Osmanlıca-Türkçe Sözlük

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #10 : 19 Aralık 2009, 22:37:41 »
[b]-Ç-


çâbük (F) [ چابک ] kıvrak, çevik, çabuk
çâbükî (F) [ چابکی ] kıvraklık, çeviklik, çabukluk
çâbükpâ (F) [ چابک پا ] ayağına çabuk
çâbükrev (F) [ چابک رو ] hızlı giden
çâbüksüvar (F) [ چابک سوار ] usta binici
çâder (F) [ 1 [چادر çadır 2örtü, kadınların giydiği örtü
çâdernişin (F) [ چادرنشين ] göçebe, çadırda yaşayan
çadır (F) [ 1 [چادر çadır 2örtü, kadınların giydiği örtü
çağz (F) [ چغز ] kurbağa
çâh (F) [ 1 [چاه kuyu 2çukur
çâk (F) [ 1 [چاک yırtık 2yırtmaç
çâk etmek yırtmak
çâk olmak yırtılmak
çâkâçâk (F) [ چاکاچاک ] kılıç şakırtısı
çâker (F) [ 1 [چاکر kul 2hizmetkâr
çâkerî (F) [ 1 [چاکری kulluk 2hizmetkârlık
çâkûç (F) [ چاکوچ ] çekiç
çâlâk (F) [ چالاک ] çevik, kıvrak
çâlâkî (F) [ چالاکی ] çeviklik, kıvraklık
çâlik (F) [ چاليک ] çelik çomak
çâlpâre (F) [ چارپاره ] çalpara
çâme (F) [ چامه ] şiir
çâne (F) [ چانه ] çene
çâpâr (F) [ 1 [چاپار ulak 2postacı
çâplûs (F) [ چاپلوس ] dalkavuk
çâr (F) [ چار ] çare
çâr (F) [ چار ] dört
çârçûbe (F) [ چارچوبه ] çerçeve
çardak (F) [ چارطاق ] çardak
çârdeh (F) [ چارده ] ondört
çâre (F) [ 1 [چاره tedbir 2çare 3ilaç, derman
çârecû (F) [ چاره جو ] çare arayan
çâresâz (F) [ چاره ساز ] çare bulan
çâresâz olmak çare bulmak
çâresâzî (F) [ چاره سازی ] çare bulma
çârgâh (F) [ چارگاه ] Türk musikîsinde bir makam
çârgûşe (F) [ چارگوشه ] dört köşe
çarh (F) [ 1 [چرخ tekerlek 2çarkıfelek 3felek 4tef 5çıkrık
çarmıh (F) [ چارميخ ] çarmıh
çârnâçâr (F) [ چارناچار ] ister istemez, çaresiz, mecburen
çârpâ (F) [ چارپا ] dört ayaklı
çârsû (F) [ چارسو ] dört yön
çârsû (F-A) [ چارسو ] çarşı
çârşeb (F) [ چارشب ] çarşaf
çârşenbe (F) [ چارشنبه ] çarşamba
çârtâk (F) [ 1 [چارطاق çardak 2kare şeklinde çadır
çârüm (F) [ چارم ] dördüncü
çâryâr (F) [ چاریار ] dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali
çâşni (F) [ چاشنی ] çeşni
çâşnigîr (F) [ چاشنی گير ] çeşnici
çâşt (F) [ چاشت ] kuşluk vakti

çeğâle (F) [ چغاله ] çağla
çeh (F) [ 1 [چه kuyu 2çukur
çehâr (F) [ چهار ] dört
çehre (F) [ چهره ] yüz
çehreperdâz (F) [ چهره پرداز ] ressam
çekâçâk (F) [ چکاچاک ] kılıç şakırtısı
çekîde (F) [ چکيده ] damlamış
çekûç (F) [ چکوچ ] çekiç
çelîpâ (F) [ چليپا ] haç
çem (F) [ 1 [چم salınma 2süslü
çemen (F) [ 1 [چمن çimenlik, çayırlık 2yeşillik
çemenzâr (F) [ چمنزار ] çimenlik
çenâr (F) [ چنار ] çınar
çenber (F) [ 1 [چنبر çember 2kasnak
çend (F) [ 1 [چند kaç 2birkaç 3ne zamana kadar
çendan (F) [ چندان ] o kadar, onca
çendin (F) [ چندین ] bu kadar, bunca
çeng (F) [ 1 [چنگ pençe 2el 3harp, çeng
çengâl (F) [ 1 [چنگال pençe 2çengel
çengî (F) [ 1 [چنگی çeng çalan 2dansöz, çengi
çep (F) [ چپ ] sol
çerâ (F) [ چرا ] otlama
çerâgâh (F) [ چراگاه ] otlak
çerâğ (F) [ 1 [چراغ mum 2kandil
çerâğân (F) [ چراغان ] aydınlatma, donatma
çerâkese (A) [ چراکسه ] çerkesler
çerb (F) [ چرب ] semiz
çerbzebân (F) [ 1 [چرب زبان yaltakçı 2ağzı laf yapan
çerh (F) [ 1 [چرخ çark 2felek 3tekerlek 4çıkrık 5çarkıfelek 6tef
çerm (F) [ چرم ] deri
çeşm (F) [ چشم ] göz
çeşmân (F) [ چشمان ] gözler
çeşmderîde (F) [ چشم دریده ] arsız
çeşme (F) [ 1 [چشمه pınar 2çeşme
çetr (F) [ 1 [چتر gölgelik 2şemsiye
çevgân (F) [ چوگان ] çevgen
çeyrek (F) [ چهاریک ] dörtte bir, çeyrek

çîgûne (F) [ چگونه ] nasıl
çigûnegî (F) [ چگونگی ] nitelik
çihâr (F) [ چهار ] dört
çihar yâr (F) [ چهاریار ] dört halife Ebubekir, Ömer, Osman, Ali
çihârüdü (F) [ چهار و دو ] dört ve iki
çihârüse (F) [ چهار و سه ] dört ve üç
çihârüyek (F) [ چهار و یک ] dört ve bir
çihil (F) [ چهل ] kırk
çihilpâ (F) [ چهل پا ] kırkayak
çihre (F) [ چهره ] yüz
çil (F) [ چل ] kırk
çile (F) [ 1 [چله kırk günlük ibadet 2sıkıntı, azap 3iplik demeti
çilekeş (F) [ چله کش ] çile çeken, acı çeken
çimen (F) [ چمن ] çimenlik
çîn (F) [ چين ] kırışık
çirâğ (F) [ 1 [چراغ mum 2kandil 2çırak
çîredest (F) [ چيره دست ] yetenekli, becerikli
çirk (F) [ 1 [چرک kir 2irin
çirkâb (F) [ چرک آب ] pis su
çirkîn (F) [ 1 [چرکين kirlenmiş 2çirkin
çîz (F) [ چيز ] şey

çûb (F) [ 1 [چوب sopa 2odun 3tahta
çûbân (F) [ چوبان ] çoban
çûbek (F) [ 1 [چوبک tokmak, tokaç 2çomak
çun (F) [ 1 [چون gibi 2mademki 3nasıl 4için 5çünkü

çün (F) [ 1 [چن gibi 2mademki 3nasıl 4için 5çünkü
çünki (F) [ چونکه ] çünkü
çüst (F) [ چست ] çevik, kıvrak
çüstî (F) [ چستی ] çeviklik, kıvraklık
çüvâl (F) [ چوال ] çuval
çüvaldûz (F) [ چوالدوز ] çuvaldız
[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #11 : 19 Aralık 2009, 22:38:15 »
[b]-D-


dâ’î (A) [ 1 [داعی dua eden, duacı 2davet eden
dâ’ussıla (A) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme
dâd (F) [ 1 [داد adalet 2iyilik, ihsan
dâd (F) [ 1 [داد verme 2verdi 3vergi
dâdgâh (F) [ دادگاه ] mahkeme
dâdhâh (F) [ دادخواه ] davacı
dâdres (F) [ دادرس ] imdada koşan
dâdû (F) [ دادو ] dadı
dâdüferyâd (F) [ دادوفریاد ] feryat figan
dâdüsited (F) [ داد و ستد ] alışveriş
dâfi’ (A) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden
dâğ (F) [ 1 [داغ yara 2kızgın demirle vurulmuş işaret
dağal (F) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere
dağalbâz (F) [ دغل باز ] hileci
dağdağa (A) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı
dâhî (A) [ داهی ] deha sahibi
dâhil (A) [ داخل ] iç, içeri
dâhil olmak içeri girmek
dâhile (A) [ داخله ] iç, iç yüz
dâhilen (A) [ داخلا ] içten
dâhilî (A) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait
dâhiliye (A) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait
dahl (A) [ دخل ] müdahale etme, karışma
dahme (F) [ 1 [ضخمه mezar 2mezarlık 3lahit
dâim (A) [ دائم ] sürekli, devamlı
dâimî (A) [ دائمی ] sürekli, devamlı
dâir (A) [ 1 [دائر ilişkin, hakkında 3dönen
dâire (A) [ 1 [دائره daire 2büro, ofis 3devlet dairesi 4tef, zilli tef
dâirenmâdâr (A) [ دائرا مادار ] çepeçevre
dâirevî (A) [ دائروی ] dairemsi
dâirezen (A-F) [ دائره زن ] daire çalan
dâiye (A) [ 1 [داعيه arzu, istek 2iddia
dakâyık (A) [ 1 [دقایق incelikler 2dakikalar
dakîk (A) [ 1 [دقيق ince, hassas 2dakika şaşmayan
dakîka (A) [ 1 [دقيقه incelik 2dakika
dalâlet (A) [ ضلالت ] sapkınlık
dâll (A) [ دال ] delalet eden
dâlle (A) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış
dâm (F) [ 1 [دام tuzak, kapan 2besi hayvanı
dâmâd (F) [ داماد ] damat, güveyi
dâmân (F) [ دامان ] etek
dâmen (F) [ دامن ] etek
dâmenâlûde (F) [ دامن آلوده ] iffetsiz
dâmenbûs (F) [ دامن بوس ] etek öpen
dâmene (F) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği
dâmengîr (F) [ 1 [دامن گير davacı, şikayetçi 2eteğe sarılan
dâmgâh (F) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer
dân (F) [ دان ] bilen
dân (F) [ دان ] kap
dânâ (F) [ دانا ] bilgili, iyi bilen
dâne (F) [ 1 [دانه tohum 2yem 3tane
dânende (F) [ داننده ] bilen
dâng (F) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem
dâniş (F) [ 1 [دانش bilgi 2bilim
dânişâmûz (F) [ دانش آموز ] öğrenci
dânişgâh (F) [ دانشگاه ] üniversite
dânişmend (F) [ 1 [دانشمند bilgin, alim 2stajiyer kadı
dânişver (A) [ دانشور ] bilgin
dâr (A) [ 1 [دار yurt 2ev
dâr (F) [ دار ] dar ağacı
dâr (F) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan
dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret
dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya
dârâ (F) [ 1 [دارا sahip 2büyük hükümdar
darabân (A) [ 1 [ضربان çarpıntı 2vuruş
darabât (A) [ 1 [ضربات darbeler, vuruşlar
darb (A) [ 1 [ضرب vuruş 2para basımı 3dövme
darbe (A) [ 1 [ضربه vuruş, darbe 2bela
darbhâne (A) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi
darbımesel (A-F) [ ضرب مثل ] atasözü
dârçîn (F) [ دارچين ] tarçın
dârende (F) [ دارنده ] sahip
darîr (A) [ ضریر ] doğuştan kör
dârû (F) [ دارو ] ilaç
dârûhâne (F) [ داروخانه ] eczane
dârülaceze (A) [ دارالعجزه ] düşkünler evi
dârülbedâyi (A) [ دارالبدایع ] konservatuvar
dârülelhân (A) [ دارالالحان ] konservatuvar
dârüleytâm (A) [ دارالایتام ] yetimhane
dârülfünun (A) [ دارالفنون ] üniversite
dârülhilâfe (A) [ 1 [دارالخلافه İstanbul 2halifelik merkezi
dârülkütüb (A) [ دارالکتب ] kütüphane
dârülmuallimât (A) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu
dârülmuallimîn (A) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu
dârülmülk (A) [ دارالملک ] başkent
dârülvilâde (A) [ دارالولاده ] doğumevi
dârüssaltana (A) [ دارالسلطنه ] İstanbul
dârüsselam (A) [ 1 [دارالسلام Bağdat 2cennet
dâs (F) [ داس ] orak
dâstân (F) [ 1 [داستان destan 2hikaye 3masal
dâstânî (F) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik
davâ (A) [ 1 [دعوی dava 2teorem 3mesele
dâver (F) [ 1 [داور yargıç 2hükümdar 3Tanrı
davet (A) [ دعوت ] çağrı
dâye (F) [ دایه ] dadı
dâyin (A) [ داین ] alacaklı

deâvî (A) [ دعاوی ] davalar
debbağ (A) [ دباغ ] sepici
debdebe (A) [ دبدبه ] gösteriş
debir (F) [ دبير ] katip
ded (F) [ دد ] yırtıcı hayvan
def (F) [ دف ] tef
def’ (A) [ دفع ] uzaklaştırma
def’ edilmek 1uzaklaştırılmak 2giderilmek
def’ etmek 1uzaklaştırmak 2gidermek
def’a (A) [ دفعه ] kez, kere, defa
def’aten (A) [ دفعة ] bir defada
defaât (A) [ دفعات ] kereler, defalar
defâin (A) [ دفائن ] gömüler, defineler
defâtir (A) [ دفاتير ] defterler
define (A) [ دفينه ] gömü
defn (A) [ دفن ] gömme, defin
defter (A) [ دفتر ] defter
defterdâr (A-F) [ 1 [دفتردار ildeki en üst düzey maliye yetkilisi 2maliye bakanı
defzen (A-F) [ دفزن ] tef çalan
deh (F) [ ده ] on
dehâ (A) [ دها ] dahilik
dehâlet (A) [ 1 [دخالت karışma 2sığınma
dehâlîz (A) [ دهاليز ] dehlizler
dehân (F) [ دهان ] ağız
dehânbeste (F) [ دهان بسته ] suskun
dehen (F) [ دهن ] ağız
dehliz (A) [ دهليز ] koridor
dehr (A) [ 1 [دهر dünya 2devir, zamane
dehrî (A) [ دهری ] materyalist
dehriyye (A) [ دهریه ] materyalistlik
dehşetâver (A-F) [ دهشت آور ] dehşet verici
dehşetengîz (A-F) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici
dekâkîn (A) [ دکاکين ] dükkanlar
delâil (A) [ دلائل ] kanıtlar, deliller
delâlet (A) [ دلالت ] delillik, yol gösterme
delâlet etmek 1yol göstermek 2anlamına gelmek
delîl (A) [ 1 [دليل kanıt 2rehber 3şahit
delk (F) [ دلق ] derviş hırkası
dellâk (A) [ دلاک ] tellak[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #12 : 19 Aralık 2009, 22:39:06 »
[b]dellâl (A) [ دلال ] komisyoncu, tellal
delv (A) [ 1 [دلو kova 2kova burcu
dem (A) [ دم ] kan
dem (F) [ 1 [دم zaman 2nefes 3içki
demâdem (F) [ دمادم ] her an
dembedem (F) [ دمبدم ] her an
demsâz (F) [ 1 [دمساز yakın arkadaş2sırdaş
denâet (A) [ دنائت ] alçaklık
dendân (F) [ دندان ] diş
dendanmüzd (F) [ دندان مزد ] diş kirası
denî (A) [ دنی ] alçak
der (F) [ در ] kapı
derâhim (A) [ دراهم ] dirhemler
derakab (F-A) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından
derâmed (F) [ در آمد ] kazanç, gelir
derâz (F) [ دراز ] uzun
derbân (F) [ دربان ] kapıcı
derbâr (F) [ دربار ] saray
derbeder (F) [ دربدر ] aylak, avare
derbend (F) [ 1 [دربند dar geçit 2sınır kalesi 3hudut
derc (A) [ درج ] içine alma, biriktirme
derc edilmek içine alınmak
derc etmek içine almak
derd (F) [ 1 [درد dert acı 3ağrı
derdâ (F) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun
derdest (F) [ 1 [دردست yakalama 2el altında olma
derdest edilmek yakalanmak
derdest etmek yakalamak
derdiser (F) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem
derdmend (F) [ دردمند ] dertli
derecât (A) [ درجات ] dereceler
derece (A) [ 1 [درجه derece 2aşama 3kat 3miktar
derekât (A) [ 1 [درکات katlar 2basamaklar
dereke (A) [ 1 [درکه kat 2basamak
derende (F) [ درنده ] yırtıcı
dergâh (F) [ 1 [درگاه dergah 2saray 3tekke 4tapı, huzur
derhâl (F-A) [ درحال ] hemen
derhâst (F) [ 1 [درخواست istek, talep, rica 2dilekçe
derhâtır (F-A) [ 1 [در خاطر hatırlama 2hatırda tutma
derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek
derhâtır eylemek hatırlamak
derhor (F) [ درخور ] layık
derîçe (F) [ 1 [دریچه pencere 2küçük kapı
derk (A) [ 1 [درک anlama, idrak etme 2alma
derk etmek anlamak, idrak etmek
derkenâr (F-A) [ درکنار ] kenar yazısı
dermân (F) [ 1 [درمان ilaç 2çare 3güç
dermânde (F) [ 1 [درمانده aciz 2zavallı
dermeyân (F) [ درميان ] ortada
dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak
dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak
derpîş (F) [ درپيش ] göz önünde
derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak
derpîş etmek göz önünde bulundurmak
derrâk (A) [ دراک ] anlayışlı
derre (F) [ دره ] dere
dersaadet (F-A) [ در سعادت ] İstanbul
dershân (A-F) [ درسخوان ] öğrenci
deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek
deruhde etmek üstüne almak
derûn (F) [ 1 [درون iç, içerisi 2gönül
derûnî (F) [ درونی ] içten gelen, içe ait
dervâze (F) [ 1 [دروازه ana kapı 2kale kapısı 3şehir kapısı
dervîş (F) [ 1 [درویش yoksul 2tarikat şeyhine bağlı mürit
dervîşân (F) [ درویشان ] dervişler
deryâ (F) [ دریا ] deniz
deryâdil (F) [ 1 [دریادل gönlü zengin 2büyük himmetli
deryâneverd (F) [ دریانورد ] denizci
derzî (F) [ درزی ] terzi
desâis (A) [ دسائس ] hileler, oyunlar
desîse (A) [ دسيسه ] hile, oyun
desîsekâr (A-F) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz
dessâs (A) [ دساس ] hileci, düzenbaz
dest (F) [ دست ] el
destân (F) [ 1 [دستان hikaye 2destan 3masal
destâr (F) [ دستار ] sarık
destâvîz (F) [ دستاویز ] küçük hediye
destbedest (F) [ دست بدست ] elden ele
destbûs (F) [ دست بوس ] el öpen
destbûsî (F) [ دست بوسی ] el öpme
deste (F) [ 1 [دسته grup 2demet 3kulp
destere (F) [ دستره ] testere, bıçkı
destgâh (F) [ 1 [دستگاه tezgah 2atölye 3halı dokuma tezgahı
destgîr (F) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden
destî (F) [ دستی ] testi
destkâr (F) [ دستکار ] il işi
destmâl (F) [ 1 [دستمال mendil 2el bezi
destmüzd (F) [ 1 [دست مزد ücret, el emeği 2bahşiş
destres (F) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek
destres olmak ulaşmak, elde etmek
destres olunmak ulaşılmak
destûr (F) [ 1 [دستور izin 2zerdüşt rahibi 3uzak dur 4izin ver
deşne (F) [ دشنه ] hançer
deşt (F) [ 1 [دشت kır 2ova 3çöl
devâ (A) [ 1 [دواء ilaç 2çare
devâbb (A) [ 1 [دواب yük hayvanları 2binek hayvanları
devâir (A) [ دوائر ] daireler
devâm (A) [ 1 [دوام süreklilik 2kalıcılık 3devam
devâsâz (A-F) [ 1 [دواساز çare olan 2tedavi eden, şifa veren
devât (A) [ دوات ] divit
devâvîn (A) [ دواوین ] divanlar
deverân (A) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım
deverân etmek dönmek, dolanmak
devlet (A) [ 1 [دولت devlet 2talih 3mevki
devr (A) [ 1 [دور devir 2dönme
devrân (A) [ دوران ] felek, zamane
devre (A) [ دوره ] dönem
dey (F) [ دی ] kış
deyn (A) [ دین ] borç
deyr (A) [ دیر ] manastır

dıl’ (A) [ ضلع ] kenar
dırâz (F) [ دراز ] uzun

dî (F) [ دی ] dün
dîbâ (F) [ دیبا ] ipekli kumaş
dîbâce (F) [ دیباجه ] giriş, önsöz [/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #13 : 19 Aralık 2009, 22:39:36 »
[b]dicâce (A) [ دجاجه ] tavuk
dîdâr (F) [ 1 [دیدار görüşme, buluşma 2yüz
dîde (F) [ دیده ] görmüş
dîde (F) [ دیده ] göz
dîdegân (F) [ دیدگان ] gözler
dîg (F) [ دیگ ] tencere
diger (F) [ دگر ] diğer, başka
dîgergûn (F) [ دگرگون ] başka
dîgerkâm (F) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen
dih (F) [ ده ] köy
dihât (F) [ دهات ] köyler
dihhodâ (F) [ 1 [دهخدا köy ağası 2köy kahyası
dihkân (F) [ 1 [دهقان çiftçi 2köy ağası
dikkat (A) [ 1 [دقت dakiklik 2incelik 3dikkat
dil (F) [ دل ] gönül
dilârâ (F) [ دل آرا ] gönül süsleyen
dilâşûb (F) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili
dilâver (F) [ دلاور ] yürekli, yiğit
dilâvîz (F) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici
dilâzâr (F) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten
dilâzürde (F) [ دل آزرده ] kalbi kırık
dilbâz (F) [ دلباز ] gönül şenlendiren
dilbend (F) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili
dilber (F) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili
dilbeste (F) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık
dilcû (F) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili
dildâde (F) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık
dildâr (F) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili
dildüzd (F) [ دل دزد ] gönül hırsızı
dilefgâr (F) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık
dilefrûz (F) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili
dilfigâr (F) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık
dilfirîb (F) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili
dilgîr (F) [ دلگير ] kırgın, alınmış
dilgüdâz (F) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü
dilgüşâ (F) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici
dilhâh (F) [ دلخواه ] gönlün istediği
dilhaste (F) [ دلخواسته ] gönlü yaralı
dilhırâş (F) [ دل خراش ] yürek parçalayan
dilhûn (F) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan
dilîr (F) [ دلير ] yürekli, yiğit
dilkeş (F) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici
dilnişîn (F) [ دلنشين ] makbul, hoş
dilnüvaz (F) [ دل نواز ] gönül okşayan
dilpesend (F) [ دل پسند ] gönlün beğendiği
dilrübâ (F) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan
dilsûhte (F) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı
dilsûz (F) [ دلسوز ] yürek yakan
dilşâd (F) [ دلشاد ] gönlü şen
dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek
dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak
dilşikâr (F) [ دل شکار ] gönül avcısı
dilşiken (F) [ دل شکن ] kalp kıran
dilşikeste (F) [ دل شکسته ] kalbi kırık
dilteng (F) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı
dilteşne (F) [ دل تشنه ] can atan
dimâğ (A) [ 1 [ دماغ beyin 2bilinç, şuur
dindârî (A-F) [ دینداری ] dindarlık
dînen (A) [ دینا ] dince, din bakımından
dînî (A) [ دینی ] dinsel
dîr (F) [ دیر ] geç
dirahşân (F) [ درخشان ] parlak, parlayan
diraht (F) [ درخت ] ağaç
dirâyetli (A-T) bilgili ve kavrama yeteneği olan
direfş (F) [ 1 [ درفش sancak 2bayrak
direm (F) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para
dirîğ (F) [ دریغ ] esirgeme
dirîğ etmek esirgemek
dirîğâ (F) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun
dîrîn (F) [ دیرین ] eski
dîrîne (F) [ دیرینه ] eski
dîşeb (F) [ دیشب ] dün gece
dîvân (A) [ 1 [ دیوان meclis 2padişah meclisi 3şairin şiirlerinin bir araya
getirildiği eser
dîvâne (F) [ دیوانه ] deli, çılgın
dîvânegî (F) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık
dîvâr (F) [ دیوار ] duvar
diyâr (A) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket
dizdâr (F) [ دزدار ] kale muhafızı

dost (F) [ 1 [ دوست sevgili 2yakın arkadaş 3Tanrı
dostâne (F) [ دوستانه ] dostça
dostî (F) [ دوستی ] dostluk
dostkâm (F) [ دوستکام ] dost canlısı

duâgû (A-F) [ دعاگو ] duacı, dua eden
dûçâr (F) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış
dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek
dûçâr olmak uğramak, müptela olmak
dûd (A) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt
dûd (F) [ دود ] duman
dûde (F) [ دوده ] is
dûdmân (F) [ دودمان ] soy sop
dûğ (F) [ دوغ ] ayran
duhân (A) [ 1 [ دخان tütün 2duman
duht (F) [ دخت ] kız
duhter (F) [ دختر ] kız
duhûl (A) [ دخول ] giriş, içeri girme
duhûl etmek girmek, içeri girmek
duhûliye (A) [ دخوليه ] giriş ücreti
dumûr (A) [ دمور ] körelme
dûn (A) [ 1 [ دون aşağı, alt 2aşağılık, adi
dûnperver (A-F) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan
dûr (F) [ دور ] uzak
dûrbîn (F) [ دوربين ] dürbün
dûrdest (F) [ دوردست ] ırak, çok uzak
dûrendîş (F) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen
dûrî (F) [ دوری ] uzaklık
durûb-i emsâl (A-F) [ ضروب امثال ] atasözleri
durûd (F) [ 1 [ درود övgü 2selam
dûst (F) [ 1 [ دوست dost 2sevgili 3Tanrı
dûş (F) [ دوش ] dün gece
dûş (F) [ دوش ] omuz
dûşîze (F) [ دوشيزه ] kız, matmazel
dûzah (F) [ دوزخ ] cehennem

dü (F) [ دو ] iki
dübâre (F) [ دوباره ] tekrar, yeniden
dübb (A) [ دب ] ayı
dübür (A) [ 1 [ دبر makat 2arka
dücâce (A) [ دجاجه ] tavuk
düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak
düdil (F) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü
dühûr (A) [ 1 [ دهور devirler 2dünyalar
dühül (F) [ دهل ] davul
düm (F) [ دم ] kuyruk
dümbâl (F) [ 1 [ دنبال kuyruk 2peş, art
dümel (A) [ دمل ] kan çıbanı
dümûy (F) [ دوموی ] kırçıl
dünbâl (F) [ 1 [ دنبال kuyruk 2peş, art
dünbek (F) [ دنبک ] dümbelek
dünîm (F) [ دونيم ] ikiye bölünmüş
dünyâperest (A-F) [ دنياپرست ] dünya düşkünü
dünyevî (A) [ دنيوی ] dünya ile ilgili
dürc (A) [ 1 [ درج kutu 2mücevher kutusu 3sevgilinin küçük ağzı
dürd (F) [ درد ] tortu
dürdâne (A-F) [ 1 [ دردانه inci tanesi 2sevgili
dürdkeş (F) [ دردکش ] tortulu şarap içen
dürer (A) [ درر ] inciler
dürr (A) [ در ] inci
dürrâ’a (A) [ دراعه ] ferace
dürre (A) [ دره ] iri inci
dürû (F) [ دورو ] ikiyüzlü
dürûğ (F) [ دروغ ] yalan
dürûğzen (F) [ دروغ زن ] yalancı
dürûs (A) [ دروس ] dersler
dürüst (F) [ 1 [ درست sağlıklı 2tam 3doğru
dürüşt (F) [ 1 [ درشت kaba 2iri 3kalın
düstûr (A) [ 1 [ دستور kural, prensip 2kanun kitabı
düşenbe (F) [ دوشنبه ] pazartesi
düşine (F) [ دوشينه ] dün geceki
düşmen (F) [ دشمن ] düşman
düşnâm (F) [ دشنام ] küfür, sövgü
düşvâr (F) [ دشوار ] güç
düvâzdeh (F) [ دوازده ] oniki
düvel (A) [ دول ] devletler
düvist (F) [ دویست ] ikiyüz
düvüm (F) [ دوم ] ikinci
düyûn (A) [ دیون ] borçlar
düzd (F) [ دزد ] hırsız
düzdî (F) [ دزدی ] hırsızlık
düzdîde (F) [ دزدیده ] çalıntı, çalınmış[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #14 : 19 Aralık 2009, 22:40:12 »
[b]-E-


eâcîb (A) [ اعاجب ] şaşılası şeyler
eamm (A) [ اعم ] genelde, yaygın haliyle
eâzım (A) [ اعاظم ] büyükler, ileri gelenler
eazz (A) [ اعز ] çok değerli

eb (A) [ 1 [ اب baba 2ata, ced
eb’âd (A) [ 1 [ ابعاد boyutlar 2uzunluklar
eb’ad (A) [ ابعد ] çok uzak
ebâbil (A) [ ابابيل ] kırlangıç
ebâtil (A) [ اباطل ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler
ebced (A) [ ابجد ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi
ebcedhân (A-F) [ 1 [ ابجدخوان okula yeni başlamış öğrenci 2acemi,
deneyimsiz
ebdâl (A) [ ابدال ] derviş, abdal
ebdân (A) [ ابدان ] bedenler
ebed (A) [ ابد ] sonsuz gelecek zaman
ebeden (A) [ ابدا ] asla, hiçbir zaman
ebedî (A) [ ابدی ] sonsuz
ebediyyen (A) [ ابدیا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman
ebediyyet (A) [ ابدیت ] sonsuzluk
ebeveyn (A) [ ابوین ] anababa
ebhâr (A) [ ابحار ] denizler
ebhâs (A) [ ابحاث ] bahisler, tartışmalar
ebî (A) [ ابی ] baba
ebkem (A) [ ابکم ] dilsiz
eblak (A) [ ابلق ] alacalı
ebleh (A) [ ابله ] bön
eblehâne (A-F) [ ابلهانه ] bön bön
eblehî (A-F) [ ابلهی ] bönlük
ebnâ (A) [ ابنا ] oğullar
ebniye (A) [ ابنيه ] binalar
ebr (F) [ ابر ] bulut
ebrâlûd (F) [ ابرآلود ] bulutlu
ebrâr (A) [ ابرار ] iyi insanlar, dürüst insanlar
ebred (A) [ ابرد ] dondurucu soğuk, çok soğuk
ebreş (A) [ 1 [ ابرش alacalı at 2alaca
ebrişüm (F) [ ابریشم ] ipek, bükülü ipek
ebrû (F) [ ابرو ] kaş
ebsâr (A) [ ابصار ] gözler
ebülbeşer (A) [ ابوالبشر ] Âdem
ebvâb (A) [ 1 [ ابواب kapılar 2bölümler, bâblar
ebyât (A) [ ابيات ] beyitler
ebyaz (A) [ ابيض ] bembeyaz

ecânib (A) [ اجانب ] yabancılar
ecdâd (A) [ اجداد ] atalar, cedler
ecel (A) [ اجل ] hayatın sonu
ecell (A) [ اجل ] çok büyük, ulular ulusu
echel (A) [ اجهل ] zırcahil
echelüminkaragöz (A-T) [ اجهل من قره گوز ] zırcahil
ecir (A) [ 1 [ اجر ödül 2ücret
ecnâs (A) [ اجناس ] türler, cinsler
ecnebî (A) [ اجنبی ] yabancı
ecr (A) [ 1 [ اجر ödül 2ücret
ecrâm (A) [ اجرام ] cansız varlıklar
ecrâm -ı semâviyye [ اجرام سماویه ]gök cisimleri
ecsâd (A) [ 1 [ اجساد cesetler 2bedenler
ecsâm (A) [ 1 [ اجسام cisimler 2vücutlar
ecvef (A) [ 1 [ اجوف kof 2--------
ecvibe (A) [ اجوبه ] cevaplar
eczâ (A) [ 1 [ اجزا parçalar 2ilaç hammaddeleri
eczâhâne (A-F) [ اجزاخانه ] eczane

ed’iye (A) [ ادعيه ] dualar
edâ (A) [ 1 [ ادا ödeme 2yapma, yerine getirme 3tarz, tavır 4çalım
edeb (A) [ 1 [ ادب terbiye 2utanma duygusu 3edebiyat
edepli (A-T) terbiyeli, edep sahibi
edevât (A) [ ادوات ] avadanlık, araçlar, aletler
edîb (A) [ 1 [ ادیب edebiyatçı 2edepli[/b]