Osmanlıca-Türkçe Sözlük

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Gizemce

  • Gizem
  • *
  • Join Date: Eki 2009
  • 47
  • +4/-0
Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« : 15 Aralık 2009, 19:22:46 »
-A-


â [ آ ] (F) 1ünlem edatı ey, hey 2iki kelimenin arasına girerek, anlamı
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek

a’dâ (A) [ اعدا ] düşmanlar
a’dâd (A) [ اعداد ] sayılar
â’ik (A) [ عائق ] engel
a’lâ (A) [ اعلی ] en yüksek, en yüce
a’lâf (A) [ آلاف ] otlar
a’lâl (A) [ 1 [اعلال hastalıklar 2sebepler
a’lâm (A) [ 1 [اعلام bayraklar 2özel isimler
a’lem (A) [ اعلم ] en iyi bilen
a’mâ (A) [ اعمی ] kör
a’mâk (A) [ اعماق ] derinlikler
a’mâl (A) [ اعمال ] i؛ler, ameller, davranı؛lar
a’mâr (A) [ 1 [اعمار ömürler 2ya؛lar
a’nî (A) [ اعنی ] yani
a’râb (A) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları
a’râbî (A) [ اعرابی ] çöl arabı
a’râz (A) [ اعراض ] belirtiler
a’sâb (A) [ اعصاب ] sinirler
a’sâr (A) [ اعصار ] yüz yıllar
a’şâr (A) [ اعشار ] ö؛ür vergileri, onda birler
a’؛ârî (A) [ اعشاری ] ondalık
a’vec (A) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü
a’ver (A) [ اعور ] tek gözlü
a’yâd (A) [ اعياد ] bayramlar
a’yân (A) [ 1 [اعيان ileri gelenler, e؛raf, sosyete 2gِzler
a’yün (A) [ 1 [اعين gözler 2pınarlar
a’zâ (A) [ 1 [اعضا üyeler 2organlar
a’zam (A) [ اعظم ] en büyük

âb (F) [ 1 [آب su 2deniz 3ırmak 4tükürük 5ِzsuyu 6ter 7dِl suyu
8sidik 9parlaklık 10yüzsuyu 11letafet, hava
âb (F) [ آب ] Ağustos
âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی meni; 2bitkilerin yeti؛mesine neden olan su
âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت adalet suyu; 2doğruluğun bereketi
âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر kızıl su 2kırmızı ؛arap 3gِzya؛ı
âb -ı âte؛în [ 1 [آب آتشين ate؛li su; 2kırmızı ؛arap; 3gِzya؛ı
âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ kızıl su 2gِzya؛ı, kanlı gِzya؛ı
âb -ı engûr [ 1 [آب انگور üzüm suyu 2؛arap
âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) ؛arap
âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر cennet suyu, 2؛arap
ab’âb (A) [ عبعاب ] vantrolog
abâ (A) [ 1 [عبا kaba yün kuma؛ 2aba
âbâ’ (A) [ 1 [آباء babalar 2gezegenler
âbâd (A) [ آباد ] ebedler
âbâd (F) [ آباد ] bayındır, mamûr
âbâd etmek/eylemek 1mamûr etmek 2zenginle؛tirmek 3huzur vermek
âbâd olmak 1mamûrla؛mak 2zenginle؛mek 3huzura kavu؛mak
âbâdân (F) [ آبادان ] bayındır
âbâdânî (F) [ آبادانی ] bayındırlık
âbâdî (F) [ 1 [آبادی bayındırlık 2ince Hint kağıdı
âbâl (A) [ آبال ] develer
âbân (F) [ آبان ] آbân ayı
abâpûş (A-F) [ 1 [عباپوش abalı 2dervi؛ 3yoksul
âbâr (A) [ آبار ] kuyular
âbcâme (F) [ آبجامه ] su kabı
âbçîn (F) [ آبچين ] pe؛temal
abd (A) [ 1 [عبد kul 2kِle
âbdân (F) [ 1 [آبدان su kabı 2mesane
âbdâr (F) [ 1 [آبدار sulu 2parlak 3ho؛
âbdendân (F) [ 1 [آبدندان bِn 2âciz
abdest (F) [ 1 [آبدست abdest 2paylama
abdesthâne (F) [ 1 [آبدستخانه tuvalet 2abdest alınan yer
abdestlik (F-T) kısa cübbe
âbek (F) [ 1 [آبک sulu 2cıva
abes (A) [ عبث ] saçma, abes
âbgîne (F) [ 1 [آبگينه kristal 2kadeh 3sürahi 4ayna 5gِzya؛ı
âbgîr (F) [ 1 [آبگير havuz 2su birikintisi
âbgûn (F) [ 1 [آبگون su rengi 2mavi
abher (A) [ 1 [عبهر nergis 2zerrinkadeh çiçeği 3yasemin
âbhîz (F) [ آبخيز ] büyük dalga
âbhord (F) [ آبخورد ] nasip
âbırû (F) [ آبرو ] yüzsuyu
âbî (F) [ آبی ] mavi
âbid (A) [ 1 [عابد ibadet eden 2erkek adı
abîd (A) [ 1 [عبيد kullar 2kِleler
âbidât [ آبدات ] anıtlar
âbide (A) [ آبده ] anıt
âbidevî (A) [ آبدوی ] anıtsal
âbile (F) [ 1 [آبله su çiçeği 2sivilce 3su kabarcığı
âbir (A) [ عابر ] yaya
âbisten (F) [ آبستن ] gebe
âbistengâh (F) [ آبستنگاه ] dِl yatağı
âbişhor (F) [ 1 [آبشخور sulama yeri 2nasip
âbkâr (F) [ 1 [آبکار saka 2ayya؛
âbke؛ (F) [ 1 [آبکش saka, su çeken 2kevgir
âbnûs (F) [ آبنوس ] abanoz
âbrâh (F) [ آبراه ] su yolu, kanal
abra؛ (A) [ ابرش ] alacalı
âbrîz (F) [ 1 [آبریز tuvalet 2ıbrık
âb؛âr (F) [ آبشار ] çağlayan
abûs (A) [ عبوس ] somurtkan
âbühava (F-A) [ آب و هوا ] iklim
âbzih (F) [ 1 [آبزه su kaynağı 2gِzya؛ı

âc (A) [ عاج ] fildi؛i
âc (F) [ آج ] ılgın ağacı
acâib (A) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip
acâleten (A) [ عجالة ] alelacele
aceb (A) [ 1 [عجب tuhaflık 2acaba
acebâ (A) [ عجبا ] acaba
acele (A) [ عجله ] acele
aceleten (A) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele
acem (A) [ 1 [عجم arap olmayan 2İranlı, acem
acema؛îran (A) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam
acemce (A-T) Farsça
acemî (A) [ 1 [عجمی deneyimsiz, acemi 2İranlı
acemistan (A-F) [ عجمستان ] İran
acemiyân (A-F) [ 1 [عجميان deneyimsizler 2İranlılar
aceze (A) [ عجزه ] dü؛künler, âcizler
acîb (A) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç
acîbe (A) [ عجيبه ] ؛a؛ılacak ؛ey
âcil (A) [ عاجل ] acil
âcilen (A) [ عاجلا ] derhal, acil olarak
acîn (A) [ عجين ] macun, yoğurulmu؛
âciz (A) [ 1 [عاجز aciz 2ben
âcizâne (A-F) [ 1 [عاجزانه acizce 2alçakgِnüllüce
âcizî (A-F) [ عاجزی ] acizlik
âciziyyet (A) [ عاجزیت ] acizlik
âcizleri (A-T) bendeniz, ben
acûl (A) [ عجول ] aceleci
acûlâne (A-F) [ عجولانه ] acele acele
acûz (A) [ 1 [عجوز kocakarı 2cadı
acûze (A) [ 1 [عجوزه kocakarı 2cadı
âcür (F) [ 1 [آجر tuğla 2kiremit
acz (A) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir ؛ey yapamama

âdâb (A) [ 1 [آداب edepler, terbiyeler 2yol yordam
adalât (A) [ عضلات ] kaslar
adale (A) [ 1[عضله kas 2kaslar
adâlet (A) [ عدالت ] adalet
adaletkâr (A-F) [ عدالتکار ] adil, adaletli
âdât (A) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar
adâvet (A) [ عداوت ] dü؛manlık
adâvet etmek/eylemek dü؛manlık gütmek
add (A) [ عد ] sayma, gِrme, değerlendirme, kabul etme
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek
addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek
addolunmak sayılmak, kabul edilmek
aded (A) [ عدد ] sayı
adeden (A) [ عددا ] sayıca
adedî (A) [ عددی ] sayısal
âdem (A) [ 1 [آدم ilk insan, Adem Peygamber 2insan, adam
adem (A) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem
adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] ba؛arısızlık
adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik
adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama
adem -i te’lîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzla؛amama, bir araya gelememe
adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik
ademâbâd (A-F) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi
âdemhâr (A-F) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen
âdemî (A-F) [ 1[آدمی insanoğlu 2insanlık
âdemiyân (A-F) [ آدميان ] insanlar
âdemiyyet (A) [ 1 [آدميت insanlık 2adamlık
ades (A) [ عدس ] mercimek
adese (A) [ عدسه ] mercek
âdet (A) [ عادت ] alı؛kanlık, âdet
âdeta (A) [ عادتا ] basbayağı
âdeten (A) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere gِre
adhâ (A) [ اضحی ] kurbanlar
âdi (A) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz
adîd (A) [ عدید ] birçok
adîde (A) [ عدیده ] birçok
âdil (A) [ عادل ] adaletli
adîl (A) [ عدیل ] e؛it, denk
âdilâne (A-F) [ عدلانه ] adilce
adîm (A) [ عدیم ] yok olan
adîmülimkân (A) [ عدیم الامکان ] imkânsız
âdiye (A) [ عادیه ] alı؛ılmı؛, sıradan
adl (A) [ عدل ] adalet
adlâ’ (A) اضلاع ] kenarlar
adlî (A) [ عدلی ] adalet ile ilgili
adliyye (A) [ عدليه ] mahkeme, adliye
adn (A) [ عدن ] cennet
adû (A) [ عدو ] dü؛man

âfâk (A) [ آفاق ] ufuklar
âfâkî (A) [ 1 [آفاقی nesnel 2؛uradan buradan konu؛ma
âfât (A) [ آفات ] afetler, belalar
âferîde (F) [ آفریده ] yaratık, yaratılmı؛, mahluk
âferîdgâr (F) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı
âferîn (F) [ آفرین ] bravo, çok ya؛a, aferin
âferîn (F) [ آفرین ] yaratan
âferînende (F) [ آفریننده ] yaratıcı
âferîni؛ (F) [ آفرینش ] yaratılı؛
âfet (A) [ 1 [آفت afet, bela, felaket 2güzel sevgili
âfet -i cân [ 1 [آفت جان can belası 2güzel
âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران güzel, dilber
âfetengîz (A-F) [ آفت انگيز ] afet getiren
âfetresân (A-F) [ آفت رسان ] bela getiren
âfetzede (A-F) [ آفت زده ] belaya uğramı؛, afet gِrmü؛
afîf (A) [ عفيف ] iffetli
âfil (A) [ 1 [آفل batan 2gِrünmez olan
âfitâb (F) [ آفتاب ] güne؛
âfitâbcemâl (F-A) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güne؛ gibi
parlayan, sevgili, ma؛uk
âfiyet (A) [ عافيت ] esenlik
âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak
afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici
afrika (A) [ افریقا ] Afrika kıtası
afsun (F) [ افسون ] büyü, efsun
âftâb (F) [ آفتاب ] güne؛
âftâbe (F) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı
âftâbgîr (F) [ آفتابگير ] güne؛ alan, güne؛ gِren
âftâbî (F) [ آفتابی ] güne؛lik
âftâbrû (F) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü
afv (A) [ عفو ] bağı؛lama, af

âgâh (F) [ آگاه ] haberdar
âgâh etmek haberdar etmek
âgâh olmak haberdar olmak
âgâhî (F) [ آگاهی ] haberdarlık
âgeh (F) [ آگه ] haberdar
âgehî (F) [ آگهی ] haberdarlık
âgîn (F) [ آگين ] dolu
âgû؛ (A) [ آغوش ] kucak

âğâliş (F) [ آغالش ] kı؛kırtma
ağayân (T-F) [ آغایان ] ağalar
âğâz (F) [ 1 [آغاز ba؛lama 2ba؛langıç
ağbiyâ (A) [ اغبيا ] kalın kafalılar
âği؛te (F) [ آغشته ] bula؛mı؛, bulanık
ağlâl (A) [ 1 [اغلال boyunduruklar 2zincirler
ağlât (A) [ اغلاط ] hatalar
ağleb [(A) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık
ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla
ağnâ (A) [ اغنی ] en zengin
ağnâm (A) [ اغنام ] koyunlar
ağniyâ (A) [ اغنيا ] zenginler
ağniye (A) [ اغنيه ] ؛arkılar
ağrâs (A) [ اغراس ] fidanlar
ağrâz (A) [ اغراض ] maksatlar
ağsân (A) [ اغصان ] dallar
ağ؛iye (A) [ 1 [اغشيه perdeler 2zarlar
ağyâr (A) [ اغيار ] yabancılar

ah (A) [ 1 [اخ karde؛ 2dost
âh (F) [ 1 [آه feryat etme, feryat 2ilenme
âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek
âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme
âhâd (A) [ آحاد ] birler
ahad (A) [ احد ] bir
ahali (A) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu
ahavât (A) [ اخوات ] kızkarde؛ler
ahbâb (A) [ 1 [احباب dostlar 2dost
ahbap (A) [ احباب ] dostlar, sevdikler
ahbâr (A) [ اخبار ] haberler
ahcâr (A) [ احجار ] ta؛lar
ahd (A) [ 1 [عهد yemin, and 2çağ, devir 3söz verme
ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir
ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri
ahdar (A) [ احضر ] yemye؛il
ahdâs (A) [ 1 [احداث yeni olaylar 2dertler 3gençler
ahdeb (A) [ احدب ] kambur
ahdnâme (A-F) [ عهدنامه ] ahitname, antla؛ma metni
ahdüpeymân (A-F) [ عهد و پيمان ] and
âhek (F) [ آهک ] kireç
âhen (F) [ آهن ] demir
âhendil (F) [ آهن دل ] acımasız
âheng (F) [ 1 [آهنگ uyum, ahenk 2eğlence
âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu
âhengdâr (F) [ آهنگدار ] uyumlu
âhenger (F) [ آهنگر ] demirci
âhenggüzâr (F) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli
âhenîn (F) [ 1 [آهنين demirden 2demir gibi
âhenîndil (F) [ 1 [آهنين دل katı yürekli 2yiğit
âhenk (F) [ آهنگ ] ahenk, uyum
âhenkdâr (F) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli
âhenke؛ (F) [ آهنکش ] miknatıs
âhenrüba (F) [ آهن ربا ] miknatıs
âhensâ(y) (F) [ آهن سای ] tِrpü
âher (A) [ آخر ] ba؛ka, diğer
âheste (F) [ آهسته ] yava؛, usul, ağır
âhestegî (F) [ آهستگی ] yava؛lık
ahfâ (A) [ اخفا ] en gizli
ahfâd (A) [ احفاد ] torunlar
ahger (F) [ اخگر ] kor ate؛
ahibbâ (A) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer
ahid (A) [ عهد ] sِz, yemin
ahid؛iken (A-F) [ عهدشکن ] sِzünden dِnen, antla؛mayı bozan
âhîhte (F) [ آهيخته ] kınından çıkmı؛, sıyrılmı؛
ahîr (A) [ آخر ] son, en son
âhir -i kâr [ 1 [آخر کار sonunda 2sonuç
âhirbîn (A-F) [ آخربين ] ileri gِrü؛lü
âhire (A) [ آخره ] son
ahîren (A) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak
âhiret (A) [ آخرت ] ِbür dünya
âhiretlik (A-T) 1ahiret karde؛i 2evlat edinilen ِksüz
âhirin (A-F) [ 1 [آخرین sonuncu 2sonrakiler
âhirkâr (A-F) [ آخرکار ] sonunda, nihayet
âhirülemr (A) [ آخرالامر ] sonunda, i؛in sonunda
âhiz (A) [ آخذ ] alan
ahize (A) [ آخذه ] alıcı gereç
ahkâm (A) [ احکام ] hükümler
ahlâf (A) [ اخلاف ] halefler
ahlâk (A) [ اخلاق ] huy, ahlak
ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayı؛ı
ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy
ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayı؛ı
ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kِtü huy
ahlâken (A) [ اخلاقا ] ahlakça

Çevrimdışı Gizemce

  • Gizem
  • *
  • Join Date: Eki 2009
  • 47
  • +4/-0
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #1 : 15 Aralık 2009, 19:24:30 »
ahlâkiyat (A) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi
ahlâkiyûn (A) [ اخلاقيون ] ahlakçılar
ahlâm (A) [ 1 [احلام karmakarışık rüyalar 2düşazmalar
ahlât (A) [ اخلاط ] salgılar
ahlât -ı erba’a [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak
ahmak (A) [ احمق ] budala, aptal, ahmak
ahmakâne (A-F) [ احمقانه ] ahmakça
ahmakî (A-F) [ احمقی ] ahmaklık
ahmer (A) [ احمر ] kırmızı, kızıl
ahrâm (A) [ 1 [احرام kutsal yerler 2haremler 3hanımlar, eşler
ahrâr (A) [ احرار ] özgürler
ahrârâne (A-F) [ احرارانه ] özgürce
ahrâs (A) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar
ahret (A) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret
ahretlik (A-T) 1ahiret kardeşi 2evlat edinilen öksüz
ahsâs (A) [ احساس ] duygular
ahsen (A) [ احسن ] en güzel
ahşâ’ (A) [ 1 [احشاء iç organlar, 2bölgeler, yöreler
ahşâb (A>T) [ 1 [اخشاب ahşap 2keresteler
ahşâm (A) [ احشام ] maiyet
ahtâb (A) [ احطاب ] odunlar
ahtâr (A) [ اخطار ] tehlikeler
âhte (F) [ 1 [آخته iğdiş edilmiş 2kınından çıkarılmış
ahter (F) [ اختر ] yıldız
ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız
ahterbîn (F) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci
ahterşinâs (F) [ اخترشناس ] yıldızbilimci
ahterşümâr (F) [ 1 [اخترشمار yıldızbilimci 2geceleri uyuyamayan
ahu (A) [ اخو ] kardeş
âhû (F) [ آهو ] ceylan, karaca
âhûbere (F) [ آهوبره ] ceylan yavrusu
âhûdil (F) [ آهودل ] ödlek, korkak
âhund (F) [ آخوند ] molla, hoca
âhûnigah (F) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı
âhur (F) [ آخر ] ahır
âhuvân (F) [ آهوان ] ceylanlar
âhûvâne (F) [ آهوانه ] ceylan gibi
âhüvâh(F) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma
âhüvâveylâ (F-A) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme
âhüzâr (F) [ آه و زار ] âh çekip inleme
ahvâl (A) [ احوال ] haller, durumlar
ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller
ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu
ahvef (A) [ اخوف ] en korkunç
ahvel (A) [ احول ] şaşı
ahyâ (A) [ احيا ] diriler
ahyâl (A) [ اخيال ] yılkılar
ahyânen (A) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman
ahyâr (A) [ اخيار ] iyiler
ahyât (A) [ اخياط ] iplikler
ahz (A) [ اخذ ] alma
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek
ahzâb (A) [ 1 [احزاب kütleler 2partiler 3Ahzâb sûresi
ahzân (A) [ احزان ] hüzünler
ahzar (A) [ اخضر ] yeşil
ahzen (A) [ احزن ] çok hüzünlü
ahzetmek almak
ahzüi’tâ (A) [ اخذ و عطا ] alış veriş
ahzükabz (A) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma

âid (A) [ 1 [عائد ait, ilişkin 2geri dönen
âidât (A) [ عائدات ] gelirler, aidat
âide (A) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir
âika (A) [ عائقه ] engel
âile (A) [ 1 [عائله aile 2eş, karı
ailevî (A) [ عائلوی ] aile ile ilgili

âjeng (F) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı

âk (A) [ عاق ] serkeş
akab (A) [ 1 [عقب arka, art 2topuk, ökçe
akabât (A) [ 1 [عقبات yokuşlar 2tehlikeli anlar
akabe (A) [ 1 [عقبه geçilmesi güç geçit 2yokuş
akabinde (A-T) ardından
akâid (A) [ عقائد ] inançlar, akideler
akâmet (A) [ 1 [عقامت verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma 2kısırlık
akar (A) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk
akarât (A) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar
akbeh (A) [ اقبح ] çok çirkin
akd (A) [ 1 [عقد düğümleme, bağlama 2nikah 3kararlaştırma 4kurma
akdâh (A) [ اقداح ] kadehler
akdâm (A) [ اقدام ] ayaklar
akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek
akdem (A) [ اقدم ] önce, önceki
akdes (A) [ اقدس ] en kutsal
akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
yapmak, sözleşme yapmak
akıbet (A) [ عاقبت ] son
âkıbetbîn (A-F) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü
âkıbetendîş (A-F) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen
âkıbetülemr (A) [ عاقبت الامر ] sonunda
âkıl (A) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi
akıl (A) [ عقل ] akıl
âkılâne (A-F) [ عاقل ] akıllıca
âkıle (A) [ عاقله ] akıllı kadın
âkır (A) [ 1 [عاقر kısır 2verimsiz
âkid (A) [ عاقد ] akit yapan
akîde (A) [ عقيده ] inanç, akide
akîdefurûş (A-F) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı
akîk (A) [ عقيق ] akik taşı
âkil (A) [ آکل ] yiyen
akîm (A) [ 1 [عقيم kısır 2sonuçsuz
akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak
akis (A) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis
akl (A) [ عقل ] akıl
akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin
akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı
akl -ı küll [ 1 [عقل کل doğadaki genel uyum 2Cebrail
akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl
akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu
aklâm (A) [ 1 [اقلام kalemler 2yazı gereçleri 3devlet daireleri
aklen (A) [ اقلا ] akılca
aklıselim (A-F) [ عقل سليم ] sağduyu
aklî (A) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel
akliyye (A) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm
akliyyûn (A) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler
akm (A) [ عقم ] kısırlık
akmâr (A) [ اقمار ] aylar
akmişe (A) [ اقمشه ] kumaşlar
akrabâ (A) [ اقرباء ] akraba, yakınlar
akran (A) [ اقران ] yaşıtlar
akreb (A) [ اقرب ] en yakın
akreb (A) [ 1 [عقرب akrep 2saat ibresi
akrebek (A-F) [ عقربک ] saati gösteren ibre
aks (A) [ عکس ] yansıma, akis
aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı
aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı
aksâ (A) [ اقصی ] uzak, en son
aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal
aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu
aksâm (A) [ اقسام ] kısımlar, bölümler
aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler
akser (A) [ اقصر ] en kısa
aksetmek yansımak, vurmak
aksî (A) [ 1 [عکسی inatçı 2ters, zıt 3huysuz
aksülamel (A) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon
aktâ’ (A [ 1 [اقطاع kesmeler 2beylik araziler
aktâb (A) [ 1 [اقطاب kutuplar 2azizler 3efendiler
aktâr (A) [ اقطار ] taraflar, yöreler
aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı
akûr (A) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan
akûrâne (A-F) [ عقورانه ] kudurmuşçasına
akvâl (A) [ اقوال ] sözler
akvâm (A) [ اقوام ] kavimler
akviyâ (A) [ اقویا ] kuvvetliler

Çevrimdışı Gizemce

  • Gizem
  • *
  • Join Date: Eki 2009
  • 47
  • +4/-0
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #2 : 15 Aralık 2009, 19:25:13 »
âl (A) [ 1 [آل aile 2sülale 3evlat
âl (A) [ عال ] yüce, yüksek
alâ (A) [ علاء ] yücelik, şeref
alâ (A) [ علی ] üst, üstü, üzeri
alâeyyihâl (A) [ علی ای حال ] her nasıl olsa
âlâf (A) [ آلاف ] binler
alâhide (A) [ عليحده ] tek başına, başlı başına
alâik (A) [ علائق ] alakalar, ilgiler
alâim (A) [ ] işaretler, alametler
alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı
alak (A) [ 1 [علق kan pıhtısı 2sülük
alâka (A) [ علاقه ] ilgi, alaka
alâkabahş (A-F) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili
alâkadar (A-F) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı
alâkadar etmek ilgilendirmek
alâkadar olmak ilgilenmek
alakadârân (A-F) [ علاقه داران ] ilgililer
alâkadrilimkân (A) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince
âlâm (A) [ آلام ] elemler, acılar
alâmât (A) [ علامات ] işaretler, alametler
alâmet (A) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti 2çok iri
âlât (A) [ آلات ] aletler
alâvechi (A) [ علِی وجه ] üzere
alâvefk (A) [ علی وفق ] uygun olarak
âlâyiş (F) [ 1 [آلایش bulaşma 2gösteriş
aleddevam (A) [ علی الدوام ] sürekli
alef (A) [ 1 [علف ot 2hayvan yemi
aleka (A) [ 1 [علقه kan pıhtısı 2balçık
alelacele (A) [ علی العجله ] çarçabuk
alelâde (A) [ علی العاده ] sıradan, bayağı
alelamyâ (A) [ علی العميا ] körükörüne
alelekser (A) [ علی الاکثر ] çok defa
alelhusûs (A) [ علی الخصوص ] özellikle
alelıtlâk (A) [ 1 [علی الاطلاق genellikle 2rastgele
alelicmâl (A) [ علی الاجمال ] topluca
alelinfirâd (A) [ علی الانفراد ] birer birer
alelistimrâr (A) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız
aleliştirâk (A) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa
alelkifâye (A) [ علی الکفایه ] yeterince
alelumûm (A) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak
âlem (A) [ عالم ] dünya; evren
alem (A) [ 1 [علم sancak 2alem 3nişan, alamet
âlemârâ (A-F) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen
alemdâr (A-F) [ علمدار ] sancaktar
âlemefrûz (A-F) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan
âlemgîr (A-F) [ 1 [عالمگير dünyayı fetheden 2dünyaya yayılan
âlemiyân (A-F) [ عالميان ] insanlar
âlemşümûl (A) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan
âlemtâb (A-F) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan
alenen (A) [ علنا ] açıkça
alenî (A) [ علنی ] açık, aşikâr
âlet (A) [ 1 [آلت araç, alet 2aygıt
alettafsîl (A) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak
alettevâlî (A) [ علی التوالی ] peşpeşe
aleyh (A) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine
aleyhdar (A-F) [ عليه دار ] karşıt, zıt
aleyhisselâm (A) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun
âlî (A) [ عالی ] yüce; yüksek
âlîcâh (A-F) [ عالی جاه ] yüksek dereceli
âlîcenâb (A) [ 1 [عالی جناب cömert 2haysiyetli
âlihe (A) [ آلهه ] ilahlar
âlîhimmet (A) [ عالی همت ] yüce himmetli
âlîkadr (A) [ عالی قدر ] saygıdeğer
alîl (A) [ 1 [عليل hasta, hastalıklı, illetli 2sakat
âlim (A) [ عالم ] bilgin
alîm (A) [ عليم ] çok bilen
âlîmakâm (A) [ عالی مقام ] yüksek makamlı
âlînazar (A) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü
âlîşan (A) [ عالی شان ] şanı yüce
âliye (A) [ عاليه ] yüce, yüksek
aliyyülâlâ (A) [ علی الاعلا ] en iyisi
Allâh (A) [ الله ] Tanrı,
allâme (A) [ علامه ] büyük bilgin
âlû (F) [ آلو ] erik
âlûbâlu (F) [ آلوبالو ] vişne
âlûd (F) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış
âlûde (F) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış
âlûdedâmen (F) [ آلوده دامن ] iffetsiz
âlûdegî (F) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık
âlüfte (F) [ 1 [آلفته iffetsiz, fahişe 2alışık

âmâc (F) [ 1 [آماج hedef 2nişan tahtası
âmâcgâh (F) [ آماجگاه ] nişan alınan yer
âmâde (F) [ آماده ] hazır
âmâdegî (F) [ آمادگی ] hazırlık
a'mâl (A) [ اعمال ] davranışlar, ameller
âmâl (A) [ آمال ] emeller
âmâl (A) [ آمال ] emeller
âmâr (F) [ 1 [آمار sayım 2hesap
amd (A) [ عمد ] kasıt
amden (A) [ عمدا ] kasıtlı olarak
âmed (F) [ آمد ] gelme, geliş
âmedşüd (F) [ آمدشد ] geliş gidiş
âmedüreft (F) [ آمدورفت ] geliş gidiş
âmedüşüd (F) [ آمدوشد ] geliş gidiş
amel (A) [ 1 [عمل iş 2ishal
amele (A) [ عمله ] işçi
amelen (A) [ عملا ] bilfiil, işleyerek
amelî (A) [ عملی ] pratik, uygulamalı
ameliyât (A) [ 1 [عمليات işlemler, uygulamalar 2ameliyat
ameliye(A) [ عمليه ] işlem, uygulama
âmennâ (A) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık
âmîhte (A) [ آميخته ] karışık, karışmış
amîk (A) [ عميق ] derin
âmil (A) [ 1 [عامل yapan, işleyen 2faktör, etken 3vergi memuru 4vali
amîm (A) [ عميم ] yaygın
âmîn (A) [ آمن ] amin
âminen (A) [ آمنا ] emin olarak
âmir (A) [ آمر ] emreden
âmirâne (A-F) [ آمرانه ] emredercesine
âmiyâne (A-F) [ عاميانه ] bayağı, avamca
âmm (A) [ عام ] genel, yaygın
âmm (A) [ عام ] yıl
amm (A) [ عم ] amca
ammâ (A) [ اما ] ama
ammâba’d (A) [( امابعد ] maksada gelince
amme (A) [ عمه ] hala
amûd (A) [ عمود ] direk
amûden (A) [ عمودا ] dikine
amûdî (A) [ عمودی ] dikey
âmurziş (F) [ 1 [آمرزش bağışlama, affetme
âmûz (F) [ 1 [آموز öğrenen 2öğreten
âmûzgâr (F) [ آموزگار ] öğretmen
âmürzgâr (F) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı
âmürziş (F) [ آمرزش ] bağışlama

ân (A) [ آن ] an
an (A) [ عن ] –den, -dan
ân (F) [ 1 [ان çoğul eki -ler, -lar 2zarf yapan ek -erek, -arak
ân (F) [ آن ] alım, cazibe, hava
an’anât (A) [ عنعنات ] gelenekler
an’ane (A) [ عنعنه ] gelenek
an’anevî (A) [ عنعنوی ] geleneksel
ânân (F) [ آنان ] onlar
anâsır (A) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar
anâsır-ı erba’a [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak
ânât (A) [ آنات ] anlar
anbean (A-F) [ آن به آن ] her an, gittikçe
anber (A) [ عنبر ] amber
anberbû (A-F) [ عنبربو ] amber kokulu
andelîb (A) [ عندليب ] bülbül
âne (F) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek
anh (A) [ عنه ] ondan
anhâ (A) [ عنها ] ondan
anhâ (F) [ آنها ] onlar
ânî (A-F) [ 1 [آنی bir an 2derhal
ânifen (A) [ 1 [آنفا az önce, demin 2yukarıda
âniyen (A) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda
ankâ (A) [ عنقا ] zümrütüanka,
ankarîb (A) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden
ankasdin (A) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile
ankebût (A) [ عنکبوت ] örümcek
ansamîmilkalb (A) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden
anûd (A) [ عنود ] inatçı

âr (A) [ عار ] utanma, ar
ar’ar (A) [ 1 [عرعر anırma 2dikenli ardıç
ârâ (F) [ آرا ] süsleyen
ârâ’ (A) [ آراء ] oylar
arâ’is (A) [ عرائس ] gelinler
arab (A) [ عرب ] arap
arabî (A) [ عربی ] arapça
arak (A) [ 1 [عرق ter 2rakı
arakçîn (A-F) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi
arakdâr (A-F) [ عرقدار ] terli
arakıyye (A) [ عرقيه ] derviş külahı
ârâm (F) [ 1 [آرام dinlenme 2yerleşme
ârâm etmek yerleşmek
ârâmbahş (F) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren
ârâmgâh (F) [ 1 [آرامگاه dinlenme yeri 2mezar
ârâmiş (F) [ 1 [آرامش dinlenme 2huzur
ârâste (F) [ آراسته ] süslenmiş, süslü
ârâyiş (F) [ 1 [آرایش süs 2süslenme
araz (A) [ 1 [عرض işaret, belirti 2tesadüf
arâzî (A) [ اراضی ] yerler, arazi
arbede (A) [ عربده ] kavga
arbedecû (A-F) [ عربده جو ] kavgacı
ard (F) [ آرد ] un
ardbîz (F) [ آردبيز ] elek
arefe (A) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün
ârız (A) [ 1 [عارض yanak 2gelen 3engel
ârızî (A) [ عارضی ] geçici
ârî (A) [ 1 [عاری çıplak 2uzak, uzakta, soyutlanmış
ârî (F) [ آری ] evet
ârif (A) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi
âriyyet (A) [ عاریت ] ödünç
arîz (A) [ عریض ] geniş, genişlemesine
arman (F) [ 1 [آرمان özlem sıkıntı
arsa (A) [ عرصه ] yer, meydan
arş (A) [ 1 [عرش gök 2taht 3çardak
arşa (A) [ عرشه ] güverte
arûs (A) [ ] gelin
arz (A) [ 1 [ارض yer 2dünya, yeryüzü
arz (A) [ 1 [عرض genişlik, en 2enlem
arz (A) [ عرض ] sunma, arzetme
arzan (A) [ ارضا ] enine, genişliğine
arzıhâl (A) [ ارض حال ] dilekçe
ârzû (F) [ آرزو ] istek, heves

asâ (A) [ 1 [عصا değnek, sopa 2derviş değneği
âsâ (F) [ آسا ] gibi
asab (A) [ عصب ] sinir
asabî (A) [ عصبی ] sinirli
asabiyülmizac (A) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı
asabiyyet (A) [ عصبيت ] sinirlilik
âsaf (A) [ 1 [آصف vezir Hz Süleyman’ın veziri
asâkir (A) [ عساکر ] askerler
asalet (A) [ اصالت ] asillik
asamm (A) [ اصم ] sağır
âsân (F) [ آسان ] kolay
âsâr (A) [ 1 [آثار izler 2eserler
âsâyiş (F) [ 1 [آسایش huzur 2güvenlik
âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim
asdika (A) [ اصدقا ] gerçek dostlar
asel (A) [ عسل ] bal
ases (A) [ عسس ] gece bekçisi
asfer (A) [ 1 [اصفر sarı 2soluk benizli
asgar (A) [ اصغر ] en küçük
asgarî (A) [ اصغری ] en az
ashâb (A) [ 1 [اصحاب dostlar, arkadaşlar 2sahipler
âsım (A) [ 1 [عاصم günahtan sakınan 2iffetli
asır ba’de asır (A) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca
âsî (A) [ 1 [عاصی isyancı 2günahkâr
âsîb (F) [ آسيب ] felaket, bela, zarar
asîl (A) [ 1 [اصيل sağlam 2soylu
asîlzâde (A-F) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade
asîr (A) [ عصير ] özsuyu, usare
âsitan (F) [ آستان ] eşik
âsiyâ (F) [ آسيا ] değirmen
âsiyâb (F) [ آسياب ] değirmen

Çevrimdışı Gizemce

  • Gizem
  • *
  • Join Date: Eki 2009
  • 47
  • +4/-0
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #3 : 15 Aralık 2009, 19:25:44 »
asker (A) [ عسکر ] asker, er
asl (A) [ 1 [اصل asıl 2kök 3gerçek
asla (A) [ اصلا ] hiçbir zaman
aslî (A) [ اصلی ] asıl
aslünesl (A-F) [ اصل و نسل ] soy sop
âsmân (F) [ آسمان ] gök, gökyüzü
âsmânî (F) [ 1 [آسمانی gökyüzüne ait 2melek 3açık mavi
asnâm (A) [ 1 [اصنام putlar 2dilberler
asr (A) [ 1 [عصر yüzyıl 2ikindi vakti
asrî (A) [ عصری ] modern
âstân (F) [ 1 [آستان eşik 2tekke
âstâne (F) [ 1 [آستانه eşik 2başkent 3tekke 4İstanbul
âster (F) [ آستر ] astar
âstîn (F) [ آستين ] yen
âsûde (F) [ آسوده ] rahat, huzurlu
âsûdegî (F) [ آسودگی ] huzur
âsûdehâtır (F-A) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu
âsüman (F) [ آسمان ] gökyüzü

âş (F) [ 1 [آش yemek 2aşûre
âşâm (F) [ آشام ] içen
aşer (A) [ عشر ] on
aşere (A) [ عشره ] onlar
aşhâne (F) [ آشخانه ] mutfak
âşık (A) [ عاشق ] aşık
âşıkân (A-F) [ عاشقان ] aşıklar
âşifte (F) [ 1 [آشفته perişan 2iffetsiz kadın
âşikâr (F) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr
âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek
âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak
âşikâre (F) [ آشکاره ] açık, belli
âşina (F) [ 1 [آشنا tanıdık, bildik 2bilen
âşir (A) [ عاشر ] onuncu
aşîr (A) [ عشير ] onda bir
âşiren (A) [ عاشرا ] onuncusu
âşiyân (F) [ 1 [آشيان yuva 2ev
aşk (A) [ عشق] [عشق ] aşk
âşkâr (F) [ 1 [آشکار açık, belli, aşikâr
âşkârâ (F) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr
âşnâ (F) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina
âşnâyân (F) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar
âşnâyî (F) [ 1 [آشنایی dostluk 2bilme, haberdarlık
âşpez (F) [ آشپز ] aşçı
aşre (A) [ عشره ] on
âşûb (F) [ 1 [آشوب kargaşa 2karıştırıcı
âşûbengîz (F) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran
âşûrâ (A) [ عاشورا ] aşûre
âşüfte (F) [ 1 [آشفته iffetsiz kadın 2perişan
âşüftedil (F) [ آشفته دل ] gönlü perişan

ât (A) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar
at’ime (A) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler
atâ (A) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş
atâbahş (A-F) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan
atâlet (A) [ 1 [عطالت durgunluk 2tembellik
ataş (A) [ عطش ] susuzluk
atâyâ (A) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler
atebât (A) [ 1 [عتبات eşikler 2şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye
atebe (A) [ عتبه ] eşik
ateh (A) [ عته ] bunama
ateh getirmek bunamak
âteş (F) [ آتش ] ateş
âteşbâr (F) [ آتش بار ] ateş yağdıran
âteşbâz (F) [ آتشباز ] fişekçi
âteşdân (F) [ 1 [آتشدان mangal 2ocak
âteşdem (F) [ آتش دم ] acı sözlü
âteşefrûz (F) [ آتش افروز ] ateş yakan
âteşfâm (F) [ 1 [آتش فام ateş rengi 2kırmızı
âteşfeşân (F) [ آتش فشان ] ateş saçan
âteşgâh (F) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı
âteşgede (F) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı
âteşgîre (F) [ 1 [آتش گيره maşa 2çıra
âteşgûn (F) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı
âteşî (F) [ 1 [آتشی ateşli 2öfkeli, kızgın 3acı, dokunaklı 4cehennemlik
âteşîn (F) [ 1 [آتشين ateşli 2hararetli
âteşkâr (F) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi
âteşmizâc (F-A) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı
âteşpâre (F) [ آتش پاره ] kıvılcım
âteşperest (F) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest
atf (A) [ 1 [عطف eğme 2bağlaç 3çevirme,yöneltme
atfen (A) [ عطفا ] atıfta bulunarak,
atfetmek yöneltmek, vermek
âtıf (A) [ 1 [عاطف şefkatli 2meyleden 3bağlayan
âtıfet (A) [ عاطفت ] şefkat gösterme
âtıfetkâr (A-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten
âtıl (A) [ 1 [عاطل yararsız 2tembel
âtî (A) [ 1 [آتی gelecek
âtîdeki (A-T) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan
atîk (A) [ 1 [عتيق eski, antik 2asil 3özgür
atîka (A) [ 1 [عتيقه eski, antik 2asil 3özgür
atîkiyyât (A) [ عتيقيات ] arkeoloji
âtiye (A) [ آتيه ] gelecek
âtiyen (A) [ 1 [آتيا gelecekte 2aşağıda görüleceği gibi
âtiyülbeyân (A) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan
âtiyüzzikr (A) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan
atiyyât (A) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar
atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye
atlas (A) [ 1 [اطلس atlas kumaş 2büyük harita, dünya haritası
atnâb (A) [ 1 [اطناب ipler 2çadır ipleri 3ağaç kökleri
ats (A) [ عطس ] hapşırma, aksırma
atse (A) [ عطسه ] hapşırık, aksırık
atş (A) [ عطش ] susuzluk
atşân (A) [ عطشان ] susuz, susamış
attar (A) [ عطار ] attar, baharatçı
attârî (A-F) [ 1 [عطاری attarlık 2attar dükkanı
atûfet (A) [ عطوفت ] şefkat

avâid (A) [ عوائد ] gelirler
avâkıb (A) [ 1 [عواقب sonuçlar 2sonlar
avâlim (A) [ عوالم ] âlemler, dünyalar
avâm (A) [ عوام ] halk tabakası
avâmil (A) [ 1 [عوامل etkenler, faktörler
avâmpesend (A-F) [ عوام پسند ] halkın beğendiği
avân (A) [ اوان ] zaman
âvâre (F) [ آواره ] aylak
âvâreser (F) [ آواره سر ] aylak
avârız (A) [ 1 [عوارض belalar 2engeller 3geçici vergi
avârif (A) [ عوارف ] bilginler, arifler
âvâz (F) [ آواز ] ses
âvâze (F) [ 1 [آوازه bağırma 2ün
avdet (A) [ عودت ] geri dönüş
avdet etmek dönmek
avene (A) [ عونه ] yardakçılar, avene
âvîze (F) [ آویزه ] asılı
avn (A) [ عون ] yardım
avrât (A) [ عورات ] kadınlar
avret (A) [ عورت ] kadın

âyâ (F) [ آیا ] acaba
ayân (A) [ عيان ] açık, belli, aşikâr
ayâr (A) [ عيار ] ayar
âyât (A) [ آیات ] ayetler
ayb (A) [ عيب ] ayıp
âyet (A) [ 1 [آیت ayet 2işaret
âyîn (F) [ 1 [آیين tören 2ayin 3din
âyine (F) [ آینه ] ayna
âyînhân (F) [ آیين خوان ] ayin okuyan
ayn (A) [ 1 [عين göz 2tıpkı 3ayın harfi
aynen (A) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi
ayniyye (A) [ 1 [عينيه taşınabilir değerli eşya 2göz hastalıkları bölümü
ayniyyet (A) [ عينيت ] aynılık
aynülyakîn (A) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi
ayş (A) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme
ayyâr (A) [ 1 [عيار kurnaz 2düzenbaz
ayyârî (A-F) [ 1 [عياری kurnazlık 2düzenbazlık

azâb (A) [ عذاب ] azap
azab (A) [ عزب ] bekar
azâbengiz (A-F) [ عذاب انگيز ] azap veren
âzâd (F) [ آزاد ] özgür
âzâde (F) [ آزاده ] özgür
âzâdî (F) [ آزادی ] özgürlük
azamet (A) [ 1 [عظمت büyüklük, ululuk 2çalım
âzâr (F) [ 1 [آزار incitme 2inciten
azdâd (A) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar
âzer (F) [ 1 [آذر ateş 2Âzer ayı
âzerâsâ (F) [ 1 [آذرآسا ateş gibi 2ateş rengi
azil (A) [ عزل ] görevden alma
âzim (A) [ عازم ] kararlı
azîm (A) [ عظيم ] büyük
azîmet (A) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma
azimet etmek gitmek
aziz (A) [ عزیز ] değerli, saygın
azîzan (A-F) [ عزیزان ] değerliler
azîze (A) [ 1 [عزیزه sevgili 2saygın
azl (A) [ عزل ] görevden alma
azm (A) [ 1 [عزم azim 2niyet
azm (A) [ عظم ] kemik
âzmâyiş (F) [ آزمایش ] deneme, sınama
âzmend (F) [ آزمند ] hırslı
azrâ (A) [ عذرا ] bâkire
azrâil (A) [ عزدائيل ] Azrail
azrar (A) [ اضرار ] zararlar
azulât (A) [ عضلات ] adaleler
âzürde (F) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş

Çevrimdışı Gizemce

  • Gizem
  • *
  • Join Date: Eki 2009
  • 47
  • +4/-0
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #4 : 15 Aralık 2009, 19:26:39 »
-B-

bâ (F) [ 1 [با ile 2sahip

ba’de (A) [ بعد ] sonra
ba’dehu (A) [ بعده ] daha sonra, ondan sonra
ba’delmîlâd (A) [ بعدالميلاد ] milattan sonra, İsa’dan sonra
ba’demâ (A) [ بعدما ] bundan böyle
ba’dezin (A-F) [ بعدازاین ] bundan sonra, bundan böyle
ba’s (A) [ بعث ] diriliş
ba’süba’delmevt (A) [ بعث بعد الموت ] ölümden sonra diriliş
ba’zan (A) [ بعضا ] bazen, kimi zaman

bâb (A) [ 1 [باب kapı 2konu 3bölüm
bâbâ (F) [ 1 [بابا baba 2ata
bâbâyâne (F) [ بابایانه ] babaca, babacan
bâbûne (F) [ بابونه ] babuna, papatya
bâc (F) [ 1 [باج haraç 2vergi 3gümrük vergisi
bâcgîr (F) [ باجگير ] vergi memuru
bâd (F) [ 1 [باد rüzgar, yel 2defa, kez 3yük 4olsun
bâdâm (F) [ بادام ] badem
bâdbân (F) [ بادبان ] yelken
bâdbedest (F) [ بادبدست ] eli boş, züğürt
bâdbîz (F) [ بادبيز ] yelpaze
bâde (F) [ 1 [باده içki 2şarap
bâdefürûş (F) [ باده فروش ] meyhaneci
bâdehâr (F) [ باده خوار ] içki içen
bâdekeş (F) [ باده کش ] şarap içen
bâdenûş (F) [ باده نوش ] içki içen
bâdî (A) [ بادی ] sebep olan, yol açan
bâdî olmak sebep olmak, yol açmak
bâdire (A) [ بادره ] tehlikeli olay, felaket
bâdiye (A) [ بادیه ] çöl
bâğ (F) [ باغ ] bahçe, bağ
bağal (F) [ بغل ] koltuk
bâğbân (F) [ باغبان ] bahçıvan
bâğçe (F) [ باغچه ] bahçe
bağçevan (F) [ باغچوان ] bahçıvan
bağteten (A) [ بغتة ] ansızın, birdenbire
bâh (A) [ باه ] cinsel güç
bahâ (F) [ بها ] değer, kıymet
bâhaber (F-A) [ باخبر ] haberli, haberdar
bahâdar (F) [ بهادار ] kıymetli
bahâdır (F) [ بهادر ] yiğit
bahâne (F) [ 1 [بهانه bahane 2sebep
bahânecû (F) [ بهانه جو ] bahaneci
bahâr (F) [ 1 [بهار ilkbahar 2bahar 3baharat
bahârî (F) [ بهاری ] ilkbahar ile ilgili
bahâyim (A) [ بهایم ] dört ayaklı hayvanlar
bahîl (A) [ بخيل ] cimri
bâhired (F) [ باخرد ] akıllı
bâhis (A) [ باحث ] bahseden, söz eden
bahis (A) [ 1 [بحث konu 2tartışma
bahr -i siyâh [ بحر سياه ] Karadeniz
bahr (A) [ بحر ] deniz
bahr -i ahdar [ بحر احضر ] Hint Okyanusu
bahr -i ahmer [ بحر احمر ] Kızıldeniz
bahr -i hazer [ بحر خزر ] Hazar Denizi
bahr -i kulzum [ بحر قلزم ] Kızıldeniz
bahr -i muhît-i atlasî [ بحر محيط اطلسی ] Atlas Okyanusu
bahr -i muhît-i kebîr [ بحر محيط کبير ] Büyük Okyanus
bahr -i mutavassıt [ بحر متوسط ] Akdeniz
bahs (A) [ 1 [بحث konu 2tartışma
bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek
bahs etmek ele almak, söz etmek
bahş (F) [ بخش ] bağışlayan
bahş edilmek 1bağışlanmak 2verilmek
bahş etmek 1bağışlamak 2vermek
bahşâyiş (F) [ 1 [بخشایش bağışlama 2bağış, ihsan
bahşiş (F) [ 1 [بخشش bağış 2bahşiş
baht (F) [ بخت ] talih
bahtiyârî (F) [ بختياری ] bahtiyarlık
bâhûr (A) [ باخور ] aşırı sıcak
bâhusus (F-A) [ باخصوص ] hele hele, özellikle
baîd (A) [ بعيد ] uzak
bâis (A) [ باعث ] yol açan, sebep olan
bâis olmak yol açmak, sebep olmak
bâjurnal (F-Fr) [ باژورنال ] tutanak ile
bâk (F) [ باک ] korku
bakâyâ (A) [ بقایا ] geriye kalanlar
bakıyye (A) [ بقيه ] geriye kalan, bakiye
bâkî (A) [ 1 [باقی kalıcı, ölümsüz 2artan, geri kalan
bâkir (A) [ باکر ] el sürülmemiş
bâkire (A) [ باکره ] kızoğlan kız
bâl (F) [ بال ] kanat
bâlâ (F) [ 1 [بالا yukarı, üst 2boy
bâlâbülend (F) [ بالابلند ] uzun boylu
bâlâhâne (F) [ بالاخانه ] tavan arası, çatı
bâlâpervaz (F) [ بالاپرواز ] yükseklerden uçan
bâliğ (A) [ 1 [بالغ erişkin 2tutan, varan
bâliğ olmak 1erişkin olmak 2tutmak, ulaşmak, varmak
bâlîn (F) [ 1 [بالين başucu 2yastık
bâliş (F) [ بالش ] yastık
bâm (F) [ بام ] dam, çatı
bâmazbata (F-A) [ بامضبطه ] tutanak ile
bâmdâd (F) [ بامداد ] sabah, sabahleyin
bâmukâvele (F-A) [ بامقاوله ] sözleşme ile, sözleşmeli
bâng (F) [ 1 [بانگ ses 2haykırış
bânû (F) [ 1 [بانو bayan 2büyük hanım
bâr (F) [ 1 [بار yük 2defa, kez 3Tanrı 4meyva 5yağdıran
bâr vermek meyva vermek
bârân (F) [ باران ] yağmur
bârapor (F-Fr) [ باراپور ] rapor ile birlikte, raporlu
bârber (F) [ باربر ] hamal
bâre (F) [ 1 [باره defa 2sur
bârgâh (F) [ 1 [بارگاه yüksek huzur, padişah huzuru 2otağ
bârgîr (F) [ بارگير ] beygir
bârî (F) [ باری ] hiç olmazsa, en azından
bârid (A) [ بارد ] soğuk
bârîk (F) [ باریک ] ince
bârika (A) [ بارقه ] şimşek
bâriz (A) [ بارز ] belirgin
bârû (F) [ بارو ] burç, hisar burcu
bârver (F) [ 1 [بارور verimli 2meyvalı
basar (A) [ 1 [بصر görme 2görme yetisi
basîret (A) [ بصيرت ] görüş, ileriyi görme gücü
basît (A) [ 1 [بسيط sade 2kolay
bast (A) [ بسط ] yayma
batâet (A) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık
bâtakrîr (F-A) [ باتقریر ] rapor halinde
bâtıl (A) [ 1 [باطل hükümsüz 2boş
batın (A) [ 1 [بطن karın 2kuşak, nesil
bâtınen (A) [ باطنا ] işin iç yüzünde
batî (A) [ بطی ] ağır, yavaş
batn (A) [ 1 [بطن karın 2kuşak, nesil
batt (A) [ بط ] kaz
battal (A) [ 1 [بطال yiğit 2köhnemiş 3hantal
bâvekar (F-A) [ باوقار ] ağırbaşlı
bâyi (A) [ بایع ] satıcı
bayrakdâr (A-F) [ بيدقدار ] bayraktar, sancaktar
baytâr (A) [ بيطار ] veteriner
bâz (F) [ 1 [باز tekrar 2açık 3doğan
bazargâh (F) [ بازارگاه ] pazar yeri
bazen (A) [ بعضا ] kimi zaman
bazı (A) [ بعض ] kimi
bâzî (F) [ بازی ] oyun
bâzîçe (F) [ بازیچه ] oyuncak
bâzû (F) [ 1 [بازو kol 2güç

be’s (A) [ بأس ] zarar, kötü yan
bebr (F) [ ببر ] kaplan
becâ (F) [ بجا ] yerinde
becâyiş (F) [ بجایش ] yer değişimi
beççe (F) [ 1 [بچه çocuk 2yavru
bed (F) [ بد ] kötü
bed’ etmek başlamak
bedahd (F-A) [ بدعهد ] sözünde durmayan
bedâheten (A) [ بداهة ] düşünmeden
bedahlâk (F-A) [ بداخلاق ] ahlaksız
bedâvâz (F) [ بدآواز ] kötü sesli
bedâvet (A) [ 1 [بداوت göçebelik 2bedevîlik
bedâyi’ (A) [ بدایع ] yeni ve güzel şeyler
bedbaht (F) [ بدبخت ] tahilsiz
bedbaht etmek mutsuz etmek
bedbîn (F) [ بدبين ] kötümser, karamsar
bedbû (F) [ بدبو ] kötü kokulu
bedcins (F-A) [ بدجنس ] kötü cinsli, cinsi bozuk
bedçeşm (F) [ بدچشم ] kötü gözlü
beddil (F) [ بددل ] ödlek
bedduâ (F-A) [ بددعا ] ilenç
bedelât (A) [ بدلات ] bedeller
bedendîş (F) [ بداندیش ] kötü düşünceli
bedenen (A) [ بدنا ] vücutça
bedestân (F) [ بزستان ] bedesten
bedevî (A) [ بدوی ] çöl arabı
bedeviyyet (A) [ 1 [بدویت göçebelik 2bedevîlik
bedfercâm (F) [ بدفرجام ] kötü sonlu
bedgû (F) [ بدگو ] dedikoducu
bedgüher (F) [ بدگهر ] kalbi bozuk, mayası bozuk
bedhâh (F) [ بدخواه ] birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli
bedhû (F) [ بدخو ] huysuz, kötü huylu
bedî’ (A) [ بدیع ] güzel, yepyeni
bedîa (A) [ بدیعه ] yepyeni şey
bedîhe (A) [ بدیهه ] düşünmeden
bedîhî (A) [ بدیهی ] kuşkusuz
bedkâr (F) [ بدکار ] kötü hareketli
bedlikâ (F-A) [ بدلقا ] çirkin
bedmâye (F) [ بدمایه ] mayası bozuk
bedmest (F) [ بدمست ] içip içip dağıtan
bedmestî (F) [ بدمستی ] içip içip dağıtma
bedmestlik (F-T) [ed+mes] içip içip dağıtma
bedmestlik etmek içip için dağıtmak
bedmihr (F) [ بدمهر ] sevgisiz
bednâm (F) [ بدنام ] adı kötüye çıkmış
bednigâh (F) [ بدنگاه ] kötü gözlü, kötü bakışlı
bednihâd (F) [ بدنهاد ] kötü yaratılışlı, soysuz
bedr (A) [ بدر ] dolunay
bedre (A) [ بدره ] para kesesi
bedreftâr (F) [ بدرفتار ] kötü davranışlı
bedreka (F) [ 1 [بدرقه uğurlama, yolcu etme 2kılavuz
bedrûd (F) [ بدرود ] veda
bedsigâl (F) [ بدسگال ] kötü düşünceli
bedsîret (F-A) [ بدسيرت ] ahlaksız
bedsirişt (F) [ بدسرشت ] kötü yaratılışlı, mayası bozuk
bedter (F) [ بدتر ] daha kötü, beter
bedtıynet (F-A) [ بدطينت ] tıynetsiz, karaktersiz
bedzebân (F) [ بدزبان ] ağzı bozuk
bedzehre (F) [ بدزهره ] ödlek
begâyet (F-A) [ بغایت ] çok, son derece

behâ (F) [ بها ] değer, kıymet
behbûd (F) [ بهبود ] sağlık
behcet (A) [ 1 [بهجت sevinç 2güzellik
behem (F) [ بهم ] birlikte, beraber
behemehâl (F-A) [ بهه حال ] her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun
beher (F) [ بهر ] her, her biri
behic (A) [ بهيج ] güleryüzlü
behîmî (A) [ بهيمی ] hayvanî
behîmiyyet (A) [ بهيميت ] hayvanlık
behişt (F) [ بهشت ] cennet
behiştî (F) [ بهشتی ] cennetlik
behiyye (A) [ بهيه ] güzel
behmân (F) [ بهمان ] falan, filan
behre (F) [ بهره ] nasip
behremend (F) [ 1 [بهرمند hisse sahibi 2yararlanan
beht (A) [ بهت ] şaşkınlık
behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak
bekâ (A) [ بقا ] kalıcılık
bekâm (F) [ بکام ] muradına ermiş
bekâm olmak muradına ermek
bekâya (A) [ بقایا ] geriye kalanlar; kalıntılar
bekrî (A) [ بکری ] içki düşkünü
beksimat (F) [ بکسمات ] peksimet
bel (A) [ بل ] belki
bel’ (A) [ 1 [بلع yutma 2yutulma
bel’ edilmek yutulmak
bel’ etmek yutmak
belâ (A) [ بلا ] felaket, musibet
belâ (A) [ بلی ] evet
belâdet (A) [ بلادت ] --------lık
belâdîde (A-F) [ بلادیده ] belaya uğramış
belâgat (A) [ بلاغت ] kusursuz söz söyleme
belâhet (A) [ بلاهت ] eblehlik
belâyâ (A) [ بلایا ] belalar
belde (A) [ 1 [بلده kent 2diyar, memleket
beled (A) [ 1 [بلد kent 2memleket
beledî (A) [ بلدی ] kentli
belediyye (A) [ بلدیه ] belediye
belî (A) [ بلی ] evet
belîğ (A) [ 1 [بليغ fasih konuşan 2fasih, düzgün
beliyyât (A) [ بليات ] belalar
belki (F-A) [ بلکه ] olabilir, belki
belût (A) [ 1 [بلوط pelit, palamut 2meşe
benâdir (A<F) [ بنادر ] limanlar
benâm (F) [ 1 [بنام ünlü 2adında
benân (A) [ 1 [بنان parmaklar 2parmak uçları
benât (A) [ بنات ] kızlar
bend (F) [ 1 [بند bağ 2zincir 3boğum 4bend, fıkra 4baraj, su bendi
bend olmak bağlanmak
bende (F) [ 1 [بنده kul 2köle
bendegân (F) [ 1 [بندگان kullar 2köleler
bendegî (F) [ 1 [بندگی kulluk 2kölelik
bendehâne (F) [ بنده خانه ] benim evim
bender (F) [ بندر ] liman
bendergâh (F) [ بندرگاه ] rıhtım
bendezâde (F) [ 1 [بنده زاده köle çocuğu 2benim çocuğum
benefşe (F) [ بنفشه ] menekşe
benefşî (F) [ بنفشی ] mor
beng (F) [ بنگ ] esrar
bengî (F) [ بنگی ] esrarkeş
benî (A) [ بنی ] oğullar
benîâdem [ بنی آدم ] insanlar, Adem oğulları
benîisrâîl ı [ بنی اسرائيل ] İsrailoğulları
bennâ (A) [ بناء ] yapı ustası
benû (A) [ بنو ] oğullar
ber (F) [ 1 [بر üzeri 2üzere 3göğüs 4meyva
berâ’et (A) [ برائت ] aklanma
berâ’et etmek aklanmak
berâber (F) [ 1 [برابر birlikte 2eşit
berâberî (F) [ 1 [برابری birliktelik 2eşitlik
berâhîn (A) [ براهين ] deliller, kanıtlar
berâyı (F) [ برای ] için
berâyı malûmât [ برای معلومات ] bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi
olmak için