
Bundan dolayı, Bunun üzerine
Binâen-aleyh
Bunun üzerine; dolayısıyla; bundan dolayı
Bi-n-netîce
Netice olarak; sonuç olarak
Binniyabe
Naip eliyle; vekillik ile; vekaleten
Bisud
Faydasız;yararsız.
Bîtâp
Bitkin; güçsüz; takatsız; yorgun
Bî-taraf
Tarafsız
Bitarıkıl'evlâ
Evveliyetle; öncelikle
Bi-t-tabi
Tabiatiyle; doğal olarak
Bkz. yaylak, kışlak.
Bölünebilir edim
Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilebilen edim
Bölünemez edim
Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilemeyen edim
Bono
Bir kimsenin diğer bir kimseye veya onun emir ve havalesine, belirlenen vadede, belirli bir tutarı ödeme taahhüdünü içeren, özel biçim ve hükümlere tabi ticari senet; emre yazılı senet.
Borç ilişkisi
İki taraf arasında mevcut olup bir şeyin verilmesi,yapılması veya yapılmamasını öngören hukuki bağdır.
Bühtan
İftira, kara çalma
Bürûz
Belirme; ortaya çıkma
Butlan
Geçersizlik
-
- C -
C.SAVCISI
MÜDDEİUMUM
Câmi
Cem eden;
Câmia
Topluluk; zümre
Cânî
Cinayet işlemiş olan kimse
Canîb-i beytülmal
Hazine tarafı
Canîb-i vakıf
Vakıf tarafı
Canîp
Yön; taraf; cihet; yan
Cari
Uygulanan; yürürlükte olan
Cari Fiyat
Bir malın satışında ilan veya fiyat listesi veya etiket ile umuma arz olunan veya ticaret odalarıyla belediyeler ve borsalar gibi salahiyetli yerlerce tesbit edilen fiyat.
Casus Belli
Savaş nedeni, savaş gerektiren olay
Cây-i teemmül
Etraflıca düşünülmeye değer; düşünülmesi yerinde olur
Cebel
Dağ, yüksek tepe.
Cebrî
Zorla yapılan; zor kullanarak yaptırılan; zor altında; güç kullanarak
Cebri icra
Kendi istekleriyle borçlarını ödemeyen borçluların, borçlarını Devlet kuvveti ile ödemelerinin sağlanması; ilgili icra dairelerinin, (gereğinde) zor kullanarak, borçluyu borcunu ödemeye zorlamaları
Cebri satım
Malikinin isteğine bakılmaksızın, resmi makamlar tarafından yapılan satım
celb-i menafi
Fayda sağlamak
Celesat-ı âti
Gelecekteki celseler, oturumlar
Celile
Büyük; ulu
Celpname
Yargılamada,davacı,davalı,tanık,bilirkişi gibi kimseleri mahkemeye getirtmek için yapılan çağrı
Celse
Mahkemelerde bir muhakemenin, duruşmanın ve sair meclislerle heyetlerde müzakerelerin yapılması için, nisap dairesinde, azanın her toplantısı. Celselerin açılması ve kapanması ve inzıbatı mahkeme veya heyet reislerine aittir.(CMUK.378)
Ceman
Toplam olarak,toplamı
Cemetmek
Toplamak; bir araya getirmek
Cemi ezmân
Bütün zamanlar; zamanların toplamı
Cenin
"1- Kendisine gebe kalınan çocuk.
cenup
güney
Cereme
Başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zararı ödeme; para cezası
Cereyan
Bir şeyin gelişme, olma durumu
Cerh ü iptal
Çürütme ve yok sayma; geçersiz hale getirme
Cevâmi'
Camiler; mescitler; toplanılan yerler
Cevâz
Izin; müsaade; caiz olma
Cevâz bahş
Izin veren; müsaade eden
Cevaz-ı İstihdam Kararı
Görülen idari lüzum ve zarurete binaen azledilmek suretiyle vazifesinden uzaklaştırılan memurun yeniden memuriyete alınabilmesi için azleden dairece verilmesi icabeden karar.
Cevher
Maya; öz; değerli taş; elmas
Cevval
Davranışları çabuk ve kesin olan
Ceza
Suç işleyen kişilerin karşılaşacakları tepkidir,yani kanunun suç işleyen kimseye uygulanmasını öngördüğü müeyyidedir.
Ceza şartı
Ceza koşulu; alacaklının zararını karşılama şartı
Cezaevi
Hükümlü ve tutukluların kaldığı yer, Ceza infaz kurumu
Cezrî
Asıl ile ilgili; kökle ilgili; kökten; temelden
Cibâyet
Alma; toplama; vergilerin ve başkaca devlet gelirlerinin tahsili
Cihet
Yön; taraf; amaç
Cins tashihi
Tapu kütüğünde kayıtlı bir taşınmazın niteliğinin değiştirilerek kütüğe, başka bir nitelikte tescil edilmesi.
Ciro
Çifte yetki veren havale; ticari senedin, arkasına yazılan yazı veya imza ile başkasına devri.
Cismanî
Cisimle, bedenle ilgili; bedensel
cismanî zarar
Kişinin vücut bütünlüğüne verilen zarar.
Cism-i câmid
Cansız cisim
Cürmiyet
Suç hali; suçluluk
Cürmü meşhut
Suçüstü; göz önünde işlenen suç
Cürüm
Kabahat olmayan
Cürüm tasnii
Bir kimse hakkında cürüm uydurmak
Cüz
Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri; kısım; parça; bölük
-
- Ç -
Çek
Ödeme aracı; kanun ile belirlenen şekilde düzenlenen, keşidecinin emrinde para bulunan banka üzerinden çekilebilen havalesi
-
- D -
Dâfi
Defi'de, savuda bulunan kimse
Dahiliye Vekâleti
İçişleri Bakanlığı
Dava
Bir kimsenin diğer kimseden hakim huzurunda hakkını istemesi.
Dâyin
Borç veren; alacaklı
Deâvî
Davalar
Defaât
Kereler; kezler; yollar
Def'aten
Bir defada; birden
Defâtir
Defterler; birlikte dikilmiş kağıtlar
Defi
Taraflardan birinin, hususiyle müddeialeyhin kendisine karşı açılan davada edadan kurtulmak için bavurduğu her türü vasıta.
Def'i def
Def'e karşı def'; savuya karşı savu
def-i mefasid
Zararı yok etmek
Defter-hâne
Taşınmaz mallara ilişkin tasarrufların kayıt
Defter-i hakanî
Eskiden taşınmaz mala ilişkin tasarruf işlemlerinin kayıt ve tescil edildiği defter
Defter-i hakanî idaresi
Eskiden taşınmaz mala ilişkin tasarruf işlemlerinin kayıt ve tescil edildiği daire
Değer baha
Bir malın iktisadi duruma göre kıymetini ifade eden fiyat
Delâlet
Gösterme; yol gösterme; kılavuzluk; iz; işaret; aracılık
Delâlet-i bil'işare
Işaret ederek, hatırlatarak gösterme
Delil
Kanıt; tanıt; ipucu
Delil-i celî
Aşikar delil; belli, apaçık kanıt
Demdeme
Hiddetli söz. Avaz. Hosa gitmeyen sesler
Demirbaş
Bir taşınmazın kiraya verilmesinde kiraya dahil olan, kiralamanın sonunda aynı cins ve değerde iade edilen veya değer eksilmesi kiracı tarafından tazmin edilen eşya
Demokratik devlet
Halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlettir.
Depozito
Bir sözleşmeden dolayı doğabilecek zararlara karşı verilen teminat; bir taahhüt sırasında yatırılan güvence parası.
Der-akap
Hemen; arkasından
Derç
Sokma; arasına sıkıştırma; gazeteye yazma; toplama; biriktirme
Derc etmek
Araya sokmak; arasına sıkıştırmak
Derceb etmek
Cebe atmak; kendine alıkoymak
Derdest
Görülmekte olan
Der-dest-i rü'yet
Dava görülmek üzere ele alınan, eldeki dava
Der-kâr
Malum; aşikar; bilinen; belli
Dermeyan etmek
Ileri sürmek; öne sürmek; ortaya koymak; anlatmak
Der-piş
En önde; göz önünde bulunan; öngörü
Der-pîş etmek
Öngörme; göz önünde bulundurma
Der-uhte
Üstüne alma; yüklenme; üstlenme; sağlama
Desise
Hile; oyun; entrika
Devair
Daireler
Devlet Şurası
Danıştay
Devletler Özel Hukuku
Kişilerle devlet arasındaki bağı (tabiyeti), bir ülkede yabancıların sahip olduğu hakları ve çeşitli ülkelerde geçerli olan kanunların çatışması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözmeyi ve bunun için çeşitli bağlama kuralları getirmeyi konu alan huku
Devremülk hakkı
Mesken olarak kullanılmaya elverişli bir yapı veya bağımsız bölümün ortak maliklerinden her biri lehine, bu yapı veya bağımsız bölümden yılın belli dönemlerinde istifade etmek üzere, müşterek mülkiyet payına bağlı olarak kurulan irtifak hakkı.
Deyn
Borç
Dilekçe
Bir isteği üst makama ulaştıran yazı,
dilemma
müskül durum,ikilem
Disiplin cezaları
Belli bir statü içinde bulunan kimselere hizmet ve iç düzenle ilgili kurallara aykırı davranışta bulundukları zaman uygulanan cezalardır.
Dispeççi
Deniz kazasindan sonra gemi, yük ve navlunla ilgili kimselerin ugradiklari zararlari ve bunlar tarafindan yapilan masraflarin nasil, kimler tarafindan ve ne oranda karsilanacagini belirleyen uzman. Sefa ÖZBEY
Divan-ı Muhasebat
Büyük Millet Meclisine bağlı ve devletin bütün varidat ve masraflariyle mallarını ve hesaplarını onun namına murakabe edenlerin hesaplarını tetkik ve muhakeme ile mükellef bir heyet.
Dîvân-ı Muhasebat
Sayıştay
Donatan
Gemisini gemi ticaretinde kullanan gemi sahibidir
Dûçâr
Tutulmuş; uğramış; yakalanmış
Düçâr
Tutulmuş; uğramış; yakalanmış.
Dûn
Aşağı; aşağılık; altta; aşağıda
Dûr
Uzak
Düstur
Kaide, asıl kaide, hattı hareket kaidesi manalarında da kullanılmıştır ki hukuki hükümleri maksada uygun ve veciz surette ifade eden şekil.
Düstûr
Kanun; kaide; yasa; devlet yasalarını içine alan kitap; genel kural; başyasa; yasalar dergisi
Düzenleme
Bir sözleşmeyi veya işlemi yapan kimsenin iradesini dinledikten sonra, iki tanık önünde ve yöntemine uygun olarak noter tarafından baştan sona kadar yazılarak, ilgililer ve hazır bulunanlar tarafından imzalanıp noter tarafından da onanan senet
-
- E -
Ebniye
Binalar; yapılar
Ecnebî
Yabancı; bir devlete göre,kendi uyruğunda bulunmayan gerçek veya tüzel kişiler
Ecr-i müsemmâ
Taraflar arasında belirlenen ücret
Ecrimisil
Bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri
Eda
Edim; borçlanılan şey; borcun konusu
Eda davası
Davalının bir iş yapmaya,bir ifada bulunmaya veya bir iş yapmamaya,bir ifada bulunmamaya mahkum edilmesinin istenildiği dava
Edeb
Iyi terbiye; naziklik; usluluk
Edim
Aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklının isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış biçimi
Ef'âl
Eylemler; fiiller, işler; ameller
Efrâd
Fertler; bireyler
Ehil
Ehliyetli; hak sahibi; bir hukuki işlem yapabilme yeteneğine sahip
Ehl-i hibre
Bilirkişi
Ehl-i vukûf
Bilirkişi
Ekalliyet(akalliyet)
Azınlık
Eklenti
Bir konutun veya bir binanın kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan ya da kolaylaştıran yapı.
Ekser
Daha ziyade; ençok; çoğu; çoğunca
Ekseriyet
Çoğunluk
Ekseriyeti ara
Oy çokluğu
Elfaz
Kelimeler; sözler
Elîm
Elemli; kederli acılı
El-yevm
Bugün; şimdi; halen
Emlak vergisi
Konusu bina ve arazi olup, bu bina veya arazi malikinin, intifa hakkı sahibinin, her ikisi de yoksa malik gibi tasarruf eden kimsenin, bina ve arazinin değeri esas alınarak kanunda belirtilen oranlara göre ödediği vergi.
Emlâk-i sirfe
Yeri ve üzerinde binalar ve ağaçları mülk olan taşınmaz mallar
Emr-i makzî
Hükme bağlanmış iş
Emtea
Ticaret konusu her türlü mal
emtia
eşya, mallar.
Emval
Mallar; mülkler
Emvâli menkule
Taşınır mallar;taşınabilir mallar
Enfüsi
Öznel; subjektif
Enkaz
Bina yıkıntıları; yıkıntı; moloz; eski hayvanların bakiyeleri
Envai mesalih
Işlerin çeşitliği
Erbaa
Dört
Erbâb
Ehil; becerikli; muktedir; yetenekler; sahipler; malikler
Erbâb-ı vukuf
Bilirkişiler
Esbab-ı mucibe
Gerekçe; gerektirici sebepler
Eşcar
Ağaçlar
Eshâb
Sahipler; bir şeyin malikleri
Esham
Pay senedi; hisse senedi
Eşhas
Şahıslar; kişiler; kimseler
Eşkâl
Biçimler; suretler; tarzlar
Eslem
En selâmetli; en emin; en doğru; en sağlam
Esnaf
Ister gezici, ister bir dükkan veya bir sokağın belli bir yerinde sabit olsun, iktisadi faaliyeti nakdi sermayeden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleridir.
Etfal
Çocuklar, sübyanlar.
Evkaf
Vakıflar
Evleviyet
Tercihli; haydihaydi; öncelikle
Evrâk
Yapraklar; kağıtlar; arşiv
Evrâkı müsbite
Ispat edici belgeler; tesbit edici yazılar; tapu kütüğünü tamamlayan belgeler
Evsaf
Nitelikler
Evsafı mümeyyize
Belirgin nitelikler
Evvelâ
Birinci olarak; herşeyden önce; ilk önce
Evvelemirde
Herşeyden evvel; işin başlangıcında; ilk iş olarak
Ezcümle
Özellikle; özet olarak; sözün kısası; toplucası
Ezmân
Zamanlar, vakitler; anlar; çağlar
-
- F -
Faal Nedâmet
Suç işleyen bir kimsenin suçundan sonra pişmanlık duyarak işlediği fiilin sonucunu önlemeye çalışması, suç işlediği sırada pişmanlık duyması. Aktif nedâmet.Aktif pişmanlık.
Fâhiş
Aşırı; ağır; çok fazla
Faraziye
Hukuk meselelerini, muayyen bir sistemin esaslarına muvakıf ve tenakuzlara mahal vermeyecek tarzda, halledebilmek için bu sistemin hükümleri ve hususiyetleri üzerine yapılan müşahede, mülahaza, kıyas, istikra ve hadiselerin verdiği mümkün mertebe toplu ne
Fariğ
Bir şeyi veya hakkı başkasına devreden; ferağda bulunan; feragat eden; taşınmaz maldaki tasarruf hakkını başkasına bırakan kişi
Farz
Zorunlu; baş koşul; boyun borcu; çok gerekli; varsayma
Fâsıl
Ayıran; bölen
Fâsıla
Aralık; ara
Fasl etme
Halletme; neticelendirme
Fehime
Anlayış
Fek
Kaldırma; bir hukuki sınırlamanın kaldırılması; sona erdirme; bitirme
Fer' î
Bağımlı; ekli; eklentili; ikinci derecede olan
Ferağ
Devir; devretme; bir hakkı birine geçirme; mirî veya vakıf arazinin yararlanma hakkının satışı
Ferâgat
Vazgeçme; el çekme; dinlenme
Ferd
Tek; yalnız olan şey; eşi olmayan; tek olan sayı
Fesâd
Karıştırıcı; arabozucu; karışıklık; bozukluk; dolan
Fesh
Bozma; bozulma; dağılma; dağıtma; kapatma; kaldırma
Fesih
Devam etmekte olan bir hukuki ilişkiyi, tek taraflı olarak ve ileriye dönük olmak üzere sonlandıran bozucu yenilik doğurucu irade beyanı.
Feteva
Hukuki Sorular ve Cevapları
Fetret
Zayıflık,uyuşukluk.
fevk
Üst,üst dereceli, astın üstünde yer alan
Fevkinde
Üstünde; aşan
Fezleke
Bir tahkikat veya muhakeme zabtının hülasası demektir.Bunda tafsilata girişilmeden işin ana hatları gösterilir. Bir teftiş raporunun kısaltılması halinde iktisab ettiği şekle de denir.
Fi-i cârî
Geçer değer
Fiil ehliyet
Bir kimsenin, kendi eylemleriyle haklar ve yükümlülükler yaratması yeteneği.
Fıkra
Kanunların, nizamnamelerin ve talimatnamelerin sıralanan ayrı ayrı hükümlerini göstermek için kullanılan bir bölüm işaretidir.
Fıktan
Yokluk
Filhakika
Hakikatte; gerçekte; doğrusu
Fi-l-vâki
Fırka
Insan kalabalığı grubu; parti
Fıtrî
Tabii; yaradılışındaki; doğasındaki
Fuhûş
Haddini aşma; kötülük; namusa aykırı hareket
Fürûht
Satma; satım; satış
Fuzûlî
Boşuna; yersiz; lüzumsuz; haksız; boşboğaz; erkek adı
Fuzûlî işgal
Bir taşınmaz malı sahibinin izin ve rızası olmadan ele geçirmek
Fuzuli şâgil
Hukuken geçerli bir hakkı olmadan bir yeri işgal eden
-
- G -
Gabin
bir sözleşmede tarafların karşılıklı edimleri arasında açık bir orantısızlık bulunmasıdır. karşı tarafın özel durumundan aşırı faydalanma olarak da nitelenebilir*. gabin durumunda zarar gören taraf bir yıl içinde sözleşmeyi bozduğunu bildirerek verdiği
Gaî (gaiye)
Gaye, maksat ve netice ile ilgili; amaca ilişkin
Gaip
Görünmeyen; hazır olmayan; yitik; yok olan kişi; kaybolan ve kendisinden uzun zaman haber alınamayan kişi
Galle
Gelir; hasılat; yarar
Garamat
Tazminat, diyat gibi edası lazımgelen şeylerdir.
Garaz
(garez)gizli düşmanlık; asıl maksat; erek; amaç; hınç
garp
batı
Garra
Parlak, beyaz, güzel, Şa'şaalı.
Gars
Ağaç dikme
Gasıb
Başkasının bir eşya, para yada kıymetli malını elinden veya tasarrufundan zorla haksız yere alan kimse
Gasp
Başkasının bir eşya, para yada kıymetli malını elinden veya tasarrufundan zorla ve haksız alınması
Gaybubet
Kaybolma; yokluk; göz önünde olmayış; yitiklik
Gayr (gayir)
Ayrı; başka; özge; artık; diğer; yabancı
Gayr-i melhûz
Beklenmedik; imkansız; olanaksız
Gayr-i mümkün
Olanaksız; imkansız
Gayrı vazıh
Kapalı
Gayrimenkul
Bir yerden bir yere taşınması olanaksız (taşınmaz) mal.
Gayrimenkul mükellefiyet
Bir taşınmaz malikinin, sahip olduğu mülkü nedeniyle ve özellikle o taşınmaz (gayrimenkul) teminat olmak üzere, diğer bir kimse lehine bir şey yapmaya veya vermeye zorunlu tutulması.
Gayrimenkul tellallığı
Taraflar arasında (hiçbirine sürekli olarak bağlı olmaksızın), taşınmaza ilişkin sözleşmelerin (kira, satım vb.) yapılması hususunda ücret karşılığında aracılık etme mesleği; emlakçılık.
Geçici tescil
Halen varolup da uyuşmazlığa neden olan ayni hakların korunması amacıyla tapu kütüğüne yapılan tescil.
Geçit hakkı
Bir taşınmaz üzerinden başka bir taşınmaz malikinin geçebilmesi için kurulan bir ayni hak.
Genel idare
Bütün ülkeyi kapsayan idare olup "merkez teşkilatı" ve "taşra teşkilatı"ndan oluşur.
Genel vekaletname
Bir kimsenin, kendi adına her türlü işi yapması için başka bir kişiye vermiş olduğu vekillik belgesi.
Gerçek kişi
İnsanlar.
Gerçi
Gerçekten; vakıa
Girift
Dolaşık; karışık; bir birinin içine girgin; tutma; yakalama
Gıyâb
Hazır ve mevcut olmama; göz önünde bulunmama; uzaklaşma; kaybolma; arka
Grev
Işçilerin aralarında anlaşarak veya bir kurululun kararına uyarak topluca iş bırakmalarıdır.
Gûna (gûne)
Türlü; gidiş; tarz; yol; sıfat
Güzeran
Geçici; geçen
-
- H -
Hacet
Gerek; gereklilik
Hacir
Bir şahsın medeni haklarını kullanma salahiyetinin mahkeme tarafından kaldırılması.
Haciz
Borçlunun, borcunu kendi arzusu ile ödememesi durumunda, alacaklının talebiyle, borçlunun (borca yetecek miktardaki) mal ve haklarına devlet aracılığıyla (icra dairesi tarafından) el konulması.
Hacizvaaz
El koyma
Hadd-i Maruf
Makbul olan had, Emredilen, müsaade edilen hudud
Hâdis
Meydana gelen; çıkan; yeni çıkan
Hafiyyen
Gizli olarak; saklı olarak; gizlice
Hafriyat
Kazı; kazılar; toprak kazma; toprak çıkarma
Hail
Duvar, çit, parmaklık, tahta perde gibi taşınmazları birbirinden ayıran işaret ve engeller
Haiz
Sahip; elde bulunduran; taşıyan
Hak
Hukuk düzeni tarafından şahıslara tanınmış olan yetkilerdir
Hak ehliyeti
Sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan ölüm anına kadar olan dönemde herkesin sahip olduğu medeni haklardan (evlenme, mülk edinme vb.) yararlanma yeteneği.
Hakikiye
Hakikate mensup; gerçek; sahici; doğru; gerçekten
Hakk
Doğruluk ve insaf; bir insana ait olan şey; dava ve iddiada hakikate uygunluk; harcanmış emek; pay; hisse
Hakkaniyet
Hak ve adalete uygunluk; doğruluk
hakkı hıyar
seçimlik hak
Hakk-ı mesil
Su yolu hakkı
Hakk-ı mürûr
Geçit hakkı
Hakk-ı şuf'a
Önalım hakkı
Hakk-ı şürb
Içme hakkı; sudan yararlanmada sıra hakkı
Haksız fiil
Hukuk düzeninin izin vermediği, zarar verici eylemlerdir
Haksız iktisap
Bir kimsenin malvarlığında, haklı bir nedene dayanmaksızın başka bir kimsenin malvarlığı aleyhine meydana gelen artma ya da azalmama durumu
Halefiyet
Ardıl, yerine geçme, yerine geçen.
Halel
Bozma; bozukluk; eksiklik; zarar
Haleldar olmak
Bozulmak; çiğnenmek
Hali sabıka irca
Eski hale getirme
Halita
Karışım
Hapsen Tazyik
Bir kimseyi ifasına mecbur olduğu hususu yapmaya icbar için kanuni salahiyete binaen hapsetmektir.
Harâc-ı mukaseme
Arâzî-i hâriciyye mahsullerinden onda birden yarısına kadar alınan vergi
Harâc-ı muvazzaf
Arâzî-i hâriciyye üzerine yerin tahammülüne göre,maktûiyet veçhile tayin olunan vergi
Hariciye Vekâleti
Dışişleri Bakanlığı
Hârîm
Başkasının giremeyeceği,girilmesine izin verilmeyen ev bölümü; harem
Harnup
Keçi boynuzu
Hartama
Pedavra; köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta;
Has
Sıkıştırmadan bir yerin içine alma; hareketten menetme; etrafını çevirme; vakfetme
Hasârât
Zararlar; ziyanlar; hasarlar
Hasb-el-kanun
Kanun gereği
Hasb-el-memuriyye
Memuriyet gereği
Hasebiyle
Yüzünden; dolayısıyla; bu nedenle
Hasılat
Gelir.
Hasılat Kirası
Kiraya verenin, bir bedel karşılığında, hasılat veren bir malın veya hakkın kullanımını kiracıya bıraktığı sözleşme; ürün kirası.
Hasîm
Iki düşmandan herbiri
Hâsim
Hasmeden; kat'eden, kesip atan
Haslet
Ahlak, nitelik, huy, mizaç
Hasren
Muhasara ederek; etrafını çevirerek
Hâss
Özgü
Hata
Yanılma, Yanılgı
Hatîa
Günah; kabahat; suç; yanlış; yanlışlık
Havale
Yollama ödeyicisinin, para, değerli kağıtlar veya benzeri nesneleri, yollayıcı hesabına yollama alıcısına ödemek ve yollama alıcısının da bunları kendi adına teslim almak üzere yetkili kılındığı sözleşme.
Hâvi
Kapsar; kapsayan; içeren; içerir
Havza-i fahmiyye
Kömür havzası; kömür bulunan bölge
Haylûlet
Engel olma; araya girme; yolu kapama
Hayr (hayır)
Iyilik; iyi; faydalı iş; yarar
Hayrât
Sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler; sevap için kurulan müessese
Hazine
Devletten ayrı bir kişilik oluşturmamakla beraber, bir taraftan bütçenin uygulanmasına ilişkin işlemleri, diğer taraftan da kamu gelir ve giderlerinin zaman olarak uygunluğunu sağlayan merkezi örgüt; Maliye Bakanlığı ve maliye dairelerinden oluşan örgüt;
Heder olma
Ziyan olma
Hedm
Yıkma; harap etme
Herc ü merc
Darmadağınık. Karmakarışık. Allak bullak.
Hibe
Bağışlama
Hidematı amme
Kamu hizmeti
Hıfz
Saklama; koruma
Hilafı
Tersi; aksi; zıddı
Hilkat
Yaratılma; yaratılış; tabiat
Himaye
Koruma; korunma; birine arka çıkma
Hini dava
Dava sırasında
Hini hacet
Gerektiğinde
Hisse-i şayia
Yaygın hisse; ortak pay
Hitâm
Son; bitim; tükenme; nihayet
Hizmet sözleşmesi
İşçinin, belirli veya belirsiz bir zaman süresi içinde iş görmeyi ve işverenin de ona bir ücret vermeyi üstlendiği sözleşme.
Hod-be-hod
Kendi başına;kimseye danışmadan;kendiliğinden
Hodbehot
Kendi kendine, kendi kafasıyla, kendiliğinden, kimseye danışmadan. Hakan GÜRGEN
Hüccet
Senet; delil; belge
Huda
Aktarma
Hudûs
Sonradan peyda olma
Hükkâm
Hakimler; yargıçlar
Hükmî şahsiyet
Tüzel kişilik
Hukuk
İçtimai hayat nizamının muhafaza ve idamesi için cemiyet azası sıfatiyle fertlerle fertler, veya cemiyetle -yani devletle- fertler, yahut muhtelif devletler arasındaki münasebetleri tanzim eden usul ve kaidelerdir.
Hukukî
Hukuksal olan.
Hukuki işlem
Bir veya birden çok kişinin, hukuksal bir sonuca yönelttiği irade açıklaması.
Hukuki tağyir
Bir kimsenin, kendisine ait olmayan menkul eşyalar üzerinde bazı işlemlerde bulunarak, bu eşyanın niteliğini değiştirmesi
Hukukun şeklî kaynakları
Hukuk Kurallarının hangi şekillere bürünmüş olarak bize verildiğini ve nerelerde bulunduklarını göstere kaynaktır.
Hükümlü
Hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşmiş olan kimse.
Hükümsüzlük
Bir hukuki işlemin, kanunun öngördüğü şekilde yapılamaması veya kanuna aykırı olarak yapılması halinde hukuki sonuç doğurmamasıdır.
Hulâsa
Özet
Hulûl
Gelip çatma; girme; borcun vadesinin gelmesi
Hüsnü ceryan
Iyi icra etmek
Hüsnüniyet
Iyiniyet
Husule gelmek
Doğmak; ortaya çıkmak; meydana gelmek; oluşmak
Husumet
Bir davanın ikamesi üzerine davacı ile müddeaaleyh arasında husule gelen vaziyeti ifade eder.
Husûmet
Hasım olma durumu; hasımlık; düşmanlık; (davada) karşı taraf olma
Husûsat
Bakımlar; işler; şekiller; yollar; konular; meseleler; maddeler
Hususî
Özel; kişiye ait
-
- I -
Iade-i muhakeme
Yargılamanın yenilenmesi
Iaşe
Yaşatma; besleme; geçinme
Ibâre
Deyiş; cümle; paragraf; bir bölüm söz
Ibhâm
Kapalı bırakma; açıklamama; belli etmeme; gizli kapaklı tutma
Ibka
Devamlı, sürekli kılma; yerinde bırakma
ibka
kalmış, bırakılmış
Ibra
Aklanma; temize çıkma; aklama; temize çıkarma Alacaklının, borçlusunda bulunan alacağından tamamen veya kısmen vazgeçmesi
Ibraz
Gösterme; meydana çıkarma; sunma
Ibtida
Başlama; başlangıç; ilkin; en önce; başta
Icâb
Gerekme; gerek; bir sözleşme için ilk söylenen söz
Icabet etme
Uyma
Icabı hal
Durumun gereği
Icar
Kiraya verme; kiraya verilme
Icâre-i müeccele
Sonradan alınacak kira
Icareteynli vakıf
Ivedili ve süreye bağlı kira sözleşmesi olan vakıf mallar
Icazet
Izin; ruhsat, diploma
icazet
Müsaade, ruhsat, mümeyyiz küçüklerin kendiliklerinden yaptıkları borçlandırıcı işlemleri velî veya vasîlerince sonradan verilen izin, müsaade.
Icâzet-i lâhika
Bir kimsenin izni olmadığı halde,yapıldıktan sonra bir şeyi kabul etmesi ve onaylaması
Icbar
Zorlamak
Icbar etme
Zorlama
Icmâl
Kısaltma; özetleme; öz; özet genel toplamı
Icra tetkik mercii
İcra-İflas dairesinin üzerinde olup, icra-iflas işlemlerinin doğru ve kanuna uygun olup olmadığını denetleyen ve ayrıca kanunun kendisine verdiği dava ve işleri gören özel mahkeme.
Içtihad
Özel görüş; anlayış; kavrayış
Içtima
Toplanma; toplantı; bir araya gelme
Içtimaî
Sosyal; toplumsal
Içtinap
Kaçınma; çekinme
Idame
Devam ettirme; sürdürme
Idâre-i husûsiyye
Il özel idaresi
Ifa
Ödeme; yerine getirme; bir işi yapma; edim
Ifadat
Sözler
Ifade
Anlatma; anlatış; anlatım
Ifham
Anlatma; anlatılma; bildirme; bildirilme
Iflas
Borcunu ödemeyen veya ödemelerini tatil eden borçlu hakkında yapılan takip sonucunda, mahkeme kararı ile tespit ve ilan edilen durum.
Ifrağ
Bir durumdan başka bir duruma sokma
Ifraz
Arazinin parçalanması; bölünmesi; parsellere ayırma; araziyi imar açısından uygun parçalara bölme
Ifşasına müeddi
Açıklanma gereği
iftikar
Yoksulluğunu, fakirliğini açığa vurmak
Ihale
Artırma veya eksiltme biçimiyle yapılan ve en uygun fiyatı teklif edene (en çok artıran veya eksiltene) işin/malın verildiği sözleşme yöntemi.
Ihâta
Bir şeyin etrafını çevirme; sarma; kuşatma; etrafı çevrilme; anlayış; geniş bilgi
Ihbar
Haber verme; bildirme; bildirim
Ihdas
Ortaya çıkarma; kurma; bir şeyi ilk kez ortaya koyma
Ihfa
Saklama
Ihkak-ı hak
Kendiliğinden hak alma
Ihlal etmek
Zarar vermek; zedelemek; dokunmak; hakkını zedelemek; çiğnemek; bozmak
Ihmal
Dikkatsizlikten ve özensizlikten kaynaklanan kusur; savsaklama; gerekli özeni göstermeme
Ihraç
Çıkarma; dışarıya mal satma; dış satım
Ihraz
Benimseme; sahipsiz bir malı sahiplenme
Ihtar
Hatırlatma; dikkati çekme; uyarma; uyarım
Ihtarname
Bir kimseye, bir hususu yerine getirmesi veya getirmemesi için yapılan yazılı uyarı; hatırlatma belgesi.
Ihticâc
Delil veya tanık gösterme
Ihtilaf
Anlaşmazlık; uyuşmazlık; çekişme; niza; görüş farklılığı
Ihtilat
Karışma; katılma; bir araya gelme
Ihtimam
Özen; bir şey, iş ya da kişiye özel dikkat gösterme
Ihtirâzi kayıt
Çekince; önkoşul; belli hakları kullanma hakkının saklı tutulması
Ihtiva etmek
Içermek; kapsamak; içine almak; içinde bulundurmak
Ihtiyar etmek
Seçmek; seçme hakkını kullanmak; tercih etmek; yeğlemek
Ihtiyarî
Isteğe bağlı; seçmeli; istemli
Ihtiyat
Sakınma;
Ihtiyati tedbir
Davacının, davasını kazanması durumunda, dava konusu şeye kavuşabilmesi için, davadan önce veya dava sırasında o şeyi garanti altına almasına yarayan önlem.
ihtizaz
Titreşme, titreşim.
Ihzâr
Hazırlama; huzura getirme;
Ihzaren celb
Sanığı veya tanığı, kendi arzusu nedeniyle gelmediği için mahkeme önüne hakim kararı ile zorla getirtme
Ihzarî
Hazırlayıcı; yetiştirici; hazırlık niteliğinde olan
Ika etmek
Yapmak; etmek; oluşturmak
Ikâme
Yerine koyma; yerine kullanma; dikme;yerine geçme; kaim olma; dava açma
Ikamet etme
Bir yerde yerleşme iradesi ve niyetiyle oturma.
Ikametgah
Bir kimsenin yerleşme kast ve niyetiyle oturduğu yer
Ikmal
Tamamlama; bitirme; devamlı olarak yiyecek içecek ve diğer gerekli malzemenin sağlanması
Ikrâh
Korkutma; bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak
Ikrar
Saklamayıp söyleme; bildirme; açıkça söyleme; kabul
Ikraz
Borç verme; ödünç verme
ikraz
Borç verme ;ödünç verme.
Iktifâ
Yeter bulma; yetinme
Iktirân
Yakın varma; yanına gelme; yaklaşma; ulaşma; erişme
Iktisabî
Kazanma ile ilgili; edinme ile ilgili
Iktisadi
Ekonomik
Iktisap
Kazanma; kazanım; edinme; bir şeyin mülkiyetini elde etme
Iktiza
Gerekme; gerektirme; gereklilik; işe yarama ilâm yargı belgesi; mahkemenin verdiği nihaî (son ) kararın, iki taraftan her birine yöntemine göre verilen onamlı örnekleri; mahkeme kararı örneği (sureti)
I'lâmât
Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge
Ilamlı icra takibi
Para veya paradan başka bir şey içeren konularda, önce bir mahkeme ilamı alınıp, ilamlara özgü icra takibi yapılması.
Ilamsız icra takibi
Elinde bir mahkeme ilamı bulunmayan veya bulunmasına rağmen ilamlı icra yoluna başvurmayan kişilerin, alacaklarını elde etmek için başvurdukları icra yolu.
Ila-nihâye
Sonuna kadar
Ilga
Ortadan kaldırma; yürürlükten kalkma; hükümden düşürme; geçersizleştirme
Ilka
Koymak, birakmak. Terk etmek, Öne atmak
Illet
Hastalık; sakatlık; bozukluk; neden; sebep
Illiyet bağı
Nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki
Ilmî
Bilimsel
Ilmi içtihatler
Hukuk bilginlerinin hukuki sorunlarda ileri sunmuş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir.
Ilmühaber
Belge; birinin herhangi bir durumunu (örneğin ikametgahını) gösteren durum belgesi
Iltibâs
Karıştırılma; benzeşim; karışıklık
Iltihâk
Katılma; karışma
Iltisâk
Yapışma; bitişme; kavuşma
Iltizam
Kendi için gerekli sayma; gerektirme
Iltizami muamele
Bir kimsenin malvarlığının aktifinde yer alan kalemlere dokunmaksızın, yalnızca pasifini artıran bir işlem yapması; taahhüt işlemi; borçlandırıcı işlem;
Ilzâm
Susturma; bağlama
Imâl
Yapma; yapılma; meydana getirme
Imâr
Bayındırlık; bayındır duruma getirme; geliştirme
Imdi
Buna göre; şu halde; o halde
Imha
Yok etme; ortadan kaldırma; mahvetme
Imhâl
Mühlet verilmesi; süre verilmesi; erteleme; yeni bir önel tanıma
Imlâ
Doldurma; doldurulma; yazdırma; yazdırılma; bir dilin cümlelerini, kelimelerini doğru yazma bilgisi
Imtina
Kaçınma; çekinme
Imtisâl
Gerekeni yapma; bir örneğe göre hareket etme; alınan emre boyun eğme
Imtiyaz
Ayrıcalık; farklılık
Inbiâs
Gönderilme; meydana çıkma; ileri gelme
Ind-el-hâce
Lâzım olduğu; gerektiği zaman
Ind-ettemyiz
Temyiz sonunda; temyiz olunduğunda
Indinde
Yanında
Infâk
Beslemek; geçindirmek; nafakalandırmak
Infisah
Ortadan kalkma; dağılma; fesholma.
Infisâh
Fesh olunma; bozulma; hükümsüz kalma; dağılma; kendiliğinden ortadan kalkma
Inhisar
Tekel; monopol; alımın veya satımın tek bir elde toplanması
In'ikad
Bağlama; kurulma; toplanma
Inkılâp
Değişme; bir halden başka bir hale dönme; devrim
Inkişaf
Açılma; gelişme; gelişim; açınım
Inkisâm
Taksim olma; parçalanma; bölünme; ayrılma
Inkıta
Kesilme; kesinti; ara verme
Inkıyâd
Boyun eğme; kendini teslim etme
Inkiza
Bitim; sona erme
Inşâî
Inşaya, yapıya ait
Inşaî hak
Yenilik doğuran hak; bir hukuki durumun ortadan kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun yaratılması için kişinin kullandığı hak
Insicâm
Bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlık
Intac
Sonuç verme; nitelendirilme; sonuçlandırılma; bitirme
Intifa
Yararlanma; bir şeyden istifade etme
Intifa hakkı
Yararlanma hakkı; başkasına ait bir malda, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi
Intifa hakkı
Başkasına ait bir mal (hak) üzerinde, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi.
Intihâb
Seçme; seçilme; seçim
Intikal
Bir mal üzerindeki tasarruf hakkının, kanun ile belli kimselere geçmesi
Intikal
Geçme; geçirim; nakil; birinden diğerine geçme; yer değiştirme; el değiştirme bir mal üzerindeki tasarruf hakkının kanun ile belli kimselere geçmesi
Intikal
Geçiş; göçüş; anlama; kavrama; yer değiştirme; el değiştirme
Intizâm
Düzgünlük; çeki düzen; düzenlilik
Intizâr
Bekleme; beklenilme; gözleme; gözlenilme
Inzibât
Yolunda olma; genel emniyetin yolunda olması; sıkı düzen
Inzimâm
Eklenme; katılma; ilave
Ipham
Belirsizlik
Ipka
Kalma; yerinde bırakma; görevinde bırakma; yenileme
Ipotek
Hak sahibine, alacağını, bir taşınmaz malın değerinden elde etme yetkisini veren sınırlı bir ayni hak.
Ipotek akit tablosu
İpoteğin kurulması sırasında tapu memuru tarafından düzenlenen ve ipoteğin durumunu gösteren resmi senet.
Ipotek belgesi
Tapu sicil müdürlüğü tarafından verilen ve ipotek akit tablosunun özetini içeren belge.
Ipotekli borç Senedi
Taşınmaz rehni ile güvence altına alınmış kişisel bir hak nedeniyle, yetkili tapu görevlilerince ilgili taşınmaza değer biçilerek, taşınmaz değerinin bağlandığı (sürümünün kolaylaştırıldığı) kıymetli evrak.
Iptal
Hukuk kurallarına aykırı biçimde yapılmışbir idari işlemin yargı organının kararıyla ortadan kaldırılmasıdır
irad Senedi
Şahsi nitelikte olmayan bir alacak için karşılık gösterilen gayrimenkulle sınırlı sorumlu olmak kaydıyla resmi senetle ve tapu senedine tescil ile sadece zirai gayrimunkuller, evler ve üzerine bina inşa edilecek arsalar üzerinde kurulan bir gayrimenkul rehin senedidir.
Irae
Tayin etme; gösterme
Irae edilmek
Gösterilmek
Iras
Yapma; etme; birine (zarar) verme, sebep olma
Irat Senedi
Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak.
Irca
Eski duruma çevirme; geri döndürme; indirgeme
Irca olunma
Eski duruma getirme; çevirme; döndürme
Irsen
Irs yoluyla; miras yoluyla (geçerek)
Irtibat
Bağlantı; ilişki; ilgili olma
Irtifak
Hacet talep etme; ihtiyaç duyma; yükümlenim
Irtifak hakları
Bir taşınmaz üzerinde, bir kullanma ve yararlanmaya rıza göstermeyi veya mülkiyete özgü bazı hakların kullanılmasından kaçınmayı gerektiren ve diğer bir taşınmaz veya kişi yararına ayni hak olarak tesis edilen hukuki işlem.
irtikâb
Bekleme, gözleme. Bir işe girişmek
irtikâp
Kötü iş yapma, kötülük etme. Yalan söyleme, hile yapma.
Is'af
Yerine getirme
Isâl
Vardırma; vardırılma; ulaştırma; ulaştırılma
Iş'âr
Bildirme; yazı ile bildirme; gösterme
Isbât
Şahit ve delil göstererek doğrusunu ortaya çıkarma
Işgal
Tapu kütüğüne göre sahipsiz mal durumuna geldiği anlaşılan taşınmaz malları edinme yolu.
Işhâd
Şahit getirme; tanıklık ettirme; tanık gösterme
Işkâl
Zorlaştırma; güçleştirme
Iskan ruhsatı
Bir binada oturulabilmesi için, yapının tamamlanmasından sonra ve İmar Kanunu'na göre, o yapının kullanılabileceğine ilişkin olarak verilen belge.
Iskat
Düşürme; hükümden düşürme; yok etme; iptal
Islah
Düzeltme; davada tarafça düzeltme; iyileştirme; iyi bir hale getirme
islah
Taraflardan birisinin davada yapmış olduğu bir usul işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesidir.
Islahât
Düzeltme veya iyileştirme işleri
Isnad
Bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme; bir şeye dayandırma; yükleme
Istiane
Yardım isteme
Isticar
Kira ile tutma; kiralama
Isticvap
Sorguya çekme; sorguya çekilme
Istida
Dilekçe; arzuhal; emanet bırakma; himaye (korunma) talep etme
Isti'dâd
Kabiliyet; akıllılık; anlayış; yetenek
Istidlâl
Bir kanıta dayanarak, bir nesneden sonuç çıkarma; kanıt ile anlama
Istifa
İsteğe bağlı olarak bir görevden ayrılma.
Istifade
Yararlanma; faydalanma
Iştigal
Meşgul olma; bir işle uğraşma
Istiglâl
Ipotek; ev, dükkân, tarla ve bunlara benzer taşınmazların geliri, karşılık gösterilerek rehine koyma
Istihap
Yanına almak
Istihdâf
Hedef tutma; amaç edinme; amaçlama
Istihdâm
Hizmete kabul etme; kullanma; çalıştırma
Istihkak
Hak istemek; hak ediş; bir şey üzerinde hak iddiasında bulunma
Istihkak davası
Taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir aynî hak iddiasında bulunmayı konu alan dava
Istihlâk
Tüketim; kullanarak bitirme
Istihrâç
Çıkarma; çıkarılma; netice çıkarma; anlam çıkarma; anlama
Istihsal
Üretim; üretme; elde etme
Istikraz
Borç alma; ödünç alma
Istılâh
Terim
Istilzâm
Gerektirmek
Istimâ
Davada dinleme; yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile,tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlemesi
Istimâl
Kullanma
Istimval
Ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin mallarına el konulması
Istina
Dayanak; dayanma
Istinad
Dayanma; senet, delil sayma
Istinâd etmek
Dayanmak; bir şeyi dayanak(mesned) olarak almak
Istinkâf
Çekimser kalma; çekinme; geri durma; sakınma
Istinsah
Suret çıkarma
Iştirâ
Alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak
Iştira hakkı
Hak sahibine, istediği zamanda, bir malın malik
Iştirâk
Katılma; ortak olma; ortaklık
Iştirak halinde mülkiyet
Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi.
Istirdâd
Geri alma; alınma; geri isteme
Istisna
Ayrı tutma; kural dışı sayma
Istisna sözleşmesi
Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi.
Ita
Verme; ödeme
Itfa
Söndürme; ödeme; bir borcu, ödeme, takas, af gibi bir sebeple kapatma; sona erdirme
itham
Suçlama, Suçlu görme.
Itlâk
Salıverme; koyuverme; boşamak; demek; denilmek; tabir
Itmam
Tamamlama
Ittiba
Uyma; itaat etme
Ittihâd
Bir olma; birleşme; birlik
ittiham
Suç altında bulunmak, Suçlamak. Töhmet altında olmak, Suçlandırmak.
Ittihâz
Edinme; edinilme; kabul etme; sayma; tutma; alma
ittihaz etmek
Saymak, tutmak, ... olarak görmek.
Ittisâl
Bitişme; kavuşma; yakınlık
Ivaz
Karşılık; bedel; eder; karşı bedel; mukabil eda; fiyat
Ivazlı akit
Iki tarafa borç yükleyen sözleşme
Ivazsız akit
Tek tarafa borç yükleyen sözleşme
Izaa
Kaybetme; yitirme
Izafe
Zammetmek; katmak; karıştırmak
Izale
Giderme; giderilme
Izale-i şüyuu
Herhangi bir malın kendisinin veya satılarak bedelinin paylaştırılması suretiyle, bu mal üzerindeki ortaklığın (paydaşlığın) giderilmesi.
Izhâr
Açıklama
Izrar
Zarar verme; zarara sokma.
Iztırâr
Zorunluluk; çaresizlik.
Iztırar hali
Kişinin açlık,susuzluk hali nedeniyle yada mevcut bir tehlike nedeniyle;üçüncü kişiye verdiği zarardan dolayı sorumluluk durumuna ilişkin hukuki konumu. BK.mad.52/;765 s.TCK.mad.49/3; TMK.mad.753
-
- İ -
İade
Geri verme; geri çevirme; eski duruma getirme
İade-i Muhakeme
Muhakemenin iadesi.
İbra
Bir kimsenin zimmetini haktan beri kılmaktır ki, iki kısımdır : biri ibra-i iskat, diğeri ibra-i istifadır.
İbraz
Ticari senetler muamelelerinde senedi, hamilin muhataba veya borçluya göstererek kabulünü veya tediyesini istemesine denir.
İcap
İnşayı tasarruf için iptida söylenilen sözdür ki tasarruf onunla ispat olunur.
İcar
Kira
İcmâl
Özet, kısaltma, yorum
İcra
Bir mahkemenin ilamının veya idari bir kararın hükmünün yerne getirmek demektir.
İcra Vekilleri Heyeti
Bakanlar Kurulu
İçtihat
Herhangi bir hukuki mesele hakkında hukuk alimlerinin fikir ve mütalâalarıdır.
İctima
Toplantı, toplanmak, biraraya gelmek
İddianame
Soruşturma sonunda savcının topladığı delilleri, şüphelilerin cezalandırılmasını talep ettiği kanun hükümlerini ve bu hükümlerde yer alan karşılıklarını, gerekçeleri ve kurduğu illiyet bağı ile birlikte izah-talep ettiği metin.
İfa
Yerine getirme
İfa Etmek
Yapmış olmak, yerine getirmek
İfrat
Herhangi bir konuda aşırı gitme, aşırılık
İfraz
Ayırmak, tefrik etmek.
İfşa
Açığa çıkarma, açığa vurma.
İfsat
Karışıklık, düzeni bozma
İhraz
Kazanmak, elde etmek.
İhsas.
Kapalıca anlatım, hissettiriş.
İhsas-ı Rey
1- Tarafını belli etmek 2- Hakimin devam etmekte olan davaya ilişkin görüşünü ( kararını ) belli ederek davanın seyrini etkilemesidir.
İhticaca Salih Olmak
Yazılı bir belegenin delil olabilme gücüne sahip olması.
İhtilaf
Anlaşmazlık, çekişme. Aykırılık. Söz, tutum, durum ve davranışlarda birbirine aykırı ve muhalif olma. Çelişki.
İhtilat
Katılma, başkalarıyla ilişkilerde bulunma, haberdar yaşam.
İhtira
Bilimsel buluşlar üzerindeki haklar
İhtirazi Kayıt
Muayyen hakları kullanmak hususunda serbestisini muhafaza etmek isteyen tarafın bu hususta vaki beyanıdır.
İhtiyati Haciz
Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir borcun alacaklısının, borçlunun elinde veya üçüncü şahısta olan menkul ve gayrimenkul mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilmesidir.
İhzar
Hazır bulundurma, hazır hale getirme. Duruşmalarda hâkim önünde hazır bulundurma.
İkale
Bir hukuki muamelenin vücut verdiği bir vaziyeti, ikinci bir hukuki muamele ile eski haline getirmek demektir.
İkametgâh
Mesken, konut, ikâmet edilen yer. Bir kimsenin yerleşmek niyetiyle oturduğu yer. Herkesin bir tek ikâmetgâhı vardır. Tüzelkişilerin bazen birden çok ikâmetgâhı bulunabilmektedir.
İkmal
Eksik malzemenin tamamlanması,temin edilmesi.
İkrar
Aleyhine hukuki neticeler husule getirebilen maddi veya hukuki bir vakıanın doğruluğunu tasdiktir.
İktisap
Bir şeyin mülkiyetini elde etmek demektir.
İktisat Vekâleti
Ekonomi Bakanlığı
İktizâ
Gerek;lüzüm.
İlam
Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge.
İlga
Kanun, tüzük veya yönetmeliklerin yeni bir kanun, tüzük veya yönetmelikle yürürlükten kaldırılmasıdır.
İlliyet bağı
Nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki.
İltibas
Karistirilma; benzeşim; karışıklık.
İltihak
Başka devletler tarafından imza edilmiş bulunan bir muahedeye iştirak etmek isteyen diğer bir devletin müracaat ettiği hukuki muameleye denir.
İlzam
Bir şeyi lazım kılmak.
İmtiyaz
Farklılık, ayrıcalık.
İnfaz
Gereğini yapma;yerine getirme; icra etme
İnfisah
Akdin kendiliğinden ortadan kalkmasıdır.
İnkılâp
Devlet eliyle memleketin içtimai hayatının ve müesseselerinin makul ve ölçülü metotlar ile köklü bir surette yenileştirilmesi.
İntifa hakkı
Başkasına ait bir maldan yararlanma, başkasına ait bir malı kullanma hakkı.
İntihab
Seçme,seçilme,seçim.
İptidai itiraz
Ilk itiraz
İrad Senedi
Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak.
İrtifak
Mevcut bir mal üzerinde kullanma hakkı.
İrtihan
Rehin olarak alma, alınma.
İsticvap
Sorguya çekme.
İstihkak
Kazanılan şey, hakedilen.
İstihkak davası
Taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddiasında bulunmayı konu alan dava.
İstikak
İspat davası
İstikraz
Ödünç alma, borç alma.
İstiktap
tarafı sorguya çeken yargıcın yeteri kadar ikna olmaması durumunda,senedi imza ettiği iddia olunan tarafa yazı yazdırması,imza attırması; yargıç, istiktap yoluyla elde edilen imza ile elde bulunan imzayı karşılaştırır ve ikna olmaya çalışır
İstima
Davada dinleme,yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlenmesi
İstimlâk
Kamulaştırma; kamu kurum ve kuruluşlarınca kamu yararı kararına dayanılarak özel mülkiyete konu taşınmazların bedeli peşin ödenerek alınması
İstimval
Devletin,olağanüstü durumlarda ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin elindeki mallara el koyması
İstinabe
Dosyanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkeme tarafından ifadesinin alınması.
İstinaf
Mahkemenin verdiği kararı kabul etmeyerek bunu istinaf mahkemesine götürme.
İstinkaf
Sakınmak
İştira
(iştirâ) - alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak
İştirak halinde mülkiyet
Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi
İstirdat
Geri almak.
İstisna
Ayrı tutma; kural dışı sayma.
İstisna Akdi
Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi.
İstizah
Açıklama istemek
İtfa
Ödeme
İtidal
"Ölçülü, aşırı olmama, soğukkanlılık, eşit olma.
İtikaf
Bir yere çekilip ibadet etmek.
İtiyadi
Tekrarlanan, Alışkanlık haline gelen
İttisâl
"bitişme; kavuşma; yakınlık.
İvazsız akit
tek tarafa borç yükleyen sözleşme
İvedi
Acele
İzale i Şüyu
Ortaklığın giderilmesi davası
İzale-i şuyu
Ortaklığın giderilmesi,ortaklığa son verme
İzdivac
Evlenme
-
- K -
Kaanî
Kanaat eden; yeter bulup fazlasını istemeyen; inanmış; kanmış
Kaasır
Zorla işleten; kısa
Kabil
Kabul eden; kabul edici; olan; olabilir
Kabl-el-işgal
Işgalden önce
Kabul
İcabın karşı tarafça olumlu biçimde cevaplandırılması.
Kabz
Alma; elde tutma; edinme
Kabzeylemek
Almak; elde tutmak; edinmek
Kadastro
Arazilerin,arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi;
Kadastro
Arazilerin ve arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi.
Kadîm
Çok eski zaman; eski
Kadri maruf
Takdir edilen miktar.
Kadük olma
Değer yitimi.
Kâffe
Hep; bütün; cümle
Kâfi
Yeter; yeterli
Kagir
Taş veya tuğladan imal edilmiş yapı; kargir.
Kaide
Kural; usul; ilke; prensip; esas; temel;yol; taban; ayaklık
Kaim
Başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen
Kâim
Başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen.
Kaime
Kağıt para
Kal'
Koparma; sökme; çıkarma; çıkarılma; temelinden çekip alma
Kalbetme
Değiştirme; çevirme
Kambiyo senetleri
Poliçe, çek ve bonodan ibarettir.
Kambiyo taahhüdü
Ticari bir senet üzerine imza koymak suretiyle doğan soyut borç.
Kamu düzeni
Bir ülkedeki kurum ve kuralların, devletin güvenliğini, kamu hizmetlerinin iyi işlemesini ve bireyler arasındaki ilişkilerde huzuru, hukuk ve ahlak kurallarına uygunluğu sağlamasıyla oluşan düzen.
Kamu haczi
Devletin, Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harç ve bunlara bağlı ceza, faiz ve zamlar ile kamu hizmetleri uygulamasından doğan ve ödenmeyen alacakları nedeniyle, borçlu durumundaki kişilerin mal ve haklarına el koyması.
Kamu hakları
Şahıslar ile devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk kurallarından, yani kamu hukukundan doğan haklardır.
Kamu hizmeti
Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetimi ve denetimi altındaki diğer kişilerce, kamunun genel ve ortak gereksinimlerini sağlamaya yönelik olarak sürdürülen faaliyetler.
Kamu hukuku
Devletin örgütlenmesi, faaliyetleri, yetki ve görevleri ile devletle kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı.
Kamu malları
Özel mülkiyete konu olamayan ve doğrudan doğruya kamunun (halkın) yararlanmasına ayrılan mallar.
Kamu tüzel kişileri
Tamamen kamu yararının gerçekleşmesi için çalışan ve kamu gücü kullanan, kanunla veya kanunun verdiği açık yetkiyle kurulan kamu idare ve kurumları.
Kamu Yararı
Kamunun, ulusal birliğin ve devletin gereksinimleriyle ilgili ve bunlara uygun olan durum.
Kamulaştırma
Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda ve karşılığını (bedelini) peşin ödemek koşuluyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunda gösterilen usullere göre mülk edinmesi.
Kanaatbahş
Inandırıcı
Kanun
Anayasanın yetkili kıldığı organ tarafından bir şekilde ve bu ad altında tespit edilmiş bulunangenel, sürekli ve soyut hukuk kurallarıdır.
Kanun hükmünde kararnameler
TBMM' nin bir kanunla yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır.
kanun sözcüsü
savcı
Kanun tasarısı
Nakanlar kurulunun hazırlayarak TBMM ' ne sunduğu kanun projeleridir.
Kanuni intifa hakkı
Kanun tarafından bazı kişilere tanınan ve hakkı doğuran olayın ortadan kalkmasıyla son bulan; hak sahibine, başkasına ait bir mal (hak) üzerinde kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkisi veren bir irtifak hakkı.
Kanuni ipotek hakkı
Kanunun öngördüğü bazı durumlarda, bazı kişilerin (kanun gereği) sahip olduğu ipotek kurma hakkı.
Kanuni müşavir
Vesayet altına alınmasına gerek olmayan ancak fiil ehliyetinden kısmen mahrum edilmesi kendi yararına olan reşit kimseye, bazı işler için görüşü alınmak üzere mahkemece atanan danışman.
Kanuni şuf'a hakkı
Kanundan (müşterek mülkiyet hakkından) doğan ve hissedarlık (paydaşlık) devam ettiği müddetçe varlığını koruyan, hak konusu şeyin bir üçüncü kişiye satılması halinde hak sahibine o şeyi öncelikle satın alma yetkisi veren hak.
Karabet
Yakınlık
Karâr-gîr
Kararlanmış; kararı verilmiş; karara bağlanmış
Kârine
Ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması
Karineyi hal
Duruma göre
Karye
Köy
Karz
Ödünç
Kasıt
Uygun olmadığını bilerek yapılan eylem.
Kast
Kanunun suç saydığı bir eylemi ve onu meydana getirecek hareketin sonuçlarını bilerek ve isteyerek işlemek iradesi
Kat'
Kesme; kesilme; karar verme; sona erdirme
Kat irtifakı
Yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir binanın yapımı borcunu ve bina tamamlandığında da kat mülkiyeti kurulması yükümünü doğuran bir irtifak hakkı.
Kat maliki
Bağımsız bölümler üzerinde kurulan kat mülkiyeti hakkına sahip olan kişi.
Kat malikleri kurulu
Kat mülkiyetine konu taşınmazdaki bütün kat maliklerinin oluşturduğu kurul.
Kat mülkiyeti
Bir yapının bağımsız bölümleri üzerinde kurulan, arsa payı ve anagayrimenkuldeki ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyet hakkı.
Katibi adil
Noter
Kâtib-i adil
Noter
Katip
Yazıcı,daktilograf,yazman.
Katiyet kesbetmek
Hale gelmek
Kavâid
Kaideler; usuller; kurallar; yasalar
Kavi
Kuvvetli
Kaynak hakkı
Hak sahibine, bir başkasının arazisindeki kaynağın sularını almak ve kendi arazisine akıtmak (kullanmak) yetkisi veren bir irtifak hakkı.
Kayyum
Belirli bir işin görülmesi ya da bir malın veya malvarlığının yönetilmesi için sulh mahkemesince atanan kişidir.
Kazaî içtihatler
Mahkemelerde vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesiyle ilgili olarak kabul edilmiş olan ilkelerdir
Kazaî karar
Yargısal karar
Kaza-î merci
Yargı organı; mahkeme
Kazai rüşt
15 yaşını bitirmemiş olan mümeyyiz bir küçüğün, ana ve babasının muvafakatiyle mahkemece reşit kılınması
Kazaî tefsir
Yargısal yorum
Kazanılmış Hak
Yürürlükte olan hükümlere göre bir kimse yararına sabit olan hak, müktesep hak, hakkımüktesep.
Kaziyye-i muhkeme
Kesin hüküm
Kazuistik
Önceden görülebilecek sorunları belirleyip bunlara ilşkin ayrıntılı çözüm üretme (juristische kasuistik = her hadiseyi hususiyeti zaviyesinden kavramaya çalışan hukuki hadisecilik)(Veli Kafes Hâkim-37658)
Keenlemyekün
Sanki hiç yokmuş gibi, sanki hiç olmamış gibi.
Ke-en-lem-yekün
Sanki yokmuş; hiç yokmuş; hiç olmamış gibi
Kefalet
Kefil olma; kefillik, bir kimsenin alacaklısına karşı, o kimsenin borcunun yerine getirilmesini sağlamak yükümlülüğü altına girmek.
Keff-i yed
Elçekme; vazgeçme; karışmama
Kemâl
Olgunluk; tamlık; eksiksizlik
Kerhen
Iğrenerek; istemiyerek; hoşlanmıyarak; zorla; zoraki
Kesb
Çalışıp kazanma; edinme
Kesbetmek
Kazanmak; edinmek; sağlamak
Ketmetmek
Gizlemek; saklamak; sır tutmak
Keyfiyet
Iş; durum; mesele
Kezailik
Aynı şekilde
Kifâyet
Kâfi olma; yetme; yetişme; yeterli olma; yeterlilik
Kişi
Hak sahibi varlık
Kişisel haklar
Kişinin maddi ve manevi tüm varlığı ile ilgili bulunan ve bu varlığın serbestçe geliştirilmesi amacına yönelik olan hak ve hürriyetlerdir
Kışlak
Kışın hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer. Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, kış mevsiminde hayvanlarını barındırmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanıla gelen arazi.
Kıstâs
Ölçü; ölçüt
Kıstelyevm
Göreve gelinmediği veya geç gelindiği için maaş veya gündelikten kesinti yapılması.
Kitab'ül-icare
Icar kitabı; Mecelle'de kira bölümü (faslı)
Kıyâs
Karşılaştırma; oranlama; örnekseme
Kollektif şirket
Ticari bir işletmeyi ticari ünvan altında işletmek üzere hakiki şahıslar arasında kurulan ve ortaklardan hiçbirinin sorumluluğu sınırlanmamış olan ticari şirkettir.
Komşu
İsim; konutları yakın olan kimselerin birbirlerine göre aldıkları ad sıfat; sınır ortaklığı bulunan, mücavir.
Konişmento
Konşimento, ya da taşıma senedi (bill of lading) üzerinde yükleyici, alıcı,ihbar mercii den başlıyarak her türlü bilginin yeraldığı kıymetli evraktır.
Konkordato
Dürüst borçlunun önerip de en az üçte iki alacaklısının kabulü ve ticaret mahkemesinin onaması ile ortaya çıkan bir anlaşmayla, alacaklıların bir kısım alacaklarından vazgeçmesi ve borçlunun da bu anlaşmaya göre kabul edilen borcun belli yüzdesini, tamamı
Konkordato
Kendi kurusu olmaksızın mali durumu bozulmuş olan bir borçlunun alacaklıları ile yaptığı anlaşmadır. Ticaret Mahkemesi'nin onayı ile geçerlilik kazanır.
Konsinyasyon
mal satışları bazı hallerde doğrudan doğruya yapılmaz. Bir kişi aracılığıyla olur. Mal aracının deposuna, bir banka deposuna, umumi mağazalara veya gümrük antrepolarına gönderilir. Emanet suretiyle yapılan bu şekildeki satışlara, konsinyasyon suretiyle sa
Kontrat
Mukavele; sözleşme
Kovuşturma
İddianamenin savcılık aşamasından sonra mahkemenin kabul etmesiyle savcılıktan sonra karar verilmesine kadarki süreç.
Külfet
Sıkıntı; zorluk; yük; zahmet; eziyet
Kuru mülkiyet
Bir mal üzerinde, (malikin sahip olduğu ayrıcalık ve yetkilere zarar gelmemek üzere) bir başkasına tanınan intifa veya sükna gibi fiili kullanma hakkının varlığı durumunda malikin sahip olduğu mülkiyet hakkı.
Küşad
Açma; işletmeye açmak
Küsur
Artık
Kütüb
Kitaplar
Kuvvei müsellaha
Güvenlik kuvvetleri
Kuyûd
Kayıtlar; bağlar; deftere geçirmeler
-
- L -
Laakal
En az
Lâ-akall
En azından; daha aşağı olmaz
Lâfz (lafız)
Söz
Lâhik
Yetişen; ulaşan; eklenen; sonradan tayin edilen; yenisi
Lâübâlî
Ilişiksiz; kayıtsız; saygısız; senli benli
Lâ-yete gayyer
Sabit; değişmez; bozulmaz
Layiha
Dilekçe; yazılı dilek; istek; tasarı
Lede-l-hâce
Hacet,ihtiyaç görüldüğü zaman
Ledelicap
Icap ettiğinde
Levâzım
Gerekli şeyler; malzeme; malzemeler
Lex Fori
"MAHKEME KANUNU, HÂKİMİN KANUNU.
Literatür
herhangi bir bilim dalinda yazilmiş olan yazi veya eserlerin bütünü.
Livâ'
Bayrak; mülkî idarede kazâ ile vilâyet arasında bir derece; sancak
Liyakat
Layık olma, yaraşırlık, uygunluk, değim
Lokavt
İşveren tarafından kendi teşebbüsüyle veya bir işveren kuruluşun kararına uyarak işçilerin topluca işten uzaklaştırılmasıdır
Lükata
Buluntu; sokakta bulunup alınan sahibi belli olmayan şey.
-
- M -
Maada
?başka
Maarif
Tahsil ile elde edilen ilim, malûmat, bilgi. meharet. üstadlık. hüner.
Madde-i sabıka
Yukardaki hükümler; geçen hükümler; daha önce anılan maddeler
Maddi edim
Borçlunun malvarlığı ile ifa edeceği edim türü
Maddi mal
Taşınır ve taşınmaz mallar gibi fiziksel varlığı olan, gözle görülüp elle tutulabilen mal.
Madrûb
Dövülmüş; darbolunmuş; vurulmuş
Ma'dûd
Sayılı;
Madun
Alt aşamada bulunan, birinin buyruğu altında görevli,Ast.
Mafevk
Üst
Mağdur
Haksızlığa uğramış
Mağsûb
Gasbedilmiş; zorla alınmış mahal yer
Mahalli hukuk
Yöresel dar hukuk.
Mahalli idareler
Köy, kasaba ve şehir adı verilen belli yerleşim alanlarındaki mahalli ihtiyaçları gidermek üzere çeşitli kamu hizmetlerini yürütmekte olan kuruluşlardır
Mahcur
Vesayet altına alınmış kişi; kısıtlı
Mahcuz
Haczedilen; hacizli; üzerine haciz konulmuş
Mahdut
Sınırlanmış; tahdit edilmiş
Mahfuz
Saklı; gizli
Mahir
Becerikli - İşinin Ehli.
Mahiyet
Nitelik; bir şeyin aslı, esası, içyüzü
Mahkumunbih
Hüküm konusu
Mahlûl
Hallolunmuş; çözülmüş; mirasçısı bulunmayan ve hükümete kalan
Mahluliyet kararı
Mirasçısı olmadığı için mal varlığının Devlete kaldığına dair mahkeme kararı.
Mahpus
İradesi dışında, bir mekanda tutulan, hapsedilen
Mahrukat
Yakacak,yakıt.
Mahrum
Yoksun; dilediğini, istediğini elde edemeyen
Mahsulât
Mahsuller; ürünler
Mahsup
Hesap edilmiş; hesaba dahil edilmiş
Mahsus
Özgü; özel; müstakil; özel olarak
Mahzar
Erişen, ulaşan.
Makable Şamil
Geçmişe uygulanan, geçmişe şâmil olan.
Makable şâmil
Geçmişe dokunan; geçmişe etkili olan; geçmişteki olayları da etkileyen
Makable teşmil
Bir hükmün etkisinin geriye yürütülmesi
Makaddim
Takdim eden dilediğini öne alan ve ileri geçiren,her şeyi yerli yerine koyan demektir.
Makrûn
Yakınlaştırılmış; yaklaştırılmış; yakın; ulaşmış
Maksûr
Kasrolunmuş; kısıtlanmış; kısıtlı
MAKSUT
KAST EDİLEN- İSTENİLEN GÜDÜLEN AMAÇLANAN.
Maktu
Götürü; belirli; miktarda; değeri biçilmiş; pazarlıksız
Maktul
Kasten öldürülen kişi.
Makul
Akla Uygun- Mantıklı- Ölçülü.
Makule
Çeşit; tür; soy
Mal
Hakikî veya hükmî bi kimsenin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü (Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi.)
Mal birliği
Eşlerin, (evlilik sözleşmesinde birliğe dahil olmayacaklarını belirttiği mallar istisna olmak üzere) evlenme zamanında her birinin malik olduğu ve evliliğin devamı süresince mülk edindiği bütün malların dahil olduğu birlik üzerinde kocanın (karının şahsi
Mal Ortaklığı
Eşlerin, ortaklığa girecek mal ve gelirleri sınırlandırmamış olduğu ve bunlar üzerindeki mülkiyet hakkını ortaklaşa kullanarak hiçbir payında bağımsızca tasarruf edemediği mal rejimi.
Malik
Mülkiyet hakkı sahibi; bir şeye sahip olan kişi.
Mamelek
Malvarlığı
Mansub
Atanmış; nasbolunmuş
Marifetiyle
Yoluyla;aracılığıyla
MARUF
BİLİNEN, TANINAN
Maruz
Arzolunmuş; bir şeyin karşısında etki altında bulunan
Masarif
Masraflar; giderler
Masarifi muhakeme
Muhakeme masrafları
Maslahat
Emir; buyruk; madde; husus; dirlik düzenlik; iş
Masrûf
Sarfedilmiş; harcanmış
Matbu
Basılı; basılmış
Matlab
Talep olunan; istenen şey
Matlubat
Alacaklar; istenen şey
Matrah
Bir verginin miktarını belirtmek için esas alınan değer.
Matuf
Yöneltilmiş; yönelik
Mazarrat
Zarar; zararlar; zarar verici; zarar verme
Mazbata
Tutanak
Mazbut vakıf
Yönetimi devlet tarafından ele alınmış vakıf
Mazhar
Erişen; bir şeyden yararlanma; ulaşma
Mazireti sahiha
Gerçek engel
Mazmûn
Ödenmesi gereken şey
Maznun
Zanlı; sanık
Meail
Sorunlar
Mebaliğ
Meblağlar; tutarlar; ganimetler; paralar
Mebânî
Binalar; yapılar
Mebde
Evvel;başlangıç; prensip; ilk unsur
Mebi
Satılan şey
Meblâğ
Para tutarı; akçe
Mebnî
Buna dayanan; ....den dolayı; ......den ötürü; bu sebeple; bu yüzden; üzerinde kurulu
Mecâri
Su yolları; akıntı yerleri; su yatakları; mecralar
Meccanî
Parasız; bedava
Meçhul
Bilinmeyen; tanınmayan
Mecmu
Toplam, yığılmış, bir araya getirilmiş.
Mecmuu
Tümü; tamamı; hepsi
Mecra
Bir işin gidiş, oluş yolu; akarsu yatağı; su yolu
Mecruhiyet
Yaralama
Me'cur
Kiraya verilen şey; kiralanan
meczum
anlaşılan
Meçzum
Anlaşılan
Medar
Dayanak; yardım; elverişli
Medarı tatbik
Uygulanabilir
Medih
Övgü- Övme
Medlûl
Delillendirilmiş; delil getirilmiş şey; bir kelimeden veya işaretten anlaşılan
Mefhumu muhalif
Karşıt kavram
Mefruğunbih
Devir konusu şey
Mefruğunleh
Kendisine bir şey ya da hak devrolunan kimse
Mefruşat
Döşeme; ev eşyası.
Mefsuh
Feshedilmiş
Mehaz
Bir eser yazılırken başvurulan kaynak, su akacak yer, su mecrası
Mehil
Süre; önel
Melhuz
Muhtemel; gerekebilecek; umulur; beklenir
Memalik
Ülke
Memnu
Menedilmiş; yasaklanmış; yasak
Memur
Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yapmak üzere atanmış olan kişilerdir.
Men
Yasak etme; bırakmama; durdurma; esirgeme; vermeme; önleme
Men etmek
Engellemek; yasaklamak
Menâfi
Menfaatler; yararlar; çıkarlar
Menafil
Yararlar
Menba'
Kaynaklar; çıkış yeri
Menfaati amme
Kamu yararı
Menfî
Olumsuz
Menfi edim
Borçlunun bir şeyi yapmamak şeklinde icra edeceği edim türü.
Menfi Zarar
Olumsuz zaradır.
Menfii Tesbit
Borçlu olmadığının tespiti
Men'i muaraza davası
Bir mal üzerinde;başka bir kimse tarafından ileri sürülen hak veya yapıların el atmanın önlenmesi isteğiyle açılan dava
Menkul
Taşınır; taşınır mal
Menkuz
Bozulan
Menşe
Kaynak; kök; başlangıç
Mera
Bir veya birkaç köy veya beldeye ayrı ayrı veya ortak olarak,hayvanları otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi
Merbut
Bağlı
Merhun
Rehnedilen mal
Mer'i
Yürürlükte; geçerli
Meriyet
Yürürlük
Mersule
Gönderilen
Mesağ
Izin; ruhsat; cevaz
Mesaha
Ölçme; ölçümleme
Mesail
Meseleler
Mesâkin
Meskenler; oturulacak yerler
Meşfu
Şuf'a (önalım) hakkının ilişkin olduğu mal
Meşhûd
Görülen
Meşhudat
Şahitlik
Meskûn
Içinde insan oturan; oturulan; yerleşilmiş
Mesmu
Dinlenen; dinlenebilir; karar için incelenebilir
Mesned
Isnad edilen şey; dayanılan şey; dayanak; rütbe
Meşru müdafaa
Uğranılan bir saldırı karşısında kişinin kendisini korumak için başvurduğu yol.
Meşruhat
Açıklamalar verilmiş, şerhler konulmuş, tafsilât.
meşruiyet
Hukuka uygunluk.
Meşrut
Şart koşulmuş; şartlı; şarta bağlı
Meşruta tevliyet davası
Vakfeden kişinin mütevelliği kime şart kıldığı yolundaki uyuşmazlıkla ilgili dava
Mesul
Sorumlu
Metruk
Terk Edilmiş.
Metrukiyet
Yürürlükte bulunan kanunun uygulanmaması durumu.
Mevaşi
Koyun,keçi,öküz,inek gibi hayvanlar; geviş getiren hayvanlar; hayvan
Mevdaddı mahsusa
Özel hükümler
Mevhûm
Varsayılan; var olarak kabul edilen; kuruntuya dayanan
Mevkuf
Vakfedilen şey
Mevkufiyet
Tutukluluk durumu, Alıkonulma durumu.
Mevkufiyet
Tutukluluk durumu, Alıkonulma durumu.
Mevkute
Belirli aralıklarla çıkan (periyodik) yayın
Mevrid
Varacak yer
Mevsukiyet
Sağlamlık
Mezkur
Bahsi geçen, Zikredilen Serdar Sinan GÖRAL
Mezrûât
Ekilip biçilmiş tohumlar; ekinler
Mezun
Izinli; yetkili; bir okulu (kursu) bitiren kişi
Mezuniyet
Izin; yetki; bir okulu (kursu) bitirip diploma alma
Mikâp
Bir şeyin küp olarak değeri (örneğin; metremikâp
Milk
Kudret; tasarruf; mülk
Minval
Şekil
Miras
Ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet.
Miras Şirketi
Mirasın açılmasından, bölüştürülmesine kadar, mirasa dahil olan mal, hak ve borçların oluşturduğu topluluk.
Misillû
Benzer; örnek gibi
Muaccel
Ivedi; peşin; vadesi (eceli) gelmiş; ödenmesi gereken hale gelmiş.
Muacceliyet
Borcun vadesinin gelmiş olması
Muaddel
Değişik
Muaddün-li-l-istiglâl
Kiraya verilmek üzere yapılmış şey; kiralık eşya
Muadil
Denk; eşit
Muafiyet
Affedilmiş olma; bağışıklık; yükümlülük dışında tutulmuş
Muâhede
Antlaşma; karşılıklı ant içme
Muahhar
Sonraya bırakılmış; tehir edilmiş; sonraki
Muallak
Havada boşta duran; sürüncemede kalmış
Muamelat
Muameleler; işlemler
Muaraza
Çekişme; sataşma; birbirine karşı gelme; bir hak talebi; kavga
MUASSIR
Aynı yüzyıl içinde olan.
Muavin
Yardımcı
Muayyen
Belirli; belli; saptanmış
Muayyen mâ-adâ
Başka; dışında
Mübâdele
Bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi; değiştirme; değiş-tokuş; değişim
Mübaseret
Bir işe başlama, Girişme
Mübaşir
Yargıç tarafından verilen emir ve tedvirleri tatbik ile vazifeli adliye memurudur.
Mubayaa
Satın alma
Mübayaa
Satın alma
Mübayenet
Zıtlık, iki şey arasındaki zıddiyet, aykırılık.
Mübâyenet
Birbirine zıt olan şeyler, kaideler, iddialar, hükümler arasındaki görünüş
Mübâyin
Zıt; aykırı; ters
Mübeyyin
Gösterir
Mücâvir
Komşu olan; yanında bulunan
Mücbir
Zorlayıcı; zorlayan
Mücerred
Soyut; genel
Mucibince
Gereğince; uyarınca
Mucip
Gerektiren; gerektirici; icapcı; öneri sahibi
Mucip sebepler
Gerektirici sebepler; gerekçe
Mücmel
Kısa ve öz olarak anlatılmış; açıklanmadıkça ne anlama geldiği anlaşılamayan ibare
Müctemian
Topluca; toplu olarak
Müdafi
Savunucu; savunan
Müdahalenin men'i
Taşınır veya taşınmaz bir mala karşı yapılan maddi elatma veya sataşmanın, ayni hakka dayanılarak önlenmesi.
Müdahil
Davaya müdahale eden
Müddea
Davacının dava ettiği şey; dava konusu
Müddeaaleyh
Davalı; hakkında dava açılan kişi
Müddeabih
Dava konusu
Müddei
Davacı; iddia eden kişi
Müddei aleyh
Davalı; hakkında dava açılan kişi
Müddei umumi
Savcı
müdde-i umumi
Cumhuriyet Savcısı,iddiacı
Müddeiumumiye
Cumhuriyet savcısı.
Müdrik
İdrak eden.
Müebbet
Sonsuz; süresiz
Müeccel
Vadeli; vadeye bağlanmış; zamanı henüz gelmemiş
Müeddî
Tediye eden; eda eden; doğuran
Müennes
Dişi, Dişilikle ilgili olan
Müesses
Kurulmuş; kurulu; tesis edilmiş
Müessir
Tesir eden; etkili; tesirli
Müeyyid
Teyid eden; doğrulayan; kuvvetlendiren
Müeyyide
Yaptırım; destek; hukuk kurallarının uygulanmasını sağlamak ve zorlamak için yasalara konulan hükümler; bir kuralın emir ve yasaklarına uyulmadığı zaman karşılaşılacak olan tepkidir.
Müflis
Iflas eden kişi; mahkemelerce iflasına karar verilen kimsedir
Mugayir
Aykırı; zıt; ters
Muhakeme
Yargılama
Muhammen
Tahmin edilen
Muharrer
Yazılı; yazılmış
Muhassas
Tahsis olunmuş; tayin edilmiş; özgü
Muhatara
Riziko; zarara uğrama tehlikesi; tehlike; zarar ve ziyan
Muhayyerlik
Bir sözleşme ile,belirlenen edimin yerine bir başkasını geçirmek yetkisi; seçimlik hak
Muhdesat
Sonradan yapılmış; sonradan meydana gelmiş şeyler; yeni şeyler
Muhik
Haklı; geçerli; uygun; gerekli
Muhkem kaziye
Kesin hüküm
Muhtar
Özerk; bağımsız; köyde devlet işlerini gören köyün başı
Muhtelif
Çeşitli; değişik; farklı
Muhtevî
İçeren, barındıran.
Muhtıra
Uyarı
Mühür
Bazı kişi ve kurumların, yaptıkları işlemi veya koruma altına aldıkları eşyayı belgelendirmek için kullandıkları kazılı damga vb. araç.
Mukabeleihilmisil
Karşılıklılık esası
Mukabil
Karşılık; karşı
Mukabil dava
Mukabil dava.
Mukaddem
Önce; önce gelen; daha öncede bulunan
Mukadderat
Kader; yazgı; ölçülebilen,sayılabilen şeyler
Mukarrer
Kararlaştırılmış
Mukarrerat
Kararlar; kararlaştırılan şeyler
Mukataa
Arazinin belli bir ücret karşılığında kiraya verilmesi; bağ,bahçe,arsa durumuna getirilen ekim toprağı için verilen vergi
Mukavele
Sözleşme; akit; bağıt
Mukayyet
Kayıtlı; sınırlı; kaydolunmuş; deftere geçirilmiş
Mükellef
Yükümlü; ödevli; görevli
Mükellefiyet
Yükümlülük; bir kimseye veya bir şeye yükletilen yüküm; görev
Mükerrer
Tekrarlanmış, yenilenmiş
Mükerrir
Tekerrür.
Mukriz
Ikraz eden; borç veren; ödünç veren
Muktazi
Gerekli
Müktesep
Kazanılmış kazanılmış hak
Müktesip
Iktisap eden; kazanan; edinen
Mülâhaza
Düşünce; görüş
Mülâhazât
Düşünceler
Mülatefe
Birbirine latife etmek. Şakalaşmak. İltifat etmek.
mülga
Kaldırılmış, ilgâ edilmiş.
Mülhak evkaf(vakıf)
Vakıf yöneticileri(mütevelliler) tarafından yönetilen ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenen vakıflar
Mülki
Ülke ile ilgili; ülke yönetimine ilişkin
Mülkiyet hakkı
Kişiye, kanunların öngördüğü sınırlar içinde, sahibi olduğu maldan ve malın hukuki ve doğal ürünlerinden yararlanma ve o mal üzerinde tasarruf etme yetkisi veren egemenlik hakkı.
Mültezem
Gerekli görülen; kayırılan
Mülzem
Bağlı
Mümas
Temas eden. Değinen Metin DİKEÇ
Mümâselet
Benzeme; benzeyiş; andırma
Mümasil
Örnek; misâl; benzeyen; andıran
Mümellek-ün-leh
Kendisine bir şey temlik olunan kimse
Mümellik
Temlik eden; mülk olarak veren kişi
Mümessil
Temsil eden; temsilci
Mümeyyiz
Sezgin; temyiz eden; iyiyi kötüden ayırma yeteneğine (temyiz gücüne) sahip kimse.
Mümtâz
Üstün; ayrıcalıklı; imtiyazlı
Mümteni
Çekinen; imtina eden; olamaz;
Münakale
Bir taşınmazla ilgili yeni kayıtla eski kayıt arasında bağlantı kurma. (tedavül)
Münakaşa
Artırma ve eksiltme.
Mün'akit olmak
Bir sözleşmenin kurulması; akdin oluşması; üzerinde anlaşma yapılmak
Münasip
Uygun
Münâzaa
Uyuşmazlık; çekişme; anlaşmazlık
Münaziünfih
Niza konusu; uyuşmazlık konusu olan şey; dava konusu
Münbais
Doğan; ileri gelen
Müncer
Sonuçlanan; şu veya bu sonuca varan
Mündemic
Içinde bulunan; (içinde)yatan
Mündemiç
Bir şeyin içinde var olan, bulunan, saklı olan.
Münderecat
Içerik; kapsam; içindekiler
Münferiden
Tek tek; ayrı ayrı; tek başına
Münfesih
Infisah etmiş; bozulmuş; dağılmış
Münhal
Boş, görevlisi bulunmayan.
Münhasır
..ye özgü; ..ye ayrılmış; ..ye mahsus; sınırlanmış; ayrılmış
Münkasem
Bölünmüş
Munkati
Kesilmiş; ara verilmiş
Münkati
Kesilen; kesilmiş; kesik; aralıklı
Munkazi
Bitmek
Münkir
Inkar eden
Münselip
Kaybetme, keybeden
Munsifane
Insaflı ölçüde
Muntafî
Sönme; ortadan kalkma
Müntakil
Intikal eden; geçen
Muntazır
Bekleyen; gözetleyen
müntehap
şeçilen,seçilmiş bulunan
Müntehî
Nihayet bulan; sona eren; son; en son; bir şeyi tamamlayan
Müntehir
İntihar eden. Özkıyımda bulunan
Murabaha
Kanunun belirlediğinden fazla faiz alınması; tefecilik
Mürâdif
Eş anlam; aynı anlam
Mürafaa
Sözlü duruşma; genellikle Yargıtay'da veya İdare Mahkeme?lerinde yapılan duruşmaya verilen ad
Murakabe
Denetleme; kontrol; gözetme
Murakıp
Denetçi
Müraselât
Gönderilen şeyler; mektuplar; yazışmalar
Mürettep
Tertip edilmiş; düzenlenmiş
Muris
Kazandıran; veren; miras bırakan, ölümüyle, hakkında miras hukuku hükümlerinin uygulandığı kişi; miras bırakan.
Murtabit
Bağlantılı
Mürtebit
Bağlantılı; ilişkili; ilgili
Mürtefi
Kaldırma kaldırılmış
Mürtehin
Rehin alacaklısı; ipotek hakkına sahip
Mürur hakkı
Geçit hakkı
Müruru zaman
Zaman aşımı; bir davanın açılması veya hükmün yerine getirilmesi için kanunen belirli zamanın geçmesi
Müşâ'
Ortaklar arasında beraberce kullanıldığı halde paylara ayrılmamış şey; ortak mal
Müsaade
Izin; yardım; uygun olma; serbestlik
Müşâbehet
Benzeyiş; benzeme
Müşâbih
Benzeyiş; benzeme
Musaddak
Tasdikli; onaylı
Müsadere
Zoralım; bir kimsenin taşınır veya taşınmaz bir malının, kendi isteği olmaksızın devlet tarafından elinden alınması
Musakka
Sulu tarla;suyu bulunan taşınmaz.
Musakkaf
Üstü tavanla örtülmüş; tavanı,damı olan;
Müsakkaf
Üzeri dam ile örtülü bina
Musakkafat
Gelir getiren kapalı (damlı) binalar
Musaleh
Mirasçı
Müsamaha
Hoş görme; göz yumma; tolerans tanıma
Müşârün-ileyh
Adı geçen; anılan; ilim ve resmi mevkii yüksek olan kimse
Müsâvât
Eşitlik
Müsavi
Eşit; eş düzeyde; aynı seviyede
Müseccel
Tescilli; yazılmış; kayıtlı; damgalanmış
Müşkilât
Zorluk; güçlük
Müspet edim
Borçlunun, belli bir şeyi yapmak ya da vermek şeklinde olumlu bir davranış biçimi ile yerine getireceği edim türü
Müstacel
Ivedi; tez; hemen yapılması gerekli
Müstacelen
Ivedi olarak; acele olarak
Müstaceliyet
Ivedilik; acil olma hali
Müstagallât-ı mevkufe
Hayır kurumlarına gerekli geliri sağlamak üzere vakfedilmiş mallar
Müstahsil
Üretimle uğraşan kimse, yetiştirici
Müstehak
Hak eden
Müstehik
Istihkak sahibi; hak kazanmış; haketmiş; layık
müşteki
Şikayette bulunan, şahsî davacı. İlgili makama derdini aktaran.
Müstelzim
Gerektirici; doğurucu; sonuç doğurucu
Müştemilât
Eklenti
müstemir
sürekli, kesintisiz
Müstemiren
Sürekli,aralıksız
Müsteniden
Dayanarak; bir şeye dayanarak; delil göstererek
Müşterâ
Iştira edilmiş; satın alınmış
Müşterek mülkiyet
Birden çok kişinin, kanun veya hukuki işlem nedeniyle, bir mala, fiilen bölüşmedikleri belirli paylar oranında malik olmaları.
Müstesna
Ayrık; istisna olan; kural dışı
Mutad
Alışılmış; âdet olunmuş; normal
Mutakabat
Uzlaşı
mütakabil
Tekâbül eyleyen, karşı karşıya gelen, karşılıklı durum arzeden.
Mütalaa
Adli davada bilirkişilerin verdikleri fikirler
Mütâlaa
Görüş; irdeleme; düşünce
Mutalebe
Talepte bulunma; istemde bulunma
Mutallaka
Boşanmış kadın
Mutasarrıf
Tasarruf eden; sancakların en büyük mülki amiri
Mutavassıt
Aracı; aracılık eden; vasıta olan
Mutazammın
Içine alan, üstüne alan; kefil olan; ödemeyi üstlenen
Mutazarrır
Zarar gören kimse
Müteaddit
Birden fazla; çeşitli
Müteahhidünbih
Taahüt edilen,yapılması istenilen şey
Müteahhit
Taahhüt eden; yüklenici; belli bir inşaatı (eseri) yapmayı üstlenen
Müteallik
Ilişkin; bir şeye dair; ilgili
Müteamel
Alışılagelmiş
Mütebaki
Geriye kalan; artan
Muteber
Geçerli; itibarlı; hatırı sayılır; güvenilir; sağlam
Muteberiyet
Geçerlik; geçerlilik
Mütecaviz
Devletlerarası hukukuna göre meşru müdafaa dışında olarakdiğer bir devlete silahla tecavüz eden devletin durumudur.
Mütedâir
Dair olan; ilişkin; değin
Mütedavil
Elden ele geçen; dönen; dolaşan; tedavül eden
Müteferri
Eklenti; eklenmiş; ekli; ilişkin; aynı kökten
Müteferriât
Teferruat; ayrıntı
Müteferrik
Dağınık; çeşitli; ayrı ayrı; türlü
Mütegayyib
Kaybolmuş; yitmiş
Mütehammil
Tahammüllü; dayanıklı
Mütehassıl
Doğan; hasıl olan; meydana gelen
Mütehavvil
Değişken; kararsız
Mütekabiliyet
Karşılıklılık
Mütekabiliyet Esası
Bir devletin, başka bir devletin vatandaşlarına uyguladığı hukuki veya fiili bir davranış biçimine karşılık, diğer devletin de aynı şekilde davranması.
Mütemadi
Failin harekete geçmesiylehitam bulmıyarak, icrası bir müddet uzayan suçtur; kanuna muhalif olarak bir kimseyi tevkif ve hapsetmek, memnu silah taşımak gibi.
Mütemadiyen
Devamli olarak
Mütemâyil
Eğilimli; taraflı görünen
Mütemekkin
Yerleşen, ikamet eden, sakin olan
Mütemerrid
Temerrüde düşen (kimse); yapması gereken bir şeyi yapmamakta direnen
Mütemmim cüz
Tamamlayıcı parça; mahalli örf ve adete göre, bir nesnenin esaslı unsuru olan, o nesne yok edilmedikçe veya parçalanmadıkça yahut niteliği bozulmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan parçalar, o nesnenin tamamlayıcı parçasıdır.
mütemmimcüz
Tamamlayıcı parça, bir şeyin kullanılmasında, kendisinden yararlanılmasında önemli etki ve katkısı bulunan ve asıl şeyden ayrılması imkânsız veya büyük tahribâta sebeb olan parçalar. Nelerin mütemmim cüz olduğunu geleneklere göre belirlemek mümkündür. Bir
Mütenakıs
Çelişik
Mütenasip
Uygun; denk
Müterâfik
Beraber bulunan; karışık; birlikte
Müterettib
Sıralanmış; ait olan; .....üstüne düşen; gereken; meydana gelen; dolayı; meydana gelen
Muteriz
Karşı gelen, itiraz eden, itirazcı
Mütesarlülfesat
Çabuk bozulan
Müteselsil
Zincirleme; dayanışmalı; ardı ardına
Müteselsil Sorumluluk
Birden çok kimsenin, bir borcun veya zararın (tamamının) ödenmesinden, zincirleme olarak ve tek başına sorumlu olması.
Mütevakkıf
Bağlı
Müteveffâ
Vefat etmiş; miras bırakan
Mütevelli
Bir vakfın yönetiminin kendisine verildiği kişi; vakıf yönetim kurulu
Mütevellit
Doğan; ileri gelen
Mutlak hak
Herkese karşı ileri sürülebilen haklardır.
Mutlak muvazaa
Tarafların gerçekte herhangi bir muamele yapmayı düşünmedikleri halde, sadece üçüncü şahısları yanıltmak amacıyla, aralarında bir muamele yapılmış gibi göstermeleri
Muttali
Öğrenme; haberdar olma; bilgilenme
Müttefik-un-aleyh
Üzerine ittifak edilmiş; anlaşma sağlanmış
Müttehaz
Verilen; ittihaz olunan; kabul edilen; yürürlükte bulunan
Müttehit
Birleşik
muvacehe
yüzleştirme
Muvâcehe
Yüzleştirme; yüz yüze gelme
Muvafakat
Uygun görme; onama; razı olma; rızası olma
Muvaffakat
Uygun görmek, onaylamak, kabul etmek.
Muvafık
Uygun; yerinde
Muvakkat
Geçici; süreksiz
Muvâzaa
Danışıklı işlem
Muvâzene
Denge
Müvekkil
Kendisini vekil ile temsil ettiren kişi; vekil eden.
Müvezzi
Dağıtıcı
Muzâf
Izafe edilmiş; bağlı; bağlanmış; katılmış; yönelik
Müzaheret
Yardım; koruma
Müzakere
Bir mesele hakkında karar vermeden evvel karar verecek kimseler arasında görüşlerin ortaya atılmasıdır.
Müzayaka
Sıkıntı, darlık, parasızlık.
Müzayede
Artırma; açık artırma
Müzekkere
Yargılama makamının, bir kararın yerine getirilmesi konusunda belli bir makama yazdığıyazı.
-
- N -
Nafaka
"Birinin geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimselere, mahkeme kararıyla bağlanan aylık.
Nafaka yükümü
Bir kimsenin kanunun öngördüğü yoksulluğa düşmüş olan yakınlarına yardım etmekle yükümlü olmasıdır.
Nâfıa
Bayındırlık işleri
Nağahani
Ansızın
Nagamât
Nağmeler, ağhenkler, güzel sesler.
Nahiye
Bucak; bölge; kenar; kısım; çevre
Nail olmak
Erişmek; kavuşmak
Naiplik
Vekâlet
nakız
Bozan, bozucu aksini yapan. Bir ibâdetin geçerliliğini önleyen, bozan.
Nâkız
Bozma; kaldırma;
Nâm-ı müstear
Takma ad; eğreti ad nasb atama; tayin etme; dikme; saplama
Nâşî
Neşet eden; ileri gelen; ötürü; dolayı; sebebiyle
Nası ızrar
Suç olarak düzenlenen mala zarar verme fiili.
Nâsıb
Nasbeden; diken; tayin eden; atayan
Nâtık
Bildiren; bildirici; gösterici; söyleyen; konuşan; idrak eden; düşünen nazara almak göz önüne almak
Navlun
Gemi ile yapılan taşımacılıkta sözleşmeyle belirlenen mal taşıma bedeli.
Navlun mukavelesi
Deniz yoluyla eşya taşımak üzere yapılan sözleşmedir.
Nazarı dikkat
Göz önüne almak
Nazır
Bakan, vekil.
Nebât
Bitki
Nedbe
Yara izi
Nef'î
Çıkar ile ilgili; faydacı
Nema
Büyüme; gelişme; kazanç; kâr; getiri; faiz
Neseben
Soyla ilgili; soy bakımından
Nesep
Ana baba ile çocuklar arasındaki hukuki bağ.
Neşet etmek
Doğmak; ileri gelmek; kaynaklanmak
Netice-i talep
İddia olunan şey.
Nevi
Çeşit; tür
Nez'
Sökme; kaldırma; yoketme
Nezafet
Temizlik,paklık
Nezaret
Denetim; gözetim; bakanlık
Nezetmek
Kaldırmak; ayırmak; ilişiği koparmak
Nidâ
Çağırma; bağırma; ünlem
Nihai karar
"Yargılama sonunda verilen karar.
Nisap
Derece; istenilen had; asıl; esas; yeter sayı; bir kurulun toplanabilmesi veya karar alabilmesi için gerekli sayıda üyenin bir araya gelmiş olması
Nisbî hak
"Ancak belirli bir şahsa veya şahıslara karşı ileri sürülebilen daha geniş bir kitleye karşı kullanılma imkanı olmayan sıradan haklar.
Nısf
Yarım; yarı; yarısı
nısıf
yarı pay
Nispi muvazaa
Yapılan asıl muamelenin şartlarını ya da konusunu farklı şekilde göstermeleri
Niyâbet
Vekillik;
Niza
Ihtilaf; çekişme; uyuşmazlık
Nizâm-nâme
Tüzük
Nizasız ve fasılasız
Uyuşmazlık konusu olmadan ve hiç ara vermeden; ihtilâfsız ve arasız
Nokta-i nazar
Görüş; bakış açısı
Nukud
Nakitler; paralar
Nükûl
Vazgeçme; cayma; kaçınma
Nümune
Örnek
Nüve
Bir şeyin özü, Çekirdek.
-
- O -
Objektif iyiniyet
İnsanlar arasındaki münasebetleri kanun, örf ve adetten başka tanzim eden ve hukuk dışındaki mevcut olan ahlak, adap, haysiyet, şeref, doğruluk, insaniyet vs. esaslara denir.
Olası kast
Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli.
Olveche
O şekilde
Onama
Onamak işi, uygun bulma, tasvip.
Orta malları
Yollar, köprüler, camiler gibi herkesin kullanabileceği kamu malları.
Ortaç
Tümleç olabilen,isim ve sıfat gibi kullanılan fiil asıllı kelime sıfat-fiil. ör: gelen çocuk, adı batası adam.
Ortak Yerler
Kat mülkiyetine tabi anagayrimenkulün, kat maliklerince ortaklaşa kullanılıp yararlanılan yerleri.
-
- Ö -
ölçü norm
Anayasaya uygunluk denetimine konu olan normların, uygunluk incelemesinde tabi olacakları norm yada normlardır.
Ölüme bağlı tasarruf
Gerçek kişilerin, ölümünden sonra hukuki etki ve hükümler doğurmak üzere yapmış olduğu hukuki işlem.
Ölünceye Kadar bakma akdi
Taraflardan birinin, ölünceye dek bakma ve kendisini görüp gözetme koşuluyla, malvarlığını veya bir kısım malları öbürküne geçirme (intikal ettirme) borcu altına girdiği sözleşme.
Özel haklar
Şahıslar ile şahıslar arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarından,yani özel hukukundan doğan haklardır.
Özel hukuk
Kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı.
-
- P -
Pafta
Kadastrosu yapılan yerlerin ada ve parsellerinin, belli ölçülerle çizilmiş haritaları.
Parakete
"Geminin saatteki hızını anlamak için kullanılan araç.
Parsel
İmar düzeni bakımından belli ölçüler gözönüne alınarak sınırlandırılmış arazi parçalarından her biri.
Paydaş
Bir bütünün belli bir kısmından (paydan) yararlanan; hissedar.
Pedavra
Köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta; hartama.
Peşin Harç
İ l a m s ı z takiplerde, takip talebinde bulunan alacaklıdan, alacağın binde beşi oranında tahsil edilen miktar
Pey akçesi
"Bir alacağın gerçekleşmesinden önce verilen belirli bir miktar, ön ödeme.
Pey sürmek
Bir sözleşmeyi yapmak için ileri sürülen taminât miktarı önerilen bedel, şart-ı cezâî miktarı.
Pozitif hukuk
Belli bir anda belli bir ülkede yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümü.
-
- R -
Râbıta
Bağlantı; bağ; düzen; tertip
Râci
Rücu eden; geri dönen; ilgisi olan
Rad
Redden, Geri çeviren,
Rahin
Rehin veren; rehneden
Rakabe
Devri ve devir alınması olanaklı bulunan şeyin kendisi; örneğin tarla,köle gibi; mala(şeye) hakim olabilme kudreti; çıplak mülkiyet
Rapt
Bağlama; bağlanma; iliştirme; bağlaç
Rayiç
Sürüm değeri; geçerli olan
Rayiç Değer
Bir iktisadi kıymetin, değerleme günündeki normal alım-satım değeri; piyasa değeri.
Ref etmek
Kaldırmak; örneğin itirazın ref'i (kaldırılması)
Refik
Arkadaş
Rehin
Bir borcun yerine getirilmemesi halinde, alacaklarının teminatı olmak üzere ve paraya çevirtme hakkıyla birlikte alacaklı lehine verilen taşınır veya taşınmaz mal güvencesi.
Reisievvel
Birinci reis
Replik
Davacının, davalının cevap layihasına (yazısına) karşı verdiği cevap.
Resen
Kendiliğinden; herhangi bir isteğe gerek olmadan; otomatikman
Re'sen
"1. Kendi başına, kendiliğinden.
Resim
Devlet daire ve kurumlarında görülen hizmet ve yapılan giderlerin karşılığı olarak, sadece o işle ilgisi bulunan kişilerden alınan bir gelir.
Reşit
Ergin; rüşt yaşını doldurmuş; onsekiz yaşını dolduran veya onsekiz yaşını doldurmamasına rağmen evlenen veya yasal olarak erginliğine mahkemece karar verilen kişi
Resmi gazete
Başbakanlık tarafından çıkarılan ve kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, tüzüklerin ve bazı yönetmeliklerin yürürlüğe girmesi için yayımladığı gazetedir.
Resmi Senet
Resmi bir makam ve görevlinin, usulüne göre düzenlediği veya onayladığı belge.
Resülmâl
Anamal; sermaye
rey
"1. Oy
Rüçhan
Öncelik; üstünlük; imtiyaz
Rücu
Dönme; geri dönme; cayma; sözünden dönme; sözünü geri alma; bir ödemede bulunan kimsenin, bu bedeli, asıl ödeme yapması gereken kişiden istemesi;
Rüsum
Resimler; devlet dairelerinde ve diğer kamu kuruluşlarında görülen hizmet ve harcamaların karşılığı olarak alınan vergiler
Rü'yet
Davanın bakılmakta olması.
Rûz-nâme
Gündem; yevmiye defteri; takvim
-
- S -
Sâdır olmak
Çıkmak
Safahat
"Evreler, safhalar.
Sahih
Sıhhatli; gerçek; düzgün; doğru; legal; hukuka uygun
Saik
Maksat,niyet.
Saik-i mümbit
Niyetiyle bekleneni verebilen, randımanlı, faydalı
Sair
Başka, öteki, diğer.
Sâkıt
Susan; herhangi bir görüş bildirmeyen; düşen; düşücü; hükümsüz
Salâhiyet
Yetki; bir davaya bakabilme
Salahiyetname
Temsilciye verilen yetkiyi üçüncü şahıslara ispatlaması için verilen yazılı belgedir.
Sâlif-üz-zikr
Zikri geçen; bildirilen
Salih
Elverişli; uygun
Saniyen
Ikinci olarak
Sarahat
Açıklık; netlik; sarihlik; aydınlık
Sarfı nazar
Sayılmama, vazgeçme, dikkate almama.
Sarfiyat
Harcamalar; giderler
Sari
Bulaşan; bulaşıcı
Satış vaadi
Bir kimsenin, taşınmaz malını bir başkasına satmayı (ileride yapılacak satım akdini) taahhüt ettiği sözleşme.
Savcılık
Devlet adına kamu davasını açan makamdır.
Sây
Emek; çalışma
Sayıştay
Devlet mallarını kabız ve sarf ve idare ve edenlerin hesaplarını tetkik ve muhakeme ile mükellef bir heyet.Divanı muhasebat
Saylık
İçerisinde düz taşların bulunduğu, imar ihyaya elverişli arazi.
Sebketmek
Vâki olmak; yapılmak; olmak; ileri geçmek
Sehim
Pay; hisse
Sehven
Yanlışlıkla.
Selahiyet
İzin,müsade,yetki.
Selb
Zorla alma; kaldırma; giderme
Selef
Önce gelen kimse
Semen
Satış parası; satış sözleşmesinde, satana mal teslimine karşılık olarak ödenecek para
Semere
Bir maldan elde edilen ürünler; Tabii Semere
Senedât
Senetler
Sened-i hâkanî
Tapu senedi
Senet
Bir kimsenin yapmaya ya da ödemeye borçlu olduğu şeyi göstermek için imzaladığı resmi kâğıt, belgit.
Senevî
Senelik; yıllık
Serdetmek
Ileri sürmek; öne sürmek; ortaya çıkmak; belirtmek
seyirtmek
Koşmak, koşar adım yürümek
Seyrân-gâh
Gezme yeri; dolaşma yeri
Sigorta primi
Sigorta ettirenin sigortacıya ödemekle yükümlü olduğu ücrettir.
Sin
Yaşanılan süre
sınaî
"Sanayi ile ilgili, endüstriyel.
Sinkâf
Erkeklik organı ve ilgili sövgülerin tümünün kısaltılmış biçimi.
Sirayet
Bulaşma; yayılma; geçme
Sirkat
Hırsızlık; çalma; çalınma
Siyanet
Koruma
Siyasi haklar
Herhangi bir biçimde devletin yönetimine ve siyasi kuruluşlarına katılmaya yönelik haklardır
Skar
Yara izi, kesi, iyileşmiş yara.
Soruşturma
"Suçun işlenmesinden başlayarak yargı verilinceye dek, kolluk, savcı, yargıç yönünden yapılan inceleme, araştırma ve kanıtların toplanması işleminin tümü.
Sosyal devlet
Fertlerin sosyal durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adaleti ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev bilen devlettir.
Sosyal ilişkiler
Şahısların birbirleriyle veya toplumla olan ilişkileridir.
Sosyal kurallar
Sosyal ilişkileri düzenleyen din, ahlak, görgü ve hukuk kurallarıdır.
Sosyal ve ekonomik haklar
Kişinin sosyal ve ekonomik faaliyetleriyle ilgili bulunan hak ve hürrriyetlerdir.
Sözleşme
İki veya daha çok kişinin, aralarında bir hukuki bağ yaratmak, bu bağı değiştirmek veya ortadan kaldırmak amacıyla, karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini beyan ederek yaptığı hukuki işlem; akit.
Sözleşme
İki veya daha çok kişinin, aralarında bir hukuki bağ yaratmak, bu bağı değiştirmek veya ortadan kaldırmak amacıyla, karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini beyan ederek yaptığı hukuki işlem; akit.
Sözleşmeden Dönme
Taraflardan birinin, mevcut sözleşmeden cayması; sözleşmeden rücu.
Sübut
"Gerçekleşme, şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkma.
Sübût
Sabit olma; gerçekleşme; ispatlama; ispatlanma; kanıtlama
Suç
1. Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış. 2. huk. Yasalara aykırı davranış, cürüm.
Sudur
Verilen ; çıkan
Suiniyet
Kötüniyet
Sükna
Oturma yeri; oturulacak yer; konut
Sükna hakkı
Bir evde veya evin bir bölümünde oturma hakkı veren kişiye bağlı bir irtifak hakkı; oturma hakkı, bir evde veya evin bir bölümünde oturma imkanı veren bir irtifak hakkı.
Sukut
Düşme; düşüş
Sulh
Barış.
Sülüsân
Üçte iki
Sürekli edim
Borçluyu belli bir süre, belli davranış ya da davranış biçimleri ile bağlı bulunmakla yükümlü kılan edim
Süreli icap
Bir kimsenin, belli bir süre bağlı olmak niyeti ile beyan ettiği icap.
Süresiz icap
Kabul haberinin kendisine ulaşması ile ilgili olarak herhangi bir süre tayin etmediği icap
Sureti mahsusa
Özel olarak; özellikle; belli amaçla
Sureti mümtaze
Öncelikli
sürüm
"1. Bir ticaret malının satılır olması,
Suveri müsaddaka
Onanmış örnek
-
- Ş -
Şagil
Meşgul eden; meşgul olmayı gerektiren; işgal eden; bir mülkte oturan
Şahâdet
Tanıklık
Şahbender
Konsolos
Şahsı âhar (âher)
Başkası; üçüncü kişi
Şahsi edim
Borçlunun bizzat bedeni ya da fikri gücü ya da yeteneği ile icra edeceği edim türü
Şahsi haklar
Ayni hakların aksine, herkese karşı ileri sürülemeyen haklar; kişisel haklar.
Şahsiyet hakları
Şahısların maddi,manevi ve ekonomik bütünlüğü üzerindeki mutlak haktır.
Şamil
Içine alan; kapsayan; çevreleyen
Şâmil olmak
Kapsamak; içine almak
şantiye
" 1. Yapı gereçlerinin yığılıp saklandığı veya işlendiği yer.
Şârih
Şerhçi; şerh eden; bir konuyu ayrıntılarıyla açıklayan
Şark
Doğu
Şartname
Satın alma, satma, yaptırma, kiralama vb. işleri gerçekleştirmek isteyen gerçek veya tüzel kişilerin düzenlediği ve işi yapan ile yaptıranın üstlendikleri koşulları belirleyen resmî belge.
Şayi
Pay; hisse
Şâyi hisse
Ortak (müşterek) mülkiyette, ortaklardan herbirine ait pay
Şayian
Ortaklaşa
Şefi
Şufa (önalım) hakkı bulunan kişi; önalımcı
Şerait
Şartlar; koşullar
Şerh
Kişisel hakların, devir sınırlamalarının ve geçici tescilin, tapu siciline yazılmasını gösteren terim
Şerh
Şahsi hakları, temlik (devir) sınırlamalarını ve geçici tescilleri tapu kütüğünde belirten yazıların (kayıtların) genel adı.
Şerik
Ortak; iştirakçi
Şibh (şibih)
Benzer; benzeme; benzeyiş
Şifahen
"Ağızdan, sözle söyleyerek.
Şifahî beyan
Sözlü açıklama
Şimal
Kuzey
Şira
Satış
Şufa
Önalım; öncelikli alım
Şufa hakkı
Önalım hakkı; mükellefin, hakkın konusu olan şeyi bir üçüncü kişiye satması durumunda, hak sahibine tek taraflı bir irade beyanı ile satılan şeyin mülkiyetinin kararlaştırılan bedel karşılığında öncelikle kendisine devrini isteme yetkisini veren haktır.
Şuhut
Şahitler
Şümul
Kapsam; içine alma; kapsama
Şüphe
"1. Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, kuruntu, işkil, şüphe, acaba
Şüpheli
"Kendisinden şüphe edilen, kuşkulanılan, zanlı.
Şura-yı Devlet
Osmanlı Devleti'nde günümüzdeki Danıştay'a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur.
Şüyu
Paydaşlık; hissedarlık
-
- T -
Taaddi
Başkasının Hakkında El Uzatma.
Taaddüd
Birden çok
Taahhüdü ihlal
Borclunun haciz zaptında borcu kabul ve ödemeyi taahhud edip, tahhüdünü yerine getirmemesi.
Taahhütname
Kişinin kendi ad ve hesabına, bir gerçek kişi veya tüzel kişiye karşı, sözleşmeli ya da sözleşmesiz olarak, bir işin yapılmasını veya bir şeyin teslimini üstlendiğini gösterir belge.
Taalluk
Ilişiği olma; asılma; ilgi
Taayyün
Tayin olunma; belli olma; belirme
Taazzuv
Uzuvlaşma, bir biçim alma, teşkilâtlanma, organlara ayrılma.
Tabiyet
Kişi veya şeyleri devlete bağlayan siyasi ve hukuki bağ; vatandaşlık. yurttaşlık; bağımsızlık
Tacir
Ticaretle uğraşan; bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimsedir.
Tadât
Sayma; sayılma; sayım
Tadil
Değiştirme; değişiklik
Tafsil Etmek
Ayrıntiları ile anlatmak.
Tagyir
Bir şeyi değiştirme, başkalaştırma, aslından saptırma
Tağyir
Başkalaştırma; değiştirme; bozma tahakkuk gerçekleştirme; gerçekleşme
Tahaddüs
Ortaya çıkmak
Tahakkuk
Gerçekleşme, meydana gelme, bir şeyin doğruluğunun ortaya çıkması
Tahakküm
Hakimiyet ve kontrol altına alma.
Tahassul
Hasıl olma; sonuç olarak ortaya çıkma
Tahavvül
Değişme; dönme
Tahdîdât
Sınırlamalar; kısıntılar
Tahdidî
Sınırlayıcı, tüketici.
Tahfif
Hafifletme; azaltma
Tahkik
Soruşturma.
Tahkikat
Soruşturma
Tahkir
Aşağılama, onur kırma, onuruna dokunma
Tahlif
Yemin
Tahliye
Boşaltma; salıverme; serbest bırakma.
Tahliye taahhütnamesi
Kiracının, kiralananı belli bir tarihte boşaltacağına ilişkin yaptığı yazılı irade beyanı.
Tahmil
Yükleme
Tahnit
"Bozulmaması için ölüyü ilaçlama.
Tahrip
Harabetme; yıkma; kırma; bozma
Tahrir
Yazım
Tahrir
Yazma; yazım
Tahriren
Yazılı olarak
Tahsin
Beğenme
Tahsis
Emrine verme; özgüleme.
Tahşiye
Çıkıntı yapmak
Taht
Alt; aşağı
Tahtani
Binanın alt kısmı
Tahtani fevkani
Altlı üstlü
Tahvil
Değiştirme; değiştirilme; borç senedi
Tahvilat
Tahviller
Takaddüm
Önce gelme; önde gelme
Takarrür etmek
Kararlaşmak; kararlaştırmak; istikrar kazanan kararlar
Takas
Vadesi gelmiş, aynı cinsten ve karşılıklı iki alacağın birbirine sayışılması.
Takbih
"1. Çirkin görme, beğenmeme.
Takibat
Kovuşturma
Takrîr
Önerge; anlatma; anlatış; tapuda malını sattığını veya ipotek ettiğini söyleme
Takrir etmek
Sağlamlaştırmak
Taksim
Ortak mülkiyette bulunan bir malın, ortaklar arasında yapılan bir sözleşmeyle veya dava açmak suretiyle bölüştürülmesi.
Taksir
Iradi olarak işlenen bir icra ya da ihmal eyleminden, fail tarafından istenmemiş olmalarına rağmen, kanunun cezalandırdığı sonuçların meydana gelmesi hali
Takyidat
Sınırlama, kısıtlama.
Takyit
Kısıtlama
Takyit
Sınırlama; kayıtlama; şarta bağlama; kısıtlama
Talâk
Islâm hukukunda boşanma
Talik
"1.Belli bir zamana bırakma, erteleme.
Ta'lık
Geciktirme; askıda bırakılma
Talil
Sebep gösterme; illetlendirme, bir şeyi bir illete bağlama.
TALİMAT
"1. Yönerge:
Talîmâtnâme
Yönetmelik
Tanık
"Duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit.
Tapuyu misil
Tarafsız bilirkişinin belirteceği tapu; bedel; değer baha
taraf ehliyeti
Hukuk davalarında davacı veya davalı olarak yer alabilme ehliyeti. Medeni haklardan yararlanan herkes kural olarak taraf ehliyetine de sahiptir. Ancak bunu ya bizzat kullanır ya da kanunî mümessili onun adına bu ehliyeti kullanılır.
Taraf teşkili
Taraf oluşturma. Davanın taraflarından biri olabilme yeteneği. Uluslararası ihtilaflarda müzakerenin taraflarından birisi olma durumu.
Tarafeyn
İki taraf.
Tardetmek
Kovmak, Def etmek, Uzaklaştırmak
Tarh
Çıkarma, ıtrah etme, bir sayıdan diğerini çıkarma, vergi koyma, kişinin kazancından vergi payı çıkarma, belirleme. Çoğulu tarhiyyâtdır; vergi koyma işlemleri.
Tarik
Yol; yöntem
Târik
Terkeden; bırakan
Tariki âmm
Herkesin geçebilmesi için bırakılan yol; kamunun yararlandığı yol;
Tarumar
Dağınık. Karışık. Perişan
Tasarruf
Bir şeyden yararlanabilme ve o şey üzerinde fiili veya hukuki işlem yapabilme gücü.
tasarruf etme
Kullanma ve yapma harcama, yönetme, bir şeyi sevk ve idare gücü. Harcamadan bekletme, biriktirme, tutumlu olma. Çoğulu tasarrufâtdır; işlemler, muâmeleler, harcamalar.
Tashih
Düzeltme; resmi bir kütüğün, bir hukuki işlemin düzeltilmesi
Tasnif
Düzen
Tasrih etmek
Açıklamak; belirtmek
Tasvib
Doğru bulma; uygun görme; onaylama
Tatbika medar imza
Uygulamaya elverişli imza
Tathir
Temizleme
Tavassut
Aracılık; ara bulma; aracı olma
Tavazzuh
Aydınlanma
Tavzif
Görevlendirme
tavzih
Vâzıh hale getirme, açıklama, bir konuyu anlaşılır hale getirme, çoğulu tavzihâtdır; açıklamalar. Hmk md. 455 vd.
Tavzîh
Açıklama
Tazammun etmek
Öngörmek; sonucu doğurmak; içine almak; kapsamak
Tazminat
Maddi veya manevi zarara karşılık ödenen bedel; zarar ödencesi;hukuka aykırı olarak başkalarına verilen zararların ödetilmesi biçiminde müeyyidedir.
TAZYİK
Baskı, sıkıştırma, zorlama, baskı tatbik etme, darlaştırma. Tbmm:, türkiye büyük millet meclisi. 23 nisan 1920'de kurulmuş ve toplanmıştır. Türk temsili demokrasisinin yasama organıdır. 1982 anayasasına göre her 5 yılda bir yapılan genel seçimle seçilen 5
tazyik hapsi
Yapılması gereken bir edim yapılmadığında borçlu kişinin onu yapması veya edimi ifası için hapsen tazyikte bulunulurdu. Hapse konulma hali ve böylece borcun ödenilmesini sağlama durumu. Şimdi bu tür bir yaptırım yoktur. Şahitlik veya bilirkişilikten, yemi
Teadül
Beraberlik; denklik; birbirine denk gelme
Teahhur(teehhür)
Gecikme; temerrüt
Teâmül
Örf ve adet; öteden beri olagelen, insanlar arasında yapılagelen belli bir davranış.
Teati
Karşılıklı gönderme
Tebaa
Uyruk; bir devletin hükmü altında bulunan kimseler
Tebâdür
Akla gelme; hatırlanma
Tebârüz ettirme
Belirtme; ortaya koyma
tebcil
Öğme, medhetme, yüceltme, üstün kılma.
Tebdil
Değişme; değiştirilme
Tebdil
Değiştirmek
Tebeddül
Değişiklik
Tebeddül
Değişiklikler
Tebellüğ
Bir tebliği alma; tebliğ edilen bir yazıyı imza ile teslim alma
Tebellür
Netleşme; net olarak ortaya çıkma; aydınlanma
teberru
Bağış, hibe, karşılıksız olarak mal bağışı. Çoğulu teberruâtdır; bağışlar, yardımlar, hibeler.
Tebeyyün
Ortaya çıkmak
Tebeyyün etmek
Saptanmak ; ortaya çıkmak; aydınlanmak
TEBLİĞ
Bildirme, duyurma, anlatma, yazılı bir emri, mahkeme yazısını ilgili şahsa teslim etme, imzasını alma. Çoğulu tebliğâtdır; duyurular, anlatmalar.
Tebligat
Bir hukuki işlemin yetkili makamca, ilgili kişinin bilgisine sunulmak üzere, kanun ve usule uygun olarak yazı veya ilanla bildirilmesi.
Tecdit
Yenileme; tazeleme, açıkça anlaşılacak şekilde önceki borcun, yeni bir borç kurarak ortadan kaldırılması; yenileme.
Tecessüm
Boyut kazanma, cisimlenme Halit TEK
Tecezzî
Bölünme; doğranma
Tecvîz
Ceza verme; caiz görme
Tecziye
Ceza, cezalandırma Mustafa ÖZCAN
TECZİYE
Cezalandırma; ceza verme.
Tedabir
Tedbirler önlemler
Tedarik
Sağlama; temin etme
Tedavül
Sürüm; elden ele gezme; dolaşma; kullanılma
tedbir
Tedbir, Tedebbür: Bir işin iyi ve sıhhatli olması için arkasını, önünü gözeterek takdir ve idare etmektir. Bütün evreni yönetmek, her işi evirip çevirmek. Tabii düzenini ayakta tutmak, kanunların işlemesini sağlamak.
Tedenni
Gerileme, Gerilemek, Düşme.
Tedip hakkı
Ana babalara tanınmış çocuğa öğüt vermek, ihtirada bulunmak
Tediye
Ödeme; bir borcun ödenmesi
Tedricen
Azar azar; yavaş yavaş; aşamalı olarak
Tedvîn
Hukuku birleştirmek amacıyla,hukukun bir dalı ile ilgili yasa halinde kurallar koyma
Tedviren
vekaleten
Teehhür
Gecikme; sonraya kalma
Teemmül
Düşünüp taşınma; etraflıca düşünme
Teessüs
Kuruluş; kurulma; yapılma; yapılanma
Tefehhüm
Anlamak; akıl erdirmek
Teferruat
Ayrıntı, geleneklere göre bir malın daha iyi ve daha verimli kullanılmasında yararı olan, asıl mala sıkı sıkıya bağlı bulunmayan, az bir masraf ve hasar ile asıl maldan ayrılabilen mallara mk. Da teferruât denilir. Bir dairedeki asılı levhalar, avizeler,
Teferruğ
Satın alanın aldığı mülkün ferağ işlemini yaptırması, tapu kaydını kendi üzerine çevirme
Teffiz
Bkz. tefvîz
Tefhim
Verilmiş olan kararın veya hükmün,duruşmada hazır bulunan taraflara yargıç tarafından sözle bildirilmesi
tefrik
ayırma
Tefrişat
Döşeme araçları; bir yeri döşemek için kullanılan eşya
Tefvîz
Ihale; sipariş etme; havale etme; dağıtım; ısmarlama; bir taşınmazı belli bedel karşılığında üçüncü kişinin üzerinde bırakma
Tehâlüf
Yargıcın iki tarafa da yemin vermesi; birbirine zıt olma
tehir
erteleme
Tehir erteleme
Ara verme
tehlikeli hükümlü
işlediği suçun nitelik ve icra şekli göz önüne alındığında toplum için ciddi bir tehlike oluşturan ve cezaevi güvenlik ve nizamını ihlal edebileceği yönünde kuvvetli delil bulunan hükümlüdür.
Tek taraflı irade beyanı
Hukuki bir ilişkide taraflardan birinin, o ilişki bakımından hüküm ve sonuç doğurmaya yetecek şekilde iradesini açıklaması.
tekabül
Karşılamak,karşılıklı kabulleniş, takasta bulunma.
Tekabül etmek
Karşılamak; karşılık olmak
Tekaüd
Emeklilik
Tekâyüd
Birbirine hile yapma
Tekdir
Azarlama, Paylama
Tekeffül
Birine kefil olma; kefalet verme; garanti etme
tekellüf
Külfetli iş yapma, birisine yük yükleme, sıkıntı verme. Yapmacıktan iş yapma.
Tekemmül
Tamamlanma; olgunlaşma
TEKERRÜR
Tekrarlama, tekrar etme. Bir kimsenin bir suçu işleyip hakkında hüküm verildikten sonra yeni bir suç işlemesi durumu. Mükerrirlik hali. Tck md: 29.
Tekevvün etme
Yaratılma; meydana gelme
Tekid
Pekiştirme, üsteleme. Önceden yazılan bir yazının peşine ikinci defa bir yazı daha gönderme. Güçlendirme.
teksif
Kesâfet arz etme, yoğunlaştırma, bir noktada dikkat toplama, sıkıştırma.
tekzib
Yalanlama, kizbetme, asılsız bir haber üzerine bunu düzeltmek için basın kanununa göre ilgili kişinin mahkeme kararıl ile basın aracına gönderdiği düzeltme yazısı, yalanlama yazısı. İlgili kişinin bu hakkı kullanmasına tekzib hakkı denir ki, asılsız haber
Telâfi
Zararı karşılama; giderme; eksikliği giderme
telahuk
Lühûk etme, bitişme, peşinden bir şeye yetişip ona katılma, eklenme. Birbirine katılma. Sonraki bütçenin öncekine katılması veya genel bütçeye yan bazı bütçelerin katılmasına da mülhak bütçe denilmektedir.
Telâhuk
Birbirine katılma; yarışma; hakların yarışması
telhis
Hülâsa etme, kısaltma, özetleme.
Telhîs
Hülasa etme; özetleme; özet
Telif
Yazma; uzlaştırma
Telif hakları
Fikir ürünü eserler üzerinde yaratıcısının sahip bulunduğu haktır.
Telvis etmek
Kirletmek
Temadi
Sürüp gitme; süregelme; devamedegelme; sürme; uzama
temayül
TANINMA, MEZİYETLERİYLE TANINIR OLMA, ÜSTÜN GELME, ŞÖHRETE ERME.
temdid
Uzatma, medîd hale getirme. Kanunlarda tanınan sürenin bir kısım makamlarca, hâkimce vb. Lerince bir daha uzatılması durumu. Pas. K md. 13.
Temellük
Mülk edinme; kendine mal etme; sahip olma; sahiplenme; devralma
Temerrüd
Direnme; borcun ifasında gecikme, bir yükümlülüğün yerine getirilmesinde oluşan gecikme; direnme
temerrüt
Direnme, inad etme, meredleşme, meredlik gösterme. Alacaklının alacağını teslimde ve borçlunun da borcunu ifada inadına direnmesi, geciktirmeye sebebiyet vermesi. Bk md. 90, 95. Borsa'da yapılan işlemler sonucunda, taahhütlerin gerektirdiği ödeme veya men
Temettü
Kâr; kazanç payı; yarar
temhir
mühürleme
Teminat
Belli bir hukuksal durumu (genellikle borcun ödenmesini) sağlamak için verilen garanti.
Teminat akçesi
Bir sözleşmenin kurulması için taraflardan birinin diğerine vermek yükümlülüğünde bulunduğu para
Temlik
Devir, alacağın bir başkasına devri, mülkiyetinin geçirilmesi. Alacağın devredilmesi. Bk md. 165.
Temlikname
Bir hakkın diğer bir kimseye geçirildiğini gösteren belge
Temşiyet
Meşiyet, dileme, icrada bulunma, yürüme ve yürütme.
temyiz
İyiyi kötüden; hayrı, şerden ayırt edebilme yeteneği, akıl gücü. İlk derece mahkemelerince verilen yargı kararlarının esas ve usûl açısından denetime tabi tutulduğu üst derece mahkemesi. Bu denetim isteme işine de temyiz işlemi denilir. Cmk md. 305, 326.
Temyiz Kudreti
İyiyi kötüden ayırma ve makul biçimde davranışta bulunma yeteneği.
tenakus
Eksikleştirme, azaltma: iki kişinin verecekleri şeylerde karşılıklı olarak azaltmaları, noksanlaştırmaları.
Tenakuz
Çelişme, çelişki, tutmazlık
Tenâküz
Çelişki
Tenbih
Uyarma; uyarı
Tenezzül
Inme; alçalma; düşme; kendine aykırı gelen bir işi veya durumu kabul etme
TENFİZ
İnfaz etme, bir hükmü uygulama, gereğini yerine getirme. Bir şeyi geçerli kılma.
Tenkis
Indirme; azaltma; eksiltme
Tenmiye
Nemalandırma; artırma; işletme
Tensip
Uygun görme
Tenvîrât
Aydınlatma; ışıklandırma
Tenzil
Indirtme; azaltma
Terâküm
Birikme; biriktirme
Tercihe şayan
Üstün tutulan; yeğlenen; tercih edilen
Terditli
Kademeli
tereke
Ölen kimseden, geride bıraktığı mirasçılarına kalan mal, ölenin terkettiği, sağlara bıraktığı mal.
Tereke (terike)
Miras bırakanın mirasçılarına geçen kalıtı; kalıt; mirasçılara kalan malvarlığı
Terekküp etmek
Oluşmak
Teressübât
Tortulanmalar; dibe çökmeler; durulmalar
Terettüp etmek
Düşmek; doğmak; ait olmak; sırası gelmek; gerektirmek
Terhin
Rehin olarak verme; emanet bırakma
Terkin
Boyama, çizme, bozma, bir kaydın çizilmesi. Tapu kaydının düşürülmesi. Bir kimse üzerinde görülen bir taşınmazın bu durumunun sona erdirilmesi. Bir şeyin parçası ve temel rüknü haline getirme. Asıl unsur yapma. Mk md. 933, 935.
Terkip
Birleştirmek, Bir araya getirmek. Halit TEK
Termim
Tamir etme; onarma; düzeltme; iyileştirme
tersim
Resmetmek, bir şeyin çizgilerle şeklini çizmek, çizgilerle ortaya koyup anlatmak.
Tersîmât
Resmetmeler; resmini yapmalar; çizmeler
Tertip
Sıra; düzen; düzenleme
Tesâhub
Sahip çıkma; koruma
Tescil
Resmi kütük veya defterlere bir konunun (hakkın) yazılması, kayıt düşülmesi.
teşdid
Şiddetlendirme, ağırlaştırma, bir suçun cezasının bazı nedenlerle ağırlaştırılması ve aktarılması. Bunun sebebleri ne de teşdîd sebebleri denilir. Meselâ taammüden adam öldürme, kamu malını çalma, küçüklere laf atma vs. Gibi.
Teşdit
Makul orandan arttırma, şiddet, şiddetini arttırma, güç verme Mustafa ÖZCAN
Tesellüm
Teslim alma
teselsül
Birden çok kimsenin alacaklıya karşı aynı borcun tamamını yükümlenmelerine veya birden çok alacaklının tek bir borcu istemeye hakkı olduğunu gösteren durum;dayanışma Zincirleme. Zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olma. Silsile peyda etme Man: Bak: Del
Teşevvüş
Karışıklık; kargaşalık
teşhis
Şahıslandırma, tanıma, bir kimseyi tanıma suretiyle kim olduğunu ortaya koyma, belirleme.
Teşmil
Kapsamına alma; yayma
Tesmiye
Ad koyma; isimlendirme; belirleme
teşrii
Yasama faaliyeti, kanun yapma, kanun koyma işi. Laik hukukta bu yetki ya halkın temsilcilerinindir ya da baştaki yöneten az bir grubundur. İslâm hukukunda ise temelde Allah’ındır. Hakikî şâri o'dur. Hz. Peygamber mecâzî anlamda şâridir. Bu faaliyett
Teşrik
Yaptığı bir işe ortak almak.
Teşviş
Karma karışık yapma, iyiyi kötüye katma, zihnin karışık bir durum alması.
Tesviye
Sonuca bağlama; çözümleme; gereğini yapma; seviye; düzdüzeltme
Tevakkuf
Bağlı olma; durma
Tevarüs
Bir kimseden miras kalma; mirasa konma; kalıtım yoluyla birinden diğerine geçme
TEVDİ
Bırakmak, vedia olarak bir yere emânet etme.
Tevdi etmek
Vermek; bırakmak; sunmak
Teveccüh
Yönelme; yakınlık duyma; sevgi
Tevellüt
Doğum; doğma
Tevessül etmek
Başvurmak; kalkışmak; girişmek
Tevfik
Uydurma; uygunlaştırma
tevfikan
Uygun olarak, uygun biçimde.
tevhid
Birleme, tekleme, vahdetleme, Allah'ı tek olarak kabul etme. İslâm'ın temel amacı Allah'ı birlemek ve ona öylece inanmak, şirke sapmamaktır.
tevil
Bir kâpalı sözü yorumlama, bir başka anlam katma, amacı dışında farklı biçimde yorumlama.
te'villi ikrar
Yoruma müsâid ikrar. Sanığın ikrarının yoruma müsaid olması durumunda yargıtay bunu kabul etmemektedir.
tevkif
Tutma, bekletme, bir yerde tutma. Çoğulu tevkifâtdır; tutuklamalar kitle halinde içeri sokma. Para alacaklılarının istihkâklarında yapılan kesintiler, içeride tutulan paralar. Cmk md. 104.
Tevkif Müzekkeresi
Tutuklama müzekkeresi. Bu müzekkere hâkim tarafından kesilir, üzerinde sanığın kim olduğu, işlediği .:uç ve tutuklama sebebleri ayrıntılı şekilde yazılır. Cmk md. 106 vd.
Tevkil
Vekil olarak tayin edilmiş kimsenin, vekillik yetkisini bir başkasına devretmesi.
Tevlit etmek
Doğurmak
Tevliyet
Vakfın işlerini yönetmek
Tevliyet davası
Mütevellilik davası; vakfın işlerine bakma göreviyle ilgili dava
tevsi
Genişletme, yayma, vüsatini sağlama. Çoğulu tevsîâtdır; genişletme işleri.
Tevsî'
Genişleme
Tevsîk
Belgelendirme
Tevzi
Dağıtma
teyit
Destekleme, güçlendirme, tasdik etme.
Tezad
Zıdlık gösterme, iki şeyin çelişki arzetmesi.
Tezahür etme
Belirme, görünme, ortaya çıkma
Tezâyüd
Artış; çoğalma
Tezkere-i sâmiyye
Sadrazamlık makamından yazılan tezkere
Tezyif
Değersiz olarak gösterme, aşağılama.
Tezyinat
Süslemeler
Toplu iş sözleşmesi
Işçi sendikaları ile işveren veya işveren sendikaları arasında yapılan ve iş şartlarını, tarafların hak ve borçlarını düzenleyen yazılı bir anlaşmadır.
Trampa
Değişim
Tutanak
Zabıt, zabıtnâme. Bir toplantı ve duruşma ile sorgulama sonunda düzenlenen resmî nitelikli tutanak.
tutuklama
Tevkif, ceza muhakemesinde kişiyi koruyucu ve önleyici bir tedbirdir. Cmk md. 104 vd. Nda yer alan ve adresi belli olmayan, ağır cezalı bir suçun sanığı olan, delilleri yok etme gibi ihtimallerin bulunması durumunda hâkimce alınan önlem. Hürriyeti kısıtla
tutuklu
Mevkûf, tutuklama kararı verilen.
Tüzel Kişi
Kendisini oluşturan gerçek kişilerin üzerinde ve onlardan bağımsız bir varlığı ve belirli bir amacı bulunan.
Tüzük
Bir kanunun uygulamasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve Danıştayın incelemesinden geçirtilerek Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılan yazılı hukuk kurallarıdır.
-
- U -
Uhde
Görev; birinin yapmakla yükümlü olduğu iş; bir işin yapılacağına söz verme
Uhdesinde
Üzerinde; sorumluluğunda
Ukud
Karşılıklı anlaşılan şeyler, şartlar, sözleşme
Ulak
Haberci; haber götürücü
Umran
Bayındır
Umranî
Bayındırlıkla ilgili; imarlı hale getirme
Umur
Işler
Urup
Arşının sekizde biri
Usul
Şekle ilişkin.
UYARMA
İkaz, ikaz etme, dikkatini çekme. Bir tür idârî disiplin cezasıdır
Uygulama imar plânı
Onaylı halihazır haritalar üzerinde, varsa kadastral durumu işlenmiş olarak, nazım imar plân esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzeni, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama plânlarına esas olacak u
Uyrukluk
Şahısları veya şeyleri devlete bağlayan hukuki ve siyasi bağdır.
Uzatılmış mal ortaklığı
Evlilik birliğinin, eşlerden birinin ölümüyle son bulması halinde, sağ kalan eşin, ölen eşin çocuklarıyla birlikte devam ettirdiği mal ortaklığı rejimi.
uzlaşma
Anlaşma, bir ihtilafın sona erdirilmesi, sulhlaşma, sulh olma.
-
- Ü -
Üçüncü şahıs
Bir sözleşmenin, davanın veya icra takibinin taraflarından olmayan kişi.
Üst hakkı
Taşınmaz malikinin, bir başkasına, arsasının üstünde ya da altında inşaat yapma veya mevcut inşaatı koruma (ona sahip olma) yetkisi verdiği irtifak hakkı.
-
- V -
Vabeste
Bağlı
vade
Belirlenen süre, borcun ödeme zamanı, ifa zamanı. Ecel, ölüm, ölüm olayı.
Vakfiye
Vakfedenin vakfa ilişkin bildirimini ve hakimin tescilini kapsayan belge
VÂKİ
vuku bulan,olan,olmuş.
Vaki (vâki)
Bir şeyi ıslah edip düzene sokmak, himaye etmek, bir şeyi korumak, görüp gözetmek
vakıa
Olay, gerçek, olgu. Vuku': Düşüş. Başa gelen, çatan büyük iş.
Vakıf
Tesis; başlı başına bir varlığı bulunmak üzere bir malın belirli amaca tahsisi
VALÖR
Bankacılıkta, faizin fiili olarak hesabına esas alınan tarihe VALÖR denir. Bankadan çekilen para için aynı günün, yatırılan para için tahsil edilen tarihi izleyen ilk iş günü VALÖR olarak kabul edelir.
Varaka
Belge; yazılı kağıt
Varant
Rehin senedi; umumi mağazaya tevdi edilen mallara ve tahıla ilişkin rehin hakkını gösteren ve bu mallar üzerinde herhangi bir alacaklı yararına bu hakkın yaratılmasını sağlayan senet
vareste
Kurtulma, kurtulan, yoksun tutma, ilişiğinin kalmaması. Mahkemedeki duruşmalara gelme mecburiyetinin kalmaması.
Varîd
Gelen; vasıl olan; gerçek olan; varolan
Vâridât
Gelirler; devlet(kamu)gelirleri
Vâris
Mirasçı
VARİT
Gelen, bir yere ulaşan, meydana gelen, ortaya çıkan.
Vasi
Kanunun öngördüğü durumlarda, küçük veya kısıtlı kişilerin haklarını korumak üzere mahkeme tarafından atanan kanuni temsilci.
Vasıl olmak
Ulaşmak, erişmek
Vatandaşlık
Bir hakiki şahsı bir devlete bağlayan hukuki bağdır.
Vaz'
Koyma; konulma (yürürlüğe koyma)
Vazıyed etme
Bir şeye veya bir işe el koyma
Vaziyet
Durum; hal
Veçhile
(bu) yönden; böylece; uyarınca
Vecîbe
Borç
veda
Ayrılma, Allah'a ısmarladık deme, bırakma, sonverme.
Vedia
Saklama
Vefa hakkı
Hak sahibine, sattığı şeyin mülkiyetinin kararlaştırılan bedel karşılığında tekrar kendisine devrini, tek taraflı irade beyanı ile isteme yetkisi veren hak
Vehle
Öncesi; baş tarafı; dakika; an
Vehle-i ûlâ
Ilk başlangıç; birdenbire
vekâlet
Vekillikte bulunma, birisini temsil etme. Başkası nâm ve hesabına bir sözleşmeyle temsil eden kimse. Bakanlık, nâzırlık, icra organında görev alan ve belli işleri yürüten kişinin makamı. Bk md. 386 vd.
Vekalet Sözleşmesi
Kişinin, bedelli veya bedelsiz olarak, bir işi yürütmeyi veya yerine getirmeyi başkası adına üstlendiği sözleşme.
vekaletname
Vekil bırakanın vekiline yazılı olarak verdiği temsil belgesi. Genelde noterlerce düzenlenen ve hangi konularda ne şekilde müvekkili temsil edeceğini gösteren yazılı belge.
vekil
Nâzır, bakan. Bir kimseyi vekâlet sözleşmesi ile temsil eden. Başkası nam ve hesabına hareket eden ve bir kısım işler yapan.
Velayet
Ana ve/veya babanın, reşit olmamış çocukları üzerindeki (kanundan doğan) eğitim ve terbiye hak ve yetkisi.
veled
Çocuk, erkek veya kız çocuğu için kullanılır. Halk arasında çoğu kez erkek çocuğu içindir.
Velev
Olsa bile; hatta; ister; isterse
Veli
Velayet hakkına sahip bulunan ana ve/veya baba.
veraset
Mirasçı olma, soya çekim, bir kimsenin kendi atasına çekmesi.
veraset ilamı
Ölen bir kimsenin mallarına kimlerin ne miktar ve ne nisbetle mirasçı olacağını gösteren mahkeme kararı.
veraset ve intikal vergisi
Ölenin vârislerine kalan mal ve paradan alınan vergi
Verese
Mirasçılar
Vergi ziyaı
Vergi kaybı. Vergi mükelleflerinin, işlemlerde yaptıkları eksiklikler ve gecikmeler sebebiyle vergi kaybına neden olması, vergi kaçırmaya girişmesi.
Vergide adalet ilkesi
Herkesin mali gücüne göre vergiye tabi tutulmasıdır
Vesait
Vasıtalar; araçlar
Vesayet
Küçük veya kısıtlıların haklarının korunması amacıyla özel hukuk tarafından düzenlenen ve bir kamu hizmeti niteliğini taşıyan kurum.
Veysel APARI
Adalet Bakanlığı Webmasterı
Vezâif
Vazifeler; görevler
Vicahî
Yüze karşı; tarafın yüzüne karşı
Vikaye
Koruma
voli
Balıkçının bir yere, denize balık ağı sermesi. Buraları kamunun ortak yerleridir. Balık ağının serpildiği yerler. Kısa yoldan kâr ve kazanç sağlama.
Vücut bulmak
Doğmak; yapılmış olma
Vuku bulmak
Olmak; oluşmak; meydana gelmek
-
- Y -
Yabancı
Bir devletin ülkesinde oturan ve o devletin uyruğunu iddia etmek hakkı olmayan kimselerdir.
Yalamuk
Çam ağacının reçineli kabuğu; soymuk
Yapı
(imar hukukunda) karada ve suda, sürekli veya geçici, resmî veya özel yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve hareketli tesisler
Yapı alacaklısı ipoteği
Bir yapıyı yapanların, o yapıdan doğan alacaklarını teminat altına almak için koydurdukları gayrimenkul rehni
Yapı kullanma izni
Iskân belgesi
Yapı malikinin sorumluluğu
Bir binanın veya diğer yapı eseri malikinin, bunların çürük yapılmasından veya korunmasındaki kusurundan dolayı sorumlu tutulması
Yapı ruhsatı
Inşaat izni; inşaat ruhsatı
Yargı
Hukuk kurallarının bağımsız ve tarafsız mahkemelerce belli bir olaya uygulanmasıdır.
yargıç
hakim
YARGITAY
Temyiz mahkemesi, bir üst derece mahkemesidir. Hukuk ve ceza mahkemelerinden verilen kararların denetim mercii. Hukuk ve cezâ dairelerinden oluşur. Her daire bir başkan ve en az dört üyeden ibârettir. Askerî ceza yargısında ise bu mahkeme askerî yargıtay
Yayla
Çevresi dik bayırlarla çevrili, düz ve yüksek yer; genellikle yüksek platolarda yer alan, insanların serinlemek ve hayvanlarını otlatmak için yaz aylarında gidip kaldıkları yer
Yaylak
Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, yaz mevsimini geçirmeleri ve hayvanlarını otlatmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi. hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer; otlak
Yed
El ;elinde bulundurma
Yed'i istirdat
Mal üzerindeki yitirlmiş egemenliği, tasarruf gücünü geri almak, yeniden ele geçirmek
Yediemin
Uyuşmazlık konusu şeyin saklanması ve idaresi kendisine verilen kişi; güvenilir kişi; yediadl
yeknesak
HER TARAFI DÜZ, TEK DÜZE, BİR İHTİLAF VE PÜRÜZ BULUNMAYAN YAPI TEK DÜZEN, BİR PARÇA HALİNDE OLUP KARIŞIK OLMAYAN.
Yekûn
Toplam
Yeni arazi teşekkülü
Kimsenin mülkiyetinde olmayan yerlerde birikme, dolma, kayma ya da kamunun malı olan akarsuların yatak veya seviyelerinin değişmesi gibi olaylarla oluşan toprak parçası.
Yeniden değerleme
Vergi matrahının hesaplanmasıyla ilgili ekonomik kıymetlerin takdir ve tespiti; paranın değer kaybı gözönüne alınarak, bilançolardaki stoklar, sabit varlıklar gibi kalemlerde düzeltmeler yapılması.
Yerleşme alanı
Imar Plânı sınırı içindeki yerleşik ve gelişme alanlarının tümü
Yeşil alan
Şehir imar plânlarında toplumun yararlanması için ayrılan ve üzerinde inşaat yapılması mümkün olmayan ve ileride veya şimdiden park, çocuk parkı vb. hizmet alanı olarak ayrılmış alan
Yokluk
Keen-lem-yekûn, sanki hiç olmamış. Mutlak butlan. Bir çeşit yaptırım türüdür. Emredici kurallara uymama durumunda bir kısım işlemlerin geçerli kabul edilmemesi. Meselâ resmî nikâhla evlenmeme, tapulu gayrı menkûlün el senediyle satışı gibi.
Yönetim planı
Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre anagayrimenkulün yönetimini düzenleyici hükümler içeren ve bütün kat maliklerini bağlayan sözleşme
yürürlük
Mer'iyet, tatbikâta girme. Bir kanunun yayımından sonra pratiğe konulması. Bu da ya belirtilen tarihte olur ya da yayımından 45 gün sonra.
-
- Z -
Zabıt defteri
Eski hukukta, tapu sicili gibi kullanılan defter.
Zabıtname
Tutanak
Zahir
Açık
Zâhire
Yiyecek; gerektiği zaman harcanmak üzere ambarda saklanan hubûbat
Zâhirî
Görünen; görünüşte
Zail
Zeval bulma; bitme
Zamanaşımı
Kanunda öngörülen ve belirli koşullar altında geçmekle, bir hakkın kazanılmasını, kaybedilmesini veya bir yükümlülükten kurtulmayı sağlayan süre.
Zaman-i rücu
Cayma akçesi, Pismanlik akçesi; Sözlesenlerden birinin sözlesmeden caymasi halinde diger tarafin alikoyma hakkina sahip oldugu miktar
Zamin
Bir şeyi tazmin eden; kefil
zanlı
sanık, şüpheli
Zarar-ı Has
Genel zarar
zayi
KAYIP, YİTİK. ÇOĞULU ZÂYİÂTDIR. YİTİKLER, YOK OLANLAR, KAYBOLANLAR '
Zevâid (zevait)
Vakıfta gelirin dağıtılmasından sonra geri kalan
Zeval
Son; bitim; nihayet; yok olma
Zevciyyet
Kocalık,karılık; karı-kocalık; eşlik
zeyil name
Ek yazı, bir belgenin eki ve açıklaması niteliğindeki yazı.
Zikretmek
Anmak; anılmak; bildirmek; belirtmek
zillyetlik
Sahibi olsun ya da olmasın, bir malı elinde bulunduran veya kullanan kişi.
Zilyet
Bir şeyi fiilen elinde bulunduran kişi; bir şeyde tasarrufta bulunan kişi; elmen
Zilyetlik
Bir şey üzerinde fiili hakimiyet veya bi eşyayı fiili hakimiyet ve kudret alanı içinde bulundurma demektir.
Zimmet
Temellük mal edinme. Kurum ve kuruluşlarda çalışanlara veya para işleri ile uğraşan görevliye imza karşılığı teslim edilen para veya eşya. Bir kimsenin yasal olmayan yollardan üzerine geçirip ödemeye zorunlu olduğu para. Bir ticaret kuruluşunun borçlarının tümü
zımmi red
"1.belirli bi süre içerisinde, cevap vermesi ya da işlem tesis etmesi beklenen tarafın, eylemsiz kalması durumunda, olumsuz karşılık verdiği varsayımının kabul gördüğü hukuksal terim.
Zımnî
Üstü kapalı; açık olmayan
Zımnî
Bir kimsenin bilerek ve isteyerek, asıl iradesiyle uyuşmayan bir beyanda bulunması
Zımnında
Dolayısıyla; için; olarak
Zinhar
Sakın, asla
Ziya
Kaybetme; yitme
Ziyade
Fazla; çok; aşırı
Zuhulen
sehven, yanlışlıkla, hata sonucu Mustafa DİNÇ
Zuhur
Ortaya çıkma, görünme, belirme, baş gösterme, meydana çıkma.
Zuhur etmek
Ortaya çıkmak; doğmak
Zürriyet
Bireyin neslinden gelenler
-
- Â -
Âdab
Edeb'in çoğuludur. Terbiye, güzel ahlak, iyi davranış. Usul, Erkan, Tarz
Âhir
Son; sondaki; en son; en sondaki
Âkideyn
Her akitte akdi yapan iki taraf
Âkidîn
Sözleşenler; sözleşme yapanlar
Âkit
Bir işi karşılıklı olarak kararlaştırıp üstlerine alan taraflardan her biri; sözleşme veya mukavele yapan
Âmil
Yapan; etken; etmen; sebep; faktör
Âmir
Emreden; buyuran; bir memurun vazife bakımından büyüğü; bir fiili yapmaya veya yapmamaya zorlayan, buna gücü yeten
Âmm
Genel; umumi; herkese ait
Âmme hükmî şahsiyeti
Kamu tüzel kişiliği
Ânif'ül-beyan
Az önce beyan olunan, bildirilen
Âra
Reyler; oylar
Âri
Boş; çıplak; soyut; arınmış; yüksüz
Âriyet
Ödünç; eğreti; ödünç sözleşmesi
Âtî
Gelecek; gelen (kişi veya şey); gelecek zaman; istikbal
Âzâ
Uzuvlar; üyeler; organlar
Âzâde
Serbest; hür; özgür
-
- Î -
Îrâd
Gelir; gelir getiren yapı; söyleme, getirme