Gönderen Konu: İslam İbadet Esasları Ünite 1 - İBADET - Sorularla Öğrenelim  (Okunma sayısı 2071 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • Administrator
  • Süper Mega üye
  • *******
  • İleti: 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
1. Sözlükte “ibadet” kelimesinin karşılığı nedir?
Cevap: “İbadet”, sözlükte “boyun eğme, alçak gönüllü olma, iteat, kulluk, tapma, tapınma” gibi anlamlara gelir.

2. “İbadet” kelimesinin dinî anlamı nedir?
Cevap: “İbadet”, her şeyin yaratıcısı olan Allah’a içten gelerek ve gönüllü olarak yönelmek, boyun eğmek ve iteat etmektir.

3. Geniş anlamda ibadet nedir?
Cevap: Geniş anlamda ibadet, mükellef yani yükümlü olan herkesin Allaha karşı duyduğu saygı ve sevginin sonucu olarak
Onun rızasına uygun ve iradeye dayalı bütün davranışlarını içine alır.

4. Kur’ân’a göre kimler ibadet eder?
Cevap: Kur’ân’a göre ibadet sadece insana mahsus bir eylem ve özellik değildir. Evrendeki canlı cansız bütün varlıklar kendi
özelliklerine göre Yüce Yaratıcı’ya ibadet etmektedir (el-İsrâ1 7/44). Fakat biz aynı cinsten olmamızdan olayı sadece
insanların ibadetini görüp anlayabiliyoruz.

5. Dar ve özel anlamda ibadet nedir?
Cevap: Dar ve özel anlamda ibadet ise, Allah ve Resulü tarafından yapılması istenen, niyete bağlı olarak yaratana karşı
saygı ve boyun eğmeyi ifade eden ve yapana sevap kazandıran belirli davranış biçimleridir. Fıkıh literatüründe ibadet yaygın
olarak bu özel anlamda kullanılmaktadır.

6. Sistematik ve şekle bağlı ibadet nedir?
Cevap: İslâm’ın temel şartlarını oluşturan namaz, oruç, zekât, hac bu tür ibadetlerin belli başlılarıdır. Bunların yanında, kurban kesme, i‘tikâf, Kur’ân okuma gibi davranışlar da bu anlamıyla ibadetin en meşhur örnekleridir. Adak, yemin, keffâretler ile haram ve helaller de ibadet kavramına dâhildir.

7. “Kurbet” ne anlama gelir?
Cevap: Yakınlık anlamına gelen kurbet, insanı manevî olarak Yüce Allah’a yaklaştıran her bir güzel iş anlamındadır.

8. Kurbet ile ibadetin farkı nedir?
Cevap: Kurbet ibadetten daha kapsamlıdır. Kendisinden sevap beklenen ibadet daima niyete ihtiyaç gösterdiği için, kurbet
olarak adlandırılan bir davranış her zaman ibadet olarak nitelendirilemez. İbadet anlamı taşımayan kurbette ise niyet
aranmaz.

9. İbadetin his dünyasında nasıl bir etkisi vardır?
Cevap: Geniş anlamıyla ibadet olan zikir, fikir ve şükür kulluğun özetidir. Bunları özetleyen dua, bütün yönleriyle duayı
özetleyen de namaz ibadetidir. Çünkü namaz kulun bütün organlarıyla Allah’a yönelmesi, manevi huzuruna doğru yol
alması, yücelmesi ve Rabbi ile iletişim kurmasıdır. Bu şekilde iletişim kurabilenler ibadetlerinden tarif edilemez hazlar alırlar. Dilleri hayır söyler, gözü hayırda olur, kötü şeylere kapadığı kulağını iyi şeylere açık tutar, eli, ayağı ve bütün organları iyi
işlere doğru hareket eder (Buhârî, “Rikâk”, 38).

10. İbadetin, yaratıcıya karşı olan bakış açısı bakımından insan üzerinde ne gibi etkileri vardır?
Cevap: İbadet, evrende insanın yerini, konumunu ve sorumluluğunu göstermesi bakımından çok önemli bir dinî
yükümlülüktür. İbadet eden insan her şeyden önce yaratıcısını tanır. O’nun büyüklüğünü, yüceliğini, eşsizliğini kavrar.
İbadetiyle O’na yakın olmak, rahmetinden ve merhametinden faydalanmak ister. Kendisine verdiği nimetlere şükretmek için
ibadeti en güzel bir vesile bilir. Kusurlarının bağışlanmasını bu yolla talep eder. İyi işler yapması konusunda Rabbinin
yardımına başvurur. Kötü işlere düşmeye fırsat vermemesi için de O’na yakarır.

11. 5 vakit namazın günün belli zamanlarına yayılma hikmeti ne olabilir?
Cevap: Dinî bilincin ve Allah ile iletişimin canlı tutulmasıdır. Allah ile canlı tutulan iletişim insana ahlaki erdemler kazandırır.
İbadetin kazandırdığı ahlaki özellikler sayesinde insan öncelikle kendi içinde tutarlı, kendisiyle barışık hale gelir. Bu barışık
olma hali ailelerine, komşularına ve yaşadıkları her ortam ve çevreye yansır.

12. Kur’ân’da ibadetlerin nasıl yapılacağı hakkındaki içerik nelerdir?
Cevap: Dinin birinci ve temel kaynağı olan Kur’ân’da ibadetlerin nasıl ve ne şekilde yapılacağı üzerinde ayrıntılı olarak
durulmamıştır. İlgili ayetler, büyük ölçüde ibadetin mahiyetini, ibadetin kime ve nasıl yapılacağını anlatmaktadır.

13. İbadetlerin derinlikli olarak nasıl yapılacağı Kur’an’da açıklanmadığından, bu gibi meselelere dair referanslar nereden
alınır?
Cevap: İbadetlerin nasıl ve ne şekilde icra edileceğini Hz. Peygamber’in söz ve fiillerinden öğrenmekteyiz. Nitekim o,
ibadetlerin nasıl yapılacağının kendisinden öğrenilmesi gerektiğini açıkça ifade etmiştir. “Benim namaz kılışıma bakın ve
namazınızı öyle kılın” (Buhârî, “Ezân”, 18), “Haccın nasıl yapılacağını benden öğrenin” (Nesâî, “Menâsik”, 220) gibi hadisler
bu duruma işaret etmektedir. Buna göre Kur’ân-ı Kerim’de adı geçen ve ana çatısı oluşturulan ibadetlerin ayrıntılı
biçimlemesini sünnetten öğrenmekteyiz.

14. İbadet kimin için yapılır ve bunun amacı nedir?
Cevap: İbadet ancak Allah için yapılır. İbadet, Yüce Yaratıcı karşısında boyun bükmenin zirvesi ve O’na olan sevginin bir
sonucu ve göstergesidir. Onun için ibadette temel amaç, Allah için yapmak, O’nun hoşnutluğunu kazanmak ve nimetlerine
şükretmektir. Allah’tan başkasına ibadet edilmez ve ibadette aracı kullanılmaz. İbadet doğrudan Allah’a yapılır. Çünkü
insanları yaratan, eşsiz nimetlerle donattığı hayatı onlara veren ancak O’dur. Yaratılmışların ibadet nitelikli saygı ve
bağlılıklarını sunmaya Allah’tan başka lâyık bir başka varlık da yoktur. “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım
dileriz” ayeti bu ilkeyi açıkça ifade etmektedir (el-Fâtiha 1/5)

15. “Taabbüd” nedir?
Cevap: Bir davranışın ibadet olabilmesi için, inanılarak, samimiyetle, iyi niyetle ve dünyaya ait bir menfaat beklemeden
yapılması gerekir. Buna taabbüd anlayışı denilir. Taabbüd, ibadeti öncelikle sırf ibadet olduğu için ve Allah’ın emrine olan
bağlılığı ve saygıyı ifade etmek için yapmak demektir. Bu, ibadetlerde temel bir ilkedir.

16. İlâhiyât, içerik olarak neleri konu edinir?
Cevap: İlâhiyât, Allah’ın varlığını, birliğini, sıfatlarını ve fiillerini, yani yaratıp var etmesini ve tüm varlık âlemiyle olan ilişkisini
konu edinir.

17. Nübüvvât, içerik olarak neleri konu edinir?
Cevap: Nübüvvât, vahiy ve vahyi getiren melek ile tüm meleklere iman ve vahyin toplanıp yazıldığı Kitap (Kur’an) ile tüm
ilâhî kitaplara imanı konu edinir.

18. İnsanın fıtrî tabiatı bakımından ibadete olan genel temayülü nasıl seyreder?
Cevap: İbadet etmek hem imanın doğal sonucu hem de insanın fıtratında var olan bir duygu ve ihtiyaçtır. İnsanlık tarihinde
bir şeye tapmayan insan yoktur. Putlara tapmak da aslında insanın ibadet ihtiyacından doğmuştur. Ancak Allah’tan
başkasına tapanlar bu ihtiyacı yanlış yollardan karşılamaya çalışmışlardır. Bunun için Kur’ân’ın en çok vurgu yaptığı husus
ibadetin ihlâsla yani sadece Allah için yapılmasıdır ( Tâhâ 20/14; el-Beyyine 98/5; el-Kevser 108/2). Çünkü Allah’tan başka
ibadete layık olan gerçek bir mabud yoktur.

19. İbadet ve doğurduğu faydalar arasında nasıl bir neden-sonuç ilişkisi vardır?
Cevap: İbadetin hem bireysel hem de toplumsal bir takım faydaları da vardır. Fakat bunlar ibadetin amacı değil sonucudur. Müslümanlar bu faydaları elde etmek için ibadet etmezler. Allah’ın rızasını kazanmak için yaptıkları ibadetler bu güzel
sonuçları doğurur. Bunlara ibadetlerin sırları ve hikmetleri denilir. Mesela namaz kişiyi Allah’a yaklaştırır, ruhu ve iradeyi
güçlendirir, insanı sabra ve şükre alıştırır. Özellikle cemaatle kılınan namaz topluluk bilincini geliştirir, sosyal dayanışmaya
katkı sağlar.

20. İbadet ve gönüllülük arasında nasıl bir ilişki vardır?
Cevap: İbadetlerde gönüllülük esastır. Baskı altında ve içten gelmeden yapılan ibadetler insana gereken hazzı vermez.
İnsan Allah’ın kulu olduğu için O’na ibadet etmeye mecburdur. Fakat bu mecburiyeti aklı sayesinde kendisi hissetmelidir.
İnsanı özgür bırakan Allah kimseyi ibadete zorlamamaktadır. Aksine, önemini ve güzel sonuçlarını anlattığı ibadete onların
kendilerini zorlamalarını istemektedir.

21. İbadet, her insanda aynı etkiyi mi doğurur?
Cevap: İnsanlar arasında bireysel farklılıkların olduğu bir gerçektir. Aynı işi yapan iki kişinin bile farklı duygular yaşadıkları
olur. İbadetin hikmet ve faydaları da bireylere, onların sahip olduğu dinî bilinç ve seviyeye göre farklı olabilir. Bazı insanlar
için ibadetin amacı sadece kulluk imtihanını kazanmaktır. Başka bir seviyedeki insan için ibadetin amacı nefsin terbiye
edilmesi ve disiplin altına alınmasıdır. Daha üst bir seviyede olanlar için ise Allah’a ibadet, bunların da üstünde ve ötesinde
anlamlar taşır.

22. İbadetin şeklinin zamana ve çağın gereklerine göre değişebilmesi sözkonusu mudur?
Cevap: İbadetler dinin değişime açık olmayan sahasını oluştururlar. Bu sebeple ibadet, Kur’ân’ın emrettiği, Hz. Peygamber’in de uygulamalarıyla şekil ve sınırlarını çizdiği biçimde yapılmalıdır. Çağların geçmesi ve şartların değişmesi, hiç kimseye namazın şeklini, orucun mahiyetini, haccın icra biçimini değiştirme yetkisi vermez. Konumu ve bilgi seviyesi ne
olursa olsun, Peygamber dışında hiçbir kimsenin böyle bir yetkisi yoktur. Bunun için “çağa uydurma ve kolaylaştırma” adıyla
ibadetlerin mevcut şekillerini değiştirmeye çalışmak, fayda yerine zarar vermektedir. Çünkü dinin temelini oluşturan
ibadetlere yapılacak bu gibi müdahaleler insanların dine bağlılıklarını ve samimiyetlerini zedelemekte ve sarsmaktadır.

23. İbadetin şeklinin Hz. Peygamber tarafından belirlenmesinin temel sebep ve sonuçları nelerdir?
Cevap: Hz. Peygamber tarafından belirlenen biçim ve şekiller ibadetlerde birliği, düzeni ve aynı zamanda yapılabilirliği
sağlamaktadır. Aksi halde her insana ve her çağa göre bir namaz şekli ortaya çıkar. Bu da dinin kuşatıcılığına ve ibadetlerin
birleştiriciliğine gölge düşürür. Buna göre mevcut ibadet şekillerinin korunup içlerinin doldurulması gerekir. Bu da, ibadet
bilincinin geliştirilmesi, ibadetin kazandırması gereken manevi ve ahlaki faydaların artırılmasıyla olur.

24. İbadetlerin ifası sırasında maddiî-manevî hayat arasındaki ilişki nasıl olmalıdır?
Cevap: İbadetlerin ifası sırasında maddi ve ruhi hayat arasındaki dengeyi gözetmek ve aşırılıktan kaçınmak esastır. Zira
İslâm bir denge dini olduğu için din ile dünya arasında da gerekli dengeyi kurmayı emretmiştir. Bu ilkeye göre ne dünya dine, ne de din dünyaya feda edilir. Aksine bunlar arasında makul bir denge kurulur (elBakara 2/200-202; el-İsrâ 17/18; el-Kasas
28/77).

25. İbadetlerin ölçüsü hakkında Hz. Peygamber’in görüşleri nelerdir?
Cevap: Ancak bu gibi ibadetler aile, iş ve toplumsal hayatı aksatacak aşırılıkta olmamalıdır. Bu konuda da en büyük örnek
Hz. Peygamber’dir. O, aşırılığa kaçmadan dengeli bir dinî hayat yaşamış, ümmeti için de bunu önermiştir. Dünya ve ibadet
hayatı arasında olması gereken dengeyi kuramayıp aşırılığa kaçan bazı arkadaşlarını uyarmıştır.

26. Hz. Peygamber, dünya-ibadet ilişkisi arasında kurulması gereken denge hakkında nasıl uyarılarda bulunmuştur?
Cevap: Dengeyi ibadet lehine fazla kaçıranları uyarırken, insanın üzerinde kendisinin ve aile fertlerinin hakkı olduğunu ifade
etmiştir. Kendi hayatında söz konusu dengeyi nasıl kurduğunu anlatırken de, Allah’tan en çok sakınan ve O’na en çok ibadet
eden birisi olarak hem ibadet ettiğini, hem dinlendiğini hem de ailesiyle ilgilendiğini söylemiştir (Buhârî, “Nikâh”, 1; Müslim, “Nikâh”, 5). Hz. Peygamber’in şu hadisleri dinde dengenin gerekliliğine işaret etmektedir: “Ey insanlar! Dinde aşırılıktan
sakınınız” (Nesâî, “Menâsik”, 217), “Ey insanlar! Siz orta yolu takip edin” (İbn Mâce, “Zühd”, 28).

27. Kolaylık-zorluk ilişkisi bakımından ibadet ve dinin nasıl bir ilişkisi vardır?
Cevap: İbadetlerdeki ilkelerden biri de kolaylık sağlamak ve insanları zora sokmamaktır. Din, insanları dara sokmak, eziyet
etmek ve hayatlarını çekilmez hale getirmek için değil, rahmet olmak içindir. Kur’ân ve Hz. Peygamber de ancak insanlara
rahmet olmak için gönderilmiştir (Tâhâ 20/2-3; el-Enbiyâ 21/107). İbadetlerin amacı da zorluk ve sıkıntı getirmek değil,
insanları maddeten ve manen temizlemek ve arındırmaktır (el-Mâide 5/6, el-Hac 22/77-78). Namaz, oruç, hac gibi
ibadetlerde hastalara ve yolculara getirilen kolaylıklar bu ilkeye dayanmaktadı.

28. İbadetin, zaman bakımından nasıl bir yükümlülüğü vardır?
Cevap: İbadetlerde devamlılık esastır. Müminin ibadet yükümlülüğü ölünceye kadar devam eder (el-Hicr 15/98- 99). İbadet
hayatını kesintiye uğratmamak için az da olsa devam etmek gerekir. İnsan kulluk mertebesinde ne kadar yükselirse
yükselsin, ibadet yükümlülüğü sona ermez.

29. Bir ibadet biçimi olarak duanın önemi nedir?
Cevap: İslâm’ın ibadet kapsamında gördüğü hususlardan biri de duadır. Hz. Peygamberin hadislerinde, ibadetin özünün dua
olduğu bildirilmiştir (Tirmizî, “Deavât”, 1). Duada temel ilke, Allah’a yönelik olması, uygun talepler içermesi, içten gelerek ve
samimi niyetlerle yapılmasıdır.

30. Dua hangi dilde edilir?
Cevap: Duanın dili açısından herhangi bir sınırlama yoktur. Herkesin kendi dilinde dua yapması ve yakarışını istediği gibi îfâ
etmesi esastır. Çünkü herkes isteğini en iyi kendi diliyle veya en iyi bildiği dille ifade edebilir. Kur’ân’da ve hadislerde yer alan
dualar bu konuda birer örnek sunmaktadır.

31. Namazda hangi dil kullanılmalıdır?
Cevap: Namaz da aslı itibariyle dua olmakla birlikte bu ibadetin özgün dili Arapçadır. Çünkü namazda herkesin Kur’ân’dan
kolayına gelecek kadar okuması emredilmiştir (el-Müzzemmil 73/20). Kur’ân Arapça olduğuna göre namazda da ondaki
cümlelerin özgün haliyle Arapça okunması temel bir ilkedir.

32. İbadet esnasında Müslümanlar arasında duygu birliği, ibadetin sahihliği açısından şart mıdır?
Cevap: Duygular bireylere göre farklı olabilir. Bu sebeple de duygu birliği şart değildir. Fakat ortak dilin, mesela Fâtiha’nın
herkes tarafından Arapça olarak okunmasının duygu birliğine katkı sağlayacağı da inkâr edilemez. Özellikle cemaatla edâ
edilen ibadetlerde, duygu birliğinin oluşabilmesi ve evrenselliğin korunabilmesi için vahiy dili olan Arapçanın korunması
gerekir.

33. Duygu birliği sağlamak vs. amaçlarla namazda ibadetin Arapça dışında ve tercümeler yapılması sözkonu olduğu zaman
karşılaşılabilecek başlıca problemler nelerdir?
Cevap: Namazda sûre ve ayetlerin tercümelerinin okunması kabul edilse bile, herkesin kabul edebileceği bir tercüme
üzerinde anlaşma sağlanması son derece zordur. Bu zorluk aynı dili konuşan Müslümanlar arasında da geçerlidir. Birden
çok Türkçe ve İngilizce Kur’ân meâlinin bulunduğu düşünülürse konu daha iyi anlaşılır. Tercümenin hiçbir zaman orijinal
metnin içerdiği anlamı tam olarak veremeyeceği de bir gerçektir. Tercüme metnin ezberlenmesi, orijinalinin hazzını
veremeyeceği gibi ayrıca zorluklar da taşımaktadır. Bunun yanında ibadetten alınacak manevi zevk biraz da kutsal
metinlerin özgün dilinin ses ve ahengi içinde gizlidir. Namazda okunacak ayet ve duaların Arapçasını bilme ve öğrenme
imkânı olmayanlar için fıkıh kitaplarında alternatif çözümler sunulmuştur.

34. Çağın imkânlarını kullanmak, ibaedete engel teşkil eder mi?
Cevap: İbadetlerde değişiklik yapılamayacağı ilkesi, ibadetin icrası için çağın imkânlarından yararlanmaya engel değildir. Daha geniş kitleye duyurulması amacıyla, ezan okurken, büyük ve geniş mekânlarda namaz kılınırken hoparlör kullanılması, Kâbe’yi tavaf esnasında özürlülerin tekerlekli sandalyelerden yararlanması örnek olarak verilebilir.

35. Bedenle ve malla yapılmasına göre ibadet kaç çeşittir?
Cevap: İbadetler bedenî, malî ve hem bedenî hem de malî olmak üzere üç kısma ayrılır.

36. Bedenî ibadet nedir?
Cevap: Ağırlıklı olarak bedenle yapılan, yerine getirilmesi için beden sağlığı ve hareketi gereken ibadetler bu grubta yer alır. Namaz kılmak ve oruç tutmak bedenî ibadetlerin başlıca örnekleridir. Bedenî olarak sağlıklı olmayan kimseler oruçla
yükümlü olmazlar. Şartlarına uygun bir namaz kılabilmek için de bedenin hareketlerine ihtiyaç vardır. Bu gibi ibadetleri kimse
başkasının yerine yapamaz; ibadetin yerine getirilmesinden her mükellefin kendisi sorumludur.

37. Malî ibadet nedir?
Cevap: Ağırlıklı olarak malla yapılan, sorumlu tutulabilmek için belli bir mal varlığı gerektiren ibadetlerdir. Zengin sayılan
Müslüman mükelleflerin zorunlu olarak vermesi gereken zekât ve her Müslümanın kendi imkânına göre gönüllü olarak
verdiği sadaka şeklindeki yardımlar bu kısımda yer alır. Bu gibi ibadetleri yükümlü olanlar bizzat yapabileceği gibi, vekil tayin
ettikleri kimseler aracılığıyla da yerine getirebilirler.

38. Malî-bedenî ibadet nedir?
Cevap: Yerine getirilmesi için aynı anda hem mal hem de sağlıklı bir beden gerektiren ibadetlerdir. Bunun başlıca örneği
hacdır. Hac ile yükümlü olabilmek için belli bir malî güce sahip olmak gerektiği gibi, bedenen de sağlıklı olmak şarttır. Sağlığı
yerinde ancak hacca gidip dönecek kadar mal varlığı olmayan veya gerekli mal varlığı olduğu halde hac fiillerini yapacak
kadar sağlıklı bulunmayan kimseler bu ibadetle bizzat yükümlü değillerdir. Ancak varlıklı olanlar, gerekli masrafları
karşılayarak başkalarını kendi yerlerine hacca gönderebilirler.

39. Sorumlu olan kişiler bakımından ibadet kaça ayrılır?
Cevap: Bu açıdan ibadetler aynî ve kifâî olarak ikiye ayrılır.

40. Aynî ibadet nedir?
Cevap: Mükelleflerin her biri tarafından bizzat yerine getirilmesi gereken ibadetlerdir. Bu gibi ibadetlerde hem mükellefin
kendisi hem de fiil aynı derecede önemlidir. Bu sebeple aynî ibadeti her bir mükellefin kendisi yerine getirmesi gerekir. Başkasının yapmasıyla diğer mükellefin sorumluluğu ortadan kalkmaz. Beş vakit namaz, oruç ve zekât böyledir.

41. Kifâî ibadet nedir?
Cevap: Mükelleflerin her biri tarafından bizzat ve ayrı ayrı değil de, hepsinden yapılması istenen ibadetlerdir. İlk anda
yapılması istenen ibadetin muhatabı tüm mükelleflerdir. Bu gibi ibadetlerde mükellefin kendisi değil, yapılması istenen fiil
önemlidir. Dolayısıyla mükelleflerin bir kısmı ibadeti yerine getirince diğerleri sorumluluktan kurtulmuş olur. Fakat hiçbiri
yapmazsa hepsi sorumlu ve günahkâr olur. Kifâî ibadeti yapabilecek durumda sadece bir kişi varsa onun hakkında artık bu
kifâî olmayıp aynî ibadete dönüşür. Ölen bir Müslümanın cenaze namazını kılmak böyledir.

42. Vakit açısından ibadetler kaça ayrılır?
Cevap: İkiye ayrılır: Vakti olan ibadetler, vakitten bağımsız ibadetler.

43. Vakte bağlı olan ibadetlerin özelliği nelerdir?
Cevap: Yerine getirilmesi için dinin belli bir vakit tayin ettiği ibadetlerdir. Vakte bağlı olmaları dolayısıyla bunlara “mukayyed
ibadet” adı verilir. Bu gibi ibadetlerin bir başlangıç bir de bitiş vakti vardır. Bunlar vaktinden önce yerine getirilemezler. Dinen
geçerli bir mazeret olmadan vaktinden sonraya bırakılırsa mükellef günahkâr olur. Bu ibadet türünde mükellefiyet hem fiilde
hem de tayin olunan vakittedir. Yani mükellef istenen ibadeti tayin edilen vakitte yapmak mecburiyetindedir. Ramazan orucu,
fıtır sadakası, hac ve beş vakit namaz bu tür ibadetlerdendir.

44. Vakitten bağımsız ibadetlerin özellikleri nelerdir?
Cevap: Yerine getirilmesi için dinin belli bir vakit tayin etmediği ibadetlerdir. Vakte bağlı olmamaları dolayısıyla bunlara
“mutlak ibadet” adı verilir. Bu gibi ibadetlerde esas olan istenen fiilin yerine getirilmesidir. Mükellef bunları istediği vakitte edâ
edebilir. Edânın ertelenmesinde mükellefe bir günah yoktur. Fakat vakti girince mükelleflerin bu gibi ibadetleri edâya gayret
göstermeleri daha iyi olur. Çünkü insanın ne zaman öleceği belli değildir. Keffâretler, vakti belirlenmemiş adaklar, kazâ
namazı ve orucu bu tür ibadetlerdendir.

45. Miktarının belli olup olmamasına göre ibadetler kaça ayrılır?
Cevap: Miktarı belli olan ibadetler ve miktarı belli olmayan ibadetler olarak ikiye ayrılır.

46. Yapılması istenen fiilin belirli olup olmaması (mükellefe seçim hakkı verilip verilmemesi) bakımından ibadetler kaça
ayrılır?
Cevap: Belli olan ibadetler ve belli olmayan ibadetler olarak ikiye ayrılır.

47. Kur’ân’a göre insanın yaratılış gayesi nedir?
Cevap: Kur’ân insanın yaratılış gayesinin Allah’a ibadet olduğunu açıkça ifade etmektedir (ez-Zâriyât 51/56). Aynı zamanda
ibadetin en doğru yol ve yöntem olduğu da Kur’ân’da defalarca anlatılmaktadır (Âl-i İmrân 3/51; Meryem, 19/36).

48. İbadet sözkonusu olduğu zaman “mükellef” kelimesi ne ifade eder?
Cevap: İbadetle yükümlü ve sorumlu olan kimselere “mükellef” yani yükümlü denir. Yükümlü olabilmek için akıl ve beden
bakımından belli bir olgunluğa erişmek gerekir. Buna âkil ve bâliğ olm şartı denilir.

49. İbadet sözkonusu olduğu zaman “ehliyet” kelimesi ne ifade eder?
Cevap: Ehliyet, kişinin dinî ve hukukî bakımdan sorumluluk taşımaya elverişli olmasıdır. Bu durumda olan kimseler artık
kendi iradeleriyle hareket edebilecek olgunluğa eriştikleri için yaptıkları fiillerden, söz ve davranışlardan da kendileri sorumlu
olurlar.

50. Fıkıhta “mükellefin fiilleri” adı da verilen teklifî hükümlere göre Hanefi fıkhında mükellefin fiilleri nelerdir?
Cevap: Hanefi fıkıh bilginlerine göre mükellefin fiilleri şunlardır: Farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah, haram ve mekruh.

51. İbadet bakımından “farz” nedir?
Cevap: Allah veya Resulü tarafından kesin delille emredilen ve ifade ettiği anlamda tereddüt bulunmayan eylemlerdir.

52. Farzlar kaça ayrılır?
Cevap: Farzlar; farz-ı ayn ve farz-ı kifâye olmak üzere ikiye ayrılır.

53. Hanefilere göre farzla vacibin farkı nedir?
Cevap: Hanefilere göre ise, farz ve vacip birbirinden farklı anlam taşır. Vacip; Allah veya Resulü tarafından yapılması kesin
olarak istenilen ancak dayanağı farz kadar kesin olmayan fiillerdir. Fiilin dayanağının farz kadar kesin olmaması, bazen bize
gelişi kesin fakat farklı yoruma müsait olmasından (delâletinin zannîliğinden) kaynaklanır.

54. Sünnet nedir?
Cevap: Hz. Peygamber’den nakledilen söz, fiil ve onaylardır. Başkasının yaptığı ve Hz. Peygamber’in de haberdar olduğu
zaman onayladığı davranışlar da sünnet kapsamına dâhil edilmiştir.

55. Müstehab nedir?
Cevap: Güzel görülen, sevimli ve tercih edilen amel demektir. Hz. Peygamber’in ba-zan işleyip, bazan terk ettiği, İslâm
âlimlerinin dinî bakımdan uygun ve güzel bulup işlediği işlere “müstehab” denir.

56. Mubah nedir?
Cevap: Allah veya Resulü’nün, mükellefi yapıp yapmamakta serbest bıraktığı fiile “mubah” denir.

57. Haram nedir?
Cevap: Allah veya Resulü tarafından yapılmaması ve vaz geçilmesi kesin olarak iste-nilen fiile “haram” denir. Bir fiilin haram
niteliğinde olabilmesi için ayet ya da mütevatir veya meşhur hadisle kesin ve bağlayıcı şekilde yasaklanması gerekir.

58. Mekruh nedir?
Cevap: Allah ve Resulü’nün, kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarz ve üslupla yapılma-masını istediği fiile mekruh denir. Hem
haram hem de mekruh, yasaklanan ya da hoş karşılanmayan veya çirkin olan fiilleri ifade eder.

 

Voiser