Unutmak Ne Derin şeydir

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Halime

  • ***Sen kaldırım taşlarını dize dur önüme, ben toprağa basa basa senden uzaklaşıyorum ***
  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: İsk€nd€run
  • 2695
  • +198/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Ve Birgün Bu Dünya Gül Bahçesine Dönecek..
Unutmak Ne Derin şeydir
« : 26 Kasım 2008, 01:05:24 »
[b]unutanlara unutuşlarını bile unutturur.
Unutulmak ne acı şeydir ki, unutulanın unutuluşuna ağlayışını
kimse hatırlamaz.

?Nisyan'dan, yani unutuştan çıkarıldık her birimiz.
Yüzümüz gün yüzüne değeli, tenimiz güneşe erişeli beri unutulmaktan alındık, unutmaktan sakındık. Hatırı sayılır olduk. İsmimizin orada burada anılması bizi memnun etti. Ne var ki, unutmak yaşamak kadar elimizin altında ve unutulmak
ölüm kadar yanıbaşımızda. Ölüm bizi geldiğimiz yere, ?nisyan'a götürüyor tekrar. Ölüm unutuşlara gömüyor yüzümüzü; tenimizi tanıdıklarımıza yabancılaştırıyor. Yaşarken ölümü anmıyoruz o yüzden. Yaşarken ölümle aramıza sahte mesafeler döşüyoruz. Unutulmak korkusu bu... Galiba, en çok, unutulacağımızı unutuyoruz.


Hatırla ki, toprak ayağının altından kayıyor.
Ellerin son bir defa dokunuyor güle ve güne.
Gözlerinin karası son kareyi alıyor ışıktan;
ve karanlığa hazırlanıyorsun.
Gözkapaklarının kapanışı seni bir dağın arkasına götürecek.
Unutmaya ve unutulmaya hazırlanıyorsun.
Varlığın incecik dudaklarda bir çift kuru söze inecek;
o dudaklardan insan sıcağını tadamayacaksın.
Hatıran bir taştan ve hüzün renkli topraktan ibaret olacak. Kahkahalar
seni yalnız bırakacak, mutluluklar seni hesaba katmadan ikmâl edilecek.
Sana arkalarını dönecekler, dönüp yüzüne bakmayacaklar.
Senin kokun uzakların kokusu olacak. Tenin toprağın soğuğunu tadacak.
"Gelecek ölüm; gözleri gözlerin olacak."


Hatırla ki, sarışın kız çocuğunun lüle saçlarına son kez bakıyorsun,
seninkinden uzun ve derin bakışlarına son kez değiyorsun.
Sen bu ânın eşiğinde son nefesin hesabını yapıyorsun;
o yarınların uzayıp giden kanatlarına tutunmuş derin,
taze soluklarla yineliyor varlığını. İllâ da göz göze geliyorsunuz.
Ellerin onun ellerine erişemeyecek; gamzeli yanaklardan
sızıp gelen
tebessüm sana uzak düşecek. Şimdiden,
ölümü bilmeyen oğlunun gözlerinin
seni köşe bucak arayışını görüyorsun.
Havada asılı kalacak "Baba!"
çığlığına şimdi hep bir ağızdan cevap vermek istiyorsun.
Nefesin sesine yetmiyor.


Hatırla ki, yarınki gün seni taze bir toprak yığının altında bulacak.
Bir gün saatinin akrebi, yelkovanı senin uzanamadığın ânlara
doğru dönecek.
Sen olmayacaksın ve kolundaki saat sensiz zamanları
tırmanıyor olacak.
Sulamayı unuttuğun çiçeğin bile senden sonra solacak.
Yüzüne günışığı vurmayacak.
Hayatının ebedî rengini dar ve sessiz bir boşlukta bulacaksın.
Ya küle dönecek ya güle dönüşeceksin.
Yarınsız ve sonsuz bir günün yanağında incecik bir gamze olup
kristalleşeceksin. Yüzün solacak, ellerin hiçbir yere varmayacak,
parmakların hiçbir şey göstermeyecek ve ayaklarının altında
hep boşluk olacak.


Unutma ki, toprak şimdi ayağının altından kayıyor.
Yürüdükçe ince bir hesap çizgisine çekiliyorsun.
Unutma ki, elinle ölüme dokunuyorsun.
Elinle ölümü dokuyorsun. Hatırla ki, gözlerin ölüme bakıyor.
Gözlerin bir cesedi alacakaranlığa taşıyor.
Hatırla o zamanı ki, sen boz topraklar altında derin unutuşlarda
eriyorsun.
En son, kaleminin karanlık izi kalıyor soluk sayfalarda.
Ve sözlerin kırık-dökük hatıralara dönüşüyor, paylaşılıyor,
solgun bir gül gibi dolaşıyor. Hatırla ki,
sen sözleri genç kalbleri taze aşklara taşıyan ölü bir şairsin ya da
masum ve sonsuz bakışlı gözlerin kapı aralarında beklediği bir
babasın. Elinin sıcağı özlenen sevgilisin.
Hatırla ki, seni sımsıcak sarıp kucaklamak isteyenler bir tabutun katı,
soğuk dokunuşuna çarpıyorlar.
Hatırla ki, bir mezar taşında iki rakam arasına çizilmiş eğreti bir çizgiye indirgenmişsin.
Hatırla ki, duvarda soluk siyah beyaz bir fotoğrafta
hüzünlü bir gülüşten ibaretsin,
belki de camekânın tozunu almayı unuttular.
Mezar taşın unutuldu ve hatta mezar taşın da seni unuttu diyelim.
Ve hep başkaları var dışarıda, hep yabancılar geziyor
yıkık mezar taşları arasında. Kimsenin tanıdığı değilsin artık.
Kimsenin ?
ölü'sü de değilsin; tıpkı şimdi olduğu gibi.


Oysa, sen ve son, ne kadar da uzak görünüyordunuz birbirinize.
Unutuş ne kadar çok unutuluyor.


Ey beni herkes unuttuğunda anan Rabbim!
Yüzümü, elimi, gözümü,
bakışımı, dokunuşumu veren Rabbim!
Beni Seni unutanlar arasından çıkar al!
Beni bensiz bıraksan da, Sensiz bırakma!


N'olur Rabbim! Şu biricik ânımı ebedin rüzgârlarına kat ve
beni Sana daim yakın eyle!
Yalnız Seninle kalmakla kalabalıklaştır beni!
Bir secdede biriktir varlığımı!
Beni Sana açılan ellerimde çoğalt!
Beni Sana karşı fakir olmakla zenginleştir!
Kendimi Sende unutayım ve öylece kapansın gözlerim ve
öylece çözülsün ellerim.
Dilim öylece sussun ve tenim öylece çamura katışsın ve
bu mürekkep lekeleri
kısacık vuslatımın hatırası olsun.
Unutulmasın sözlerim;
unutkanlar unutulacaklarını hatırlasınlar diye...


Senai Demirci [/b]