Dersler => İslam Düşünce Tarihi => İlahiyat Dersleri => Üniversite => Konu Anlatımı => Konuyu başlatan: Ders Hocası - 08 Nisan 2017, 11:55:11

Başlık: Ünite 5 : Batı Endülüs Filozofları
Gönderen: Ders Hocası - 08 Nisan 2017, 11:55:11
* Endülüs, İslam felsefe geleneğinin en özgün örneklerinin sunulduğu bir coğrafyadır.
* Endülüslü filozoflar insanın mutluluğu ve ittisal sorununu öncelikli bir sorun olarak tartışmışlardır. Bu durum biraz felsefenin dini çevreler tarafından Endülüste meşru görülmemesi ile ilgilidir. Biraz da Endülüste siyasal gücün zayıflamasıyla ortaya çıkan karışıklık sebebiyledir.
* Eflatun, Aristo ve bazı yunan filozoflarının eserleri tercüme yoluyla Endülüse ulaşmıştır.
İslam felsefe geleneğini temsil eden 3 yetkin isim;

İBN BÂCCE (ö.533/1139)
Batı islam dünyasında yetişen ilk müslüman filozoftur. Sarakusta şehrinde 470 te (1077) dünyaya gelmiştir.ibnu’s Sâiğ olarak da tanınır.Batı literatüründe ise Avempace olarak anılır.
Felsefi eserlerinde göze çarpan en önemli özellik Aristo’nun ve Farabi’nin eserlerine yazdığı şerhlerdir.Şerh yazım tekniğinde Farabi’yi model almıştır.
İbn Bacce’nin felsefesinin temel konusu insan ve insanın temel mutluluğudur. İnsan yapısı itibariyle evrene benzer.
Onda üç boyut bulunur.1.Tabii 2.Duygusal 3.Akli boyut.

İnsanın en yüksek ve yetkin boyutu ise akıldır. En temel fiili ise tümel kavramlar oluşturmaktadır. İnsan düşünme kabiliyeti ile diğer varlıklardan ayrışmakta ve doğal yaşamın dışında farklı alternatifler üretebilmektedir. İbn Bacce’ye göre filozof bilgi ve idrak mertebelerinde yükselip kendisine mutlak saadeti tattıracak olan faal akılla ittisal mertebesine ulaşmak için duygu algılarının verilerinde başlayıp, ortak duygu, hayal ve hafıza güçlerinin kullanılması ve akli soyutlamalar aracılığıyla bir tür manevi yükselişi gerçekleştirmek zorundadır. İnsan bu soyutlama mertebelerinde geçerek cismanilikten ruhaniliğe doğru yükselir. Son aşama olan müstefad akıl mertebesine ulaşıp faal akılla ittisal edince yani felsefi hikmet idealine ulaşınca en yüce nazari ve ahlaki erdemleri tatmış ve adeta ilahi bir kişilik kazanmış olur.

İbn bacce insanları akli suretleri elde etmelerine ve buna bağlı olarak oluşan akli yetkinliklerine göre derecelendirir.
1. Cumhur ( sıradan insanlar) mertebesi ;bu seviyede olan insanlar aklın konusu olan şeyleri ancak ‘maddi’ suretler aracılığıyla idrak edebilmektedir. Yetkinlik bakımından en düşük seviyede olanlardır.
2. Nuzzar ; bu sınıf tabiat bilimleri ve matematiksel bilimlerle uğraşan kimselerdir.
3. Sueda ( mutlu insanlar); bu son grup filozoflardır. Yetkinleşme sonucunda ma’kulleri idrak edebilir, eşyanın mahiyetini ayniyle kavrar. İbn Bacce bu hale müstefad akıl adını verir. Bu son yetkinlik halinde insan aklı faal akılla ittisal eder. İnsan aklını yetkin bir şekilde kullandıkça maddi kayıtlardan ve çokluktan kurtulup sürekliliğine ve Birliğe ulaşabilir. Bu ise gerçek mutluluktur. Yüce Allah’ın birliğini ve düzenini temaşa etmek demektir.

AHLAK VE SİYASET
İbn Bacce’nin ahlak ve siyaset konusundaki görüşleri Farabi’ye oldukça benzer. İnsan fiilinin ortaya çıkışını istek, öfke ve akıl güçlerinin çatışmasında açıklar. Yönetim çeşitlerini bireyin kendisini yönetmesi, ailesini yönetmesi ve şehir yönetimi olarak üçe ayırır. İbn Bacce’yi özgün kılan şu soruya cevap aramasıdır; bozuk bir toplumda yaşayan bir filozof nasıl erdemli kalabilir ve mutluluğa ulaşabilir? Tedbir’ul Mütevahhid adlı eseri bu soruya cevap arar. Mütevahhid, yalnız adam, toplumun geneli gibi yaşamayan, aykırı ve sıra dışı kişidir. Bu tür kimseler için şöyle der; ‘ onlar garibtirler, çünkü kendi vatanlarında, akranlarıyla ve komşularıyla beraber olsalar bile, fikirleriyle onlara yabancıdırlar. Bu fikirleriyle kendileri için vatan olacak başka bilgi ve idrak mertebelerine yükselerek zihinsel bir göç gerçekleştirmişlerdir.’
ESERLERİ: Tedbirül Mütevahhid, Risaletul Veda, İttisalul akl bi’l insan, el Vukuf ile’l akli’l faal, Fi’l gayeti’l insaniyye, Kitabu’n nefs.

İBN TUFEYL(Ö.581/1185)
İbn Tufeyl’in felsefesi hakkında bilgi edindiğimiz tek eser Hay b. Yakzan’dır. Hay ıssız bir adada hayata gelen bir insanı temsil etmektedir. Hay tabiattan yola çıkarak yaratıcı Tanrı fikrine ulaşır. Hay Tanrı hakkında onun tek, en mükemmel varlık olması ve her türlü kusurdan uzak olması gerektiği sonucuna da varır. Hikâyenin son bölümünde gerçek anlamda bir din felsefesi tahlili yer almaktadır. Bu tahlilde temel felsefi hakikatlerle sahih bir dinin yaygın kabul görmüş hakikatleri arasında bir mukayeseye gidilmekte ve bu hakikatlerin rasyonel mistik ve sosyal kavranış biçimleri değerlendirilmektedir.
İbn Tufeyl’e göre nazari bilgiyle mistik bilgi arasında bir çelişki olmadığı gibi nazari ve mistik yolla ulaşılan metafizik gerçeklerle dini öğreti arasında da bir çelişki yoktur. Ona göre bir insan aklı metafizik alem hakkında bilgilere ulaşabilir. Evrenin ortaya çıkışını ise Farabi’nin sudur teorisiyle açıklar.
İbn Tufeyl’e göre meşriki hikmet teorik akıl yürütmeyle yetinmez. Sadece akıl yürütme ve araştırma en yüksek yetkinlik derecesine ulaşmak için yeterli değildir. İnsanın duygu dünyasında yaşamış olduğu manevi tecrübeleri ihmal edilmemelidir. Müşahade, huzur, zevk ve ruhi tecrübe önem kazanır. Kesin hakikate ve mutluluğa ulaşmada tasavvuf ehlinin vurguladığı yöntemi öne çıkarır. Gazzali’nin bu noktada model olduğunu belirtir.

İBN RÜŞD(Ö.595/1198)
Endülüs’ün üçüncü önemli filozofu ibn Rüşd’dür. Meşşai okulunun son temsilcisi,filozof,fakih ve hekimdir. Aristo’nun felsefi doktrinine sadık kalarak eserlerini şerhettiğinden İslam aleminde ‘şarih’,Latin dünyasında ‘commentator’unvanıyla tanınmıştır.

ESERLERİ
Bidayetu’l müctehid ve nihayetu’l muktesıd; fıkha dair yazdığı mukayeseli hukuk kitabıdır.
Faslul-makal fî-ma beyne’ş-şeria ve’l hikme mine’l ittisal;vahiy ve aklın,dinle felsefenin uzlaştırılması ve tevil konularında kaleme aldığı eserdir. Din-felsefe ilişkilerinde özgün bir eserdir.
El –keşf an menahici’l edille;kelam geleneğini sistematik konular çerçevesinde incelediği eser.
Tehafütü tehafüti’l felasife; Gazzali’nin Tehafütü’lFelasife’sine reddiye olarak kaleme aldığı eserdir.
Bunların dışında İbn Rüşd Şarih-i Azam ünvanına layık olarak Aristo’nun hemen hemen tüm eserlerini üç farklı tarz ve boyutta şerhetmiştir.Aristo’nun metafiziğine (De Anima) de küçük,orta ve büyük olmak üzere üç türde şerh yazmıştır.. Küçük şerhlerde İbn Rüşd,Aristo metnine doğrudan bağımlı değildir dil ve uslup bizzat kendisinindir. Orta şerhlerde Arista’yu lafzen ve plan olarak adım adım takip eder,metinden alıntılarda bulunur sonra da bunu açıklar. Büyük şerhlerde ise Aristo’dan doğrudan alıntılar yapar ve sonra da bunu şerh eder. Bazen Aristo’nun bir iki cümlelik metinleri sayfalarca şerhedilir.

İBN RÜŞD’ÜN ÜÇ TÜR ŞERHİNDE KULLANMIŞ OLDUĞU AÇIKLAMA VE YORUM TEKNİKLERİ
İbn Rüşd’ün şerhlerde kullanmış olduğu önemli teknikler kısaca ;kavramsal analiz,Aristo sonrası tarihsel birikimin analizi ve otoritelere başvuruş,sistematik olarak eleştirinin kullanılması ve problemler ve kavramlar düzeyinde sistem içi vurguların değiştirilmesidir.

DİN-FELSEFE İLİŞKİSİ
*İbn Rüşd din-felsefe ilişkilerini incelemeye felsefenin meşruiyetini sorgulamakla başlar. Dine göre felsefe mübah mı,yasaklanmış mıdır?
*Ona göre varlığı mükemmel bir şekilde kavrayış varlığın yaratıcısını da mükemmel bir şekilde bilmek sonucunu doğurur.
* Felsefenin gerekliliğini ortaya koymak için Ayetlerden delil getirir;’Ey basiret sahipleri ibret alın’.İbn Rüşd’e göre bu ayet hem akli hem de şer’i kıyasın kullanılmasını kesinlikle emretmektedir.
* uzay ve varlık alemlerine dikkat çeken ve bunlar üzerinde düşünmeye davet eden ayetlere dikkat çeker. Ona göre bu ayetler açık bir şekilde insanı düşünmeye yani felsefe yapmaya davet etmekte ve felsefenin bilgiye ulaşmada aleti olan kıyası teşvik etmektedir.
*İbn Rüşd’ün mantık ve kıyasın gerekliliğini savunması doğrudan felsefenin gerekliliğini savunması anlamına gelir.
*din ile felsefe hakikatleri insanlara öğretmek bakımından gaye birliği içerisindedirler yani onlar birbirinin süt kardeşidirler.Ancak din daha genel ve kuşatıcıdır.
*din ile felsefe arasında var olan uyumun gösterilebilmesinin biricik yolu tevil yani yorumdur.

AHLAK
İbn Rüşd’e göre ahlak siyasetten ayrılmaz. Ahlak siyasetin bir girişi olup,mantıken siyasetten önce gelir. İnsan için dört tür mükemmellik,yetkinlik veya erdem kategorisi vardır;nazari,fikri,ahlaki ve ameli. Bunların zirvesi ise teorik yetkinlik olup diğerleri onun hizmetinde ve hazırlayıcıdır. İbn Rüşd insanların yardımı olmadan bir insanın bu mükemmelliklerin tümüne ulaşmasını mümkün görmez. Bundan dolayı da siyasi organizasyon zorunludur.
İbn Rüşd Eflatuncu çizgiye uygun olarak nefsin üç parçasının her birinin mükemmelliği ile özdeşleştirdiği hikmet,cesaret ve iffet erdemlerini temel erdemler kabul eder. Bunlar aynı zamanda şehrin veya devletin üç parçasına karşılık gelir.
İbn Rüşd ahlaki alanda üç soruyu tartışır; Bu erdemlerden her birini gerçekleştirmek için gerekli şartlar nelerdir? Bu erdemler gençlere nasıl kazandırılacak ve nefse yerleştikten sonra nasıl korunacak?aynı şekilde reziletler nasıl yok edilecek? Hangi huylar veya erdemler diğer huy ve erdemlerikuvvetlendirir veya onlara engel olur?
İbn Rüşd genel olarak ahlak ve siyasetin,erdemleri vatandaşa kazandırma olan pratik gayesine ulaşmanın iki yolu olduğuna inanır;ilki delilllendirme olup ,ikincisi ise zorlamadır. Bu bağlamda onun düşüncelerinin en ilginç kısmı,vatandaşların her sınıfına uygun gelecek delil türünü belirlemektir. Çoğunluğa hitabi ve şiirseldeliller uygunken,seçkin azınlığa ise burhani deliller uygundur. Bu değişik tü rdelil sınıflandırmalarına yani hitabi ve burhani sınıf arasına cedel ehli diye orta sınıf ilave eder. Bu üçlü tasnife göre burhan ehli yani filozoflar herkese karşı kesin bir üstünlüğe sahiptir. Nasların müteşabih kısımlarının tevili onlara aittir.