İslâm’ın doğuşuyla beraber dünya ölçüsünde yeni bir uygarlığın da temelleri atılmıştır. Kısa zamanda Orta Asya’dan Atlas Okyanusu’na kadar genişleyen İslâm coğrafyasında yaşayan çeşitli uluslar bu uygarlık çatısı altında birleşmiş, Kur’an dili ve yazısı uluslararası güçlü bir dil haline gelmiş, kültür birliği sağlamıştır.
İlâhî kaynaktan insanlığa ulaşan ilk mesajda ilim ve ona vasıta olan yazının sosyal gelişme ve yükselme için gerekliliği vurgulanmış, bilgisizliğin ise her türlü geriliğin nedeni olduğu gösterilmiştir. Zamanla İslâm dininin öğretilmesi, Kur’an’ın yazılması, korunması ve yayılmasına duyulan ihtiyaç yazının önemini bir kat daha artırmıştır. Hicrî I ve II. yüzyıllarda yazı bir taraftan alfabe, şekil ve imlâ yönüyle gelişme gösterirken, diğer taraftan da sanat yazısı seviyesine yükselmiş, olağan üstü bir güzellik kazanmış, İslâm sanatlarının en önemli şubelerinden biri olmuştur.
Kur’an’ı Allah’ın sözüne yakışır bir güzellikte yazma heyecanı, arayışı gayret ve titizliği, “Güzel şeyler güzel kaplara konur” anlayışı, yazının sanat yazısı seviyesine yükselmesinde en önemli etken olmuştur. Kur’an yazısı dinî bir gayretle asırlar boyunca İslâm milletleri tarafından işlenerek güzel ve mükemmel hale getirilmiş, mânası ile bütünleşerek dinî bir sanat kimliği kazanmıştır.
Kur’an’ın hedeflerinden biri de insanoğlunun gönül gözünü açarak maddî ve mânevî güzellik karşısındaki hassasiyetini, yaratılışında var olan sanat yeteneğini geliştirip bu yeteneğe yön vermektir. Müslüman hassas, içli; güzeli arayan ve görebilen bir ruh yüceliğine ve temizliğine sahip olmalıdır. İslâm medeniyetinin estetik değerlerinden biri olan, “Allah güzeldir, güzeli sever” hadisiyle müslümanların arınmış bir ruh güzelliğine sahip olmalarını, iç temizliğinin de hayatın bütün safhalarına, iş ve sanat hareketleri olarak yansımasını ister.
Güzellikleri görmeyen göz kördür. “(Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı, elbette düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz; lâkin göğüsleri içindeki kalpler kör olur” (el-Hac 22/46). Âyet ve hadislerde medenî yükselişin ancak ilim ve sanatla olabileceğinin öğütlenmesi, müslümanların ilim ve sanat aşkını harekete geçirmiş, onları güzel yazı yazmaya yöneltmiştir.
Yazının insan için önem ve gerekliliğine işaret eden pek çok âyet ve hadis vardır. Allah’ın insanlığa ilk hitabı “Oku” ve “Yaz” emridir. “Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. O keremine nihayet olmayan rabbinin adıyla oku ki O, kalemle yazmayı, bu vasıta ile insana bilmediğini öğretti (Okumamaktan) sakın! Muhakkak ki ilme ihtiyaç hissetmeyen insan azar” (el-Alak 96/1-6).
Bu âyetlerde, yazı öğrenimini Allah’ın kendi nefsine bağladığı, yazmanın ve ilim öğrenmenin insanoğluna verilmiş sayısız nimetlerinden biri olduğu vurgulanmıştır. Yine, “Hokka ile kaleme ve kâtibin satıra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için yâ Muhammed” (el-Kalem 68/1) âyeti ile de yazının önem ve faziletine işaret edilmiştir. Bize kadar ulaşan ve yazı yazmaya teşvik eden hadislerde de, “İlmi yazıyla bağlayınız” (Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 130),
“Çocuğun annesi ve babası üzerinde üç hakkı vardır: Güzel yazmayı, yüzme ve ok atmayı öğretmek ve ona helâl rızık yedirmektir” (Münâvî, Feyzü’l-kadîr, III, 393) buyurularak bilginin unutulmaması ve kaybolmaması için yazıyla bağlanması gerektiği, güzel yazı öğrenmenin gerekliliği, bunun insanın akıl ve his dünyasını zenginleştirerek mutluluk vereceği ifade edilmiştir.
|