Sultan II. Osman devrinde (1618-1622), klasik Osmanlı minyatür üslûbundan ayrılan, kendine özgü bir üslûp geliştiren Nakşî adlı nakkaşın resimlediği eserler hazırlanmıştır. Firdevsî Şehnâme’sinin Türkçe çevirisi olan Şehnâme-i Türkî’nin resimlendirilmesinde çalışan Nakşî, biyografi türündeki Tercüme-i Şekâ‘ik-i Nu‘mâniyye (TSMK, Hazine, nr. 1263) ile Divan-ı Nâdirî (TSMK, Hazine, nr. 889) olarak tanınan mecmuadaki tasvirlerin tamamını yapmış ve şehnâmeci Nâdirî’nin yazdığı Şehnâme-i Nâdirî’yi (TSMK, Hazine, nr. 1124) resimlendiren nakkaşlar arasında da yer almıştır. Tercüme-i Şekâik-i Nu‘mâniyye adlı eserde Orhan Gazi’den başlayıp Kanûnî Sultan Süleyman’a kadar hüküm sürmüş Osmanlı padişahlarının ve metinde anlatılan âlimlerin tasvirleri bulunur. Bu minyatürlerde figürlerin başlarının ve sarıklarının vücutlarına oranla çok iri tutulduğu, yandan ve arkadan tasvir edilenlerde vücutların çarpıklaştığı ve bu deforme edilmiş figürlerle resme mizah unsurunun katıldığı görülür.
Nakşî’nin doğaya sadık kalan bir gerçekçiliği benimseyerek figürleri dörtte üç profilden ve arkadan portre karakterinde resmetmesi, kapı, pencere ve kemer açıklıklarıyla kompozisyonlarına derinlik katmaya çalışması, üç boyutlu beyaza boyanmış kale ve kent tasvirleri, onu XVI. yüzyıl nakkaşlarından farklı kılmıştır.
XVII. yüzyılda minyatür geleneğindeki tasvirlerin, saray dışındaki nakkaşlarca, özellikle İstanbul’a gelen yabancılar için hazırlanan kıyafet albümleri içerisinde, tek figür resimleri olarak yaygınlaştığı görülür. Kıyafet albümlerinin büyük çoğunluğu bugün yurt dışındaki müze ve kütüphanelerde bulunmaktadır. Toplumda yaşayan çeşitli meslek gruplarına mensup erkeklerle Osmanlı kadınlarının ev içi ve sokak kıyafetleriyle tasvir edildiği tek figür kıyafet albümleri resimlerinin arasında dönemin Osmanlı padişahının veya valide sultan olan hanım sultanın da resimlerine rastlanmaktadır. XVII. yüzyılın sonlarına doğru hazırlanmış daha büyük boyutlu bir kıyafet albüm (Venedik, Correr Müzesi, Cicogna 1971) içindeki çok figürlü kompozisyonlarla diğerlerinden ayrılır (Mahir, s. 74).
İstanbul’a gelen yabancıların siparişleri üzerine hazırlanan kıyafet albümlerinin dışında, tasvir ettikleri hikâyenin sözlü olarak anlatılması sırasında gösterilmek üzere kullanılan bir dizi büyük boy resim günümüze ulaşmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi koleksiyonunda cilbentler içinde saklanan bu resimler arasında peygamber ve padişah resimleri bulunmaktadır. Hz. Hamza’yı sîmurg kuşu üzerinde tasvir eden minyatür bunlardan biridir.
XVII. yüzyılın ikinci yarısından günümüze ulaşabilmiş olan iki Silsilenâme nüshası (Ankara, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, nr. 4-181 [1871-4-181]; Viyana, Avusturya Ulusal Kütüphanesi, A.F.50), Osmanlı padişahlarının bu dönemde ikamet ettikleri Edirne Sarayı’nda İstanbullu Musavvir Hüseyin tarafından resimlendirilmiş eserler arasında yer alır. Silsilenâmeler, Osmanlı padişahlarının soyunu Hz. Âdem’den başlayarak tüm dinî ve tarihî kişilere bağlayan resimli çizelge şeklindeki metinlerdir. Musavvir Hüseyin, bu eserlerdeki dizi padişah portreleri tasvirlerinin kurgularıyla XVIII. yüzyıl başında eserler veren Levnî’ye öncülük etmiştir.
[img width=222 height=300]http://www.uyanangenclik.com//gallery/1_29_01_18_9_24_39.png[/img]
Levnî tarafından yapılan Osman Gazi’den III. Ahmed’e kadar dizi padişah portrelerinin bulunduğu Kebir Musavver Silsilenâme’deki (TSMK, III. Ahmed, nr. 3109) minyatürler, Batılılaşma dönemi Osmanlı tasvir üslûbunun ilk örnekleridir. Levnî’ya ait diğer eserler, bir kıyafet albümü (TSMK, Hazine, nr. 2164) ile Sultan III. Ahmed’in oğullarının sünnet düğünü şenliklerini konu alan Surnâme-i Vehbî’dir (TSMK, III. Ahmed, nr. 3593). Kıyafet albümünde, onun 1710-1720 yılları arasında saray için resmettiği kırk sekiz kadın ve erkek figürü minyatürü (Resim 6.24) yer almaktadır. Sanatçı, tüm minyatürlerinde ışık-gölge etkilerini vermeye çalışmış ve kendinden önceki nakkaşların başlattıkları perspektif kazandırma girişimlerini ileri götürmüştür.
1720’li yıllarda Osmanlı minyatür üslûbuna Batı resminin etkileriyle yeni ifade biçimleri kazandıran Levnî’den sonra, yüzyılın ikinci yarısında eserler veren bir diğer sanatçı, tek figür kadın ve erkek resimlerinde yenilikçi adımlar atan Abdullah Buhârî’dir. Sultan I. Mahmud döneminde (1730-1754) eserler veren sanatçının resimleri Levnî’den farklı olarak belirli bir modele bakılarak yapılmış gibidir.
1750 yılından sonra Osmanlı minyatürü, daha çok kıyafet albümleri ve padişah portreleriyle sürmüş ve dönemin sevilen şairlerinden Fâzıl-ı Enderûnî’nin, çeşitli ülkelerin kadın ve erkek güzelliklerini anlatan Hubannâme ve Zenannâme’sinin minyatürlü kopyalarında (Londra British Museum, Or. 7094; İÜ Ktp., TY, nr. 5502) çeşitli kadın ve erkek tipleri yerel kıyafetleriyle resmedilmiştir. XVIII. yüzyılın sonları ve XIX. yüzyılın başlarında hazırlanan kıyafet albümleri ve sefaretnâme türündeki eserlerde yer alan resimlerin, artık üç boyutlu tarzda ve sulu boya ile çalışılmış oluşu, bazı tek figür resimlerinin kâğıt üzerine tempera veya yağlı boya teknikleriyle yapılışı, Osmanlı minyatürünün sona ermesine yol açmıştır. Bu dönemde, Osmanlı sarayının hizmetindeki Refail ve Kostantin Kapıdağlı gibi ressamlar, tuval üzerine yaptıkları padişah portrelerinin dışında, kâğıt üzerine de eserleri bulunan son sanatçılardır.
|