Kutlu Doğum

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Kutlu Doğum
« : 14 Ocak 2018, 15:19:34 »
Peygamberimiz Arap yarımadasının batısındaki Hicaz bölgesinde yer alan
Mekke şehrinde dünyaya geldi. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir.
Bunun sebebi yukarıda işaret edildiği gibi o sırada Araplar arasında
kullanılan belirli bir takvimin bulunmamasıdır. Genel kabul gören kanaate
göre Hz. Peygamber Fil Vak‘ası’ndan 50-55 gün sonra Rebîülevvel ayında
Pazartesi günü sabaha doğru dünyaya gelmiştir. Farklı hesaplamalara göre
Hz. Peygamber’in doğum tarihi 20 Nisan (9 Rebîülevvel) 571 veya 17
Haziran (12 Rebîülevvel) 569 Pazartesi şeklinde belirlenmektedir.

Peygamber Efendimiz’in annesi Âmine, amcası Vüheyb’in evinde doğum
yapmıştı. Ebelik hizmetlerini Abdurrahman b. Avf’ın annesi Şifâ bint Avf ve
Osman b. Ebü’l-Âs’ın annesi Fâtıma bint Abdullah yerine getirmiş, evin baba
yadigarı cariyesi olan Ümmü Eymen (Bereke) de yardımcı olmuştu. Âmine
kayınpederi Abdülmuttalib’e torununun dünyaya geldiğini müjdelemek için
bir haberci gönderdi. Abdülmuttalib bu sırada Kâbe’nin yanındaki Hıcr
kısmında Kureyş’in ileri gelenleriyle oturmuş sohbet ediyordu.
Abdülmuttalib müjdeyi alır almaz hemen ayağa kalktı ve yanındakilerle
birlikte gelininin yanına gitti; torununu gördü. Bu arada Âmine hamileliği
sırasında gördüğü rüyayı anlattı. Rüyada kendisine önemli bir kişiye hamile
olduğuna işaret edilerek doğacak çocuğa Muhammed veya Ahmed adını
vermesi, kem gözlerden, kıskanç bakış ve tavırlardan koruması için Allah’a
sığınması söylenmişti. Abdülmuttalib anlatılanlardan duyduğu büyük
mutlulukla torununu kucağına alıp Kâbe’ye girdi. Orada Allah’a, böyle bir
torun ihsan ettiği için şükretti. Dönüşte çocuğu kendi evine getirdi ve burada
bulunan ailesine gösterdi. Ardından çocuğu götürüp annesine teslim etti.

Doğumdan bir hafta sonra Abdülmuttalib akika kurbanı için deve ve koyun
keserek torununun şerefine herkese ziyafet verdi. Abdülmuttalib’e torununa
niçin ailenin atalarından birinin adını değil de Muhammed ismini tercih ettiği
sorulunca şu cevabı verdi: “Ona Muhammed adını verdim. İstedim ki, gökte
Allah ve yerde insanlar onu hayırla ansınlar, ondan övgüyle bahsetsinler.”
İslâm kaynaklarında Hz. Muhammed’in ana rahmine intikalinden
doğumuna kadar geçen zaman içinde bazı olağanüstü olayların meydana
geldiği ifade edilmektedir. Buna göre Âmine’nin hamileliğe bağlı herhangi
bir hastalık, sıkıntı ve zorluk yaşamadığı, doğum sancısı çekmediği
belirtilmektedir. Yine Peygamberimiz sünnetli olarak doğmuştu. Ayrıca
melekler tarafından yıkanmış ve sırtına, iki omuzunun arasına peygamberlik
mührü vurulmuştu. Kaynaklarda yer alan ve tarihçiler tarafından ihtiyatla
karşılanan diğer rivayetlere göre Hz. Peygamber’in doğduğu gece
Medâin’deki Sâsânî sarayının on dört burcu yıkıldı. Mecusi İranlıların bin
yıldan beri yanan ateşgedeleri sönüverdi. Sâve gölünün suyu çekildi. Semâve
vadisini sel bastı. Bazı yahudi alimlerinin de o gece bir yıldızın doğduğunu
görünce âhir zaman peygamberinin dünyaya geldiğini söyledikleri,
bazılarının ise “Artık İsrailoğullarından peygamberlik gitti; ellerinden kitap
da çıktı” şeklinde hayıflandıkları nakledilir. Doğum gecesi Kâbe içindeki
putların yıkıldığı da rivayetler arasındadır.
Peygamber Efendimiz’in doğumunu Süleyman Çelebi (ö. 825/1422) asıl
adı Vesîletü’n-necât olan meşhur Mevlid’inde edebî bir dille anlatır.

Mevlid’in “Vilâdet bahri” adı verilen bu kısmının bazı mısraları şöyledir:

Âmine hatun Muhammed ânesi
Ol sedeften doğdu ol dür danesi
Çünki Abdullah'dan oldu hamile
Vakt erişti hefte vü eyyâm ile
Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn
Çok alametler belirdi gelmedin
Ol Rebîülevvel ayın nicesi
On ikinci gece isneyn gecesi
Ol gece kim doğdu ol Hayru’l-beşer
Ânesi anda neler gördü neler
Dedi, gördüm ol Habib’in ânesi
Bir acep nur, kim güneş pervanesi
....
Doğdu ol saatte ol sultân-ı din
Nura gark oldu semâvât ü zemin
Sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ
Hatta tenâlû cennetten ve na‘îmâ.

(Süleyman Çelebi, Musahhah Mevlid-i Şerîf, İstanbul 1324, s. 6-8).