Gönderen Konu: Ezan Hakkında Bilgi  (Okunma sayısı 1284 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • Administrator
  • Süper Mega üye
  • *******
  • İleti: 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Ezan Hakkında Bilgi
« : 10 Ocak 2018, 12:18:06 »
Ezan: Farz namazların vaktinin girdiğini müslümanlara duyurmak
amacıyla, bilinen cümlelerle okunan metindir.

İcrası bakımından “dış ezan” ve “iç ezan” olmak üzere ikiye ayrılan ezanın minarede okunanına dış ezan, cuma namazının farzından önce cami içerisinde okunanına ise iç ezan denir.

Türk din mûsikisinde ezan, okunduğu namaz vaktine göre
seçilmiş bir makamla, kendine özgü bir icra ve üslûp çerçevesinde,
herhangi bir besteye bağlı kalınmaksızın serbest (irticâlî, doğaçlama)
olarak okunur.

Ezanın okuma şekli şöyledir.

a) Hangi makamda okunacaksa başlangıç tekbirlerinin ilk ikisinde, o
makamın pest perdelerinden birkaçı gösterilir. Devamında tekrar
edilen tekbirlerde de, okuyanın ses genişliği ölçüsünde makamın
zemin nağmeleri icra edilir.

b) “Eşhedü en lâilâhe illallah” cümlelerinde, ikinci defa okunan
tekbirlerdeki perdelerin birkaç ses tiz veya pest bölgelerinde
gezinilerek asma karar ve karar perdelerinde kalınır.

c) “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah”larda, makamın meyâna
gelmeden önceki seyrini gösteren nağmeler yapılır.

d) “Hayye ale’s-salâh”, ezanın orta kısmı olması nedeniyle “meyan”
sayılır. Burada meyana özgü perdelerde çoğunlukla tiz seslerde
dolaşılır, uygun makam geçkileri gösterilir. İkinci tekrarda ise karara
gidilir.

e) “Hayye ale’l-felâh”larda, yine meyan nağmelerinde seyredilir ve karar
verilir.

f) Son “tekbirler”de ilk iki tekbirdeki perdeler seslendirilir.

g) “Tehlîl”de ise çoğu defa inici nağmelerle ezan bitirilir.

Ezan okuyuşlarında, dinî mûsikinin kendine özgü ağır başlı ve mistik tavrını
korumaya özen gösterilmelidir. Ayrıca müezzinlerin ses renkleri,
seslerindeki perde genişlikleri ve özellikle mûsiki bilgilerinin önemli
rolü vardır.

Osmanlı döneminde selâtin camileri, geniş bir imam ve müezzin
kadrosuna sahip olup bu göreve getirilecek kişilerin güzel sesli ve mûsiki
bilgisine sahip iyi bir icracı olmaları ön planda tutulurdu. Ayrıca Osmanlı
saray teşkilâtında müezzinliğin ayrı bir yeri vardı. Nitekim Enderun’a alınan
güzel sesli ve kabiliyetli gençler burada mûsiki eğitimi görerek yetiştirilir,
aralarında müezzinliğe yatkın olanlar seçilir ve zamanla “hünkâr
müezzinliği”ne getirilirlerdi.

Eskiden İstanbul, Bursa, Konya, İzmir gibi önemli kültür merkezlerinde
özel ezan okuma tavırları gelişmiştir. Bunlar arasında “saray tavrı” adı da
verilen “İstanbul tavrı”nın özel bir yeri vardı. Saray müezzinleriyle bazı
paşaların özellikle ramazan aylarında selâtin camilerinde müezzinlik
yapmaları sebebiyle halk arasında yerleşmiş ve yaygınlaşmış olan bu tavır
zamanla İstanbul dışında da önemsenmiş ve “İstanbul ezanları”, Osmanlı
coğrafyasında daima örnek alınmıştır.

Ezanlar, müezzinin mûsikideki yeteneğine göre her makamdan
okunabilir. Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi, Türk mûsikisinin “ağır
başlı” olarak nitelendirilen daha çok lirik karakterli makamlarından ezan
okumak âdeti yerleşmiştir.

Eskiden İstanbul’da sabah ezanının sabâ, dilkeşhâverân;
öğle ezanının hicaz, rast;
ikindi ezanının hicaz, uşşak;
akşam ezanının segâh, rast ve dügâh;
yatsı ezanının ise uşşak, nevâ, rast ve hicaz
makamlarından okunması bir gelenek haline gelmişti.

İki kişi tarafından karşılıklı olarak okunan ezanlara “çifte ezan” denilir.

Bu uygulamada müezzinler, birbirlerine karşılıklı perde göstererek ezanı
okurlar.

Osmanlı döneminde, sarayda başmüezzinlik görevine yükselmiş meşhur
mûsikişinaslar vardır.

XIX. yüzyılın ünlü mûsikişinaslarından Hamâmîzâde İsmail Dede Efendi, Rifat Bey, Hâşim Bey ve Şâkir Ağa bunlardan bazılarıdır.

Ayrıca XX. yüzyılda okudukları ezanlarla âdeta sembolleşmiş
isimler de mevcuttur. Bunlar arasında Süleymaniye Camii müezzinlerinden
Hâfız Şevket ve Hâfız Kemal’den, Üsküdar Yeni Valide Camii müezzini
Hâfız Süleyman Karabacak’dan, Aksaray Valide Camii başmüezzini Hâfız
Cemal’den, son dönemde ise Hâfız Yusuf Gebzeli, Hâfız Kâni Karaca’dan
özellikle söz etmeliyiz.

 

Voiser