Sorular ve Cevaplar => Edebiyat ve Hobi => Bilgi Bankası => Yazarlarımız => Konuyu başlatan: D®agon - 23 Aralık 2009, 19:59:30

Başlık: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 19:59:30
Seven, sevdiğinin yolunda olur

İnsanın, inanmak, sevmek, korkmak, kalbindedir.
İtikad eden, yani iman eden ve kafir olan, kalbdir.
Kalbi temiz olan, İslamiyet’e uyar, kötü olan ise İslamiyet’ten uzaklaşır.
Güzel, iyi ahlakın ve kötü huyların yeri kalbdir. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir ki, buna gönül denir. Bedendeki bütün organlar, kalbin emrindedir.

Bir kimseyi sevmek için, onun yolunda olmak, onun sevdiklerini sevmek lazımdır. Bu sebeple her müminin, Resulullah efendimizi çok sevmesi lazımdır. Onu çok seven, Onu çok anar, çok söyler, çok över. Hadis-i şerifte; (Bir şeyi çok seven, onu çok anar) buyuruldu.

Resulullah efendimizi çok sevmek lazım olduğunu bütün İslam alimleri uzun yazmışlar, bildirmişlerdir. Hadis-i şerifte; (Bir kimse, beni çocuğundan ve babasından ve herkesten daha çok sevmedikçe, iman etmiş olmaz) buyuruldu. Yani imanı olgun olmaz.
Allahü teâlâyı sevenin, Onun Resulünü de sevmesi vacibdir ve salih kulları da sevmesi lazımdır.

İslam ilimleri ve İslam alimleri ile alay etmek küfür olur.
İslam alimine söven, kötüleyenin imanı gider.
Fısk ve bid’at sebebi ile sevmemek, lazım olur ise de,
dünya işleri sebebi ile sevmemek, günah olur.
Salihleri sevmemek de böyledir.
Hadis-i şerifte; (Üç şey imanın lezzetini artırır:
Allahü teâlâyı ve Resulünü her şeyden çok sevmek,
kendisini sevmeyen Müslümanı Allah rızası için sevmek,
Allahü teâlânın düşmanlarını sevmemek) buyuruldu.

İbadeti çok olan mümin, ibadeti az olandan daha çok sevilir.
İsyanı daha çok olan, küfrü ve fuhşu yayan kâfirleri daha çok sevmemek lazımdır.
Hadis-i şerifte; (Allahü teâlânın bazı kulları vardır. Bunlar, Peygamber değildir. Peygamberler ve şehitler, kıyamet günü bunlara imrenirler. Bunlar, birbirini tanımayan, uzak yerlerde yaşayan, Allah için birbirini seven müminlerdir) buyuruldu.

Allah için düşmanlık edilmesi lazım gelenlerin başında, insanın kendi nefsi gelir. Sevmek demek, onların yolunda bulunmak demektir. İmanın alameti de, “Hubb-i fillah ve buğd-i fillah”tır.
Peygamber efendimiz; (İbadetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillah ve buğd-i fillahtır) buyurmuştur.

Allahü teâlâ, dinleri, Peygamberleri, kalbi temizlemek için göndermiştir. Kalbi temiz olan, herkese iyilik eder, dünyada, rahat, huzur içinde yaşar ve ahirette de, sonsuz saadete kavuşur.
Ehl-i sünnet alimlerinin kitaplarını okuyup, öğrenip de, öğretmeye çalışan ana, baba, evladı için büyük nimettir. Böyle olan kitap, dergi, gazete, radyo ve televizyonlar da, bütün millet için büyük bir nimettir. Etiketi ne olursa olsun,
Ehl-i sünnet alimlerinin kitaplarını okumamış,
okusa da anlayamamış olan bir kimsenin, İslamiyet hakkındaki sözleri, yazıları, kıymetsizdir.

İnsan, dinine ve emanetine güvendiği salih kimselerle arkadaşlık etmelidir.
Yahudiler ve Hıristiyanlar, Peygamberlerini sevdiklerini söylüyorlar ise de, onların yolunda olmadıkları için, ahirette Peygamberlerinin yanında olmayacaklardır.
Yüksek ruhlar, sevdikleri ruhları yukarı çekerler.
Alçak ruhlar da, aşağı çeker. İnsan, öldükten sonra, ruhunun nereye gideceğini, dünyada sevdiklerinin halinden anlamalıdır.

Netice olarak insan, bir başkasını, tabiatı gereği, akıl icabı yahut kendisine yaptığı iyilikler sebebiyle veya Allahü teâlânın rızası için sever.
Seven, sevdiğinin yolunda bulunmazsa, sevgisi sahih olmaz.
Sevmenin en kuvvetli alameti, sevdiğinin sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemektir.
Dünyada birbirini seven kimselerin ruhları birbirlerini cezbettiği gibi, kıyamette de birbirlerini cezbederler. İnkâr edenleri seven, onlarla birlikte Cehenneme gider.
Peygamber efendimizin buyurduğu gibi:
(İnsan, dünyada kimi seviyorsa, ahirette onun yanında olacaktır.)

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:04:31
kurtulmak için ihtiyacımız olan herşey islam dininde mevcud...

Günümüzde insanların çoğu din ahlakından uzak bir yaşam sürmektedirler.
Bazı insanlar dine bir ön yargıyla baktıkları için de, din ahlakını yaşamaktan korkmaktadırlar.
Dindar insan denince pek çok insanın aklına yobaz, insanlarla olan diyaloglarından,
sanattan, estetikten, sosyal hayattan elini ayağını çekmiş insanlar gelir.
Hatta din ahlakını yaşamaya başlayan insanların tüm güzelliklerden mahrum olacakları gibi bir inanış da oldukça yaygındır.İnsanların birçoğu günlük hayatın koşuşturmalarıyla Kuran ahlakının aynı anda yaşanamayacağına inandırmıştır kendini. Bazı insanlar ise din ahlakını yaşlandıklarında yaşayacaklarını düşünerek, yapmaları gerekenleri ertelerler. Bunun en önemli sebebi insanların çoğunluğunun da kendileri gibi düşünüyor olmasıdır.

Aslında insanların böyle yanlış düşünmelerinin temelinde Kuran’ı tam olarak bilmemeleri ve gerçek dinle hurafeleri karıştırmaları yatmaktadır. Allah insanları din fıtratına göre yaratmıştır. İnsanları yaratan da dini yaratan da Allah’tır. İnsan dünyada tam anlamıyla din ahlakını yaşar ve uygularsa tam bir huzur içinde yaşamış olur. Kuran’da insanların din ahlakını kolaylıkla uygulayabilecekleri şu ayetle bildirilmektedir:
 
"…O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dininde olduğu gibi." (Hac Suresi, 8)
 
Kuran ahlakını yaşamak son derece kolaydır çünkü dinin özünde güzel ahlaklı olmak vardır.
Güzel ahlak, dürüstlük, samimiyet, şefkat, merhamet ve güzel söz de insanların en çok hoşlandıkları şeylerdir. İnsanların güzel ahlak göstermesi ancak vicdanlarını dinleyerek olur.
Vicdanlarını dinlemeyen insanlar ise sadakatsiz, vicdansız, samimiyetsiz, yalancı ve ikiyüzlü insanlardır.Din ahlakını yaşamak insanı sosyal hayattan, güzellikten, sanattan ve estetikten alıkoymaz, aksine insana daha çok zevk verir.
Vicdanları mutmain olan müminler, vicdanlarında hiçbir sıkıntı hissetmemenin rahatlığıyla hoşsohbet, neşeli ve dışadönük insanlar olurlar.
Her şeyin gerçek sahibinin Allah olduğunun bilinciyle davrandıklarından, sahip olduklarını kaybetme konusunda endişeye ve tevekkülsüzlüğe kapılmazlar. Bu da, onların nimetlerden daha fazla zevk almalarını sağlar.Bildiğiniz gibi ben acizane gülay kardeşiniz hristiyan dinden islama geldim..
memleketim almanyada yaşadiğim 16 yaşima kadar,şu anda bir çok müslüman genç şahip olmak istediği herşeyim vardı..
Ama bir şeyler eksikti ki,istediğim,arzuladiğim huzur bir türlü hissetmedim..
islama geldiğim zaman,Allah c.c. ve Onun Rasulüne sevgisi öyle derinden duydum ki yüreğime,bir anda arzuladiği  tüm güzellikler kavuşan kişi duyduğu mutlukuk ve huzur hissettim..
her şeyi bu Hak din islama mevcud..

kaldiki,ahlak,medeniyet,gibi güzel vasiflar batı alemi bizim sanlı ecdadımızden almiş..
Ne yazık ama yaşadiğimiz zamanda müslümanlar batı sapıklık peşindeler..
 Bediüzzaman Said Nursi de Şualar isimli eserinde insanların kolay ve güzel bir yaşama ancak samimi olarak din ahlakını yaşadıklarında kavuşabileceklerini şu sözlerle dile getirmektedir:

“İman ve tevhid yolu, gayet kısa ve doğru ve müstakim ve kolaydır. Ve küfür ve inkâr yolları gayet uzun ve müşkilâtlı ve tehlikelidir. Demek bu istikametli ve hikmetli ve herşeyde en kısa ve kolay yolda sevkedilen bu kâinatta, elbette şirk ve küfrün hakikatları olamaz ve îman ve tevhidin hakikatları, bu kâinata güneş gibi lâzım ve vâcibdir.Hem ahlâk-ı insaniyede en rahat, en faydalı, en kısa, en selâmetli yol ise sırat-ı müstakimde, istikamettedir.”
(Şualar Sf.490)

Selam ve dua...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:20:31
Duada samimi ve ısrarlı olmalıdır

Rasulüllah (s.a.v.) Efendimizin belirttiği gibi yüce Rabbimiz öyle zengindir ki,Kendisinden
istedikçe hoşnut olur..
Kendisinden istemeyene kızar,kapısını çalmayana gazap eder..
Onun c.c. kapısı herkese açıktır..
Bütün kullara her istediklerini verse,hazinesinden hiç bir şey eksilmez..
O,c.c.affedilmek isteyeni affeder,hidayet isteyeni hidayete ulaştırır,sıhhat ve afiyet
isteyeni rahatlığa kavuşturur,rızık isteyeni genişliğe çıkarır,ateşten korunmak isteyeni
cehennemden uzaklaştırır...
 
Sevgi ve rızasını isteyeni Rahmetinle destekler,cennet yoluna sevkeder.(Buhari,Müslim)
kısaca Kendisinden isteyeni seven,her istenene gücü yeten yüce Rabbbimiz'den bir şeyi
isterken devamlı ümitli ve tevazu içinde olmalıyız..
"bir kere istedim verilmedi" demek yanlıştır..Allahu Teala'dan bir şeyi istemek kendi
başinda bir ibadettir..
her ibadete en azından on sevap verilir..
 
Rasulüllah s.a.v. buyuruyor ki:
"insan,"ben Allah'tan istedim de bana isteğim verilmedi "demediği  ve istemeye devam ettiği müddetçe,istediğini kendisine verilir"(Müslim)
dua ederken,kul kimden ne istediğini bilmelidir..yani dil ucuyla değil,kalbin içiyle
dua etmelidir..
çünkü kalp ile yüce Allah arasında gafletten başka bir perde yoktur..
Efendimiz s.a.v in şu müjdesi duaya sarılmak için yeterlidir..
 
"Allahu Teala ,yeryüzünde dua eden hiç bir müslümanın istediğini boş çevirmez,muhakkak
bir karşılık verir..ya kulun istediği şeyi verir,ya onun yerine kendisinden bir kötülük kaldırır,
ya da isteğinin karşılığını ahirete saklar" (Tirmizi)
 
Demek ki,kul Rabbinden bir şeyi ister,Rabbi onu dinler,ancak verilecek şeyi O c.c. tercih eder..
bu ,hastanın durumuna benzer...
hasta dokdoruna rıca eder,ondan şifa bulacağını umduğu bir şeyi ister...
fakat dokdor bazen hastanın arzu ettiğini değil,baska bir ilaç verir..
çünkü,hastanın şifa sebebi o ilaç da...
yani,"Rabbim! " diye yakaran  hiç bir kul eli boş dönmez...
ayrıca mü'min ,sadece ihtiyaç ve sıkıntı anında Rabbine yönelmez..
aksine,genişlik ve rahatlık içinde bulunduğu zamanlarda da duayı ihmal etmez ki,
darlık ve sıkıntı zamanlarında yüce Allah onunla birlikte olsun..
 
Rasulüllah s.a.v. Efendimizin bu konudaki tavsiyesi açıktır..
"kim sıkıntı ve güçlük içinde bulunduğu zamanlarda duasının kabul olunmasını isterse,
bolluk ve mutluluk  zamanlarında çok dua etsin."
(Tirmizi,Ahmed,b,Hanbel)

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:38:31
Müminin süsü, edebi ve takvasıdır.

Dünyada ve ahirette geçerli tek süs , asıl şeref ve yok olmayan servet bunlardır.
 Allah katında zengininde fakirinde değeri edebi kadardır.
 Yüce Allah kimsenin yüzüne, süsüne, malına, nesebine, milletine bakıpta değer vermez.
O sadece kalplere ve ihlasla yapılan salih amellere nazar eder, kıymet verir. İnsan mal ile harama düştüğü gibi sıhhatle de azıp haddi aşabilir.
Çünkü insanı azdıran şeylerin başında mal ve sıhhat gelir. İnsan aslında hayvanlara bile muhtaç yaratılmıştır.
Malına ve sıhhatine bakıp kendini kimseye muhtaç hissetmezse, bu durum çok defa onun nefsini azdırır.,
kalbini nimeti verenden gaflete düşürür.
Bu da onun için gizli bir imtihan ve tuzak olur.
 Çünkü gaflet onu isyana , isyan ise ateşe sevk eder "Allah Korusun" insan gülerek ateşe gider.
Bu halden "Allah'a sığınırız".
Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurur ki ;
"İki nimet vardır ki , insanların çoğu onlarda aldanır. Bunlar : Sağlık ve Boş Zamandır.

Terbiye olmayan nefis , sürekli kötü işleri ister, onları tatlı bulur, lazım zanneder.
Halbuki bütün kötülükleri bir tuzlu denize benzer. Denizin görünüşü temizdir, seyri güzeldir, fakat suyu içenin içini yakar, susuzluğunu artırır. Alimin biri derki ;
Bir günahı Allah için terk etmek kadar kalbe huzur veren birşey yoktur. Haramlardan kaçmak en büyük ibadettir. Sıhhat ve afiyetin birinci şartı mikroptan korunmaktır.
Kalbin sıhhati ve huzuru için gereken ilk şey onun tadını bozan nurunu karartan günahları terk etmektir.
 
 Allah için terk edilen her günahın yerine kalbe manevi bir tat verilir, öyle ki mümin onun zevkini ta ruhunda hisseder. Kalbin yüce Allah'ı tanıması ve sevmesi farzdır. Günahlar bu sevgiye mani olduğu için terk edilemesi emredilmiştir.
Ayrıca her günahın insan, namus ve şerefini zede
leyen yönleri de vardır.
Bütün peygamberler (a.s.) kulları hevadan kurtarıp yüce Mevla 'ya kulluk yapmaları için gönderilmiştir.
Bütün Allah dostları, nefislerinin kötü arzularına karşı durabildikleri için veli olmuşlardır ve ebedi saadete kavuşmuşlardır.
 
Haramda huzur yoktur, helaller keyfe kâfidir. Emniyet, edeptedir. Edebi huzur Yüce Allah iledir.
Allah Teala buyurur ki;

" Kim rabbinin makamından korkarak nefsini kötü arzularından alıkoyarsa, onun varacağı yer cennettir."


Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:41:49
Mümin, mümine şifadır...

Onun için, hastanın en büyük ihtiyacı bir mümini görmektir. Mümin, mümin için rahmettir..

* Bir mümin bir din kardeşini gördüğü zaman, bakışımdan, hareketimden incinmesin diye titremesi lazım. Münafıklar, birbirinin arkasından gıybet yaparlar. Müminler ise, birbirinin arkasından dua ederler. Gıybet kul hakkıdır. Fiilen helalleşmek gerekir. Evladıyla helalleşse, yine olmaz. Bizzat kendisiyle helalleşecek.

* Mümin demek, önce sen, sonra ben demektir.

* Dünyada en zor şey vermektir. Vermeye alışmalıdır, çünkü bir gün en kıymetli şeyinizi, yani canınızı vereceksiniz. Vermeye alışmayan, canını zor verir.

Hucurat 10. şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah tan sakının ki size acısın..

Buhari nin rivayetine göre Rasulullah Efendimiz sahabeden üç konuda biat almıştır. Birincisi namaz kılmak, ikincisi zekat vermek, üçüncüsü de müslüman kardeşleri hakkında hayır düşünmek, hayır dilemektir..

Bir müslümanın müslümanlara karşı canı, malı ve ırzı haramdır buyurur. Aynı hadisin baş tarafında da Rasulullah Efendimiz şöyle buyurur:

müslüman müslümanın kardeşidir. müslüman, asla kardeşine zulmetmez, onu kendi başına terk etmez, onu zelil etmez. Bir müslümanın bir müslüman kardeşini hakir görmesi kadar büyük bir kötülük yoktur.

Müminler kardeştirler. öyleyse ey müslümanlar, dargın olan kardeşlerinizin arasını bulun. Kardeşlerinizin arasını ıslah edin. Kardeşler olun ve hayat ınızı Allah için yaşayın. Kardeşliğinizde, ilişkilerinizde egemen güç sadece Allah olsun. Allah ın koruması altına girin. Umulur ki, Allah ın rahmetine ulaşır, nimetleriyle nimetlenirsiniz.

Müslümanlar kardeştirler.
Tasada, sevinçte, varlıkta, yoklukta, her zaman ve her ortamda bir müslüman diğer müslüman kardeşleriyle beraber olacaktır. Onlara asla zulmetmeyecek, düşmanlık düşünmeyecek. müslüman kardeşlerinin malını, canını, ırzını, namusunu kendi malı, canı, kendi namusu bilecek. müslüman kardeşlerine fedakar davranacak.
 Kendisi aç kalacak ama kardeşlerine yedirecek. Kendisi giymeyecek, kardeşlerine giydirecek.
Yardıma muhtaç olduğunda yardım edecek. Tıpkı bir vücudun azaları gibi birbirleriyle bir dayanışma içinde olacaklar.

Nasıl ki vücudun azalarından birine bir diken battığında tüm vücut o acıyı hissediyorsa, yeryüzünün neresinde olursa olsun herhangi bir müslümanın ayağına batan dikenin acısını tüm müslümanlar hissetmeli ve kardeşlerinin dertleriyle dertlenmelidirler.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:43:50
"Sizin altınızda olana bakın, sizden üstün olana bakmayın.

Allah’ın nimetlerini küçümsememeniz için, böylesi daha uygundur. "
Bizleri dünyasal sıkıntılara sokan en önemli konuların başında, hep kendimizde olmayanı istemek geliyor.
 
Daha iyiye gitmek elbette bir Müslüman’ın hakkıdır ancak, imkanlar kısıtlıysa ve bunu hırs haline getirmişsek, işte o zaman ahirette bizi yakacak olan odunu dünyadan götürüyoruz demektir.
İşde bu yüzden; Allah’ın verdiği nimetlere şükrederek, daha iyi olanların seviyesine gelebilmek için hırslanmak yerine, daha zor durumda olanlar için gayret göstermek daha uygundur.

Allah’ın insanlar üzerinde sonsuz nimetleri vardır.
Ancak bunların bir kısmını ele alacak olursak; Kur’an-ı Kerim, Akıl, sağlık ve bizlere tanıdığı daha pek çok maddi ve manevi imkanlardır diyebiliriz.

Şurada kısaca ele aldığımız üç,beş nimeti bile düşünecek olursak, hiçbiri küçümsenecek gibi olmadığını göreceksiniz. Bunlar bizim için çok önemli unsurlardır.
Ve biz yalnızca burada ele aldığımız bu nimetlerin bile şükrünü eda edemiyoruz.
Her nefeste “Şükür” desek bunu bile ödeyemiyoruz.

O halde düşünmemiz gereken; başkalarında olan maddi özellikler bizde yoksa, bunları kendimize üzüntü kaynağı yapmaktansa, elimizde olanların şükrünü eda edebilmenin yollarını aramalıyız.

Her şey sırf bununla da bitmiyor;
 elimizde olan her türlü dünyasal nimetleri mutlaka bizdeki kadar bile olamayan kimselerle paylaşmak zorundayız.
 Bu bizim hem insanlık, hem dini hem de vicdani borcumuzdur.

Selam ve dua ile

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:46:28
Duyguların sıcak dili ve dışa yansımasının adı: Gözyaşı

Gözyaşlarından daha samimi,daha içten,daha inandırıcı,daha berrak,daha olgun lisan var mıdır acaba? Öyle lisan ki, kelimesiz ve cümlesiz,fakat deruni manalı,pratik,sahibinin meramını en kestirme yoldan anlatan... Gözlerin hakikatleri, hakikati duyguları ve öz niyeti dilden lisandan daha net ifade ettikleri şüphesiz bir vakıadır. Edebiyata,şiirlere çok sık konu olmuş gözyaşları bizatihi şiirlerin en güzelidir.

Gözyaşları mecazi aşkın olduğu kadar ilahi ve imani aşkın en az çizemidir...Gözyaşları arzuların,özlemlerin,hareketlerin en azizini,en sıcağını ve hislerin en ateşlisini yansıtırlar....

Gözyaşları,muhabbetin,şefkatin,acının,merhametin,gurbetin,hasretin,yakarışın ve yalvarışın en veciz tezahürüdür. Duyguların sıcak dili ve dışa yansımasının adı: “Gözyaşı”

Öte yandan kalblerden merhametin,yalvarışın,dile getirilişin en müessir,en veciz şekli olan gözyaşlarının karşısında hissiz,duygusuz,cevapsız kalabilecek kişi bir merhamet sahibi olmasa gerek. Hele hele merhametlilerin en yücesi ve onun yaratıcısı olan ErhamürRahimiyn olan Allah, gözyaşları içinde yalvaran kulları karşısında duaları müstecap kılmaz da na yapar?..

İbni Abbas: “subhanellezi’nin secde ayetini okuduğunuz zaman ağlamadan secde etmeyin. Gözünüz ağlamıyorsa,buna üzülerek kalbiniz ağlasın” buyurmuştur.

Bu ağlayış bir rahatlama, bir teselli, Allahın merhametinin delilidir.
Rasuli ekrem (s.a.v)bir hadisi şerifinde:
“Kur’an-ı Kerim hüzün ile inmiştir. Onu okurken kusurlarınıza ve
ilerideki tehlikelere karşı üzüntünüzü gösteriniz."
(Ebu Yala,İbn-i Ömer’den...)

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:47:22
sevmek, sevilmek...

Sevmek, sevilmek… dünyadaki en güzel duygulardır bunlar belki de. Hangimiz doyasıya sevmek, sevilmek istemeyiz ki? Hayatı anlamlı kılan kavramlar, bunlar bence.

Sevmek, sevgi gibi duygulardan bi haber olduğumuz bir dünya yaşadığımızı düşünsenize… ne kadar boğucu, çekilmez olurdu. Hep acı hep acı… belki de sevmek kavramını bilmeseydik, bunlar bize böyle gelmeyebilirdi, ya şimdi?

Birisine olan sevgimizi bazen güzel bir çift sözle, bazen küçük bir hediyeyle dile getiririz. Bazılarımız için ne kadar da zordur “seni seviyorum” demek. Aslında ben anlamıyorum böyle insanları. Niye zor gelir, duygularını dışa vurmak.
Belki de duygularımızı ifade etmekle içimiz rahatlar.

Sevmek kadar sevilmek de önemli bence. Her ne kadar ben karşılıksız severim desek de, aslında içimizden geçen onun da bizi sevmesidir. Karşılıksız sevmek bunu anlıyorumda, “ben karşılık beklemeden severim” derler ya işte bunu anlamıyorum.
Sevildiğini duymak güzel bir duygu olsa gerek. Bunu herkesten duymak… sadece karşı cinsten değil yani.

İnşAllah tüm ömrümüz boyunca, hep sevilen saygı duyulan, değer verilen insanlardan oluruz. Ama tabi ki bizde sevmeli, ve onlara değer vermeliyiz…

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:49:02
Hayat her zaman mükemmeli sunmaz insana...

merhaba..
Hayat her zaman mükemmeli sunmaz insana...
Bazen kurşundan ağır bir efkar balyası gibi çöküverir omuzlarımıza..

Böylesi durumlarda yapılacak en iyi şey, fırtınaya tutulmuş
bir sandalın güvenli bir liman araması gibi, sığınacak dost bir yürek
aramaktır..

Vurgun yemiş bir yüreği, dost bir yürekten gayrı kim kabul eder, kim
saklayabilir ki...

Her şeye rağmen hayatı anlamlı kılan dostlarımızdır..
Pazarlıksız, umarsız, kuralsız, sınırsız paylaşımlar için..
 Hayata şiir tadında tutunan dost yüreklere...

Sıcak samimi bir merhaba!..

*****
Yaşamak için yarını bekleme, al yaşamı kollarının arasına ve sımsıkı sarıl
yaşamdan yalnızca almak yerine ona bir şeyler ver.

Kısacası bütünüyle
"İnsan" ol. Unutma ! yaşam dokuması henüz tamamlanmamış, olağanüstü
güzellikte bir duvar halısıdır ve sana ait olan boşluğu yalnız sen
doldurabilirsin.

 Kimseyi kırmamak ve üzmemek şartıyla istediğin her şeyi
dene .

Bir gün sonsuzluğun bulutlarına oturduğunda ne aklın kalsın ne de
kırık bir yürek ..

Tüm yaşantınızda gerçek dostluk ve sevgiye ulaşabilmeniz temennilerimle ..
 
" Ey dost ! ne yaprağın kurusun ne gülün solsun,her tuttuğun altın
olsun,avuçların Sema da ,dudakların duada,dileklerin kabul olsun.. "

"Fedakar olan insan gönülde sevendir..Yürekli olan insan kendini
bilendir..Umutlu olan insan,yaşamı sevendir.."

"Ey dost ! görmeye çalış ki,bütün pişliğine ve kalleşliğine rağmen dünya
yine güzeldir..."

"zortur dağlarda kardelen olmak,zordur toprağı çatlatıp güne kavuşmak,zordur
sevdayı yıllarca yürekte şaklamak,ama gerçekten zordur sizin gibi Allah için
seven dostlar bulmak..."

"Birbir fenalığin kol gezdiği su kirlemiş dünyada ,her zaman temiz
kalabilmiş bir şey varsa o da GERÇEK sevgidir.."

"Güzel düşünen güzel görür...Güzel gören güzel düşünür.. Dost hem güzel
görür,hem güzel düşünür.."

"Birbirlerini Allah ( c.c.)için sevenler ,Mahser gününde Arsın gölgesi
aıtındandır.." H.Şerif..

""Ey dost!
"Rabbi razi olacağı kul,Gül kokulu Peygamberimiz (sallallhu aleyhı ve sellem) in sahip çıkacağı Ümmed
olasınız..AMİN.."

"Ey dost !
Yüksel ve karlı tepelerden Cenneti seyreterken gördüğün
güzellikler karsışında iç çekip "keske "deme...çünkü,eğer yüreğin Allah!
diyorsa ,gördüğün güzellikler senin yüreğinde var..."

"Ey gönül ! Son Beratın defter-A'Mal olsun...Bu Aleme her işin yalnızca
helal olsun..İltica edip Hakka acz ile kulluk eyle..Arz-u Sema ebedi
parlayan Hilal olsun ! "

Tüm güzellikler sizin olsun dostlar

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:52:47
Hazret Ali (r.a)hurma bahçesinde aksama kadar çalışmış,aksam da devenin
üzerine bir çuval hurma yükleyerek evinin yolunu tutmuştu...
Devenin yuları yardımcısı Kamber'ın elinde ,kendisi de önde gidiyordu...
Medine'ın içine girdiklerinde yolun kenarından bir ses geldi...Yoksulun biri
elini açmış sızlaniyordu...

-Ne olur Allah rızası için..diyordu..

işte bu sırada sesi duyan Hazret Ali,ile arkadan deveyi getiren Kamber
arasında şu konuşma geçiyor..
Hazret Ali soruyor...
-Kanber ne istiyor bu adam ?
-Hurna istiyor Efendim,
-Ver öyleyse !
-Hurma çuvalda Efendim !
-Çuvalda ver öyleyse !
-Çuval'da devenin üzerine !
--Deveyle ver öyleyse !
Emri yerine getiren Kamber der ki..
-Devenin ipi de benim elimde demekten korktum,çünkü,beni de deveyle birlikte
yoksula vermekte tereddüt etmeyebilirdi....

Evet sevgili dostlar,iyilik yapmak hayata anlam kazandırır..iyilik öyle bir
dildir ki,hem dilsizler konuşabilir
onunla,hemde sağırlar işitir onu....
Bu fani dünyada çoğu şeyın farkında varmadan yaşiyoruz..
Sokakta bir an evvel sıcacık evimiz varmak için telaşla ilerlerken hayattan
ümidini yitirmiş birisi geçiverir yanımızda...
Alaca karanlıkta pazar artıklarını toplayan yoksulları görüyoruz...
Çop bidonu karıştıran adamın parmakları soğuktan donmuş,yırtık pabucun
içinde parmakları sırısıklam....
Sırtına bir boya kutusu ile yaşam savası veren minik bir çocuk görürüz...
Evinde bir parça ekmek götürebilmek için köselerde mendil,çorap satmaya
uğrasan insanlar....
Çoğumuz sıcacık evimiz,soframızda çeşit-çeşit yemekler varken,komsumuzun
soba yanmiyor..dolabı boş...
Evet dostlar,iyilik yapmayı uzakta aramayalım..
Rabbimiz "Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi,sende iyilik yap "buyuruyor
(Kasas,76-77 ayet.)

Hayat bir iyilik yarıştır ve sevmek...
Sevmek ise boş sözle olmaz..Sevmek ingilenmektir,paylaşmaktir...
Yapacağımız iyilik bazen küçük olabilir,fakat hiç bir iyilik küçümsememek
lazim..
iyilikte küçük-büyük ayrılmaz...
Cennet bir süprizler diyarıdır..Bizi hangi amelimiz kurtaracağını belli
değildir..oda bir süprizdir..
Bazen dudağımızda beliren bir tebessüm goncası,karsımızda bütün ümitleri
hazanla sarsilmiş birisine öyle bir inşirah baharı yaşatır ki,onun karşılığı
biz,Ahirette Cennet bahçeleri olarak görürüz...

"siz sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe ulaşamazsınız.
Her ne harcarsanız,şüphesiz Allah biliyor..."
(AL-İ İMRAN.92)

Allah'a emanet olun...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:57:39
insan yalız hisseder kendini.
Oysa istediği her şey vardır yanında.
Ama bir şeylerin yine de eksik olduğunu hisseder.
Ben de bazen ayak uyduramıyorum bu dünyaya.
Ya da bu dünya bana ayak uyduramıyor.
Belki de istediğim dünyanın bana ayak uydurmasıdır.
Kim bilir?...
Ama bir şeyi çok özlüyorum: İnsanlığı, hoşgörüyü, tevazuu.
İşte bu dünyada çok az rastladığım değerler.

İnsanlarımız, dağa, taşa ve diğer
varlıklara insandan daha çok önem veriyor. Oysaki insan ilk planda
gelmeli. İnsan ilk sırayı almalı ki, öteki varlıkların da insansız bu
dünyada önem taşımayacakları anlaşılsın. İnsana değer vermeyen kişinin,
öteki varlıklara değer vermesi geçicidir.
 Çünkü Allah insanları öteki
varlıklardan kesin çizgilerle ayırt etmiştir. İnsanın özellikleri öteki
varlıklardan daha belirgindir.
Örneğin, Yüce Yaratıcı, bizleri iradeli,
düşünceli kararlı, konuşan, okuyan, gülen ağlayan özelliklere lâyık
görmüştür.
Ama bunun yanı sıra özellikle bir akıl vermiştir. Aklın yanı
sıra bir de irade vermiştir. İradeyi kullanma yetkisini de, yine
insanın kendisine vermiştir. Ama bunu kullanmasını da bilmek gerekir.

Tıpkı ehliyeti olup da, araç kullanmayı bilmeyen bir kimsenin ehliyetinin
hiçbir işe yaramaması gibi, iradenin de hiçbir işe yaramaması aynı
kefeye konabilir.
 Adam kâğıt üzerinde mimardır, ama basit bir köprü
projesini de çizemez.
Kişinin kafa kâğıdında her şeyi bildiği
yazılıdır. Fakat hiçbir şeyin hakkından gelemez.

Günümüzde birçok insan, kulaktan dolma bilgilerle bir yere gitmeye çalışıyor.
Ama yine de yarı yolda kalıyor. İnsan varmak istediği noktayı çok iyi hesap etmelidir.
Hesabını iyi yapamayan, yolda çok engellerle karşılaşır.
Yarı yolda yok olur.
Tıpkı çölde ilerleyen ırmağın çölü geçemeden
kaybolması gibi.

“Dilin en iyi müşterisi kulaktır.” diye
bir söz vardır, halk arasında. Kimin söylediğini bilmiyorum, ama hoşuma
giden sözlerden bir tanesidir.
Gerçekten, dil her şeyi söyler. İyi de
söyler, kötü de.
Ama bakalım müşteri kötüyü alır mı? Elbette almaz.
Müşteri yalnızca iyiyi alır. Ancak kötü müşteri kötüyü alır, o da işine
gelirse. Zaten kötü, kötüdür.

Hoşgörü ise bambaşka bir
şeydir. Bir hammaddenin, fabrikadan, değerli bir madde olarak ortaya
çıkması gibidir. Bir taşın hiçbir değeri yokken, fabrikadan yararlı
madde olan çimento gibi çıkmasıdır.
Hoşgörü de böyledir. İnsana her
türlü kötü maddeler atılabilir. İnsan öyle bir fabrika olmalı ki,
atılan kötü maddeleri işleyip, piyasaya hoşgörü, saygı ve sevgi gibi
insanlık mahsulü olarak sunmalıdır. İşte o zaman, o ürüne gerçekten
paha biçilemez.

Günümüzde çok az insan bunlara önem veriyor.
Çoğunluk, basit bir olayı büyütüveriyor.Çevresine nasıl zarar verdiğini asla düşünmüyor.
Çünkü bencil yetişmiş. İlk önce kendi çıkarlarını düşünüyor.
Kendisinden bekleneni topluma bir türlü vermiyor.
Ya da vermek istemiyor.
 Baltayla saldırana silahla koşuyor.
Adama bal desen balta geliyor aklına! Halbuki baltayla gelene, gülle
giden insanın değeri daha çok artar. Ne demişler. “İyilik yap, denize
at; balık bilmezse, Halik bilir.”

Hoşgörünün olmayışını biraz da insan sevgisinin azlığına bağlıyorum.
İnsan sevgisi nedir,insana saygı nasıldır?...
Kimse bunları öğrenmeye çalışmıyor.
Etrafımızda bunların eksikliğini her gün görüyoruz.
İnşAllah bu eksikliğimizi gideririz.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:58:56
Bir kara gecedeyiz hepimiz...

Gönlümüzdeki nurun farkına varmadan, zifiri karanlık geceleri yaşıyoruz.
 Hak'la beraber olmanın huzurunu çoktan unutmuş gönüllerimiz....

Penceremizden dışarıya bakarken gözümüzün önündeki yaprağın müthiş yaradılışını değil de geleceğimizin endişesini görüyoruz.

Âlem "Bir" diyor. Âlem uyanık. Âlem zikrediyor.
Beynimizdeki müthiş kargaşa mezara kadar sürerse vay bize, yazıklar olsun bize!

Uyanıklık nedir ya, fark ediş nedir?
Evvelâ bedenlerimiz uyanık olacak. Âlemin zikir hâlinde olduğu geceleri gafletle geçiriyoruz.
Rab'den ilâhî muhabbet istemek yersiz bu durumda..

Gece kalkıp aşk-ı ilâhî ile feyz şebnemine tutulan kullar varken senin gibi âcizi neylesin!

Öyleyse bir "Ah!" çek derinden. Niyet et İslâm'a yeniden. Bir diriliş muştusu söyle gönlünden.
 Kıyâmetin çok yakın. Ân kadar yakın.

Bu dünyadan ilâhî muhabbeti kendine celbetmeden gidersen, o müthiş zevkten mahrum kalırsın yazık olur sana....!

"O " sana çok yakın!.. Sen nerelerdesin?

Gülay  Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 20:59:58
Aşk,

Rahmet-i Sonsuz’un, insanoğluna gelip ulaşan en gizli lütuflarından biridir.
Aşk, bir nüve, bir çekirdek olarak hemen her fertte bulunur.
Şartların elverdiği ölçüde de o çekirdek ve tohum, ağaçlar gibi dal-budak
salar; çiçekler gibi uyanır ve meyveler gibi, başlangıç ve sonu bir araya
getirerek, tekamül halkasını tamamlar.
 
Aşk, bir duygu olarak göz, gönül ve kulak menfezlerinden insanın iç
alemlerine akar; vuslata dek de, bir baraj gibi şişer, bir çığ gibi büyür ve
bir alev gibi insanın her yanını sarar.
Aşk, vuslatla noktalanınca, her şey
durgunlaşmaya yüz tutar, ateş söner, baraj boşalır, çığ da dağılır gider...
 
Doğuştan bir mana ve bir nüve olarak, hemen her ruhun önemli bir yanını
teşkil eden aşk, gerçek ton ve rengini hakiki aşka inkılab etmekte bulur;
bulunca da ebedilik kazanır ve gider vuslat eşiğinde mücerret bir lezzetle
inkilab eder.
 
İnsanoğlunda, hak tecellilerine açık olan zirve, gönüldür. Gönüllerin bu
tecellilere, dolayısıyla da Allah (Celle Celaluhu) sevgisine mazhar
olmalarının en açık emaresi ise, o sinelerde Yüce Yaratıcı’ya duyulan aşk ve
iştiyaktır.
 
İnsan-ı Kamil ufkuna ulaşma yollarının en keskin, en kestirme ve en sıhhatli
olanı aşk yoludur.
Aşka, iştiyaka açık olmayan yollarla, o ufka ulaşmak
oldukça zordur.
Denebilir ki hakikata ulaşmada, “acz u fakr, şevk ü şükür”
yolundan başka aşka denk ikinci bir yol yoktur.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:01:50
Günahlarına samimi olarak tevbe eden kimse...

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
”Herhangi bir kul, bir günah işlediği zaman güzelce abdest alır, sonra iki rekat namaz kılar ve günahtan bağışlanmasını dilerse, günahı bağışlanır.”
(İbn Mace,Salat ,193).

Biz bu hadis–i şerifi bir müjde olarak kabul ediyoruz. Çünkü bazen günahın bağışlanıp bağışlanmadığı meselesi kişinin zihnini gereğinden fazla meşgul edebiliyor. Bazen günahlarımızı gözümüzde öyle büyütüyoruz ki Allah’ın sonsuz rahmet sahibi, Settar–ul uyub, Gaffar–ül zünub olduğunu, ayıpları örttüğünü, günahları bağışladığını unutuyoruz.

Yine Peygamberimiz (sav); ”Günahlarına samimi olarak tevbe eden kimse hiç günah işlememiş gibidir.” İbn Mace,Zühd,30) buyurmuştur. Allah (cc) o samimi tevbeyi bizlere de nasib eylesin.

Tabii tevbe edebilmek için önce iyiyi kötüden ayırt edebilmek, bunun için de dini hükümleri bilmek gerekiyor. Büyükler diyor ki: Asıl tevbe ‘pişmanlık’tır. Yoksa dilimizle “Tevbe ettim” demek değildir. Hepimizin hataları var, Allah(cc) bu dünyada iken fark etmeyi, pişman olmayı, nadim olmayı nasib eylesin.

“Allah’ım hakkı hak olarak bilip ona uyabilmeyi, batılı da batıl olarak bilip ondan sakınabilmeyi nasib eyle”.

İnsan hayatındaki pişmanlıklar kilometre taşları mesabesinde olabiliyor. İnsan yoğun pişmanlıklar yaşadığında, kendisine sadık kalabileceği kararlar alabiliyor. Böylece manevi olarak bir gelişme kaydedebiliyor. Söylemesi kolay, yaşaması zor.
Mevlam cümlemize günahlarından dolayı pişman olan kullarından eylesin..
Amin...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:05:07
Her türlü günahın tek ilacı vardır...

Her türlü günahın tek ilacı vardır. Bu ilaç Kur'an-ı kerimde açıkça bildiriliyor.
Bu ilacı kullanan her müslüman, alışkanlık haline gelen büyük günahlardan mutlaka kurtulur.
Ankebut suresi 45. âyet-i kerimesinde
(Namaz, münker ve fahşadan [edepsizlikten, akla ve dine uymayan, esrar, içki, zina, livata gibi her türlü kötülükten] alıkoyar) buyuruldu.

Bir genç, namaz kılar ve her türlü kötülüğü de yapardı. Bu gencin durumunu Resulullaha bildirdiler. Peygamber efendimiz, (Bir gün gelir namaz, onu diğer günahları işlemekten alıkoyar) buyurdu. (Haram işliyorsa, namaz kılmasın) demedi, (Namaza devam etsin) buyurdu. Aradan çok zaman geçmedi. O genç günahlarına tevbe etti, iyi hal sahibi oldu. Bu bakımdan mutlaka namaz kılmalıdır!

Namaz kılmanın fazileti çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Cennetin anahtarı namazdır.)
[Darimi]

(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberani]

(Namaz kılan, Kıyamette kurtulur, kılmayan perişan olur.) [Taberani]

(Namaz, Allahü teâlânın hoşnut olduğu amellerin en faziletlisidir. Sıratı yıldırım gibi geçiricidir. İmanın başı ve Cehennemden kurtarıcıdır.)
[Miftah-ul-Cenne]

(En faziletli amel, vaktinde kılınan namazdır.)
[Ebu Davud]

(Allahü teâlâ beş vakit namazı farz kıldı. Eksiksiz eda eden kimseyi Cennete koyacağına söz verdi. Namaz kılmayana verilmiş bir sözü yoktur, böyle kimseye dilerse azap eder, dilerse Cennete koyar.) [Ebu Davud]

(Müslüman, namaz kılarken günahları başı üzerine konur. Her secde ettiğinde başından dökülür. Namazı bitirince hiçbir günahı kalmaz.)
[Taberani]

(Mümin, Allah rızası için namaz kılınca, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi, günahları dökülür.) [İ.Ahmed]

(Her namaz vakti gelince, melekler, "Ey insanlar, günahlarınız sebebiyle hasıl olan ateşi namaz kılarak söndürün!" derler.)
[Taberani]

Bir kimse, (İman eder, namaz kılar, zekat verir, oruç tutar ve diğer ibadetleri yaparsam, kimlerden olurum?) diye sual edince, Peygamber efendimiz, (Sıddık ve şehidlerden olursun) buyurdu. (Bezzar)

Namazı terkin cezası
Namaz kılmak böyle büyük bir ibadet olduğu için terk edilmesi de çok büyük günahtır. Hanbeli’de namazı terk eden küfre düştüğü için, Şafii ve Maliki’de büyük günah işlediği için ceza olarak öldürülür.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez)
[Taberani]

(Namaz kılmayan, Kıyamette, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulacaktır.)
[Bezzar]

(Namazı kasten bırakanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza başlayana kadar Allahü teâlânın himayesinden uzak kalır.) [Ebu Nuaym]

(Beş vakit namazı kasten, mazeretsiz terk eden, Allahü teâlânın hıfz ve emanından mahrum olur.) [İbni Mace]

(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.)
[Beyheki]

(Namaz kılmayanın dini yoktur.)
[İbni Nasr]

(Bizimle kâfir arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.)
[Nesai]

Yukarıdaki hadis-i şerifleri, Ehl-i sünnet âlimleri şöyle açıklamışlardır:
Dinimizde en büyük günahı işleyen kâfir olmaz. Bunun için namaz kılmayana kâfir denmez.
Fakat namaz, çok önemli bir ibadet olduğu için, namaz kılmayanın imanla ölmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Namaz kılmayanın kalbi kararır, diğer günahları işlemekten çekinmez.
Bazı âlimler, namaz kılmayanın kâfir olacağını bildirmişlerdir.
Bu bakımdan her ne şart altında olursa olsun muhakkak namazı kılmalı!..

Gülay öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:16:04
“Zulüm devam etmez; fakat küfür devam edebilir.”
sözü büyüklerimizin ortaya koydukları bir kaidedir.

 Bu sözün manasına yakın, Hazreti Ali’ye nispet edilen şöyle bir vecize de vardır:
“Bu dünyada, zalimin ömrünün gölgesi kısadır.”
Evet, zulüm bir tecavüz ve haksızlıktır.

 Çok defa kâinatın hukukundan, inanan insanların, hatta bütün fertlerin hukukuna kadar, zulüm ve tecavüz bahis mevzuu olduğunda, Allah mazlumlar namına zalimlerden intikam alır ve onları iflah etmez.

 Bu konuda bir taraftan zalimin zulmünün arşa kadar varması, orada cevap bulması ve arşın sahibinin şefkatini celb etmesi diğer taraftan da zulüm gören kimselerin imtihanda olma durumları söz konusudur.

Bu iki durumun çok iyi anlaşılması gerekir.

Burada önemli olan nokta şudur: Dinlerinden, dinî düşüncelerinden ve mümince yaşamalarından ötürü zulme uğrayan kimseler imtihanda olduklarını hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalı ve mutlaka sabretmelidirler.

Zulme uğrayan bu insanlar içinde öyle kimseler de vardır ki, dişlerinden birisi kırıldığı veya başları ağrıdığı zaman, onlara bu cevr ü cefâyı reva gören kimselerin başlarına bir bela gelse, hemen her şeyi kendilerinden bilir ve liyakatlerinin olup olmadığına bakmadan, maddeten ve manen zafer kazanmış havasına girerler.

Zira bunlar hiç mi hiç kalbura konmamış ve elenmemişlerdir.

Bu mesele ile ilgili bir hadiste şöyle buyurulmuştur:

“Allah herhangi birinizi, kuyumcuların altını ateşe koyup orada erittiği gibi imtihan eder, ateşlere kor, potalarda eritir, kalıptan kalıba sokar ve şekillendirir; ta özünüzü bulup kendiniz olasınız.”

Evet, gerçek mazlum için işte böyle bir imtihan bahis mevzuudur.

Yoksa başına küçük bir bela gelen her mümin, hemen imanını veya Kur’an’ını sütre gibi kullanarak kendilerinden zulüm gördüğü insanların başlarına bir şey gelmesini beklememelidir.

Zira Allah Halîm’dir. O, suçluların cezalarını hemen vermek gücüne sahip olduğu halde sonraya bırakır ve hep hilim ile muamele eder.

Bu konuda, Müslümanların çektikleri eza ve cefaları gören Hazreti Ebû Bekir, Allah’ın halîmliği karşısında çok defa: “Mâ ahlemeke ya Rabbena! Ne kadar halîmsin ey Rabb’imiz!” demiş ve hilm ü silm yolunda yürümüştür.

Allah halîmdir ve Rabbü’l-âlemîn’dir.

 Evet, mümin ne kadar dayanıklı olduğunu, Allah için neye ne kadar dayanabileceğini, ızdıraba ne kadar tahammül edebileceğini, çilelere ne kadar katlanabileceğini göstermeli; bu vesileyle imanına ve sadakatine dair rüşdünü ispat etmelidir! Meselenin müminlere bakan yönü budur.

Allah, zalime mühlet üstüne mühlet verir; ama…

Zulmün zalime bakan yönü ise şudur: Zalimin, bütün bütün affedilme hakkını kaybetmesi ve bunun neticesi olarak da, onun zulmünün arşa kadar yükselmesi durumu söz konusudur ki, zulüm bu kerteye geldiğinde artık Cenab-ı Hak zalimi yakalar, derdest eder ve cezalandırır.

 Evet, zulüm gidip oraya dayandığı zaman zalime Allah’ın azabının dokunması hak olur. Bu durum ayet-i kerimede şu şekilde ifade edilmektedir:
“Halkı zalim olan ülkeleri cezaya çarptırdığı zaman Rabb’inin çarpması işte böyle olur!

Şüphesiz ki O’nun azapla çarpması pek acı, pek çetindir!”
(Hûd Sûresi, 11/102

Aynı konuya işaret eden bir hadis-i şerifte de Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Allah zalime (zulmünden döner diye) imkân, fırsat ve mühlet verir.

Çünkü Allah âlemlerin Rabb’i ve Erhamü’r-râhimîndir. Bütün bunlara rağmen zalim zulmünden dönmez ise, bir kez daha fırsat verir. Fakat bir de yakaladı mı artık onu iflah etmez ve onun canını çıkarır.”

Efendimiz bu beyanın sonunda da Hûd Sûresi’nde geçen yukarıdaki ayeti okumuştur. İşte meselenin diğer tarafında da bu konu yani zulmün belli bir noktaya geldikten sonra gayretullaha dokunması meselesi vardır.

Nitekim müminler olarak her birerimiz Cenab-ı Hakk’ın zulmedenlere bu dünyada verdiği cezalara bizzat şahit olmuşuzdur.

Çok defa görmüşüzdür ki, Allah, zalimlerin çevirdikleri dolabı getirip kendi başlarına çevirmektedir. (Bkz.: Feth Sûresi, 48/6; Fâtır Sûresi, 35/43)
Evet bu konuda mümine düşen sabırla intizar etmektir.

 Her şeyi gören ve bilen Rabb’imiz Müheymin’dir.

O, her şeyi bilip etrafımızdaki her hadiseyi tedbir edendir.

 Eğer bir şey çekiyorsak, O, çekilen şeyleri, çektirenlerin kimler olduklarını ve onların durumlarını da görmektedir.

 Öyle ise
“Doğacaktır bize vaad ettiği günler Hakk’ın
Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın.”
(M. Akif)
deyip teslimiyet içinde intizarda bulunmalıyız.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:17:13
Tamamen fayda vermesi gereken ilmin nasıl zararlı hale geldiğini
ve vardırdığı sonuçları

Efendimiz (ASV) şöyle anlatıyor:

"Adi kimselerle mücadele, alimlere karşı üstünlük taslamak ve bu suretle
yalnız insanların teveccühüne mazhar olmak için ilim öğrenmeyin!
Bu gaye için ilim öğrenenler cehennemdedir
(İbn-i Mace)

"Sizin için Deccal'den ziyade Deccal olmayanlardan korkarım
" "Onlar kimdir?" sorusuna "Saptıran imamlardır" buyurdu
(Ahmed b Hanbel)

"Kıyamet gününde alim getirilir ve cehenneme atılır; bağırsakları dışarı
dökülür ve değirmen çeviren merkep gibi onunla döner
Cehennem halkı etrafına toplanır ve ?Bu çektiğin nedir?' diye sorarlar

Alim şöyle cevap verir: İyiliği emrettim, kendim yapmadım; kötülükten menettim,
fakat onu kendim yaptım (da onun için)"

(Buharî, Müslim)

Hz Ömer (RA: "Bu ümmet hakkında en çok korktuğum, ilim sahibi olan münafıktır"
buyurarak en büyük endişesini dile getirir"Bilgili münafık nasıl olur?"
sorusuna, "Dilleri ile alim, kalp ve amelleri ile cahil olmakla!" şeklinde cevap veri


Faydasız ilme sahip olanlar, ilimlerinin gereğini yerine getirmedikleri için genellikle
'ın zikrinden de uzak kalırlar ve arzularına mağlup olurlarBu tür kişilere karşı çok
dikkatli olmak gerektiğini şu ayet ortaya koyar:

"Kalbini zikrimizden gafil kıldığımız, keyfinin peşine düşen ve işi haddini aşmak olan kimseye itaat etme!"

(Kehf/2 )

Faydalı ilim, yaşanan ve 'a ulaştıran ilimdir Faydalı ilme sahip olan yeryüzünde
takva üzere dolaşır, hiçbir şey onu şımartmaz Bütün gayreti 'ın kitabına,
Rasulü'nün Sünneti'ne uymak ve bu dünyadan göçünceye kadar 'ın ölçülerini
aşarım endişesi ve hassasiyeti içerisinde yaşamaktır

Bu haliyle o, Resul-i Ekrem (AS'ın şu hadislerini canlandırmaktadır:

"İlim üçtür: Konuşan kitap (Kur'an), yaşanan sünnet, bir de ?bilmem' demektir"
(İbn-i Mace)


"İslam garip olarak doğdu ve garip olarak gidecektir. Gariplere müjdeler olsun
" "Garibler kimdir?" sorusuna şöyle cevap verdi:
"Benim sünnetimden insanların bozduğunu ve terkedilen sünnetlerimi yaşatanlardır
" (Müslim)

Allah'ım!
Faydasız ilimden,
ürpermeyen kalpten,
doymayan nefisten
ve karşılık görmeyen duadan sana sığınırız!"


Amin
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:18:59
Gözyaşlarından daha samimi,daha içten,daha inandırıcı,daha berrak,daha olgun
lisan var mıdır acaba?
Öyle lisan ki, kelimesiz ve cümlesiz,fakat deruni
manalı,pratik,sahibinin meramını en kestirme yoldan anlatan...
Gözlerin hakikatleri, hakikati duyguları ve
öz niyeti dilden lisandan daha net ifade ettikleri şüphesiz bir vakıadır.
Edebiyata,şiirlere çok sık konu olmuş
gözyaşları bizatihi şiirlerin en güzelidir.
 
Gözyaşları mecazi aşkın olduğu kadar ilahi ve imani aşkın en az
çizemidir...Gözyaşları arzuların,özlemlerin,hareketlerin en azizini,en
sıcağını ve hislerin en ateşlisini yansıtırlar....
 
Gözyaşları,muhabbetin,şefkatin,acının,merhametin,gurbetin,hasretin,yakarışın
ve yalvarışın en veciz tezahürüdür. Duyguların sıcak dili ve dışa
yansımasının adı: “Gözyaşı”
 
Öte yandan kalblerden merhametin,yalvarışın,dile getirilişin en müessir,en
veciz şekli olan gözyaşlarının karşısında hissiz,duygusuz,cevapsız
kalabilecek kişi bir merhamet sahibi olmasa gerek. Hele hele merhametlilerin
en yücesi ve onun yaratıcısı olan ErhamürRahimiyn olan Allah, gözyaşları
içinde yalvaran kulları karşısında duaları müstecap kılmaz da na yapar?..
 
İbni Abbas: “subhanellezi’nin secde ayetini okuduğunuz zaman ağlamadan secde
etmeyin. Gözünüz ağlamıyorsa,buna üzülerek kalbiniz ağlasın” buyurmuştur.

 Bu ağlayış bir rahatlama, bir teselli, Allahın merhametinin delilidir.Rasuli
ekrem (s.a.v)bir hadisi şerifinde: “Kur’an-ı Kerim hüzün ile inmiştir. Onu
okurken kusurlarınıza ve ilerideki tehlikelere karşı üzüntünüzü gösteriniz."
(Ebu Yala,İbn-i Ömer’den...)

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:19:47
Ellerimiz;
utandı dualara bile kalkmaya
Zalimin tepesine inmesi gereken ellerimiz...

Kapandı gözlerimiz hep kapandı
İki damla yaş için mi...

Omuzlarımız;
O tam görünüş birbirine kenetlenmiş duvar gibi olması gereken omuzlarım
Uzaklaştı birbirinden ..

Ayaklarımız;
Sürünür oldu küçücük bir iyiliğe
Cihada çağırıldığında bir an bile tereddüt etmeyen ayaklarımız...

Duymaz oldu kulaklarımız selam vermeye çekinen ağızlardan fısıltıyla çıkan Allahın selamı
Onu bile esirger olduk kardeşimizden...

Ve yüzlerimiz;
Paramparça olan kalplerimiz gibi hala şuursuzca secdelere kapanan yüzlerimiz...

Dudaklarımız;
Dualarda titreyen ve her zaman hayır sözler söyleyen dudaklarımız vardı
Öper oldu ebu leheblerlerin kuruyası ellerini...

Dualarımız var içten yürekten
Zalimlerden merhamet dilenir oldu dualarımız..

Boyunlarımız;
Eğildi insanlar önünde
Allaha eğilmedi...

Ve bunca isyanımız üzerinde bir tek umudumuz kalsın Rabbimizden
Affetsin bizleri ve bağışlasın
Ve yeniden yeniden güç versin müslümanca yaşamak için...
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:21:13
Evlilik bir erkekle bir kadının bir araya gelip aynı evde ayrı ayrı kendi
hayatlarını yaşamaları değildir.
Dinimiz, evlenmeleri sonucunda erkek ve
kadını bütünleştirir, böylece iki ayrı kişi sorumlu oldukları tek bir
hayatta birleşir.
 Artık birbirlerinden ve birlikte bir hayattan sorumlu
olurlar.
 Bu ortak hayat için erkek ve kadın kendilerine düşen görevleri
gönül hoşluğuyla kabul eder ve yerine getirirler.
Böyle evlilik fıtrî bir ihtiyacın karşılanmasını aşar, bir ibadete dönüşür.
Nitekim Peygamber s.a.v. Efendimiz'in, “bir erkek karısının elini tuttuğunda
parmakları arasından günahları akar gider” buyurduğu rivayet edilmiştir.
Çiftlerin birbirlerine güzel muameleleri ibadet niteliğindedir.
Evet,
cemaatle yapılan ibadetlerin en huzur verici olanı, kişinin cemaatle olduğu
halde kendini ayrık hissetmediği ibadettir ki, bu da kendinden gayrı
görmediği kişilerle kurmuş olduğu cemaattedir.
Bu hal kişinin eşiyle
birlikte olduğu zamanlarda kendini daha çok belli eder. Arada bir hukuk ve
bir sınır varsa da, hayatı ve sorumlulukları birlikte omuzlamış olmanın
ortak şevkiyle ibadetler coşkunlaşır, sürekli bir hale gelir.
Hayırlı, bereketli, saygıdeğer, hürmete layık temiz bir iş olan evlilik,
Allah rızası için yapıldığı zaman her şey de olduğu gibi mübarektir.
Bereketle vasıflanır, kudsiyet kazanır ve bizi ilâhi olana bağlar.
Bu bağlılık her işi rahmete dönüştürür.
 Yaptığımız işler, evlilik, yuva
kurmak, karı-koca olmak, dünyanın geçici ve süfli boyutundan çıkıp yücelir,
derin anlamlar kazanır.
 Bu sayede evlilik, eşleri bedensel hazların ötesine
taşır ve kalp itminanına yöneltir. Karı kocanın bu gerçeği görmeleri ve
fırsatı heba etmemeleri gerekir.
Bunun farkında olan müslüman erkek ve kadın, yuvalarının idaresinde,
birbirleriyle münasebetlerinde Allah rızasına uygunluğu gözetirler. Böylece
aynı gayeye yönelmiş insanların birlikte ibadeti gibi birbirlerine saygı ve
sevgiyle yaklaşırlar.

Gülay Öztürk

Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:21:57
Sevgi bir güldür çöllerde açan
Onsuz gönüllerin hepsi perişan
Nasibim varsa sevgiden yana
Gül’ü verin başka şey istemem bana
Ümidim,hasretim,gülden yanadır.
Lezzetim kederim aşkım onadır.
 
.Bir yürekte bulunan sevgi çeşidi bir
bahçe içindeki çiçekler kadar çeşitlidir.
Gül’ü ayrı severiz,Leylağı ayrı Nergis’i ayrı Nergisi ayrı,Sümbül’ü ayrı
severiz.
Küçücük yüreğimiz hepsini alır.Annenin yerini tutmaz bir baba,babanın yerini
tutmaz bir anne,arkadaşın yerini tutmaz bir başka arkadaş.
Sevginin dereceside farklı farklıdır,merdivenin basamakları gibi.(sonuçta
BİR ŞEYE gider….)
Bazen sarılarak ifade ederiz sevgimizi,bazen dookunarak, bazen elimizdekini,
bazende içimizdekini paylaşmaktır SEVGİ.

Ekmeyi,tuzu,suyu paylaştığımız gibi,acımızı mutluluklarımızı paylaşmaktır
SEVGİ.
Varlığında mutlu olmak,yokluğunda özlemektir sevgi.
Bir telefon ahizesinde, bir mektubun zarfında bembeyaz bir kağıtta sevginin
izleri vardır.

Sevgi yaşadıkça çoğalır.Hep birlikte olmak deyildir sevgi,o
yanımızda yokkende YÜREĞİMİZDEDİR. çünkü BEDENLER ÖTESİDİR SEVGİ…
Ümit can verir sevgiye,şüphe öldürür,yok eder.Uzaklıksa küçük sevgileri yok
eder, büyük sevgileri artırır. Tıpkı rüzgarın ateşi alevlendirip, mumu
söndürdüğü gibi…Bugüzel duyguyu sıcacık yüreğinde taşıyanlara ne mutlu.


TÜM CANLARIN BU GÜZEL DUYGULARLA KALMASINI DİLİYORUM VESSELAM….

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:22:34
Büyüklerimiz,göz ile gönül arasındaki irtıbata çok önem vermislerdir..
her insanın asıl niyeti,gerçek sevgisi,ulaşmak istediği hedefi gönlünde gizlidir..
gönülle ile kalp aynı şeydir..
gönül degerini ölçemeyeceğimiz bir cevherdir..
çünkü gönül,kainatta Yüce Allah’ın nazar ettiği çok özel bir yerdir..
insan,gönlü ile Yüce Allah’a tanır,sever ve O’nun yakınlığını hisseder..
göz ise,gönlün dişa açılan penceresi ve habercisidir..
gönül en çok gözden etkilenir..
gözün her hareketi gönlü ingilendirir..
gönül,göz yüzünden pek çok şey kazanır veya kaybeder..
onun için gönlünü düşünen kimse ,gözüne sahip olmalıdır..
Allah dosları bu konuda bütün Hak yolu yolcularını uyarmıştır..
hedefe ulaşmak için bir çok usül öğretmişler..
bu usüller ,Kur’an ve sünnet edebinden alınmıştır..
Hak yolu yolcusu,yolda yürürken,edepli olmalı,adımlarını sakin atmalı,
kibirli tavırlardan şiddetle sakınmalıdır..
bu konuda sünnete uymalıdır..
Alemlere Rahmet olan Rasulüllah s.a.v Efendimiz,yolda yürürken sağa-sola bakmazdı..
önüne nazar buyurur,gideceği yöne yönelirdi..
yürüyüşü çok dengeli ve intizami idi..
Hak yolu yolcusu,gözünü haramdan ve kalbini karıştıracak şeylerden korumalıdır..
kendisini ingilendirmeyen şeylere takılmamalıdır..
gözünü haramdan korumayanın gönlü İlahi muhabbetten mahrum kalır..
Hazret Rasulüllah s.a.v. Efendimiz,harama bakmayı şeytanın kalbe fırlattığı zehirli
bir ok olarak tanıtmıştır..
kalbi bu okların zehirinden ve zararından korumanın tek yolu
gözü muhafaza etmektir..
bunun için kalbe katılık verecek işlerden,görüntülerden,şekil ve suretlerden gözü
uzak tutmalıdır..
gözünü ve dilini haramdan korumayan kimse,iyi bir mü’min olamaz..
Hak yolcusunun gözü ve gönlü aynı hedefte toplamalıdır..
buna hedefte kilitlemek denir..
dünya ve ahiret işlerinde başarılı olmak isteyen herkes,bu hal elde etmelidir..
Hak yolu yolcusunun,kilitleneceği biricik hedefi Allah rızası olmalıdır..
bütün gayretini bu yolda kulanmalıdır..
ve hayır olarak her ne yaparsa,sadece ve sadece Yüce Allah’ın rızasına
ve sevgisi için yapmalıdır..
 
selam ve dua ile
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:23:50
Kalabalık bir şehirde yaşayan bir genç, bir gezi esnasında tanıştığı köylü arkadaşını yanına şehre çağırır.
Şehrin en güzel yerlerini arkadaşına gezdirirken, çok kalabalık bir cadde de köylü genç aniden durur.
"Cırcır böceğinin sesini duyuyor musun?" deyince, şehirli çocuk hem güler
hem de, "Şehrin en kalabalık caddesindeyiz.

 Bu gürültünün ortasında cırcır
böceğinin sesi duyulmaz ki! Korna sesleri, araba sesleri, insan gürültüleri
var buralarda.

 Sen galiba köyünü özledin?" der.
Köylü genç "bir dakika!" diyerek yolun karşısına geçer. Dev binaların
arasındaki çalılığa elini uzatır. Avucuna aldığı cırcır böceğini arkadaşına
gösterir.
Arkadaşı iyice şaşırır.
"Bu kalabalığın ve gürültünün ortasında cırcır böceğinin sesini nasıl
duydun?

 Sende de amma kulak varmış!" deyince, köylü genç arkadaşına "İnsan
önem verdiği her şeyin sesini kalabalıklar arasında bile duyar" dedikten
sonra arkadaşından biraz demir para ister.
"Bak, şimdi sana bunu ispat edeceğim" dedikten sonra avucunda ki demir
paraları, yürüyen insanların bulunduğu tarafa doğru atar.

Paraları yere
düşünce şangır şungur ses çıkartır.

İnsanların büyük bir kısmı ellerini
ceplerine atarak arkaya doğru dönerler.
Köylü genç arkadaşına dönerek; "Gördün mü?

İnsan önem verdiği her şeyin
sesini, kalabalıklar arasında bile duyar " der

 peki siz neyi önem veriyorsunuz sevgili dostlar??

bir tefekkür edelim..varsa cesaredimiz...
daha çok neyi önem veriyoruz bu dünyada.
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:24:25
Her insan doğal olarak sevmek ve sevilmek ister,

 bu Allah’ın insana bahşetmiş olduğu en güzel hediyelerden biridir
 
Allah kullarını sevmektedir ve kullarından da istediği birbirlerini sevmeleridir.
İmam Bakır'ın (a.s) buyurduğuna göre; din sevmekten ibarettir.
Allah’ın insana vermiş olduğu bu hediyeyi, insan da eşine vermelidir.
Eşinize vereceğiniz en güzel ve en kıymetli hediye ona olan sevginizi
göstermektir. Bu hususta imam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:


“İnsanın kalbinde eşine karşı beslediği sevgi çoğaldıkça, imanı da çoğalmıştır.”
Kadın ve erkek birbiriyle evlendiklerinde, nikâh akdi okunur okunmaz,
Allah tarafından aralarına çok üstün ve tarif edilmez bir sevgi yerleştirilir.


“İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda
muhabbet ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir.
Bunlarda, düşünen toplum için dersler vardır.”Rum–21


Bundan sonrasında ise, karı kocanın vazifesi bu ilahi aşkı koruyarak,
gün be gün çoğaltmaktır.

Evlilikte sevgi için değişik dönemler
bulunmaktadır; bir dönemde sevgi en had seviyede kendisini göstermekte,
eşler birbirlerini çok sevmekte, beraber olmaktan keyif almakta ve aşkla
ilişkilerini sürdürmektedirler.

 Fakat bir dönemde ise; sevgi ilk heyecan ve
yoğunluğu kaybetmektedir, bu aşamada sevgiyi koruyup, çoğaltmak için
çabalamak gerekir.
Hayatımızın devamı, mutlu bir yaşam için sevgiye ihtiyacımız var,
öyleyse kendi kalbimizi ve eşimizin kalbini sonsuz bir aşk ve sevgiyle
dolduralım.

 Kadının belki de en çok ihtiyaç duyduğu şey sevgidir,
erkekler bu ihtiyacı eşlerinden esirgememelidirler, O hiçbir beklenti
içerisinde olmadan tüm sevgisini sana vermektedir, öyleyse sende tüm
sevgini ona vermelisin.

 Bunun içinde her iki tarafında yapması gereken
çok basit, ama çok önemli olan şu iki adım atılmalıdır:
 
Bir: Sevginizi Göster


Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: “Karşı tarafa s
evgisini ilk gösteren, Ona minnet koymaya da en fazla layık olandır.”
Sevgi sadece kalpte bulunmakla bir önemi arz etmez, sevgi gösterildiği
takdirde değer kazanır.

 İnsan, birisini sevdiğinde bunu hal ve
hareketleriyle, davranışlarıyla ve sözleriyle göstermelidir. Bir güler yüz,
güzel ahlak, dinlemek, ilgilenmek, Onu anlamaya çalışmak, edepte kusur
etmemek, saygı göstermek, hakkında olumlu düşünmek, teşekkür etmek
v.b tüm bunlar sevginin göstergelerindendir.
Peygamberin arkadaşları, Allah Resulün’e (s.a.a) şöyle sordular:
Bir Müslüman’a verilebilecek en güzel hediye nedir? Buyurdu:
“ Güzel ahlak.”
İslam’ın özellikle üstünde durduğu ve kadınlardan mutlaka yapmasını
istediği en önemli tavsiye; kocanız eve geldiğinde hemen Onu güler yüzle
karşılayın, Onun biran önce eve gelmesini beklediğinizi belli ettirin,
çünkü böyle yaptığınız takdirde eşinizin size karşı olan sevgisi çoğalacaktır.
Bir kaç adım atarak gidip kapıyı açmanız sizin sevginizin göstergesidir,
sevildiğini bilen her insanda ister istemez karşı tarafı sevecektir.
İnsanların kalbinde gerçek aşkı oluşturan güzel yüz değildir, sadece
fiziksel güzellikler hiçbir zaman eşinizi size bağlamaz.

Gerçek aşk yalnızca
güzel ahlakla oluşur ve güzel ahlakla kalıcı olur. Fiziksel olarak çok güzel
olmasanız dahi, güzel ahlaklı, gönlü sevgi dolu ve eşini seven birisi
olduğunuz sürece, eşinizde sizi sevecektir.

Bu özelliklere sahip bir eşi,
Allah resulü (s.a.a) en üstün kadın olarak tanımlamaktadır.
Sakın sevginizi göstermekle değerinizi kaybettiğinizi sanmayın, aksine
eşinize sevginizi göstermekle onun gözündeki değeriniz kat kat çoğalacaktır.
Evde onu seven ve bekleyen birinin olduğunu bilen bir erkek, biran
önce eve varmak için sabırsızlanır.
Erkeğin her alanda gelişmesi, ilerlemesi ve hayatta mutlu olabilmesinin
yolu eşinin onu sevmesidir, eşi tarafından sevilen bir erkek geleceğe çok
daha fazla umutla bakacaktır.
Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: “Gönlü sevgi dolu olan bir kadın,
sizler için en güzel ve en üstün eştir.”
 
İki: Eşinize Değer Verin


Eşinize karşı ilk adım olan sevginizi gösterdikten sonra, ikinci adımı atmanız
gerekir; ona değer vermek, kıymetini bilmek ve saygı göstermek.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor. “En mutlu kadın, eşine saygı gösteren
ve onu incitmeyen kadındır.”
Eşiniz size bir iyilik yaptığı zaman, sizin için zahmet çekip, bir takım
zorluklara tahammül ettiğinde, yapmanız gereken hemen teşekkür etmenizdir.
Ona değer verdiğinizi, yaptıklarının sizin için ne kadar önemli olduğunu
gösterin. Teşekkür edin, çünkü teşekkür değer vermenin ve kadir kıymet
bilmenin en güzel göstergesidir.


“Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım.”
“Kula teşekkür etmesini bilmeyen, Allah’a da teşekkür edemez.”


Siz, Ona değer verdikçe ve zahmetlerine karşılık teşekkür ettikçe; o hem
sizi daha çok sevecektir ve hem de sizin için çalışmaktan hiçbir
zaman yorulmayacaktır. Ona teşekkür etmek için büyük bir iş
başarmasını beklemeyin, yaptığı en ufak işlerde dahi beğendiğinizi
gösterin ve teşekkür edin.


Erkekler, sevmek ve sevgisini göstermek için değerli olduğunu bilmek ister.
Yaptığı işlerin eşi için önemli olduğunu anladıklarında daha çok
çalışırlar ve yaşamdan daha çok keyif alırlar.


selam ile
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:26:37
Evlilik güzel şeydir...
 Evlilik paylaşmaktır, hayat yükünü birlikte taşımak, keder ve sevinçlere ortak olmaktır.
"Biz" şuuruyla hareket etmektir.
Evlilik binasının ana direği ise eşlerdir... Binayı onlar donatır, onlar onarır, onlar yüceltir.
Ufak tefek şeyler yüzünden de yine onlar yıkar.
Çoğu fındık kabuğunu doldurmayan şeyler için yıkarlar.
Sonra da sızlanmaya başlarlar:
 "Mutlu olabilirdik" ..."Sebepsiz yere hayatımız zehir oldu" "Birbirimizin kıymetini bilemedik..." "Ahh! Keşke..." Keşkelerle, eyvahlar sürüp gider...
Çoğu kez evlendiklerinin farkına varamayan eşler, soluğu mahkeme kapısında alırlar.
Mahkeme kayıtlarına bir not düşülür:
 "Şiddetli geçimsizlik" Şiddetli geçimsizliğin temelinde yatan sebep ise koskoca bir "hiç" tir.
 "Ah Şu Eşler" ..
Neden eften püften şeylerden o sığınağı parçalarsınız?
Niye basit şeylerden dolayı o cennet bahçesini hazana çevirirsiniz?
"Ah Şu Eşler!"
 Ortada çözülmeyecek ne var ki?
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:27:14
insanoglu  daima iyi,doğru ve daha iyi gerçek gelişim için,var güçüyle çalışmalıdır..
"beni daha iyi hale getirebilecek dünyadaki tek kişi benim " demelidir..
insan yaşadığı çevre ,aile,dost,ve işyeri ve kısaca toplum etkiler..
fakat daha iyi olma veya olmama seçimini sadece kendisi yapar...
her nedense biz ,hep başkalarını daha iyi hale getirmek için
çaba harcıyoruz...
bu tür gayretler sadece faydasız olmakla kalmayıp,aynı zamanda diğer
insanlarda aramızdaki ilişkileri de zedeliyor..
elbette değişik şekillerle başkalarına destek olmalıyız..
ama önce kafamızdaki düşünce,davraniş ve kusurlarımızı görüp düzeltmeliyiz..
"hep başkalarını "denetlemenin faydasız olduğunu ve kendimize çeki düzen
vermemiz gerektiğini anlattığımız zaman,artık ne yapacağımızı gayet
iyi biliyoruz demek...
Peki insanlar neden hep böyle "başkaları" için konuşmaya başlıyor??
Galiba insan kendi nefsini mahiyetindeki tabii işleyişe esir olunca,böyle durumlar ortaya çıkıyor...
Bu sebeple insan,hep "başkalarına" der ve hep başkalarını mücrim görür,
hep başkalarını nasihate muhtaç zaneder...
Tabiki yapılacak çok şeylerimiz vardır,anlatılması gereken hakikatler var,
ancak bu hakikatlere herkesten çok muhtacız...
Elbette insanın eğitimi zordur..
nefislerin terbiyesi güçtür...
hele hedefimiz ahlaki erdemler kazanmış sağlam karakterli şahsiyetler olmak,
çok uzun ve zahmetli bir süreç gerektirir...
İnsanın dogumdan ölümüne kadar devam edeceği gibi,hiç bir devreyi bir diğerine,
yani bebekliği çocukluğa veya gençliği tercih hakkı da yoktur..
neresinde oduğunu bilmediğimiz bir hayatın herhangi bir dilimini önemli
önemsiz sayma lüksüne de sahip değiliz..
onun her anı şimdiki anımız kadar değerlidir..
bir baska ifadeyle,hayatın kıymeti bizim onu değerlendirebildiğimiz kadarıdr..

Allaha emanet olun..
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:27:54
Yüce Allah'a giden yol iman ve ümitle başlar..
Mü'min şüphesiz Yüce Allah'a inanan ve güvenen kimsedir..
Mü'min,Mevlasına imanla,ümitle ve amel ile yaklaşır..


Amel olmadan kimse imanın hakikatini anlayamaz,ve onun ilahi tadını tadamaz..
Dinimizde Yüce Rabbimiz Rahmetine güvenmek farzdır..
O'nun c.c.,Rahmetinden ümit kesmek haramdır..


İnsan günahlarını ,kusurlarını bakarak ,"benden artık hayır gelmez,ben kesin adam
olamam,benim yerim cehennemdir" demek yanlıştır..


Bize düşen ,daima ümitle yaşamak,Allah'ın Rahmetine güvenmek ve kalbi uyanık tutmaktır..
Kul Rabbini nasıl düşünür ve O'ndan ne beklerse,Allah kendisine öyle muamele eder...
Allah kusurları ,günahları affetmez diye düşünen affolmaz..


Allah herkesi cezalandırır düşünen,sıkıntıdan kahrolur..
O'nu c.c. çok merhametli bilip merhamet isteyen merhamet edilir..


Rabbim Kerim dir ,kusurları açmaz,diye düşünen ve inanan ,
kusurları gizlenir...


O c.c. ,tevbeleri kabul eder deyip,tevbe edenin tevbesini kabul edilir..
Allah çok cömerttir,Kendisine açılan eli boş çevirmez diye inanan ve yalvaran
kimseye,düşündüğünden fazlası verilir..


""De ki: Ey günah işlemede haddi aşan kullarım!!Allah'ın Rahmetinden  ümit kesmeyin.
Çünkü Allah bütün günahlar bağışlar.""(ZÜMER,53) Ayeti ,bütün günahkarlara
tevbe için büyük bir cesaret ve müjde veriyor...


Allah Rasulü s.a.v.,bu Ayeti okunduğunda:
"O c.c.,günahın çokluğuna aldırış etmez,dilediğini affeder"buyurmuştu..


Bazı insanlar " Allah'ın merhameti boldur,nasıl olsa beni affeder" diyerek
günah işlemekten geri kalmiyorlar..
Bu boş bir bekleyiştir..
Şeytanın aldatmasıdır..


Allah Rasulü s.a.v.,güzel işleri ileride yapayım diyenlerin pişman olacakları
uyarısında bulunmuştur..


"Akılı kimse,nefsine hakim olup ölümden sonrası için amel edendir.Aciz ve ahmak kimse ise,
nefsinin keyfine göre yaşayıp,Allah'tan güzel şeyler bekleyendir.(Hadis)


Rahmetine güvenerek Yüce Allah'a elini açıp bir şeyi isteyen kimse,
duasında samimi,isteğinde azimli,sonucundan ümitli olmalıdır..


Gafil bir kalp ive isteksiz bir dille yapılan dualar,kulun boğazından yukarıya yükselmez..


selam ve dua ile
 
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:28:24
Ruhumuzun susuzluğunu giderebilmek için hayatı ve hayatın her
karesini yudum yudum içebilmek...


Hayatı "an'ı" içinde yaşayabilmek...


İlerleyen her dakikayı hayatın bir basamağı olarak görüp ,her bir
basamakla hayatın bütünlüğünü yakalayabilmek...


Çiçeklerle benzenmiş cenneti hissetiren bir bahçedeki her bir çiçekte
bütün çiçekleri görebilmek...


Ulu bir dağda bir arada bulunan çam ağaçlarının muhteşem bütünlüğünü,
tek bir ağaç olarak temaşa edebilmek...


Bu çam ağaçlarının tatlı bir eşintiyle hep birlikte çıkardıkları uğultudaki zikrin
yankısına şahit olabilmek...


Bir bağdan kopardığımız bir üzüm salkımındaki tek bir taneden sonsuzluğun
lezzetini tadabilmek...


Merdivenin basamaklarını tırmanıyor olmak,sürekli yenilenmek demektir..
İnsan merdivendeki her adımını ile bir öncekini geride bırakmıştır..


Her bir basamak,ruhumuzda açılacak yeni ve temiz bir sayfa demektir..
Ancak hayatımızın bu yeni karesinin,öncekilerin izini taşıyacağını da
unutmamalıyız..


Bir üst basamak ,önceki hataların giderilmesi,iyiliklerin çoğaltılması,
basiretin artması,mükemmele doğru gidiyor olduğumuzun idrak edilmeye
başlanması anlamına gelir..


Mirac,merdiven demektir...


Mirac,Rasulüllah (s.a.v.)Efendimiz'in ,mekansızlık alemine götürüldüğü
gecenin adıdır..


Bu mübarek gecenin hediyesi olan namazımız,ruh miracımızın merdiven
değil midir.?


Namaz için okunan her ezan,kılınan her namaz,namazın her bir rekatı,
okunan her bir sure,surelerdeki her bir ayet,ayetin her bir kelimesi,
bizleri sonsuzluğa yükseltecek Mirac merdivenimizin
bir basamağıdır..


selam ve dua ile
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:28:57
insanı insan yapan hasletlerin başinda sevgi gelir.
sevgi,varlığın özü,sebebi ve birbirine bağlayan güçüdür..


Cenab-Hak,kainatı,mevcudata olan muhabbetinden dolayı yaratmıştır..
Muhabbetin mihvabi hz.Muhammed (s.a.v.) Efendimiz'dir..


O'na ve O'nunla Allah'a yönelmeyen sevgi,sevgi değildir..
Sevilen şeyi ucunda ancak Allah ve Rasulü varsa,o sevgide bir kıymet
ve derinlik vardır..


Ruhu insani semalara yükselten işte bu sevgidir..
Bunun ötesindeki bütün muhabbetler ya bütünüyle nefsanidir,veya
nefsin heva ve arzuları karışmıştır...


Tamamen nefsani olan sevgiler,insanı aşağıların aşağısına indirmekten başka bir
şeyi yaramazlar...
sevgiden mahrum sineleri yüzlerce sene yaşasalar dahi,hakiki olgunluk adına
bir adım yol alamazlar...


Kin ve nefretle kavrulur ,yapayalnız mahvolup giderler...
İnanmiş her gönül ,derinleşmesine sevmeyi bin can ile arzu eder........


Fakat çoğu zaman buna muvaffak olamaz..
Çünkü Allah ve Peygamber sevgisini tahsil etmek için "seviyorum "
demek ya da kitaplardan sevgi okumak kafi gelmez..


Önce aşk boyasıyla boyayacak ustanın önüne varıp,mahviyetle yününü
yere koymak gerek...


Sonra da onu ölesiye sevmek........
Allah'ı seveni,Allah'ı sever.....
Bu bir kanundur..
Ateşe atılan siyah kömür nasıl ateş rengini alırsa,Allah dostunun muhabbetiyle
yanan gönül de sevgisinin rengi alır..


Evliyanın yüzüne akseden Nur,görüldüğü yerde Allah'ı hatırlatır...
Fakat muhabbetten habersiz olanlar için ,o sırf bir cisimden ibarettir..
Evet,muhabbet ateşi bir tutuşmayagörsün...


Düştüğü yeri yakar....
Şems'ini arayan Mevlana gibi,insanı kararsız bırakıp yollara salar...
Sevgilinin hayalınden başka bir hayalin ,ondan başka bir rüyanın gözüne
girmesine asla izin vermez...


Sevgiliyi her anışında ,Onu rabıtayla hayal ederken latifeleri yanmaya başlar..
Bazen olur ki,Onun suretinden başka bütün suretleri ,onun isminden başka
bütün isimleri unutur...


Tam bir gaybet hali zuhur eder...
Mecnun'a sordular :
--Adın ne ?
--Leyla ,dedi..


Çünkü kendi adı da dahil olmak üzere alemdeki bütün isimleri unutmuştu..
Bir tek adı biliyordu..


Oda Leyla'nın adı.......


selam ve dua ile
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:29:26
Bir kimseyi sevince onu ancak Allah için seven kimse imanın tadını bulmuştur.” Hadis-i Şerif

Cenab-ı Hakk, Hz. Musa (a.s.)’a şöyle bildirmişti:
- Ya Musa! Benim için hiçbir amelin var mı? Benim için bir amel, bir yararlı, elverişli bir işin var mı?


H.z. Musa (a.s.) şöyle demişti:
- Yâ Rabbi! Senin için namaz kıldım ve namaz kılarım, oruç tuttum ver oruç tutarım. Sadaka verdim ve sadaka veririm. Senin için zikir ettim ve zikir ederim.

Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuş:
- Yâ Musa! Namaz senin için bir delildir. Sadaka senin koruyucundur. Oruç senin için cehennemden bir perdedir (kalkandır). Zikir senin için bir nurdur. Şu halde bunların faydası hep senin içindir. Benim için işlediğin amel nedir?

Hz. Musa:
- Yâ Rabbi! Beni bir amele delâlet eyle ki, o amelim ancak senin için olsun. diye yalvarır.

Cenab-ı Hakk, Hz. Musa’ya vahyeder:

- Yâ Musa! Benim rızam için hiçbir dost sevmedin mi? Benim için hiçbir mümin kardeşini sevmedin mi? Muhabbet eylemedin mi? buyurur.

Hz. Musa (a.s.), Cenab-ı Hakk’ın bu vahyi ile bilmiş, öğrenmiş ki, amellerin en sevgilisi Allah için sevmek ve Allah için sevmemek (buğzetmek)tir.
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:33:26
Acıların ortasında kalmak ne zordur bilirsiniz,hele o acılar sizi yiyip
bitiriyorsa,ama siz o acılara dayanırsınız ,dayanmak zorundasınızdır.

Eğer dayanırsanız o imtihanı geçmiş olursunuz ,çünki tüm acılar bize bi
imtihan vesilesi degilmidir ? ,evet öyledir.

ve hayat öyle bir imtihanki geçebilmek o imtihanı büyük bir yürek ve sabır
işidir ,o sabırki öyle çetindirki geçebilene aşk olsun.

Acılar acılar üstüne gelir, okadar size gelirki yada siz öyle olduğunu
zannedersiniz,ama öyle degildir aslında sadece sizin dayanma gücünüz bunun
size ağır geldiğini söyler .

çok yorulursunuz ,çok yıpranırsınız ,bazen acılara yenik düşersiniz ama siz
dayanmalısınız hayatta kalmalısınız ,bu şart!

Aslında acılardır bizi olgunlaştıran bize tecrübe kazandıran,sabrı
öğreten,imtihanı öğreten...

ama şu bi gerçekki insansınız ve üzülüyorsunuz ve yıpranıyorsunuz..
 

Rabbim ,sevdiklerin  hürmetine acıları bizden uzak kıl,tüm Muhammed ümmetine
yardım eyle ,

bütün hayırlı muradlarımızı hasıl eyle


AMİN...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:35:46
icimde öyle bir Hasret var ki anlatilmasi zor!!
Sevda besliyorum yüregimde...
Bu sevda Resulullah sevdasi,
gün gectikce büyüyor... Gönül yarasi
Gönül acisi
Gönül sancisi...

Her bastigi topraga yüzümü sürmek geliyor icimden,
her gittigi yolu süslemek kirmizi Güllerden,
canimi bile verirdim ugruna hic düsünmeden.

Gözlerinin icine bakmak,
Gül Efendimizin sonsuza kadar ellerini tutmak...
Evet isterdim...Ugruna hersey verirdim!
Diz cökmek önünde,
Salih Mümin olmak gözünde... Yüreginde!
Ona gitmek istiyor bu beden,
faydalanmak Onun essiz sevgisinden...

Uzak yollari, yüce daglari asip Sana gelebilirmiyim?
Beytullah`a kavusup yüz sürebilirmiyim?
Yaptigim günahlari Affedirebilirmiyim.....Ey Sultanlar Sultani...

beni bekliyorsun orda biliyorum,
gündüze geceye hep seni soruyorum,
bekle beni ey Nebiler Nebisi sana kavusmaya geliyorum...

Ayriligi olmayan bir kavusmaya geliyorum...


Yorum (yok) :: Yorum yaz! :: Bağlantı

5/7/2008 - her sabah saat 11 de www.cinarradyo.com canlı yayındayim inşalla
Kategori: YAZILARIM

esselamun aleykum sevgili kardeşler.

Allah'ın sevgisi üzerinize olsun..

değerli kardeşler bir çoğunuz aslen alman müslüman bir kardeşiniz
olduğumu biliyorsunuz..

Mevlam lütfü ila sayısız hayırlı kapılar açıldı.

4 seneden beri nette bir çok blogcu sitelerimden size sesleniyorum..

bundan sonra Allah izniyle canlı olarak www.cinarradyo.com beni dinleyebilirsiniz.

hristiyan dinden islama giren bu aciz kardeşiniz beraber olun inşAllah..

müminler kardeştir.

ben sizi ailem kadar yakın gördüğüm ve Allah için çok seviyorum..

Allaha emanet olun
 
Gülay ÖAtürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:38:07
Esselamun aleyküm sevgili dostlar.
MEVLAMIN rahmeti,sevgisi tüm inananlara üzerinde olsun inşAllah .
bir çok konularla beraber oluyoruz..bu yarım yamulak türkçem ile sizinle düşüncelerimi,hişsediklerimi,inandiğim seyleri paylaşiyorum..

sessiz kalmanıza rağmen ben yazilarımı okudunuzu hişsediyorum..MEVLAM sizden razi olsun..

bugün Allah AŞKI'ndan bahşetmek istiyorum..
AŞK Allah'a sevmektir..
Allah'a sevenlerin sevmektir..
Allah'ın sevdiklerini sevmektir..evet sevgili dostlar.gerçek bir sevgi ile Allah'a sevmek herkese nasıp olmuyor..
"Allah'I PEYGAMBERİ seviyorum "diyen,ama günahtan uzaklaşmayan çok gördüm..
"AllahI SEVİYORUM "demek kolaydır..
ama kişi eğer günahlarını terkedemiyorsa,geçmiş günahlardan pişman olup tevbe etmiyorsa,"AllahA kurban olayım "demesi boşuna ,çünkü onu sevgi yalanci sevgidir..
AllahA sevmek ne olduğunu bilmeden konuşuyor demek..
insan YARATANINA seversa,O'na karşi yapacak en ufak hata,kusur ,ona dağ kadar ağır gelir..omuzunda ağır bir yük gibi taşıyor..tevbe etmeden,gözyaşi dökmeden rahatlamiyor..
"acabe RABBİM beni affedermi ?"diye endise ediyor..
önüne çıkan haramlardan hızla uzaklaşirken,"YA RABBİM !SENİN için,SENİ SEVDİM için "der ve sevinç gözyaşi döker..
MEVLAM 'dan başka gerçek dostum olmadığı anladığım günden beri, O 'nsuz yaşadığım günler ve seneler için ağladım..
O'ndan ayrı aldığım her nefes için ağladım..
"KUL OLMAK "ne demek bilmeden yaşadığım zaman için ağladım..
gaflette yaşarken işlediğim sayısız günahlar için gözyaşi döktüm..
"RABBİM ,SANA istediğin gibi kul olamadım beni bağışla "dedim..
ibadet yapmadan geçirdiğim yılları ok gibi saplandı yüreğime..
çünkü AllahA seven kişi ibadetlerini aksatmaz,özelliklede namazlarını hiç bırakmaz..
namazda insan sevdiğini buluştuğunu hişseder,O'nunla konusur,O'na dua eder,isteklerini arzeder..
ruh,doğrudan doğruya Allah ile vuslat yaşadığını hişseder..
Allah sevgisi ruhunda hişseden kişi,artık O'ndan (c.c.)başkasına görmez,baktığı her şeyde O'nu görür,hişseder..

EY BÜYÜK Allah'IM !EY YARATANIM,EY TEK YARDIMCIM ,DOSTUM !
ben SENİ böyle seven,AŞKINLA yanan kullarından olmak istiyorum !
SANA itaat etmek istiyorum..
her ibadet SENİNLE VUSLAR OLMALI...
NASIP ET Allah'IM..NASIP ET !
AMİN...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:39:18
Rabbim, kainatı ve bütün canlıları ne kadar güzel yaratmış.
Ne zaman çiçeklere baksam, hep en ince ayrıntılarına kadar tasarlanmış olduğunu düşünürüm.
Estetik olarak renkleriyle özdeşleşmiş ve biz insanlara gönderilmiş.
Sevginin ifadesi olarak görülmüş.
Hediye olarak sunulan çiçekler, ne kadar çok insanın gönlünü hoş ediyor değil mi?
Sevinçten uçarcasına hisler uyandırıp, insanları birbirine kenetlendiriyor.

Sevgiyi ifade etmek, çok da zor değil demek ki...
Sadece bu da değil.
Güzel birkaç söz bile dünyalara bedel. İnsanların kalbinde taht kurmak için çok fazla bir şeye ihtiyacımız yok
.Zaten Peygamberimiz (s.a.v), "güzel söz, sadakadır" buyurmuyor mu?

O halde haydi, yarın çok geç olmadan şimdi başlamak üzere sevdiklerimize ulaşalım.
Uzakta olanları da telefon vb. iletişim araçlarıyla arayalım.
Kırdığımız gönülleri yeniden kazanmaya çalışalım.
Sevgi seli oluşturalım.Gönüllere sevgi serpelim.Yeşerince ortaya hangi güzelliklerin çıkacağını hep beraber görelim.

Sevgiyle kalın...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:40:13
SEVGİ

insanı insan eden sevgidir,dostluktur,
bu yolun sonu inan ki mutluluktur,
sevgi üstüne kurmuş evreni YARATAN,
süslemiş dünyayı ,maviden yeşilden ,beyazdan,

insan,dünya,tabiat,kuş,kainat,
sevgiyle güzeldir,düşmanlığa inat..
dostluk,kardeslik varmış?işte odur sanat,
bununla bulur insan,huzur,güven ve hayat..

MEVLANA,YUNUS,HACİ BAYRAM-I VELİ,
sevginin,kardesliğin en coskulu seli,
Allah'ın iradesi kalu-bela'dan beri,
muhabbettir,aşktır insanlığnı eseri..

dostum,kardesim diye sarılalım hep biz,
olsa da farklı tenimiz,dilimiz,rengimiz,
olamayız,EY GÜZEL DUYGU,olamayız sensiz,
SEVGİ,GÜZEL DUYGU ,OLAMAYIZ SENSİZ.


Sevilmek,insanların ruhunu nakış-nakış dokuma sanatıdır..
Allah bir insana bu hali nasıp etmediği zaman ,insanın kendini sevdirmek
üzere yaptığı bütün davranışlar riyadan öteye geçemez...
Bu sebeple sevilme arzusunu taşıyan bir insan ,evvela muhatabına karşı
muamelelerinde Rabbinin emrettiği ölçüler içerisinde samimi olmalıdır...
Bu samimiyet de evvela kendi hayatında samimi olmaktan geçer..
Eğer kşi,insanlara karşı olduğu gibi görünemiyor ve sun'i davranışlarla
kendisini ön plana çıkarmak gayreti içine giriyorsa evvela bu haştalığını
yenmek zorundadır...
Çünkü,insanlar mert,dürüst,ve ihlas sahibi kişilere daha çabuk
bağlanırlar...
Asıl olan karşımızdaki insanı anlamamız,yüreğimizin onun yüreği ile beraber
çarpmasıdır...
Cenab-i Hak kullarına birbirirlerine sevdirendır,ve insanların cesedleri
fani olsa dahi hatiraları kıyamete kadar yaşar..
Allah onları insanlara sevdirir ve unutturmaz..
Zira Cenab-i Hak Ayet-i kerimede..
"İman edip de salih amellere bulunanlara gelince,onlar için çok merhametli
olan Allah, gönüllerde bir sevgi yaratacaktır..(Meryem ,96) buyurmuştur..
 
SEVGİ
Ben ,
Sen,
O
İdik
Sevgisizken...

Sevgiyle
Biz olduk..
Allah'ım !
Kul olduk
Kardeşleştik..
Hamdolsun..

Geçtik
Dünya bağlarından
Gönül verdik
Yaratan'a
Ruhlaştık
Hamdolsun...

Dağ taş
Ova deniz
Kuru ve yaş
Herşeyle dost arkadaş
Sarmaş dolaş
Kaynaştık
Aileştik
Hamdolsun...Hamdolsun..
 
Bizim dinimiz sevgi dinidir..insanların birbirine duyduğu sevgi ve
samimiyet,bir taraftan onları güzelleştirip olgunlasırken,bir taraftan da
toplumda nice güzel gelişmelerin anahtarı olur...
insanı bağlar pekişir,toplumun çeşitli kesimlerin arasında diyalog kapıları
açılır...
Sevgi ve samimiyet öylesine güçlü bir barış ve huzur kaynağıdır ki,yaygın
olduğu toplumlarda çoğu sıkıntılar kendiliğinden yok olur...
Sevgiyi bu kadar sihirli yapan şey,onun kalbe inşirah denilen ferahlık ve iç
huzurunu getirmesidir...Sevgi mü'min için bir okyanus gibidir...oradan
herkes nasibi kadarını alır..
Hüner,daha çok almaya,her an almaya,böylece sevgi hazinesini çoğaltmaya
gayret etmektir...


ELBETTE BUNU YAPABİLMEK İRADE VE AZİM İŞİDİR..
Çünkü,varlıklara sevginin temeli Muhabetullah,yani Allah'a olan sevgidir..
Şüphesiz mü'!minler bilgileri ve nasipleri nisbetinde Allah'ı severler...
İnsanların her vesileyle sevgiden söz ettiği ama hiç bir devirde görülmediği
kadar bundan mahrum kaldığı bu çağda,bizler sevgi tohumları saçmayı,en
önemli vazifelerimizden biri olarak görmek zorundayız...


sevgi ile kalın...
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:40:45
Hayatta karşı karşıya kaldığımız,aşma konusunda
Zorlandığımız sıkıntılarımız olabilir..
Bunları hayatın tatlı cilveleri olarak kabul etmemiz
Gerekiyor..
Çok sıkıntı yaşıyor olabiliriz..


Ancak,bir de sahip olduğumuz nimetlere bakmamız lazım..
Hayata ,elimizde bulunan artı değerler penceresinden
Bakmakta fayda var..
Öncellikle sahip olduğumuz nimetler için muhasebe yapalım..
İnsan olmanın değerini düşünelim..


Hayata gülümseyelim ve,Allah’ın bize verdiği hayatı en güzel,
En güçlü güvenilir ve cesur bir şekilde yaşamaya başlayalım..
Allah)c.c.) Kur’an-i Kerim’inde ,
“siz Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız,onları sayamazsınız,
ve onları saymaya gücünüz yetmez.”(İbrahim,34)


Şeyh Galib der ki..
“İbret nazarıyla bak kendine ey kişi! Ve anla ki sen alemlerin
özüsün.sen yaratılmışların gözbebeği olan insansın “..


Sadii Şirazi ,ayakkabısız kalmış..
Ayakkapı almak içinde maddi güçten mahrummuş.Can sıkıntısı
Ve üzüntüyle mescide gitmiş.
Mescidin önünde ayaksız bir dilenci görünce,ayakkabısız
Ayaklarına bakıp şükretmiş..
Evet,hayata gülümsemek için çok nedenlerimiz var..


VE
Mevla görelim neyler,neylerse güzel eyler,diyelim…

sevgilerimle..
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:41:12
Erkek kadınsız, kadın erkeksiz olamaz. Bu fıtrata aykırıdır. Yaradılışımız
bizi karşı cinsten biriyle eş olmaya zorlar. Buna direnen kişi neye sahip
olursa olsun, eşi yoksa tamam olma duygusunu tadamaz, bir boşluk hisseder ve
hiçbir şey bu boşluğu doldurmaz.

Eskiler hiç evlenmemiş kişileri, bekâr kelimesi yerine daha çok “cüftsüz”
(çiftsiz) kelimesiyle ifade etmişlerdir. “Yalnız”, “tek başına” gibi
tabirler de kullanabilirlerdi. Fakat burada hiç evlenmemiş olmanın bir
yarımlık olduğunu ifade için, çiftini bulamamış anlamında cüftsüz tabiri
tercih edilmiştir.
Çift, birbirinden ayrı iki şey değildir; ancak birbiriyle işe yarayan, anlam
kazanan iki şeydir. Ne erkek ne kadın cinsi birbirlerinden ayrı olarak bir
anlam ifade etmez. İnsan diğer bütün mahlukat gibi çift olarak yaradılmış ve
ancak karşı cinsten bir eşle bir araya gelindiğinde “eksiksiz” olarak
tanımlanmıştır.

Allah Tealâ'nın, “Onlar sizin elbiseniz, siz de onların elbisesisiniz.”


(Bakara, 187) buyurduğu üzere eşsiz olma durumu çıplaklığın verdiği
rahatsızlık hissiyle birlikte tarif edilmiştir. Erkek kadınla, kadın erkekle
örtünür, korunur, eksiklerini tamamlar ve mahremiyetini (kendine has hayat
alanını) muhafaza eder.

Erkek, güzeli kadınla tanımlar. Ve o güzel korunması gereken bir hazinedir.
Kadın da yiğitliği, cesareti, korunacağı sığınağı erkekle tasvir ve tasavvur
eder. Kadın, erkeğin koruması altında sağlam bir kaleye sığınmış, kendi
devletine girmiş gibi olur. Kendine güven bulur. Erkek namusunu, şerefini,
kıymetli neyi varsa hepsini kadına emanet eder.

Kadın kendisini güçlü kılan bu emanetleri canı pahasına korur ve gölge
düşürmez. Erkek de kadını incitilmemesi gereken narin, mukaddes bir emanet
olarak görür.
Bütün bunlar hayatı daha anlamlı yapan, insanı olgunlaştıran ve ahlâken
güzelleştiren hususlardır. Bu nedenle erkek ve kadın asla birbirinden ayrı
düşünülemez ve bağımsız olarak değerlendirilemez
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:42:12
İlk veren siz olun..

İnsanlar,sevgiye,saygıya ,merhamete,barışa,

hürriyete muhtaçtır..
Ama bunu ilk veren siz olmalısınız..

Her insan selamlanmak ister..


Sizde istersiniz ama,etrafınızda bakıp da

 “beni kim selamlayacak ?”
Diye beklemek yerine,ilk selamı veren siz olun..


Saygı mı bekliyorsunuz..?


Mutlaka saygı bekleyen insanlar arasında,

ilk hareketi siz yapın…
Bu kapıyı siz açın..


Faziletin anahtarı budur..


Diğer insani davranışları kimden bekliyorsak,

onlarda bizden bekliyor..
Beklemek karşılıklı oluyor..


Bu hareketin doğru olduğunu kabul ediyorsanız
İlk hareket sizden gelmeli,önce siz yapmalısınız..

beklemeyin karşı tarafta size tebessüm etsin..

ilk siz en güzel sadaka vermek için ile yarışın..

"tebessüm dahi sadakadir "buyuruyor Efendimiz s.a.v..

hemde kendinize de iyilik edeceksiniz..

çünkü o kadar huzurlu ve mutlu hissedeceksiniz ki..

hadi o zaman mutluluk verelim..

yüreğimizi ferahlasin..mutlu edelim..mutlu olalım..
Dua ile...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:43:31
ANNEM ÖLESİYE ÖZLEDİM

Bu akşamhayalin canlandı gözlerimde.
Işık oluyorsun anne bana karanlık gecelerimde.
Bu akşam seni ölesiye özledim.
Bu akşam seni görmek istiyor gözlerim annem.

Sıcak elerini tutmak istiyor ellerim
Sevginle dolup taşıyor kalbim
Bu akşam seni öyle özledim
Bu akşam seni ölesiye özledim.

Bu akşam gel yanıma annem..

Sarıl bana sıcacık kollarında

Kucağına özlemişim annem

Bu akşam seni ölesiye özledim.

 Annem nerdesin...Annem.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:44:39
Sevgi hayatın anlamı, yaratılışın sırrı!

İnsanoğlunun, doğumundan itibaren, hatta doğmadan evvel başlayan ihtiyacı. Duyguların en güzeli.!

Hayatı asıl amacına taşıyan, kalpleri birbiri ile kaynaştıran; huzur ve mutluluğun vazgeçilmez esası!

Sevgiyle yeşerecekken tüm güzellikler, ne yazık ki, günümüz insanı sevgisizlikten muzdarip.

Sevgisizliktir, tüm kötülüklerin anası!

Bir çok kişi ailesine, eşler birbirine, komşu komşusuna, millet yöneticisine, devlet halkına sevgisiz!

 Bu yüzden hoşgörü ve huzurdan eser yok; aydınlıklar yerini karanlıklara terk etmiş. Ve dünya sevgisizlikten zindan gibi!

Hakkı ve halkı sevmeyen yöneticiler, sevgiden nasibini almamış güçlüler yüzünden toplumlar zorda.

“İman etmeyen cennete giremeyecek, Allah için birbirini sevmeyen de iman etmiş sayılmayacak”sa sevginin önemi tartışılmaz!

Kurtuluş sevgiyle başlar.. İbadet sevgiyle..! Uzlaşma, paylaşma, kaynaşa, tevekkül hep sevgiyle!

Öyleyse insan önce sevgiye doyurulmalı, toplum sevgi ile eğitilmeli.

O yüce Resulün diliyle; “Sevmeyen ve sevilmeyende hayır yoktur!”

Ne mutlu seven ve sevgiye layık olanlara!

Ne mutlu kullarını Allah’a, Allah’ı da kullarına sevdirmeye çalışanlara!

“Vedud” ismi ile, “en çok seven ve en çok sevilen”
yüce Rabb’imizin sevgisine layık olmak arzu ve dileklerimizle...

Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:47:03
Vefa bir sevda,vefa bir dost tesellisi...
Vefa,hicran içindeki gönle merhem,çöldeki son yeşile ab-ı hayat...
Vefa,ızdırap yangınına düşen rahmet...
Mecnun misali Leyla'dan geçip Mevla'ya hicret...
Hatırlar mısın,neydi vefa?

Ezelde verilen söze,Haşr'e kadar sadakat miydi?

 Karasevdalı birinin,kar ve boranın kucağında yüreğiyle ısıttığı bir kardelen mi?

Kupkuru çölleri cennete çeviren Gül'e sevdalı olmak mı?
Dikenlerin batmasına aldırmadan,güle vuslat arzusuyla kanayan bülbül bilir vefayı.
Nuruna hasret olduğu Mübarek Yüz'e bir zarar gelmesin diye bütün hünerimi ortaya koyan mağaradaki örümcek bilir vefayı.
Vuslat kokulu uykusuz gecelerde Yar arzusunun adıdır vefa.
Sevda bülbülünün kanı damlayınca karanlık bir geceye,vefa nağme kesilip çınlar seherler boyunca
Belki de bir daha açılmayacak olan dost kapısını terk etmeyişin sırrına ermektir vefa...
Vefasız gülüşler serpildi kanayan yaralara...Vefanın bahtına vuslat yerine gurbetler düştü.

Beklentisiz sevmeler maziye karıştı,yapılanlar karşılık bekliyor artık.
Yıldızların sızısı her gece biraz daha artıyor Samanyolu'nda.
şimdi geceler vefasızlıkla bölünmede...

Ayın on dördünde sema,şimdilerin vefasız dostlarına nazar edip ağlamakta.


Hatırladın mı,neydi vefa?

Vefa, bahta düşen cefa da olsa,safa libası giymektir.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:48:42
Sevginin diliyle mi konuşuyorsunuz?

 Hareketlerinizle başkalarının işlerini kolaylaştırıyormusunuz yoksa zora mı sokuyorsunuz?

 Sevgi dili aktivasyon demektir, hareket demektir.

Bu dili iyi kullananlar sıkıntıda olanların sıkıntılarını dindirirler, zorda olanları rahatlatırlar, onlara sabrı tavsiye ederler.

Sevgi dilinin sözcükleri davranışlarınızdadır.

Dilinizin söylediği güzel şeyleri hareketlerle de süslemektir. Fedakar olmayı bilmek, önce ben dememektir.

Hatta diyebilirsen önce sen diyebilmektir. En önemlisi sen, ben kavramlarından kurtulup biz diyebilmektir sevgi dili.
Siz sevgi dilini kullanan birini görünce hemen tanırsınız. Çıkarları zarar gördüğünde hemen arslan kesilmez, başkasının kötü durumunda kuzu gibi davranmaz.

Sevgi dili gönüllere hitap eder.

 Bu dili herkes anlamaz. Sevgi dilinin sözlerini, o dile yatkın olanların kalpleri çözer ve beyne değil, kalbe indirirler anlamları.
Seven sevdiğiyle beraberse onu iyi anlamaya çalışmalı.. Aynı dili konuşan, aynı gözlerle de bakmayı bilir.

O halde sevelim, sevilelim, güzeli görüp, güzelle hasbihal edelim gönülden gönüle sevgi diliyle..

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:50:11
Canim efendim cok seviyorum diye biliyorum kendimi
Gercekden seviyormuyum seni ya ResulAllah

Gercekden özlüyormuyum seni ya Habib Allah
Kendime cok soruyorum bu soruyu.

ya diyorum sevgimde samimi degilsem...
ya kendi kendimi avutuyorsam diye cok korkuyorum
ya beni tanimassan o hak günde ne olurum ben
ya bana sefaat etmessen o zorlu günde cekil dersen. ...

ya sen gelme dersen bana halim nice olur ya Rasull Allah
cok korkuyorum Ya Rabbi habibine olan sevgimde

beni samimi eyle !
Onun adinin gectigi yerde tüglerimin ürperdigine Sen sahitsin
Sen görüyor ve biliyorsun yarab bu aciz kulunu.

Ya Rabbi bu günahkar kulunun hislerini habibine bildir
beni ona haberdar et o mübarek günde beni tanimakta güclük cekmesin.

efendim seni aniyorum hep seni seviyorum

 senin arkadaslarinida seviyorum seni seven herkesi bende
cok seviyorum basim gözüm üstüne canim efendim. (s.a.v.)

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:52:26
Yürümek için dik duruşu ve gönüllü olan yolcu gerek dedik. Ama bir de yol gerek…
Bu yol ki… Dosdoğru yol…
Hedefine şaşırtmadan ulaştıran, güzelliğe, mutluluğa götüren yol…
Yol belli yolcu belli…
Peki sorun ne ki?
Yol dümdüz önümüzde ve ilk biz yürümeyeceğiz… Yani yanlız değiliz. Yürümeyi öğretenler dimdik önümüzde bütün heybetleriyle.

Peki..
Biz nerdeyiz?
Herşey yürüyor, zaman, ömür, gençlik, sağlık, herşey su gibi akıp gidiyor… yürümüyor adeta koşuyor.
Peki biz yürüyormuyuz?
Bu yolu bilmeden anlamadan ve en önemlisi sevmeden yürüyemeyiz ki?
Herşey yürürken biz nerdeyiz?
Hangi oyunda oynaştayız?
Yürümeyi biliyormuyuz?
En önemlisi yürümek istiyormuyuz?

Cevabınız evetse eğer önce gönlünü ayağa kaldır. Oturanlar yürüyemezler, hele yatanlar hiç… Ama ayaklarınla değil gönlünle yürüyeceksin bunu bil….
Gönülle yürüdünüzmü hiç….
Yürüyenler dedim ya onlar, o aşıklar ayaklarıyla değil gönülleriyle yürürler…
Öyle yürürler ki!!!
Onları sular boğmadı, ateşler yakmadı.
Onların yollarını guvercinler sakladı…
O sevda elleri…
Şimdi yürüyenler gibi edebiyat yapıp lafla peynir gemisi yürütmeye çalışmadılar.

Söyleyip anlatıp yatmadılar… zaman üstü, mekanlara geçtiler Hakka yürüdüler ve Hakka ulaştılar…
Yol doğru yolcu doğru ama yürüyüş bozuk olursa varılmıyor menzille…
Hepsi dosdoğru olmalı…


DOSDOĞRU…..

İşte dostlar..

Yol dosdoğru Tevhid yolu..
İlk insan, ilk yol göşterici Hz. Adem'le başlayıp alemlerin rahmet, sevginin öğretmeni Hz. Muhammedle tamamlandı ve kıyamete kadar bu yolun yolcuları olucak...
Yol dosdoğru, yürüyenlerde dosdoğru...
Bu yola yakışırmıyız ki bilmem.
Bu yol ki menfaat için satılmaz, iki kuruşluk sevdalar için terk edilmez.

hele hele

Bu yolda başıt insanlar yürüyemez.!!

Önce gönlümüze bir yolculuk yapalım... Ta derinliklerine yürüyelim... Gönlümüzü bulursak sahibinizide buluruz.. İnşAllah

Güzel yolun sevdalıları yolunuz açık olsun...

selam ile...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:56:11
Sevgili..
Özlemin kalbimde dağlar misali..
kaç yıl daha bekleyeceğim Sana kavuşmak için?

Rabbim!!
bu ömür ne kadar uzun olursa olsun ,yeter ki ,sonu şehitlikle Sana ve Rasulüne
kavuşmak olsun!!
biz günahkar kullarını affedip Rahmetinle bu mertebeye eriştirirmisin Ya Rabbim?

ne kadar isterdim ,O sevgiliye dünyada da Ahirette de beraber olmayı!!
biz o bahtiyar kullar gibi olamadık..
Fatıma annemiz ,O sevgili s.a.v. Ahirete irtihal ettikten sonra hiç gülmemiş..
Ey Fatıma!!(r.anha)

bizler kanlı gözyaşı dökmemiz gerekirken,kardeş kanı dökmekle meşkülüz!

Rasulüllah'ın Allah'a yürümesinden sonra,Sen ezan okumadın,"tahammül edemem "diyen Ey Bilal!!
gel de bak,bizler ezan sesinden rahatsız olduğumuz için şikayetçiyiz ezan dan...

ya Sen Ey Ömer!

"O'na öldü diyenlerin kellesini uçururum!" diye haykırıyordun ya..

gel de gör..biz Onun sünnetlerini yaşayanın kellesini uçuruyoruz!!
gelin görün Ey Rasulün arkadaşları!

gelin görün Ümmetin halini..imdat diyecek halimiz kalmadı..
aldılar elimizden ,güzellik adına ne varsa...
kopardılar bağımızdan umut adına ne varsa..

hayatımıza girdiler,duygularımızı,mahrumiyetimizi hiçe sayarak...
hükmetmekti onların arzusu,
hem de her seyimizi..
imdadımıza yetişin ne olur!!
kalblerimizdeki kıvılcımlar alevlendirin!!
Gel Ya Muhammed aleyhisselam!!
gel bizi kurtar Ya RasullAllah!!
yardım et Ey Rabbim..
ne olur Sen yardım et Ümmedi Muhammedi..
Aminnnnnnn...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:57:03
Hani söyleriz ya kimi zaman rahmet yağmurları diye, işte Müminin gözyaşı da
rahmet yağmurudur. Hazanın çoraklaştığı yüreğini rahmet yağmurunun
damlalarıyla huzur ve muhabbet tohumlarını yeşertir.

Aslında kabul edilen
duanın en büyük iksiridir gözyaşı. Secde de, Secde yerine Onun için akan bir
damla gözyaşı, kalbinde binlerce rahmet çiçeklerini filizlendirir. Ve Mümin
yüzüne Nur olarak gelip yerleşir. Peygamber efendimizde bir hadiste şöyle
buyurmaktadır”

“Allah için ağlayan gözleri Allah’u Teâla Cehennem ateşinde yakmayacaktır”

Mevlana hazreti gözyaşını öylesine güzel ifadelendir ki, her anını o rahmet
ve huzur damlalarını akıtmakla geçirmek istersin.

“Ağlayıp inlemek sağlam ve sarsılamayan büyük bir sermayedir. Allah’ın tüm
rahmeti ise çok kuvvetli bir dayanaktır.”

“-Ey gülüp duran gafil! Gülmenin zevkini tattın birde ağlamanın zevkini tat,
tecrübe et ki O şeker madenidir. Allah için ağlayan ne mübarek bir gözdür.
Allah için ağlayan bir kalp ne mübarek bir kalp’tir. Ağlama ve inlemeye
muhakkak merhamet edilir. Rabbin lütuf ve merhamet deryası, ağlayanlar için
taşar....”

Bu Meyanda Şeyh Badi Hazretleri de şöyle der :

“-Bulut ağlamayınca çimenler nasıl güler, ağlamayan çocuk annesinden nasıl
süt emer.”

Velhasıl Onun için dünya ve ahrete huzur ve saadete nail olmamız bakımından,
bu fani alemde rüku ve secde de, dua ve niyazlarımızı kulluk gözyaşlarıyla
yoğrularak hakkın rahmet deryasına daim olmalıdır.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:57:47
Selâm sana Efendim,
Selâm sana Sultanım,
Ben ıssız çöllerde aşkınla yanan mecnun!
Sen o çölde yanan yüreğime su serpen yârsın.
Ben akşamın alacakaranlığında kaybolan biçare,
Sen karanlığı dağıtıp etrafı aydınlatan aysın.
Ve ben gül bahçesinin en nadidesini arayan biçare,
Sen o bahçenin en nadide gülüsün.

Efendim!
Yine bir gece vakti ismin geldi aklıma,
Seni göremeyen gözüm ve hasretini tadamayan gönlüm…

Ahu figan eder çölde kaybolmuş misali bu kalp,
Ama ne çare ki en büyük hasreti seni yanına alarak tattırdı Hak.
Sen dosta kavuştun hasret, çile, dert bizimdir Efendim,
Dostun dosta sunduğu en güzel gülsün Efendim.

Sen yoksun Efendim
Şimdi gözler yaşlı, gönüllerde ahu figan
Şimdi diller tutulmuş, lehçe yetersiz, geçmez günler.
Bekler Seni kalpler belki rüyada gelirsin diye her an.
Yüzü yok fakirin, bunun için dolar gözleri, boğazına takılır kelimeler,
“Hiç olmazsa Rabbim Bekâ’da beraber olayım” der.

Her zaman merak etti bu gönül şefkatini, gülümsemeni,
O nurdan gözlerinde kaybolup nazarınla ruhunda dirilmeyi.
Özleminle hıçkırıklara boğulup “Ne olur Efendim” demeyi,
Bir kez tatsa bu gönül VAllahi yeter Efendim,
Rabbimin katında nadide gülsün Efendim.

Gülay öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:58:23
Dünya hayatında en değerli şeylerden birisi, insanların gönüllerini
kazanmaktır. Daralan, sıkıntı içinde olan bir insanın imdadına yetişmekten
daha güzel ne olabilir ki?!..

Dertlilere derman, çaresizlere çare olmak ne büyük bir iştir! Maalesef
bugün, ‘gönül kazanma’ işini biraz aksatıyoruz. Dünya işlerine o kadar
dalmışız ki, büyüklerimizin üzerine titrediği gönlü kazanmak ve hoş tutmak
bir yana, kolayca kırar hâle gelmişiz. Gönül almak çok zor; ama kırmak ise
kolaydır ve gönlün tamiri oldukça güçtür. Gönül bir defa kırılmaya görsün,
üzerinde çatlaklar oluşur, her ne kadar düzeltmeye çalışsak da.

“Kopunca bir teli bağlansa da düğümlü kalır,
Dokunma gönlüme şart-ı mahabbet öyle değil.”
Muhyiddin Raif

Gönül almak, inancımızın bir gereğidir. Gelip geçici olan dünya hayatında,
fânîyi bâki kılmanın yolu iyi ve güzel işler yapmaktan geçiyor. Atalarımız
bu hususu gâyet iyi anlamış; insan gibi yaşamanın, hak ve hakikatin yolunun
gönülden geçtiğini görmüş, bu heyecanı tâ içlerinde yaşamış, nerede bir
kırık gönül varsa tamire koşmuş, Allah’a (cc) ve Peygamber’e (sas)
saygısızlık olur korkusuyla, gönülleri kırmaktan, incitmekten sakınmıştır.

“Gönül Çalab’ın tahtı,
Çalap gönüle baktı.
İki cihan bedbahtı,
Kim gönül yıkar ise.”
Yunus Emre

Ecdadımızın bu davranışı bizler için önemli birer mirastır. Bizler bu mirasa
sahip çıkmalıyız. Gönüllerimizde inkişaf ettirmemiz gereken sevgi
hazinesini, herkese dağıtmalıyız.

“Hor görme derviş fakiri hor deyip kılma nazar,
Kalbinin köşesinde rahmet-i Rahman gezer.”
Lâedrî

“Dest-i Kudretle yapılmış sun’-ı Mevlâdır gönül,
Secdegâh-ı Kibriyâdır yıkma kalbin kimsenin.”
Lâedrî

“Bir bahçeye giremezsen,
Durup seyran eyleme.
Bir gönlü yapamazsan,
Yıkıp viran eyleme.”
Yunus Emre

“Her geceyi Kadir, her gördüğünü Hızır bil!” düstûruyla, birbirimize karşı
saygı ve sevgi göstermeyi bilmeli; en şerefli ve en güzel şekilde
yaratılışımızın gereği olarak gönlümüzdeki cevherleri sergilemeliyiz.
 
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 21:59:52
Birbirimizi karşi neden kalblerimizi bu kadar soğuk?

MUTTAKİLER DIŞINDA DÜNYADA Kİ BÜTÜN DOSTLAR, O GÜN BİRBİRİNE DÜŞMANIDIR.."
(Zuhruf sur.Ayet 43-67 )

Ayette geçen muttakiden maksat dostlukları sırf Allah rızası için olan mü'min ve mü'mini kamildir..

Kıyamet gününde Arsın gölgesinde istifade edecek olanların bir tanesi de birbirlerini Allah için sevenlerdi...

"Mü'minler ,birbirini sevmekte,birbirini acımakta ve birbirlerini kurumakta bir vücuda benzerler..vücudun bir organı haştalayınca diğer organlar da bu sebeple ateşli hastalığa tutulur..."buyuruyor Peyganberimiz (sallAllahu aleyhi ve sellem )

Yine Peygamberimiz buyuruyor ki..

"Kim din kardeşini bir günah sebebiyle ayıplarsa,o günahı işlemeden ölmez..."

Çeşitli kardeşlikler vardır..

Din kardeşliği,iş kardeşliği,yol kardeşliği gibi...

Esas kardeşlik,din kardeşliğidir..

Evet dostlar,biz Allah'a inaniyoruz,islama inaniyoruz,ve biliyoruz ki,mü'minler kardeştir...

Bu Rabbimiz fermanıdır..

Fakat ne oluyor ki,biz aynı Peygamberin Şefaatını sığınan,aynı kitapla aydınlanan müslümanlar,kardeşlik şuurundan bu kadar uzaktayız ?

Birbirimizi karşi neden kalblerimizi bu kadar soğuk ?


İnsan Allahu Teala'yı tanıdığı ,sevdiği ölçüde O'nun kullarına sevebilir...

İman zayıf olan kimselerin kalbi dar olur..
Allah'a olan sevgisi az olduğundan ,yaratılanlar karşı sevgi de duymaz..
"seviyorum "deseda samimi değildir..

Bütün düşmanlıkların sebebi,kalbin YÜCE YARATAN'dan gafil olmasıdır..

Sevginin kaynağı Allahu Teala'dır..

Müslüman,mü'min kardeşlerine sevmedikçe Allah ve Resülü'nü sevemez...

"Mü'min olmadıkça Cennet'e giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.(Müslim) "

Allah için birbirini sevenlere selam olsun...


Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:00:49
Sevgili PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)hadis-i şeriflerinde
buyurmuşlardı ki.
"iki sevgliyi birbirine bağlayan evlilik gibi harika bir şey görülmemiştir."
(ibni Mace)


"insan evlendiği zaman imanının yarısını mükemmeleştirir,geri kalan yarısı mükemmeleştirmek için de Allah'a karşi gelmekten korksun.."
(Taberani)


evet dostlar,sevgili PEYGAMBERİMİZ dinimizi muhafaza etmek ve tamamlamak için mü'minlere evlenmelerine tavsiye ediyor..


mutlu bir yuva için birinci şart iyi seçim,
ikinci şart da iyi geçimdir..

bir baska hadis-i şerif göre ,mutlu evliliğin temel şartı ,eşlerin dindar olmasıdır..
her iki eş de dindar olduğu zaman,KUR'ANIN KERİM'ın ifadesiyle,
"erkek kadına ,kadın da erkeğe elbise olur."
birbirlerini günahtan ve feneliktan korur.birbirini sever,sayar,eşine anlayış gösterir,ve böylece her iki cıhanın mutluluğu yakalamak için ellerinden geleni yaparlar..

günümüze insanlar ne yazik ki,islamiyeti gerekli gibi yaşamadıklar için ,evlilikleri kışa bir zaman yıkılıyor,ve ortada yıkılmış yuvalar,perisan olmuş çocuklar kalıyor...


bazı evliler ellerinden geldiği kadar hanımlarına her şey alırlar,karşılık olarak sevgi ve saygi bekliyorlar..
ne yazik ki,bir çok hanımlar ,o eşyayı alan değil,sevgilerini o alınan eşyayı kayar,ihtirasları artar,tesekkür edecekleri yerde daha fazlasını
isterler..

bulamadıkları zaman,üzündüleri,hırçınlıkları artar,dolayısıyla geçimsizlik başlar..
insan beser olmak itibarıyle,her zaman doğru hareket etmeyebilir..


eşlere düşen hoş görülü ve affedici olmak,kusurları,hataları görmemek,hatta unutuvermek...

salih bir erkek eşine ,acısıyla,tatlısıyla,hayatın tüm gerçekleri paylaşacağı bir hayat arkadasi olarak bakmalı...

şayet evlilik bir menfaat ve şehvet üzerine bina edilirse ,yani "ben eşimin evde sadece bana hizmet etmesini ,ben emrederim o da yapar"mandığıyla hareket eden bir erkek,hanımının hayatı bir cehenneme dönüştürür..
bu hususta sevgili PEYGAMBERİMİZ buyuruyor ki..

"iman açısından müminlerin en olgunu ve üstünü ahlakı en güzel olanıdır..sizin en hayırlılarınız kadınlarına karşı hayırlı olanlarınızdır."


evet dostlar,hayırlı mü'min olmayı her şeyın üstünde tutmalı,
efendimiz'ın bize emrediği gibi eşlerimizi memnun ve bahtiyar etmek için çaba harcamalıyız..

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:02:55
Günün birinde bir dostum bana
bir serzenişte bulundu
Şöyle ki''sen hayata çok olumlu bakıyorsun
Halbuki hayat çok zor ve her birimiz çilekeşlikten azade
yolcular gibiyiz.Sense hep gülümsüyorsun.
Sanki çelikten bir zırhın var.
Sen hep aşktan,dostluktan,mutluktan bahsediyorsun''
Bende ona şöyle dedim çevrene bir bak,
Herkesin hayatında mutlu ve mutsuz olmak gibi iki seçeneği var.

İç huzuru belirleyen nelere odaklandığındır...
Hayatın içindeki türlü renklerden,azınlıkta olan güzel şeylere odaklanmak
Ve en önce...
Koşulsuz tevekkül
İşte mutluluğun bendeki tek sırrı bu...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:04:53
Gelin, yolların ayrımında bulunduğumuz şu günlerde bir kez daha Yunusların,Mevlanaların ses ve soluklarında yankılanan şu evrensel ilahi çağrılara kulak vererek gönülden "sevgi" ve kardeşlik diyelim...!

Gelin , İnsan olma farklılığını rengi ve deseniyle bir kere daha bütün cihana gösterelim..!

Gelin , garazların , kinlerin , nefretlerin dünyanın çehresini kararttığı şu günlerde bütün samimiyetimizle gönülden bir kez daha sevgi ve diyalog diyelim !...

Gelin , Vicdanlarımızı ilahi rahmet vüs'atine göre bir genişliğe ulaştırarak ardına kadar herkese sinelerimizin kapılarını açalım...!

Gelin , kendimizi kurumaya , yok olmaya mahkum birer damla gibi görmekten sıyrılarak, çağlayanlarla bütünleşip derya olmaya yürüyelim....!

Gelin ,sevelim birbirimizi,mutlu olalım,mutluluk verelim..
Gelin ey kardeşler gelin...

Gelin Allah için..Gelin.. 

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:06:31
islama girdiğimde harikulade güzel prensipler olduğunu gördüm..
zekat,dürüştlük,yardımlaşma gibi..
İslam da Allahı’n emirlerini boğun eğmek ve teslim olmaktır..
Geçenlerde bindiğim bir minibus da bir yazi dikkadimi çekti..

“Allah’a eğiliriz biz ancak..! “
Bu kısa cümle ne kadar da çok şeyler ifade ediyor..


Evet biz Yüce Yaratanımıza boğun eğmek,O’na teslim olmak,güvenmek demektir…


Ve bir gün O’na döneceğiz..
Her gece uykuya daliyoruz,ruhumuz vucudumuzu terk edip O’na gidiyor,ve her doğan gün O’nu bize bir hediyesidir..
Birbirimizi O’nun namına sevmeliyiz,iyiliğe,doğruluğa teşvik etmeli,kötülüklerden uzaklaşmalıyız..
İnsan ,Allah’ın en güzel eseridir..
Mümin kabirde çürüyüp yok olmayacak,Allah’ın davetlisi olarak Cennete gidecek..
Allah’a teslim olmak,Ona güvenip dayanmakla duyduğum mutluluk tarif etmek imkansız..

Hayatımı yönlendirmesi ve akısını O’na emanet etme duyduğum huzuru da…


Her doğan gün ,Allah’ın bizlere bir hediyesidir..


Bu yüzden bu vakit çok iyi değerlendirmeliyiz..
Allah ile beraber olmak ne demek olduğunu,bu güzellik yaşamayanlar için çok derinden üzülüyorum..
Doğuştan Müslüman olan ama dinini bilmeyen nice kardeşlerimizi vardır..
Öğrenmek lazim,okumak arastirmak lazim..
Müslüman dinlerini yaşamalı ve örnek olmalıdırlar..
Benim islam’a girmem gerçekten Allah’ın bir lütfüdür..bir hediyesidir..

Bu hediye em iyi şekilde muhafaza etmek istiyorum Mevlamın izniyle..
Allah’ın sevgisini öylesine derin duyuyor,O’na öylesine güveniyorum ki,her dilediğim,her sıkıntım O’na söyleyebiliyorum..
Ve Mevlam da bana kolaylık gösteriyor,yollarımı açıyor..
Çünkü Mevlam kendisini sevenleri ve güvenenleri karşı daima Sadıktır,Şefkatlıdır..
Allah sevgisi tüm hayatımı değiştirdi,ve varlığının gayesini öğretti..

Seni seviyorum Allah’ım..Çok seviyorum...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:07:24
Yavuz Sultan Selim Han'ı biliyorsunuz hani Hicaz Fethedilince, halifelik
Türklere geçince; o günkü cuma hutbesinde "HakimulHaremeyni Şerifeyn Sultan
Selim.." Deyince imam, Sultan kalkıyor ve;

"Hayır Hakimulharemeynişşerifeyn değil, Hadimulharemeynişşerifeyn"
diyeceksin bundan sonra diyor..

Yani Mekke ve Medine'nin Sahibi değil, haremeynin hizmetçisi..

Ve biliyor musunuz, bu 1517 tarihinden, halifeliğin ilga edildiği 1918
tarihine kadar hutbelerde Osmanlı Sultanları'nın adları hep böyle anılıyor..

Ve çok enteresan, şu yazacaklarımı da yeni duydum bende, bakın;

2. Abdulhamid yani Cennetmekan Uluhakan Abdulhamid Han zamanında Medine'ye
demiryolu yapılmak isteniyor ve raylar döşenmeye başlanıyor..

Sultan ilan yapıyor, "trenin geçeceği yolda kimin arazisi varsa bedeli 2
misli olarak sahiplerine ödenecektir" diyor!

Hem de bakar mısınız, o zaman Osmanlı'nın durumu hiç te iyi değildir mali
açıdan..

Ve yine ne aciptir ki Sultan, bu demiryoluna masrafları sadece ve sadece
helal paradan, gayrı müslimler- şunlar bunlar hiçbirine bulaşmamış helal
paradan temin eder,

Öyle bir dar zamanda!..

Ve o arazi sahiplerine de bakın ki, derler ki;

"Bizler, değil 2 misli, hiç para istemeyiz topraklarımıza.. O şanlı Nebiye
helal olsun!"

Ve yapılır tren yolu bu şekilde..

Bilirsniz trenler son istasyona geldiğinde uzun uzun düdük öttürürler..

Ama bu herhangibir şehir olmadığı için Sultanın emriyle Medine girişinde bu
yasaklanır, trenler sessizce girerler..

Bakar mısınız şanlı ecdadımıza, subhanAllah!

Daha bitmedi..

Medineye 2 kilometre kala raylara keçe döşenir yine Sultanın emriyle..

Neden?

Çünkü tren O Nebi'nin şehrine girerken ses çıkarmasın, edeble girsin diye..

SubhanaAllah!

Yine bitmedi..

Tren istasyonuyla hemen şehir arasına bir de hamam yapılır yine sarayın
emriyle..

Neden?

Çünkü uzun yoldan gelmiştir yolcular kir pas içide olabilirler, O huzura
girerken yıkanıp-paklansınlar diye..

Bir nevi tüm yolcular mecbur bırakılmış şehre girmeden yıkanmaya..

SubhanAllah!

Yine çok ilginç bir şey daha;

Medine bizim olduğu zamanlarda O Nebiye hürmeten asla Osmanlı bayrağı
çekilmemiş şehrin üstüne!

Bakar mısınız hürmete, ta'zime...

Ta 1517 yılından 1917 ye kadar bayrak çekilmemiş, ancak bu tarihten sonra
İngilizler ve o malum mes'eleler yüzünden ancak 1,5 yıl bayrak çekilmiş
Medineye..

SubhanAllah!..

Evet bir başka sevmişiz biz O'nu..

SalllAllahu aleyhi ve sellem.

Gülay öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:08:22
Mü’minler birbirini sevmeli, birbirine kin beslememelidir. Bütün müminler
kardeş olduğuna göre birbirimize kin beslemeyelim. Allah-u Zülcelal mümin
kulların birbirine kin beslememesi için ayet-i kerimede kullarına şöyle
demelerini öğretiyor :

"Onlardan sonra gelenler; 'Rabb'imiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan
kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma. Rabb'imiz!
Şüphesiz sen şefkatlisin, merhametlisin' derler." (Haşr; 10)

Bakınız, Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede bize nasıl öğretiyor, mümin
kardeşlerimize kin beslemememiz için bize nasıl emrediyor.

 Birbirimize bu
şekilde dua etmemiz lazımdır. Çünkü mümin kardeşimiz yanımızda olmadığı
zaman, ona dua edersek bir melek de bize der ki:

"Sen ona ne şekilde dua ediyorsan, onun için ne istiyorsan aynısı sana da
olsun.” Yani biz: "Ya Rabbi! Benim mümin kardeşimi af ve mağfiret et, onu
cehennemden muhafaza eyle." diye dua edersek, melek de der ki:

"Allah-u Zülcelal seni de affetsin, cehennemden muhafaza eylesin, sana da
merhamet etsin."
amin.

sizi çok seviyorum kardeşler...ve dua ediyorum..sizde bana inşAllah...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:09:01
-Bu dünyada bulunan tüm zevklerin ve nimetlerin asılları Cennet’tedir. Bu
dünya tatma dünyası olup, doyma dünyası değildir. Doyma yeri Cennet’tedir.
 
- Güvenilirlik en büyük zenginliktir.
 
- Öğünme nefsi azdırır.
 
- Zarara kendi rızasıyla gidene acınmaz, merhamet edilmez.
 
- İnsanların emir ve yasakları, Allah’ın emir ve yasaklarıyla çeliştiği,
çatıştığı halde, siz onlara itaat ederseniz; Allah(C.C) ‘a ORTAK KOŞMUŞ
olursunuz!
 
- Ölümü unutmak kalbi paslandırır.
 
- Ölüm bir nimettir. Dünyanın sıkıntı ve ızdıraplarından kurtuluştur.
 
- Dünya Mü’minin zindanı, kafirin ise Cennetidir.
 
- Ölüm; dostlara kavuşma yönüyle bir nimet, bir rahmet olduğu gibi: çileli,
ızdıraplı kulluk vazifesinden de bir terhistir.
 
- Ey kardeşim; elindekini Allah yolunda harcamakta, tereddüt gösterme.
 
- Sana zulmeden kimsenin zulmü sana büyük gelmesin; çünkü o senin zararına
da olur, MENFAATİNE de...
 
, Dünya nimetleri hususunda senden daha yukarıda olanlara değil, senden daha
aşağıda olanlara bak. Çünkü bu Allah’ın sana verdiği nimetleri küçümsememen
için yapılabilecek en iyi harekettir.
 
-İyiliğe iyilikle karşılık vermek herkesin işi; kötülüğe iyilikle karşılık
vermek ise er kişinin işidir.
 
* Baş olma sevdasına düşen, artık ibadet ve ihlastan sıyrılır.

* Huzursuzluğun kaynağı ikidir: Birincisi bilmemek yani ilmihali okumamak,
öğrenmemek. İkincisi bildiğini tatbik etmemek.

* İki kişi bir araya gelince dedikodu, gıybet etmeyin, Allah deyin.
Düşüncesi yalnız dünya olan kişilerle görüşmeyin dünya sevgisi size de tesir
eder, zorunlu hallerde helâya gider gibi, görüşülebilir.

* Bir mümin kardeşine ait hoş olmayan, bir iş duyarsan yetmişe kadar özür
kapısı vardır. [Yani bunu şu haklı sebepten dolayı işlemiştir diye yetmiş
tane gerekçe bulmalı.]

* Faydasız konuşanlarla arkadaşlık etmeyin. Bidat ehlinden haram işleyenden
kaçın. İnsanların aybını görmeyin, insanların aybını gören, insanların
hedefi olur.

* En büyük tehlike kendinizi tanımamaktır. Allahü teâlânın nimetlerini
unutmaktır, kendinizi bir şey sanmaktır.

* Biliniz ki, nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.

* Kâfir de olsa, fasık da olsa hiç kimsenin bedduasını almayın.

* Hakkı bâtıldan ayırmak dünyada en zor şeydir. Bazıları ahirette hak diye
sarıldıklarının bâtıl olduğunu görecekler ve yandık diyecekler! Bazıları
hakka bâtıl diye hücum edecekler, saldıracaklar ve hüsran içinde
kalacaklardır. Bazıları da bâtıla hak diye sarılacaklar ve kahru perişan
olacaklar.

 

 Bu yüzden, her müslümana öğretmek için Peygamber efendimiz
buyurmuşlar ki:

Ya Rabbi bana doğruyu doğru olarak bildir ve doğruya uymayı nasip et.
Allahım eğriyi de eğri olarak bildir ve ondan kaçınmayı nasip et. Ben bâtıla
hak diye sarılmayayım.

bizde Canım Efendimin duasına AMİN deriz inşAllah
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:09:47
Yine mevlidin tarihinin yıldönümü..

 

Senin doğumun aydınlatmıştı karanlıkları, şimdi karanlık gönülleride aydınlatsın dönümün..

 

Hani sen doğduğunda Ebu lehep su dağıtmıştı..Ve hani onu bile mükafatlandırmıştı Sevgilin, her doğum gününde su ile ferahlatarak..

 

Şimdi senin doğumun için tatlılar pişirilip dağıtılıyor, selamlaşıyor Allah için sevenler, mü' minler kalp kırıklıklarını unuttular aşkın aşkına..

 

Coştu ümmetin dalga dalga..

 

Ey merhametlilerin en merhametlisi  Allah'ım!, merhametin Muhammedinin elinden olsun..

Biz buralarda sallanıp duran bri avuç inanan.

 

.Haddimize değil, senin doğumunu kutlamak hani o çok sevdiklerimizin doğum günlerini kutlamaktan daha şerefli olmalı..

 

Öyle ya, alemlerin efendisisin sen..bizim acziyetli kulluğumuz değil, sana yakışır bir hayatın kutlaması olmalıydı bu...

Biliyorum...İmkanımız olsa, toparlanıp gelsek sana, bize önce kendi içimizde ki kalplerimizi işaret buyururdun..Zira kişi mümin kardeşini sevmedikçe iman etmiş olamaz demiştin..

ne olur..kara gözlerini ayırma gözlerimizden..Öyle ki günahlarımız gözlerimizden akarken gözlerinden hiç ayrılmasın..O an ölüm yüreklerimizi kucaklasın..

Doğum günün bize kutlu oldu efendim...Bizlere de gözlerinde doğmak nasib...
 
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:11:58
Gecenin alaca karanlığında 57.Alay komutanı,Bomba
Sırtı’nın güney eteklerinden aşağıya baktığında,
Çok garip bir şekilde ,arazide yayılmış küme-küme
Beyazlıklar görür ve hemen tabur komutanını çağırarak
Sorar..
-Bunlar ne.?
Tabur komutanının cevabı ilginçtir.
-Efendim,onlar ,fecre az bir zaman kala emriniz ile hücuma
geçecek erlerimizin iç çamaşırlardır..


Evet,her bir vatan evladı ,ertesi günkü savaşta şehitlik
İle nasiplenirse,Rabbi’nin huzuruna temiz çıkma düşüncesi
İle geceden çamaşır değiştirmiş ve üzerindeki kirli
Çamasırları da yıkayıp,çalılıklara asmışlardır..

İşte uzaktan gözüken küme-küme beyazlıklar bunlardır.
Ve o günkü çarpışmalarda ölüme gülerek giden
Bu alaydan sağ kalan olmaz…………


Ve bu yiğitler tarihe “Şehitler Alayı “olarak geçerler..
Şehitler için Rabbimizin müjdesi ve garantisi varken,
bu ne edep ve hayadır..
Evet sevgili kardeşler..
O mübarek insanlar,Allah için,Resulullah için,Kur’an için,
Vatan için,namus için böyle mücadele ettiler,kanlarını
Akıttılar,canlarını vererek şahadet şerbetini içtiler..

Bu günkü nesile bakıp da o Şehitlerin kanlarının suladığı
Bu topraklar üzerinde yürümeye hakkımız var mi?
Bunu hiç düşündünüz mü?


Yoksulluk ,imkansızlık had safhada ,doğru dürüst karınlarını
Doyuracak yiyecekleri bile yok….

Anadolu’nun her kösesinden kopup gelen yiğitler,ihlaslı,imanlı,
Mert Müslüman evlatları Çanakkale’de bir destan yazdı…

Bizler yaşayalım diye,doyamadıkları hayatlarını siperlerde
Bırakan onlar…

ONLAR Kİ,BÜGÜN,BU SAATTE BİZLERDEN FATİHALAR BEKLER..
Yorum (4) :: Yorum yaz! :: Bağlantı

17/3/2008 - "Çalışmadan dua eden,silahsız harbe giden gibidir. " (Hadis-i Şe
Kategori: YAZILARIM

   

Rabbimiz Hayy^dir,Kerim'dir.Kulu dua ederek Kendisine elini kaldırdığı
zaman,O (c.c.)ellerini boş çevirmekten istihya eder.." (hadis-i şerif )

Müslüman ,ahlakını düzelttikten sonra günahlarına tevbe etmeli,Mevlasından
onu bağışlamasını istemelidir ,oda dua yoluna...

Her fırsatta Allah'ı anmalı,bildiği dualar okumalıdır..

"Kalbler ancak Allahu Teala'yı anmakla ,imtihana,rahata kavuşur.."(Rad,28 )
"Allah'ın nimetlerini anın ki,kurtulaşınız.." (Araf,69)

"Beni anın ki,Bende sizi anayım..Bana şükredin,nankörlük etmeyın.."
(Bakara,152 )
Duanın kabul olması için,bazı hususlara dikkat edilmesi gerekir..

Sebeblere yapışmadan istemek,kuru bir temennidir..

"Çalışmadan dua eden,silahsız harbe giden gibidir. " (Hadis-i Şerif )

Günahlarına tevbe etmeli,sadaka vermeli,ve duanın mutlaka kabul olacağına
inanmalı...


Bazı Hadis-i Şeriflerinde sevgili Peygamberimiz (sallallhu aleyhi ve
sellem)buyuruyor ki..

"Siz,kabul edileceğine yakinen inanarak ,Allah'a dua ediniz..Allahu Teala'yı
unutarak gaflette edilen dualar kabul olunmaz.."


"Emr-i marufu bırakırsanız duanız kabul olmaz "


" Kızını fasıkla evlendirenin duası kabul olmaz..."


"Duam kabul olmadı.."demek yanlıştır.."

" Dua edenin ya günahı affolur,veya hemen hayırlı karşılığını görür,yahut
Ahirette mükafatını bulur.."

Evet dostlar.Allahu Teala,dua edeni sever,dua etmeyene gazap eder..

Dua ,müminin silahi,dinin direğidir..

Duanın faydası çoktur..
İnsan,gaflet içinde olduğunu söyleyerek duayı bırakmak doğru değildir..
Kalbine geldiği gibi dua etmek,ezberlediği duadan okumaktan daha iyidir..

"Bana dua edin ,kabul edeyım..Bana ibadet etmek istemeyenleri,zelil ve hakir
eder,Cehenneme atarım.."
(Mü'min,60 )

EY darda ve sıkıntıda kalanların dualarına cevap verir,onlara yardım eden
Rabbim !
Bizi,hiç bir şeyden hesaba çekmeyecen şekilde her şeyimizi bağışla..!
Allah'ım ,bizi dünyadan iman ve Kur'an'la çıkıp gitmeyi nasıp
eyle...

AMİN..AMİN..AMİN !
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:14:03
Mevlam cümlemizden razi olsun kardeşler..zaman çok kıymetli ve bunu çoğumuz anlamayız,düşünmeyız,ölmeyecek gibi kapılıyoruz bu hayatın akısını,çoğu zaman yanımıza geçen büyük gerçek Ölüm görmüyoruz bile..
Görsek de beş dakika sonra unutuyoruz bile..

geriye bakın ,yaşadınız yılların hesapını yapın..su gibi geçen yıllar ne izler bıraktı bizlere veya neler öğretti..
eğer bir seyler öğrendisak ne mutlu bizlere..

ama insanlar vardır ki,hayat onlara hiç bir sey öğretmemiş..hayatı yemekten içmekten ibaret olduğunu zannederek refah içinde yaşamayı gayret içindeler...
oysa okuduğum Kur'an'ı Kerim'i hemen-hemen her gün Ayet önüme geliyor..

"Ben insanoğlu mesakat,çile sıkıntı ve musibet dolu bir dünya yoladım..imtihan için,iylere ve kötülere ayırmak için "buyuruyor Mevlamız.(c.c)

Rabbimiz bizlere verdiği büyük nimetlerden biri de akıl..akılı insan büyük SON düşünerek ahiret için hazırlık yapar..

evliyalar dahi SONU düşünerek endise içinde yaşamişlar,acaba imanla ölebilecem diye...
ama biz sanki Cenneti karantı altında almişiz gibi gayet rahat yaşiyoruz..

ben okuyarak ve Mevlam dan doğruyu göstermesi diye dua ederek islami öğrendim..
yoksa müslümanlar yaşayışlarını baksaydım ne islami kabul ederdim nede Mevlamın rızasına kazanmak için elime geleni yapmazdım..

belki bazi kardeşlerim yalnız anlayabilir bu dediğimi..
ama söyleyin hey dostlar..
hangimiz Peygamberimiz sünnetini devam ettiriyoruz:?
ne yazık ki çok az kişi..
 gerçek islamı çok az kişi yaşiyor..
Hazret Ebu Bekir bir duasında "Rabbim bana öyle büyük bir beden verki cehennemin kapısına kapatsın ki bende başkasına yakmasın "diye dua ederdi..
ben böyle demem çünkü cehennemden korkarım,aciz ve zayıfım..
ama "Rabbim bana hayırlı kapılar aç ki,insanlar islami anlatayım ,onlara yardım edebileyim,ahiretlerine kazansınlar diye dua ederim hep..
Bildiklerimzi diğer kardeşlerimize anlatmazsak Mevlam bizlere sorumlu tutacak..çünkü bu din teblig dinidir..


bıkmadan,usanmadan anlatacağız ..büyük SON gelmeden hazırlıklı olmalarını için elimizde geleni yapacağız..


hep beraber ,yardımlaşarak cennetin yolunu bulacağız ve yinede hep beraber Efendimize komsu olacağız inşAllah ..


gayret bizden ,Hidayet Mevlamızdan..


Allah ile kalın dostlar..
 

nasılda akıyor ,ömrün akışı,
görmeden baharı,görürüz kışı,
hiç ramba görmeden ,bir ömür boyu,
bir de bakarız ki,çıktık yokuşu..

yıldız gibi kayar,çocukluk günler,
geriye dönüş yok,YARATAN önler,
söyle bir nefes ,alamadan bir gün,
bakarsın ki aniden,geçmiş o günler..

bir menzile gidiş,sonu bitmeden,
saniye geriye döndürülmeden,
"hazır değilim"dersen de boşuna,
öteki aleme göçeriz birden..

ah ne kadar mühim ,şu ömrün sonu,
"zan"zannediyoruz ,galiba bunu,
bir fincan kahveden,yudum içmeden,
birden bakarız ki,içilmiş sonu !
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:17:48
Dostluk,güzeldir,hoştur,tatlıdır..Dostsuz hayat yaşanamaz..

Dostsuz insan kendisini yalnızlığa mahkum etmiş olur..
Yalnızlık ise,ancak var ve BİR olan Allah'a mahsustur..
Bazıları dostuğu yanlış anliyorlar..
Sadece sevilmek için birini arıyor.Bu arayış asla dost arayış değildir..
Bu arayışı maddeci bir insanı,bencilce bir çirpınıştır..
Bu yanlış arayışın bir başka şeklinde yüzeysel dostluk gösterileridir..
Bu dostluğu ,sizden kazanacağını ele geçirinceye kadardır..
Kazanmayı düşündüğü şeyi elde eder etmez,VAR sandığınız dostluk bitiriverir...
Dost bulunduğu sanan samimi kişi de şaşırır kalır...

Dünya bu aldanış ve aldanışların nice örnekleriyle doludur..
Evet dostlar,dostluk güzeldir,tatlıdır,hoş dur...
Ama dost arayan ,önce kendisini dostluğu layık hale getirmelidir..
Dost bulmakta samimi olan,kendisini aranan ve özlenen bir dost haline getirmelidir..
Yani dost bulmadan önce kendimizle dost olmalıyız..

Kendisi dost gönülü olanın,dost aramasına ihtiyacı kalmaz...
Gönlü bir mıknatış gibi dostlukları cezp eder,çeker...
Evet ,dost hatırlayınca güç veren,sevindiren ve kendine getirendir...
Dost,ruh iklimizdir..
Ağladığımıza ağlayan,güldüğümüze gülendir..
"dost kara günler belli olur "demişler..
Kara günler ayni zamanda da bir dostluk imtihanıdır..

Dostluklar bu zor zamanlarda sınanmış olur....
Evet her çeşit dostluklar vardır..
Bir kışmi hava gibidir.asla onlarsiz yapamayız.giderken de havamızı de alıp gider..
Baz dostlar gıda gibidir..hemen her gün ihtiyaç duyarız..
Ancak birde yıldırım dostluklar vardır..
Gönül frekanslarının birden tutması ve her şeyın tencere kapak uyuvermesi gibi.....
Bu çeşit dostluklar ,ancak geçmişiyle açıklanabilir...
Aniden patlayan dostlukların gerisinde,ruhlar dünyasında yaşanmış yakınlıklar vardır...
Evet dostlar,dostluk çok kıymetlidir..
Bu yüzden de her kıymetli şey gibi az bulunur...
Ne mutlu gerçek dostları olana !
Ne mutlu böylesine dost bilinene !

Siz ne dersiniz??
Dostça kalın ...

Gülay öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:19:20
Merhaba!...
Hiç düşündünüz mü ya da bilen varmı içinizde 'merhaba' ne anlama geliyor diye?

Çok ilginç bir o kadar da hoş ve sıcak bir anlamı varmış meğer.

 'merhaba' aslında farsça kökenli olup 'benden size zarar gelmez' anlamına geliyormuş.

Çok hoş değilmi?

Bunu öğendikten sonra karşımdaki insana merhaba demek daha bir anlamlı oldu benim için.

 Bu mesajı okuyan herkese benden...

" Merhaba "

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:21:59
Sen hiç dost yüreğiyle kuşanıp, acılara meydan okudun mu?..
Bir gülüşü, bir gözyaşını paylaştığın oldu mu?..

Bir şiiri, bir ezgiyi tam ortadan bölüştün mü hiç biriyle?..

Sesini katıp ta sesine, sen hiç türkü söyledin mi çağa karşı?..
Gözyaşlarını ruhunla sildin mi hiç?..
Dualarını düşürdün mü dost peşine?..
Yüreğini çıkarıpta yollara, kupkuru öylece bekledin mi sen hiç?..
Ne çok söylenir bu kelime: “dostluk”, “dost” ..
Var mı sahi gerçek bir dost?.. Kaldı mı?..
Var mı böyle bir dostu olan?..
Yokluğuna yaslayıp ta yüreğini, varolduğun..?

Ah! Hep yitirdik güzellikleri..
Hiç sızlamadan yüreklerimiz, bir bir tükettik dostlarımızı umarsızca..
Ne yazık..
Nedir ki dost?..
Herkes kendine mi bakar aynalarda acep dost denince?..
Belkide hep ulaşılmak istenen anlatılır..
Kimbilir..

Oysa Dost,

Aynalarını yüreğine tutandır senin.. Ve, Yüreğine aynalarını tuttuğun..
Seni farklı kılanın bilincinde, yüreğini yüreğine katandır dost..
Seni alır da onca kalabalık arasından, yüreğine asar.. İşte dost!..

Ve dostluk; hedeflenen şey değil, gönül gönüle hedefe yürüten şeydir..
Bir ucu sana, bir ucu ona bağlı bir zincirdir dostluk..
Hiç açılmasa da, tükenmeyen umutlarla, dost kapısında özlemekten yorulmaktır..
Hiç arayıp sormasa da peşine düşmektir, VEFAdır dostluk..

Ve dost,

Meyli sana değil, sendeki O’NA (CC) olandır..
Evet dost, sendeki O’nun talipçisidir..

(elhamdülillah benim böyle dostlarım var..
Dünyanın en zengin insanım.Dostlarım..Sizi çok seviyorum)

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:23:16
Küçük bir davranış, bir inceliktir teşekkür etmek.
Öylesine zahmetsiz ve kolay.
İki kelime eni konu.
Söylemesi öyle kolay; neticesi öylesine büyüktür ki…

Bize bir bardak su verene…
Bize sıcacık yemekler hazırlayana…
Bize bir harf öğretene…
Bize bir yer ararken yol gösterene… teşekkür etmeliyiz.
Bir teşekkür gözde çiçek açtırır.
Bir teşekkür, alır gider bütün yorgunluğu.
Bir teşekkür, uçurur kalbi.
Bir teşekkür insanı insana dost eder.

“Halka teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez.” buyurmuş incelikler
Peygamberi Efendimiz (sas)...

Ne ince bir nokta.

Akrabalarımıza, annemize, komşumuza, öğretmenimize, arkadaşımıza, çocuğumuza
teşekkür edemiyorsak Allah’a da teşekkür edemeyiz.

Allah’tır bize her şeyi veren.

O’dur bütün teşekkürleri asıl hak eden.

Şükrederiz bizi ve dünyayı var eden Allah’a.

Şükrederiz bize hayatı bahşeden Allah’a.


Her şeyin sahibi Rabb’imize şükretmek nasıl insanlık görevimizse,
aradakilere, yani akrabalarımıza, annemize, komşumuza, öğretmenimize,
arkadaşımıza, çocuğumuzun bizlere yaptıkları yardımda, iyilikte teşekkür
etmek de bir görevdir.

Teşekkür etmeliyiz kuşa, çiçeğe, havaya, denize, kaleme, meyveye, çöpçüye,
bakkala, şoföre…

Teşekkür etmeliyiz ki kalbimiz Allah’a şükretmeye açık olsun.

***
Bende size tesekkür ederim..varliğiniz ile beni onca zaman yalnız bırakmadınız için..
Tesekkür ederim size sevgili dostlar..beni sevdiğiniz için..
Tesekkür ederim..sabırla yazilarım okuduğunuz için...:))
Tesekkürler..

Sizi Allah için seviyorum...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:24:13
Merhaba sevgili dostlar..
bilmem siz nasıl ama ben bu günlerde çok usuyorummm!!
kar durdu biraz ama soğuklar devam..
hele gecelerde ..ufffffff ışınmak çok zor..
sıcacik yataklarımız dahi yeterince ışıtmıyor..
hele de bu zamanlarımızda evlerimiz çoğu doğal gazla ışınıyor.son derece rahat yani.
Böyle olduğunu halde ister istemez insanoğlu eski zamanlardaki sobalı evlerimiz özlüyoruz..
cayır cayır yanan bir somine..odunların yanarken çıkardıklarını onlara has seslerini..
kor da pişen patatesinin lezeti bir baska..

geceleri muhabbet ve güzel paylaşımlarla geçerdi..

eski zamanlar bir baskaydı dostlar..

komsuluk vardı..güler yüz ve sohbet vardı..samimiyet ve yardımlasma vardı..
şimdi...dişardan gelen soğuk hava gibi insanların yüreği buzdan bir parçası oldu sanki..
sevemiyor zamanımız insan..
paylasamiyor...düşünemiyor ..hisetmiyor...robotlasmış zamanımız insan..
tüm güzel duyguları yok olmuş kalbinde sanki..
buz gibi esen rüzgar da daha buz olmuş insan yüreği..
evet sevgili dostlar...
ben eski sıcacık zamanları çok özlüyorum..
ve yüreğim ışınamıyor..
sizde hisediyormusunuz soğuğu??
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:29:07
Allahu Teala,örtünmenin ve elbisenin insanın maddi ve manevi süsü olduğunu,şeytana uyup mahrem yerlerini açmamak gerektiğini KUR'anda bize hatırlatıyor...

Allah insana çıplak yaratmıştır,ama haya duygusu ile örtünmenin emrini tutmanın sevabına ermekte,hem de dünyadaki halifelik görevini ispatlamaktadır...
Tesettür,yani örtünmek,Rabbimizin karsı kulun itaat ölçüleririnden biridir...

Tesettür,aynı zamanda iffet,fazilet,şeref hüriyet ve saadettır..
Kuvetli bir iman ve hayanın neticesi olan örtünme,büyük bir değer ifade etmektedir...
Nefsin çirkin arzularının yerine ,Kainatın Yaratıcısının emirleri istikametinde hareket etmek büyük bir önem taşır...


Tesettür,müslüman bir hanımın hürrüyetini gasbetmek ,kısıtlamak,medeni haklarını çığnemek için değil,aksine bunları yerli-yerine koynak,ve korumak içindir...


Tesettür,asalet ve faziletin ölçüsüdür..
Çünkü,asalet ve fazilet ,dinin emirlerine uyup-uymama bakımından kıyaşlanır...

Tesettür,yani örtünmek,kadının kendini haramdan gizlenip korumak dinimizin çok açık bir emridir...
Dinimizin emirleri de ,tartışılmak için değil,uyulmak içindir...

Dinin emirlerine itaat etmeyip,dünyanın emrine girenler de,kullanılmaktan ve asağlamaktan kendilerini kurtaramazlar...


Müslüman kadın saçını ve vücudunu bütünüyle örtmek zorundadır..


Kadın hangi mevkide nerede ( resmi daire,okulda,çarşi pazarda)olursa olsun,uymak zorundadır..
Müslüman kadın "örtünü aç " emrine kesinlikle uymamalıdır..

Zira bu emir Allah (c.c)'a isyandır ve savaş açmaktır...

Müslüman kadın Allah için örter,ve Rabbi'nın izin verdiği anlarda açar...
Bugün,din ve örtü konusunda sayısız hükümler ortaya atılıyor,ilkeler sergileniyor...

" efendim şuralarda örtünmek olmaz,şu şekilde örtünmek olmaz.."Hepsi de islam'ın özüne ters ve batil...
Müslümanın böylesi cahilane çağrılara uymaması lazim...

Ümmetinin iffet ,haya ve namusunu korumaya yönelik,Allah Resulü'nün şu hadis-şerifleri,bilhasa bügünler çok ikaz edicidir..

" Ümmetimin son dönemlerde giyimli,fakat çıplak birtakım kadınlar olacak.Bunların başlarını üstü
deve hörgücü gibi bulunacaktır.Ancak onlar Cennete giremez,Cennetin kokusunu bile alamazlar.."(Ebu Davud )

"Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluk yanına uğrarsa,zinaya bir adım atmış olur.. "( Tirmizi )

"Kadınlar erkeklere benzeyenlere,erkeklereden kadınlara benzeyenler bizden değildir.." (Buhari )

Hadis i şerifler,gayet açık ve net bir şekilde Müslüman kadının giyim tarzını beyan emektedir..


Bu Hadislerin ışığı altında zihnilerimizde ve kalblerimizde tesettür şeklimizi tekrar muhasebe etmeliyiz...

Biz,tesetür anlayışımız ile bu emirlerin neresinde bulunuyoruz ?

Acaba bilerek veya bilmeden hata mı işliyoruz ?
Rabbimiz ve Peygamberimiz'in çizdiği sınırları zorluyor muyuz ?

DİNLE EY BACIM !
Asırlara ışık tutan,
Namusuna perde olan,
Semadan SELAM getiren ,
Örtün seni bacım...

DUYDUN MU BACIM ?

Esarbını atmayacaksın,
Başını açmayacaksın,
Medeniyet adına,
Dinini satmayacaksın...

Seni Allah için seviyorum bacım

Sevdası Büyük Olmayanın Eylemide Büyük Olmaz

Evet onların asıl derdi islam dır.

Yani islami yayılmayı önlemek islamın bayanlara verdiği hakların önünü tıkamak,

ve bakın işte müslüman bayanlar cahildir demek istemeleridir. Zira ayeti kerimede geçtiği gibi

^Ey muhammed siz onlara benzemedikçe onlar senden hoşnut olmazlar.'hakikaten durum bu özetlemek gerekiyorsa, onların hedefi islamı engellemek müslümanı kısıtlamak başka bir tarifi yok bunun.

Allah zalimleri sevmez. zulüm devamı olmaz. Muhakkak ki sabreden mümine kazanacaktır.

Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda) nöbetleşin. Allah'tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz...
(ALİ İMRAN 200)

ZALİM GÜÇLÜ OLSADA,ÖRTÜNE DİL UZATSADA,ZAFER BİZİMDİR BACIM!!!

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:32:06
Esselamun aleykum sevgili dostlar..

Mevlamın rahmeti,sevgisi,hidayeti tüm inananlara üzerinde olsun.

Rabbi olarak bilen gönüllere ,kalblerine sukunet ve ferahlık versin..
Onu bilmeyenlere ,merhametiyle Onu bulmalarını nasıp eylesin..amin..
sevgili dostlar bugün ben kendimden bahsetmek istedim..
gerçi sevgialemi sayfamın Arsivi den İSLAM DAN ÖNCE VE SONRASI başlıklı 9 bölümlük yazilarım da
benden bahşetmiştim..isteyen ,merak eden Arsiv de bulabilecek..
sevgili dostlar,biraz uzun bir yazi olacak ama sabırla sonunda kadar okumanızı isterim mümkünse..
ben hristiyan dinden islama giren bir kardeşiniz.
16 yaşımda geldiğim istanbula,duyduğum ezan sesinde etkileyek,insanların sıcaklık memnun kalarak,
islamı nasıl bir din olduğunu merak ederek araştırmalar yaptım..


önce işaretlerle,sonra öğrendiğim az da olsa türkçem ile insanlardan islamı bana anlatmalarına rıca ettim..
ne yazık ki olumlu ,tatmin edici bir cevab bulamadım..
Buna hem üzüldüm hemde merak ettim..

müslümanlar oldukları halde dinlerini gerekli gibi bilmeyen bu insanların dini nasıl bir din di aceba..


koyu bir hristiyan olan rahmetli annem,Allah ve İsa Peygamberi sevgisi bizlere öğreti daha biz küçüken..
Rabbime çok seviyordum.baska bir seyi bilmiyordum.yani yaradiliş gayesinden..
hristiyan dinden pek birseyi bilmiyordum çünkü baz seyleri bana ders geliyordu..
hayatım ilgili yazdığım kitabında bunlardan bahsetmiştim..

evet,islamı nasıl bir dini olduğunu merak etmiştim..
bir sene için de okumayi ve türkçe yazmayı ,konuşmayı öğrendim..


Yüce Kuran'ımızdan ,Evliyalarımızın kitablarından islamı öğreniyordum..
öğrendikçe de diğer kardeşlerimle paylaşmayı gayret ettim..

isterim ki,bilmediklerini öğrensinler..Rabbimin rızasını kazansinlar..
her gün ,moralfm,özelfm,marmarafm,ve istanbulda dört yorel radyolarda mektuplarım ,fakslarım okundu..

Böylece sayısız dostlarım oldu..müslüman olduğum için beni terkeden ailem karşılık Mevlam sayısız kardeşlerim verdi..


sayısız musibetler beni buldu..

ama Mevlamın sevgisini o kadar derin duyuyorum ki,hiç bir sıkıntı,musibet beni yıkmadı..
Rabbim sayısız kapılar açtı..
burda Rabbim buyuruyu aklımıza geliyor..

"Benim yolumda mucadele edenlere ben yollarına açarım,kolaylaştırırım,kuluma yardım ederim."

sevgili dostlar,nefsi şerrinden,kendime övmekten Mevlama sığınırım..

insanoğlu neden övsun ki kendisi.neyimiş bizim ki gurur yapalım..

her seyin Rabbim e ait..nefesimiz kesildi bir an düşünün..
Rabbim den baska kim bizlere yardım edebilir ki..
işte ben bunu anladıktan beri,dünya gözümde hiç bir değer yoktur..
her sabah okuduğum yüze Kuran dan ne yapmam lazim öğreniyorum..

bu yolda bana yardım eden değerli hocalarım ,yazar,eğitimci Vehbi vakkasoğlu,Nihat hatipoğlu
ve 3 sene evvel ani bir kalb grizi den vefat eden can dostum hocam Hasan nail canat hocam sonsuz tesekkürler..

sevgili dostlar,müslüman kardeşlerim islamı gerekli gibi yasamadığı için çok üzgünüm..
Rabbim bizlere hayvanlardan ayırdı ,değeri biçilmez hazine AKIL verdi bizlere..
neden düşünüp ibret almıyoruz.?
Büyük gerçek ölümden neden ibret alıp kendimizi düzelmiyoruz?


ben bunu bir türlü anlayamiyorum..

Almanyada yaşayan dört kardeşlerim var..onların hayatı bakıp ,ben ne kadar sanslı olduğumu farkediyorum ve Allaha şükrediyorum..
onların para ,mal var..ama mutlu değiler.stres ve mutsuzluk için de yaşiyorlar..
benim hiç bir seyim yok ama ben mutluyum..
mevlam  benimle..her darda düştüğüm zaman yardım eline uzatiyor..
müslüman olmama nasıp etti..daha ne isteyeyim ?
sabah kalkınca,"Rabbim hayırlı bir gün geçmesini nasıp et"diye günümü başlarım..
onume bir parça ekmek gelince şükrederim ..neden baskaları gibi zengin bir sofram yok düşünmem.
oldu zamanda zaden üzülürüm,olmayanlar aklıma gelince..açlıktan ölenlere gözüm önüne gelince..

Biz bu dünyada sadece yemek içmek ve keyfi yapmak için gelmedik ki..
"sizden önce gelen ümmedlerin başına gelen musibetlerin,sizin başiniza gelmeden cennete mi
gireceğiniz saniyorsunuz?" buyuruyor Rabbim..
işte,bu dünya bir imtihandir..
Mevlamıza ve Onun Rasulüne çok sevelim..sevdikçe kendiliğinden tüm kötü huylarımızı yok olduğunu göreceksiniz..
insan sevdiğini üzmez dimi.?
bir hata yaptiğim zaman aklım gider..Mevlam bana kızdı..ben Onu üzdüm diye...
otururum çocuk gibi ağlarım..bağışlamasını isterim..
sevgili dostlar..söylenecek o kadar çok seyi var ki sayfalar yetmez..
zaden sayfalarıma eklediğim yazilardan düşündüğüm ve inandığım her seyi öğrenebilirsiniz.
inanmadığım hiç bir seyi yazmam..dünyalar versinler yine yazmam..

sevgili dostlar,bildiğiniz gibi sevgialemi den hariç bir kaç sayfalarım daha var..
emin olun be 2 sayfa fazla açmadım..

diğer sayfalarım blogcu arkadaşların hediyesidir..kıramadım aldım..yolarıma açan Rabbim
vardır buna da bir hayır değip aldım.ve böylece daha çok insanlara ulaşabiliyorum..


Beni en çok sevindiren seyi,sayfalarım açtığım zaman yorumda  kardeşlerimizin ,
"senin sayende kapandim..senin yardımın ile doğru yolu buldum..ailece nette girebiliyoruz.."
demelerini beni çok mutlu ediyor..

sevgialemi sayfama daha çok sevgiden yazarim..sevgisiz geçen bir günüm benim için boş bir gün..

Mevlamın Peygamberimin ve sizlere karşı sevgim ile dolu yüreğim..

 beni tanıyan herkes samimiyetimi biliyorlar..gözü kapalı bana güvenirler..
bu bence en buyük zenginlik...güvenilir olmak..
evet uzun bir yazi oldu..hakkınızı helal edin lütfen..
dilerim Mevlam dan daha çok yıllar beraber olmamıza...
sizi Allah için seviyorum.
Mevlam bizlere doğru yoldan ayırmazsın..
cennetin de Canım Efendimize komsu eylesin..amin

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:33:13
Yaratılmişlar olarak hepimiz,Yüce Rahman'ın "en güzel şekil "üzere yarattığı varlıklarız..

üstünlüğümüzün,mal,beden,ırk ve cinsiyetlerimize göre değil,iman ve amellerimize göre belirleneceği ebedi yurtlarımıza hazırlık yaptığımız şu dünyada,insanlar ön yargı ve kötü muameleyle küçük görüyor,dışliyoruz...
Büyüklerimizi "rüyadayız,Ahirette uyanacağız !"dediklerini dünya hayatında sahip olduğumuz neyin gerçek sahibiyiz ?
Hiç bir insanın iç alemi,göremediğimiz için,dış görünüsü gibi değildir..

Her insan ,alemleri içinde taşıyan üstün bir varlıktır..

Ama görmesini bilene...

Mü'min ,mü'min kardesinin kusurlarını görmemeli..Görse de onun için dua etmeli...

İnsan ,Rabbine seversa ,herkese sever..Bu sevgiden tüm yaratılmışlar için merhamet duymayı sağlar...
Mü'min,din kardesine daima güler yüzle ve içten gelen bir samimiyet ile davranmalı...
Ondan gelen eziyetler ve sıkıntılara dahi sabırla katlanmalı,onun islahıni için dua etmeli...
Mü'minler kötülüğe karşı iyilikle cevap verdiğinde ,şeytan üzündüsünden kahrolur....
Merhamet ,mü'minin kalbinde sönmeyen bir ateş gibidir...

mü'min bilir ki,insanlara yardımcı olmak,onların rezalet çukurlarına ve küfür karanlıklarına düşmemeleri için gayret göştermek,dünya ve Ahirette kulu Cenab-i Hakk'a yaklaştıran en hayırlı vazifelerin başında gelir...

Allaha emanet olun...

Gülay öztürk...
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:34:37
Çevremize baktigimiz zaman, her seyin sevgi üzerine yaratildigim, sevgi düsünüp sevgi konustugunu görürüz. Sevgi, varolusun sebebidir. Hersey sevgiden dogmus, sevgiyle varolmus, sevgiyle varligini sürdürmektedir.

Sevgi, sevenle sevilen arasinda meydana getirilen bir ittifaktir.

Sevgi, kalpte bulunan, sevgilinin arzu ve isteklerinin disinda kalan her seyi yakan bir atestir.

Sevgi, bütün benliginle sevilene yönelme olayidir.

Sevgi, kökü son derece saglam, dallari göklere yükselmis, meyveleri gönülde, dilde ve uzuvlarda görülen hos bir agaçtir. Disa akseden bu belirtiler, dumanin atese, meyvenin agaca isareti gibi kalp ve uzuvlarda etkisini göstererek sevgiye isaret eder.

Yüce Rabbimiz Bakara Suresinin 208. ayet-i kerimesinde, “Ey iman edenler! Hepiniz birden barisa girin. Seytanin adimlarini takip etmeyin, çünkü o, sizin için apaçik bir düsmandir.” buyurmaktadir.

Sevgili Peygamberimiz (sallAllahu aleyhi vessellem.) ise; “Iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmis olamazsiniz.”  “Sizden biriniz kendisi için sevip istedigini, kardesi için de sevip istemedikçe gerçek mü'min sayilmaz.”  buyurarak, sevgi ve kardesligi ögütlemektedir.

Yunusumuz; “Gelin tanis olalim, sevelim sevilelim.” diyor, insanlik bu bilince eristigi gün; geceleri gündüzleri kadar aydinlik, gündüzleri de cennet bahçeleri kadar huzurlu olacaktir. Fizik aleminde yerçekimi kanunu ne ise, insanlik aleminde sevgi de öyledir. Sevgi birlestirir, kin ayirir.

 

Fazilet bahçesinde, insani degerlerle olgunlasan sevgi güllerini, özenle toplayip, susamis gönüllere dostluk pinarlarindan kana kana sundugumuz gün, topyekün insanlarin bayrami olacaktir.

 

Ahlak duygusunun çiçekler gibi açtigi, hosgörünün bayraklastigi, adaletin tug'lastigi ve yediden yetmise bütün insanlarin dostluk içerisinde kucaklastigi ortami hazirladigimiz gün, hepimizin bayrami olacaktir. Böylece hem özledigimiz sevgi dünyasi kurulacak, hem de bütün insanlik huzur bulacaktir.

Mevlana'nin ifade ettigi gibi sevgi; aciyi tatliya, topragi altina, hastaligi sifaya, zindani saraya, belayi nimete ve kahri rahmete dönüstürür. Demiri yumusatan, tasi eriten, ölüyü dirilten sevgidir.

Bu evrende her sey, ama her sey sevgi düsünür, sevgi konusur, sevgi va'deder. Bu itibarla, kainata bir sevgi yumagi gözüyle bakilabilir. Ayri ayri ses ve soluklar, tek ve çift bütün nagmeler öyle bir ritim içinde akip gider ki, bunu görmemek ve anlamamak mümkün degildir. Bütün bunlar gösteriyor ki kainatta hersey sevmek içindir ve hayat sevgiden ibarettir.

Kur'an'in tarif ettigi Müslüman, ask ve sevgi insanidir. Maide Suresinin 54. ayetinde “Allah onlari, onlar da Allah'i sever.” buyurulmakla, sevginin ve askin Müslümanda bulunmasi gerektigi, bunlar Müslümanda bulundugu takdirde Yüce Allah'in mutlaka karsilik verecegi belirtilmektedir.

 

 Biz bu özelligi tasiyan insana “mü'min-i kamil” diyoruz. Mü'min-i kamil, bir merhamet, sefkat ve sevgi sembolüdür. Kur'an-i Kerim mü'min-i kamili; “Iman edip salih ameller isleyenlere gelince; halkin en hayirlisi da onlardir. Onlarin Rableri katindaki mükafatlari, zemininden irmaklar akan, içinde devamli olarak kalacaklari Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hosnut olmus, onlar da Allah'tan hosnut olmuslardir...” diye tarif etmektedir.

Kisaca özetlemek gerekirse, insanin kendini bilmesi, kendi benligine kavusmasi, aslî benligi olan Rabbine ulasabilmesi için tek çikar yol vardir, o da sevmek ve sevilmekten geçmektedir. Insan, sevgiyle gerçek aska ve nihaî gaye olan Rabbine ulasir.

Sevmek vazife, sevilmek imtiyazdir.

sevgimle kalın...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:35:09
Kâinatın yaratılışını varlığına borçlu olduğumuz..
Çöle inen nur..
Sevgili…
En sevgili…
Allah'ın sevgilisi..


O…s.a.v.
Hira dağında tek başına titreyen ve tek başına davetin destanını
yazan…Taşlanan, yuhalanan, hakarete ve küfre maruz kalan, yalanlanan…Ama hiç
yılmayan, hiç yıkılmayan…


O…s.a.v.

Uğruna candan vazgeçilen, anadan, babadan, yardan geçilen… Uğruna çile
çekilen, hicret edilen, göz yaşı dökülen..Adil, cömert, merhametli, barışçı,
cesaretli ve "el emin"..


O..s.a.v.
Sevilen, karanlıklara ışık getiren.. Paslı yüreklerin pasını silen,
taşlaşmış ruhları hoşgörüyle yoğurup imanla eriten, başlı başına bir destan,
örnek bir yaşam ve müjde…
O…s.a.v.
Davasını sevdamız olarak kabul ettiğimiz için zorbalarla karşılaşmışlığımız,
sevdamızı yaşatmak üzere karşılaştığımız, karşılaştığımız zorbaları alt
etmek için Ebabil kuşlarını beklemişliğimiz, sevilmemişliğimiz,
itilmişliğimiz, yok sayılmışlığımız, varlığımız, bütün varlığımızla
sevdiğimiz..


O..s.a.v.
Kâinatın yaratılışını varlığına borçlu olduğumuz…
Çöle inen nur..
Sevgili..
En sevgili..
Allah'ın sevgilisi…
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:36:05
‘De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.' (Felak Suresi, 113)

"Bereket sabah başlar." Gün ortasında uyanmak, neredeyse günü bitirmek, zamanı tüketmek demektir. Tüm canlılar sabahın ilk ışıklarında uyanıp yiyecek aramaya, yani çalışmaya başlarlar. İnsanların da rızıklarını kazanmak için, erken kalkma zorunlulukları vardır. Aksi takdirde bereketsiz ve şevksiz bir hayat sürmeleri kaçınılmazdır.

Geceyi eğlence alemlerinde geçirip günü yarım yaşayanların, yaradılışa aykırı olan bu tavır ve davranışlarından ötürü, tüm hayatlarında bir bereketsizlik hakim olur. Ayrıca toplumun büyük çoğunluğunun yaşadığı olayları ve haberleri de, hep geriden takip ederler.

“O sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükun (dinlenme), güneş ve ay'ı bir hesap (ile) kıldı. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen Allah'ın takdiridir.” (En'am Suresi, 96)

Yüce Allah, yarattığı tüm varlıkları ve kainatı, ayetin ifadesiyle, bir sistem, hesap ve düzen içinde tertiplemiştir. Geceyi dinlenme, gündüzü çalışma olarak, insanları da bu sisteme uygun şekilde yaratmıştır. Günün ilk saatleri olan sabahı uykuda geçirerek yaradılışa aykırı davranıldığında, her şeyde olduğu gibi, burada da bir çok olumsuzlukları beraberinde getirmektedir.


Erken kalkıp günü en başından yaşamak, hem daha zinde olmamızı sağlar, hem de verimli çalışarak gün içinde yapılacak işlerin bir çoğunu, henüz gün yarılanmadan bitirmemize sebep olur.

“Doğrusu gece neşesi (gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından daha sağlamdır. Çünkü gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır.” (Müzzemmil Suresi, 6-7)


Ayette Yüce Allah, ibadetleri, sessizliğin ve konsantrasyonun yoğun olduğu zaman olan, gece yapılmasının daha makbul olacağını bildirmektedir. Dolayısıyla geceleri uyku ve ibadetle geçirmemizi tavsiye etmektedir. Daha sonra “gündüz için uzun uğraşlar vardır” ifadesiyle, insan yaradılışına en uygun olan bu durumu bildirmektedir.


‘"…Yarattığı şeylerin şerrinden, Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden' (Felak Suresi, 113)

Yukarıdaki ayette, “gecenin şerrinden Sana sığınırım” bilgisi, buradan gece yaşantısının insanın yaradılışına uygun olmayan bir zaman olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu zaman diliminin uykuda ve ibadetle geçmesi, insanlar için en hayırlı olanıdır. (Kuşkusuz en doğrusunu Allah bilir.)

Bir başka ayette ise, “Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;” (Tekvir Suresi, 18) ifadesiyle sabahın sağlık açısından da önemine dikkat çekilmektedir. Bilindiği gibi oksijenin en bol olduğu saatler sabah saatleridir. Tüm yeşil bitkiler, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kendi besinlerini üretmek üzere, karbondioksiti alarak oksijeni havaya vermeye başlarlar.

 Güneş battıktan sonra ise, tıpkı bizler gibi solunum yapmaya, yani oksijeni alıp karbondioksiti dışarı vermeye başlarlar. Görüldüğü gibi Yüce Allah, bir lütuf olarak sabah saatlerinin çalışmaya başlamak için en uygun zaman olduğunu ayetler doğrultusunda haber vermiştir. Bu durumun daha bilmediğimiz sayısız hikmetleri olduğu da bir gerçek.

Erken kalkmak tüm yaratılmışlarla beraber uyanmaktır. Ayette dediği gibi “nefes alan sabahı” yakalamaktır...
 
Güneşin muhteşem doğuşunu, izleyerek güne başlamak, bu heyecanı ve şevki yaşamakla beraber, insanları bekleyen ışıl, ışıl yeni günü müjdelemektedir.

Bu durumu alışkanlık haline getirip, yaşam boyu hayata geçirip yaşayanlar, genç ve dinç yaşlanarak, moralleri daima yüksek olup, yaşamlarına huzur ve bereket hakim olur.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:37:17
Eski yıllanmış bir çınarın, kupkuru bir çınarın ,kalın kabuklarla örtülü yaşlı mı yaşlı bir dalında bir gün bir yaprak filiz verir.

Ya da kuru bir sarmaşık dalında,yıllanmış ve kuru, kahverengiye çalan rengiyle kabuk bağlamış bir sarmaşık dalına,bir gün yeşil mi yeşil, taze mi taze, narin mi narin yapraklar tutunur.
 Sarmaşık neşeye gark olur. Kuruluğu, cansızlığı gider ,yeşilliğe canlılığa bürünür.
Ölümle hayat yer değiştirir. Cansızlık yerini hayata bırakır.
Bahar bir diriliştir. Haşrin müjdecisidir. Bir çiçek bir bahar kadar kolay icat edildiği gibi, bir bahar bir çiçek kadar kolay icat edilir.

Bahar bir diriliştir. Her şeyin yeniden dirilmesi yokluktan varlık âlemine taşınmasıdır.
Bahar insanın şu dünya hayatından sonra yeniden dirilişinin en güzel delilidir.

Kuru ,kemik gibi bir dalın ucuna hayatı takan ,rahatlıkla takan,hiç zorlanmadan takan, hem de milyonlar ağaçların dallarına takan Zât, çürümüş kemiklere de aynı kolaylıkla hayatı geri veremez mi?

Bahar sevme zamanıdır derler. Gerçekte sevilme zamanıdır. En sevgili Zât tarafından , bizleri sonsuz seven Zât tarafından ,bir baharı bir çiçek gibi elinde tutan ve bizlere uzatan Zât tarafından ne kadar sevildiğimizi anlama zamanıdır.
Bahar bir çiçektir. Rabbimizin bize sevgisini anlattığı;rahmetini ,hem de sonsuz rahmetini ifade ettiği;şefkatini, hem de sonsuz şefkatini ifade ettiği bir çiçek.
‘Sevecek kimsem yok’ diyenler.. ‘Yalnızım’ diyenler.. ‘Bir anlayanım yok’ diyenler.. ‘Bir düşünenim yok’ diyenler!

Bir çiçek uzatılmış sizi bekliyor. Bir çiçek uzatılmış , ‘sizi seviyorum’ diyor. Baharın ellerinden tutun ve O’nu hatırlayın.

Bahar ,insanın Rabbi tarafından ne kadar sevildiğini anlama mevsimidir.

Bahar'a ulaşmamızı dileği ile sevgilerimle kalın...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:38:20
Bazen sevdiklerini ihmal eder,
Gaflete dalar insan.

Oysa O'nsuz anlamsız olduğunu düşündüğün,
Sahip olduğun en büyük armağanım dediğin,
Başının tacını ihmal eder mi hiç insan?

Kişi sevdiğiyle beraberdir..
Öyle ya.. Sen neden değilsin?
Yoksa yeteri kadar sevmiyormusun?


Hayır... diye haykırıyorsun,
Seviyorum, seviyorum..
Başımın tacını, hayatıma anlam veren, en büyük armağanımı nasıl sevmem!
Peki neden her an sevdiğinle değilsin?

Sevgi sözde olmaz bunu çok iyi bilirsin!
Sevgi ihmal edildi mi, o çok güçlü dediğin bağları zedeler..
Oysa nasıl da korkarsın sevdiğinden ayrı kalmaktan,
O'nsuz kalınca neleri yitireceğini düşünmek korkutur seni.

Hemen buluştuğunuz anları, o senin için en anlamlı olan anları düşünürsün..
Şükredersin, O'na sahip olduğun için,
İhmal ettiğinin farkına varırsın..
Oysa.. sevgi ihmale gelmez bilirsin,
Peki neden her an O'nunla değilsin?

Şimdi kaybetme korkusu sarsın bedenini..
Gaflete dalıp ihmal etme başımın tacı dediğini,
Sevgi ihmale geldimi o çok güçlü sandığın bağları zedeler,

Şimdi ayrılık korkusu sarsın bedenini..
Vakit.. sevdiğin için birşeyler yapma vakti..
O'na olan sevgini her an yanında olarak, kıymetini bilerek gösterme vakti..

Haydi kalk..
Gafletten uyan..
O'na sımsıkı sarıl..
Sahip olduğun için şükret..
O'nu birdaha kaybetmemek için söz ver kendine..

Eğer gerçekten seviyorsan
Haydi kalk..
O'nun için hazırlan..


Birazdan O'na kavuşacağın için heyecanlanmalısın
Kavuştuğun için mutlu olmalı..
Ve artık herşeyi Sevdiğin için göze almalısın..
Şimdi vakit.. aklını başına alma zamanı..
Kavuşma zamanı...

Haydi kalk..
O'nun için hazırlan..
Duyuyormusun? Ezanlar da okunuyor..
Haydi hazırlandıysan..


Başının tacı, hayatına anlam ve yol veren,
Seni Sen yapan,
Yaradan'ın sana o en büyük armağanı Namaz'ına sımsıkı sarıl..

Ve unutma..
Sevgiler ihmale gelmez..
Kaybedersen yitireceklerinden korkuyorsan eğer,
Haydi kaybetmeden sarıl sevdana..


Haydi sarıl Namaz'ına..
Haydi sarıl kurtuluşa...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:39:19
Birisi gönlünü bir güzele kaptırmış, bir türlü kendini kurtaramıyor; üstelik hakaret görüp, herkes ona hakir bir gözle bakıyormuş...

Akıl, fikir sahibi bir insandı ama delidir diye halk onu tefe koyup çalıyordu.

Dost için düşmandan cefa görürdü. Dostun sunduğu zehir ona en kuvvetli panzehir gibi geliyordu. Dostları onun ensesine tokat atar, o tevekkülle başını öne eğerdi...

Sevgilisinin hayali onun başını öyle sarmıştı ki sanki beyninin damını tekmeliyordu. Denize batanın, yağmurdan haberi olmadığı gibi arkadaşlarının kendisini ayıplamalarını bilmiyor; bilse bile de kulak asmıyor, aldırış etmiyordu.

Gönül ayağı taşa değer ar ve namus şisesini düşünmez.
Bir gece rüyasında şeytan, kendisini peri gibi bir kız şekline sokarak bunun kucağına atıldı.

Sabahleyin , sabah namazını kılabilmek için ilk önce gusül etmesi gerektiğini anladı. Dostlarından kimse onun yıkanmasını icap ettirecek hal ve sebebin ne olduğunu bilmiyordu. Bir su kenarına gitti. Ve mevsim kıştı. Soğuk , öyle bir haldeydi ki sanki su üzerine mermerden bir kapı kapatmıştı....

O kapıyi kırarak (yani buzu) suya daldı.

Biri öğüt verip ona dedi ki : "Ayol'... Bu soğuk suda, bu kış günü öleceksin. Nedir bu hal?..

O insaflı aşık genç, şu mukabelede bulundu :

Dostum!...Sus, beni ayıplama. Kaç gündür bir kız benim gönlümü çeldi...Bir sevda yüzünden öyle bir hale geldim ki, anlatamam...Sevdiğim bir kız için bu kadar ezaya katlanıyor, cefa çekiyorum da, beni topraktan yaratan, kudretiyle bana can veren Cenab-ı Hakk'ın emirlerini zor da olsa nasıl olurda yerine getirmem?...O Allah ki, O'nun ihsan ve nimetleriyle yaşıyoruz.Bunda şaşılacak ne var?..."
--------------------- O---------------------
Evet bu hikaye de önemli olan Rabbimin rızası...Ve ona götüren her şey...Bizlerde beşeri o kadar şeye takıldık ki, asıl olanı...unuttuk. Genelde insanlar birçok olayın etkisinde kalır, ama işin aslını pek düşünmez."Hatasız kul olmaz.."düsturundan hareketle insanız beşeriz, hatalarımız ve noksanlarımız muhakkak vardır.

Ama bir de şurası var ki, biz de en azından bu gencin yaptığını yapabilecek bir hâyamız olsa...O Alemlerin Rabbine karşı kusurlarımızın bilincinde olarak yalvarabilsek...

Günahlarımızı,hatalarımızı farkında olup pişman olsak..

En azından farz olan ibadetlerimizi yapabilsek...Zaten asıl olan da bu...Yoksa kimse kimsenin mükemmel olmasını bekleyemez, beklememelidir de…

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:40:25
Sevgi duadir bir anlamda, sevmek karsindakinin daima iyiligini istemektir.

Oyle degil midir gercekten? Sevdiklerimizin iyiligini istemez miyiz hep?

Bir insani seviyorsaniz eger onun icin dua ediyorsunuzdur bir insana "kalbimdesin" dediginiz zaman dualarimdasin dersiniz farkinda olmadan.

Kalbiniz onun iyiligini ister cunku.
Yaratilisa olan sevgi Allah'a olan duamizdir Allaha duydugumuz sevgi tum yaratilisa olan duamizdir.

Bence gonul gozu demek dunyaya kalpten bakmak yani sevgiyle bakmak demektir.

Sevgiyle bakmak duayla bakmak demektir.

 Dunyaya sevgiyle bakmak icin hosgorulu olmak gerekir insanlarin kusurlarini gormezden gelmek insanlardan irite olmamak, insanlari olduklari gibi kabullenmek lazimdir.
Duamiz Allaha ve yaratilisadir daima, gonlumuz tum insanligin iyiligini ister.
Mevlanadan bir alinti: DERVISIN GONUL GOZU YIRTIK HIRKASIDIR
 Peygamberlerin hayatlarina bakarsak hepsinin hayatlarinda bir donem aci hakim olmustur aci arinmayi ve de olgunlasmayi getirir.
Mevlananin bu sozunun manasi sudur:
 Yirtik hirka Allahin bize verdigi acilari kusurlari eksiklikleri sikintilari hastaliklari tasalari temsil eder yani insanin bu sayede gonul gozu acilir.

Acilarimizin actigi pencereden sevgiyle, merhametle bakmaktir gonul gozu Gonul gozunden bakmak merhamet, adalet, sukur, sevgi, sabir olgunluk ve de arinmislik ister.
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:41:48
hasret gönül pınarlarının en cömerdi,en heyecanlısı.

çünkü o aktıkca azalacağı yerde,sürekli artan,kaynağı volkan gibi kanayan,akışını hergün biraz daha coşkunlaştırarak devam ettiren bir ırmaktır.

hasret,zaman gözünün derman gözyaşlarıdır.nitekim hasret ırmağının her damlası,hasret duyanla hasret duyulan arasında sessiz,fakat kor sıcaklığında bir habercidir.

hasret,marifet tacının destarıdır.

hasret pişmedir,hasret olmadır,hasret yanmadır.hasret kemiyetten keyfiyete yükseliştir.
hasret var oluş ilmidir.

hasret küçücük bir ırmağın deryayı özleyişi gibi,her damlacığında tutuşan alevlerle menzil-i maksuda ulaşmanın heyecanını,bütün hücrelere sindirerek,bir daha geri dönülmeyecek mekana ve yollara baş koymanın adıdır.

hasret bütün kokuları aynı acı ve aynı tatlılıkla teneffüs etmektir.hasretin kavurduğu bir gönül,gönül kazanında kaynayan ruh ve kemale erişmiş bir nefis için her her durum tevekkülle karşılanacağından,tüm kokular aynı lezzeti verecektir.


hasret,ruhi idrakin ilk merhalesidir.
hasret,uçurumun derinliklerinde,her türlü maddi çarenin tükendiği yukarıya çıkabilmenin bütün imkanların birer birer yok olduğu ümitsizlik anında,göğün masmavi çehresine serpiştirilmiş yalnızlıkları,kendi yalnızlığına katık ederek yolunu kaybedenlere Kutub veya Süreyya yıldızlarının parlaklığını sunan yanık türkünün nağmesidir.

hasret,tutunabilmenin,asli gayenin rengidir.
hasret bir kere bakıp,hakikiyi görebilmektir.
hasret,aşk koridorunda yürüyebilmeyi öğrenmektir.

hasret,arzdan Arş'a,Arş'tan arza bilebildiğimiz,his ve idrak edebildiğimiz her güzel şeyin,gönül telimizi daimi bir titreyiş içindeki nağmenin adıdır..
hasret ömürdür.
Ömrümdür.....
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:43:36
Son zamanlarda nereye gitseniz, kimin gözlerinin içine baksanız derin bir mutsuzluk ya da bıkkınlık ifadesi göreceksiniz.

Mutsuz olmak için o kadar çok sebep var ki, mutluluk dünyayı terk etmiş, bambaşka bir gezegene göç etmiş zannedersiniz.

 Deprem korkusu, ekonomik kriz, işsizlik, savaşlar, terör eylemleri ve daha birçok sebep yüzünden yaşamaktan bıkan, yaşamayı sevmeyen bir toplum haline geldik.

Hiç kimseyi, hiçbir şeyi, hatta kendimizi bile sevmiyoruz artık, çünkü sevmeyi bilmiyoruz.

Sevgi emek isteyen, çaba isteyen bir duygudur. Oysa biz kendi sorunlarımıza o kadar gömülmüşüz ki öfke, nefret, kızgınlık gibi kolayca ifade edebildiğimiz duygular varken, çaba isteyen bir duygudan devamlı kaçıyoruz.

 Bizler sevmeyi, sevsek de ifade etmeyi bilmiyoruz, buna rağmen sevgisizlikten, sevilmemekten şikayet etmeye devam ediyoruz. Ama bilmediğimiz bir duyguyu nasıl bulabilir, nasıl başkalarından bekleyebiliriz ki?

Elbette ki sevgi karşılık bulduğu zaman büyür, çoğalır. Ama karşılık alamasak bile, bize verdiği mutluluk, dudaklarımıza getirdiği tebessüm yetmez mi?

 Hem sevginin tek bir çeşidi yoktur. Sadece karşılık alabileceğimiz sevgiler aramak büyük bir hata olur. İnsan bir çiçeği, bir hayvanı, hatta cansız bir varlığı da sevebilir.

 İnsan ilişkilerinde ise sevginize karşılık bulabilmenizin ilk koşulu, önce sevginizi ifade etmeyi bilmek ve bunu başarabilmektir. Gerisi kendiliğinden gelecektir. Eğer seviyorsanız ve karşılığında seviliyorsanız, mutlu olmak için başka hiçbir şeye ihtiyaç duymamalısınız.

Biraz daha mutlu bir insan olmak istiyorsanız, sevmek için geç kalmış sayılmazsınız. İşe en kolayından başlayın.

Mesela pencerenizin önündeki serçeye biraz ekmek verebilirsiniz.

Sonra bir gün bir bakmışsınız ki deniz kenarına gidip martıları besliyorsunuz ya da sadece sizin olacak bir evcil hayvan almışsınız.

İçinizdeki sevgi yavaş yavaş büyüyüp taşar hale geldiğinde, komşularınıza veya her gün ekmek aldığınız bakkala karşı daha sevecen olabilir, en azından her sabah hatırlarını sorabilirsiniz.

  Bu halkalar birleştikçe içinizdeki sevgi kırıntıları çoğalacak; çok daha fazla sevecek, sevilecek, çok daha mutlu bir insan olacaksınız.

 Yeter ki sevmeyi ve sevginizi paylaşmayı bilin.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:47:45
Seni herkesin terkettigi anda bile..
Yuceler yucesi Rabbinin Seninle oldugunu unutma..!

Ne iyilik yaparsan karsiliksiz yap..
Cunku insanoglu iyilige beserce cevap verir.
Oysa Allah(cc) Rahmanca ve Rahimce..

Hal boyle iken hangisi daha karlidir?
Hala nefsimizde celiskidemiyiz?
Iyilik yapip karsiligi beserden mi bekliyoruz..??

Öyleyse bir iyilik yap bugün..
Oksa bir yetimin başini.

Bir sadaka ver günahlarına kefaret..
düşün yaratılışın gayesini..


Dusun, dusun ve yine dusun..
Tefekkur maneviyata acilan bir kapidir..
Arala kalbinin kapilarini..

Essiz ve hazzi bol bir seyahata cik..
Butun herseyi bir anda olsa arkada birak..

Kalbine O`nun askini koy..
Ve sukret…


Dertler birer sinavdir..
Sinavi kazanman icin iki formul vardir;
Sabir ve sukur..

Umide tutun…
Umitvar ol…
Vuslati dusun
Teselli bul..

selam ve dua ile...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:49:17
Hayatı paylaşmak kadar insanı mutlu eden ne olabilir ki?
Acısıyla, tatlısıyla, sıkıntısıyla, sevinciyle yaşananları paylaşmak gönle bambaşka bir huzur nakşetmeye başlar.
Birden hayatınızın renklendiğini, canlandığınızı, yaşanan güzelliklerin kat be kat arttığını görürsünüz.
İçiniz coşkuyla dolar.

Hüznünüz varsa bile bir anda sevdiğiniz kişinin yaşadığı mutluluk sizi de mutlu eder, bütün dertlerinizi, kederlerinizi unutturur.
Kuş olup kanatlanıp uçmak istersiniz.
Belki kendi yaşadığınız mutluluklardan böylesine bir lezzet alamazsınız. Hüznün o ince sızısı sizi terk eder, dahası hayatınız bir anlam kazanmaya başlar, zenginleşir.
Gönlünüz o sevincin huzuruyla mest olur.
Sevmek, sevebilmek Allahü teala’nın kullarına ihsan ettiği ne büyük nimet ancak seven insanlar böyle hissedebilir.
Arkadaşlarının, dostlarının, tanıdıklarının, sevdiklerinin dahası insanların mutluluklarından huzur duyarlar.

İçlerinde yaşadıkları anlaşılmaz, anlatılmaz bir sevinç ve coşkuyla kullara verilen bu güzelliğin tadına varırlar.

Belki de asıl yaşamak olan, “Kendisi için istediğini, din kardeşi için de can-u gönülden istemenin” o muhteşem sırrına ererler.

Ancak insanların acısında derin acılar duyanlar, onların sevinçlerinde bu coşkuyu yaşayabilirler.
Dertler, kederler, hastalıklar, sıkıntılar yaşanırken yakınlarının dertlerine ortak olanlar, onların acılarını hafifletmeye çalışanlar, ellerini kaldırıp Allahü teala’ya gönülden dua edenler, seçilmiş kullardır.

“Yıkılmış bir gönlü tamir etmektir hüner.” Riyasız, menfaatsiz, yalansız sevmenin ve samimiyetin muhteşem güzelliğinde kul olmanın yardımlaşmanın, sevmenin ve sevilmenin sırına vakıf olurlar.

Kulların birbirlerine olan bu muhabbetiyle Yaradan onlara öyle kapılar açar ki, insan; “Ne yaptım da böyle oldu?” diye kendi bile şaşar kalır.

 Yaradılmışı Yaradan’dan ötürü sevmek, muhabbetin o gül bahçesine girmenin, muhteşem güzellikleri görmenin, yaşamanın, içine sindirmenin dahası güzelliklere adım atmanın düsturudur.

“Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyen mübarek zatlar bu gerçeği görmüşler ki, bütün güzelliklerin temelinde sevmeyi,
vermeyi, paylaşmayı bizlere salık vermişlerdir.

Hiçbir şeyiniz yoksa, gülümseyiniz, gülmek ve güldürmek için.
Sonsuz saadet bahçesinin kapılarını aralamak ve muhabbetin tadına varmak için..
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:50:27
Yüce Yaratıcımız(c.c.)bizleri huzurlu,yani mutlu olmak için yarattı ve biz insan olarak kainattaki en değerli mahluk olarak yaratıldık...

Allahu Teala en mükemmel şekilde yarattı insan'ı,onu huzur içinde dünyada yaşamasını ve Cennetine kazanmasını ister...
Rabbimiz,bizim her iki cıhaının saadetini kazanmamızı istiyor..

Bir insan Allah'ın sevgisinive rızasını arzulamıyorsa,tüm kalbinde O'na yakın olmak istemiyorsa,ne dünya da nede Ahirette bunu kazanmasını mümkün değil...

Bu yüzden biz mutlu olmak istiyorsak,ilk önce Allah ile aramızı düzeltmek ve O'nun sevgisini kazanmak için yollar aramalıyız..

Yüce Mevlamız (Zümer suresi Ayet 17) de buyuruyor ki..
"Onlar ki,şeytan'a kul olmaktan kaçınırlar ve Allah'A yönelirler,onlara müjdeler vardır..Kullarımı müjdele.. "

Demek ki,Allah'ı ulaşmayı hedef almayan kişi,Allah'ın değil,şeytan'ın kuludur..
Evet sevgili dostlar,müjdeler vardır mü'minler için...
Kim Allah'a ulaşmayı dilerse,Allah onu Kendisine ulaştırmayı garanti ediyor...
Allah'a ulaşmak,devamli O'nunla olmak demek,ve O'nu (c.c. )anmak,zikretmek demek...

Ne zaman "Allah " kelimesini kesimdisiz bir şekilde gece-gündüz iç dünyamızda tekrar ediyorsak,o zaman hedefe ulaşmış oluruz ..

O zaman hayatın gerçekten yaşanmaya değer olduğunu tespit edeceksiniz ve Allah'a olan sevginizin ötesine geçecek...AllahA AŞIK olacaksınız...

Evet değerli dostlar,kalıcı bir mutluluk için birinci sebebi zikrin varlığında görüyoruz...

Zikrimiz artıkça mutluluğumuz artar..

Çünkü,iç dünyamız zikir ile aydınlacak.

Kötülükler yok olacak..İç dünyamızda ,ruhumuzla nefsimiz arasında kesindisiz bir sulh ve sükun hali yaşayacağız...

Öyleyse kalıcı bir mutluluk için kendimize düşeni yapmalıyız..

Tüm mutluluklar bizim olsun dostlar...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:52:28
Yüce Allah'a giden yol iman ve ümitle başlar..

Mü'min şüphesiz Yüce Allah'a inanan ve güvenen kimsedir..
Mü'min,Mevlasına imanla,ümitle ve amel ile yaklaşır..
Amel olmadan kimse imanın hakikatini anlayamaz,ve onun ilahi tadını
tadamaz..
Dinimizde Yüce Rabbimiz Rahmetine güvenmek farzdır..
O'nun c.c.,Rahmetinden ümit kesmek haramdır..

İnsan günahlarını ,kusurlarını bakarak ,"benden artık hayır gelmez,ben kesin
adam
olamam,benim yerim cehennemdir" demek yanlıştır..

Bize düşen ,daima ümitle yaşamak,Allah'ın Rahmetine güvenmek ve kalbi uyanık
tutmaktır..
Kul Rabbini nasıl düşünür ve O'ndan ne beklerse,Allah kendisine öyle muamele
eder...
Allah kusurları ,günahları affetmez diye düşünen affolmaz..
Allah herkesi cezalandırır düşünen,sıkıntıdan kahrolur..

O'nu c.c. çok merhametli bilip merhamet isteyen merhamet edilir..

Rabbim Kerim dir ,kusurları açmaz,diye düşünen ve inanan ,
kusurları gizlenir...

O c.c. ,tevbeleri kabul eder deyip,tevbe edenin tevbesini kabul edilir..
Allah çok cömerttir,Kendisine açılan eli boş çevirmez diye inanan ve
yalvaran
kimseye,düşündüğünden fazlası verilir..

""De ki: Ey günah işlemede haddi aşan kullarım!!Allah'ın Rahmetinden ümit
kesmeyin.
Çünkü Allah bütün günahlar bağışlar.""(ZÜMER,53) Ayeti ,bütün günahkarlara
tevbe için büyük bir cesaret ve müjde veriyor...

Allah Rasulü s.a.v.,bu Ayeti okunduğunda:
"O c.c.,günahın çokluğuna aldırış etmez,dilediğini affeder"buyurmuştu..
Bazı insanlar " Allah'ın merhameti boldur,nasıl olsa beni affeder" diyerek
günah işlemekten geri kalmiyorlar..

Bu boş bir bekleyiştir..
Şeytanın aldatmasıdır..

Allah Rasulü s.a.v.,güzel işleri ileride yapayım diyenlerin pişman
olacakları
uyarısında bulunmuştur..

"Akılı kimse,nefsine hakim olup ölümden sonrası için amel edendir.Aciz ve
ahmak kimse ise,
nefsinin keyfine göre yaşayıp,Allah'tan güzel şeyler bekleyendir.(Hadis)

Rahmetine güvenerek Yüce Allah'a elini açıp bir şeyi isteyen kimse,
duasında samimi,isteğinde azimli,sonucundan ümitli olmalıdır..
Gafil bir kalp ive isteksiz bir dille yapılan dualar,kulun boğazından
yukarıya yükselmez..

Selam ve dua ile...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:53:24
Gelişiyle insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaran Yüce Peygamberimiz
(a.s.m.), bütün söz, fiil ve davranışlarıyla bizlere örnektir. Kur'an-ı
Kerimde meâlen "And olsun ki, Allah'ın rahmetini ve âhiret gününe kavuşmayı
umanlar ve Allah'ı çokca zikredenler için, Allah'ın resûlünde size güzel bir
nümûne vardır" (Ahzâb: 21) buyuran Rabbimiz, onun her yaş ve her kesimden
insana rehber olduğunu belirtmiş oluyor.

Yüce Peygamberimiz (a.s.m.) bizim için en güzel "öğretici, uyarıcı ve
müjdeleyici"dir.

Hayatlarının en fırtınalı ve en hareketli dönemini yaşayan gençler hakkında
buyurduğu, "Gençliğin tehlikelerinden sakınınız." (Kenzü-l Ummâl, 2: 258)
şeklindeki hadîs, o en büyük muallim ve terbiyecinin çok mühim bir
uyarısıdır.

Hadiste birbiriyle çok yakından ilgili olan iki kavram var: Gençlik ve
tehlike.

Gençlik, insan hayatının en duygusal dönemidir. İnsanın gerek maddî
organlarının, gerekse mânevî duygularının çok canlı olduğu bu devrede, en
kritik problemlerle karşılaşılır.

Çünkü gençlikte, insanın nefsi kötülüğü emrederken, sahip olduğu potansiyel
de bu kötülüğü işlemeye imkân verir.

Söz gelişi, yasak eğlence, içki, kumar, zinâ, hırsızlık gibi kötülükler
gençlikte daha kolay işlenebilir.

Gençler, ömürlerinin en güçlü, en dinamik ve en hareketli dönemini
yaşadıkları için ölümü pek düşünmezler. Daha yolun başındadırlar ve
yaşlanmaya uzun yıllar vardır. Namaz ve benzeri ibâdetler için, "Daha
genciz, yaşlanınca kılarız" gibi bir gaflete düşerler.

Halbuki ölüm genç-ihtiyar ayırımı yapmamaktadır. Nice gençler hayatının
baharında ölümle tanışmaktadırlar. Hiç kimse Azrail'le (a.s.) "ne kadar
yaşayacağı hususunda" sözleşme yapmış değildir.

Kaldı ki, Allah ibâdetleri sadece ihtiyarlar için emretmemiştir. İslâm
"ihtiyarlar" dini değil, her yaştaki insanın dinidir. Bu bakımdan yaşlanınca
namaz kılmaya başlayan birisi, âhirette hesap verirken hemen kurtulacak
değildir. Ona, "ergenlik çağından ihtiyarlık dönemine kadar niçin ibâdet
etmediği" mutlaka sorulacak, eğer affedilmezse azabını çekecektir.

Allah, herkese sonsuz rızık vermekte, ihtiyaçlarını karşılamaktadır. İnsana
verilen nimetlerin en çok olduğu devre ise, gençlik dönemidir. Bunun için
Rabbimize en çok ibâdet etmemiz gereken dönem de "gençlik" çağıdır.

Gerçek bu iken tehlikelerle çepeçevre kuşatılan gençler, nefis ve şeytanın
oyununa gelerek Allah'ın emir ve yasaklarına uymayabiliyorlar.

İşte Peygamberimiz (a.s.m.) gençleri bu hadisle uyarıyor, gaflete
dalmamalarını, insî ve cinnî şeytanlara aldanmamalarını öğütlüyor.

Bir gencin düşmanı sadece şeytanlar mıdır?

Hayır!

Hattâ şeytanlar en büyük düşman bile değillerdir.

Çünkü, Yüce Peygamberimiz (a.s.m.), bu konuda da bizi îkaz ederek, "Senin
düşmanların (içinde) en şiddetli düşmanın iki tarafın arasındaki nefsindir"
(Keşfü-l Hafâ, 1:412) buyuruyor.

Demek ki, insanın en başta gelen düşmanı bizzat kendi nefsidir. Yani insanı,
günahlara, kötülüklere, heveslere sevk eden duygudur.

Nefsin en güçlü olduğu ve en fazla istekte bulunduğu dönem de, yine gençlik
devresidir.

Şu halde gençler, nefsin kötü isteklerini yerine getirmemek için de dikkatli
olmak zorundadırlar.

Belki bazı gençler, "Ben nefsime hâkim olabilirim. Zaten çok sâkin ve
günahlardan uzak bir hayatım var" diye düşünebilir.

Oysa bu da nefsin bir oyunudur. Böyle düşünen kimse, nefisle yaptığı
mücâdeleyi çok sıkı tutmaz, duyarlılığı kaybeder.

Çünkü, nefse güvenilmez. Hazret-i Yûsuf (a.s.) bir peygamber olduğu halde,
"Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis, dâimâ kötülüğe sevk eder—ancak
Rabbim rahmet ederse o başka" (Yûsuf:53) demiştir.

Tüm peygamberler gibi "günahsız" olan Hazret-i Yûsuf (a.s.) böyle derse,
bizim nefsin oyunlarına karşı çok dikkatli olmamız gerekir.

Gençliğin tehlikelerini şöyle özetleyebiliriz:

1- Tûl-u emel beslemek: Ölümü düşünmeden sanki sonsuza dek yaşayacak gibi
uzun emeller taşımak. Bu durum, insanı fâni hayata daldırır, âhiretine
çalıştırmaz.

2- Hissiyâta göre hareket etmek: Gençlik, insanın en sağlıklı, en güçlü ve
en duygulu dönemi olduğu için akıldan ziyâde duygular ön plândadır. Gelip
geçici zevkler, oyun ve eğlenceler çekici gelir. Eğlence yerlerinde
çoğunlukla gençler bulunur. Orta yaşlılıkta ve ihtiyarlıkta ise, hem vücudun
zayıflığı, hastalıkları, hem de hayatın sorumlulukları daha fazla olduğu
için kişiler duygusal hareket edemezler.

3- Gençlik günahlara ve kötü alışkanlıklara daha açıktır: Gençlik devresi,
içki, kumar, zina gibi günahlara daha çok düşüldüğü bir dönemdir.

Tüm bu tehlikelere karşı Yüce Peygamberimizin (a.s.m.) tavsiyelerine sımsıkı
sarılmamız gerekir.


selam ve dua ile...
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:54:49
esselamun aleykum değerli kardeşler

Bu mail bugün geldi bana ve sizinle paylaşmak istedim.
evet,işbaşinda o zaman.
bodrumda ,sandiklarda ,posetlerde sakladığımız kitaplarda çıkarma zaman geldi..

paylaşmak zamanı..

paylaşırken mutlu olur insan.
paylaşırken karsinda kine de mutlu eder..
paylaşırken Mevlaya hoşnut eder insan..
ufak bir yardım diye kendinize boş yere üzmeyin.
hangi hayırlı amel ile cennete gireceğimizi Rabbim bilir..

belki bir gülümseme ile...
belki bir kitap ile...
sizi Allah için seviyorum...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:56:10
Nedense bir cok ülkenin Hanimlari evlense dahi Bakimini güzelligini korurken bizim "türk hanimlari" kendini cabuk birakiyor...

En Sevdikleri sözde "alan almis satan satmis" kime süsleneyim

 Bakim derken Islami cercevede uygun bir bakimi kastediyorum...

 Mesela bir ev hanimi bütün gün evde is yaparken rahat kiyafetler giyiyor, yerine göre yemegi vs o giysiler ile yapiyor ve dogal olarak aksam olunca üstü basi kirli veya koku almis olabiliyor.

 
Buna ragmen esini ister kapida ister evde karsilarken üzerine degistirmeyi düsünmüyor.

Oysa o Insan bütün gün calisirken sonra, gözlerini harama bakmaktan sakindiktan sonra eve geldiginde onun icin süslenmis bir Hanimi karsisinda gördügünde eminimki cok ferahlayacaktir

Aslinda süslenmek, güzel görünmek Kadinin fitratinda olan seylerdir Buna ragmen secmis oldugunuz Esinize karsi niye birakiyorsunuz kendinizi?

 Mesela insan nasilsa evlendim diyor...

ama hic korkmuyor ""bana olan sevgisi zamanla eksilir yada ona karsi ilk gündeki görünümüm ile olayimki Sevgisi hep ayni sekilde baki kalsin....

Her hanim temiz ve kendine karsi bakimli olan bir esi ister. Ayni sekilde bunu Bayanlarda yapsa Esleriniz sevinmezmi?

Bence Islami bir kadin dahada gözönünde oldugu icin bir "örnek" temsil ettigi icin bu konuda dahada dikkat etmesi gerekiyor.

Evlendikten sonra, dogumlardan sonra dogal olarak bir kadin kilo alir. Fakat o kilolar üzerinde kalmasi lazim dogal diye birsey yok. Elbette dogum yapmadan önceki halinizi alamazsiniz ama en azindan hedefi oraya koyarsaniz fazla bir degisim olmaz.

Sonra disarida Dügüne gider gibi süslenen bayanlar, güzel kiyafetlerine misafirlige veya disariya saklayanlar, neden bunlari Rabbinizin huzuruna giderken giymiyor yada neden Esiniz icin evinizde giymiyorsunuz?

İnsan Sevdigi icin süslenip güzel görünmek istemez mi?

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 22:57:32
Hakiki sevgi üç şekilde ortaya çıkar, daha doğrusu varlığını belli eder:

"1- Seven, sevdiğinin sözünü, başkalarının sözüne tercih eder.

2- Seven, sevdiğinin sohbetini, başkalarının sohbetlerine tercih eder.

3- Seven sevdiğini memnun etmeyi, başkalarını memnun etmeye tercih eder."

İmam Gazali..

 Sevgi nedir?

Sevgi birseye ve bir kimseye muhabbet besleme duygusudur,ve biz insanlarda dogustan bulunan bir duygudur.

Topluma huzuru ve Kardesligi getirendir sevgi.

Kur´an,kalplerin sevgi ile birlesmesine önem verir.Müminin Gönlü sevgi ile doludur.

AllahU Teala iman edenlerin kalplerini sevgi ile birlestirmistir,onlari bu sevgi ile baglilikla güclendirmistir.

 Cenabi Hakk söyle buyuruyor:

"Ve kalplerinin arasini sevgi ile birlestirdi.Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydin,yine onlarin kalplerini birlestiremezdin.Fakat Allah,onlarin arasini sevgi ile birlestirdi..."(el-Enfal,8/63)

Bizler icin en büyük mutluluk,Allah SEVGISINE ulasmaktir.

 (((RABBIM En sevdigimizi En Sevdigin eyle, Degmesin SANA yaklasmayacak Sevgi Yüregimize..)))

AMIN...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:00:30
Dünyada en çok sevilen,uğruna canlar verilen,Efendimiz'dir..(sallAllahu aleyhı ve sellem)
Onu en çok sevenler,ayağına bir diken batmasın diye,canlarını
ortaya koymuşlardır..
O'na saldıranlar ulaşamasın diye,etrafına etten duvar örmüşler...
Sevgilerinin bedeli canlar olmuş...
Çünkü O en çok sevilen insan,bütün insani güzellikleri kendisinde en
mükemmel toplanmış olandır..
O'na düşmanlık,insanlığa düşmanlıktı...

O'na dostluk insanlığa dostluktu...

Dost oldular ,dostluğun timsaline..
Sevgi beslediler,sevgi okyanusunun sahilsizliğini gösterene...
O ki,kendisini öldürmeye gelenleri bile,sevgisiyle ebediyyen dirildiği
sevgi zirvesiydi..
Şefkatinde eşsizdi...
Başkasının için ağlamayı öğretendir...
O'ndan öğrendiğimiz en önemli seyi ,sevgi olduğunu...
Bu sebeble ,yüreğimizin Sultan'ı oldu...
Bu sebeble yüreğimiz sevgilisi oldu...

Seni çok seviyorum Ya Rasulüllah!!
canım Peygamberim..s.a.v.

Gülay öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:01:44
Allah Kur’an’da müminlere ,kainatta yarattığı deliler üzerinde
Derin-derin düşünmelerini emrederek iman hakikatlerin
Önemini vurgular..

“Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanarak olanlar için ayetler
vardır..ve kendi nefislerinizde.yine de görmüyormusunuz..?
(Zuriyat sur.20-21 )

kesin bilgiye dayalı iman,insanın Allah korkusunun artmasını,
dolayısıyla Allah’ın emir ve yaşaklarını daha bilinçli ve titiz
bir şekilde yerine getirmesini sağlayacaktır..

Yaratılış delilleri üzerinde derin tefekkür sahibi olan bir kimse,
İbadetlerini huşu içerisinde yerine getirirken,
Allah onu gördüğüne ve iyiliklerinin karşılığında Allah’ın onu
Mükafatını vereceğini kesin kanaat getirmiştir..

Aynı şekilde yaptığı en küçük hatayı da Allah’ın biliyor olması
Onu tövbe etmeye ve hatalarından süratle vazgeçmeye
Yöneltecektir..

Kur’an Ayetlerinde iman hakikatleri üzerinde düşünmeyen
Kimselerin durumundan bahşedilirken,
Bu kişilerin Allah’tan korkmadıkları belirtilmektedir..

“Deki.” Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir..?
kulakları ve gözlere Malik olan kimdir..?
ve işleri evirip-çeviren kimdir..?” “onlar …
“Allah “diyeceklerdir.öylese deki..”Peki siz yine de korkup-
sakınmayacak mısınız..? (Yunus sur.31-32 )

kişi inandığı hakikatler doğrultusunda aklını doyursa,tatmin
etse bile,ruhundaki boşluğu dolduramayacaktır..

Zira ruhun doyması sadece aklen değil,kalben de doyması
Gerektirir..


İnsanın kendisini bilmesi gayesini,yani “Rabb’ini bilmesi “
Yolunda bir anahtar ve ilk adım hükmündedir..

Çünkü Rabbül Alemin’in bütün sanat ve kudretinin incelikleri
İnsan da mevcuttur..

Kişinin Rabbi’ne ulaşmasi,mutluluğun da zirvesidir..

Fakat ,zirveye ulaşmada en büyük engel ise,kişinin nefsidir..

Allah’a ulaşmak için sermayemiz olan kalbimiz,
Kirletilmiş,günah ve isyanlarla karatılmış bir
Cevherdir..

Ne zaman kirler temizlenir,cevher ortaya çıkar…

Kalp ise, “ancak Allah’ın zikriyle itminan bulur.”
(Raad sur.Ayet 28 )

Zikir kulu Mevla’sına yaklaştırır..

Kulu Yaratan,onun kalbini Kendisini zikretmekle mutmain
Olacak şekilde yaratmıştı…

Allahü Teala insana bir yüz verdi..

Bu dünyada milyarlarca insan geldi geçti,ama hiçbir zaman
Bir kimsenin yüzü diğer birinin yüzüne benzemedi…


Çünkü yüz,Cemalullah’ın aynası,ilahi isimlerin ve nakışların
Ayrı-ayrı mühürleridir..
Yüz,Allah’tan gelen bir mektup gibidir…
Bu mektup,Allah’ı gösterir..

O zaman bu yüzü Allahu Teala’nın tecelli ve Sübhani
Kudretine çevirmek gerekir..

Tıpkı bütün çiçeklerin yüzünü güneşe çevirdiği gibi…

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:02:39
Rabbimiz tüm insanlığa hitap ederek, “Ey insanlar!
Hepiniz Allah’a muhtaçsınız.(Fatır sür,15) buyurmak
Süretiyle bize kendimizin zayıflığını ve acizliğimizi
Hatırlatır ve Kendisine yönelmemizin zaruretine
İşaret ediyor..

Yüce Rabbimiz Kendisine güvenip dayanmanın bir usulü
Bizlere hatırlatıyor..

“Ey Rasulüm !bir iş yapmaya azmettin mi,artık Allah’a
dayanıp güven..çünkü Allah Kendisine güvenip dayananları
sever.(Al-i imran,159)

Evet,bizim mukaddesatımız vardır.Değerlerimiz vardır..
Onları hiçbir şeyle değişmeyiz.
Onların bizim adeda canımız,kanımız,ve her şeyimizdir..
Biz onlarla varız..
Allah’ımız,dinimiz,kitabımız,ezanımız..
Çünkü,biz Allah içiniz..
O Allah ki,biz O’nu canımızdan,malımızdan,evladımızdan,
Ve her şeyimizden çok sever ve O’na itaat ederiz..

O öyle bir Allah ki,en büyük sıfatı,Rahmetinin sınırsız
Olmasıdır..

Efendimiz (s.a.v.) haber verdiğini göre,Yüce Rabbimiz,
Rahmetini yüz dereceye ayırmış,doksan dokuzunu kıyamette
Biz kullarına sarf etmek için yanında tutmuş,birini ise
Yeryüzünde göndermiştir..

İşte yalnız bu “bir”Rahmetten dolayı anne çocuğuna,
İnsanlar birbirine,hayvanlarda yavrularına merhamet
Gösterirler..


Kur’an’da “Allah Teala,merhameti Kendi nefsine farz kıldığını “
Kurtuluş için asıl işin iman etmek,birbirimize sabrı ve merhameti
Tavsiye etmek olduğunu,inananların birbirlerine karşı son
Derece merhametli olması gerektiğini,haber vermekte..

Ve inananlara karşı gönlümüzde asla kin taşımamamız gerektiğini ,emretmektedir..
Merhametle hareket etmeyen,afv yolunu tutmayan,iyilik
Ve güzellikle emretmeyen kimseyi Allah,cahilerden saymaktadır..

Sevgi,şefkat ve merhamet,insana saygının ,hatta ondan da önce
İnsanın kendisine saygısının bir göstergesidir..
İnsan bu alemde ne ekerse öbür aleme onu biçer..
Nitekim Efendimiz (s.a.v.) ..
“Merhamet etmeyene ,merhamet olunmaz”buyurmaktadır..


selam ve dua...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:03:56
İbadet yalnız namaz,oruç ,zekat  gibi hareketlerden ibaret değildir..
Evet,bunlar dinin temelleri ve esaslarıdırlar..

Ancak,günlük işlerimizi,yiyip içmemizi ve hatta uykularımızı

Dahi ibadet hükmüne getirebiliriz..

 Bunun yolu niyetten geçer ..
Peygamber efendimiz(sallAllahu aleyhi ve selem),

“Ameller niyetlere göre değerlendirilir”buyurmaktadır..

 Bediüzzaman da bu hakikate şöyle işaret ediyor..

“Niyet öyle bir hasiyete maliktir ki,adetleri,hareketleri ibadete

Çeviren pek acip bir iksir ve bir mayedir.Niyet,ölü ve meyyit olan haletleri ihya eden,canlı,hayatlı ibadetleri çeviren bir ruhtur.”

 Sünnet-i seniyesi vasıtasıyla ,bütün adet ve hareketlerimizi
İbadet hükmüne getirebileceğimiz hususu Peygamberimiz
(sallAllahu aleyhi ve selem)şöyle ifade etmişlerdir.

 Hanımının ağzına koymuş lokma dahil,Allah rızasını gaye

Edinerek yapmış olduğun bütün sadakaların (yardımların)

Mükafatı sana verilecektir.”” (Buhari)

Selam ve dua ile...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:04:57
Yaratılmişlar olarak hepimiz,Yüce Rahman'ın "en güzel şekil "üzere yarattığı varlıklarız..
üstünlüğümüzün,mal,beden,ırk ve cinsiyetlerimize göre değil,iman ve amellerimize göre belirleneceği ebedi yurtlarımıza hazırlık yaptığımız şu dünyada,insanlar ön yargı ve kötü muameleyle küçük görüyor,dışliyoruz...

Büyüklerimizi "rüyadayız,Ahirette uyanacağız !"dediklerini dünya hayatında sahip olduğumuz neyin gerçek sahibiyiz ?

Hiç bir insanın iç alemi,göremediğimiz için,dış görünüsü gibi değildir..

Her insan ,alemleri içinde taşıyan üstün bir varlıktır..
Ama görmesini bilene...
Mü'min ,mü'min kardesinin kusurlarını görmemeli..Görse de onun için dua etmeli...
İnsan ,Rabbine seversa ,herkese sever..Bu sevgiden tüm yaratılmışlar için merhamet duymayı sağlar...

Mü'min,din kardesine daima güler yüzle ve içten gelen bir samimiyet ile davranmalı...
Ondan gelen eziyetler ve sıkıntılara dahi sabırla katlanmalı,onun islahıni için dua etmeli...
Mü'minler kötülüğe karşı iyilikle cevap verdiğinde ,şeytan üzündüsünden kahrolur....
Merhamet ,mü'minin kalbinde sönmeyen bir ateş gibidir...

mü'min bilir ki,insanlara yardımcı olmak,onların rezalet çukurlarına ve küfür karanlıklarına düşmemeleri için gayret göştermek,dünya ve Ahirette kulu Cenab-i Hakk'a yaklaştıran en hayırlı vazifelerin başında gelir...

Allaha emanet olun...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:06:15
Allah'ın habibi yolunda olabilmek için ,O'nun hayatını ve bizlere için yaptiği
mucadeler öğrenmemiz lazim..
Bir çoğumuz "seviyoruz Seni Ya RasulAllah" diyoruz..

Ama eğer sorarsanız "anlat bana Peygamberine" inanin ki,gerekli gibi size o güzel
insanın anlatamazlar..

Ben ilk müslüman olduğum yıllarda çok kez sormusum bu soruyu..

"Anlatım bana Peygamberiniz'e..bir çok kişi cevab vermedi..

Ben 16 yaşima kadar Hristiyan olarak yaşattim.ve İsa Peygamber (a.s.) hakkında her şeyi biliyordum..
Gerek ailem,gerek okuldan gerekli bilgileri almışım..
Ve bu durumu bana çok ders geldi..neden müslümanlar Rasulüllah'ın hayatı bilmiyorlar??
çok üzüldüm ve aynı zamanda merak ettim..

müslüman olduklarını halde Yüce Önderlerini hakkında çok az bir bilgi olan bu insanların Peygamberi nasıl biriydi?


ve gece gündüzüm vererek araştırdım sevgili dostlar..


gerek Kuran dan,gerek Evliyalarımız kitabların'dan,gerek F.Gülen hoca efendinin
SONSUZ NUR 1-2-3- Rasulullah Efendimiz'in hayatını öğrendim.


Mevlamın lütfü ne kadar geniş ki Onun gibi bir Peygamber bize müslümanlara Onder olarak gönderdi.
biz çok sanslıyız ve bu yüzden Mevlaya sonsuz şükretmemiz lazim..
insan Peygamberine tanıyınce,sevince,Onu bilip tefekkür edince Mevlaya bulacaktır.
Rabbine gerekli kuluk edip Ona daha çok yaklaşıp her iki cıhanda huzur bulacaktır..
fakat insan yapması lazim şeyi TEFEKKÜR..
TEFEKKÜR denen şeyi ne yazık  ki hep erteliyoruz..

Her şeyi için vaktimiz var ama TEFEKKÜR için vaktimiz olmuyor bir türlü..
Oysa tefekkür edebilsek,kendimizi tefekkür etmeyi alıştırsak,niçin dünyaya geldiğimizi ve ne yapmak lazim olduğunu daha iyi anlarız..

Rabbim gönderecek melekler yardım ile doğruyu bulup Mevlam istediği birer GERÇEK MÜSLÜMAN oluruz..

İnsan tefekkür ihtiyacı vardır..
Mevlaya ve Peygamber bilip sevmek için,insan olmanı ne demek olduğunu anlamak için sadece tefekkür etmesi yeterli..

Tefekkür eden kişi Rabbin ile irtibat'a geçer..Rabbim onu görebilmek için gören kalb göz verir.

Hikmetlerini anlayabilmek için de sağlam bir akıl ve iman verir..
Niçin dünyaya gönderildiğini ve ahiretini kazanması için ne gerektiğini insan tefekkür ile anlayabilir ancak..
Tefekkür ve ilim bir arada olursa ise,o zaman insan  önünde artık hiç bir engel duramaz ..
Devamlı Rabbi ile beraber olur..Peygamberi bıraktığı miras bir değerli hazine bilerek ,Onun yolunda yürüyerek,bu dünyada yaşarken ,gerçek yurt ahiret için hazırlık içindedir..

öyleyse tefekkür sarılmamız lazim..
tefekkürsüz bir günümüz geçmezsın..

selam ve dua ile..

Gülay öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:07:30
Artık hayatımızın içine yerleşmiş, neredeyse aşina olur hale geldiğimiz,
toplumsal yaralarımızdan birtanesini bahsedeceğiz bu yazımızda. Kadının
reklam unsuru olması.

Bunun maddi-manevi, müsbet menfi doğurduğu sonuçlar var değil mi?

Yol açtığı
gayri ahlaki vaziyetler, görüntüler hayâ perdelerimizi zedelemeyi,
yıpratmayı düstur edinmiş hayasız, edebden yoksun insanların emellerini
özgürce gerçekleştirmeye çalışmaları.

 Bunu somutlaştıracak olursak,
etrafımıza bir bakalım- İster istemez gözlerimizi ilk etapta alamadığımız
zina teşvikçileri kadınlarımı-zın, gayri ahlaki resimlerinin yer aldığı
bilbordlar...

 Mağazalarda, marketlerde hemen hemen hayatımızın her merciinde
görmek mümkün onları.

 Ve biz “hiçbir şey yapamıyoruz, elimizden hiçbir şey
gelmiyor” sözünün ardına sığınmışız, gizlenmişiz, kendimizi tatmin ediyoruz
galiba.

 Biliyorum, her müslümanın gönlünde bir yara, bir ızdırap
yıllardır... Ama bir türlü engel olunamadı nedense.

Her geçen gün bilmem farkında mıyız, tesettür hususunda zaafların arttığına,
modernleşme adı altında türban ihlâline şahit oluyoruz.

Yıllar önce hiç
rastlamadığımız veya bu tesettür şekli diyemeyeceğimiz elbiseler, eşarp
modelleri bizlere gayet normal (!) gelmeye başladı.

 Ya da artık aşina olduk.

Her sene yeni icatlar karşımıza çıkıyor. Bunlarda en büyük mesuliyeti
defileler düzenleyerek tesettür giyimine ticari noktadan yaklaşan bazı büyük
firmalara yüklemek bizi biraz hafifletecektir. Umarım sizleri de...

Günümüz insanı birçok dış tesirin hücumu altında. Medya, çevre ve nefsinin
taarruzları karşısında, sağlam bir kalp yapısı yoksa, inandığı değerlerin
yara alması kaçınılmaz oluyor.

 Kalpte başlıyor, sonra hastalık haline
geliyor, dışına da tesir ediyor. Ve “ne yapalım, zamanımız bunu
gerektiriyor” sözünün ardına sığınarak İslam’ın emirleri ihlal ediliyor. Şu
sınırı iyi çizmek gerekiyor.

İslam’ın tesettür emrini yalnızca şekil ve
renkten ibaret olarak anlayıp uygulamak da yanlış. Zira İslam genel
öl-çüleri belirlemekle birlikte bunun tatbikatını, genel ölçülerini ihmal
etmeden yapmak gerektiğini bildiriyor.

Yani iklim şartlarının, kültürlerin
ve coğrafi şartların toplumların kıyafetlerine yansıması da kaçınılmazdır.

Sözü fazla uzatmadan mesajımızın gerekli yerlere, gönüllere ulaşmasını ümit
ediyoruz.

Asıl olan Rabbimizin sınırlarının titizlikle korunmasıdır...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:08:05
Namazı tefekkür, ihlas ve kalbin Allah’a yönelişini sağlayarak tam bir huşu
ile kılmak gerekir.

Peygamber (Selamün Aleyküm.a) Ebuzer’e hitaben şöyle buyurmuştur:

“Tefekkür ile kılınan iki rekatlık kısa bir namaz, teveccüh ve ilgi olmadan
bir gece boyunca kılınan namazdan daha iyidir.”(29)

İmam Sadık (Aleyküm Selam) da şöyle buyuruyor:

“Namaza başladığında huşu içinde olmaya çalış ve namaza gönül ver. Allah
Teala buyuruyor ki: “Onlar ki namazlarında huşu içindedirler.”(30)

Hz Ali de buyurmuştur ki:

“Namazda bezginlik ve uykulu halinde olmayın; Kul, namazına gönül verdiği
ölçüde namazından faydalanır.”(31)

Yine buyurmuştur ki:

“İnsan namazda huşu içinde olmalıdır; eğer insan namazda huşu içinde olursa
onun azaları da huşu içinde olur ve boşuna onları oynatmaz.”(32)

Peygamber ve Ehl-i Beyt İmamları tam bir huşu ve Allah’a yönelişle namaz
kılıyorlardı. O mukaddes zatlar, farz namazların yanı sıra sünnet
namazlarını da sürekli yerine getiriyorlardı. Allah Kuran-ı Kerim’de
Peygamber(Selamün Aleyküm.a)’e gece namazını kılmasını emrederek şöyle
buyurmaktadır:

“Geceleri sana farzlardan fazla bir ibadet olarak, namaz için kalk; umulur
ki Allah seni beğenilen bir makama çıkarır.(33)

Peygamber (Selamün Aleyküm.a) Ebuzer’e şöyle buyurmuştur:

“Allah namazı benim gözümün nuru kılmıştır. Aç olana yemeği ve susamış
birine suyu sevdirdiği gibi, namazı da bana sevdirmiştir. Aç biri yemek
yiyince doyar ve susamış olan su içince susamışlığı gider; ama ben namazdan
doymam.”(34)
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:09:22
Eğer kalbindeki Allah sevgisini öldürmek ve onu Allah'tan korkmaz bir insan
haline getirmek istemiyorsanız çocuklarınızı Allah'la korkutmaktan sakının.

Anne-babaların, bağımsız ve kendi istekleri doğrultusunda hareket etmeye
özenen çocuklarını terbiye etmek için, ''Anne sözü dinlemeyeni Allah taş
yapar. Yemeğini tabağında bırakanı cehennemde yakar. Kötü laf söyleyeni
dilsiz yapar.'' gibi uyarılarla Allah'la korkutması yanlıştır.

 Kimi
ailelerde çocuğun vicdanî gelişmesi anne ve babanın örnek davranışlarıyla
değil, Allah korkusu ve dinî baskılarla sağlanmaya çalışılmakta ve Allah'ın,
yapılan her hatayı günah defterine yazdığından ve ahirette çekeceği
işkencelerden bahsedilerek çocuk sindirilmektedir.

 Bu yola sık sık
başvurulacak olursa çocuk kendisini suçlu görecek, aynı zamanda Allah'a
karşı, korkuyla karışık bir öfke de geliştirecek, belki de Allah'tan nefret
edecektir.

‘SENİ Allah SEVİYOR’ DEYİN

Araştırmalar sonucunda çocukların iki yaşından itibaren din ile
karşılaştığı, üç-dört yaşından sonra "nasıl/neden?" sorularıyla her şeyin
aslını ve bu arada yaratıcı gücün mahiyetini araştırdığı ortaya çıkmıştır.

Çocuklara Allah'ı anlatırken Allah'ın onu sevdiği ifade edilmeli ve Allah
sevgisi üzerinde durulmalıdır. Annelerin çocukları Allah'la korkutmaları
çocukların ruh sağlığı açısından zararlıdır.

  Çocuğa öncelikli olarak Allah'ı
cezalandıran, azap veren biri olarak tanıtmak, İslam'a terstir. Bir diğer
yanlış ise çocuğun, ''Allah baba kızar, seni cezalandırır.'' ifadesidir. Bu
ifade tarzı Hristiyan teslis inancının bir taklididir ve yanlıştır.

İŞTE AİLELERE KÖTÜ ÖRNEKLER

Bir gün bir baba, üç-dört yaşlarındaki kızına, dinî konularda bilgi vermek
ister. En çok her şeyi yaratan Allah'ı; sonra da bize iyi ve güzel davranış
şekillerini öğreten Peygamberimizi sevmemiz gerektiğini söyleyince çocuk,
''Ben Peygamber'i Allah'tan daha çok seviyorum.'' der.

 Babası şaşkınlıkta
sebebini sorunca; ''Annem bana, 'Allah yalan söyleyeni cehennemde yakar.''
dedi. Allah'ın cehennemi varmış, Peygamberin cehennemi olmadığı için ben onu
daha seviyorum.'' cevabını verir.

Altı yaşlarında bir erkek çocuğu yaramazlık yaptığı zaman devamlı, ''Allah
seni sevmez, cehennemde yakar.'' telkinleriyle vazgeçirilmeye
çalışılmaktadır.

Bir sabah kahvaltısında çocuk birdenbire, ''Baba, bizim
köyde de Allah var mı?'' diye sorar. Çocuğun bu sorusunu merak eden babası,
''Oğlum Allah her yerde vardır; ama niçin soruyorsun?'' deyince çocuk,
''Eğer orada Allah yoksa, oraya gidecektim de...'' cevabını verir.

islamı doğru bie şekilde yaşayıp,çocuklarımızı de bu şekilde yetiştirmek

dileği ile Allaha emanet olun...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:11:09
Bir çoğumuz "iyi insanlar iyi atlara binip gittiler "diyoruz..
Böylece örnek insanlar olan haşretimizi ifade ediyoruz..
ama karamsar değiliz..Güzel insanlar var, her zanan olacaktır..

Müslüman için örnek Şahsiyet Peygamberimizdir..(sallAllahu aleyhi ve sellem)
Hayatlarıyla,çeşitli yönleriyle,eşsiz ahlakıyla,O'na benzemeye,O'ndan ilham
almayı çalışıyoruz...

Çeşitli Kaynaklardan faydalanarak,öğrendiğimiz göre,Peygamberimiz ideal
insanın ve ideal müslümanın tarifi söyle veriyor...

"İdeal insan maddi-manevi bütün kirlerden uzak,nefret,kin,hased,bencilik,ve
şehvet gibi hastalıklara mücadele azmi içinde...


İslam isteğiyle yanıp-tutuşan,inandığı gibi yaşayan,yaşadıklarıyla da
başkalarına örnek olan bir kamil insanıdır...


Hakk'ın rızasına bağlanmış,sürekli ilerleyen,ve sürekli mesafelerle yol
kateden öyle bir iman insanıdır ki,Matlubuna ulaşacağı ana kadar hep
koşar...
Herkesi sinesini açar ve herkese şefkatle kuçaklar..

Allah'tan başka kimseden bir şey beklemez...
O,bir Hak aşığı ve Hak rızası sevdalısıdır..
O,dil ve eliyle din kardeşlerini zarar vermez,onları ayıplarını,kusurlarını
araştırmaz...
Daima acı de olsa Hakk'ı söyler..Allah için sever,Allah için ibadet eder ve
Allah yolunda şehitlik duygusu aşk gibi taşır..

Evet dostlar,dua edelim ki,bizim de kişiliklerimiz bu tarif içinde yerini
bulsun...

Selam ve dua ile...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:11:53
Müslüman davranışlarında hilim, rıfk ve lütufla hareket etmelidir.
Zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcı olmalıdır.

 Çünkü Rasulüllah (sallAllahu
aleyhi ve sellem), Allah Teala’nın bu yüce sıfatlarıyla ahlaklanmış ve
Müslümanlara da aynı şekilde davranmalarını tavsiye etmiştir.

Hilm, Rıfk ve Lütuf, Allah Teala’nın sıfatlarındandır. Hilm, intikam almaya
gücü yettiği halde öfkeye sebeb olacak söz ve davranışlara kızmamak,
tahammül göstermektir.

 Rıfk ve Lütuf ise işlerde zorluk göstermemek, bilakis
kolaylık göstermek, yumuşak söz söylemek, yumuşak davranmaktır. Birçok
ayet-i kerimede Allah Teala’nın Halim, Latif sıfata sahip olduğu beyan
edilmektedir.

“Allah, Gafur’dur, Halim’dir.” (Bakara /225, Maide /101)

“Allah her şeyi hakıyla bilir, hilm sahibidir.” (Hac /59)

“Allah kullarına lütufkârdır. Dilediğine rızık verir. O güçlüdür. İzzet
sahibidir.” (Şûra /19)

 Yüce onderimiz s.a.v.
“Kolaylaştırınız, zorluk çıkarmayınız.” (Buhari) buyurmuştur. Bir başka
hadis-i şerifte de; “Allahu Teala iki sıfattan çok hoşlanır: Biri hilm,
diğeri de ataklık etmemek (yani herhangi bir hoşlanılmayan bir söz veya
davranışıyla karşılaşınca kızıp öfkelenmemek).”

Rasulüllah sallAllahu aleyhi ve sellem’in bu hususta bir mesajı da şöyledir.
“Her kim kuvvet ve kudret sahibi olmasına rağmen hiddetini yenerse, Hak
Teala kıyamet günü onu huzuruna çağırıp hususi lisanına müstahak kılar.”

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:13:03
esselamun aleykum değerli kardeşlerim

3 sene yakın bir zaman da beraberiz..
bir çoğunuz hristiyan dinden islama girmiş bir müslüman kardeşiniz olduğumu biliyorsunuz.

islam dine girdikten beri sadece Mevlam istediği bir kul olmak,canım Peygamberim
bizlere gösterdiği yola yürümek,yardım ihtiyac olan kardeşlerimi elime geldiği kadar yardım etmek tek amacım oldu..

bu yüzden önce bir çok radyo ,dergi ,gazete ve şimdi net aracılığla sizinle beraber olmayı,
gece-gündüz okuduğum Yüce Kuran dan aldığım bilgiler sizinle paylaşmayı gayret ediyorum.

değerli kardeşler,elbette beni deştekleyen bir çok din kardeşlerim var.
onlardan Rabbim sonsuz razı olsun..

ama ne yazık ki,beni çekemeyen de ve beni bir şekilde bu yaptığım tebliğ den vazgeçirmek isteyen de var..

işte bugün gibi.
bu güzel sevgialemi sayfam girince gözlerimi inanamadım..

mesaj kutusunda kötü ve iftira dolu yazilar..

ben 24 saat sizinle beraber olmak için bir çok zahmetler ve fedakarlıklar katlanirken,
bu kendi bilmez kişi beni ahlaksızlıktan suçladı..

yazliklar olsun böyle vicdansizlar.

yaziklar olsun müslüman oldukları halde islamdan ve kardeşlikten haber olmayanlar..

yaziklar olsun ki,niçin dünyaya gönderildiler bilmeden boş yaşayıp dört ayaklılar gibi
öteki aleme göçecekler..
benim Rabbim var .oda bana yeter..

O ne güzel Vekil dir..
ya onlar ne var!!

yine de onların islah için dua edeceğim...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:14:03
Evet,bu dünya fanidir..

 Misafir olarak bir-bir gelenler,vakitler dolunca arkalarında
Bakmadan bir-bir giderler..

İnsanlık varolduğu günden beri ne gelmelerin ardı arkası
Kesildi,ne de gitmeler durdurabildi..

Hadiselere iman gözüyle bakanlar için,onlar,dünyaya göndereni bilir ve O’na
yakın durmaya çalışırlar…

İman gözüyle bakınca,bütün varlık ve hadiseler bize o kadar tanıdık,o kadar
yakın görünürler ki,onları adeda birer dost,
Birer arkadaş sanır,yüzlerine şefkatle bakar,ve Yaratan’a dolu-dolu hamd-ü
senalar bulunur..

Rabbimiz,emanetin göklere,yere ve dağlara teklif edildiğini,
Onların bunu yüklemekten çekindiklerini,ama emaneti
İnsanın yüklendiğini bildiriyor..

İnsanlar,”Rabbimiz olduğuna Şehadet ederiz”diyerek,
Cenab-i Mevla’ya söz de vermişlerdir..

Dünya hayatı ,emanete kimlerin sahip çıkacağını,kimlerin
Sözünde duracağının belli olacağı bir hayattır..

Tamamen bir imtihandır..

İnsan,hayatı boyunca sınanacaktır..Sabrı,samimiyeti,
Dürüstlüğü,mertliği sınanacak…

Kimin Rabbül Alemin’e kul,kimi nankör olduğu ortaya çıkacaktır..
Akıl ve baliğ olan herkes ilahi emir ve yasaklarla mükellef olur..

Hangi ülkede,hangi şehirde dünyaya geldiğine,cinsiyetin ne
Olduğunu boya-posa renge bakılmaksızın herkes bu
Mükellefiyet karşısında eşittir..

Mü’min,verdiği sözde durmak,emanete sahip çıkmakla sorumludur..

Selam ve dua...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:16:48
Allah'ın Rsulu (sallAllahu aleyhi ve sellem)buyurdu ki..

-Miraç gecesinde ateşten makaslarla dudakları doğrayan bir topluluk gördüm..Beraberimde ki Cibril'e sordum..
-bunlar kimlerdır Ya Cibril..?
Şu cevabı verdi..

-Bunlar insanları Allah'ın rızasına erdirecek amellere,iyiye,güzele,ve doğruya çağıran,fakat kendi nefislerini çağırmayı unutan,yapmadıklarını söyleyen,Allah'ın Kitabı Kur'an-i okuyup da Onunla amel etmeyen alimler,vaizler,hatiplerdır..

YA RABBİM !
Gideceğim başka kapı yok..Yine Sana geldim Allah'm !
Bize Resulüllah'ın yaşadığı gibi islamiyeti yaşamayı nasıp et !

Bizlere razin olacağın ameller işlememiz için yardım et !
Sana layık kul, Resulune layık ümmet et !
İlmimizle amel edecek ilim ve güç ver !
Bizleri azıp sapmışların,şaşırmışların,islami söylediği halde yaşamayanların yoluna değil,

Hidayette olanların,Razi olduğun kullarının arasına kat...
 
AMİN..AMİN..AMİN...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:18:44
Ülkemiz vardı…
Dağların gölgesinin serinlettiği, çok da büyük olmayan, ama belki masal dağının hemen dibinde oluşundan, uçsuz bucaksızmış gibi gelen bize, iki denizin ve iki nehrin arasında, şelalelerin, mavi küçük göllerin olduğu ülkemiz vardı. Yitirmeden önce kıymetini bilmemizin mümkün olmadığı ülkemiz vardı.

 Yiğitlerimiz vardı…
Dik duruşuyla asalet dersi veren, hem büyüklerine saygıyı erdem bilen, saygı üzerine bir hayat bina etmiş, dağlardan aldığı egosunu kendisi için değil başkalarının yararına kullanan, düşmanlarına bile aynı ile muamele eden, bundandır ki savaşlarda bile hile yapmayan, kısacası masalların içinden çıkıp gelmiş başka dünyanın üyesi sanki, yiğitlerimiz vardı. Artık onların yerini arafın çocuklarının aldığı yiğitlerimiz vardı.

Kızlarımız vardı…
Sanki masallardan, düşlerden çıkıp da gelmiş, oturuşu, yürüyüşüyle masallardan gelmiş, gülüşleri, her sözüyle büyüleyici, en önemlisi anneliğin nasıl olacağını öğreten başkalarına kızlarımız vardı. Ararsın ama bulamasın şimdilerde kızlarımız vardı.

Şimdi çok uzaklarda kaldı köylerimiz vardı…
Biz şehirli olduk, global olduk, evrensel insanlarız ve köylerimiz bize çok uzak düştü. Hasret kaldık, iple çektiğimiz, kendimizi gösterdiğimiz, başkalarını gördüğümüz düğünler yapardık, huzur veren bize, köylerimiz vardı..
Sözü mücevher değerinde büyüklerimiz vardı…

Varlıklarının önemini ancak yitirince anlayabildiğimiz. Dağınıklığımızı onların yokluğuna bağladığımız, düşünce elimizden tutacak, kaldıracak büyüklerimiz vardı. Öndersiz kalınca varlığının önemini anladığımız. Zor zamanların insanıydı onlar. Şimdi ötelerden halimize bakıp da halimize acıyan büyüklerimiz nerelerdesiniz şimdi.

Daha nelerimiz vardı…
Bilgimizin, görgümüzün, ötesinde bizim bilemediğimiz, bilemeyeceğimiz…

Özlem, hasret, ihtiyaç vesselam…

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:20:34
Kapattık kapılarımızı dostlarımıza

Mesafeler koyduk araya Bir merhaba demek için, girmeleri gerekti sıraya...
Bize çok ihtiyaçları olduğu an Meşguldük,Not bıraksınlardı, sonra arardık, başka zaman...
Sınavdan en iyi notu aldıklarında, gözlerindeki pırıltıyı göremedik,
Bir küçücük armağan veremedik.

Canları yandığında, bize koşamadılar nefes nefese,Ne kadar hasrettiler bir dost sese!

Görüşürüz; ya salı, ya çarşamba günü, diye diye kaçırdık nişanı, düğünü,
Paylaşamadık o en çoskulu anlarını, seveceğimiz yanlarını.
Hayat denen suyun akışında, birlikte çağlayamadık,Ölümlerini bile geç duyduk da, vaktinde ağlayamadık...
Bu hikaye hem acı, hem uzun,

Selam vermeden geçiyoruz artık yanından komşumuzun.Bahanelerle etrafımızı sardık
Oysa biz, biribirimiz için vardık,
Adına huzur dedik, iş dedik, can cana olmaktan vazgeçtik, ..yalnızlığı seçtik.
Herkes bir yalana kandı,
Ne olursa olsun sebep, aslında KAPILAR hep, kendi

üstümüze kapandı!

Gülay öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:36:43
Yüce Rabbimiz ,Mi'raç'da Peygamberimiz' ve O'nun ümmedine üç hediye
sunmuştur..
Bunlar..
-1)Bakara süresinin sonu,
-2)beş vakit namaz,
-3)Allah'a eş ,ortak koşmayanlara Cennet müjdesidir..

Ayrıca ,Mi'raç gibi muazzam bir hadisenin Başlangıç ismini alan İSRA
süresinde,ilahi emir ve yaşaklar beyan edilmiştir..

Bu emir ve yaşaklara söyle özetleyebiliriz..

-1)Allaha hiç bir şeyi eş,ortak koşmamak,Allah'dan başkasına kulluk etmemek,
-2) Anaya-babaya itaat etmek,onlara güzelce bakmak,
-3) Hısım ve akrabayı,fakir ve yoksulları,gurbette kalmış kimseleri
gözetmek,onlara yardım etmek,
-4) Malımızı harcamada israfa düşmemek,
-5) Fakirlik korkusuyla çocuklarımızı doğmadan veya doğduktan sonra çeşitli
yollarla öldürmememk,
-6 Aileleri yıkan,cemiyeti paramparça eden zinaya yaklaşmamak,
-7) haksız yere adam öldürmemek,cana kıymamak,
-8) Yetimlerin malına göz dikmemek,onlara iyi muamele etmek,
-9) Verdiğimiz sözlere yerine getirmek,
-10) Ölçü ve tartılarımızı doğru yapmak,hileye baş vurmamak,
- 11) Bilmediğimiz şey peşine düşmemek,bilmediğimiz hususlarda körü körüne
konuşmamak,
-12) Yeryüzünde kibir ve azametle ,böbürlenerek yürümemek,
-13) Mi^racımız olan namazlarımızı dosdoğru kılmak,
-14) Kur'an-i Kerim'i ağır-ağır ve tane-tane okumak,
-15) Yüce Allahımızı hamd etmek,yalnız O'nu büyük tanımak.

Görülüyor ki,İSRA süresinde ki bu ilahi hükümler,insanlığın bütün
ızdırablarını dindirecek,onları huzur ve mutluluğa kavuşturacak Rabbani
emirlerdir..

selam ve dua ile...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:38:39
Hayat yalanların içinde boğulup gidiyor elimizden .

Sahte düzenlerin
peşinden koşup duruyoruz.

Gerçek nedir bilmeden kahpe aldanışların yolunu
izliyoruz. En çok kafama takılansa hep susuyoruz. Haklı olduğumuz
gerçeklerden kaçıyoruz. Işık nedir bilmeden karanlığa teslim oluyoruz.

Ortada apaçık bir gerçek duruyor biz görmüyoruz. Kendimizi sorgulamaktan
korkuyoruz. Bilmiyoruz ki gerçeklerin içimizde apaçık durduğunu. Aynaya
bakmaktan çekiniyoruz .Ama hep susuyoruz.

Dünyayı yalancılıkla suçlayıp durmaktansa her gecenin ardında aydınlık bir
günün bizi beklediğini keşfedebilsek.

 Çaresiz çırpınışları tükenmez
haykırışları bedenimizde yük gibi taşımaktansa ufacık bir gülümsemeye
sığınmayı bilmeliyiz.

 Haykırışlara harcadığımız nefesi kahkahalara
saklasak.Yalanları aramaktansa göz önünde duran gerçekleri yaşamalıyız.

Gerçeklerle yüzleşmek bizi korkutmamalı.Hayat bir rüzgar gibidir savurur
insanı sağa sola


Rüzgarda savrulmaktansa rüzgara yol göstermeyi bilmeliyiz.Kendi yolumuzu
çizmeliyiz .

Eğer bunu başarırsak işte ilk gerçeğimizi bulduğumuz an budur.

Kendi yolunu
çizen insan yol gösterici olmayı da elbet başaracaktır.Başkalarına faydalı
olmanın verdiği hazzı tadıp içinde
kendisine fazla gelen mutluluğu paylaşacaktır.Hayatı yaşamayı, sevmeyi
,gülmeyi ,ağlamayı
bilmeliyiz.

Yaşamak için çok geç olmadan yolumuzu belirlemeliyiz.

Zaman acımazsızca akıp gidiyor.
Bu yüzden doğan her günün değerini bilmeliyiz.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:40:02
Mutlu olabilmek için illa da büyük şeylerin gerçekleşmesini beklememiz
yalnız olduğunu bilmeliyiz..

İnsan ufak şeylerde de mutlu olabilmeyi öğrenmeli..

Elde edilen şeyin büyüklüğünü değil,anlamın büyüklüğü önemli olmalıdır..

Hayata bakış açılarımızı değiştirirsek,mutluluğumuz da ona göre değişim
gösterecektir..

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) "Herhangi biriniz canı ve malı emniyletle,
vücudu sıhhatle,bir de günlük yiyeceğini elinde olarak sabahı ederse,
bütün dünya kendine verilmiş demektir."buyurdu..

Evet,çoluk-çocuğumuz yanı başımızda ,huzur ve güvenliğimiz yerinde,
karnımız da tok,ve sırtımız pek ise,kendimizi dünyanın en mutlu insanı olarak
görmeliyiz..

Müslümanız,Allah'a c.c.,Peygambere s.a.v. inaniyoruz..

Mevlamızı şükredebiliyorsak,verdiğini kanaat edebiliyorsak,
O'nun c.c. bizim için taktir ettiği yaşama tarzına razıysak,mutluluğumuz
tamamlanmış olacaktır..

Aslında hepimizde mutluluk duyguları vardır..
Fakat bazı hayat şartleri bunu hişsetmemizi engel olur..

Fakat bu olumsuzluklardan kurtulduğuumuz an,dünyayı daha güzel,daha rengli ,
daha olumlu bakabiliriz..

Bir çok insanlar geçmişte kalan sorunlarını ve acilarını etkisinden kurtulamaz..
Oysa kötü şeyler geriye bırakmalıyız..

Bu hususta Peygamberimiz (s.a.v.) "sana huzur ve sevinç veren şeyi al.
üzüntü ve keder veren şeyi de bırak "buyuruyor..

Huzur veren,moralımızı ve ümidimizi yükselten güzel şeyleri düşünmek,
bizi olumlu yönde değiştirecektir...
Allah'a inanç ,zor zamanlarda insanı yardımcı olur..
Bu inanç,zorluklar,acılar ve ölüm karşısında dayanıklılık ve ümit ışığıdır..
Allah'a olan inancımız ve sevgimiz,en kötü zamanlarda bile içimizi saran mutluluğu
hişsetmemizi sebeb olur..

O'nu c.c. düşünmek,bizleri verdiği sayısız nimetlere için şükretmek ,
O'na güvenip dayanmak bizi hem mutlu edecek ,hemde güven verecek..

selam ve dua ile...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:41:50
Kur'an'da Rabbimizin bizden ilk istediği şey "hamd etmek"tir.
 Fatiha hamd
telkini ile başlar.
 Hamd, teşekkür edebilmek demektir.
 Hamd, şükredebilmek
demektir.

Hamd, minnettar ve hayran kalmak demektir.
Hamd, kendisine
verilenlerin verildiğinin farkında olmak demektir.
 Hamd, kendisinin özel bir
konuk olarak ağırlandığını her an hissedebilmek demektir.
 Hamd etmeyen,
şükür içinde olmayan, teşekkür etmeyen, kendi varlığının da, kendi
varedilmişliğinin de ayırdında değildir.
 Şükürsüz bir insan, insan olarak
kendinden beklenen en temel tavrı göstermiyor demektir.
 Kulağına fısıldanan
iltifatları işitmezlikten gelmek ne kadar utanç verici bir şeydir.
 Kalbini
ısıtan muhabbetleri hiç bilmezmiş gibi soğuk durmak ne kadar büyük bir
kalitesizliktir.

Eline verilen ekmeği görmemek, yüzüne gülen tebessümü
anlamamak ne kadar da aşağılara yuvarlar insanı. hamd edebilmek,
şükredebilmek, teşekkür etmek en temel insan özelliğidir ki, başka bütün
erdemler bunun üzerine inşa edilir.

 Minnettarlığını ifade etmiyorsa insan,
kendisi için olup bitenlere hayretini kaybetmişse, hem kendini siler, hem de
çevresindekileri yok sayar..
 Şükür ki şükrediyoruz; şükür ki
şükretmeyenlerin halini biliyoruz.
şükür ki şükretmeyip de şükürsüz olduğunu
bilmeyenlerin koyu karanlığında boğulmadık.
 
şükür ki şükredenleri de,
şükrettiğine sevinenleri de ayıplayan bir nankörlük içinde değildir.

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:43:00
Özel hayatımızda tıpkı iş yaşantımız gibi idare edilmek ister, ilişkinin
ihtiyaçlarını ve isteklerini anlamak için çaba göstermek gerekir.

 Bu ihtiyaçları ve istekleri anlayıp çözümünü bulursanız, istediğiniz sıcak ve
sevgi dolu bağlılığı kazanabilirsiniz.

Diğer tarafın ne düşündüğünü anladığınızda, kafanızda karışıklık yaşamaz ve
dengede kalırsınız.
 İnsanlar genellikle neye ihtiyaçları olduğunu söylemez,
danışanlarımıza bu konuda soru sorduğumuzda "Beni seviyor olsa, anlardım "
derler.
Oysa herkes, karşısındaki insanın zihninden geçeni tam olarak anlama
konusunda zorlanabilir.

 Yoksa siz hep anlar mısınız?
Hayallerle yaşamayın
Pek çoğumuz karşımızdakinde, kafamızdaki ideallere ulaşmaya çalışıyoruz.

 Bu,hayal kırıklığı yaratıyor ve çoğu zaman onların ihtiyaç ve beklentilerini
göz ardı etmemize sebep oluyor.

 Gerek danışanlarımızdan aldığımız bilgiler,
gerek yapılan bilimsel anketler şunu bir kez daha vurguladı ki, erkekler
kendilerine,çok yakın arkadaş, mükemmel bir aşık ve güvenebileceği sadık
bir eş ararlar, buldukları anda da bağlanırlar.

"Sohbet edebileceğiniz biriyle evlenin"

Arkadaşlıkta, güvende hissedip duyguyu paylaşmak sadece kadınların ihtiyaç
duyduğu bir unsur değildir.

 En uzun süren ilişkiler, arkadaşlık çerçevesinde
ve yıllar içinde demlenen duygu birikimleriyle zenginleşir.

  Sohbet edebileceğiniz biriyle evlenin diyor bilgiler.
hayırlısını istemenizi de çok fayda vardır..

selam ile...
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:45:08
esselamun aleykum sevgili dostlar..
Mevlamın sevgisi,rahmeti sizin üzerinize olsun inşAllah.
evet sevgili kardeşler,yaklaşık 2 sene beraberiz.

Bu güzel kapılar açan ve bizlere kardeş yapan Yüce Rabbim şükürler olsun..
Bir çoğunuz benim aslen alman asılı bir kardeşiniz olduğumu biliyorsunuz.
16 yaşindayken istanbula geldim,ve Mevlamın lütfü ile islama tanıştım.
o kadar kendime bu güzel dine verdim ki,kısa bir zaman içinde türkçe
az da olsa konuşmayı öğrendim.

kendime daha iyi geliştirmek maksadıyla kitaplara ve dergilere sarıldım..
ama dini radyolar da bana çok faydam dokundu..
özelliklede moralfm ve özelfm..
bu güzel radyolardan çok şeyler öğrendim dostlar..

derken bir gün moralfm de yanık ve hüzünlü bir ses dikkatimi çekti..

evet bu güzel ses tam anlamadığım bir şeyler söylüyordu ama o kadar yüreğime
inmeye başarmıştıkı,sonuna kadar dinledim..

Özlemden bahşediyordu..

Sevgiden..
Dostluktan..
Her hafta salı günü akşam 8 de artık ben radyo başinda olmayı başladım..
Türkülerle ile hüzünledim..
Türkülerle ağladım..

Türkülerle ile mutlu oldum,çoştum..
Bir çok arkadaşlarım "bir alman nasıl türküleri sever "diye hayret ettiler...

Fakat türküler gerçekten insanın duygularını anlatan,hişsetmesini sağlayan,
kalpteki sevgiyi ,hüzün ve özlemi hisetmemizi sebeb olan  bir güzellik..

Bunu anlamamı sebeb olan o güzel sesinle türkü söyleyen aydin Beyoğlu
burdan bu güzel siteden tesekkür etmek isterim..

Mevlam onun sesine kuvvet versin..
Uzun yıllar bizimle olsun nasıp etsin Rabbim..
 
evet sevgili dostlar..

Sevgilerimle ...


Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:46:32
İnsanlar sevgi kıvılcımlarından fazlaca taşısalardı, dünyanın bu karamsar
yüzü kesin değişirdi.
 Çünkü bu dünyanın merkezi insandır.
 Odur sevginin tadına varan. Bütün güzel şeyler sevmeyi amaç bilen insan düşüncesinden
oluşmuştur. Bütün sevgiler insan kokuşludur. Sıcağı sıcağına.
Yalnız sevgide buluruz doğruları. Bu yüzden seven kimseler daha mutludur.
Sevgiden yoksun kimseler çelişkiler içinde bocalar durur. Bu bocalayışlar,
hırçınlıklar yaratır ve sonra da hem kendisine hem de çevresine zarar
vermekle devam eder.

Seven kimseler mutludur dedik; Yürekleri gerçek sevgiyle çarpan kimselerin
gözleri, çevreye bir başka tatlılıkla bakar.

 Böyle tatlı bakışlarla
karşılaşanların, gözlerinden gönüllerine tatlı ve ılık bir yakınlaşma
duygusu yayılır.

Çünkü sevgi kaynağı zengin olan kişiler, samimi ve
etkileyicidir. İnsanları içten sever, neşelidir,güler yüzlüdür, aranan
kişidir o.
Kendi mutluluğu yanında başkalarının da mutlu olmasını,iyiliğini
yürekten ister. Gösterişten uzak,samimi duygular içinde dostluk kurar.
Mutluluğa giden yolları kendisi bulduğu gibi başkalarına da gösterir.
Menfaatsiz sever, karşılık beklemez, gerçek dosttur. Bu tür insanların umudu
daima başının altında yastığıdır. Hayatı sevdiği gibi,sevdirir de.
Karşılaştığı problemleri insanlık sevgisinde çözer, eritir.

 Onların yüreklerine attıkları sevgi tohumları en taze biçimde filizlenir ve çiçek,
çiçek sunulur.Yaşadığı ortam ne olursa olsun bir kardelen gibi açmayı bilir,
çevresiyle hep barışık kalır.

Evet,böylesine sevebiliyor muyuz? Sevginin tadına varabiliyor muyuz? O zaman
bu dünyadan, yaşamdan, yaşamaktan korkmamıza hiç gerek yok. Başarı bizimdir,
mutluluklar bizim içindir.
Böylesine bir sevgiye sahip olmak da elbette kolay değildir, biliyorum.
İnsan ve insanlık sevgisinin kolay kolay kazanılmadığını da biliyorum.

Kendimizden başka diğer insanların mutluluğunu yürekten istemek ve böyle bir
mertebeye kolay erişilemeyeceğini de biliyorum, fakat mutlu insanları görmek
ve onların arasında mutlu yaşamak isteyenler, bunlardan daha sihirli bir
çare söylenebilir mi?

Bu temiz dilekler bizim en kuvvetli tarafımız olsun ve bunları yüreğimizdeki
sevgi kaynağının zenginlik derecesiyle gerçekleştireceğimize
inanalım.İnsanlık yolunda dostça niyetlerimizi çevremize taşırarak
sergileyelim.
İçimizdeki sevgi pınarımız çoraklaşmadıkça bir gün bizi
anlayanlar çıkacaktır. Gerçek sevgi gözelerimiz kurumadıkça çözemediğimiz
sorunlar kalmayacaktır.
Mutluluğun kapıları bizlere, ancak bütün insanları
derinden sevme özelliğimizle, ardına kadar açılacağına inanalım.
Tertemiz ve engin bir sevginin aydınlatamayacağı hiçbir karanlık yoktur ve
bu sihirli anahtarın kolaylıkla açamayacağı bir insan yüreği de yoktur.

Unutmayalım, bizim için önemli olan zoru başarmaktır. Çünkü o zor yapılan
şeyler en çok sevilenlerdir.

Yürekleri gerçek insan sevgisiyle dolu olanlara selam olsun.

Selam ve dua ile...
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:49:02
İslâma göre, kul, Allah'ı hem sevmeli hem de Ondan korkmalıdır.

Cenab-ı Hakk, insan ruhunda korku ve sevgi denilen iki mühim his yaratmıştır. İnsan bu hisleri yaratılış gayesine uygun kullandığı takdirde dünya ve ahiret saadetine nail olur.

  Cenab-ı Hakk'ın Cemal ve Rahmeti muhabbeti icap ettiği gibi, Celal ve Azameti de korkuyu iktiza eder.
Kul, Cenab-ı Hakk'ı sevmekle rahmetine mazhar olduğu gibi Ondan korkmakla da azabından kurtulur.
Allah'ı sevmenin ölçüsü emirlerine riayet etmek, korkunun ölçüsü ise yasaklarından sakınmaktır.

  Bunların her ikisi de insanın saadet ve necatına vesile olurlar. Böylece insan ne Allah'ın rahmetinden ümit keser, ne de azabından emin olur.

İnsan Allah'ı sevmekle kalben tatmin olur ve vicdanen huzur bulur. Muhabbetin en önemli üç kaynağı "kemal, cemal ve ihsandır".

 Cenab-ı Hakk'ın bütün sıfatları hem sonsuz kemalde, hem de nihayet derecede güzeldir; ihsan ve keremi ise sonsuzdur. Buna göre, aklen ve vicdanen, insan muhabbetini ancak Allah'a hasretmelidir.

 Onun yarattığı mahlukatı sevmek ise Onun namına olduğu takdirde Allah katında makbuldür.

İnsan, korku hissini de ancak Allah'a hasretmelidir.
 Çünkü Allah nihayetsiz celal, azamet ve kudret sahibidir.
Öyle ise Allah'tan korkmak da hem aklın, hem de vicdanın gereğidir.
 Bir insanın kalbinde, Allah korkusu kemaliyle hakim olunca başka türlü korkulara mahal kalmaz.

Zira Allah'tan korkan bir adam, hiçbir zaman başkasının hukukuna tecavüz etmez, hiç kimsenin canına, malına namusuna dokunmaz.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu konuda şöyle buyururlar: "Hikmetin başı Allah korkusudur." (El-Münâvî, Feyzü'l-Kadir-3:574)

Toplum hayatının nizam ve ahengi Allah korkusuyla kaimdir ve onunla devam eder. Hak ve hukuk tanımamanın cezası, dünyada zillet ve ahirette İlâhî azaptır.
Kur'an ayetlerinde gözlem ve düşünmenin yeri

İnsanı bilgiye ulaştıran yollardan birisi, gözlem yapmaktır. İnsan, kainattaki olayların bir izleyicisi ve gözlemcisidir. Kainat, okunmayı bekleyen mana dolu bir kitaptır.
"Göklerde ve yerde neler var, bakın!" (1)

"Onlar üzerlerindeki gökyüzüne bakmadılar mı ki, biz onu nasıl bina etmişiz ve süslemişiz." (2)

"Allah'ın rahmet eserlerine bak! Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor..." (3) şeklinde pek çok ayet, insanın müşahede (gözlem) vazifesine dikkat çeker.
 Fakat, herkes bu müşahedeyi yapamaz. Ayetin belirttiği gibi, göklerde ve yerde nice ayetler (ibretli şeyler) vardır ki, insanlar onlara uğrar, geçer giderler." (4)
Bakmak ayrı, görmek ayrıdır. Herkes kainata bakar ama, herkes kainattaki sırları, manaları göremez. "Onları sana bakar görürsün. Halbuki onlar görmezler" (5) ayeti, bakmak ve görmek arasındaki farka işaret eder.

Başkasının göremediğini görenler, kainat kitabının sırlarını elde ederler.
 Mesela, suda hafifleştiğini hisseden Arşimet, suyun kaldırma kuvvetini bulur.

 Başına düşen elmadan ilham alan Newton, yerçekimi kuvvetinin farkına varır.
 
 Kuşların kanat yapılarını inceleyen bilim adamları, bu bilgilerini uçak sanayiinde kullanarak, insanoğlunu kuşlara arkadaş yaparlar.

İnsan, dikkatle aleme baksa, her şeyden ibret ve ders alabilir. Kalbinde hayat olan ve alemi ibretle temaşa eden zatlar, her şeyden bir ders alabilirler. Her şeyi abes gören ve küfrün karanlıkları içinde yoluna devam edenler ise, bu engin ve zengin manalardan mahrum kalırlar.
 Kur'an-ı Kerim, böyleleri için "kör" tabirini kullanır.
"Kim bu dünyada kör ise, ahirette de kördür." (6)

"Gerçek şu ki, körlük gözün körlüğü değil, sadırlardaki kalplerin körlüğüdür." (7)
"Beni hatırlamaktan yüz çeviren kimse için sıkıntılı bir hayat vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.

  Der ki: Ya Rabbi, niçin beni kör olarak haşrettin. Ben (dünyada) görüyordum. Cenab-ı Hak der: Evet, görüyordun. Ayetlerimiz sana geldi de, sen onları unuttun. Bugün ceza olarak unutulacaksın." (8)
"Basar" gözün görmesi, "Basiret" kalbin görmesidir. Basarı, olmayanlar eşyayı göremez.
Basireti olmayanlar da, eşyanın hakikatini müşahede edemez.

selam ve dua ile...

Gülay Öztürk
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: D®agon - 23 Aralık 2009, 23:50:40
Bizim güzel islam dinimiz bütünüyle edepten ibarettir..
Mü'min,Yüce Rabbinin karşı gereken edebi koruduğu gibi,O'nun bütün
yaratıklarına
karşı da edebli davranir..

Varlıklara layık olduğu muameleyi yapmaya ve nefsi edep dairesinde tutmaya
tevazu denir...
Tevazu edebin,edeb aklın göstergesidir..

Tevazunun merkezi kalbtir..
Yüce Rabbini seven ve nefsini tanıyan kişi,kibirli ve bencil olması mümkün
değildir..

Çünkü Rabbi'ni bilen,seven,tanıyan mümin,tüm mülk,yetki,kısaca herşeyi O'na
ait
olduğunu bilir ve O'na c.c. boyun eğer...
Tevazu ,herkese hakkını vermektir..

Tevazu,insanların önünde alçalmak değil,herkese güzel muamele yapıp Allah'ın
sevgili kulu olmaktır...
Tevazu,kalbin samimi,davranışın ihlaslı olmaktır..
Tevazu,güzel ahlaktan ibarettir,ve Allah'ın rızası için yapilir..
Tevazu,içi ve dişıyla samimiyet ister..

Hakiki tevazu gönülde ,dilde,halde,ibadette,ve her işte kendini gösterir..
Mütevazi ,edebli insan gönlü temiz ,dili tatlı,ibadeti husulu olur..

İnsanlar içinde edebli gözüken kişi,eğer evinde dili ve haliyle ailesine
eziyert veriyorsa,p edep den ve tevazudan yoksul dur..
Ne yazıl ki zamanımızda tevazu ve edep seviyesi düşmektedir..

Yükselmek,mal-mülk hirs,dünyanın aldatıcı güzellikler,bol nimetler,insanı
Allah'a ve insanlara karşı olan vazifesini unutturdu..
Evet,bir insan parası çoğaltıkça şımarıklığı artıyorsa onu sonu
alçatmaktır..
Şimdi de Yüce Peygamberimizi dinleyelim :

"Allahu Teala bana birbirinize tevazu göstermenize,bazınızın diğerlerine
taşkınlık
ve zülüm yapmamanızı emretti""
"Kim Allah rızası için insanlara tevazu gösterirse,Allah o kimseyi muhakkak
yüceltir.
Kim de Allah'ın kullarına karşı kibir gösterirse,Allah onu alçatır.."

""Ne mutlu şeref ve dininden bir şeyi kaybetmeden tevazu gösterene!"

selam ve dua ile...
Başlık: Ynt: Gülay Öztürk yazıları
Gönderen: Black_house - 10 Ocak 2010, 22:03:46
Derler ki kul Allah’ı sevmeden önce O kulunu sever, onu sevdiği için kulunun gönlüne kendi sevgisini düşürür. Yunus’umuz der ki:

Aşıkların her hali maşuk katında biter
Sözün var ona söyle benim elimde ne var?

İnsan Allah’ın sevgisini isterken bir yolu izlemek durumundadır, Hakk’ı sevmek ancak Hakk’ı seven birinden öğrenilebilir. Her ne kadar insan bazı hakikatleri kendisi keşfetse bile devamlı ilerleyiş ve verimli bir gidiş için daha önce bu yollardan geçmiş birilerinin haline, ilmine, irfanına talip olmak gerekir.

İnsanın bu yolculuktaki gayesi “ruh” ile “ilah”ı buluşturmak, Cüneyd–i Bağdadi’nin sözleri ile “nihayet” ile “bidayet”i (başlangıcı) bitiştirmektir. “Ne var ki, mevcudatın sahibi, noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarıyla muttasıf olan Cenab–ı Hak(cc) “en değerli” hazineyi elde etmek, “en sevgili”ye kavuşmak için yapılan, “en mutlu son”la noktalanacak bu kutlu yolculukta bir takım güçlüklere katlanılmasını, birtakım engellerin aşılmasını murad etmiştir”

Yani bizler Hakk’ı kamil anlamda sevebilmek ve kendimiz de kamil olabilmek için bazı zorlukları aşmaya, aklımızın ve irademizin gerçek sahibi olmaya ihtiyaç duyuyoruz. Kamil bir insan olabildiğimiz ölçüde gerçek muhabbetullaha erişebiliyoruz.
Kamil insan olma sürecinde bizim en çok üzerinde duracağımız konu “güzel ahlak sahibi olabilmek”. Dört kelimeyle anlatılabilen bir kavram, ancak uygulaması sanıldığı kadar kolay değil. Öncelikle içinde bulunduğumuz hali görebilmemiz gerekiyor, bunun için de kalbi gözlem ve murakabe halinde olmamız... Zikrullah ile, sohbet ile, aynı yolun yolcuları ile bu eğitimin içinde olduğumuzda zamanla aslında bu sürecin insana disiplinin yanında haz verdiğini de müşahade edeceğiz. Hem bu haz öyle yüce bir duygu ki...

Kendi halimizi görebilmek için önce görmeyi ve işitmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Peki nasıl?

“Bilmiyorsanız zikir ehline sorun”.

Demek ki zikir ehli arkadaşlarımızın olması gerekiyor. Zaten eğer insan Allah’ı sevme konusunda kendini geliştirmek istiyorsa Allah ona mutlaka yardım eder biz en azından öyle olmasını umud ederiz.

“Ben kulumun zannı üzereyim”.

Gülay Öztürk