Fıkıh kitaplarında kuyu, havuz ve depo sularının sağlık kurallarına uygun olacak şekilde korunması, kirletilmemesi, temiz tutulması, içine bir pislik düştüğünde ise temizlenme yolları üzerinde önemle durulmuştur. Fıkıh âlimleri içine pislik düşmüş olan bir kuyu veya deponun temizlenmesi veya temiz sayılması için bazı ölçüler belirlemişlerdir. Bu ölçülerden biri, kuyu veya depoyu yukarıda anlatılan büyük veya küçük havuz hükmünde kabul edip boşaltılacak su miktarını ve temiz sayılıp sayılmamasını buna göre belirlemektir. Bunun yanında, suyun gerekmedikçe pis sayılmasını ve israf edilmesini önlemek, suyun içine düşen pislikten etkilenmeyecek ölçüde çok olması ve suyu kullananın pislikle temas ihtimalinin çok zayıf olması da hareket noktası olmuştur.
Fıkıh âlimlerinin getirdiği ölçüleri, su kaynaklarının kıt olduğu zamanlarda ve yerlerde kolaylık prensibinden de yararlanarak çözüm tarafı ağır basan görüşler olarak değerlendirmek mümkündür. Nihayetinde onların getirdikleri ölçü ve miktarlar, büyük ölçüde akıl, tecrübe ve devrin imkânlarına göre yapılan bazı deneylere dayalı ictihadî görüşlerden ibarettir. Günümüz şartlarında bu konuda gelişen farklı yöntemlerden yararlanılmalıdır. Buna göre suya dinen pis sayılan veya sağlık açısından zararlı bir maddenin düşmesi durumunda bu depo, kuyu veya havuz sağlığa uygunluk şartlarına uygun olarak, mümkün olduğu kadar boşaltılmalıdır. Ayrıca sağlık biliminden, modern araç-gereçlerden ve uzmanlardan da yararlanılmalıdır.
Fıkıh bilginlerinin suyun temiz ve temizleyici özelliğini belirlerken yaşadıkları dönemin kültürel şartlarını dikkate aldıkları, şahsi tecrübelerinden de yararalandıkları ve dinin ruhsat ve kolaylık hükümlerinden hareket ettikleri bir gerçektir. Günümüzde suyun temizliğe elverişli olması için taşıması gereken nitelikler belirlenirken bilim ve teknolojiden yararlanmak kaçınılmazdır. Bu konuda ideal olan, insanın içine sinmeyen, tiksinti duyduğu ve bundan dolayı içmediği bir su ile maddi ve hükmi temizlik de yapmamasıdır. Ancak su kaynaklarında pek çok sebepten dolayı meydana gelen ufak tefek kirlenmeler bu suyun içilmesine imkân vermeyebilir.
İçilmeyen sular temizlikte de kullanılmaz denilirse bunun ciddi zorluklar doğuracağı da açıktır. Çünkü temizlik şartına bağlı ibadetleri yerine getirmekle yükümlü olanlar, her zaman ve her yerde, içme suyu kalitesinde bir su bulamayabilirler. Bu durumda Kur’ân’da yer alan “Allah size güçlük değil kolaylık diler” (el-Bakara, 2/185) ve hadislerin ifade ettiği “Din kolaylıktır” (Buharî, “İman”, 29) şeklindeki ilkelerden bu konuda da yararlanmak gerekir. İşte fıkıh bilginleri de bu yaklaşımdan hareket ederek suyun temiz ve temizleyici olmasına dair bazı ölçüler belirlemeye çalışmış, bu ölçülere uyan suların da ibadet temizliğinde kullanılabileceğine hükmetmişlerdir.
Şuna da dikkat etmek gerekir ki, sağlığı korumak da dinin genel prensiplerindendir. Bu sebeple fakihler suları sağlığa zararlı olup olmaması bakımından da değerlendirmişlerdir. Bazı fıkıh bilginleri, madeni kaplarda bulunan ve güneşte ısınan su ile, sağlığa zararlı olacağı için abdest almayı mekruh saymışlardır. Fıkıh kitaplarında temiz ve temizleyici suyu tespit için belirlenen ölçüleri, çevre kirliliğinin oluşmadığı yerlerdeki sulara uygulamak mümkündür. Ancak günümüzde sanayi atıklarıyla kirlenip insan sağlığını tehdit eden mikroplu suları sadece bu ölçülerle değerlendirmek doğru olmaz. İnsanlar, şahsi tecrübeleri ile de bir suyun temiz ve temizleyici olup olmadığını veya insan sağlığına zararlı olup olmadığını anlayabilir. Ancak günümüzde kanalizasyonların bulunduğu, özellikle sanayi bölgelerindeki yeraltı ve yer üstü sularının temizlik ve sağlık durumunu belirlerken teknik araç ve gereçlerden, arıtma ve tahlil imkânlarından mutlaka yararlanmak gerekir. Ayrıca konuyla ilgili uzman kişilerin sağlık ve temizlik bakımından yaptıkları açıklamaları, öneri ve uyarıları dikkate almak daha doğru bir yoldur.
|