[size=13pt][color=purple][b]Tasavvufun Tarifi
..:: 1 ::..
Tasavvufun, yaşandıkça tadılan ve idrâk edilen bir ilim olması itibâriyle, kelimelerin mahdud imkanları içinde kâmil bir sûrette îzâhı zordur. Bu sebeple Allâh dostları, her kesitinden muhtelif ışıklar yansıyan o tasavvuf kristalinin kendilerine bakan vechesini nazar-ı îtibâra alarak farklı farklı târifler yapmışlardır. Hak dostları ve bu mânevî yolun müntesibleri, istîdâd, iktidar ve kalblerinde zuhûr eden hâl tecellîleri nisbetinde mesâfe kat ederler. Bu sebeple rûhânî âlemdeki sünûhâtın, yâni kalbî ilhamların kendilerindeki tecellîsine göre de tasavvufu farklı farklı telâkkî ederler. Ancak tasavvufu târif etmiş olan bu gibi kimselerin hepsi de, kendi zâviyelerinden haklıdırlar. Bizler, bu gibi târiflere bakarak tasavvufun mâhiyeti hakkında ancak umûmî bir fikir sâhibi olabiliriz. Bu muhtelif târiflerin ortak yönleri itibâriyle tasavvuf; müminlerin iç âlemini düzelterek onları mânen tekâmül ettiren, kulu ahlâk-ı hamîdeye erdirerek Hakk'a yaklaştıran ve bu sûretle de mârifetullâh'a ulaştıran bir ilimdir, diyebiliriz[url=http://www.uyanangenclik.com]...[/url]
Hak dostlarının, nâil oldukları rûhânî tecellîlere göre yaptıkları sayısız tasavvuf târiflerinden birkaçı şöyledir:
1. Tasavvuf Güzel Ahlâk ve Edeptir Güzel ahlâk, îmânı taklîdden kurtararak fikir ve davranışlara istikâmet veren ihsân duygusunu, yâni Cenâb-ı Hakk'ı görüyormuşçasına bir hâlet-i rûhiyeyi kalbde sâbitleyerek, şahsiyetin hâkim ve ayrılmaz bir unsuru hâline getirmek ve bu minvâl üzere yaşamaktır. Ebu'l-Hüseyn en-Nûrî: "Tasavvuf ne şekil, ne de bir ilimdir; o sadece güzel ahlâktan ibarettir. Eğer şekil olsaydı mücâhede ile, ilim olsaydı öğrenmekle tahsîl edilirdi. Bu sebeple sırf şekil ve ilim, maksada ulaştıramaz. Tasavvuf, Hakk'ın ahlâkına bürünmektir." buyurarak, onun ahlâk ile kopmaz bağına işaret etmiştir. Tasavvuf, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in örnek hayâtında ismen telaffuz edilmemiş olsa da, mâhiyeti ve hakîkati itibâriyle mevcuttu. Güzel ahlâktan maksat, -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in ahlâk-ı hamîdesi ile ahlâklanmaktır. Onun ahlâkı, Rabbimiz tarafından Kur'ân-ı Kerîm'de:
[center][size=20pt]وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ[/size][/center]
[size=13pt][color=purple][b]
"Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin" (el-Kalem, 4) buyurularak te'yîd ve tekrîm edilmiştir. Nitekim Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-, kendisine Rasûlullâh'ın ahlâkı sorulduğu zaman: "Onun ahlâkı Kur'ân'dı." (Müslim, Müsâfirîn, 139) buyurmuştur. Kul, Kur'ân ahlâkıyla ahlâklanıp onun ahkâmıyla da istikâmetlendiği takdirde âdetâ canlı bir Kur'ân hâline gelir. Kur'ân-ı Kerîm'i, mânâsını tefekkür ile tilâvet etmek ve ahkâmına tâbî olarak yaşamak, güzel ahlâkın zirve noktasıdır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, peygamber olarak gönderildiğinden itibaren kıyamete kadar bütün zaman ve mekânları tenvîre memur olmuştur. Bu itibarla O'nun en cüz'î ve mahrem teferruatına varıncaya kadar bütün davranışları, sağlam bir rivâyetle bizlere intikal etmiş ve bu intikal, kıyâmete kadar teselsül bereketine mazhar kılınmıştır. Siyer-i Nebî incelendiği zaman görülecektir ki, insanlığın kemâli ve güzel ahlâkın zirvesi, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'dir. Zîrâ O: "Ben başka bir maksatla değil, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." (İmâm Mâlik, Muvattâ, Hüsnü'l-hulk, 8) buyurarak vazîfesini târif etmiş ve bütün insanlık âlemine "üsve-i hasene", yâni mükemmel bir ahlâk nümûnesi olmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm'de ahlâk-ı Muhammedî şöyle ifâde edilir: "Andolsun ki, sizin için; Allâh'a ve âhiret gününe kavuşacağını uman ve Allâh'ı çok zikreden (mümin)'ler için Rasûlullâh'ta en mükemmel bir örnek (üsve-i hasene) vardır." (el-Ahzâb, 21) Yüce Rabbimiz, bir ikrâm olarak, güzel ahlâkı Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'den itibaren veresetü'l-enbiyâ 1 vâsıtası ile kesintisiz olarak kıyamete kadar devam ettirecektir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: "Müminlerin îmân cihetinden en mükemmeli, ahlâken en güzel olanıdır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 250) şeklindeki beyânlarıyla, ahlâkın, îmânın meyvesi ve kemâlinin alâmeti olduğuna işaret buyurmuşlardır. Allâh dostları da, işte bu Muhammedî ahlâk ile ahlâklanan mâneviyât rehberleridir. Ebû Muhammed Cerîrî: "Tasavvuf, güzel ahlâkı benimsemek ve kötü ahlâktan sıyrılmaktır." derken yine bu hakîkate işaret etmiştir. Kalbi, güzel ahlâk ile tezyîn edip kötü ahlâktan sakındırmak, ebedî saâdet ve selâmet için mecbûrî olduğu kadar meşakkatli de bir iştir. Nitekim ilk mutasavvıflardan Ebû Hâşim Sûfî: "Kalbde yer etmiş bir kibri kazımak, dağları iğne ile kazmaktan daha zordur." buyurmuştur. Ebû Bekir el-Kettânî ise: "Tasavvuf ahlâktır. Ahlâk itibâriyle senden üstün olan, safâ, yâni mânevî temizlik bakımından da üstündür." der. İnsanlık tarihi, peygamberlerin eşsiz güzellikteki nice ahlâkî davranış tezâhürleriyle doludur. Bunun en güzel misâllerinden birisi şüphesiz Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm-'dır. O, âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere kendisine açık bir şekilde zulmetmiş olan kardeşlerine: "... Bugün size başa kakma ve ayıplama yoktur, Allâh sizi affetsin! O merhametlilerin en merhametlisidir." (Yûsuf, 92) diyerek, affedebilmenin kâbına varılmaz bir misâlini sergilemiştir.
_________________[/b][/color][/size]
|